“AK Parti yine kazanır” diyorum ama.. İşler galiba iyi gitmiyor…

63
Reklam

Yazılarımdan, 31 Mart’ta yapılacak yerel seçim sonuçları tahmininde bulunmam gerektiğinde hep ‘AK Parti nasıl olsa bunu da kazanır’ izlenimi aldığını söyleyen bir dostum, uyarı da içeren bir tonla, “Seçime bir ay kaldı, hala aynı görüşte misin?” diye sordu.

Siyaseti benim kadar yakından izleyen bir dost bu. Yazılarımı da aynı yakınlıkta izlediğini öğrenince mutlu oldum.

Görüşümün temelinde yatan sebepler

Normal şartlar altında AK Parti’nin bu seçimi de kazanmaması için bir sebep yok: Bütün belli başlı iller ve ilçelerin çoğu AK Partili başkanlar tarafından yönetiliyor… Bürokrasiye de hakim bir iktidar partisi; “Beka sorunu var” denildiğinde söylenene kulak verilmesi doğal… Yalnız önüne çıkan sorunları çözebilecek yetkilerle donatılmış değil, istenir ve işine yararsa seçim kazandıracak sorunlar çıkarabilecek durumda da… Medyanın neredeyse bütünü AK Parti’nin kazanmasını gönülden arzu ettiğini belli eden yayınlar yapıyor…

Üstelik MHP’yi de yanına almış durumda. İki partinin sözcülerinin tek parti sözcüleri gibi açıklama yaptıkları yetmezmiş gibi, pek çok il ve ilçede ortak aday da belirleyebildi AK Parti ile MHP…

‘Cumhur İttifakı’ bu seçimden başarılı çıkamaz olur mu hiç?

Benim görüşüm bu tür bir akıl yürütmeye dayanıyor.

Tabii, AK Parti genel başkanı da olan Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın canını dişine takarak partisini kazandırmak için seferber olduğunu ve onun bugüne kadar katıldığı bütün seçimleri -hatta kaybettiklerini bile- sonunda kazanma becerisini de bu tabloya eklemem gerekiyor.

Reklam

Muhalefetin büyük bölümünün bu seçime sanki başarılı olmak istemiyormuş gibi yaklaştığı da bir başka gözlemim. DSP’nin önünü açacak biçimde davranarak kendisine muhalif/rakip bir cephe çıkarmayı bile başardı anamuhalefet partisi.

Daha ne olsun?

Yine de…

Tabloyu bozan görüntüler

Evet, bütün bu tabloya rağmen, iktidarın -parti ve ittifak olarak- işinin beklendiği gibi gitmediğine işaret eden sinyaller her geçen gün güçleniyor.

Uzun yıllar iktidar olmanın getirdiği bir yıpranma etkisi var. AK Parti 17 yıldır ülkeyi yönetiyor, büyük kentlerde ise tam 25 yıldır hep aynı anlayıştan belediye başkanları dümende. Çeyrek yüzyıl uzun bir süre. Yapabilecekleri ne varsa bu süre içerisinde yapmış olmaları gerek; bu seçim kampanyasında sunulan vaatlerin herkesin aklına “Neden bunları 25 yıldır yapmadınız?” sorusunu getirmesi kaçınılmaz.

Ciddi ve cevabı kolay verilemeyen bir soru bu.

Galiba önemli il ve ilçelerde gösterilen ittifak adaylarının bir bölümü partilerin seçmenlerinde bir heyecan, bir şevk de uyandırmadı. Çok deneyimli görünen isimlerin en büyük handikapı, olağanın ötesinde deneyimli olmaları.

Reklam

Üstlenmediği bir tek cumhurbaşkanlığı makamı kalmış bir kıdemli politikacıyı karşısında belediye başkanlığı için oy isterken gören seçmen nasıl şaşırmasın? Bir başka kentin tam beş dönem belediye başkanlığını yapmış, oradan ülke çapında politik bir figüre dönüşerek bakanlık ve parti yöneticiliğine geçmiş bir ismin, iyi tanımadığı bir ilden belediye başkan adayı olarak karşısına çıkması da o ilin seçmenlerini şaşırtıyor olmalı.

Kamuoyu yoklamaları “AK Parti ve Cumhur İttifakı büyük kentleri kaybedebilir” sinyalini veriyor olmalı ki, Cumhurbaşkanı Erdoğan her TV mülakatında, karşısına çıktığı programcılara, anketlere inanılmaması gerektiğini ısrarla söylüyor.

Dün gece çıktığı programda verdiği mesajı da bir gazete haberinden okuyalım:

“Meydanlar benim için en büyük anket şu anda, bu şekilde yola devam ediyorum. En büyük anket 31 Mart. 31 Mart’ta şaşmayacak bir anket var’ diyen Erdoğan, anketlerde ciddi manada manipülasyonlar olduğunu belirtti.”

Anketlerde ciddi manada manipülasyonlar varmış…

Öyle diyor Cumhurbaşkanı…

Demirel ne demişti?

İyi de, AK Parti’ye iş gören anket şirketleri tarafından yapılmış araştırmalar daha önceki seçimlerde gazeteler ve TV’lerde kendilerine yer bulur, kamuoyunu da etkilerdi. Bu defa neden o araştırmalar yayınlanmıyor?

En önemli konuyu en sona sakladım: Ekonomi…

Tencere bu seçim öncesinde farklı bir dilden konuşuyor. Eve ister fileyle ister 25 kuruş ödenmiş poşetlerle taşınsın, market alışverişleri, kasalarda iniltili sesler çıkartır hale geldi. İki ilde birkaç çadırda yürütülen tanzim satışlar ile o satışlar yapılıyor diye indiği varsayılan fiyatlar bile tencereden gelen iniltileri azaltmadı.

Süleyman Demirel’in “Tencerenin düşüremeyeceği hükümet yoktur” sözü belleğimde dün söylenmiş gibi taze.

Peki de, bu tahlilllerden sonra, dostumun “Mahçup olursun” anlamını taşıyan uyarısına da sebep olan “Ak Parti yine kazanır” beklentim azaldı mı?

Galiba azaldı, ama bütünüyle yok olmadı da.

‘Hainler’ edebiyatı devam eder, trenden indirildiği gündeme her gün taşınan siyaset insanlarının yeni bir parti oluşturacakları görüntüsü bu yolla zihinlere çakılır ve seçmen o umuda göre hareket etmeyi kafasına koyarsa, işte o zaman, görüşümü değiştirebilirim.

ΩΩΩΩ

Reklam

63 YORUMLAR

  1. Eldeki muhalefetten bi halt olmiicaa açık ama yine de kuyruğu dik tutsunlar ki seçmen uyumasın. Biyandan da rüyalarımızın muhalefetine nasıl ulaşabilirizin utangaç denemelerine de rastlanmıyor değil. Nihayet memleketin nasıl daha iyi yönetilebileceğinden ziyade erdoğansız bir akparti, o da olmazsa ikisi de gitsinci bir muhalefetle karşı karşıyayız. İktidarın hangi icraatının daha iyisini yapabileceklerine dair en küçük bir sunumları olmadığı gibi eldeki mega projeleri de yıkıp yok edeceklerini zaten önceki seçimlerde de deklare etmişlerdi. Milli iradenin sahip çıktığı demokratik kazanımların hepsinin elinden alınması gibi daha uzun vadeli emelleri de içinde barındıran bu sirk çadırının soytarıları da yeniden sahneye çıktılar. Kendi ülkelerini el kapılarında nasıl madara edebiliriz diye yapmadıkları şebeklik kalmadığı gibi memleket sanal mailinde de türlü dümenlerle umutsuzca milli iradenin önünü kesmeye çabalıyorlar. Tüm bu çabalara karşın ulusal blok yine hepsini dümdüz edecektir…

