ABD’de fark az olunca seçim yenilenmiyor, ama daha az oy alan kazanabiliyor… Doğru sanılan yanlışları düzeltiyorum…

77
Reklam

Oylar sayılıp sonuçlar kesin olmasa da ortaya çıktığından beri meydana gelen kafa karışıklığı tarafların zihinlerini de bulandırmışa benziyor. Öyle olmasa hemen her gün yeni bir tutarsız açıklamayla karşılaşmazdık.

Alın, CHP’nin İstanbul’da ipi göğüslediği halde rakibi tarafından yokuşa sürülen adayı Ekrem İmamoğlu‘nun yaptığı medyayla ilgili açıklamasını… İmamoğlu açıklamasında gazete ve televizyonları iki gruba ayırıyor, bir bölümünü -herhalde ‘iflah olmaz’ gördüğü için olmalı- bir kenara koyduğunu belirttikten sonra, daha merkeze yakın olmasını beklediği ikinci grubun yayınlarının tek taraflı olmasına tepki veriyor.

Özellikle Hürriyet-CNN Türk‘e ve Habertürk‘e…

CHP’nin yanlış bildiğinin doğrusu

Yanlış bir değerlendirmenin sonucu bir yaklaşımı yansıtıyor bu açıklama.

Belediye başkanlığı seçiminde CHP’nin İstanbul adayı Ekrem İmamoğlu ile Ankara adayı Mansur Yavaş sandıktan rakiplerinin önünde çıktılarsa, bunu, medyanın kendilerine verdiği desteğe değil, tam tersine medyanın İmamoğlu‘nun şimdi şikayet konusu ettiği tek taraflı yayınlarının halkta uyandırdığı tepkiye borçlular.

Ülkemiz medyası kurumlara güven skalasında en dipte yer alıyor. Gazeteler ve televizyonların yaptıkları tek taraflı yayınlar yüzünden medyaya güven yerlerde sürünüyor.

Kadir Has Üniversitesi’nin her yıl sonunda yenilediği sosyal-siyasal eğilimler araştırmasının sonuncusu bu gerçeği çarpıcı biçimde ortaya çıkarmış bulunuyor.

Reklam

Araştırmaların önemini göstermesi bakımından aynı araştırmanın bir başka bulgusunu burada paylaşmak yerinde olabilir.

Okuyalım:

İSTANBUL BÜYÜKŞEHİR BELEDİYE BAŞKANI ‘İNANÇLI MÜSLÜMAN’ OLMALI 

Katılımcılara sorulan “Sizce [X Şehri] Büyükşehir Belediye Başkanı olacak kişi size sayacağım özelliklerden hangilerine sahip olmalıdır?” sorusuna İstanbul’da ilk sırada ‘İnançlı Müslüman’ ikinci sırada “çalışkan” karşılığı verilirken; Ankara ve İzmir’de ise ilk iki sırada ‘Çalışkan’, ‘Dürüst ve namuslu olmak’ cevapları verildi. (..)

Araştırma sonuçlarına göre, 31 Mart Belediye Başkanlığı seçimlerinde Türkiye için ‘aday’ ve ‘parti’ birbirine yakın öneme sahip gözükmekte olup, oy tercihlerine göre ‘aday’ etkisi yüzde 50,6 olarak belirlenirken; ‘parti’ yüzde 49,4 olarak gözlemlenmiştir.”

İstanbullu seçmen, araştırmacılara, “Önüme ‘inançlı’ ve ‘çalışkan’ birini aday olarak hangi parti sunarsa oy tercihimi ona yönlendiririm” mesajını vermiş işte.

Ortaya çıkan tablo da verilen o mesaj istikametinde olmadı mı?

Aynı araştırmada “Hangi gazeteyi okuyorsunuz?” sorusuna, sorunun yöneltildiği insanların yarıdan fazlası (yüzde 57) “Hiçbir gazete okumam” cevabını vermişti zaten. Okuyanlar da her gün değil, haftanın bir-iki gününde ellerine gazete aldıklarını belirtmişlerdi.

Reklam

‘Medya’ denildiğinde ülkemizde gözümüzün önüne gelmesi gereken tablo budur.

Günlük gelişmelere ilgi duyanlar, haber almak ve yorum okumak için artık geleneksel medyanın bilgilendirmesini, yorumlamasını değil, geleneksel medyanın taşıyamadığı gazetecilerin yararlandığı alternatif medya yayınlarını tercih ediyor.

İnternet sitelerinde yazanların pek çoğunun yazısı en çok satan gazetenin en bilinen yazarından daha fazla okunuyor, YouTube üzerinden yayın yapan dar bütçeli internet kanalları milyonlar harcanan ekranlara ciddi birer rakip haline dönüşüyor…

Geleneksel medya her geçen gün daha az okunuyor, daha az izleniyor. Etkisi de sınırlı.

Esasen, AK Parti’nin kendisi de 2002 yılında girdiği ilk seçimde, medya desteği sayesinde değil, medyanın ağır eleştiri oklarının hedefine yerleştirdiği parti olduğu halde iktidara gelmişti.

Ankara ve İstanbul belediye başkanlık yarışında ‘Millet İttifakı’ adaylarının önde çıkışlarında medyanın İmamoğlu ve Yavaş‘a olumsuz tavırlarının payı hiç de küçümsenmeyecek oranda.

CHP’nin yanlış bildiği doğru buydu.

AK Parti’nin doğru sandığı yanlış

Bir de kafa karışıklığının mahsulü olduğu izlenimi veren, AK Parti’den gelen “ABD’de oy oranı birbirine yakın olduğunda seçim yenileniyor” bilgisi var.

Yanlış bir bilgi bu.

Doğru bilgi ise, ABD’deki başkanlık seçiminde, rakibi karşısında halktan daha az oy alan adayın kazanabildiği bir sistemin varlığıdır. 2000 yılında George W. Bush ile 2016 yılında Donald Trump rakiplerinin oyları kendilerinin oylarından daha fazla olduğu halde, sistem sayesinde, başkan seçilebildiler.

AK Parti sözcüleri, “Bize de ABD’de olduğu gibi daha az oy alanı kazandıran bir sistem gerek” deseler anlayacağım da, oy farkı az olunca ABD’de seçimin yenilendiğini söylediklerinde anlamakta zorlanıyorum.

Geçen gün de yazdım: Bush 2000 yılında, Florida’da rakibi Al Gore‘dan 327 oy daha fazla alması ve ‘ikinci seçmen sistemi’ sayesinde başkan olabilmişti.

Sadece 327 oy sonucu getirmişti…

Aradaki fark bu kadar az oldu diye seçim yenilenmedi. Oy sayımı o noktada Florida eyalet mahkemesi tarafından durduruldu.

Bizde de Yüksek Seçim Kurulu (YSK) İstanbul’daki üst üste sayımlara her an müdahale edebilir ve süreci daha fazla uzatmadan arada tek bir oy bile fark olsa, önde çıkana mazbatasını verebilir.

Vermelidir.

Bizde tek oy farkla bile olsa kazanana hakkını teslim eden bir seçim sistemi var çünkü.

Doğru sanılan yanlışlar ile yanlış bilinen doğruların hakim olduğu bir ortamdan geçiyoruz. Birilerinin de doğrularla yanlışları balığın kılçığını ayırır gibi temizlemesi gerekiyor.

ΩΩΩΩ

Reklam

77 YORUMLAR

  1. Siyasal islam habis bir tumor gibidir. Zamaninda müdahele edilmezse, idareye getirildiği ulkenin sonu, kanserli hastanın sonu gibidir.

  2. GraFEN ve BoroFen….
    İnsanın suni hayal aleminin eseri, temel bilgilerden ve hayatın anlamından nasibini alamamış “Roman ve Hikaye”lerden ziyade populer bilim ilgimi çekmiştir hep… Geçenlerde ne gibi gelişmeler var diye okuyordum. Türkiye’yi ilgilendirdiği için bir konuda özetleme yapmış olayım.

    Avrupa Birliği, 1 milyar avroluk bir yatırımla “graFEN » teknolojisinin geliştirilmesi için düğmeye bastı. Grafen, karbonun özel bir düzeninin yapı taşı. Kurşun kalem dediğimiz ve sık sık kulladığımız kalemin ucundaki grafitten izole edildi. Kağıda çizilen her siyah çizgi gafit zerreciklerinin kağıda yapışmasından ibarettir. Teorik olarak karbonun bu yapı taşının, tabiatta mevcut olması bekleniyordu zaten. Keşfedildikten sonra bilim insanlarından malzemeciler bu konuya odaklandı. Aluminyum folya düşünün bundan çok çok daha ince, “tek atom” kalınlığında arı peteği şeklinde “atomik bağ gücü”yle altıgen olarak örülmüş ve bu atomik gücünden dolayı kurşun geçirmezlikte çok daha etkin ve şeffaf bir malzeme. Bu malzemenin adeta kumaş gibi geniş çapta üretilebilmesi halinde, hayata, günümüz teknolojisine muazzam etkileri olacağı düşünülüyor. Örneğin, çok mukavemetli yapılar yapılması ve çok mukavemetli kaplama olarak kullanılması açısından. Bunun endüstrisinin geliştirilmesi için milyarlarını harcıyor Batı.

    Bilim böylesine bir şey. Gıdım gıdım oluşturulan bir kültür. Tamamen merak, dikkat ve disiplinle çalışmanın ürünü. Bir şey ortaya çıkınca “yahu madem karbon elementi öyle, şu element de buna benzer sonuçlar verebilir, şuna da bir bakalım” merakı bilim ve teknolojiyi ileriye götüren en temel özelliği insanın. Bu iş “kahvede pişpirik oynamaktan daha zevkli” bir hale geliyor, yeter ki bu oyunu oynama kültürü oluşmuş olsun. Bu ilave merak yakın bir geçmişte “grafen’in pabucunu dama atacak yeni bir buluşa imza attı. Bilim insanları karbon yerine “Bor”u ele aldı. Ve grafen’e rakip, “BORofen” meydana getirildi. Kullanım açısından ilave özellikleriyle grafen’den çok daha etkili olacağı düşünülüyor. Aynı sorun geniş çapta üretlebilmesi sorunu ki ciddi anlamda Ar-Ge gerektiriyor. Bor bilindiği gibi Türkiye en bol olan ve saflık açısından en zengin maden. Kullanım alanı yeterince geliştiremediğinden, acaba bizim (hazırcı, kolaya alışmış, işinin ehli olmayan) siyasetçilerce satılma sırası ne zaman geleck diye “endişe edilen” bir tabi kaynak……Teknolojisi layıkıyla gelişirse, ülkemizdeki bolluğundan ötürü en ucuz maliyeti faktör teşkil edecek bir avantajımız var.

    Futbolcu transferi yerine 10 yıllığına yabancı futbolcu transferi yapmasak kendi genç futbolcularımızı çekirdekten yetiştirme işine odaklansak ve tasarruf edilen milyarları bulan para kaynakaları ile Bor konusunda gerekirse dünyada en sivrilmiş bilim insanlarını Türkiye’ye davet etsek. Bu konuda bizimkilerle know-how geliştirmelerine yardımcı olsak fena mı olur. Örneğin bir “Ali Koç” bu işlere el atsa diğer klüpler ve Devlet desteklese ülke adına çok daha hayırlı olur. Nasıl ki Eurovisiondan çıktık katılmıyoruz. Dünya ve Avrupa kupasından da çıkalım, bir 10 yıllığına. Önceliğimiz topyekün teknoloji geliştirmek olsun… At gözlükleriyle ezberine birbirimize saldıracağımıza bu önyargı gözlüklerini çıkararak bir araya gelsek, işte belki o zaman “Beka sorunu” sorun olmaktan çıkabilir….

