Bir suikastın üzerindeki örtü açılırsa farklı bir Türkiye’ye uyanır mıyız? 

29
Reklam

AK Parti 3 Kasım 2002 tarihinde yapılan seçimde sandıktan birinci çıkıp TBMM’de en fazla sandalyeye sahip parti oldu ve iktidarı üstlendi.

İlk AK Parti hükümetini, genel başkanı siyasi yasaklı olduğu için, genel başkan yardımcısı Abdullah Gül kurdu, başbakan o oldu. Bunun tarihi 19 Kasım 2002.

Necip Hablemitoğlu, AK Parti hükümeti kurulduktan yalnızca bir ay sonra, Ankara’da bir suikasta kurban gitti. Onun da tarihi 18 Aralık 2002.

Seçim öncesi ve sonrası süreçte medyada sürekli görünen bir aydındı Hablemitoğlu. Son kitabı Alman vakıfları konusundaydı ve öldürülmesi ardından sonradan FETÖ ismini alacak grupla ilgili bir çalışma hazırlığı içerisinde bulunduğu duyuldu; çok geçmeden de sözü geçen konudaki kitabı ‘Köstebek’ yayınlandı. 

Katilleri hep bu iki grup içerisinde arandı.

Aradan yaklaşık 20 yıl geçmişti ki, yeni bir gelişme yaşandı: Nuri Gökhan Bozkır isimli kişinin 2019 yılı Aralık ayında Ukrayna’da yakalandığı, 26 Ocak 2022 tarihinde Türkiye’ye getirildiği ve kendisinin Hablemitoğlu suikastıyla ilişkisi bulunduğu, katıldığı bir TV programında bizzat Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan tarafından duyuruldu.

Suikastla ilişkilendirilen Bozkır’ın Türkiye’ye getirilmesi üzerinden yaklaşık altı ay sonra da, 9 Haziran 2022 tarihinde, dokuz kişi hakkında gözaltı kararı açıklandı. 

Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yürütülen soruşturmadan medyaya yansıyanlara göre, suikast talimatını Levent Göktaş vermiş, suikastı işleyecek Tarkan Mumcuoğlu ile ön çalışma ve olay yeri keşfini yapacak Gökhan Bozkır’ı onun yardımcısı Fikret Emek görevlendirmiş…

Reklam

Suikastla ilişkili oldukları ileri sürülen isimler, geçmişte Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) içerisindeki Özel Kuvvetler Komutanlığı bünyesinde bulunan Muharebe Arama Kurtarma (MAK) biriminden. Levent Göktaş o dönem MAK’ın alay komutanı. 

Haklarında gözaltı kararı verilen dokuz kişiden sekizi adreslerinde bulunup gözaltı işlemleri yapıldı, Levent Göktaş’ın ise firar ettiği açıklandı.

Levent Göktaş’la ilgili İnterpol’den kırmızı bülten çıkarıldığı ve üç gün sonra da kendisinin Bulgaristan’da yakalandığı öğrenildi.

Yakalandığı gün, bir TV programında, üç gün önce bazı gazetelere gönderdiği söylenen el yazısıyla kaleme aldığı mektubundan bazı bölümler okundu. O mektupta, Göktaş, kendisi ve olayda ismi geçenlerin Hablemitoğlu suikastıyla hiçbir ilişkileri bulunmadığını yazmış…

Özetini verdiğim konu pek çok yönüyle önemli.

AK Parti genel başkanı da olan Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın yakından ilgilenmesi, suikastın partisinin iktidara gelişinden hemen sonra işlenmiş olması ve uzun yıllar boyunca konunun üzerine yeterince gidilmediği şikayetlerine muhatap edilmeleri yüzünden olmalı.

Güvenlik ve yargı kurumları da, özellikle Hablemitoğlu Ailesi’nin suikastın faillerini ortaya çıkarma görevini yeterince ciddiye almadıkları eleştirileri sebebiyle, yeni gelişmeyi titizlikle yürütme çabasında oldukları izlenimini veriyor.

MİT’in suikast timinde yer alan kişinin Ukrayna’da yakalanması ve ülkeye getirilmesinde görev aldığı biliniyor. Göktaş’ın Bulgaristan’da yakalanmasında da yine MİT rol oynamış olabilir…

Reklam

‘Suikast timi’ oldukları iddiasıyla gözaltına alınan isimlerin eylem sırasında birer elemanı oldukları TSK’nın o dönemdeki yetkililerinden bazılarının konuyla ilgili yaptıkları açıklamalar, TSK’nın da konunun açıklığa kavuşmasına itiraz etmeyeceğini, hatta bunu istediğini düşündürüyor.