  2. “H. Gayret: “’Kurtuluş’ diye bir terör örgütü yok muydu zaten,…”, Bernar; Doğru hatırlıyorsunuz, Kurtuluş isminde sol bir örgüt vardı…” 27 Şubat 2019 at 14:30 – http://u0i.626.myftpupload.com/bir-partiden-ayrilmak-yeni-arayislar-icerisine-girmek-neden-ihanet-olsun/#comment-29825 :
    İsim önemli değil. Gelmiş geçmiş bütün partiler, sol olsun sağ olsun, bütün örgütler kendilerine güzel birer isim seçerek işe koyulmuşlardır (Karama’nın oyunu!?). Türkiye gibi ciddi gelişme sorunları olan bir ülkede krizler başgösterdikçe deneme-sınama usulüyle yeni yeni partiler kurulması gündeme geliyor. O kadar çok parti kuruldu ki her kurulan yeni parti kendine güzel bir isim bulmakta adeta zorlanmaktadır. “Kurtuluş” isim olarak (sorunlardan kurtulmayı çağrıştırdığı için) güzel bir isim. Daha önce “Kurtuluş” diye bir örgüt olduğunu bilmiyordum. Olsun, belki o da iyi niyetle halkın kurtuluşu gibi yüce bir amaçla kurulmuş bir örgüttür. İzafi olarak onun da bir değeri vardır. İşin içinde radikallik-tahribat-kan dökme olmadığı sürece kimn itirazı olacakki? Dünya, izafi değerlerle dolu bir dünyadır-insanlar! Hayat bunların çatışmasıyla monotonluktan kurtularak renklenmiş olur. İzafi değerler arasında ayrıca değişmez değerler, erdemler vardır. Çalışmak, adil olmak, ahlaklı olmak, vicdanlı olmak,… vs. Bunlar sürdürülebilir bir düzenin olmazsa olmaz direkleridir. Düzeni idame ettirme sorumluluğunu yüklenmiş partiler bu değerleri bütünüyle özümsemiş insanları bir araya getirmek zorundadır. Genelde bu olmuyor. Bir heyecanla alel acele kurulan partilere “ben yaptım oldu” metoduyla her türlü insan girebiliyor (Karaman’ın koyunu!?). Zamanında, AKP böyle kurulmadı mı?
    İzafi degerler sistemi laga-lugayla herşeyi beceriyor da “çalışmak”la toplumun ihtiyacına yönelik “üretim”i baceremiyorsa hangi parti iş başında olursa olsun neticede işe yaramaz, ülke için aslında vakit kaybıdır. “Akıl*İman Sentezine” göre erdemler bir bütündür. “Çalışmak” tabi ama, “adil ve ahlaklı” olarak çalışmak esastır. Yani niceliğe (örneğin, çok çalışmağa), nitelik eşlik etmiyorsa, yapılan iş yarım-yamalak olur ki bu sürdürülebilir bir durum değildir. Bir noktada mutlaka patlak verir, gözden düşmeğe veya emsallerinden geri kalmağa mahkum olur. Türkiye’nin ana sorunu nufusunun ihtiyaçlarına izafi olarak geri kalmışlık sorunudur. Güvenlik dahil bütün sorunlar bununla ilgili olarak daha da vahim hale gelir. Geri kalmışlıktan kurtulmak için öncelikler tesbit edilmeli ki en temel konu üretime katkısı olacak konulardır. En başta, ekonomik gelişmeyle ilişkili tabi kaynaklar, toprak-ziraat/hayvancılık ihmal edilecek konular değildir. İç piyasayı doyuracak ve ihracat girdisi sağlayacak her türlü üretim birinci öncelik olmalıdır. Devlet üretim birimlerinin açılmasına katkıda bulunmalıdır. İşler ehline verilirse özel sektörle gayet güzel rekabet edebilecek fabrikalar işletmele kurulabilir. Toprak-su işleri, orman/ziraat/havyancılık işleri çok onemlidir. Üretim yaygınlaştırılmalıdır. Şehirlere yığılma yanlıştır. Kırsal kesimleri yerinde kalkındırmak çok daha önemlidir. Bunun için de teşvik önemlidir.
    Bir Teklif:
    Deniyor ki İstanbul gibi büyük merkezlerde “eko köy” kurulacak. Çevre bilincinin tabiat sevgisinin gelişimi için sembolik değerde göstermelik yeni bir şey. İyi güzel de kırsal kesimlerin kalkınmasına ne katkısı olacak? Öncelikli olarak üretime ve üretim kalitesine katkı sağlayacak şekle nasıl getirilir o iş çok daha önemli ve öncelikli bir konu. Yazı uzadı, ancak okunup üzerinde düşünülecek bir konudur. “Akıl*İman Sentezi” bakış açısından bir örnekle son vereyim. Büyük şehirlerde bir “Millet bahçesi” furyası çıktı. Betonlaşan kentlere sıkışmış insanlara nefes aldıracak, insanları tabiatın güzelliğine yaklaştıracak iyi bir proje (hasbel kader, bu ihtiyacı kafiyeli eleştirilerle de dile getirdim-konuya bir nebze katkıda bulundum sanıYORUM). Millet bahçeleri için büyük alanlar düşünülüyor. Çok doğru, halkın yararına ve ileriye dönük olmalı. Bunların şeçilecek uygun birer noktasına “DEVLET ÇİFTLİĞİ” kurulmalı. Bu çiftlikler, ilgili akademisyenlerin de muhtemel katkısıyla, ekoloji ve teknolojinin dogru kullanımıyla “verimli çiftçiliğin” örnek birimleri olmalı. Çiftlikler alt yapısıyla donanımlı olmalı. Sera dahil ziraat/çicek-fidan üretimi-hayvancılık, toprak mahsulleri örneklerini üretecek küçük küçük birimleri olmalı-süt-peynir–yumurta da üretmeli ve halka satabilmeli. Bio-enerji üretim birimleri de geliştirilebilir. Bu çiftlikler bir yıl boyunca halka ve özellikle okullara açık olmalı. Sarı arabalarla ilk-okul, orta okul cocukları semt okullarından buralara akın etmeli, neler olup bittiğini yakından görmeli. Bu çiftlikletin milletle-kırsal kesimle bütünleştiğini en güzel gösterecek olay da şudur. Bu çiftliklerin yönetimi-işçiliği için ülkedeki büyük şehirler hariç Anadolu’nun her yöresinden kalabalık çiftçi ailelere verilmeli-birkaç aile de olabilir. Bu iş rotasyon usüluyle her yıl veya 16aylık sürelerle, Aşık Veysel’in deyimiyle “toprağı sadık yari edinmiş” köylülerimiz arasından seçilen insanlara verilmeli. Bu insanlar buralarda kalırken cocukları büyük şehirlerdeki okullara gider, masrafları büyük şehir belediyelerince karşılanır-masrafı kısmen de olsa üretiklerınde de çıkarırlar. Yani bu insanlar, yöresel kıyafetleriyle gelip toprağı işlesinler, birşeyler üretmenin örneğini versinler. Bunu yaparken yeni teknikler öğrensinler, kendi yörelerine götürsünler. Her çiftliği çevreleyen bir çit olmalı, büyük giriş kapısının önünde bir tabela olmalı, yöreyi tanıtan bir tabela. Bir yıl bu “Kahraman Maraş” olabilir; ertesi yıl Ankara; ertesi yıl Bursa; ertesi yıl Diyarbakır; bir sonraki yıl Hakkari, bir sonraki yıl Konya’nın kırsal kesiminden insanlarımız olur. Alfabetik sırayla başlanabilir. Büyük şehir hayatına bir renk verir. Turistik cazibe merkezi de olabilir. Misal, yöresel kıyafetlerle folklör oynayan birimleri de kurulabilir. Yani, ülke yararlı orjinal bir proje fikri bu… (Akıl-İman Sentezi!)

    • Hkö ya da fkö diye kısaltılan bi terör örgütü vardı sanki, bu yeni partinin amacından farklı olarak… Bernar bey dün bahsetmişti ama onlar değil galiba?

      • Yahu, hkö yü fkö yü bırak! yukardaki teklife ne dersin? hep laga-luga boş laf, hep sidik yarışı! var mı aranızda böyle bir teklifte bulunabilen? Seçimlerde, büyük şehir belediyelerini hangi parti kazanırsa kazansın. Armağanım olsun!

    • Tutku ve zihinsel çaba ürünü öneriniz pekala üzerinde kafa yormaya değer. İnsanlarımız, Youtube’da izleyerek zaman tükettiğim düzinelerce uzun-kısa vdeoların da işaret ettiği üzere, tarım ve hayvancılık konusunda çok berbat bir noktaya savrulduğumuzun fazlasıyla farkında. Siyasi tercihinden bağımsız olarak, hemen herkes çiftçilerin desteklenmesi, tarımsal üretimin planlanması gibi gerekliliklere işaret ediyor kendi dilince, kendi ifadeleriyle. Yani, gerek betonlaşma, gerekse tarım ve hayvancılık meselelerine acilen el atılması konusunda ulusal ve çoktatmin edici bir farkındalık halihazırda var.
      Sizin önerinizin dikkate değer farklılığı, göstermelik sempozyumlar, kooperatifler birliği yöneticileri ile iktidar temsilcilerinin, üniversite akademsiyenlerinin bir araya gelip tebliğler sunması gibi kuru ve göstermelik çağrılardan uzak, gerçekleştirilebilir, somut, pratik bir öneriler topluluğu olması.
      Yanısıra, “Devlet gelsin bu işe bir el atsın!” gibi pasif bir çağrı olmayıp, yerel insan topluluklarının pekala kendi yerel belediyeleri aracılığıyla ve belediyeyi harekete geçirerek inisiyatif alabileceği bir etkinlik çerçevesi sunuyor. Üzerinde düşünmeye değer.

      • Neyse sen bildiğin gibi yap bernar, ben bu arkadaşların gündüz düşlerine yetişemeyeceğim! Yalnız suistimal olmasın, belli bi dozdan sonra tamamen dağılıyorlar; yani kontrollü gidin, 90nı aşmayın…

  3. Herhalde okurların ve okur-yorumcuların bir kısmı farkındadır Erdoğan’ın bugün Twitter hesabından paylaştığı grafik tablonun. Tablo ikiye bölünmüş. Sol tarafta, CUMHUR İTTİFAKI başlığı var, sağ sütunda ise ZİLLET İTTİFAKI. Her ikisi için 6 madde sıralanmış:
    CUMHUR İTTİFAKI
    15 Temmuz gecesi sokaklarda, meydanlarda kurulmuştur.
    Milletin emrindedir.
    Hak ve hakikatin savunucusudur.
    Zalimlerin karşısında, mazlumların yanındadır.
    Pazara kadar değil, mezara kadardır.
    Sadece milletin hizmetine taliptir.
    ZİLLET İTTİFAKI
    Gizli pazarlıkların, siyaset mühendisliklerinin, çıkar hesaplarının ürünüdür.
    Kadil’in ve Pensilvanya’nın güdümündedir.
    Yalan, iftira, hakaret, inkar dillerinden düşmez.
    Mazluma hoyrat, zalime müşfiktir.
    Kirli ilişkiler bitene, çıkarlar çatışıncaya kadardır.
    Amacı terör örgütlerinin uzantılarını belediye meclsilerine ve bürokrasisine taşımaktır.
    Belediyecilikte kimsenin partisinin eline su dökemeyeceğini sık sık ileri süren Erdoğan’ın bir yerel seçimler öncesinde yürüttüğü kampanyasının içeriğine ve kullandığı dile bakın. . .
    Tek adam rejimi, denetimsiz başkanlık istemişlerdi tek bir uyarı, tek bir AK Parti eleştirisi duymak istemeyen AK Parti taraftarı yorumcular. Buyurun:
    24 Haziran 2018 günü yapılmıştı Cumhurbaşkanlığı Seçimi. Daha senesi dolmadan gelinmiş şu resme bakıp yazıklanmamak elde değil gerçekten.
    Erdoğan’ı, halkı ve kendi seçmenini yoksulluk ve işsizlikle sınamak da kesmemiş;onları ahlak ve sağduyu ile de sınama peşine düşmüş görünüyor.
    Twitter’dan yaptığı bu yakışık almaz paylaşım, sadece AK Parti ve MHP seçmeninin cumhurbaşkanı olduğunun kendi ağzından ilanı, siyaset ile siyaset stratejisi becerisi alanındaki dün ileri sürdüğüm tükenmişliğinin güçlü bir işareti. Kendi küskün seçmenini seçim sandığına gitmeye teşvik etmek için giriştiği bu taktik adımın umulan sonucu vermemesi, hatta umutsuz ve partisine kızgın CHP’li seçmeni öfkelendirip sandığa yönlendirmesi pekala ciddi bir olasılık.
    Kendisinden ve MHP’den başka partilere oy veren milyonlarca (ki sayıları en az yüzde 50) seçmeni bile göre Pensilvanya’nın hizmetinde göstermeye çalışmak, memleketin para eden her bir kuruluşundan sonra şimdi de 15 Temmuz’u özelleştirmek. .. “FETÖ ile Mücadele” anlatılarına bundan daha büyük bir gölge düşürülemezdi.
    Yazık. . .