    • Sn. h.k., bor-on diye bi deterjan çıktı, bilmem kullandın mı? Tavsiye ederim..:) türkiyenin ar-ge bütçesi 2001de kaçmış bugün kaçmış hiç baktın mı? Eğer daha da artacaksa futbolu tümüyle bıraksak da olur..! Yalnız tüsiad üyesi işadamlarımız sadece ballı kamu ihalelerine ilgi gösterirler; onun dışında pek bi işe yanaşmazlar benden söylemesi..:) doğu vilayetlerimize gidince bi tane bile özel banka göremezsiniz ama sizin de zikrettiğiniz türden bi yığın bilmem ne/fen dersanesi görürdük eskiden. Çok şükür bugün o dersane mafyası kalmadı artık… Akpartiyle birlikte olimpik yüzme havuzlarından tutun da en kralından kayak merkezlerine kadar, üniversitelere ve havaalanlarına rastlayabilirsiniz doğunun ücra kentlerinde…

      • Daha önce de ifade ettim. Tekrar ettiğin için tekrar etmiş olayım. Bora dayalı kimyasallar ve bor içerikli deterjanlar dışarda 50-60yıldır zaten var. Türkiye için karakucak konularda bile geri kalmışlıklara yönelik ufak tefek şeyleri göğe çıkarmanın alemi yok! Ben katma-değeri yüksek teknolojiden bahsediyorum sen ne diyorsun? İlla bir şey demen şart mı? Yaptığı ufak tefek işlerden ziyade yapmaması gereken olumsuz şeyler konusunda mutabık olsan biraz da… “Benim adaletsiz, önceliklerini bilmeyen, lüzumsuz olsa da önüne gelene ateş püsküren belediye Başkanım iyidir” taktiğini bırakamadın gitti yahu… Ah göz kör olası ₺₺₺ $$$ €€€…

      • http://www.ulusalkanal.com.tr/ekonomi/turk-enerji-devi-satildi-h48754.html
        TÜRK ENERJİ DEVİ SATILDI
        Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu Osmangazi Elektrik A.Ş’nin yüzde 75’lik hissesini sattı. Hisseler, Çin’li bir enerji şirketine 384.6 milyon dolara devredildi.
        03 Şubat 2015 Salı
        Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu tarafından el konulan Osmangazi Elektrik Dağıtım A.Ş şirketinin yüzde 75 hissesi satıldı. Çinli China Machinery Engineering Corporation şirketi, hisseleri 384.6 milyon dolar karşılığı satın aldı.
        Özelleştirilen 21 elektrik dağıtım bölgesi arasında yer alan Osmangazi EDAŞ’ın yüzde 100 hissesi, 2010 yılının Haziran ayında 485 milyon lira bedelle ETİ Gümüş A.Ş’ye devredilmişti.
        Ancak şirket yasal yükümlülüklerini yerine getirmediği için Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu şirkete el koydu.

        • İşin aslı tam da böyleyse üzüldüm doğrusu. Olay ancak şöyle yorumlanabilir;

          Ey iktidar, ey AKP! Beceriksizliklerinle ülkeyi ekonomik sıkıntıya bizzat sen sokmuş ol, Türkiyedeki yerli şirketlerini iflas eşiğine getir, parasal yükümlülüklerini yerine getiremez olsunlar. Sonra da yabancı gelsin bu şirketleri kelepir fiyatına alsın. Yerli enerji üretimi dağıtımı ülke için stratejik önemi olan bir konuyken 2010 yılındaki dolar değeriyle 325 milyon dolarlık enerji şirketini 385 milyon dolara sat. Bir taraftan da “yerli” ve “milli” lafları et. Bu satış ülke-yararlı bir iş mi, yoksa iğrenç bir iş mi? Yazıklar olsun, yazıklar! Hem gel de bunu Çinlilere sat. Senin 1 milyon müslüman Uygur Türkünü tekrardan eğitimle dontrine etmek için esir kamplarına dolduran komunist Çin’e sat. Buna da ayrıca yazıklar olsun! Çinlilerin Türkiye’de kazanacakları dolarlar Uygurlara eziyete devam için sermaye temin eder ancak. Üstelik Türkiye’de işsizliık dizboyu iken bir sürü Çinli eleman getirirler Türkiye’ye. Bahçeliye de selam olsun….

  3. “Akıl*İman sentezi” zafiyetinden her konuda geriyiz. Daha henüz doğru dürüst bir seçim yapmaktan aciziz. Ülke Cumhurbaşkanının Belediye seçimlerinde dahi yurt çapında diyar diyar dolaşarak 100 den fazla meydanda boy göstermesi yanlış yolda olduğumuzun başlı başına birer tablosudur. Seçimlerin harala-gürele bir şekilde meydanlarda kan-ter içinde yapılması zaman, mekan ve enerji israfıtır. Ülke adına kayıptır. Ancak tembelliğe ve yozluğa o kadar alıştı ki siyasetçiler, siyasette “işe yarama”nın temelsiz ithamlarla içerdeki ve hatta dışardaki muhalefete saldırgan bir dille meydan okumaktan geçtiğini kabullenmişler, ezberlerine yerleştirmişlerdi. Klasik seçimlerin olmazsa olmazı haline gelmiş olan bu durumu ülkede büyük çoğunluğa gına gelmesine rağmen alternatif bir örneği olmadığı için seçmen de istemeyerek kabullenmiştir.

    Ancak, paradigma kaymasından mıdır, yoksa bu yolla belki de hiçbir zaman etkili olamayacağını anlamış olmanın çaresizliğinden midir bilinmez, müzmin ana muhalefet siyaset meydanlarına pek çıkmama kararı almıştır. Bu durum iktidar mensuplarının saldırganlıklarını meydanlarda “iyot” gibi açığa çıkarmış veya “bal kabağı” gibi bir sefer daha sırıtmasına vesile olmuştur. Ortalama öğrenim/eğitim seviyesi daha yüksek olan büyük şehirlerde daha büyük antipati oluşturduğu için daha büyük oranda aleyhine olmuştur AKP’nin. “Yenilen pehlivan güreşe doymazmış” algısıyla, “yahu egemen güç olmama rağmen, hakkımı yediler mi acaba” algısı yarış halindedir….

    • Sn.h.k. biliyoruz ki chp seçmeni pek bir okumuş yazmış, pek bir aydınlanmış ve de sürekli balık tüketen, mastır ve doktora diplomalı bir kitledir ama daha şu -da, -de, eklerinin nerede nasıl yazıldığından bile bihaberdirler:) her ne kadar türkiyenin eğitim sorunları çözülememiş olsa da seçim sonuçları haritasındaki chpli belediyelerin sayısına bakınca aslında epeyce bir mesafe katedilmediği de söylenemez yani..:) yaşanan lümpenleşme ve soysuzlaşma chp ye yaramış görünüyor sanki, itirazı olan..?

      • Sn H. Gayret “ortalama öğrenim/eğitim seviyesi daha yüksek olan büyük şehirlerde daha büyük antipati oluşturduğu için daha büyük oranda aleyhine olmuştur AKP’nin” derken bu seçmen kesimini CHP cenahından görmek, bir bakıma gerçeği görmemek için “başı kuma gömmek”tir. AKP’nin oy kritik kayıplarının bu siyasi cenahla bir alakası yoktur. Onlar kolay kolay değişmez. Öğrenim/eğitim seviyesi yüksekliği onların tekelinde mi sanıyordun yoksa sen? Eskidendi o! Sen asıl CHP dışındaki öğrenim/eğtimi yüksek olanlardan kork! Sakın ola ki bunları da cemaat mensubuydu zaten diye kategorize edip geçiştirme. Sayıları gittikçe artan sorgulamasını bilen bir seçmen kitlesi var ki bunlar çokçası iktidar camiasındaki hataları/yanlışları gördükçe “yahu bu kadar da olmaz” deyip özeleştiri yapanlar ve AKP’den varzgeçenler…

  4. İçişleri Bakanı Soylu, Büyükçekmece ile ilgili cızırdıyor: “Burada bir hile var! Burada bir yolsuzluk var!”

    Peki sen kimsin?

    Bir yerde bir suçun olup olmadığına savcılar bile karar veremez. Savcılar ancak soruşturma açabilirler. Her yerde her türden suça mahkemeler, mahkemelerdeki hakimler karar verir.

    31 Mart akşamı gece geç saatlere kadar ne Büyükçekmece vardı ortada ne bir şey. Dünyada seçimlerin en güvenli yapıldığı ülke bizdik -hamdolsun!

    Binali Yıldırım, akşam saat bilmem kaçta, “Seçimi kazandım. Hadi bana eyvallah” demiş, İstanbul’un dört bir tarafına önceden hazırlanmış teşekkür pankartları asılmaya başlanmıştı.

    E. İmamoğlu’nun bu kez CHP’ye güvenmeyip kendi seçim teşkilatını örgütlemiş olması bozdu planı.

    Dünyanın en güvenilir seçimlerini yapan ülke idik, üç beş saatte “Burada bir hile var!Burada bir yolsuzluk var!” ülkesi olduk.

    Seçim yolsuzluğu öyle bi korkunç, öyle bi dehşet, öyle bir planlı programlı imiş ki, abilerim ablalarım, bu işi ancak seçimlerin iptal edilip yeniden yapılması temizlermiş!

    E yersek tabii!

    • Bernar bey yiyen%48 gibi bir kitle var anlayamadıkkarı belli değilmi sence inşankah anlarlarr ne diyeyim,Hayırlı geceler.

  5. AKP yıllar içinde yaşadığı dönüşüm sonrası şu anda son sahibi tarafından borsa tabiri ile ‘take over’ ile ele geçirilmeye çalışılıyor. Bununla alakalı tespitlerim var ancak çok uzun yazmaya ne sabrım el verir, ne de burada uzun yazıp bezdirmeye hevesim var. Gayretli trolleri ürkütmeden kısaca kendi zaviyemden olayları değerlendireyim. Bu seçim sonrası yapılmak istenen aslında ‘hostile take over’ işlemi olup öncelikle siyaseti, A.Ş. gibi yönetmeyi seven bir siyasi ekolden sudur etmiş, nesebi ve hesabi iki veliaht bulunmaktadır. Bu veliahtların kendi ihtirasları ve ikbal hayalleri mevcuttur. Trolleri, kara kutu kabilinden eski Türkiye artığı ağar akıl hocaları olan bu ekiplerden hesabi olan nesebi veliaht ve tayfasına, seçim sonuçlarının ağır faturasını kestirmek ve onları gözden düşürüp tahtlarını sallamak ve kendi yerlerini sağlamlaştırmak istemektedir. Seçim sonuçları bu iş için uygun bir vasat oluşturmuştur. Propaganda sürecine ayak diediği ve başarısızlığın yegane sebebi olarak gösterilen taşra ve merkez Ankara ve İstanbul teşkilatında yapılacak tasfiye sonrası hesabi veliahtın 2023 hedefleri için dikensiz gül bahçesi şeklinde dizayn edilmiş bir AKP alt yapısı ‘new generation’ deruniler ile istihkam edilmek sureti ile bir şeye hazırlanmaktadır. Kendi iplerinin seçim sonuçları vesilesi ile çekileceğini anlayan pelikan destekli nesebi ekip İstanbul seçimlerini öyle yada böyle masada çözerek kaybolan itibarı tazelemek ve çabaları neticesinde asgari pozisyonlarını koruyarak bu badireyi mevzi kaybetmeden atlatmak için ilk günden kaplan gibi trolleri ile suyu bulandırmak sureti ile İstanbul’da olası galibiyeti uzatmalar ile alınabileceğine birilerini ikna etmeye çalışıyorlar. Halbuki hesabi kardeş ve kendilerine ‘muhafazakar milliyetçi’ diyen trolleri 1 Nisan şakası gibi ilk günden nesebi tarafın her hamlesini boşa çıkarıp tahkimat yapıyorlar.
    31 Mart gecesinden bu güne YSK, CHP ve soğan ile yaptıkları amansız mücadelede hesabi tarafın her köşebaşına yerleşik aydınlıkçıları nedeni ile bir türlü aşamada kaydedemeyen pelikan çetesi ağar ağar neticeyi kabullenip bir kaç zaman içinde Müslüm babanın ‘itirazım var bu zalim kadere’ şarkısı eşliğinde kendilerini jiletleyerek siyaset sahnesinden tasfiye olacaklardır diye düşünüyorum.

  6. Saadet Partisi İstanbul’da 103.300 oy aldı. Ahlaksızlıkta sınır tanımayan o düşmanlaştırıcı dil kullanılmamış olsaydı, bunun yerine sağduyulu, herkesi kuşatan bir dil seçilmiş olsaydı, bu seçmenlerden herhalde 1/4’ü “Nasıl olsa partimiz kazanamayacak” diye düşünerek Binali Bey’e oy verirdi -bu da Binali Yıldırım’ın seçilmesini sağlardı. Böyle bir durumda HDP’nin İstanbul’da yaşayan dindar seçmenlerinden bile hatırı sayılır oy alırdı Binali Bey.

