Batı medyasından sonra Arap medyası da Türkiye’ye yaylım ateşe başlamışsa…

6
Arap gazeteleri, bini bir yerde
Reklam

Bayramda okuduğum en can sıkıcı haberle bir köşe yazısında karşılaştım; daha başlığından beni kendisine çeken bir köşe yazısında…

Yazarı, iktidar partisinde yakın zamanlara kadar görev alanı özellikle Arap Dünyası ile ilişkiler olan bir siyasetçi; halen AK Parti’den milletvekili… Üniversitelerde ‘profesör’ unvanıyla sosyoloji dersleri vermesi yanında, yıllardır günlük yazılarıyla da okur karşısına çıkıyor Yasin Aktay

Sözün kısası, kulak vermeye değer bir kişi…

“Arap medyasında Türkiye karşıtlığı fitnesi” başlığını taşıyan yazısı önemli.

Dediği ezcümle şu: Katar krizi üzerine Türkiye’nin belirlediği politik tavır sonrası Arap medyasında tek taraflı ve rencide edici yayınlar farkedilir oldu. Özellikle de Suudi Arabistan medyasında… Türkiye ve medyası Suudi Arabistan’ı incitmemek için özel bir çaba sarf ederken, Suudi Arabistan medyasında karşılaşılan Türkiye ve Türkiye’yi yönetenlerle ilgili yayınlar tahammül edilir gibi değil…

En can alıcı bölümünü yazının, birlikte okuyalım:

Sürecin başından beri S. Arabistan’ın yarı resmi medyası dahil olmak üzere Türkiye’nin tutumu çok haksız hatta iftiralarla yapılan değerlendirmelere konu oluyor. Bir anda Katar’a karşı kampanya Türkiye’ye karşı bir kampanyaya da dönüştü. Sosyal medyada tam bir Türkiye düşmanlığı körüklenmeye çalışıldı ve Erdoğan’ın konuşmaları bağlamından koparılarak Arap dünyasının tepkisini çekecek şekilde servis edilmeye başlandı.” (Yeni Şafak, 26 Haziran 2017).

Tespitin doğru olduğunu biliyorum. Gerçekten yakın zamana kadar ‘dost ve kardeş’ bilinen Arap Dünyası’ndan çevreler, son zamanlarda, Türkiye söz konusu olduğunda saygısız bir dille konuya yaklaşır oldu.

Reklam

Herkes Arapça ve İngilizce yayın yapan ‘el-Cezire’ kanalı yüzünden Katar’ın medya gücünden söz ederken gözden kaçan gerçek şudur: Arap Dünyasında, gazeteleri ve televizyonları ile en etkili medya ağına sahip olan ülke Suudi Arabistan’dır.

Bu sebeple, Suudi Arabistan’ın devlet politikalarını yayın politikası olarak belirlemiş çok sayıda gazete ve TV kanalı var.

Suudi Arabistan’ın etkisindeki medya Türkiye aleyhine dönmüş ise, bu aynı zamanda o ülkenin Türkiye politikası demek midir?

Kritik soru, sanıyorum, bu. Yasin Aktay’ın böyle bir başlıkla konuyu duyurmasının sebebi de herhalde bu noktaya dikkat çekmek olmalı.

Batı medyasından sonra Arap medyası da…

Daha önce burada çeşitli vesilelerle Batı medyasının Türkiye’ye bakışındaki değişikliğe dikkat çekmiştim. Referandum öncesinde had safhaya vardı o tür yayınlar ama, öncesinde de giderek artan bir dozda Türkiye ve Türkiye’yi yönetenler en ağır eleştirilere muhatap edilmekteydi.

Karikatürler.. zamanında yine Batı basınında Sultan 2. Abdülhamid‘e reva görülen türden…

Bugün de durum farklı değil.

Yurtdışına çıkan veya yabancılarla iletişim halinde bulunan herkes farklı bir Batı kamuoyuyla karşı karşıya geliyor. Daha önceleri yurtdışında el bebek gül bebek muamelesi gören Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları daha gümrük kapılarında zorluklarla karşılaşıyor.

Reklam

İnce eleştirilerle başlayan aleyhte tutum.. şimdilerde kaba tavırlara dönüştü.

Saygı sınırlarını çoktan zorlayan kaba tavırlara.

ABD’nin, resmi ziyaret için topraklarında bulunan Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın göstericilere müdahale eden korumalarına yapmaya devam ettiği muamele diplomatik kurallara bütünüyle aykırı. En son, korumaların AB’ye girişleri yasaklandı, giderlerse tutuklanıp yargılanacakları ilan edildi.