    • Parti yöneticileri için söylenenler, tüm seçmenler için söylenmiş olarak değerlendirilebilir mi? Tam tersine seçmenlerin öyle olmadığı düşünülüp, bakın bu parti yöneticileri böyle, bunlara oy vermeyin deniyor. Politikacıların konuşmaları sizin yorumladığınız gibiyse, muhalefet de ülkenin diğer yarısına diktatör, hırsız vb demiş oluyor. Makul bir yorum mu bu?

      • Necip Bey, gerçekten çok zorluyorsunuz aklın ve mantığın sınırlarını. . .
        (1) “Ben dünya lideriyim” diyorsun, “Ustayım” diyorsun, “Türkiye’yi ancak ben ve benim gibi liderler yönetir” diyorsun. Ama, 40 milyonu kandırıp harekete geçirme gücüne sahip, Pensilvanya’daki Gülen ve Kandil’deki teröristlerle işbirliği yapan K. Kılıçdaroğlu, M. Akşener, T. Karamollaoğlu, HDP eşbaşkanı denen hainler burnunun dibinde yıllardır, sen gitmiş manavcılık oynayıp çay poşeti dağıtıyorsun: Bu ne kepazelik, bu ne işten yöntimden anlamaz bir durumdur, Sayın Güven? İlkokul 2. sınıf çocuklarının müsamerisinden değil, Türkiye gibi dev bir ülkenin yönetiminden söz ediyoruz -bilmem farkında mısınız?
        (2) Sen ne biçim bir yöneticisin, sen nasıl bir lidersin ki, 17 yıldır şu biz salak mı salak halkın Gülen ve Kandil destekçisi terörist parti liderlerine gönül ve destek vermesinin önüne geçecek aklı, eğitimi, bilgiyi bize vermeyi beceremedin? Biz seni oraya bizleri salaklaştır diye mi başkan seçtik?
        (3) Bu ne ebelek gübelek bir durumdur ki, bir ülkenin cumhurbaşkanı teröristlerle işbirliği içindeki vatan ve millet hainlerini kodese tıkmak yerine parti liderleri olarak seçimlere girmesine izin veriyor, sayıları mlyonlar olan kendi salak ve masum vatandaşını suç işlemeye teşvik ediyor!
        Hadi 15 Temmuz’u önceden göremedin MİT’in, polisin, bütün bir güvenlik teşkilatının varlığına rağmen. Hadi koca ordunun koca koca kuvvet komutanları, Gülenciler’in sen dünya liderini tongaya getirerek tezgahlamış oldukları 15 Temmuz akşamı ışıltılı bir düğün salonunda şarkı söyleyip el çırpıyorlardı. “Olur böyle güvenlik ve istihbarat zaafları her ülkede, fazla takılmayalım böyle şeylere” diyelim geçelim. İyi de be kardeşim, MİT’inden ordusuna, polisinden savcısına her şey elinde, her şey konrolünde! Bulamadın mı kaç yıldır şu bizim terör ve ihanet sevisicisi parti liderlerini kodese tıkacak iki kanıti iki belge? Bu ne akla zarar bir beceriksizliktir?
        (4) Sizin bu akıllımı akıllı, inandırıcı mı inandırıcı görkemli argümanınızdan yola çıkararak seslenelim size o zaman: Darbe girişiminde bizzat rol oynamışlar dışında kodeslere tıktığınız herkesi hemen bugün salıverin! Çünkü salaklık suç değildir, salaklığın suç teşkil etmediğini bu yorumunuzdaki bu ifadenizle siz kendiniz söylüyorsunuz.
        Erdoğan, SADECE parti lideri ve yöneticilerini terör destekçisi olarak suçluyormuş, o partilerin taraftarlarını seçmenlerini değil. Peki. Bu durumda bizler, yani cumhurbaşkanının kırk yıldır bütün sözlerinin, bütün uyarılarının bir kulağımızdan girip diğerinden çıktığı ahmaklar sürüsü, teröristlere destek suçundan yırtmış oluyoruz.
        Sizinle akletme yarışına giremem, sayın Güven. Siz akıllı ve vatansever, ben ahmakoğlu ahmak ve de salaklığımdan dolayı zindana tıkılmaktan yırtan bir hainim.
        Sizin dediğiniz gibi olsun. Erdoğan seçmen denilen salaklar sürüsünü değil, sadece onların oy attığı parti yöneticilerini ve liderlerini kast etmiş olsun. . .

        • Bernar bey, bence kendinize de bana da haksızlık etmeyin. Ne ben size sizin yazdığınız ithamlarda bulundum, ne de siz o ithamları hakeden birisiniz. Sadece bazen politikacıların bazı yaptıklarını veya söylediklerini, sizin aslında olmasını istediğiniz şekilde yapmış-söylemiş gibi yorumluyorsunuz. Aslında bazen yorumlarınızın tersine, gerçekte olan hakkında benden çok da farklı düşünmediğiniz bile aklıma geliyor açıkçası. Selamlar..

          • Necip Bey, lutfen konuyu dağıtmayın. Konu çok, ama çok basit:
            Lideriniz, bu ülkenin tüm vatandaşlarının cumhurbaşkanı olduğu var sayılan (ve öyle umulan) sayın Recep Tayyip Erdoğan, öyle sözle de değil, okuma ve anlama özürlüsü olmayan herkesin çok kolayca okuyup anlayacağı YAZILI BİR METİN ile, MHP dışındaki tüm partilere 6 adet ithamda bulundu. Bunlardan iki tanesi aşağıda. Yine olduğu gibi aktarıyorum ZILLET ITTIKAKI başlığı altında yazdıklarından:
            “Kadil’in ve Pensilvanya’nın güdümündedir.”
            “Amacı terör örgütlerinin uzantılarını belediye meclislerine ve bürokrasisine taşımaktır.”
            Ortada, sizin göstermek istediğinizin aksine, benim yanlış anlamam, yanlış yorumlamam vs. yok.
            Üç gündür, kurulacağı söylenen yeni parti konusunda, heyecanlı yorumlar okuyoruz burada:
            “Kimse karnından konuşmasın! Çıksınlar ortaya cesaretle, açık açık “parti kuruyoruz” desinler, söyleyecekleri bir şey varsa söylesinler.”
            Aynı çağrıda bulunuyorum bir AK Parti ve Erdoğan muhalifi olarak: Lideriniz, ülke seçmenlerinin yarısını oluşturan milyonlarca insanın oy verip desteklediği, teşkilatlarında görevler aldığı meşru siyasal partileri yukarıdaki yazılı ifadelerle itham etti. Lafı dönüp dolşatırmadan çıkın ve cesaretle bizlere söyleyin:
            Liderinizle hem fikir misiniz?
            Bu işler böyledir, sayın Güven: Önce parti içinde haz etmediğiniz ve tasfiye etmeyi kafaya koyduğunuz isimlerle başlarsınız suçalayıcı ve düşmanlaştırıcı dile. Sonra, iktidarınızın bekasına uygun siyasi seçim stratejisinin gerektirdiği üzere, diğer bir partiye yöneltirsiniz aynı suçlayıcı dili (bu, duruma göre MHP, duruma göre HDP olur -balık hafızalı değiliz çok şükür, olsak da Youtube videoları hala orada duruyor, kim ne söylemiş iki tık ötede arşivlerde).
            Nihai olarak da, sözüm ona temsilcisi olduğunuz bütün bir halk yığının en az yarısına kadar vardırırsınız bu işi. . .
            Vardığınız yer, inanması duygusal olarak imkansız ya da çok zor görünse de, yolun sonudur. . .
            Birbirimizi, başkanlık sistemini de içine alan 2018 cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesindeki gündelik yorum ve iddialarımızdan hatırlıyoruz kuşkusuz.
            CHP’lilerin hayal dünyasında yaşadığını, seçimleri Erdoğan’ın kazanacağını, yerel seçimlerde de resmin pek değişmeyeceğini, partilerin alacakları oy oranlarını da vererek (taraftarı olduğum Saadet Partisi’nin aldığı oy oranında yüzde 2 yanılarak) söylemiş, ama buna rağmen, Erdoğan’ın iki yıla kalmadan erken seçimlere gitmek zorunda kalacağını ve iktidardan seçim yoluyla düşürüleceğini ileri sürmüştüm (yazdıklarımız arşivlerde duruyor).
            Aynı noktadayım: Ankara’yı açık ara kaybedecek, İstanbul’da belediyeyi zar zor elinde tutabilecek, MHP ile kurduğu ittifakı Türkiye genelinde Millet İttifakı oylarının gerisinde kalacak olan sayın Recep Tayyip Erdoğan siyasi tarihinin sonuna geliyor. Erken seçimlere gidilecek ve seçimi kaybedecek.
            Meselemiz, meydanın yine vesayetin köhne partilerine mi kalacağı, yoksa halkın kendi içinden şiddetle ihtiyaç duyduğumuz dindar-muhafazakar demokratik bir kitle partisini hızla inşa edip inisiyatifi ele mi alacağı meselesidir.
            Olay bundan ibaret.

