Seçimler söz konusu olduğunda insanın gözü ister istemez sandığa yansıyan oy miktarına kayıyor. Başarının ölçüsü partilerin aldığı oy sayısı ve ulaştığı oran olunca, Saadet Partisi fazla göz doldurmuyor.
Oysa son üç seçimde Saadet Partisi aldığı oy sayısı ve oranıyla mukayese kabul etmeyecek önemde bir varlık gösterdi.
Alınan sonuçları doğrudan etkileyen bir varlık…
Temel Karamollaoğlu, Saadet Partisi genel başkanı olarak, ilkeli bir davranışla hep doğruları savundu, ülkenin hayrına olduğuna inandığı tespitler eşliğinde çıkış yolları aradı ve diğer partileri de kendi görüşü istikametinde davranmaya sevk etti.
Her partinin tabanında lider kadrosunun yanlışlarına sesli veya sessiz tepki veren bir kesim mutlaka bulunur; yakından izlemeye çalıştığım Saadet Partili kitlede bunun tam tersi bir görüntü var: Taban, partilerinin siyasi çizgisinden ve bunun ülkede meydana getirdiği dalgalanmalardan olağanüstü memnun; o çizgi ve dalgalanma oya tahvil olmasa bile…
Son zamanlarda Saadet Partisi tarafından düzenlenen birkaç etkinliğe katıldım; bu da bana gözlem yapma imkanı sundu. Gördüğüm şu: Parti vitrini yaşı ileride isimlerden oluşuyor olsa bile, o isimlerin bir adım gerisinde yepyeni genç bir nesil yer alıyor.
Etrafı dinlediğimde, oy vermeyen ve ne yaparsa yapsın oy vermeyecek olanlar arasında bile Saadet Partisi’ne saygı duyulduğunu seziyorum. Karamollaoğlu‘nun ilkeli tavrı bunda son derece etkili.
Erbakan Projesi olarak D-8
Dün, Saadet Partisi tarafından düzenlenen ‘Gelişen Sekiz Ülke (D-8) Örgütü’nün kuruluşunun 22. yıldönümünü kutlama amaçlı toplantıya katıldım. Yukarıda özetlediğim tespitlerim o toplantıyı izlerken bir kez daha pekişti.
Kısaca ‘D-8 hareketi’ olarak bilinen girişim, Saadet kitlesinin merhum lideri Prof. Necmettin Erbakan‘ın 54. TC hükümeti başbakanı olarak yürürlüğe koyduğu önemli bir projeydi. Nüfusu en kalabalık sekiz Müslüman ülkenin üyesi olduğu örgütle, ilk adımda, hacmi 1,5 trilyon doları bulan global ticari ilişkilerde kendi aralarındaki 200 milyar doları aşmayan blok içi ticareti geliştirmek hedeflenmekteydi.
Sekiz ülkenin çekirdeğinde yer alacağı fakat sonuçta bütün İslam Dünyası’na uzanacak bir büyük hareketlenme amaçlanıyordu D-8 ile.
Zamanında İslam Dünyası‘nın dört bir köşesinde heyecan uyandırdığı görülmüştü D-8 hareketinin; hükümet değişiklikleriyle Türkiye’nin devreden çıkması girişimin başarısını kısıtladı.
Bugünün tablosu ortada. Ticaret hacminin hala İslam Dünyası’nın iç dinamiklerinin aleyhine devam etmesi bir yana, o dünyanın içerisinden ülkelerin tek tek durumları da 22 yıl öncesinden çok daha kötü.
Vaktiyle birbirinden hoşlanmayan rejimlere sahip ülkeler bile asgari saygıyı koruma gayretinde bulunurken, bugün pek çok ülke diğerinin gözünü oyacak hale geldi. Ülkelerin bir çoğunda iç savaşlar var ve bazı ülkeler bütünlüklerini korumada zaaf içerisindeler.
Liderlerin ağzında bol laf, icraatta ise müthiş gerilemeler var.
Girişimi başlatan Erbakan hükümetinde görev yapmış bakanlar da katıldı dünkü toplantıya. Onlar adına konuşan Recai Kutan‘ın paylaştığı düşünceler Saadet Partisi’nde temsil edilen siyasi çizginin nesilden nesile aktarıldığının bir ispatı gibiydi.
Abdullah Gül de toplantıdaydı
Abdullah Gül de, 11. Cumhurbaşkanı sıfatıyla davet edilse bile, D-8 projesini başlatan Erbakan hükümetinde görev yapmış bakanlardan biri olarak toplantıya katıldı.
Recai Kutan ve Abdullah Gül… Refah Partisi‘nin Anayasa Mahkemesi tarafından kapatılması sonrasında kurulan Fazilet Partisi‘nin ilk kongresine rakip genel başkan adayları olarak katılmışlardı. Recai Kutan eski nesli, Abdullah Gül ise ‘Erdemliler Hareketi’ de denilen ‘Yenilikçi kanat’ adı verilmiş yeni çizgiyi temsilen…
İkisini aynı çatı altında buluşturdu D-8‘in 22. yıldönümü toplantısı…

D-8, içerisinde yer alan ülkeler eliyle bütün dünyada belli temel ilkelerin egemen olmasını sağlamak niyetiydi. Önemsenen altı ilke bugün de önemlerini koruyor:
Çifte standart değil, adalet…
Sömürü değil, işbirliği…
Çatışma değil, diyalog…
Savaş değil, barış…
Baskı ve tahakküm değil, demokrasi ve insan hakları…
Üstünlük değil, eşitlik…
Abdullah Gül, konuşmasında, bu ilkelerin bugünlerde ihmal edilmesinin başa açtığı dertlere işaret etti. Şu cümleler onun dünkü konuşmasından:
“Soğuk Savaş döneminde dünyanın büyük bir kısmı büyük baskılar ve otoriter rejimler altında yaşadı. Nihayet, yeni dünya düzeni kurulurken, dünyada kavgalar barışlar değil diyalog olsun diye bu girişime ön ayak olduk. O günden bugüne baktığımızda acıların, yıkımların çok fazla arttığını görüyoruz. Eğer diyalog, uzlaşma, barış tesis edilebilmiş olsaydı, bu acılar çekilmezdi. Yönetimlerde mutlak hakimiyet sürdürülebilir değil. Mutlak hakimiyette ısrar edildiğinde, çıkar çatışması kaçınılmaz olur ve insanlar sonunda acı çeker.”
Nitekim öyle de oluyor.
Bu yazının başında, Saadet Partisi‘nin doğruları söyleyerek ilgi ve saygı çektiğini belirtmiştim. D-8’in varlığını her yıl hatırlatmakla zaman içerisinde neleri neden kaybettiğimizi gözlere sokarak da saygın bir iş yapmış oluyor Saadet…
Hala o ilkelere muhtaç İslam Dünyası…
ΩΩΩΩ