Açıklamalardan, suçlanan kişilerin suikasta karışmış olabileceği kanaati çıkarılabiliyor.

Suikast olayının gerçekleştiği dönemde Genelkurmay’da personel dairesi başkanı, daha sonraları da istihbarat dairesi başkanı görevlerinde bulunmuş Korg. (E) İsmail Hakkı Pekin, katıldığı bir televizyon programında, soruşturmanın daha da derinleştirilmesi gerektiği sonucu çıkarılabilecek sözler sarf etti.

Okuyalım:

“Aslında sorun şu: Onun bunun yapması değil; birileri bunu yapıyor, birilerinden onay alıyor bir şekilde yaparken, o onay konusu önemli. Ama o üsttekiler, bunu kabul etmiyorlar. Yani biz böyle bir şey söylemedik, etmedik diyorlar. Dünyanın her yerinde bu tür işler maalesef böyle yapılıyor. Yani, bir görev veriliyor, o görev yapılıyor, ama aşağıdaki adam yakalandığı zaman, suç işlediği anlaşıldığı zaman, üstten hiç kimse haberimiz vardı demiyor, asıl sorun burada. Bir araya getirmekten korkuyoruz, ya bir araya gelirse, ya farklı bir manzara çıkarsa! Ki çıkacak farklı bir manzara büyük bir ihtimalle!” 

Genelkurmay’da o sıralarda yaşananlar şöyle: Personel başkanına bir üst düzey komutandan Göktaş’ı görevden alma talimatı geliyor ve talimat yerine getiriliyor. Suikasttan sadece dört ay sonra oluyor bu. Nisan 2003’te. Üst düzey komutan değişiyor, yeni gelen onu yeniden MAK’a gönderiyor; ancak bir süre sonra Genelkurmay’dan MİT’e Göktaş’ın hareketlerinin takip edilmesi için yazı gönderiliyor.

Bunları yine İsmail Hakkı Pekin’in açıklamalarından öğreniyoruz.

Suikastın, üstlerden habersiz, durumdan vazife çıkartan bir tim tarafından işlenmiş olması da pekala mümkün. 

Karışık işler…

Her karışık konu gibi bu da yargı tarafından açıklığa kavuşturulmayı bekliyor.  

Göktaş kendisinin ve suikast timi mensubu oldukları iddiasıyla haklarında gözaltı kararı alınan diğer takım arkadaşlarının olayla hiçbir ilişkisi bulunmadığını söylüyor mektubunda; ilk gözaltına alınan kişi –Nuri Gökhan Bozkır– ise, ifadesinde, kendi sorumluluğunu itiraf etmiş durumda. Diğerlerinin gözaltına alınma ihtiyacının onun ifadesi sonrası doğduğu anlaşılıyor.

Bu durumda suikasta karışan bazılarının itiraflarıyla Göktaş’ın inkarı yargının ihtimamıyla çözüme kavuşturulacak.

İnkarı da şu aşamada anlayışla karşılamak gerekiyor. Hablemitoğlu ile kendisine suikastı planlayıp ifa ettikleri iddiasına muhatap olanlar arasında görüş benzerliği var ve üzerlerine kaldığı takdirde konunun farklı boyutlara ulaşması da mümkün.

Tabii pazarlıklar, müdahaleler, üstün yeniden örtülmesi ve yoldan saptırmalar yaşanmazsa… 

Bakalım konu bundan sonra nasıl gelişecek… 

[NOT: Konuya ilişkin göz açıcı bir yazı kendisi de vaktiyle TSK bünyesinde bulunmuş Serbestiyet yazarı Hakan Şahin tarafından kaleme alınmıştı. Okumanızı tavsiye ederim.

ΩΩΩΩ

Reklam

29 YORUMLAR

  1. Insan bunun neresinde?!….

    T.C. büyük iddia ve hayallerle kuruldu ama insan yetìştiremedi. Baş roldekiler, başta M.K. Atatürk Paşamız seküler nesfinin esiri insan tipi yetiştirdi. Genelde, istisnalar bir yana, askeri de o, bürokratı da o, siyasetçisi de o. Akademisyeni de o. F.G. anasından CİA ajanı olarak doğmadı. Kutuplaşmanın ürünüdür. Sonradan elverişli bir maşa olarak görüldü. CİA elverişli kimi bulursa kullanır. Kendi kültürüne “Akıl*Iman Sentezi” şuurunda aidiyeti olmayan üç kuruşluk menfaat için kullanılır. Rüşvet almayan altına/paraya tapmayan yok! Fehmi beyin değindìği akademisyenin eşi anladığım kadarıyla iki taraf derken ETÖ ve FETÖ ķesimini kastediyor. Bu iki tarafa sorsan varlıklarını inkar ediyorlar.