        • Ben aynı noktadayım, Erdoğanın söylediği ifadeler o partilerin yöneticileri için geçerlidir, nasıl diğerleri hırsız, diktatör vb suçlamaları Erdoğana oy veren %50 ye değil Erdoğana yöneltiyorlarsa, Erdoğan da suçlamalarını bahsedilen partilerin idari mekanizmasındaki kişilere yöneltiyor. Hem halkı suçlayıp hem de halktan oy istenmez mantıken. Ben Ankarayı da, İstanbulu da koruyacaklarını, hatta İzmirde küçük de olsa bir sürpriz beklenebileneceğini düşünüyorum. Erdoğan kemiksiz 4 yıl ülke yönetme imkanından vazgeçip erken seçime gidecek bir siyasetçi değil. Çok çok çok olağanüstü bir durum olmadıkça bu mümkün değil. Önündeki süre zarfında genelde hoşnutsuzluk oluşturan bazı konuları ve yapısal-sistemsel reformları halledip sonraki seçimde de aday olacaktır. Şu anda dindar-muhafazakar demokratik halkın içinde ayrı bir parti ihtiyacı gözükmüyor. Ama seçimden sonra Chp nin temsil ettiği kitle içindeki arayış somuta dökülebilir. Türk demokrasisinin esas ihtiyacı bu kesimin tutarlı bir kurumsal yapısının olmamasıdır. Bu çözüldüğü takdirde iktidar ittifakı da daha rekabetçi bir ortam içinde daha olgun ve gelişkin icraat yapacaktır.

  4. Sayın KORU YİNE YANLIŞ ATA OYNUYORSUN! Madalyonun öbür yüzünden hiç bahsetmıyorsunuz.
    Muhalefet belediyeleri çöp dağları olmuş ,altyapısız şehirler, erdoğan düşmanı ittifaklardan hiç bahsetmıyorsunuz.Haseki kayseride tüm vaatlerini yerine getirmiş PROJELERİ olan bir aday.
    Rakibi yanar döner tecrübesiz biri .Binali yaptıkları ortada olup istanbullu seçmenin değerini bileceği bir aday.
    Kürdistan vaadedenlere halkımızın sağduyusu musade etmez bunu sen daha iyi bilirsin.
    Haçlı sionist algı operasyonu bu seferde halkımızın firasetiyle boşa çıkarılacaktır.
    Daha önceki seçimlerde olduğu gibi KAOS LOBİSİNİN tuzakları boşa çıkacaktır.

  5. Şimdi de Abdullah Gül ve arkadaşlarını karalamaya başladılar saygıdeğer yorumcular. Biraz daha gayret etseler diyecekler ki: Abdullah Gül 15 Temmuz darbesi yaptı! Biraz elinizi vicdanınıza götürün ayıptır yazıktır. Abdullah CHP çatı olabilirdi. Zaten Ülkeyi Kurtaran CHP ve Cumhuriyeti ilan eden CHP’dir. o zaman Cumhuriyet Bayramı da kutlamayalım! Sırf Ak Parti kazansın diye yapıştırmadığınız çamur kalmadı el insaf… Çete dediniz zillet dediniz Feto/PKK dediniz ve halen anketler CHP’nin önde olduğunu söylüyor. Gerçi siz Anketlere de inanmıyorsunuz.
    Hepimiz biliyoruz ki Abdullah Gül, Ahmet Davutoğlu ve Babacan masum insanlardır. Parti kurmak da en doğal haklarıdır.

    • Bugün öğleden sonra gazetelere göz gezdiremeyecek kadar meşguldünüz her halde, Sayın Karaca. Şaka mı yapıyorsunuz? Ne Gül’ü, ne Davutoğlu’su, Babacan’ı: Erdoğan ve Bahçeli’ye oy vermeyen herkes (sen ben ve toplam seçmenin yarısı, alayımız) 15 Temmuz darbecisi ve Kandil hizmetkarı.
      Erdoğan’ın bugün Twitter’dan paylaştığı grafiğe bir göz atın. . .
      Madem ki sizin ve benim yerim de grafiğin sağ tarafındaki sütunun altı, o zaman bana da size ‘zilletçe’ selamlarımı iletmek düşer 🙂

  6. Ak Parti AHLAKİ ve VİCDANİ duruşunu kaybetti, Zayıfken HAKLI olduğu İçin, Çok Güçlüydü, Şimdiyse Güçlü olduğu halde çok zayıf . Hak ,Hukuk,Adalet,Liyakat ,Dürüstlük,Özgürlük,Eşitlik,Çalışkanlık,Güvenilirlik gibi Değerlerdeki,Aşınma ve Yozlaşma Ak Partiyi zayıflattı ,Bunları savunamadığı İçin Ve çok kötü bir Üslupla siyaset yaptığı İçin çok zayıfladı ,Bence Seçimi Kazansada durum bu Ve vahim…

    • Vicdani ve ahlaken zayıflamasın sebebi nedir?
      ABD ile hareket eden FETÖ ye yalın kılıç dalmasını, ABD darbesini kafasına geçirmesi mi ?
      veya açıkca ABD piyadesi olan PKK ile mücadelesi mi,
      ABD ye sırtısnı dönüp bağımısız hareket etmesi mi ?.
      veya vesayet rejimini alaşağı etmesi mi?.
      “Ne zamanki FETÖ “teknik nakavt” sürecini tamamladı, Erdoğan şappadak “diktatör” ilan edildi.”
      Yandaş salih Tuna çok güzel yazmış tavsiye ederim.
      https://www.sabah.com.tr/yazarlar/salih-tuna/2019/02/27/ihanet-bir-tiynettir

    • Kendine edilemdik hakeret kalmayan ,367 garabeti ile darbe yapmaya kalkışılan Gül gitmiş kendisine bunu yapanlara Çatı aday olmaya teşni olmuş.
      Sayın Koru da bu Gülü parlatmak için her gün farklı bir açıdan neden AK parti kaybetmeli yazısı yazıyor.
      Boşuna heveslenmeyin sayın Koru CHP ye çatı olan adamın Sağ kesimde olacağı şey vezirlik değildir.

  7. Ocak medyada alıntı yazarlardan Yıldıray Oğur’un yazısı epey bir geçmişi hatırlatıcı.Bugün nelerin olduğunu anlamak için iyi bir tespit yapmış.Ne kadar da unutkan bir millet olmuşuz daha dün böyle idi bugün ise görüldüğü gibi.Menfaatler ve çıkarlar ilişkisi içerisinde bir birliktelik ortaklık.Yoksa milletmiş vatanmış .beka imiş hepside hikaye.sayın yazar tam net bir konuyu CUmhurbaşkanının açıklaması veya açığı ilde de diyebiliriz. yakalamış ama birileri hala kör,sağır ve dilsiz.

  8. Fehmi Bey,bütün ümidini kurulacak yeni
    partiye bağlamış görünüyor.Mevcut muhalefet partilerinden bir beklentisi
    kalmamış.Esasen bu tavır halkımızın
    genel yaklaşımına da benziyor.Halkımız,
    en azından Ak Parti’ye oy veren %50,
    “Ak Parti’nin yapamadığını CHP mi
    yapacak? Güldürmeyin adamı ” şeklinde
    görüyor mevcut durumu.
    Kaldı ki İstanbul,Ankara,Konya,Kayseri
    gibi büyük şehirlerde Ak Parti’nin belediyecilikte başarısız olduğu da söylenemez.Bu şehirlerdeki belediyecilik
    hizmeti CHP’li başkan eliyle yönetilen
    İzmir’le kıyaslanamaz.Herkesin gözünün
    önündeki bir durum bu.
    Bundan önce 13 seçim yapıldı.Her seçim öncesinde “Bu sefer Ak Parti’nin işi tamam,Ak Parti gidici” şeklinde yorumlar gördük.Ama hiç de öyle olmadı.Elbette muhalefetin de ümitlenmeye,bu sefer biz
    kazanacağız diyerek taraftarlarını motive
    etmeye hakları var.Zaten şurada bir şey
    kalmadı herkesin tıraşının gözünün önüne inmesine.

    • Kayseride başarılı mı? Kayseri belediye başkanından siyasetcisine milletvekiline kadar toplu halde başarısızdır. yere göğe sıgdırılmayan özhasekiyi birde gel kayseriye sor. tam tamına 12 yıldır bu şehrin meydanında hızlı tren sözü veriliyor. Daha bir çivi çakılmış değil. Muadil illere göre devlet bütcesinden en az payı alan şehirdir. Akparti belediyeciliğinin anadoluda özeti ne kadar çok oy o kadar az hizmettir. Yıllardır gönül verdik ama artık hor görülmekten bıktık sandığa gitmiyoruz bu kez

  9. SAĞ CENAHTA YENİ BİR PARTİ KURULMASI.
    Eğer bu konuda uzun zamandır gizli-kapaklı yapılan çalışmalar netice verirse, bunun anlamı nasıl anlaşılır.
    İktidar görünenin görevinin bittiğini anlarız.
    Sanırım bazıları bunu hissetmiş olabilir.
    Yada premetüre doğmuş zayıf bir sağ parti; iktidarın görevinin devam ettiğini gösterir.
    Bu durumda daha önce ulusalcıları kendilerince ehveni şer e yönlendirecektir.
    Kendilerinden umudu olmayanların, rakiplerden kendilerine en yakın olanı tercih etmeye yöneltecektir.
    Merak etmeyin sağda güçlü bir parti doğsa bile CHP seçmeni bugünkü iktidarı tercih etmekte tereddüt etmeyecektir.(azımsanmayacak oranda)
    Görünen iktidar devletin yüzyıllık öğretilerine bağlı kaldığı sürece bir şekilde devam edecek gibi görünüyor.
    Ekonomi çok önemlidir.
    Halk geçim sıkıntısına düşerse oyun bozulur.
    Belli bir kesimin ayrıcalıklı olduğunu düşünürse ,ayrıcalıklı olamayanlar çok üzülür.
    Bu kesimler arasında aşırı tarafgirlik gelişir.
    Her ne olursa olsun bir yerde yöneticilerin adalete çok dikkat etmediği dönemde halkta arayışlar o şiddette devam eder.
    Halkı kontrol etmek için güvenlikçi tedbirler öne çıkarılır.
    Herkese uyan suçlamalar yaygınlaşır.(hain,beka sorunu,ihanet v.b.)
    Devlet aklı, sahnedeki figüranları değiştirme ihtiyacı duyabilir.
    Bizim önümüze konan tepsideki elmalardan birini yemek zorundaysak,en az çürük olanı tercih etmemiz aklın yoludur.