O da yetmezmiş gibi, G-20 zirvesine katılmak üzere Almanya’ya gidecek Cumhurbaşkanı Erdoğan’a, bu defa Almanya, yine korumalar üzerinden yakışıksız tavırlar sergiliyor.

Hadi “Bunlar Batı ülkeleridir, çifte standartları yüzünden sabıkaları müsellemdir” dememiz teselli yerine geçmiyor. O tavırlar Türkiye’nin karşısına her alanda çıkıyor.

Şimdi de bu: Arap medyasının Türkiye aleyhindeki yayınları…

Sevgisizlik bize göre değil

Her insan gibi, bizler de, başkaları tarafından sevilmeyi, o olmasa bile sevgisizlikle karşılaşmamayı arzularız. Hiç kimse kendisine yapılan saygısızlığı kolay hazmedemez.

Ülkeler arası ikili ilişkiler açısından bu durum daha da keskindir: Sevgisizlik ve saygısızlık kişiden kişiye ilişkilerle sınırlı kalmaz, politikalara da yansır.

Nitekim Batılı ülkelerin Türkiye politikaları kendi basınlarında çıkan eleştirel haber ve yazılardan müthiş etkileniyor.

Hatta işadamlarının ekonomik kararlarını bile etkiliyor o yayınlar…

Batı’nın tavrı bir noktaya kadar önemsenmeyebilir, ama Suudi Arabistan’ın başını çektiği, içerisinde Mısır gibi entelektüel hayatı canlı bir ülkenin de yer aldığı cephenin incitici yayınlara yer veren medyasının tavrını ne yapacağız?

İktidarın da işi kolay değil. Batı ve medyası söz konusu olduğunda orada çıkan eleştirel yayınlara cevap yetiştirirken, AK Parti sözcüleri, bu durumu lehlerine çevirecek bir söylem bulmakta zorlanmıyorlar; ancak benzer eleştirilerin İslam ve Arap dünyalarından gelmesi, bu pek alışılmış bir durum olmadığı için, sessizlikle karşılanıyor.

Yasin Aktay’ın yazısı o çevreden çıkan ilk ses…

Türkiye sevgisizlikle yaşamaya fazla alışık bir ülke değil; hatırlatırım.

ΩΩΩΩ

Reklam

6 YORUMLAR

  1. Öncelikle arap yönetimleri ile arap halklarını ayırmak gerekir,Müslüman Erdoganın filistin davası ve suriyeli mazlumlara sahip çıkması Muslumanların gönlünü fethetmiştir.
    Önemli olan Hak ve halklar neznindeki değerinizdir.
    Batı işbirlikçi,si darbeci yönetimleri katındaki değeriniz değildir.Halkını katletmiş Sisi ler Merkel ve Tramp
    katında değerlidir
    Hakk ın hatırı Alidir.