    Akıl almaz bir kibirle insanların gönül verdikleri partilerin terör örgütlerinin maşası olduğunu iddia ettiniz. Benzeri ithamların size yöneltilmiş olması halinde siz ne hissederdiniz, bir saniye olsun bunu düşünmediniz.

    Ve kaybettiniz.

    Şimdi sandıklardan üç beş bin oy çıkarabilmek için akla gelen her yola baş vuruyorsunuz.

  7. Dünya liderinin ve taraftarlarının düştüğü şu hazin duruma bakın. . . TV kanallarından tüm devlet gücüne kadar her şeye sahip olarak seçime girdi. Adaylığı ilk açıklandığında CHP seçmenlerinin bile sadece yüzde 16’sının ismini daha önce duymuş olduğu bir “kenar ilçe” belediye başkanının karşısına (görünürde eski başbakanını, ulaştırma bakanını, meclis başkanını) kendisini çıkardı ve kaybetti. Kazanan adam İmamoğlu Ekrem Bey, dünya liderinin balonunu basit mi basit bir yolla patlattı: Çarşı pazar dolaştı, M. İnce’nin yanlışına düşmedi. Hepsi bu. Evet, hepsi bu ve bu kadar da basit.

    On gündür mazbatayı vermemek için çekmediği numara kalmadı adamlarının. Ortağı Bahçeli, seçimlerin iptali için akla ziyan gerekçeler ileri sürüyor -gerekçe bile değil, pürü pak saçmalık gerekçe niyetine söyledikleri.

    Şöyle uyanığız, böyle yapıyoruz, şu ve de bu şekilde düşmana haine FETÖcüye göz açtırmıyoruz diye ensemizde boza pişiren Soylu ortadan kayboldu, şimdi 10 gün sonra ortaya çıkıp bize seçimlerde operasyon olduğunu anlatıyor!

    CHP mızıkçılığını haklı olarak tefe koyan dünya lideri taraftarları köşelerine çekilmiş izliyorlar bu çadır tiyatrosunu. . .

    Üç hafta kadar önce, Erdoğan’ın vasat bir lider, vasat bir siyaseçi olduğunu ileri sürdüm uzun bir metinde gerekçelerini bir bir sıralayarak. Çok daha önce patlamış olması gereken balonun nasıl olup da bugüne kadar gelebildiğini anlattım herhangi bir alaycılığa yeltenmeden. Kanı bozukluktan kripto FETÖcüye kadar bir düzine küfür işittim.

    Özür beklemiyorum.

    Ders ve ibret alın yeter. . .

  8. Madem insanlar artık bilgiyi gazete ve televizyonlardan edinmiyor, o zaman tekrar bir köşe edinmek ve televizyonlarda arz-ı endam etmek için bu canhıraş çabanızın hiç anlamı kalmıyor, degil mi.
    Ne hevesliymişsiniz ortalarda görünmeye. Bütün yorumlarınız bu amaca yönelik. Eleştirdiğiniz yandaşların yaptıklarını, siz de karşı taraftakiler adına ,daha az fanatikce ama yine onlar gibi haksızlik ederek yapıyorsunuz. Bir faydası olsa çok şey yazacağım ama özeleştiri yapıp kendinizi düzeltmeyeceğiniz o kadar belli ki..

  9. AK Parti yükleniyor: “Büyük Çekmece’de süistimal var! Oraya buraya fazladan seçmen yerleştirmişler!” Polis ev adres basıyor kim nerede gerçekten ikamet ediyor mu diye- bunların resimleri de Sabah Gazetesi ile diğerlerine servis ediliyor.

    Peki seçmen kütükleri neye göre hazırlanıyor? İçişleri Bakanlığı’nın verdiği bilgilere göre -bu bakanlığın başında da düne kadar günde beş posta bizlere bakanlığının ne muazzam başarılara imza attığını ballandıra ballandıra anlatan Soylu var.

    Peki seçmen kütüklerini onaylayan merci kim? YSK, yani Yüksek Seçim Kurulu. Bu kurul üyelerinin performansından pek bir menun kalıp Anayasa’ya aykırı olarak görev süresini bir yıldaha uzatmış olan kim? AK Parti ve Erdoğan.

    Bir AK Partili arkadaşımız çıksın, bize tane tane anlatsın durumu -çünkü akıl ve mantıkla açıklanabilir değil.

    Bir de yürekli bir MHP’li arkadaş çağrısında bulunmuş olayım: Lideriniz Bahçeli’nin ne dediğini anlamadım ben. Söylediklerini yineliyorum:

    “Ama bütün bunlara rağmen, seçimin üzerindeki akılcı yaklaşımlar, kaosa yöneliyorsa ise bu hatalardan arınılmalıdır. Eğer seçim sonuçları toplum huzurunda sonuç bulmayacaksa, o vicdanı huzurlu kılabilecek yeni bir seçim de düşünülebilir.”

    Seçim üzerindeki akılcı yaklaşımlar nasıl kaosa yöneliyor? Ne demek istiyor lideriniz? Yaklaşımlar akılcı ise, nasıl olup da kaos peydahlıyor?

    Seçim sonuçlarının toplum huzurunda sonuç bulması ne demek? Kim neye göre karar veriyor bir seçimin sonuçlarının toplum huzurunda mı yoksa huzursuzluğunda mı sonuç bulduğuna?

    Belksi suskun kalmayı yeğlemek de bir cevap ve açıklama biçimdir. . .

  10. Çok kısa yazabiliyorum.
    Yazarımız dahil, seçim sürecinde değil, yargı sürecinde olduğumuzu herkes kabul ediyor.
    Yanlış bilmiyorsam, yargı sürecindeki bir davada aleyhte veya lehte yorum yapmak yasaktır.
    Fakat görüyorum ki, herkes yargı sürecine rağmen atışa devam ediyor…
    Allah hepimize feraset versin.
    Saygılarımla.

    • Yargı süreci diye bir şey yok. AKP lilerin en güvenilir diye yere göğe sığdıramadıkları seçim sistemimizde her şey ama her şeyi kendileri planladığı ayarladığı halde İstanbul’da seçimi kaybetmiş olmalarını hazmedememiş olmaları var. YSK kararları beklenecek, baktılar yine istedikleri gibi değil bu kez HSYK nu devreye sokacaklar. İlle AKP kazanacak. Bu kadar basit. O kazandıkları ile hem kendileri hem Türkiye kaybedecek, zaten kaybetmeye başladı, umurlarında değil.

      • Otoriteye saygılı olunsun; güneydeki sevdiğimiz ülkenin otoritesi otorite, yargısı yargı da bizimkisi bostan korkuluğu mu..?

      • Sn Özal, Türkiye ne zaman kaybetmeğe başladı bu konuya bir katkım olsun. TC kurulduğunda “BATI marka” at gözlüklerini takmış olmakla, ortaya çıkan kemalistlerle kendi insanını ve onun potansiyelini hakir görmekle başladı. DiN’i anlamak yerine dindarları küçük görmekle başladı…. CHP zihniyetinde emareleri kaybolmayan halen budur! Tamamı canım?!

    • Hüseyin bey

      Ben burada yargıya emir,talimat,tavsiye niteliğinde bir yorum okumadım.İnsanlar sadece seçim sonuçlarına ilişkin siyasi partilere dair görüşlerini açıklıyorlar. sağolsun siyasiler o söylediğiniz işi mebzul miktarda yapıyorlar.

  11. Çok önceden yaptığım yorumlarda, büyüklerimizden duyduğum bir deyimi yazmıştım. Ahlak ve insanlıkla bütün bağlarını koparmış, her türlü kötülüğü yapabilecek insanlar için, “Bunlarda her tıynet var” derlerdi.
    – büyüklerimizin “bunlarda her tıynet var” sözünü akp için kullanmıştım. akpnin her türlü kötülüğü yapabilecek bir organizasyona dönüştüğünü ifade etmek için.
    – ben başkalarının düşünceleri ile konuşmayı sevmem ama, akp konusu gündeme geldiğinde hep jean jacques rousseau’nun şu mealdeki bir sözü aklıma gelir: “uçurumun dibine inene kadar, tanrının verdiği iradeyi kullanmayan insanlar, uçurumun dibine indiklerinde, ‘tanrım, benim uçurumdan çıkacak iradem yok. lütfen bana yardım et’ derler” mealindeki bir sözdü.
    – akpnin durumunun Rousseau’nun örneğinden ayıran bazı farkları da belirtmem gerekiyor ki akpnin ne kadar kötü durumda olduğu daha net görünsün:
    – Öncelikle, akpde, “uçurumun dibine inene kadar iradesini kullanmama” değil, uçurumun dibine iradesini kullanarak inme durumu var.
    – İkinci önemli fark da, akp, uçurumun dibinden çıkmak istemiyor.
    – rousseau’nun örneği ile benzerliği ise; akp, artık istese de uçurumun dibinden çıkamaz. kendisini (ve tabi ülkeyi) zorunluluklara mahkum etti. Yani ülkenin kurtuluşu için, akpnin (mhp ile birlikte) artık türk siyasi tarihinde (tabiiki kapkara bir leke olarak) hakettiği yeri alması lazım.
    – akp (mhp ile birlikte) ülkeye bir karabasan gibi çöktü. yani “akp fabrika ayarlarına dönmeli” lafı, gerçek durum karşısında epey bayat, anlamsız, saçma duruyor.
    – akp ve mhp derken, her ne kadar 2 partiden bahsediyor olsam da, aslında osmanlının son döneminde ortaya çıkan ve günümüze kadar türkiyeyi belirleyen, türkiyenin siyasi ve sosyal yaşamını etkileyen (hatta belirleyen ve gelişememesinde de büyük rol oynayan ) iki ana akım düşünce sistematiği olduğunu ve türkiyenin mhp ve akp’yi türk siyasi tarihine gömmesi ile türkiyenin gelişmesine engel olan bu iki ana akım düşünce sistematiğinin, ideolojisinin de tarihe gömülmesi, türkiyenin zincirlerinden kurtulması anlamı taşıdığını da belirtmek istiyorum.
    – Yine önceden yaptığım bazı yorumlarda, türkiyenin gelişmesine engel olan bazı düşünceler, doğrular, tarafgirlikler, olgular vb olduğunu birkaç kere belirtmiş ve türkiyenin gelişebilmesi için bir takım hesaplaşmaların, bir takım yanlışların düzeltilmesinin ihtiyacını genel hatları ile vurgulamıştım.
    – işte mhp ve akp ideolojileri de, türkiyenin, gelişebilmesi için hesaplaşılması gereken iki önemli unsur. kuşkusuz hepsi değil. çünkü atatürkçülük de, osmanlı seviciliği de, devletcilik veya devleti kutsama da, bu ideolojilerden tamamen ayrılmasa bile ya da daha doğru deyimle bu ideolojilerle bağlantılı olsa bile, ayrı ayrı aşılması gereken, hesaplaşılması gereken konular. yine chp ile ilgili yaptığım bir yorumda da bu minvalde şeyler yazmıştım. chp’nin atatürkçülüğü aşması gerektiğini ve artık 6 ok yerine, evrensel demokratik değerleri savunan bir partiye dönüşmesi gerektiğini yazmıştım.
    – iyi parti ve chp, bütünü ile bu dönüşümü gerçekleştirmiş olmamakla birlikte, bu dönüşümün nüvelerini taşımaları anlamında önemli.
    – Yazı biraz daldan dala geçiyor ama, bu noktada yeni parti konusuna da kısaca değinmek istiyorum.
    – fehmi bey, bir araştırmadan bahsederek, yeni parti kurulması halinde iktidara gelebilecek kadar oy alabileceğine ilişkin bir araştırmadan bahsetmişti.
    – Bu araştırmada gözden kadan bir nokta var: yeni partiye oy vereceğini belirten insanların hepsinin kafasında yeni parti dendiğinde farklı farklı yeni parti düşünceleri var. mesela ben, davutoğlu, babacan, abdullah gül vb’nin kuracağı yeni artinin, akpden bir miktar oy alsa bile, iktidara gelebilecek kadar yüksek oy alabileceğine ihtimal vermiyorum. Bunun 2 nedeni var. 1- Ülkenin bu duruma gelmesinde hepsinin kalın kalın imzaları var. ülkeye batmaya götüren bütün ekonomik, siyasi, hukuki kararlarda bunların da kararları ve imzaları var. ayni kişilerin ülkeyi iyi biryerlere götüreceğine çok az kişi ikna olur. (bu arada sayın korunun
    2- kişilerin bu pisliklere bulaşmamış olması gereğinin yanında, akp ve mhp ideolojilerini aşmış bir yapılanma olması lazım.
    – yukarda mhp ve akp ideolojileri dedim. yine yukarda osmanlının son döneminde ortaya çıkan ideolojiler dedim.
    – bunları biraz açmak gerekirse; hatırlanacağı üzere, osmanlının son döneminde, osmanlıyı batmaktan kurtarmak için 2 ana akım düşünce ortaya çıktı: bunlardan bir tanesi, burjuvazinin ulusal sınırlara ihtiyaç duyması ve bununla birlikte ortaya çıkan ulusalcılık (miliyetçilik) ve bunun fransız devrimi ile bütün dünyaya yaygınlaşması sonucu osmanlı imparatorluğunda ortaya çıkan türkcülük (turancılık) ideolojisi, diğeri ise; yine osmanlı döneminin sonlarında ana akım olan, osmanlının islam müslümanların birliği ile kurtulabileceğine ilişkin düşünce ve bu düşünce etrafında oluşan ideoloji. Yani islamcılık ideolojisi. (osmanlı hanedanlığının da ikinci ideolojiye yakın olduğuna ilişkin birşeyler okuduğumu hatırlıyorum. yani islamcı ideolojiye…)
    – (bugün yine destan yazacağım galiba. okurlardan, editörden ve yazardan özür dilerim.)
    – bu iki ana akım ideolojiye, bir de çok yaygın olmayan, belki de sadece atatürk ve çevresindeki birkaç kişinin kafasında oluşan cumhuriyet düşüncesi.
    – bir dönem sonra, ülkenin yabancılar tarafından işgali ve verilen kurtuluş savaşı sonucu olarak, osmanlı döneminde çok etkin ve yaygın olmayan cumhuriyet düşüncesi, kurtuluş savaşını veren kadro tarafından fiiliyata geçirildi.
    – Hem sarayın kurtuluş savaşına karşı olması, hem de sarayın daha çok müslümanların birliği düşüncesini savunması, bununla birlikte islamcıların osmanlı imparatorluğu taraftarı olması nedeniyle, cumhuriyeti kuranlar daha çok türkçülük ideolojisi ile barışık, islamcılık ideolojisi ile ise kavgalı oldular. islamcı ideoloji ile cumhuriyeti kuran kadronun mücadelesi menemen olayları, istiklal mahkemeleri vb ile sürdü. bu dönemde türkcü ideoloji, devlette kolaylıkla yer buldu. kimi milliyetçi, kimi ulusalcı olduğunu söyleyen bu kadroların bir başka ortak noktası daha vardı o da devletçi idiler. artık bir ideoloji halini almaya başlayan atatürkçülük ile türkcülük, uyum içinde ülkeyi yönetmeye başladılar. Ancak toplum içinde yaygınlaşmış olan islamcı ideoloji de, bütün baskılara rağmen varlığını sürdürdü.taaki çok partili döneme kadar.
    – konu çok uzadı. Ancak buraya kadar yazdıklarımla, akp ve mhp’nin köklerinin osmanlıya kadar gittiğini ve kemalistler ile türkcülerin ortak kökenini yeterince açık anlattım zannediyorum. Umarım bundan sonraki süreci bir başka yazıda ele alırım. çünkü islamcı ve türkcü ideolojilerin (kemalistler de dahil) bu ülkeye verdiği zararın net olarak anlaşılmasında fayda olduğunu düşünüyorum.
    – öncelikle editörden, fehmi beyden ve okurlardan yazımın uzun olması nedeniyle, tekrar özür diliyorum.