    • Allah nurunu tamamlayacaksa, dinini koruyacaksa kimle koruyor, kimle nurunu tamamlıyor?

      Seninle mi benimle mi, Kiminle… siyasetin yalanlarından fitnelerinden burnunu kurtaramayan diyanetle mi?

      Allah vadinde sadıksa o zaman sorunun doğru cevabını bulmak zorundasınız. Bulduğunuzda beni de haberdar edin.

      • Şurası kesin; “ezbere din anlayışı ile bu iş pek olmuyor”. DiN ona-buna mali yardım, para kaynağı oluştursun, maaşlı meslek oluştursun diye gelmedi. Birçok konuda sorumluluk alan M.K.Atatürk Paşamızın eksikleri yanlışları arasında bu konu da var. İşin hep kolayına kaçmışa benziyor. Büyük bir zanla, cahilane bir şekilde çok ağır bir yükün altına girdi. Tabi bu “Akıl*İman Sentezi”ine göre böyledir. Onun yükü ülkenin yükü demektir. Bu yükten kurtaracak olanlar varlıklarını inkar eden, yukarda isimlerini andıklarım değil. Konu devam edilesi önemli bir konudur. Sorduğun soruya cevap teşkilleri de bunların arasındadır.

        • Dünyanın islam alimi olarak tanıdığı bir din adamından CIA ajanı diye bahsetmek ezbere söylenmiş bir söz değil mi yani. CIA ajanlarının listesini siz mi tutuyorsunuz diye sormazlar mı? Başka ajan kim var listede?

          • Bende öyle bir liste yok. Buradaki karşılıklı atışmalardan ortaya çıkan kanaat o. Ortada bir darbe veya teşebbüsü ve yıkıcı sonuçları varsa. İşin içinde ABD varsa ve CIA ABDinin kirli işlerini alenen veya da el altından, dolaylı ve gizli olarak bağlantıları/ajanları vasıtasıyla yürütüyorsa sonuç hakkında çıkarımda bulunmak “ezberine” bir işlem değil “sentez”dir. “Velev ki” ile başlasaydım ne olacaktı? Bu kadar alındığına göre şöyle başlayayım: Sizin cemaat muhafazakar Türkiyenin Batı’ya açılan pozitif bir penceresi olabilirdi. Ülke-yararlı büyük fırsatlar vardı, önlerinde. Ama “Akıl*İman Sentezi” zafietinde kullanamadılar. Belki, cemaat-menfaatli ama en nihayetinde ülke-yararsız işlere giriştiler. Nedenlerin köküne inebilmek önemli. Herşeyden çok beni bir bütün olarak ülkenin geleceği ilgilendiriyor. Bu ülkedeki müslüman toplumun hayatlarının iyileştirilmesi ilgilendiriyor, hangi fraksiyon olursa olsun kendi başlarına fraksiyonlar değil.

  2. 4 kita da at kosturmus bir ecdadin torunlarina bak cinayetlerden medet umar hale gelmisler. islensin cinayetler gelsin siyasi entrikalar cikarlar. vah be vah . yazik bu millete. bu ulkenin son 300 yildir genel bir sorunu var nitelikli yoneticiler… birkac istisna disinda bu sorun duzelmedi. belkide duzelmesi istenmiyor. dogru yonetilince 4 kitaya hukmedersin yanlis yonetilince bir cinayetten medet umarsin. vah be vah. yaziklar olsun…

    • Sağda solda deli dana gibi at koşturmakla bir ülke adam olmuyor. Dedelerim Yemen’e Şam’a savaşa sürülmüş. Yıllarca esir kalmışlar. Sonuç sefillik, fakirlik, yoksunluk. Ülke bilimle, teknolojiyle, demokrasiyle, aydınlanmayla, modernleşme ile adam olur. Sağa sola korku salarak, haraca bağlayarak, efelenerek, bir gece ansızın tepenize binerim diye tehdit ederek değil.