  10. anket meselesi önemli.
    açıkçası ben saygın araştırma şirketlerinin sonuçlarına inanabileceğimizi hala düşünüyorum. hala diyorum çünkü sonar da bunlardan biriydi ve başkanı hakan bayrakçı genel seçimlerden sonra anket sonuçları üzerinde oynadıklarını çünkü chp ile sorun yaşamak istemediklerini itiraf etmişti. anket şirketi gerçeği görmek istemeyen partiler için oynamalar yapıyorlar bu şu anlama geliyor, algılarla oynuyorlar. azı çok, çoğu az gösteriyorlar…lakin nereye kadar. her seçim öncesi muhalefet kanadının bu sefer işler iyi gitmiyor yazıları gibi. lakin nereye kadar?
    seçime kadar.
    mevcut arabam eskimiş, yıpranmış, arada sorun çıkaran bir araba ise
    duruma bakarım
    daha iyi araba alacak durumum varsa enerjimi yeni arabanın maddi ve fiziki şartlarını araştırmaya harcarım. durumuma en uygun arabayı almaya çalışırım.
    daha iyi araba alacak bir durumum yoksa eski diye mevcut arabamdan şikayet etmek yerine ayağımı yerden kesiyor der, homurdanmakla beraber fazla sesimi çıkarmam.
    doğru kararlar vermeye çalışırım
    mesela, mevcut arabamı beni yolda bırakacak daha kötü bir arabayla takas ederek saçmalamam. günün şartlarında en iyi seçeneğim neyse ona göre davranırım.
    tabiii son model bir arabaya sahip olma hayalimden hiç vazgeçmem.
    amma ve lakin hayalimin gerçekleşmesi için arabayı satan bayinin şartlarından çok, benim şartlarımın değişmesi gerektiği gerçeğini de bilmezden gelmem…
    bu arada bir kurtarıcı iyi insanlar gelip bana yeni ve güzel bir araba hediye ederlerse ne güzel olur.

    • Bu araba konusu beni aşar, Didem Hanım – ne ehliyetim var, ne de direksiyon başına oturmuşluğum. Amma ve lakin, “araba”nın yorumunuzdaki sembolik kullanımınından cesaret ve ilham alarak, şunu söylemek isterim: Elbette ki mevcut araba arzu edilmez homurtular çıkarıyor diye homurhomur olup araçtan inerek vesayet firmasının çağdışı kağnısına binmek akıldışılık ve bilmem kaç yıllık uzun siyasal tarihimizden hiç öğrenmemişlik, hiçbir ders almamışlık olur. Ama, elalemin hem yerde hem havada giden araç üretimine kafa yorduğu bir çağda, neden o yeni ve güzel arabayı hediye olarak önümüzde bulmak yerine elele vererek hep birlikte o yeni arabayı inşa etmeyelim ve mevcut arabamızdan gelen homurtuların sesinin yükselmesiyle birlikte ham hayallere dalan kağnı sürücüsüne yanından hızla geçerken nanik yapıp gülümseyerek halihazıraki duble yollarda aydınlık geleceğe yeni bir umut, özgüven ve heyecanla direksiyon sallamayalım? 🙂
      “Valla ben taşın altına elimi sokmam, armut piş ağzıma düş misali hem mevcut aracımda otururum, hem de belki hediye gelecek yeni bir arabanın direksiyonuna yerleşirim” tavrı bana Davutgil bir akademisyen-siyasetçi tavrını anıştırdı -gel deyince gelmiş, bir pelikan belgeselinin ardından git deyince gitmiş, sonrasında, güzel Türkçemize bir kimya terimi olan “özgül ağırlık” kavramının siyasi versiyonunu kazandırmış ağabeyimizle birlikte suspus olup düşük profil sergilemeyi yeğlemişti.
      Bence gıcır gıcır yeni bir arabayı inşa edecek birikimi de, deneyimi de, becerisi de var bu ülkede yaşayan milyonların. . .

      • Merak etmeyin sayın bernar, bikaç yıl sonra tanzim satışlarda indirimli yerli otoyu da görebileceksiniz:) araba almak için acele etmeyin, zararlı çıkan siz olursunuz!

      • aslına bakarsanız ben biraz daha farklı şeyler söyledim. açılımınız benim yüklediğim anlamlarla uyumlu değil. gerçi olması da gerekmiyor. sembol dilinin güzelliği de burada. herkes meramını ve birikimini gönlünce kurgulayabilir.
        güzel bir yorum olmuş.
        temennilerinize içtenlikle katılıyorum.

      • Bernar bey araba gıcır gıcır olsa tabii ki iyi olur ama, daha önemlisi şöförün kimliği, tecrübesi ve arabayı götüreceği yön ve istikamet. Bunlar belli ve güvenilir olmazsa, gıcır da olsa o arabaya güvenip kim biner? Eskisi, yenisi, iyisi doğrusuyla bilinen ve gideceği yer bilinen bir şoför ve arabası, bazı yolculuklar için daha tercih edilir durumdadır.

  11. Halk imtihanda
    AK Parti’nin; Devlet Başkanı’nın taraflı saldırgan konuşması, olağanüstü halin fiilen devamı, enflasyon ve Dolar’ın etkisi nedeniyle seçimi kaybetmesi gerekir. Buna karşılık Suriye’deki başarısı, dış siyasetteki başarısı, tüm saldırılara rağmen ülkenin ekonomik krize girmemesi, alternatifinin bulunmaması nedeniyle de kazanması gerekmektedir. Yani AK Parti tam ortada.
    Halk eğer %50 civarında oy kullanırsa sorunu çözmüyor demektir. Sıradan bir oy kullanmış olur. Halk %55’in üstünde AK Parti’ye verirse muhalefete dersini vermiş olur. %40’ın altına düşürse AK Parti’ye dersini vermiş olur. Olağanüstü isabetli oy kullanmış olur.
    Ben halkın nasıl oy kullanacağı hakkında bir fikre sahip değilim. Başkanlık referandumunda yanıldım. Aynı yanılgıya düşmek istemem ama eğer Kıvrıkoğlu’nun dediği gibi isabetli oy kullanacaksa ya yüzde 55’in üstünde AK Parti’ye oy vermeli ya da oyunu %40’ın altına düşürmeli. İkisinden birini uyarmalı. Bunun anlamı şudur ki yarın diğerine de aynı sürprizi yapar. Yanı ikisi de uyanır.
    Eğer %50 civarında oy alırsa her iki tarafa da devam diyecek. Bu da ülkeyi uçuruma götürecek. Etkin oy kullanırsa iki tarafı da uyaracak. Ordu’yu da uyaracak. Herkes yeni arayış içine girecektir. Ben de siyasetten ümidimi kesmemiş olacağım.

  12. Takip edilen bir politik yorum yazarı olmak biraz böyle birşey; hem kendi arzu ve görüşlerini yaymaya , hem de gerçeklerden yani arzu ettiğinin olmaması durumunda boşa düşmemeye çalışacaksın. Yani dikkatlice bütün tarafları idare etmeli ve özellikle seçim sonucunu bilememiş duruma düşmemelisin. En azından arzu ettiğin sonuç çıksa da çıkmasa da ben söylemiştim, bilmiştim deme pozisyonunda kalmalısın. Bu da açıkça taraflı yani ”yandaş” siyaset yapmaktan daha zor bir siyaset becerisi gerektiriyor aslında. Çünkü takipçileri illa ki seçim öncesi ile sonrası yazıları bir şekilde karşılaştırma ve değerlendirme yapacaklardır. Allah kolaylık versin sayın yazarımıza. Ama 1 nisandan sonra artık rahat rahat istediği ölçüde muhalif olabileceği, seçimsiz, dolayısıyla risksiz şekilde yazı yazabileceği 4 yılı aşan kemiksiz bir istikrar süreci geliyor. İstediği gibi ve rahatça yazabilir bu dönemde.

  13. 31 Mart, milletimiz için yönetenlerine bir ayar verme fırsatıdır. Demirel’in ‘tenceredeki yangının gönderemeyeceği iktidar yoktur’ sözü sonuna kadar doğru, 7-8 GitmişGelmiş Paşa bu durumu bilmeyecek de kim bilecek. Vatandaşın tenceresinde taş kaynatması ‘saraydaki menülerin ne olduğunu değil adını bile bilmek/öğrenmek bile (yabancılığından mı dersiniz, lükslüğünden mi dersiniz) imkansızken hiç makul bir beklenti değil. Rahmetli Adnan Kahveci’nin “devleti yönetenler fakir ölmeli ki; yönettiği ülke ve vatandaşı müreffeh de olsun” sözü ne kadar da tarihi imiş. Ama bunu, lisede okuyan çocuğu’okuyanlar sanki iş mi buluyor’ tepkisiyle karşılaşmayan ya da üniversite mezunu iş bulamamış, psikolojisi bozulmuş yeğeni olmayan anlayamaz. İktidar 25 yıldır bizzat çiftlik gibi yönettiği büyükşehir başta olmak üzere Ankara’yı da kaybedecek. Gösterdikleri adaylar eski model 6.600 cc arac gibi. Vatandaşın parası bu aracın yakıtına da vergisine de yetmez, akıllı olmak lazım. Siyaset sahnesine yeni girecekler de var haberleri de revaçta iken bir ‘Adnan Kahveci’ ümit etmek gerek.