    • düzeltme! parantez içinde yazdığım cümle eksik kalmış. doğrusu: (bu arada sayın korunun yazısındaki “Destek için duyduğu ihtiyacı yeni parti karşılayabilir AK Parti’nin…” cümlesinin de dikkate değer olduğunu belirtmem gerekiyor)

      • İyi parti de 15 kafa mebusu akpartiye ödünç vermeli mi diyorsunuz hamza bey..? Eski türkiyede kaldı o çamlıbelin mal pazarı! Chp ye bi bakın belki onlar almak ister:)

  12. Analiz ve rakamların dilinden hoşlanmayan okur için de bir şeyler yazalım.

    Hem Hürriyet hem de Sabah gazetelerinin birinci sayfalarında hala korunan sonuçlara göre partilerin aldıkları oy yüzdeleri kaç?

    AK Parti: Yüzde 44.33
    MHP: Yüzde 7.31

    Peki MHP’nin 24 Haziran 2018’de aldığı oy yüzdesi? Yüzde 11.1

    Okuduğum 5 farklı seçim sonuçları analizlerine göre MHP oylarını ne kadar artırmış 31 Mart seçimlerinde? 4,5,3,4,4 Bu analizlerin ortalaması alındığında, 24 Haziran seçimlerine göre MHP’nin oy artış oranı ne? Yüzde 4.

    Yani, MHP’nin bugünkü oy oranı yüzde 15.1 (24 Haziran’daki yüzde 11.1 + yüzde 4 artış). Hadi bunun yüzde 1.1’ini ben silyeyim. MHP’nin bugünkü oy oranı yüzde 14 olsun.

    Bu, basitçe şu anlama gelir: MHP’nin oy yüzdesi 7.33 olamayacağına göre, AK Parti’nin yüzde 44.33 görünen oy oranının içinde en az yüzde 6 MHP oyu var. Çünkü, İttifak olarak girilen ve MHP’nin aday göstermediği illere MHP seçmeni AK Parti’ye oy verdi.

    31 Mart gecesi TV ekranlarına çıktığında neşesini saklama gereğini duymayan Bahçeli, 24 Haziran’da yüzde 11.1 olan oy yüzdesinin şimdi 7.31’e düşmüş görünmesinin ne anlama geldiğini pekala biliyordu, o nedenle keyfi yerindeydi.

    AK Parti’nin oyu bugün yüzde 38’in biraz üzeridir.

    Birbirinden farklı iki araştırma, seçmenlerin yaklaşık yüzde 22’sinin “Partisinden memnun olmayıp partisine kerhen destek” dolayısıyla oy vermiş olduğunu söylüyor.

    Sizce bunlardan kaçı AK Parti seçmenidir?

    Sizce bunlardan kaçı yeni bir parti kurulduğunda AK Parti’ye verdiği “kerhen desteği” çekip yeni partiye oy verir?

  13. 31 Mart gecesi ekranlara çıkıp, “Seçilmek için 1 oy bile yeterlidir” diyen Bahçeli, meğer 1 Nisan şakası yapmış!

    Bakın İstanbul seçimlerinin tekrarlanabileceğini ‘gayet güzel Türkçe’ ifadelerle ‘ne güzel’ açıklıyor:

    “Karar ne ise YSK bunu vermelidir. Ama bütün bunlara rağmen, seçimin üzerindeki akılcı yaklaşımlar, kaosa yöneliyorsa ise bu hatalardan arınılmalıdır. Eğer seçim sonuçları toplum huzurunda sonuç bulmayacaksa, o vicdanı huzurlu kılabilecek yeni bir seçim de düşünülebilir. Bunun süresi 60 gündür. 60 günden sonraki ilk pazar günü seçim yapılabilir. Seçim yenileme demokrasinin bir gereğidir.”

    “Seçimin üzerindeki akılcı yaklaşımlar kaosa yöneliyor ise. . .” İfadeye bakar mısınız?

    Çok güzel akılcı yaklaşımlar bunlar, sayın Bahçeli!

    “Eğer seçim sonuçları toplum huzurunda sonuç bulmayacaksa. . .”

    Herhalde, “Seçim sonuçları bizim huzurumuzu kaçıran sonuçlar ise” demek istiyor. Değilse, “Elindeki huzurölçer aletinin markasını bağışlar mısın, Yiğidim?” diye sormak mümkün olurdu.

    “Yaw getir şu rafa kaldırdığın başkanlık sistemine bir bakalım Erdoğan Kardeş. Varsa bir olur tarafı, inceler bakarız yani” demişti Bahçeli, 10 ayda AK Parti’nin posasını çıkardı bıraktı desek yeri var. Şimdi de, “Yaw öyle utanıp sıkılacak bir şey yok. Açık açık söyle şu seçimin iptali önerini, varsa bir olur tarafı, inceler bakarız yani” diyor.

    Erdoğan aynı oyuna ikinci kez düşmez diye düşünüp bir haftadır “Mazbata İmamoğlu Ekrem’e gider, aksinin olması şansı milyonda bir bile değil” deyip duruyorum.

    Kim bilir, belki de AK Parti’nin tarlası çoktan sürülmüştür de Erdoğan’ın haberi yoktur!

    • Bernar bey aslında ben şaşırdım aslında İstanbul seçiminin yeniden yapılması gerektiğini Ak parti il başkanından önce Sayın Devlet Bahçelu açıklamalıydı.Nedense bir terslik oldu genelde Bahçeli açıklardı pası alan sen Ak parti arkadan harekete geçerdi,burada bir terslik oldu bence SayınBahçeli beyi beklemediler diye düşünüyorum Bu sistem 9 ayda çökmüştür yaşasada bu günkü gibi yoğun bakımda hayat mücadesi veren bir hasta gibi ne yaşar nede ölür..

  14. Katılımcılara sorulan “Sizce [X Şehri] Büyükşehir Belediye Başkanı olacak kişi size sayacağım özelliklerden hangilerine sahip olmalıdır?” sorusuna İstanbul’da ilk sırada ‘İnançlı Müslüman’ ikinci sırada “çalışkan” karşılığı verilirken; Ankara ve İzmir’de ise ilk iki sırada ‘Çalışkan’, ‘Dürüst ve namuslu olmak’ cevapları verildi. (..)
    İnançlı müslüman başkan adayı istiyormuş halkımız…
    Bunu isteyenler parayla imanın kimde olduğu belli olmaz lafını bilmiyor anlaşılan.
    Zateen yıllardır Allah ile aldatılmayı içine sindirenlerin bolca yaşadığı bir ülkeyiz.
    Size bir olay anlatayım.
    yakından tanıdığım İmam Hatip Mezunu birisi yıllar önce imam olarak atanmıştı bir köye.
    Sonra duydumki imamlığı bırakmış. Sebebine gelince…
    Bir Ramazan günü köyden birisi hocanın kapısını çalmış.
    Hoca da boş bulunmuş ve ağzındaki lokmayı çiğneyerek kapıyı açmış.
    Bunu gören köylü hiçbir şey demeden hızla koşarak uzaklaşmış.
    Hoca hemen hanımna toplan gidiyoruz demiş ve köyü alelacele terketmiş.
    Diyeceğim odur ki kimin imanlı olduğu bilinemez ama kimin çalışkan olduğu bellidir.
    Bir dahaki seçime aklınızda bulunsun.

  15. Seçimlerden önce sayın Bernar’ın sorusu üzerine
    Fehmi Bey’in 15.03.2019
    tarihli yazısına şu yorumu
    yazdım:

    “Seçmen 2 ittifak etrafında kümelendiği için,yüzde
    elli oy oranını aşan taraf yarışı kazanmış demektir bana göre.Bu ister Cumhur İttifakı,ister Millet İttifakı olsun.Ankara ve İstanbul’u
    kaybetse bile bu böyledir.
    Çünkü %50’yi aşan ittifakın
    bir sonraki cumhurbaşkanlığı seçimini kazanma ihtimali
    daha yüksek olacaktır. Cumhurbaşkanlığı seçimine böyle bir avantajla başlayacaktır;
    her ne kadar o güne kadar
    köprünün altından çok sular akacak olsa da.