  3. Cumhuriyetin başından beri üç cepheden saldırıya uğradık.

    1. Alevi-Sünni meselesi, 2. Laik-dindar meselesi, 3. Türk-Kürt meselesi

    Bu meselelerin hepsinin arkasında bugün “küreselci güçler” dediğimiz NATO/ABD yani Haçlı zihniyeti var.

    Bu üç mesele de; içerde kurulan vesayet sisteminin organize gücü vesayet ağaları ve bu ağaların kullandığı asker içindeki cuntacılar eliyle kullanıldı, büyütüldü.

    Cuntacıların yaptığı darbelerin hepsinin arkasında ABD’nin, CIA’nın, yabancı istihbarat servislerinin olduğu gün gibi gerçektir. En son FETÖ hain darbe girişimi de bir Amerikan saldırısıdır.

    Üç tehdidin en tehlikelisi, bir Sünni-Alevi çatışmasının tezgâhlanmasıdır.

    Bu meselede çok acılar çektik. Çorum, Kahramanmaraş, Sivas/Madımak ve Erzincan/Başbağlar katliamlarının yaraları hala kapanmadı.

    Çorum’da 1980 Mayıs-Temmuz’da çoğu Alevi olmak üzere resmî kaynaklarca 57 kişi öldü.

    19-26 Aralık 1978’de Kahramanmaraş’ta meydana gelen Alevilere yönelik katliamda 120 kişi hayatını kaybetti.

    Sivas’ta 2 Temmuz 1993’te meydana gelen katliamda da Madımak otelinde 37 kişi öldü.

    3 gün sonra 5 Temmuz 1993’te PKK’lı teröristler, akşam namazını kılıp camiden çıkan 28 erkeği köy meydanında kurşuna dizdi, 5 kişi de evleriyle birlikte yakılarak öldürüldü.

    Bilhassa bu katliam, bir misilleme görüntüsü verilerek açık bir Sünni-Alevi kavgasına davetti.

    Başka milletler bunlara dayanamazdı. Biz dayandık, hala dayanıyoruz…

    Çok önemli husus ise şudur:

    Bu olayların hepsinde bir karanlık var. Bu olayların asil failleri, sorumluları hesap vermediler. Karanlık hala aydınlanmadı.

    Aydınlatılmadığı için de tehlike devam ediyor…

    • Önce gazeteci Cüneyt Özdemir’in 3 yıl önce söylediklerini hatırlayalım:
      “Sivas olaylarının olduğu gün biz 32. Gün programındaydık ve oraya gidip bir dosya hazırladık. Hâlâ cevabını bulamadığım bir soru var. Dosyayı Can Dündar hazırlamıştı, ofiste çok tartışma çıkmıştı yayınlayalım mı, yayınlamayalım mı diye? Birand, ‘yayınlamayalım.’ dedi. Yayınlamadığımız görüntü şuydu: Orada insanlar sıkışıyor ve asker geliyor. 20 kişilik elinde silah olan bir grup asker. Ve sonra o asker çekiliyor. Hep merak ettiğim şu: Asker neden çekildi, kim çekti askeri? Ellerinde silah var, havaya ateş açsa bile herkes dağılır. Bir emir geliyor asker aradan çekiliyor. Asker neden çekildi, kim çekti, çekilin emrini kim verdi?”

    • Bütün karanlık denen olayların içinde devletim diyen kişiler var. Dışarıda sanal düşmanlar uydurmanın da artık zamanı geçti. Şayet NATO ise suçlu, çık NATO’dan, bir gece kararnamesine bakar. Öyle olmadığını biliyoruz. Devlet çetelere teslim olmuş bir devlet. Sebebi de hukuk ve demokrasi olmaması. Halkın denetim yetkisinin olmaması, medyanın olmaması, meclisin olmaması, mahkemelerin olmaması. Herşeyi tek adama teslim ettiniz yine olmuyor. Çünkü halk yok, Meclis yok. O yüzden hep dış güçler, NATO, ABD hikayesi var. Bu koskoca bir yalan. Onların aktör olması sizin beceriksizliğinizin bir sonucu. Devlet çetelere teslim edilirse olacağı bu. Onun bunun oyuncağı olursunuz.

    • Ben FETÖ darbesi BAE tarafından yapıldı diye biliyordum. Şimdi tekrar ABD’ye mi döndük. Bu kadar dönünce insanın başı dönüyor.

  4. İlk kitap:

    Prof. Dr. Necip Hablemitoğlu 2002’de FETÖ’nün kirli örgütlenmesini anlatan KÖSTEBEK adlı kitabı yazdı. FETÖ’yü anlatan İLK kitaplardandı. FETÖ-MOSSAD ilişkisini anlatan bir kitap daha yazıyordu. Ama izin verilmedi.