  2. Sermaye Osmanlı’yı Arapçılıkla parçalamıştır. Suudi Arabistan Krallığı Osmanlı Devleti’nin yıkılması için batı ile işbirliği yapan bir ailedir. Araplara dahi kan kusturmaktadır. Ben onun hükümran olduğu ülkede haricilik kabul olunmaz görüşünde olduğum için ülkesine gitmiyorum.
    Müslümanları Sünni ve Şii ayrımı ile bölmek olmadı şimdi de Arap-Acem olarak parçalamak metodunu kullanmaktadır. Bunu daha önceki yorumda yazmıştım. Bugün yazarın yazdıkları normal beklenen bir olaydır. Suudi Arabistan Krallığı İslam aleminde bir çıbandır. Batının modası geçmiş bir yönetimidir. Eceli gelmiş olmalıdır.
    Türkiye’de de Bahçeli’yi iktidar yapmaları Arap düşmanı bir zihniyeti AK Parti’ye mahkum etmek ve Acem-Arap çatışmasını güçlendirmek içindir. Türkiye’nin Arap ülkelerinin iç işlerine karışması bu sebeple baştan beri hatalıdır. Türkiye’de Türkçülük yapılması bunun için hatalıdır. Türkçülük yalnız Arapları değil diğer Müslüman halklarını da Türkiye’nin karşısında bırakır.
    Bahçeli ve ona uyan AK Parti hata yapmaktadır. Türkiye komşularının iç işlerine karışmamalıdır. Katar’ı da desteklememelidir. Katar halkı Türkiye’ye göç ederse kabul etmelidir. Türkiye dış siyasetinin ana kriterleri şunlardır:
    1) Türkiye Kemalizm’in ilklerine sadıktır. Yurtta sulh, cihanda sulh ilkesini sürdürmelidir. Kimsenin dış işlerine karışmamalı ama kimseyi de kendi işlerine karıştırmamalıdır. Bloklaşmalardan uzak durmalıdır.
    2)Türk milliyetçiliğini dört şeyde yaptırmalıdır. a)Türkiye’ye göç etmiş olmak, Türk vatandaşı olmak. b) Türkçeyi bilmek (başka dili de konuşabilir) c) Müslüman olmak d) “Ben Türküm”demek. ( Türk olmak değil, Türküm demek. Yani ırkçı olmayan milliyetçilik.)
    3)Kuvvetli savunma (saldırma değil) milli ordusunu oluşturma. Ordu içinde Kemalist, Müslüman, milliyetçi ve solcu askerler yer almalıdır. Biat usulü ile bunların tümü barış içinde olmalıdır.
    4)Dolara endeksli paradan vaz geçip altına endeksli parayı çıkararak ekonomik özgürlüğünü elde etmek.
    Bunları yapmak zorundadır. Yapmazsa devletimiz yıkılır, Adil Düzen çalışanları yeni devlet kurarlar. Biz yıkmayız. Yaşamaları için çalışırız ama yıkılırlarsa da teslim olmayız. Daha güçlüsünü yeniden oluştururuz.
    Bu söylediklerimi askerler duyuyorlar ve değerlendiriyorlarsa sorun yoktur. Onlar da Sermaye’nin fitnesi ile bizi okumuyor söylediklerimizi değerlendirmiyorlarsa Adil Düzen çalışanları hazır olsunlar. Yarın devlet yıkılınca iş başa düşebilir. Ordu her söze kulak vermeli. Sonra kendisi değerlendirmeli. Milli Güvenlik kurulunda yönetimi uyarmalıdır. Türkiye’de sivillerin bir değerlendirme merkezi yoktur. Farkına varmadan Sermaye’nin basınının dediğini yaparlar. Yani Türkiye’deki sivil yönetimin de düşünme merkezi yoktur.

  3. Tarihi gerçekleri unutmıyalım.

    Türkiye kısmen demirel, bilahare Erbakan gelinceye kadar Arab dünyasınca ne zaman sevildi ki. Diğer taraftan, Türkiyede olduğu gibi, arab dünyasında da halk tarafından seviliyor,
    fakat, gerçekler söylenince, bir takım krallar, emirler, despotlar, halkarağmen iktidarı – yine halkın silahı ile – ele geçiren işbirlikçi, batı uşağı alçaklar tarafından zemmediliyor, Türkiye için Zaman zaman bir oturup, iki düşünmek gerekiyor, belki. Fakat, zaman zaman da “it ürür, kervan yürür” diyerekten yola devam etmek gerekiyor. Mamafih, Türkiye, zaman zaman yurtdışında da “besleme basın” sahibi bulundurmak zorundadır da
    AB’ye ABD’ye karşı da kendi iç nifaklarını artırıcı çalışmalar yapmak zarureti vardır. Sultan Abdülhamid politikalarını yeniden hatırlayıp, yeniden uygulamak ve icabında, taşeronlar kullanarak terör ve tedhiş
    hareketlerini oralarda da artırmak durumundayız. “Dinsizin hakkından ancak, imansız gelir”!