  14. yeni partiye değineceğim. bu bile AKP algısı ve propagandası. bir kere Abdullah Gül ve Davutoğlu asla bu yola giremezler. çünkü erdoğan neyse, davutoğlu ve gül de odur. BOP denen illette bunların imzası var. BOP’u ise Türkiyenin sonu olarak görüyorum. neyse. Peki nedir bu yeni parti iddiaları? Yeni Parti kurulsa bile yerel seçime giremiyecek. o zaman neden gündemi meşgul ediyor? Neden AKP karşıtı gibi gösterilmek isteniyor? Nedeni belli. iç ve dış düşman sayısını çoğaltmak. seçmenin gözünde AKP ve Erdoğan’ın günahsız, hatasız, yanlışsız , kabahatsiz olduğu ERdoğan’ı yıkmak için bütün güçlerin birleştiği düşencesi ile seçmeni kandırma yoluna giderek seçimi kazanmak. yeni parti veya gül ile davutoğluna salvolar yapıp kahramanlaştırma edaları içinde olan sazanlar ise bilerek veya bilmeyerek AKP yi güçlendirme ve seçimi kazandırma derdindeler..

  15. Olur Günay Bey, pekala olur! 🙂
    Devlet Bahçeli, adaletsizliklere, yozlaşmaya, bir yıldan diğerine daha da kötüye giden tarım ve hsyvancılık, eğitim alanındaki sefilliğe, giderek AK Parti seçmenlerinin bile ya yorgunluk ya da memnuniyetsizlikle karşıladığı kutuplaştırıcı saldırgan dile şimdi bir de derinleşen yoksulluk ve işsizlik eklendiğinde Erdoğan’ın başına gelecekleri sizden benden iyi bilir, kendisini bu enkazın altından sıyırmasını sağlayacak araçları hiç duraksamadan devreye sokar. MHP ve Bahçeli, kendisi açısından çok kritik bir eşiğe yaklaşıyor: Ya gecikerek tayin edici anı kaçırma ve böylece Erdoğan ile birlikte ikinci kaybeden olma, ya da zamanında hareket ederek bir sefalet olarak yaşanacak yıkımın sorumluluğundan kendisini kurtararak Erdoğan’ın kaybedişinden kazanan olma hali.
    MHP’nin “baraj-altı kalmak” gibi değerli bir deneyimi var. Mutlaka ders çıkarmıştır o deneyimden. Bir zaman için doğru ata oynamış olmanın asla at değiştirilemeyeceği anlamına gelmediğini en iyi D. Bahçeli bilir.
    Atlar, bana, “Beka” ve “kader birliği” söylencelerinin sona ereceği bir düzlüğe doğru koşturacak görünüyor. . .

  16. Şunu sormak istiyorum. Niçin secmenden aşırı fazla oy pusulası basılıyor. Ben çevremde hiçbir secim yedek pusulaya ihtiyaç duyanları görmedim. Yıllarca anketlere halkın nabzını tutan parti anketlere güvenmiyor! İnsanlar acı soğana muhtaç olmuş. Bir yılda gercek fiyat artışının yüzde 70 oldugu ülkede, halkımız hükümete gerekli oy desteği vermeyip, iktidarda birşekilde secim akşamı saat 7 de secimi kazandık mı diyecek.

    • Başta Güneydoğu illeri olmak üzere yerelde kalan ve nihai sonuç üzerinde etkisi olmayan önemsiz kimi suistimaller dışında ülkedeki seçimler olması gerektiği gibi yapılıyor Kuzeyli Okur. Bence yedek oy pusulalarının aşırılığı vb. kaygı kuşkulardan uzak durun ve gidin oyunuzu verin. CHP’liler ağızlarına doladıkları “trafoya kedi girmiş!” yollu alaycı şehir efsaneleriyle kafamızı karıştırmaya yelteniyorlar her seferinde kendi kepaze seçim yenilgilerini gölgelemek için. Erdoğan, halktan oy aldığı için iktidarda, bir iki yıla kalmadan halktan yeterli oy alamadığı için seçim yoluyla iktidarını yitirecek. Gerçek bu.

  17. Günler Dolacak Allahın Dediği Olacak
    Sonuçta herkesin bir planı var ve onu gerçekleştirmek için çeşitli çabalar içine giriyor. İlel ebed süren bir şey yok kainatta. Elbet bir gün Ak partide seçim kaybedip iktidardan gidecek. Şuna inanırsa insanlar zaten her şey çoktan bitmiş demektir. Akparti seçimi kaybedince genel seçime gidecek ve Kılıçdaroğlu Cumhurbaşkanı olacak chp iktidar olacak ve her şey düzelecek. Yahut daha iyiye gidecek.
    Demirel sözlerine pek bel bağlamayınız, 7 kere gönderildiğinde kimse ağzını açmamıştı ama 15 Temmuzda 250 kişi tankların önünde, uçakların bombaları ile can verdi. Tencere ile devrilen hükumetler sizin dönemlerinizde kaldı artık. Yıllardır müslümanlara kin kusan gazetenin SÖZCÜ leri seçime doğru nasıl trol oldular, hangi partiye oy verilmesi gerektiğini nasılda açık açık yazıyorlar görüyorsunuz. Emin Çölaşanlarla, YIlmaz Özdillerle, Bekir Coşkunlarla Onlarla aynı istikamette bulunmaktansa tenceresinde taş kaynatacak milyonlar var bu ülkede.
    Denizler dalgalanacak Allahın dediği olacak.

    • Bu halk sözcüye,yazarlara falan bakmaz, öyle kalkıpta bir kaç zümreye tepki olarak taş falanda kaynatmaz. Halk mağdur, inin esnafla,manavla,kasapla,fırıncıyla bir sohbet edin ne demek istediğimi onlar size daha güzel anlatacaktır.

    • HD Bey, bizlerin ve halkın sağduyusunu hafife almış görünüyorsunuz. Bu halk ne CHP’ye pirim verir, ne de giderek şirazesinden çıkan, hayli büyük bir kısmı seküler dünyadan gelen mutlu ve zengin hayat süren bir azınlığın bekası hatırına tenceresinde taş kaynatmaya rıza gösterir.
      Bizi CHP öcüsü ile korkutmayın derim, çünkü insanlar zaten CHP’nin tarihdışı kalmış bir ebelek-gübeleklik hali olduğunu biliyorlar. Yığınlar sadece CHP ve diğerlerine değil, Erdoğan’ın AK Partisi’ne de bir alternatif arayışına girecek görünüyorlar, siz ise ya samimi olarak inanarak, yada artık sırıtan ve kolayca tespit edilebilir bilinçli bir taktik olarak Kılıçdaroğlu’nun başkanlığı gibi saçma sapan ve aslında olmayan bir tehditten söz edip tencerede taş kaynatmaktan dem vuruyorsunuz!
      Sakin olun efendim, memleketin başına Kılıçdaroğlu’nun bilmem neyin geleceği yok. Yeni bir isim altında AK Parti 2’yi yaratıp çok sevdiğimiz orijinal AK Parti ruhunu ihya etmek pek çok insanın derdi. “Ya Yılmaz Özdiller tayfası ya da tencerede taş kaynatmak, safınızı seçin!” önermesiyle bırakın 2023’leri, 2021 yılı başını zor bulursunuz -benden söylemesi.

    • iyiymiş bu gaz doğalgaz aramalarına ihtiyaç bırakmaz
      sanırsın millet akparti gitsin chp gelsin diyor
      sağına soluna bir bak kaç parti seçime giriyor

    • Sizin 15 Temmuzla seçimi kıyaslamanız çok yanlış bir durumdur. 15 Temmuzda CHP’li de vardı Saadet Partili de vardı. Tanıdığın birkaç tane Milli görüş kardeşimiz de orada şehadet şerbeti içti. Şimdi 15 Temmuzu İktidar zaferi olarak ilan etmeyelim. Siz Sözcüyü eleştiriyorsunuz da Ahaber kanalı iyi takip ediyorsunuz demektir. Bizim için Ahaber ne ise Sözcü de odur.
      SAYGILAR

    • Hd! Allah ne diyor! ben duyamadım. herhalde kulak farkı!
      Maşallah sende bütün frekansları duyan kulaklar var. Allah nazardan esirgesin.
      – Bir de “günler dolacak Allahın dediği olacak” demişiniz. Günler dolmadan Allahın dediği olmuyor mu?
      – Düzeye bakın hizaya girin!