    Gülen yapılanmasına dair İLK defa
    “Devletin içindeki çete” sözünü kullanan Yazıcıoğlu’dur. “Devletin içinde, millet imkânlarıyla kabadayılık yapan bu çetenin anasını okurum” demişti. Bakın bu videoyu sonuna kadar izleyin. Yazıcıoğlu ve Gülen ne diyor.

    https://youtu.be/yfbZPebV2Zg

    • herkes her şeyi biliyordu, değil mi?
      “ne istediniz de vermedik”
      neyin nesi bu durumda?

      • İki alttaki yorumu oku. Orada var sorunuzun cevabı.
        Burdaki kısım biraz Fetö ile alakalı.

        • iyilik, doğruluk, adalete sarılmak yerine,
          sarılmadık yılan kalmamış anlamına gelen yoruma mı bakayım,
          nereye baksan rezalet.

    • 2005’te yapılan MGK’da askerler ordu içindeki FETÖ’nün temizlenmesi için karar aldırdılar. Başbakan imzaladı. O zamanki başbakan müsteşarı Ömer Dinçer bu kararı hasır altı ettiklerini ve işleme almadıklarını söyledi. 2017’de tekrar sorulduğunda zamanın ruhuna göre bir iş yaptık, bugün olsa yine yaparım dedi. Yani neymiş? Dürüst olun dürüst.

  5. Hablemitoğlu Köstebek kitabından  “Adliyede Yürütülen Operasyonlar” sayfa: 183–197
    “…şantajı yapanlar değil de özel yaşamının gizli şantajla, montajla ortaya dökülmek istenen savcı, siyasetçi, bürokrat vs. Herhangi biri mi suçlu ilan edilecektir? Yazıktır… Bu anlayış Türkiye’yi bitirir. Buna adalet mekanizması, hukukçular prim verirse, hepimizin evlerine gizli kamera koyar bu şantaj çeteleri, yatak odalarımızı teşhire başlar. Bu alçaklığı, pespayeliği, belden aşağı vurmayı haklı çıkartacak tek bir söz hiç bir hukukçuya ya da siyasetçiye yakışmaz…”

  6. Hatırlayın 2002 den sonra yılları.

    -Akparti iktidara geldikten sonra 28 şubatın bin yıl süreceği iddia eden çevreler çok rahatsız olmuştu.
    -Ordu içindeki eski gladyocular (Ergenekon davalarında içeri atılanlar) büyük sermaye gruplarıyla, basınla, yargıyla üniversite çevreleriyle Cumhuriyet mitingleri düzenlemek için harekete geçmişlerdi.

    – Ortam müsaitti. Eski gladyocuların tasfiye edilip yerine kendileri gelmesi için Fetöcülere fırsat doğmuştu.

    -Ergenokoncular hükümeti her durumda sıkıştırıyordu. Bunu gören Fetö grubu iktidara yakınlaştı. Ak parti denize düşen yılana sarılır misali Fetö ile işbirliğine gitti. İlk önce onlara emniyet teslim edildi, sonra yargı teslim edildi. Bütün atamalar artık onların elindeydi. Güçlendirildiler. Fetö de bu gücü sonuna kadar kullandı. Sıra geldi askeriyenin ele geçirilmesine.

    -Fetö siyasal ortamı iyi değerlendirdi, yada ortamı müsait hale getirdi. Ergenekon ve balyoz davalarıyla eski gladyocular temizlendi. Yeni gladyo artık kendileri oldu. Ergenokon ve Balyoz davalardan sonra askeriye de ele geçirildi

    -Sonrası malum güçlenen Fetö durmuyordu. Mitin de ele geçirilmesi, yargının da tamamen ele geçirilmesi gerekiyordu. Hükümete kafa tutmaya başlanmıştı. Sonra Akparti Fetö savaşı.2011 den 2016 kadar kısmı zaten biliyoruz.