    Ben Cumhur İttifakı’nın
    İstanbul’u da,Ankara’yı
    da alacağına inanıyorum.
    Türkiye geneli oy oranının
    da 50’den fazla olacağını düşünüyorum.Ne kadar fazla olacağını bilemem.

    Yüzde olarak kimse tam bir oran veremez.Verse de öylesine vermiş olur”

    Bu gün yazdığım yorumda da
    yukarıya alıntıladığım yorumumdaki şu cümleye
    göndermede bulundum:

    “Seçmen 2 ittifak etrafında kümelendiği için,yüzde
    elli oy oranını aşan taraf yarışı kazanmış demektir bana göre.Bu ister Cumhur İttifakı,ister Millet İttifakı olsun.Ankara ve İstanbul’u
    kaybetse bile bu böyledir.”

    Ne demişim burada? %50’yi aşan ittifak yarışı kazanmıştır
    demişim.Bugünkü yorumumda ne dedim?
    Gene aynısını dedim.

    Evet,Ankara’yı ve İstanbul’u Cumhur alır da dedim.Ama bir başka yorumumda bu benim temennimdir aynı zamanda
    da dedim.Bir tahmin ustası değilim.Tahminlerim tutmayabilir.Nitekim tartıştığımız yorumumda
    Millet İttifakı %50’yi aşarsa
    onun yarışı kazanacağını da söylemişim.

    Bu gün vurguladağım husus şu: Seçimden önce de, seçimden sonra da %50’yi aşan taraf yarışın galibidir dedim,demeye devam da ediyorum.

    Var mı anlaşılmayan bir nokta?Var mı itirazı olan?

  16. Araştırmaların ve rakamların diline devam:

    Araştırma şirketi Mediar’ın İstanbullu seçmene usülsüzlük iddialarını sorduğu araştırma AKP’li seçmenlerin bile yarısından fazlasının usülsüzlük iddialarına inanmadığını ortaya koydu.

    İstanbul’da tüm seçmenin yüzde 61.14’ü ‘sonucu etkileyecek bir hata ya da usülsüzlük yaşandığını düşünmüyorum’ dedi. Yüzde 17.06 kararsız kalırken, yüzde 21.80 ise ‘evet’ yanıtını verdi.

    Mart 2019 tarihinde gerçekleşen yerel seçim sonuçlarına ilişkin yürüyen tartışmaları nasıl değerlendirdiğini saptamayı amaçlayan ve yüzde 2.55 hata payı olduğu belirtilen araştırmada Binali Yıldırım’a oy veren AKP seçmeninin yüzde 44.01’i usülsüzlük veya hata olduğunu düşündüklerini belirtirken, yüzde 33.98’i seçime bir usülsüzlük karıştığı konusunda ‘kararsız’ kaldı ve yüzde 22.01’i ‘hayır, sonucu değiştirecek bir hata/usülsüzlük yoktur’ dedi. Yani araştırma verilerine göre ‘İstanbullu AKP seçmeninin yarısından fazlası AKP’li yetkililerin hata ve usülsüzlük olduğu iddialarına inanmıyor’.

    YENİDEN SEÇİM İSTMİYORLAR

    “Yerel seçimlerin tekrarlanması gerektiğini düşünüyor musunuz?” sorusuna katılımcıların yüzde 65.3’ü ‘hayır’ yanıtını verirken, yüzde 18.28 ‘kararsız’ kalıyor ve yüzde 16.59 ‘evet’ diyor. Ekrem İmamoğlu seçmeninin sadece yüzde 6.38’inin seçim tekrarı istediği araştırmaya göre, Yıldırım’ın seçmenlerinin ise sadece yüzde 27.58’i bu konuya sıcak bakıyor.

  17. Bilimin ve rakamların dilinden canı sıkılmayan seçim sonucu analizi meraklılarına:

    “Bir başka karşılaştırma sakatlığı da, katılım oranları ve seçmen sayıları farklı olan seçimlerde yüzdelere bakarak ölçme yapmaktır. Çünkü farklı koşullarda yüzdeler aynı sayıları ifade etmezler. Yani bir seçimdeki yüzde 50, seçmen sayısı ve katılım oranı farklı bir başka seçimdeki yüzde 50 ile aynı sayıyı ifade etmez. Bu yüzden oy seviyesindeki değişimi yüzdeler üzerinden değil oy sayıları üzerinden yapmak gerekir. ”

    “Türkiye’nin seçmen sayısı açısından sıralı ilk on şehri (İstanbul, Ankara, İzmir, Bursa, Antalya, Adana, Konya, Kocaeli, Mersin, Gaziantep) toplam seçmen sayısının tam yarısını oluşturuyor. AA verilerine göre 31 Mart’ta 46 milyon 430 bin geçerli oy kullanılmış, bunun 23 milyon 212 bini bu on şehirde sandığa girmiş. Bu şehirler 1 milyon ve üzerinde seçmenin oy kullandığı merkezler ve Türkiye’nin ekonomik, toplumsal, kültürel ve dolayısıyla siyasal hareketliliğinin en yüksek olduğu şehirler. ”

    “Söz konusu illerde bugün Cumhur İttifakı olarak hareket eden partilerin 2014 yerel seçimlerinde ve 2018 genel seçiminde aldıkları toplam oy sayıları şöyle:

    2014 yılında her iki partinin büyükşehir belediye başkanlığı oyları toplam 12 Milyon 850 bin (yüzde 56.4). Aynı seçimde belediye meclisi üyeliği seçiminde ise bu sayı 12 Milyon 960 bine çıkıyor (yüzde 57.3). 2018 genel seçimlerinde de cumhur ittifakının bu şehirlerde aldığı toplam oy 12 milyon 550 bin (yüzde 51.1). 31 Mart 2019 için henüz YSK geçici sonuçları açıklamadı ama medyada aktarılan verilere göre, bu on şehirde iktidar ittifakı büyükşehir belediye başkanlığında 11 milyon 200, belediye meclisinde de 10 milyon 720 oy almış görünüyor. Henüz toplama dahil edilmemiş yüzde beş oy olduğunu varsayarak (biraz bol kepçe) rakamları 11 milyon 800 bin (yüzde 50.7) ve 11 milyon 250 bin (yüzde 48.3) şeklinde yuvarlasak bile oy sayısındaki ciddi düşüş çok bariz olarak görülüyor.

    İttifak partilerinin 2014 yılındaki büyükşehir belediye başkanlığında aldıkları toplam oyda beş yıl içinde 1 milyon gerileme olduğu görülüyor. 2018 genel seçimi ile de karşılaştırılabilecek belediye meclisi oylarında ise, 2014 – 2018 arasında 300 bin, 2018 – 2019 arasında ise 1 milyon 300 bin olmak üzere toplamda 1 milyon 600 binlik gerileme yaşanmış. Yani Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “gönüllere girememe” özründen yola çıkılırsa, aslında ittifak Türkiye’nin yarısında 1 milyon 600 bin kişinin (yaklaşık yüzde 8) gönlünden çıkmış. Bu tabloya, grafikle son derece uyumlu 7 Haziran 2015’de 12 Milyon 505 bin (yüzde 55.2) ve 2016 referandumundaki 11 Milyon 687 bin (yüzde 47.9) sayıları da gerilemenin düzenli biçimde yürüdüğü düşüncesini destekliyor. Yüzde olarak 57, 55, 48, 51, 48 şeklinde bir grafik oluşuyor. Bu on şehirde -YSK kesin rakamları açıkladığında oran muhtemelen 48’in de altına düşecek. İttifak sistemindeki karışıklık nedeniyle bu oyun AKP ve MHP arasında bölüştürülmesi çok zor ama kayıp payının AKP’de daha fazla olduğunu düşünmek için çok nedenimiz var ve bu on şehirde AKP oyunun yüzde 40’ın altında olması güçlü ihtimal.

    Beş yılda seçmen sayısının sabit olduğu varsayılsa bile ittifak partilerinin oy oranı önce 57.3’ten 51.1’e, ardından da 48.3’e düşmüş, erime düzenli hale gelmiş. Oy sayısı olarak toplamda 1 Milyon 600 bin kayıpla beş yılda neredeyse yüzde 9 civarında gerileme yaşanmış. Bu tabloyu, iktidarın oylarını koruduğu, çok katı konsolidasyonu sündürdüğü, hiçbir şeyin olmadığı şeklinde yorumlamak pek mümkün değil.”

    Tamamı ve ayrıntılı analiz için bkz.
    https://www.gazeteduvar.com.tr/yazarlar/2019/04/03/ezberleri-yavasca-yere-birakalim-lutfen/

  18. Bekir Bey: 9 Nisan 2019 at 11:48 (yani bugün): “CHP,yoldan geçen bir CHP’liyi tutup aday yapsaydı aynı sonucu gene alırdı.”

    Bekir Bey: “15 Mart 2019 at 14:49” (yani seçimden önce): “Ben Cumhur İttifakı’nın İstanbul’u da,Ankara’yı da alacağına inanıyorum.”

    Yorumcumuzun kafasının hayli karışık olduğunu söyleyelim, gülümseyelim, ve -madem ki “Dağılabilirsiniz” diyor- dağılalım arkadaşlar! 🙂

    Not: Sözünü ettiğiniz oy yüzdesinin ne olup neyi gizlediğini öğrenme ceareti göstermenizi tavsiye ederim. Cumhur İttifakı’nın önceki seçimlerle karşılaştırıldığında kaybetmiş olduğu toplam oyun kaç olduğuna bir bakın. Prof. Seyfettin Gürsel, Konda’dan 3 gün sürecek seçim sonuçları analiz serisinin bügün ilkini yayınlayan Bekir Ağırdır fikir verebilir size. “Ay bunlar seküler mahalleden! Kim inanır bunlara!” derseniz, muhafazakar İbrahim Kahveci’nin analizlerini verelim size. Onu da beğenmiyorsanız, muhafazakar anket firması sahibi ANAR Genel Müdürü Sn. İbrahim Uslu ile MAK Danışmanlık Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Ali Kulat’ın analizlerini bekleyin -bir daha seçim tahmininde bulunurken hiç değilse bu muhafazakar şahsiyetleri takip edin. 🙂

    • Bekir beyin kafası bayağı dağılmış bernar bey Ak partiye bundan sonra yoldan geçenllerden aday göstermesini tavsiye edebilir Bekir bey! İstanbuldan ve Ankarada izmirden Adanadan Mersinden vb.sonra kafası bayağı dağılmış.Acil şifalar diliyorum.Ben dağılıyorum !

      • “İnanmak bir şey, siyaset ve seçim süreçlerini inanç ve dileklerden uzak kalarak izleyip tahimnlerde bulunmak başka bir şey”dedikten sonra ben de size uyup dağılıyorum o zaman Erdem Bey!

      • Erdem Bey,her ne kadar
        “dağılabilirsiniz” dediysem de dağılmanız şart değil.
        CHP’nin zaferini kutlamak için “toplaşmaya” devam
        edebilirsiniz.Kutlamanın toplaşarak yapılanı makbuldür.

        Öte yandan Bernar bey
        benim seçimden önceki
        yorumumun işine gelen cümlesini almış.Benim bu gün vurgulamak istediğim
        husus tahminimin tutması değil,seçimden 15 gün önce ortaya koyduğum başarı kriteri.Dedim ki,
        “Hangi ittifak %50’yi aşarsa galip odur.Aşan taraf ister Cumhur olsun,ister Millet.”
        Bu gün ne diyorum? Cumhur %50’yi aştı,galip
        Cumhur’dur.

        Seçimden önce ben CHP’nin İstanbul’da bu kadar oy alacağını tahmin etmiyordum.Pekiyi bu gün
        “CHP yoldan geçen birini
        aday gösterse bu sonucu
        alırdı”demem çelişki mi oluyor tahminimle?Bunun
        önceki tahminimle alakası yok.Demek istediğim şu bu konuda: CHP’nin az veya çok oy almasında, bu günkü sonucu veya başka bir sonucu almasında şunu veya bunu aday göstermesinin bir etkisi olmaz.Gelecekteki bir seçim için de geçerli bu öngörüm.Kimi aday gösterirse göstersin fark etmez.Göstereceği adayın
        şu kadar veya bu kadar oy almasını tartışmıyorum.