  18. Sayın Fehmi Koru, kimi yazılarında zaman zaman dile getirdiği üzere, bilgi ve entelektüel donanım gerektiren yazarlık meşgalesine çok genç yaşlarda başlamış, sonrasında gelen onyıllar boyunca, çok az insana nasip olan bir iş disiplini ve neredeyse sınırsız görünen bir bilgilenme arzusunun da verdiği güçle, muhafazakar dünyanın -bence- en seçkin yazar ve gazetecisi konumuna erişmiştir.
    Koru’nun, şu ya da bu seçimler öncesinde, “Seçimler nasıl sonuçlanacak acaba?” merakına düşmüş okurlarının merakını onların ümit ettiği açıklıkta giderecek önermelerden sakınmasının geleneksel bir F. Koru tutumu olduğunu kendisini izleyen okurlar tarafından bilinir.
    Bu tavır, her şeyden önce, benim hayli saygın bulduğum entelektüel bir tavır. Koru, yüzeysel, coşkusal bir tarafgirliğe hiçbir dönemde ve hiçbir gün pirim vermemiş bir yazar. Siyasal süreçlere ya da siyasal olaylara mesafeli ve serinkanlı bakışından hiçbir zaman ödün vermedi yazar.
    Benim ve burada yorumlarda bulunan okurların sırtında seçkin bir entelektüelin, sıradışı bir yazar ve gazetecinin yumurta küfesi yok. Dolayısıyla, seçimlere ya da mevcut siyasal süreçlere ilişkin gözlemlerimizi, o gözlemlerden kendi bilgi ve becerimiz ölçüsünde kendimizce giriştiğimiz analizleri, çıkarsama ve öngörülerimizi açık ifadelerle paylaşma ayrıcalığına sahibiz.
    Bu ayrıcalığı kullanarak, heyecanlı ya da militan bir muhalif olduğum için değil, irili ufaklı yüzlerce gözlemden hareket ederek, şunu duraksamadan söyleyebilirim: Hemen yarın bir başkanlık seçimi olsa, AK Parti geleneğinden gelen, her türlü parti içi rekabetin uzağında kalmış, siyasi alandaki profesyonelliği dolayısıyla bilgi ve başarısı dolayısıyla öne çıkmış, seküler mahalle ile muhafazakar dünya arasındaki derinleşen kutuplaşmada militanca (ve küfürbazca) bir yüzeysellikten kendisini tamamen ve kusursuzca korumuş, yaşı görece ama belirgin bir biçimde genç olan, hemen herkesçe tanınırlığı olan, üzerine atılacak FETÖCÜ türü çamurların zerrece iz bırakmadan kayıp yerle yeksan olacağı bir siyasetçi (örneğin Ali Babacan), Erdoğan karşısında açık ara başkan seçilir (bu bir arzu ya da öneri değil, yalnızca bir gözlem ve çıkarsama).
    AK Parti ve Erdoğan, daha yerel seçimler yaşanmadan zaten kaybetti. Sn. Koru’nun bugünkü yazısında başlığa taşıdığı “AK Parti yine kazanır diyorum” ifadesi gerçekleşse de, bunun tersi geçekleşmiş izlenimi veren bir sonuç da çıksa yerel seçimlerden, bu durum yakın (iki yılla sınırlı) siyasal süreç açısından pek bir önem taşımıyor -büyük resmin yalnızca bir parçası olacak seçimlerin sonucu, resmin kendisi değil.
    İnandırıcı, tutarlı, yenilikçi ve kuşatıcı bir muhalif partinin yokluğu, yalın bir gerçeğin üstünü örttü, o gerçeğin hem iktidar yanlısı insanlar, hem muhalifler tarafından görülmesini güç hale getirdi: Tek adam arzusunu gerçekleştirmek pahasına her şeyi göze alarak başkanlık sistemine geçişi ve böylece kamusal yaşamın eğitimden futbola, dış siyasetten paardaki biber patlıcan fiyatlarına kadar istisnasız her alanında biricik tayin edici otorite olmayı başardı, ve ama o başarının bizatihi kendisi Erdoğan’ın ve partisi AK Parti’nin önü hiçbir biçimde alınmaz çöküşünün de miladı oldu.
    Erdoğan, Türkiye’nin son derece dinamik, çeşitlenmiş sosyolojisini okuyabilen bir siyasetçi değil. Muhafazakar çoğunluğu oluşturan kütleyi, tekil ve değişmeden kalan bir bütün olarak görüyor. Onun indinde ve tereddütsüz inanışında, muhafazakarlar tekil bir şahıs, seküler dünya da tekil bir şahıs (örneğin Muharrem İnce ya da Kılıçdaroğlu) Siyaset alanının ve siyaset yapmanın salt kültürel alanda gerçekleştiği yanılsaması bitirdi Erdoğan’ı. Toplumumuzun lidere olan ihtiyaç ve düşkünlüğünü aşırı bir abartmayla değerlendirdi. Oysa, her ne yaparsa yapsın her daim peşinden sürükleyeceği, her sözüne mutlak bir inançla inanacağı yüzbinler ve milyonlar var (bu bugün de böyle). Ama, kendisini ülke yönetiminin en tepesine kadar çıkarmış muhafazakar AK Parti seçmenleri arasında, yüzbinlerce ve milyonlarca, ay başında gelen elektrik-gaz faturasını kaygı edinen, kendisi açlık sınırında bir ücret ya da emeklilik maaşı alırken son üç beş yılda cüzdanı şişkinleştikçe şişkinleşen bir başka AK Partiliyi istese de istemese de gören, iyimserbir umutla üniversite okuttuğu üniversite mezunu işsiz oğlunun ya da kızının acı ve sıkıntılarına gündelik olarak tanık olan, kendisi için çok anlamlı ahlaki ve duygusal bir eyem olan askerlik hizmetinin bir para ve seçim hesabına dönüştürülmesinden, toplumun bir yarısının diğer yarısına karşılıklı olarak düşmanlaşmış olmasından, televizyonlarda, tartışma programlarında, gazeteye demeç veren pop starlardan dizi oyuncularına kadar günde 24 saat üzerine AK Parti ve Erdoğan boca edilmesinden hiç de hoşnut olmayan AK Parti seçmeni de var.
    Erdoğan, Devlet Bahçeli desteği olmasa, bir azınlık partisi lideri; Bahçeli sayesinde, toplumun yarısının desteklediği bir lider ve devlet başkanı.
    Benim öngörüme göre, en geç 2020 yılı sonlarında, Bahçeli’nin desteği sürse bile, yüzde 30 ya da bunun 1 veya 2 puan üzerinde oy alabilen bir parti lideri olacak ve bu kaçınılmaz.
    CHP bir akılsızlık edip 31 Mart’a kadar olan süreçte parti militanları ve parti bayraklarıyla İmamoğlu’na destek kampanyasında sokaklara yayılmazsa (yani CHP olarak hiç, ama hiçbir şey yapmayıp geride durursa), İmamoğlu İstanbul’da Binali Yıldırım’ı zorlar (kaybeder, ama Muharrem İnce performansından açık ara çok daha iyi, çok parıltılı bir performansla kaybeder).
    Millet İttifakı, Bursa, Adana vb. stratejik kentlerin hemen hiçbirinde belediyeyi AK Parti (Erdoğan diye yazmak aslında daha doğru)’den alamaz, ama, AK Parti açık ara önde olduğu büyük kentlerde bile çok açık oy kayıplarıyla kazanır.
    Türkiye ve muhafazakarlar, 31 Mart sonrasının yeni siyasal süreçlerine, 2021 yılı baharına doğru gidilecek erken seçimlere hazırlansınlar. . .

    • Bir geldiniz pir geldiniz sayın Bernar! Klavyenizden bal damlıyor. Yorumlarınızdan çok istifade ediyorum bunun için teşekkür ederim size. Erken seçim beklentinizi ön kabullerinize bağlarken şu hatırlatmayı yapmadan geçemeyeceğim, ohal koşullarında kararnamelerle yönetiliyoruz ve ………… boşluğu doldurmayı size bırakıyorum

      • Merhabalar Baran Bey. Türkiye gerçekten sıradan, hort zortla evrilip çevrilebilir bir ülke değil. Bir siyasal parti, ya da bir siyasal düzen halk çoğunluğunun indinde kredisini tüketmiş ise, ne OHAL koşulları ne kararname takar, basar üzerine yürür gider gitmek istediği yöne gitmek istedikleriyle birlikte. Hiç tedirgin olmayın derim. Canını yakanın canını yakar, bir günde baraj altında bırakır, üç günde siyasal partiler çöplüğüne gönderir; hort-zorta da pirim vermez -tıpkı 1000 yıl süreceği söylenen 28 Şubat’da yaptığı gibi. . .

        • Kuşkusuz böyle, buna inancım tam.
          Fakat Serkan Yıldız Bey’in bu günkü yazısından da anlaşıldığı gibi yukarda bahsettiğiniz atlar aksine ‘ beka ve kader birliği’ hedefine doğru koşuyorlar.
          Devlet Bahçeli nin MIT kökenli olduğu göz önünde bulundurulursa, Devletin, muhtemelen sn Bahçeli’nin beyin kivrimlarindaki düşünce boyutunu, kalbinde beslediği bütün duygularıyla beraber masaya yatırılıp haritasının çıkarılmış olduğunu söylersek yanlış mı olur. Bahceliyi Kader birliğine
          İkna etmek hiç de zor olmasa gerek. Erdogan için bunun bir gereklilik olduğunu söylememize yetecek kadar kanıt var.