    -Sonradan öğreniyoruz ki Hablemitoğlu’nun faillerinin polise ve yargıya sızmış FETÖ militanlarınca bilinçli bir şekilde karartıldığı tespit edilmişti. 
    -O zamanlar Akparti iktidara yeni gelmişti, herkes bu suikastı derin gladyo tarafından işlenmiş olduğu hakkında fikir yürütüyordu.
    -Hablemitoğlu, FETÖ’nün Türkiye için büyük bir tehdit oluşturduğunu ve örgütün devlet içerisindeki kadrolaşmalarını deşifre eden ‘Köstebek’ isimli kitabını yayınlayamadan silahlı suikast sonucu hayatını kaybetmişti.
    Gülenin CIA ilişkileri, askeriyedeki ve emniyetteki yapılanmaları anlatılıyordu.
    -Askeriye içinde bu kadar Fetö elemanı olduğunu Fetöcüler dahi bilmiyordu. Öğreniyoruz ki fetö hücresel çalışmış Aynı oda içindeki Fetöcüler birbirini dahi tanımıyormuş. Renklendirilmişler. Kimisi Atatürkçü gözükmüş, kimisi sosyalist gözükmüş, kimisi ülkücü gözükmüş.

    – Hablemitoğlunun Köstebek kitabını basmaması için Fetönün karakutusu Mustafa Özcan ve Enver Altaylı devreye girmiş.Mustafa Özcan ile Enver Altaylı’yı Necip Hablemitoğlu’na yapmış olduğu çalışmalardan vazgeçiremeyeceklerini anlayınca soruşturmayla ilgili önceki operasyonda gözaltına alınan Aydın Köstem üzerinden o dönem Özel Kuvvetler Komutanlığı MAK Alay Komutanı olan emekli Albay Mustafa Levent Göktaş ile irtibatlanarak, silahlı suikasta dönüşen sürecin işletilmeye başlandığı Hts kayıtlarıyla belirlenmiş.
    – Eski Özel Kuvvetler mensubu emekli Albay Levent Göktaş hem Ergenokondan 5 yıl yatmış, hem FETÖ terör örgütü tepe yöneticileriyle bağlantılı.

    – Demekki kullanışlı bir eleman. Albay Levent Göktaş FETÖ’cü mü Yoksa Ergenekon’cu mu? 
    Ya da emri kim veriyorsa ona hizmet eden biri mi?

    • Levent Göktaş’ın el yazısıyla Yazıp gazetelere gönderdiği iddia edilen mektupta “Mustafa Özcan kim ki devletin bir subayı olarak ben ondan emir alayım” deniyor.

      Yukardaki yazıda verilen linkte göz altına alınmış olan 9 kişiden ne haber? Mesela annesinin evinden patlayıcı silah el bombası ve mühimmat çıkan Fikret Emek’ten ne haber, var mı bir gelişme. O mühimmatlarla ne yapacakmış öğrenebildin mi. bak adamlar göz altına alınalı kaç ay oldu hala bir gelişme yok.

      Yoksa Ukrayna’dan getirilen Nuri Gökhan Bozkır ile başlayan bu süreci de Hablemitoğlu cinayetinin 20 senedir üstünü örten o “fetöcüler” mi yürütüyor?

    • Nihayet samimi bir itiraf. Teşekkürler Fatih. Demek ki AKP FETÖ ile işbirliği yapmış ve orduya yerleştirmiş FETÖ’yü. Ergenekon operasyonlarını da orduyu ele geçirmek (!) için yapmışlar. Ha şöyle açık açık yazın. Bize FETÖ kırk yıllık bilmem neydi hikayesi okumayın. Yargıyı nasıl teslim ettiler onu da bekliyoruz. Hani şu pazarlıkla HSKY’yı bölüştükleri zamanlar.

      • Şimdi soralım Kılıçdaroğlu ve şürekâsına:

        1. Yargıya başvurmadan, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı doğrudan hedef almak siyasî ahlaksızlık değil mi? Bu ülkede siyasî cinayetlere ve faili meçhullere Erdoğan hükümetleri döneminde son verildi. 19 yıldır var mı bir tane faili meçhul siyasî cinayet?

        2. Doğrudan devleti hedef alan, toplumun huzuruna kasteden, vatandaşı tedirgin eden böylesine bir sorumsuzluk, ihanet değil mi?

        3. Bu ülkede çok siyasî cinayet işlendi. Hepsi de darbelerin öncesinde demokrasiye müdahale şartları oluşsun diye. Hepsinin arkasında ABD/NATO vardı. Eğer siyasî cinayetler başlayacaksa-Allah göstermesin- yine arkasında Batı/Haçlı vardır.

        4. Bu ülkede en fazla siyasî cinayeti PKK işledi. Doğu ve Güneydoğu’da onlarca AK Parti yöneticisi şehit edildi.

        5. Kılıçdaroğlu, bu ‘siyasi cinayet’ çıkışını, 13 Mart 2016’da da yapmış ve 4 ay sonra 15 Temmuz’da FETÖ’nün hain darbe girişimi olmuştu.