  19. CHP,yoldan geçen bir CHP’liyi
    tutup aday yapsaydı aynı sonucu gene alırdı.Çünkü
    seçmen ideolojik takılıyor.
    Eğer adaya ve hizmete oy verilseydi Binali Yıldırım’ın
    bir hayli farklı kazanması gerekirdi.Ama böyle bir şey yok.Bu sebeple aday profili
    analizlerinin hiç bir geçerliliği
    yok.Fehmi Koru’nun bahsettiği
    anket dahil buna.

    İmamoğlu bu sonucu kişisel
    özellikleri ile almış değil.Velev
    ki bazı olumlu kişisel özellikler taşımış olsun.Başkanlığı HDP
    seçmeni kendisine altın tepsi de sunmuştur.HDP seçmeni onun kişisel profiline bayıldığı için mi oy verdi?

    Öte yandan,seçimden önce yaptığım yorumlarda hiç kimse bunun bir yerel seçim olduğunun üzerinde durmayacak demiştim.Şimdi
    bunu yerel seçim olarak gören biri var mı?Ağzını açan Ak Parti düşüşe geçti diyor.Cumhur ittifakı gene cumhurbaşkanını seçebilecek
    kadar oy olmasına rağmen.
    Ak Parti 24 Haziran’a göre oylarını artırmış olmasına rağmen.Niçin söylüyorlar bunu?Bazı şehirleri kaybettiği
    için?Hani bu yerel seçimdi?
    Şehrin temizlikçisini, sucusunu,otobüsçüsünü,
    yol tamircisini seçecektik?

    Bu konuda kendimi tutarlı ilan etmekte haksız olduğumu hiç
    kimse iddia edemez.15 Mart’ta burada aynen şunu söyledim:”%50’yi aşan ittifak bu seçimin galibidir,velev ki
    İstanbul ve Ankara’yı kaybetmiş olsu.”Dediğim bire bir oldu.

    Seçimin galibi Cumhur İttifakıdır beyler bayanlar. Tekrar Cumhurbaşkanlığı seçimi yapılsa gene kazanacak görünüyor. Dağılabilirsiniz.

  20. Fark şartı
    Oylar birbirine yakın çıkınca seçimin yenilenmesi kuralı getirilebilir. Nitekim başkanlık seçiminde yeter ekseriyet alamayan adaylar arasında yeniden seçim yapılmaktadır. Oy farkı örneğin %5’ten az olursa seçim yenilenir maddesi getirilebilir. Bu maddeye bir şart konulmalıdır. Yapılacak yeni seçimde ‘iki aday da yeniden aday olamaz’ maddesi konulmalıdır.
    Ekseriyet sisteminde de bazı düzeltmelerle kararlı hale gelinebilir.

    • Eskiden boyalı basın denirdi… Bakıyorum sözkonusu medya olunca açıksaçık ifadeleri müminler de rahatlıkla kullanır olmuş…

  21. neden adil olamıyoruz???
    kaybettiği seçimlerin tamamında chp seçimde hile olduğunu, oylarının çalındığını haykırmıştı, şimdi aynısını akp yapıyor. sistem değişikliği referandumunda sonuç %51.41 e %48.59 idi, fark sadece 1.379.934 idi, meşruiyeti olmadığını iddia ettiler şimdi aynısını akp yapıyor.
    oysa kazanmak için ihtiyaç duyulan sadece +1 dir.
    her bir oy o nedenle çok kıymetlidir…
    kazanan kazanmayı bilmeli, kaybeden de centilmen olmalıdır.
    seçimler yenilenir mi?
    ben ihtimal görüyorum, tekrar sayımlar aynı sonucu verse, vermeyene kadar sayılacak izlenimi ediniyorum, sonucu değiştirirse de ortada büyük bir sıkıntı var demektir. istanbulu İmamoğlu kazanmıştır, şimdi ne yapılırsa elinden almaya yönelik görüntüsü verecektir. seçim istanbulda yenilenirse 2015 te olduğu gibi ibre de tekrar akp ve binali beye dönmeyecektir. çünkü İmamoğlu artık bir mağdur olacaktır, seçim tekrarlanan 2015 te mağdur yoktu…

    canan kaftancıoğlunun şu açıklaması dikkatimi çekti;,
    “Listede en düşük tanınırlığı çıkan Ekrem İmamoğlu’ydu. Yüz kişiden 16’sı tanıyordu. Fakat şöyle bir şey vardı: Tanınırlığı yüksek olan kişilerin karşıtlığı da yüksekti. Tanıyorlar ve ‘oy vermem’ diyorlardı. İmamoğlu tanınmıyordu ama ‘oy vermem’ diyen yoktu” dedi.
    Aday profili çalışmasında İstanbul bize nasıl bir aday istediğini tarif etti: Yerel yönetim deneyimi, hikayesi olan, orta yaşlı, üniversiteli, üzülerek söylüyorum erkek, iddialı, inançlara eşit mesafede olan biri. Nereli olduğuyla ise kimse ilgilenmiyordu. O araştırmaların sonuçları bizim stratejimizi belirlerdi, önümüzü açtı.
    İnsanlar ayrışma, kutuplaşma istemiyor, yerelin sorunlarıyla ilgileniyordu. Geçmişte biz hep deplasmanda oynamışız. Stratejiyi rakip takım belirlemiş, biz ona ayak uydurmaya çalışmışız. Biz bu seçimlerde kendi sahamızı belirledik. Karşı taraf ne derse desin kendi kulvarımızdan çıkmayalım diye düşündük.

    dünkü yorumumda
    muhalefet bu seçimde sert bir üslup kullanmamış, fazla ortaya çıkmamış neredeyse oturarak yani pasif kalarak bazı büyük şehirleri kazanmıştır, bunun öneminin ve ülkenin kutuplaştırıcı dilden uzaklaşması gerektiğinin altını çiziyorum demiştim, bence ülkeyi germeyen, pozitif bir dil kullanan kişilerin seçilme şansı her zamankinden yüksek olacak, seçildikten sonra da bozulma olmazsa kuzu postundan yine bir kurt çıkmazsa bundan böyle siyasetin dili de tarzı da yumuşamak zorunda kalacak…

    • Didem hanım merhaba soru şu olmalıydı”.Sayın Cumhurbaşkanım İstanbul Büyükşehirbaşkan adaylarına neden adil davranmıyorsunuz,”Bu sorunun cevabı çok olabikir fakat ülkemiz için önemlisi seçilenlerin bile bilmediği sadece cumhurbaşkanımıza güvenerek getirdiğimiz partili cumhurbaşkanlık sistemi denilen ülkemize bana göre kısa sürede ülkemize çok zararlar getiren ve getirecek o!an kişiye güvenli ve denetimsiz ve keyfi yönetim biçimidir.Eğer doğru bir başkanlık sistemini görmek isterseniz Amerikayı incelebilirsiniz derim,Saygılarïmla

      • erdem bey, merhaba, kuşkusuz sizin kendi sorularınız olabilir, uygun bir yorum yazıp sorabilirsiniz. müdahaleye ihtiyacı olmayan benim sorum çok net ve muhatabı ne bir kişi ne de birileri. seçimde farklı bir sonuç çıksaydı her seçim sonrası yaşadığımız manzarayı görecek, oylarının çalındığını seçime hile hurda karıştığını iddia eden ana muhalefet olacaktı, geçen seçim yaşadığımız rezaleti unutmadınız umarım. her seçim sonrası seçimde hile var diyen ama bu seçimde olmadığını düşünenleri de insafa davet ediyorum. bizlerin burada yapmamız gereken particilik oynamak değil, devleti ayakta tutam kurumların doğru çalışması için yardımcı olmaktır, kimin kazandığından bağımsız olarak. naçizane durduğum yerde duruyorum dün de hile yoktur diyordum bugünde diyorum, kimin kazandığından bağımsız olarak. dün akp kazandığında hile var diyenlerin de bugün aynı yerde durması gerekmez mi???
        düne kadar hileyle seçim kazanan akp bu seçim neden hile yapmamıştır???
        ya da
        düne kadar hile yapamayan muhalefet bu seçimde hile yapmayı nasıl başarmıştır???
        herkes elini vicdanına koysun.

        demokrasinin sıhhati tartışılabilir, çekincelerim var lakin madem seçimimiz demokrasi öyleyse bunu doğru işletelim ve halkın tercihine saygı duyalım. halk sistemi değiştirdi şimdi bunu nasıl doğru işleteceğiz ona bakalım. yeni bir sistem inşa edene ve bunun daha doğru olduğuna halkı ikna edene kadar elimizde olanı doğru kullanmak dışında bir seçeneğimiz yok, homurdanmakla da kazanabileceğimiz bir fayda yok…
        amerikadaki sistemin de kendi içinde pek çok sıkıntısı var, değindiğim yorumlarım var, lakin konumuz bu değil, şimdi tartışmaya değmez…

        • Didem hanım bu garabet sistemde İçişleri bakanın Adalet Bakanının bu iki bakanı özellikle belirttim diğer Tarım bakanı vs,mitingker yapıp tarafsız olması gerekirken diğer siyasi parti liderlerine hakaret ederek seçim meydanlarında dolaşması görevini yapması gerekirken seçim gecesi Adalet bakanı Teknoloji Bakankarıyla beraber Sayın Binali beyin kazanmak için ne gibi yollar izlemeliyiz diye sabahlara kadar toolantı yapması size nornal geliyorsa ve ben bu sistemin yanlış olduğunu bu örneklerle size anlatamıyorsam boşa nefesimi tüketiyorum demektir.Sağlıcakla kalın sizdende çözüm önerilerinizi bekliyorum.Benim düßüncelerim bunlar.

          • Erdem bey, bakanların seçimlerde tarafsız olması gerektiğini söylediğine göre tamamen “dağıtmış” veya eski türkiye özlemi başına vurmuş olmalı..! En iyisi, kendisini eski halk türkülerimizle filan avutabileceğini hatırlatmakla yetinelim bari..:)

    • Didem hanım, benim anlayamadığım mantık, oylar bir kez bile sayılmadan tekrar tekrar AK parti kazanana kadar sayılacak kanaatine nasıl ulaştınız, sadece siz değil çoğu köşe de aynı kanaate ulaşmış durumda. Objektif ve hakkaniyetli düşündüğünüzde; sadece geçersiz oyların tekrar gözden geçirildiğinde bile 15 bin oyu artıyorsa bir partinin o partiye karşı organize bir kumpas kurulduğu düşünülemez mi? Pekala düşünülebilir. Ortada ki şüpheleri bertaraf etmek için yeniden sayım kararı alınmalıydı. Kanaatim o dur ki ortada AK parti aleyhine ciddi bir şike olayı var ve mağdur edilmiştir. AK partiye meydanlardaki kutuplaştırıcı ve hoşgörüden uzak, oy almak için her yol mubah anlayışından dolayı ceza kesilmek istenmesini anlıyabilirim, hatta hak da veriririm lakin bu cezayı sadece sandıkta halk verebilir. Ankarada bu ceza verilmiştir. İstanbul da da oylarında düşüş beklenirdi ama görünen o ki o kadar ilçede seçimi kazanan partinin büyükşehirde de kazanması beklenirdi. Geçersiz oyların yeniden incelenmesi de göstermiştir ki alyhte hile yapılmıştır. Yeniden seçim kararı ülkenin içinde bulunduğu durumu daha da kötüleştirecektir, yeniden sayım da öyle ama görece olarak daha az zarar verir kanaatindeyim. Bütün meşru yolları denedikten sonra hiç bir kazanım elde edemezlerse de onunda hayırlı sonuçları olur ya da olsun temennisinde bulunuyorum. Belki reisin söylemleri yumuşar, kibrinin beli kırılır, bazen yanlış kararlar verebildiğini, beşer olduğunu hatırlar. Damadını görevden alır, dış siyasette akıl odaklı ve uzun vadeli girişimler yapar. Ülke ekonomik dar boğazdayken, yanıbaşımızda insanlık dramları yaşanırken, ülke beka problemleri ile boğuşurken başta kendisi, ekonomi ve maliyeden sorumlu bakanı, içişleri bakanı il il dolaşıp belediye başkanlarının yerine miting meydanlarında millete kükreyip, katliam görüntüleri izlettirmenin yanlışlığını kavramasına vesile olur belki ama gönül başka türlü isterdi tabii. Ne diyelim “Mevla görelim neyler, neylerse güzel eyler”

  22. Yeni Şafak Gazetesi yazarlarından Kemal Öztürk’ün resim sanatına ve resim galerilerine bir ilgi ve merakı var mıdır, bilmiyorum. Ama, bir resme nasıl bakılması gerektiğini bildiğinin güçlü işaretlerini veriyor bir süredir. Belli bir mesafeden bakıyor. Böyle olduğu için herhalde, bugünkü yazısını “Komplo teorisyeni olsam, birisinin AK Parti’ye kötülük yapmak için, özeleştiri yapmasını önleyerek, asıl sorunları tartışmayı engellediğini düşüneceğim.” diyerek tamamlamış.