  4. İnsanda geçmiş bilinci vardır. Bir zamanlar yoktu var edildi. Biraz sonra da ölecektir. Bunu bütün insanlar kabullenmişlerdir. “Ben ölmeyeceğim, ben sonradan var olmadım” diyen kimse yoktur. Her insan ne kadar sıkıntı çekse de, ne kadar zor durumda olsa da hayatını sonuna kadar korumak ister. Cennete inansın inanmasın kimse ölmeye razı olmaz. Arada intihar eden kişileri görüyoruz. Bunların çoğu yaşama sorunlarını çözemedikleri için intihar ediyor. Bütün dinler intiharı çok büyük günah saydığı için bu şekilde düşünen insanlar yok gibidir. Nasıl başkasını öldürmek en büyük günah sayılmışsa, kimse kendi kendisini var etmedi. O halde kimsenin intihar etmeye hakkı yoktur.
    Kişi, “Ben suç işlersem dünyada cezamı çekerim. Sigara içersem kanser olurum.” diyebilir ama yine de o suçu işler. Önce dünyada doğal cezalar vardır. Buna inanmayan kimse yoktur. Bir de dünyada yargılama vardır. Birini öldürürsem yargı beni mahkûm eder. Buna da inanmayan yoktur. Birini öldürdüm ama suçu Gülen’e yükleyip bu dünyanın cezasından kurtuldum. Acaba öldükten sonra ben sorguya çekilecek miyim, ceza alacak mıyım? sorusuna insanlar ‘hayır’ cevabını vermezler ama fiilen kimse böyle bir korku için girmemektedir. Allah’a inanan AK Partililerin hepsi biliyorlar ki 15 Temmuz’u Sermaye yaptı ama hiçbiri bunu söylemiyor. Gülen yaptı diyor. Gülen’i değil de bir telefon numarasını kullandı diye bir üniversite öğrencisini hapse gönderiyor ve bunu yapan OHAL için ‘evet’ derken hiçbirinin aklına ahiret gelmiyor.
    Ahiretin varlığı ilmen ispatlanmıştır.
    1- Dört ve beş boyutlu uzayların varlığı ilmen biliyoruz. Doğmak ve ölmek bu uzaya gelmek ve gitmekten ibarettir. Hiçbir şey yok olmuyor, yeniden var olmuyor. Öyleyse “Ahiret var mıdır?” sorusu abestir. Bizim durumumuz sorunun konusudur.
    2- Doğal bir kanun vardır. Hiçbir şey varken yok olmaz, yokken var olmaz. Ruhumuz en çok bildiğimiz varlıktır. O halde ölümle yok olmayacağına göre öldükten sonra var olmaya devam edecektir.
    3- Evrim kanunlardır. Ölüm da ha yüksek bir hayatın var olması içindir. Yapraklar sonbaharda dökülür ki ilkbaharda yeni hayat başlasın. O halde biz ölüyoruz ki daha ileri bir hayata başlayabilelim.
    4-İnsanlar yaşamak istiyorlar. Öldükten sonra da var olmak istiyorlar. Doğada yalancılık yoktur. Acıkmışsan besine ihtiyacın var demektir. Araz varsa ağrı duyarsın. O halde insanlar tekrar dirilme arzusu ve tüm insanların ahirete iman meyli yalan olamaz. Kaldı ki peygamberler mucize gösterdiler ve ahireti haber verdiler. Kuran Allah’ın sözüdür. Müspet ilim metotları ile ispatlanmıştır. Ahiretten haber veriyor.
    İlmi araştırma yapabilmek için Matematik ve Kuran Arapçasını bilmek gerekir. Bunları bilmeyenler bildiklerini anlamazlar. Filmler çevirirler. İnkarcı film de çevirebilirdi ve o da bunun kadar etkili olabilirdi. İnsanları hidayete götüren yalnız müspet ilimdir. Seziler ilimle ispatlanırsa işe yarar.

  5. Batı , Mısır’da darbe yapılınca , tüm Batı’lı ! değerleri ! hiçe sayarak Darbeci Sisi ile ilişkiler kuran ikiyüzlü ve kaale alınmayacak kadar aşağılık bir grubu ifade etmektedir. Bayram günü Gazze’yi bombalayan İsrail’e ses çıkarmayan Suudi Arabistan’ın bizi eleştirmeye hakkı yoktur. Onlar zaten kaybedenlerden olmayı çoktan hakettiler. ABD , Suudi ülkesini de bölüp parça parça etmeye yönelik planları devreye koydu ama hala bu efsunlanmış güruh uyanamadı . Allah uyanmalarına vesile olsun , aksi taktirde kaybeden zaten kendileri olacak . Türkiye , kendisine , doğru olan yeni bir yol çiziyor. Kapitalist ABD – Nato ekseninden ayrılıp Avrasyacı politikalar izlemek zorunda. Başka çaresi de yok Türkiye’nin . Güney sınırlarında bir terör devleti inşa edenlerle hareket etmenin Suudilerin şu anda uyguladığı politikayla bir farkı olmazdı . Allah , Müslüman Türk milleti’ne , çıktığı bu kutlu yolda yardımcı olsun. Arap kardeşlerimiz de ! , eğer Anglosakson kardeşliği değil de ümmet kardeşliğini baz alacaklarsa en kısa zamanda bizimle beraber hareket etmek zorundalar. Başka şansları yok . Onlar için de yolun sonu görünüyor. Eğer hala bilmiyorlarsa Amerikan Silahlı Kuvvetleri Dergisi AFJ ‘nin gelecekte olması planlanan ortadoğu projesine bir baksınlar ve Ürdün dışında tüm Arap ülkelerinin parça parça edildiğini bir görsünler.( Bu parça parça edilecek ülkelerin içinde Suudi Arabistan da var.)

Yoruma kapalı.