        Kılıçdaroğlu ve onun hınk deyicileri ateşle oynuyor.

        Şimdi Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, siyasî cinayet iddiaları ilgili resen soruşturma başlattı.

        Fitnenin önüne devletin tedbirleri, yargının hızlı ve kararlı işleyişi ile geçilebilir…

        Kaostan, gerilimden, cinayetlerden, korkulardan iktidar umanlara fırsat verilmemelidir.

  7. Bir suikastın üzerindeki örtü açılırsa suikastçilerin para trafiği ortaya çıkar ve para trafiğinin akışı da tüm yolsuzlukların ve rüşvet çarkının gözler önüne serpilmesini sağlayabilir.

    Yani; “Hepimiz aynı gemideyiz, gemi batarsa hepimiz boğuluruz” cümlesinin gerçek anlamı açığa çıkmış olur.

    Zaten bu cümle söylendikten sonra önemli gazetecilerin “yoo, biz o gemide yokuz, sizinle aynı gemide değiliz. Biz o gemiye hiç binmedik” haklı tepkisi de geniş kesimlerce anlaşılmış olur.

    Suikastçilerin para trafiği rüşvet ve yolsuzluk çarkını gözler önüne sereceği için çok küçük bir azınlıkta var olan temiz toplum özlemi toplumun bütününde bir sinerji meydana getirebilir.

    Ulusal medyada suikastin parasal boyutuna atıf yapanlar olsada henüz detaylarıyla konuşulmadı.

    Cevheri Güven de olmasa suikastin para için işlendiğini ve hangi yabancı firmanın Türkiye madenlerini çıkartırken üst rütbeli askerlere dağıttığı rüşveti anlatan olmayacak.

    Hablemitoğlu’nun Türkiye’de altın madenciliği yapan Kanadalı şirketin üst düzey önemli kişilerle ilişkisini araştırırken önemli bulguları teyit amacıyla üst rütbeli bir askerle görüştüğü, hemen sonra da suikastin gerçekleştiği anlatılıyor.

    Çok uluslu şirketler faaliyet yürütecekleri ülkelere çok yönlü araştırmalarını tamamlamış halde çok donanımlı giderler. Bu esnada yerli şirketlere karşı nasıl imtiyaz elde edeceklerini de öğrenmiş olurlar.

    Kanadalı altın şirketinin Bergama altın madenindeki bütün altınları limitlerin çok üstünde siyanür kullanarak çıkardıktan sonra o madende bir daha altın çıkarılamayacak şekilde bırakıp gittiği anlatılıyor.

  8. Bu tür konuları kave köşelerinde konuşmak, çözmeye çalışmak yerine,
    Sayın RTE’nin yaptığı gibi direkt maşayı tutan eli muhatap alıp Putin’e Tramp a
    “ooo.. buralara kadar gelmiş zahmet etmişsin, ne zaman gitçen inşallah”
    deyivermeyi daha doğru bulurum hep.
    Waşinton nire, ırak nire!
    Moskova nire suriye nire!
    de get lang işine 😠.

    • O iş öyle dediğiniz gibi mi oluyor. Yoksa içerdekilerin para kazanmak için ellerini taşın altına koymak yerine dışarıdakileri bir maşa olarak kullanmak istemeleri ile mi oluyor?

      Suriye devlet başkanı Beşar Esed çağırmasa Putin gelebilir miydi Suriye’ye.

      Veya Türkiye altın madenlerini 60 yıl işletme hakkını Doğu Biga Madencilik Şirketine kim hangi yetkiyle verdiyse DBM şirketi zahmetli altın çıkarma işini Kanadalı Alamost Gold Şirketine ihale etmeseydi Alamost Gold Türkiye’de kolayca altın madenciliği yapabilir miydi?

      DBMŞirketi genel müdürü Ahmet Şentürk’ü dinleyin;

      https://m.youtube.com/watch?v=6dwwAF_bqpc

      Ne diyor, “ben bir madencilik uzmanı olarak kaz dağlarına gidip baktığımda adamlar çalışmaya başlamış dedim” diyor. Başka bu madeni işletme hakkı 60 yıllığına bizde 30 senedir bu madeni açmayı bekledik bir 5 ay daha bekleriz. Devlet bizim hakkımızı yemez eninde sonunda devlet bize bu izni verecektir, bundan hiç bir şüphem yok” diyor. Nasıl bir özgüven nasıl kendinden emin olma hali. Bu güç nerden geliyor?