    Söylediklerine kulak veren var mıdır acaba?

    • Bernar Bey,
      ( Alttaki haberlerin bir kısmı Kemal Öztürk Bey Anadolu Ajansı Genel Müdürü olduğu dönemde AA bültenlerinde yer almış mı bilmiyorum…)
      Travma Geçiren İnsanlar Nasıl ”Yeni” Bir Dil Konuşmaya Başlar?
      Avustralya’nın Melbourne kentinde yaşıyan Ben McMahon geçirdiği trafik kazasından sonra anadilini unutup bambaşka bir dil konuşmaya başlıyor. Ben’in konuştuğu dil ilginç: Çince!
      George Michael, uyuşturucu yüzünden girdiği komadan uyanıp, Bristol aksanıyla konuşmaya başladığını görüp, uyuşturucuya tövbe etmiş mesela.
      Rory Curtis, araba kazası sonrasında Fransizca konuşmaya başlamış, üstelik kendisini True Dedective’den çok iyi tanıdığımız Matthew McConaughey sanmaya başlamış!
      Jacquie Aubry de araba kazası sonrası anadili olan İngilizceyi aksanlı konuşmaya başlamış. Tahmin edin bu sefer nerenin aksanıyla? Hayır Çin değil, bu sefer Romanya!
      Çek yarışçı Matej Kus’s, araba yarış esnasında kaza yapıyor ve uyandığında birkaç kelimeden fazlasını bilmediği, İngilizce’yi sular seller gibi konuşabildiğini farkediyor!
      Attan düştükten sonra İskoç aksanıyla konuşan Kanadalı Sharon Campbell’i de unutmayalım.
      Bu kişiler hayatlarının bir döneminde, uyandıkları dille az ya da çok meşgul olmuş, çevresinde o dili konuşan insanlar olmuş veya o ülkelerde ( veya mahallelerde ! ) çok kısa da olsa zaman geçirmiş. Yani beyin, gerek bilinçli, gerekse de gizli olarak bu dillere aşinalık kazanmış.
      TRAVMA GEÇİRİP BAŞKA DİLİ KONUŞMAYA BAŞLIYANLAR,BAŞKA BİR TRAVMA DAHA GEÇİRİP TEKRAR ANA DİLLERİNE DÖNEBİLİRLER.ANCAK TEKRAR ANA DİLLERİNİ UNUTUP BAŞKA DİL KONUŞMAYA BAŞLIYORLARSA,BAŞLARLARSA !

      • A. Haber Ajansı’nın başındayken bu tür haberleri ıskalamış olması kuvvetle muhtemel, sayın Bayındır. Amma ve lakin, bir Yeni Şafak Gazetesi yazarı olarak, en fazla iki yıl içinde yapılacak erken seçim sonuçlarından sonra önünde hayli dil seçeneği olacağından kuşkum yok. Tercih edilip seçilecek dilin bir kıymet-i harbiyesi olur mu artık, onu bilmem. İş işten geçtikten sonra yol gösteren çok olur demiş atalarımız. Ben, “yarın, belki yarından da yakın” gibi yakın bir zamanda gidilecek erken seçimlerden sonra gidilecek yol kalmayıp yolun sonuna gelinmiş olacağı kanısındayım. Yolun sonunda da ha şu ha bu dil konuşulmuş bir değeri ve anlamı olmaz-öyle ya, atı alan Üsküdar’ı geçmiş olacak.

    • Sizin neye ilginiz alkanız var? Maaşallah burada her yorum yapan yazar edasında sayfalar dolduruyor. Allah hayırlı işler nasip etsin.

      • Sayın Koru bir olanak tanımış, tepe tepe kullanıyoruz. Yazarımız ya da moderatörümüz, “Yaz ama iki pargrafı geçmek yok!” da demiyor, “Yaz, ama öyle yazar edasında yazmak yok,anlaşıldı mı!” türü sizin zihin dünyanızla örtüşür sınırlamalar da getirmiyor.

        Neyi nasıl ve ne uzunlukta yazacağımızı size mi sormalıyız yoksa?

        Bana öyle geliyor ki, mesele ne yorum yapanların edası, ne de yorumların kaç sayfa tuttuğu -A Haber tadında değilde özgürce konuşanların sıkıntısı olmasın sakın? 😉

        • Yazın Bernar Bey yazın. Ufkumuz genişliyor. Yorumlarınızn uzun olmasından da hiç rahatsız değilim şahsen.

  23. AKP’nin son bir şansı var. Derhal normalleşmesi,fabrika ayarlarına geri dönmesi gerekmektedir. Aksi takdirde Türkiyeyi anormal bir mecraya sürükleyecektir. Akp’nin Siyasal İslam açısından çizdiği durum içler acısı duruma dönüşmüştür.Tavsiyem yerel seçim sonuçlarını kabullenmesi ,değiştirilmesi gereken bakanları (özellikle ekonomi ) derhal değiştirmesi ve Mhp yi terketmesi gerekiyor. Yoksa herkesin bildiği büyük sır Akp için (siyaseten yok olma) kaçınılmaz olacaktır. Eskilerin Kaht rical dedikleri dönemi yaşıyoruz.Tavsiyem Ali BABACAN,eski Merkez Bankası Başkanını göreve getirmesi,eski AKp li olan KURUCULARİYLA İSTİŞAREYE BAŞLAMASİDİR. Fakat adım gibi eminim bunların hiç birini yapmayacaklar…..

    • Karar Gazetesi yazarlarının hatırı sayılır bir kısmı, sizin dile getirdiğiniz gerekliliği (Parti’nin fabrika ayarlarına dönmesi) yayın hayatına atıldığından beri sıksık dile getiriyorlar, sayın Aküzüm. Ben yazarlar kadar yazılara yapılan yorumlara da bakıyorum. Bu gerekliliğin yerine getirilebileceğine inanan çok az okur var. Pek çoğu, sizin gibi, böyle bir adımın atılmayacağı kanısında.

      Ben, elde böyle bir seçenek var da kullanılmıyor diye düşünenlerden değilim. O gereklilik hiçbir zaman yerine getirilEmeyecek, çünkü AK Parti bu şansı bütünüyle yitirdi. Gülenciler, Devlet’i tanımamanın bedelini çok ağır ödediler -merhum Menderes de tanıyamamıştı. AK Parti liderliği de tanımıyor(du). Devlet’e sahip olmaya başladıklarına en çok inanmaya başladıkları noktada Devlet’i yitirmeye başladılar. Başkanlık sistemine geçilip MHP’ye mahkum hale gelinmeseydi, AK Parti en yakın rakibine her seferinde açık ara fark atan birinci parti olmayı sürdürür, ipleri kendi elinde tutar, farklı siyasal seçenekleri elinde tutardı. Buyurun: 10 ayda nereye gelindiği ortada.

      Çevirme harekatı çoktan tamamlandı. Bütün çıkış yolları kapatıldı. Bu saatten sonra Kürtlere mi dönecek AK Parti? Üzerine yük addedip sırtından attığı liberallerde en ufak bir saygınlığı kaldı mı? Hayli zamandır dindar-muhafazakarlar nezdindeki desteği ve inandırıclığı da törpülenmeye başladı -ülkenin en büyük 6 büyük şehirini kaybedip belediye başkanlığı düzeyinde sadece ülkenin yüzde 25’ini yönetecek duruma nasıl düştü AK Parti?

      D. Bahçeli’nin, “Al getir şu başkanlık sistemi önerini kaldırdığın raftan, bir bakalım” dediği gün, AK Parti ve Erdoğan’ın son sığınağı olan dindar-muhafazakarları da partiden uzaklaştırma harekatının başlangıç tarihidir. Bütün çıkış kapıları tutuldu, üzgünüm.

      Yola çıktığı dava arkadaşlarını birer birer tasfiye ederek düne kadar en olmadık hakaretlerle karşılıklı küfürleşmiş olduğu Bahçeli ile “mezara kadar ittifak” kalabileceğine inandı(rıldı) sayın Erdoğan. Çok arzuladığı tek adam ve başkanlık sisteminin nasıl bir tuzak olduğunu göremedi. Çevresine topladığı seküler jöleliler kendisini “Dünya çapında bir lider, muazzam bir stratejist!” diye allayıp pullarlarken, F. Koru ve daha yüzlerce insan uyarı üzerine uyarıda bulunuyorlardı. Onlar Erdoğan düşmanı, jöleliler, derinceliler dosttu.

      Erdoğan ve B. Albayrak’ın enflasyon ve işsizlikle bir iki yıl içinde baş edip durumu tersine çevirebileceğine inanan var mı? AK Parti’nin ekonominin can damarı olan bütün illerden ve sahil şeridinden kazınıp taşraya doğru itildiğini, taşrada da MHP’ye doğru kanadığını görmek çok mu zor?

      Geçim sıkıntısının ezdiği dindar muhafazakar yığınların direnci de kırıldığında, iki yıla kalmaz Bahçeli ipi çeker, ittifakın mezara kadar olup olmadığını hep birlikte görürüz.

      Biz Erdoğan düşmanıydık, Nedim Şener, Sabah Gazetesi’nin seküler ihale-emicileri dost idi. Bir noktadan sonra, bize, “Pekala, dediğiniz gibi olsun o zaman” demek dışında bir söz bırakılmadı.

      Ben kendi payıma, bugün de “Pekala, dediğiniz gibi olsun o zaman” demeyi sürdürüyorum: Seçim propagandası sırasında izlediğiniz ‘doğru’ stratejileri, İstanbul seçimleri etrafındaki ‘doğru’ stratejilerinizle sürdürünüz. . .

  24. Gazeteci yazar Murat Çelik bazı iddaları soruyor..

    – FETÖ’den ihraç edilmiş birçok kişinin 31 Mart’ta İstanbul’da sandık başkanı olarak görev yaptığı…
    – Bu durumun İstanbul’un sadece bazı yerlerinde değil bütün ilçelerindeki sandıkların bir kısmı için geçerli olduğu…
    – FETÖ’den ihraç edilmiş olanlar dışında, bu kişilerin birinci derece yakınlarından da çok sayıda sandık başkanı bulunduğu…
    Peki, bahsedilen bu sandık başkanlarının sayısı kaç?

    Yıllarca Askeri okullara polis okullarına komiserlik sınavlarına kendi elemanlarını yerleştirmiş.. kpss ve ösym sorularını çalan bir yapının.. bahar gelecek kirazlar çiçek açacak… diyen bir yapının… böyle olaylara girmesi muhtemel olabilir mi olamaz mı……..

    • Akıl, mantık, vicdan izan diye birşey var. İhraç edilen memur değildir. Memur olmayan da seçimler dahil hiçbir alanda KAMU GÖREVİ YAPAMAZ. Halkın bu kadar kolay kandırılması bizde olağan birşey. Ne diyelim, çarkı felek böyle dönüyor bu topraklarda.