          • İyi ama mesele Bahçeli’yi şuna buna ikna etmek değil ki, Baran Bey.
            Mesele, tarımsal üretimden sanayi üretimine varıncaya kadar yıllardır bilerek ve isteyerek üretimi boşlamış öngörüsüz bir iktidarın doğrudan sorumlu olduğu ekonomik açmazların bedelini ödeyen ve daha da ödeyecek olan halk yığınlarının nasıl ikna edileceği meselesi. Bu ülkede giderek daha da ağırlaşan bir eğitim sorunumuz var mı? Bu ülkede giderek ağırlaşan bir işsizlik ve geçim sıkıntısı sorunumuz var mı? Bu ülkede çiftçileri tarımsal üretime, köylüleri hayvancılığa teşvik eden bir planlama ve politika var mı? Adalet, hakkaniyet, liyakat, adil ve işler bir hukuk düzeni meselelerinde iyi miyiz, ya da iyiye gider görünüyor muyuz? Youtube’da memleket meseleleri ile ilişkili videoların altına yazılmış yüzlerce yorumda içinde hepimizin yüzünün kızarmasını gerektiren sefil bir küfürbazlık deryasınının da işaret ettiği yüzeyselleşme ve soysuzlaşmadan memnun muyuz, değil miyiz? Siyaset dünyamız, siyasal partiler kanunumuz, meclise milletvekili olarak gönderdiğimiz, belediyelerin başına başkan olarak getirdiğimiz insanların gerçekten halkın refahı ve mutluluğu için açaba gösteren insanlar olmalarını mı teşvik ediyorlar?
            Bence MİT’in kimin ne haritası çıkardığı, kimi neye ikna ettiği, kimle kimi ne hedefine doğru koşturdukları çok, ama çok tali konular. Halk nereye doğru koşmaya karar verdiyse oraya doğru koşulur.
            Amiral gemisi gazetenin Özköklü gazetecilerinin Boğaz’daki rakı masalarında kadeh tokuşturarak geliştirdikleri senaryoları, Genelkurmay’ın bol ışıklı salonlarındaki ‘iç tehditle mücadele’ plan projeleri, saray’ın bol mezeli masalarında ayrıntılandırılmış ittifakın kampanya sloganlarıvs. hepsi nihai olarak hikaye.
            MİT birilerinin beyin kıvrımlarının haritasıyla meşgul müdür değil midir, bunu bilmem; eğer varsa böyle bir merakı ve o meraka neden olan bir proje geliştirme takıntısı, beceriksiz mi beceriksiz olduğunu düşünürüm -aksi olsaydı aynı Bahçeli baraj altında kalmak gibi mahçubiyet verici bir deneyimden geçmez, Erdoğan’ı kendisini bekleyen yazgıdan kurtarabilirdi.
            MİT tanzim satış çadırları, iş ve işçi bulma ofislerinin önünde bir kilometrelik kuyrukta sırasını bekleyen vatandaşlarımızın (sizin tabirinizle)”beyin kıvrımlarındaki düşünce boyutunu” masaya yatırsa bence daha doğru bir iş yapmış olur -kim bilir, belki yapıyordur da! 🙂
            Ben size söylemiş olayım. Ne kadar fanatik olursa olsun, bir Beşiktaş ya da Fenerbahçe taraftarını, süper ligdeki Göztepe maçının Avrupa Şampiyonlar Ligi’nde oynanan bir gurup maçı olduğuna ikna edemezsiniz -yüzünüze bakar tuhaf tuhaf akılsağlığınız yerinde mi diye, sonra başını iki yana sallayıp, “Yav, Hacı, git işine be yav. . .” diye söylenir usulundan.
            İktidar, tanzim çadırlarının önündeki kuyruğun “zenginlik ve bolluk kuyruğu”olduğunu söylüyor. Üç beş ay önce Yeni Eknomik Plan’ı onlarca kamera önünde yapmacık bir özgüven gülümsemeleri içinde açıklayan damat Albayrak’ın o basın toplantısında açıkladığı 2019 yıı işsizlik hedefi yüzde 14 iken, önceki gün aynı adam yine kameralar önünde, yine aynı özgüven ve gülümseme ile 2019 yılında işsizlik oranı hedefinin yüzde 5 olduğunu ilan ediyor -neymiş, bu yıl 2,5 milyon işsizimize iş yaratılacakmış.
            Sizce bu halk yer mi bu numaraları?
            Türkiye’yi gerçekten anlamak istiyorsanız, öyle MİT’in tezgahlarından, bilmem kimlerin nerede ne planlar yapıldğından dem vuran komplo yazar-çizerinden uzak durun, doğrudan halka ve onun yaşantısına bakın.
            Türkiye’nin bugünkü hali, Fenerbahçe, Galatasaray, Beşiktaş, Trabzonspor ve diğerlerinin düştükleri hal ile aynı. Milyarlarca doları har vurup harman savurdular. On yılda alt yapıdan iki oyuncu yetiştiremeyip dünyanın orasından burasından “çilek” oyuncular getirip onları paraya boğdular ve borçlarını manyakça rakamlara çıkardılar, şimdi adı sanı bilinmez yabancı topçuları transfer edip bize futbolcu diye yutturmaya kalkışıyorlar. Daha Mart ayı gelmiş, iki Avrupa kupasında Türkiye’den bir takım yok. İki hafta önce varlığından haberdar olmadğımız alt ligin takımı Ümraniye Spor önce Feneri sonra Trabzonu Türkiye kupasından eliyor, yine alt ligin takımı bugün Galatasaray’a 4 çekiyor! Sorsanız, dünya futbolunun liderlerinden bir ülkeyiz -tıpkı dünya liderinin öncülüğünde dünya ekonomisinin şampiyonlar ligi finaline giden güçlü ekonomisi balonu gibi!
            Bizim ülke eknomisi de aynı hikaye. Milyarlarca dolar parayı aldılar betona gömüp kendi zenginlerini yarattılar; köşkler saraylar diktiler namımız ve ihtişamımız bunu gerektirir ayaklarına. Şimdilerde ucuz domates mercimek trafiğini idare etmekle meşguller, o yüz kızartıcı çadırları da bolluk zenginlik abidesi olarak bizlere yutturmaya çalışıyorlar.

        • Sn.bernar, bak böyle yaş meyvenin tazesi elemanlara veriyorsun gazı sonra biz uğraşıyoruz burda, vallaha bozuşuruz haa!!!

          • :)) Yani vallahi de billahi de iyi ki varsınız diyorum! Muazzam bir renk katıyorsunuz şu yorum sayfalarına nüktedanlığınızla! Salt bu sıradışı renkten mahrum kalmayalım diye Erdoğan’ın iktidarının iki üç yıl daha sürmesini bile içten içe istiyor gibiyim inanın! Ne yapalım, eli kulağında görünen yeni günlerde yeni partinin bir hizbini siz, bir diğerini ben desteklerim, yarenlik sürer gider 🙂

  19. Sayın koru geçen seçimde yanılmıştı… Merak etmeyin milli dava için beka için 7 düvele karşı biz varız… Sayın koru Dsp yi yabana atma orayı baya eritecek….. Bu yeni parti kendine güveni olsa ortalığa aslan gibi çıkar.. çiftlikbank reklamları gibi… yeni parti 1 nisan da bi bakmışız eski parti.. ortalıkta kimse yok… toz duman…. sonra da dicekler ki… valla biz değildik…. biz kurmadık başkası kurdu.. valla

    • Sizin taraftanda Saadet var bir çok yerde BBP var. Sizde Saadeti hiç yabana atmayın çünkü onlarda sizi eritecek. DSP Şişli ve İzmir’in iki ilçesi Işın’da CHP ye zarar veremez.

      • Sende bu panik niye Allahın kulu. 1nisan size şaka gibi gelecek.. yok kedi trofaya kaçtı. Her tarafta suriyeli var, yok seçmen kağıdı fazla oylar yanlış sayıldı.gibi mazaretler üretmeye başlar veya yemi mazaretler bulmaya çalışırsınız merak etme az kaldı..

  20. Ankara ve İstanbul illeri anketlere göre kaybediliyor. Her seçimde anketleri dikkate alan iktidar bu seçimde dikkate almıyorsa gerçekten kayıp var demektir. Dün bir cümle gördüm sosyal medyada: Kahvedeki satılan çay 1 kilo sütten pahalı satiliyorsa; o ülkede ekonomi sittin sene düzelmez. Çok da anlamlı bir cümledir anlayana. Tencere hükumeti dusurecektir. Artık tencere sadece çorba ve makarna kaynatiyor. Halk taze kan istiyor. Eğer İstanbul ve Ankara el değiştirirse AKP bitmiş demektir. O zaman yeni parti devreye girecek ve Allahın izniyle muzaffer olacaktır. Bu seçimde bizim milli görüş partisi Saadet partisi de iyi sonuçlara gebedir.
    SAYGILAR SEVGİLER

  21. Ak Parti Seçimi KAZANMAMAK İçin bayağı uğraşıyor.Ama hiç şansı yok. Muhalefette Ak Partinin kazanması. İçin daha çok uğraşıyor ,Adamların. Konforu yerinde bozulsun istemiyor ,Millet Ak Partiye Ülkeyi tek başına. Yönet diyor onlar Bahçeli’yi ortak yapıyor yetmedi kendi rüzgarlarını. Bahçeli’nin arkasına itiyor,Muhalif. Seçmenlerin oylarını almamak İçin adamlara hergün hakaretler yağıyor.Ülkede sanki hiç bir şeyin fiyatı artmıyor Sadece Domates,Biber, Patlıcan artıyor.Hak ,Hukuk,Adalet. Diyene bile tahammül edilemiyor.Evet iddiaya girmiyorum ama iddia ediyorum benim yaşadığım şehirde Ak. Parti önceki seçimde aldığı oyun yarısını ancak alacak belki biraz fazlası

  22. Büyük illerde veya önemli olan bir-ikisinde kaybettiği seçimi ülkenin geri kalanında kazanmış olsa da Ak Parti bu seçimden yenik çıkmış sayılacak ve korkulanda bu.
    Dile kolay; 25 yılı aşkın zamandır ve 17 yılını da hükümet olduğun halde yönettiğin belediyeleri, iktidar olma hedefi ve potansiyeli dahi olmayan bir parti ya da ittifaka kaptırmak sineye çekilecek şey midir?
    Bunun altında ezilmez de ne olunur?
    Bu elden çıkma, Ak Partili başkanlar ile yönetilen belediyelerin tümünün, tamamen başarısız olduğundan seçmenin onlardan reyini çekmesi ile değil, iktidarın icraatlarını artık begenmediğinden dolayı gerçekleşecektir. Aksine halk, muhalefetin, belediyeleri daha iyi yöneteceğine inandığı için değil.
    Yani, bu seçimde belediye başkanları değil, bir genel seçim olmamasına rağmen hükümet/iktidar oylanacaktır.
    Bu seçimde yüksek oranda bir düşüş yaşarsa Ak Parti, bu onun beka sorunu olacaktır..beraberinde MHP’nin de. Bu yüzden genel bir beka sorunu varmış gibi lanse ediliyor.
    Aleyhine olan olumsuz durumları lehine çevirmekte mahir olan Erdoğan, bakalım bu kez de bunu yapabilecek mi?
    Cumhur ittifakın oyu önemli bir miktarda geriler ve bu daha çok Ak Partinin oylarında gerçekleşirse, benim öngörüm; Bahçeli’nin “ne edeyim kardeşim, ne yaptıysam dikiş tutmuyor. Ülkenin beka meselesi olduğu bu hengamda bu böyle gitmez” deyu, masayı devirip, 2001’de olduğu gibi, belki tarih de vererek ülkeyi seçime götüreceğidir.
    Devlet bu, olmaz olmaz demeyin. Şartların olgunlaşmasını bekler.
    Şartlardan birisi de yeni kurulacak partinin ete kemiğe bürünmüş olmasını beklemek olmasın.
    Olur mu olur!

Yoruma kapalı.