  9. cui bono.
    kimin faydasına?
    hep birilerinin faydasına işler dönüyor, halkın faydası hariç. halk hep zararda.
    ihaleler dönüyor,
    anlaşmalar oluyor,
    ifşalar saçılıyor,
    suikastler yapılıyor,
    insanlar ölüyor…
    kim fayda sağlıyor?
    yıllardır bekleyen dosyaların mı aydınlatılması bekleniyor?
    “Tabii pazarlıklar, müdahaleler, üstün yeniden örtülmesi ve yoldan saptırmalar yaşanmazsa…”
    dingonun pastanesi mi burası?
    yaşanmaz herhalde,
    değil mi?

  10. Benim bu konudaki düşüncem, görüşüm daha doğrusu hayalim şudur: Öylesine çok çok özel yetkili bir teskilatlanma yapılsın ki bütün gelmiş geçmiş faili meçhul cinayetlerin hepsi yeniden ele alınıp teker teker çözülsün hatta bununla da kalınmasın cumhuriyet tarihi boyunca Istiklal Mahkemelerinden baslayarak
    işlenmiş olan bütün adli cinayetler de gerçek şekliyle gün yüzüne çıkarılsın!
    En azından tarihimizle yüzleşmis, insanlara manen de olsa iadesi itibar sağlamış oluruz !
    Evet benimki bir hayal ama neden olmasın!
    Büyük bir devlet pekala yapabilir !

    • Türkiye, teröre karşı 40 yıldır düşük yoğunluklu bir savaş yürütüyor; NATO müttefiklerimiz bize yardım edeceklerine, terör örgütlerine yardım ettiler ve etmeye devam ediyorlar.
      ‘Gladyo’ yapılandırmalarıyla içeride darbe üstüne darbeye girişiyorlar.
      Kendi kontrollerinden çıkmamızı istemiyorlar.
      Bu yüzden S-400 almamıza karşılar; bu yüzden savaş halinde olduğumuz terör örgütlerini silahlandırıp üzerimize saldırıyorlar; bu yüzden İsrail’le dost bir Arap NATO’su kurmak için çalışıyorlar; bu yüzden İran, Doğu Akdeniz ve Afrika üzerinden kuşatıyorlar; bu yüzden ekonomimizi baltalıyorlar. Bu yüzden bir terör örgütü deyip savaştığımız FETÖ’yü onlar masum bir dini cemaat olarak algılıyor ve Türkiye’nin üzerlerine gitmesini kınıyorlar.
      Bunlar ve bunlar gibi daha nice dayatmalar yüzünden NATO’ya hayır deyip, kurulacak yeni dünyada yerimizi almalıyız.

      • Muzaffer bey madem sen benim kafamı karıştırmaya çalışıyorsun o zaman bir soruyla da ben senin kafanı karıştırayım. Bakalım kafa karıştırmak nasıl oluyormuş;

        Sence Türkiye hala NATO üyesi mi?

        İyi düşün bakalım, hatta sana düşüncende biraz yardımcı da olayım:

        -Türkiye batıyla ilişkilerinin en zayıf olduğu bir zamanı yaşıyor, ilişkiler tamamen koptu kopacak o halde.

        -Rusya’dan Türkiye’yi tehdit ediyorlar.
        -Yunanistan ihlallerini tacizlerini gittikçe artırıyor.
        -ABD Türkiye’ye silah satışını durdurdu. Elindeki eski teknoloji f-16 uçakları satışını bile sürüncemede bırakıyor.
        – Amerika’da Türkiye aleyhine süren yargı sürecinin devam etmesi.

        Şimdi söyle Türkiye hala NATO üyesi mi?

        Türkiye’nin çoktandır NATO ortağı olmadığı ne zaman kesinlik kazanır? Bir savaş halinde ortaya çıkar.

        Ama NATO hala Türkiye ile ortakmış gibi operasyonlarında Türk askerini kullanabiliyor. Türk askeri de bunu büyük bir hevesle yapıyor. Çünkü Türk askeri NATO’yu kendi emelleri için kullandığını düşünüyor. Muhtemelen NATO da tam tersini düşünüyordur.

        İyi düşünceler Muzaffer bey!

    • Çok geriye dönünce çok fazla bir şey çıkarma imkanı yok. Geçmiş 20 yılı yargılasak yeter. Bunlar hayatta. Geçmiş zamandan kim kaldı yargılayacak.

Yoruma kapalı.