    • Bu Fetocular 2018 genel seçimlerinde neden sandıklarda böyle bir operasyon yapmadılar( o seçim çok daha önemliydi), Akp bu durumda İstanbul’da nasıl 25 ilçeyi almayı başardı.Yada farz edelim usulsüzlük oldu,bu usulsüzlükler olurken MHP’nin sandık görevlileri neredeydi.Dikkat edin Mhp kanadından bu süreç ile ilgili hiç ses çıkmıyor,çünkü gerçeklerin ve yenilginin onlarda farkında. Akp’ye yakın fanatik reisçi önde gelen yazarlar bile Akp sonuçları kabul etsin,içine dönüp hesaplaşma yapsın derken organize bir sandık hilesini gündeme getirmek Akp’nin daha önce kazandığı seçimleri de şaibeli hale getirir.
      Selamtle…

      • En başta allah size de selamet versin diyelim abdullah bey; sorduğunuz ya da sorgulatmaya uğraştığınız, daha doğrusu kekelemeye çalıştığınız hezeyanlar üzerinde derinlemesine analizler yapmanın gereği yok; ya da o tür değerlendirmeler için ağzını açmış bekleşen bi yığın kayabalığı var zaten… Yalnız şu kadarını bilmenizde fayda var gibi: yargı kararları geriye doğru işletilemediği gibi muhalefetin özellikle bu seçimde etkili olabilen hilekarlığı da geçmişe doğru işletilemez..:) akpartinin önceden kazandığı seçimlere bir şaibe düşmemesi için gösterdiğiniz hassasiyet de takdire şayan; keşke daha önceki seçimlerde “benim oyum nerde?” diye ortalığı inleten kevaşelerin histerik talepleri için de aynı hassasiyeti gösterebilseydiniz..? Muhalefetin sefaleti, kendinden başkasını keriz zanneden cehaleti paçalarından akıyor vesselam…

  25. Hazreti Ömer,Hazreti Peygamber’imizin vefatından sonra Halife’lik yapan ilk dört Sahabe’den ikincisi. Beytü’l Mâl’in yani milletin Hazine ve Maliye’sinin sevk ve idaresindeki hassasiyeti, kul hakkı ve kamu hakkı konusundaki titizliği ile, herkese âdil davranması,adâletle hükmetmesi ile bilinir. Şahsî işlerini yaparken hazineye,kamuya,millete ait olan hiçbir şeyi kullanmamasını,Hz.Ömer veya Ömer b.Abdülaziz’e dair anlatıla gelen : ‘Devlet işinde devletin mumu,şahsi işde kendi mumu’ kıssasını (bilhassa 1994 İstanbul Belediye seçimlerine kadar) her fırsatta anlatanlara, Hazret-i Ömer’in adaletle hükmetmesi ,devletin-milletin hazine ve maliyesinin kullanımı ve idaresindeki titizliği,kul ve kamu hakkı konusundaki hassasiyetinden bahsetmeye,hatırlatmaya kalkarsanız, ( başta Türkiye ve sair müslüman ülkelerdeki ) yönetici ve idareciler ile onların maiyyeti, taraftarları ve destekçilerinin kimyası bozuluyor. ” Acabâ ,Hâdim’ül Haremeynimize, Kralımıza, Emirimize, First Leydi’lerimize,Prenslerimize, Başkanımıza, Mahdumlara,Damatlara,Dünürlere, Bakanımıza,yakınlarına , aile efradına, akraba-i taallukâtına, iktidarımıza,bize, bizimkine, bizim uygulamalarımıza laf mı çakacak ? ” diye tedirgin oluyorlar.
    Muhal farz, İstanbul Müftüsü inisyatif kullanıp,(devr-i dilârây-ı cumhur’da olmaz ya! )Bu Cuma günü bütün İstanbul Camilerinde Matbu Başkanlık Hutbesi değil ” Hazret-i Ömer’in ve onun torunlarından Halife Ömer bin Abdülaziz’in,milletin Hazine ve Maliye’sinin sevk-i idaresindeki hassasiyetinden, kul hakkı ve kamu hakkı konusundaki titizliğinden, müslim-gayr-i müslim herkese âdil davranmasına, adâletle hükmetmesine dâir,’Devlet işinde devletin mumu,şahsi işinde kendi mumu’ kıssasındaki hassasiyetinin işlendiği hutbe okunacaktır” dese ve uygulasa İstanbul Müftüsünün başına ne geleceğini tahmin edebiliyor musunuz ?
    Kendisine “Ördek Hamdi” denilmesinden rahatsız olan Hamdi Bey, sohbet ettiği bakkalın bir ara gök yüzüne bakıp “Havada bulut var.Bugün yağmur yağabilir” demesi ile küplere binmiş : “Sen aslında bana Ördek Hamdi demek istedin.Yağmur yağacak, sular göl olacak, ördekler yüzecek” diyerek bana ördek hatırlatması yapıyorsun.” kıssasındaki gibi..
    HAVADAN,SUDAN,MUHAL FARZ HUTBEDEN İŞKİLLENEN MEBZUL MİKTARDA ALINGAN VAR.AMAN HA !

  26. Yeniden seçim meçim yapıl(a)maz. Cumhurbaşkanı’nın Rusya’ya gitmezden önce yaptığı basın toplantısında sarfettiği sözlere rağmen, ben kendisinin İstanbul seçimlerinin yeniden yapılmasına kapı aralamayı aklından dahi geçirmediğine eminim. Berat Albayrak’ın ekonomide izlenecek ‘yeni'(!) rotayı açıklayacağı gün İmamoğlu mazbatasını alır. Cumhurbaşkanı, “Adil davranmadılar, ama neyse. . .” diyerek YSK’nın tepesindekilere usturupluca giydirir; seçmenlerine “Mağdur edildik, yeniden seçim yapılsaydı Binali Bey kazanırdı. . .” duygusunu yaşatıp onların moralini kısmen düzeltir, ülke gerçek gündemi ne ise ona döner.

    • Çok ciddiyim keşke yeniden seçim yapılsa.Hem İmamoğlu fark ile yeniden seçilir hemde Akp’nin gövdesinde açılan güvensizlik deliği daha çok büyür ve Akp sulara daha hızlı gömülür.İstanbul için yeniden seçim Akp’nin batışını daha çok hızlandırır.Selametle…

      • Sn. Erdoğan’ın ne bir siyaset dehası olduğuna inandım, ne de seçim stratejisinden anladığına inandım, Abdullah Bey. Ama, İstanbul seçimlerini tekrar ettirmek gibi akıldışı bir yola gireceğine ihtimal vermiyorum. Yine Pelikancı tayfanın oyununa gelip “Battı balık yan gider, bir de bunu deneyelim bakalım” derse, ben yanılmış, yanılırken de gülümsemiş olurum. Çünkü böyle bir adımı atması tam da sizin işaret ettiğinizle sonuçlanır. Selam ve saygılar.

  27. YSK ve yargı bağımsız olmadığı için seçim muhtemelen yenilenecektir. Türkiye’de seçim kazanmak Cumhur başkanına bağlı; öyle 15.000 farkla seçim mi kazanılır! Bu konuşmadan sonra YSK devreye gitmeliydi. Ama YSK nerde! Ekrem imamoglu şimdiden haziran seçim hazırlıklarına başlasa iyi olur. Eğer seçim iptal olursa halkın kararı çiğnenmiş olacaktır. Ne diyelim hayırlısı olsun Ekrem imamoglu olsun..
    SAYGILAR SEVGİLER

  28. ABD de 1 oy için seçimlermi! ?…yenilenmiş. Vay be 20 yildir buradayim ve ABD kaç sefer seçimler yenilenmişte benim habarim olmamış….
    muthiş bir hayel gücü olan politikacilarimiza Maşallah diyelimde nazar değmesin….

    Amerkada 1 oy için seçim yenilenmesi şöyle dursun, yeniden sayilmasi için itiraz eden taraf miliyonlarca paraya mal olacak sayimlarin parasını yatirip sonra itirazini yapabilyorlar.
    Daha sonra, sayim isteyen tarafin delilleri inceleniyor eğer deliller kuvetli değilse ret ediliyor ve inceleyen kurumun bu iş için kaç kişi görevlendirdi ise onlarin ücretleri harcadiği zaman ve kullandiklari mekanlarin ücretleri ile birlikde onlardan aliniyor ve kalan para geri iade ediliyor.
    bu gibi yalanlarla kimleri kandirdiklarini saniyorlar pes doğrusu.

    Öğle bizdeki gibi bir kişinin hırsı ve kaprisi için devlet tarafindan milletin vergileri ile ödenen maaşlı devlet memurlarini bir kere değil 10 defa say beğenmedim birdaha say, yok gene öndeler seçimleri iptal edin.
    Kendilerinin seçimleri kazanmak için yillarca yaptikları üşkağatçiliklarini bu seferde muhalafet yapmış zannina kapiliyorlar, ve devletin polislerini evlere gönderip seçmenleri saydiraranlar Türkiyede değil ABD de olsalardi, onlari rakipler değil kendi seçmenleri siyaset sahnesinden silerdiler.

    EMIR ERLERİ YSK hakimleri hukuk değil guguk okumuş olmalilarki bu kadar akil almaz sahtakarliklari onayliyorlar.

    Diğer bir konuda sanki, bunlar seçimi kazanmadan ziyade birşeyleri yok etmek için zaman kazanmak ve milleti uyutumak
    gibi bir havada var.

    Nasil olsa Sonun başlangicina geldiler.
    Bunuda farkindalar, onun için
    şimdiye kadar yaptiklari gibi ne yapsalar yanlarina kar kalacağini sanmaktalar.
    Sansinlar bakalım.

    • Nurdan Hanım,

      “bu gibi yalanlarla kimleri kandirdiklarini saniyorlar pes doğrusu.” demişsiniz.

      Koca bir milletin yarısını kandırdıklarına emin olabilirsiniz. Zaten gün boyu burada yapılacak yorumlardan da bunu teyit edebilirsiniz.

      Reis belkide siyaset sahnesine çıktığından beri prompter üzerinden yani sağ ve sol önüne yerleştirilmiş monitörler üzerinden okuyarak konuşma yapmakta.

      Vatandaşın bilhassa belirli bir yaşın üzerindeki epeyce bir kısmı “Adam ne kadar zeki birisi. Önündeki metne hiç bakmadan konuşuyor”diyorlar.

      80’lerde bazı yaşlıların televizyona bakıp “bu kadar insan bu televizyonun içine nasıl sığıyor” demeleri gibi.

      Eğitim sistemimiz ne diye her sene defa sil baştan değiştiriliyor ki?

      Vaktiyle bir profesör Star Gazetesinde köşesinde, eğitim sistemimizin seviyesini göstermesi açısından çok güzel bir soru sormuştu: “İlkokuldan başlayarak, ortaokul ve lisede yabancı dil eğitimi verilmekte. Bana, devlet okullarında okuyup da İngilizcesi çok iyi seviyede olan 3 tane lise mezunu gösterebilir misiniz?”

      Öğretmenlere sorsan öğrencilerin hepsi tembel, saygısız, görgüsüz vs. 80 tane aşağılayıcı ibare kullanırlar. Zaten aileleri de zır cahildir öğrencilerin.

      Ama aynı öğretmenlere “Yüksek lisansınızı nerede yaptınız?” veya “Doktora teziniz neydi?” diye sorsanız alacağınız cevap %98.99999 “Ha!” olacaktır.

      Deve misaliyiz yani.

      • Dünyadaki en ağır sorunları/krizleri en yüksek eğitimli kişilerin yarattığını duymuş muydun baduh arkadaş..?ayrıca deve meselesine gelince; yalnızca insanların değil hayvanların da dış görünüşüyle alay etmek ayıptır..!

        • Sorun çıkarma yarışına girince insanlık; en büyük sorunu en iyi egitimliler çıkarır elbette. Yarışın kulvarını değiştirmek lazım ama onun için de en üst seviye eğitime ihtiyaç var diyor anladığım kadarıyla. Yoksa sen mi yanlış anladın Gayret bey.

          • Eğer öyleyse, eğitime senden başlamamız gerekecek gibi görünüyor şakirt; o diploma alınacak..:)

  29. İstanbul dediğimiz şehir onlarca ülkenin ekonomisinden büyük rant büyük olunca kaybetmeye tahammul yok sanıyorum 7 haziran gibi bir daha seçim olursa akp kesin alır bunu bildikleri için asiliyorlar.ve kolay kolay bırakmazlar dolar isterse 10 lira olsun ekonomi isterse çöksün.hepsinden önemli seçimi almaktir

    • Muhalefet dediğin de böyle bi çiğlik olsa gerek; seçimden önce borç batağında görülen ibb, şimdi de oldu mu sana taşı toğrağı altın bir rant kaynağı..! Haksız mıyım neslihan?

Yoruma kapalı.