Türk siyasi hayatının en garip olaylarından biri 12 Mart (1971) askeri müdahalesi sonrasında yaşandı.
Askerlerin kurdurduğu hükümet Başbakan Nihat Erim’in istifasıyla (17 Nisan 1972) düşünce, kendisi de eski bir orgeneral olan Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay yeni hükümeti kurma görevini Suat Hayri Ürgüplü’ye vermişti.
Ürgüplü 1950 öncesinde bakanlık, 1950 sonrasında DP listesinden milletvekilliği, siyasete ara verince değişik Batı ülkelerinde büyükelçilik görevlerinde bulunmuş biriydi; 1960 sonrasında Adalet Partisi’nden senatör seçilmiş, Senato’da başkanlık ve bir ara hükümetinde başbakanlık (5 Şubat – 10 Ekim 1965) yapmıştı. 12 Mart sonrası hükümeti kurmakla görevlendirildiğinde Sunay tarafından atandığı kontenjan senatörü sıfatını taşımaktaydı.
Garip olay şu: Kendisini başbakan olarak atayan Cumhurbaşkanı Sunay, onun önüne getirdiği bakanlar kurulu listesini onaylamadı ve Ürgüplü’nün başbakanlığı 24 saat bile sürmedi.
Bir dostumun ‘Yeniden Osmanlı senaryosu’
Neden?
Askerler yeni başbakanla ilgili gazetelerde çıkan bir haberden etkilenmişlerdi.
Haber şuydu: Şükrü Saraçoğlu’nun kurduğu hükümette gümrük ve tekel bakanlığı yaparken (1943-1946) Ürgüplü hakkında yolsuzluk iddiası ortaya atılmıştı. Dedikodular kulağına gelince, Ürgüplü derhal istifasını sunmuş, Yüce Divan’da yargılanmıştı.
Yargılanma sonunda beraat ettiği halde askerler kendilerinin kurdurduğu hükümette onun başbakanlık yapmasını uygun görmemişlerdi.
Bu ‘Yüce Divan’ konusu boşuna aklıma gelmedi.
O yıllarda (1970’lerin başı) zihni sürekli alengirli işlere çalışan bir dostum, bana, Suat Hayri Ürgüplü’nün adını ‘Yeniden Osmanlı senaryosu’ kapsamında anmıştı.
Ürgüplü’nün Lale Devri diye ünlenen dönemin ünlü sadrazamı Nevşehirli Damat İbrahim Paşa soyundan geldiğini, babasının Şeyhülislam Hayri Efendi olduğunu, oğlunun da son halife Abdülmecid Efendi’nin kızı Neslişah Hanzade Sultan ile evliliği sebebiyle Osmanlı Ailesi’nden sayıldığını özellikle vurgulayarak…
Suat Hayri Bey’in başbakan olacağını işittiğimde “Bizimkinin senaryosu işlemeye başladı galiba” diye düşünmüştüm.
Geçmişinde bakanlıklar, Senato başkanlığı, başbakanlık da bulunan Suat Hayri Ürgüplü’yü bugünlerde hatırlayan çıkmayabilir.
Dezenfektan kokusu
Yüce Divan’da yargılanan başbakan, TBMM başkanı, genelkurmay başkanı da oldu, fakat oraya en çok yolu düşen siyasetçiler nedense ya bayındırlık ya da ticaret ve gümrük bakanlarıydı. Mehmet Baydur (1964), Tuncay Mataracı (1981) ticaret bakanlıkları sırasında yolsuzluk yaptıkları iddiasıyla sonradan Yüce Divan’a sevk edildiler.
Yargılananların bazısı beraat etse de çoğu mahkum oldu.
Bizde Yüce Divan görevini Anayasa Mahkemesi yapıyor.
Muhalefetin sıcak tuttuğu “128 milyar dolar nerede?” sorusuna kafa yorarken, görevden alınan ticaret bakanı Ruhsar Pekcan ile ilgili iddialar ortalığa dökülüverdi.
Eşiyle birlikte kurdukları şirketten bakanlığına fahiş fiyattan dezenfektan satın aldırdığı iddiası…
Yüce Divan’lık bir iddia bu.
[Suat Hayri Bey, kahve ithalatı sırasında yolsuzluk yaptığı iddia edilince, bir gün bile beklemeden şu açıklama eşliğinde istifasını sunmuştu: “Adımın da karıştığı kahve yolsuzluğuyla ilgili, bakanlığımda bir komisyon kurulmuştur. Bu teftiş heyetinin selametle çalışabilmesi için, benim bu bakanlık koltuğundan ayrılmam gerekir; aksi halde komisyonu etkilerim, sağlıklı bir karar oluşmaz. O nedenle, siyasi ahlak gereği, bakanlıktan istifa ediyorum.”]
Günümüzde ise, iddialar üzerine bakan kendisini atayan makam tarafından görevden alındı, fakat Yüce Divan’a sevk edilmediği gibi hakkında bir soruşturma da açılmadı. AK Parti sözcüsü, “Biz muhalefetin istediğini yapmayız” demekte.
Dün de, kamuoyu, aynı eski bakanın, o göreve atanmadan aylar önce, Erdoğan Ailesi’nin adını kullanarak gümrükten vergisiz eşya çıkartmaya çalıştığına dair bir resmi uyarı yazısına konu olduğu haberiyle uyandık.
Hakkında daha başka haberler çıkarsa şaşırmayacağım.
Boris Johnson’un başı 58 bin Sterlin yüzünden dertte
Türkiye “128 milyar dolar” ve görevden gönderilen ticaret bakanı üzerinden ‘yolsuzluk’ iddialarıyla çalkalanırken, İngiltere’de hükümetin başı bizde haber değeri taşıyacağı kuşkulu basit haberlerin odağında.
Son seçimde partisine parlamento çoğunluğu kazandırarak başbakan olmuş Boris Johnson resmi konuta beş yıl orada yaşayacağı umuduyla taşındı. Haberlere göre, eşi, konutun dekorasyonunu kendilerine layık bulmadığı için bayağı bir elden geçirme işlemine başvurmuş. Mobilyaları da yenilemişler. Toplam 88 bin Sterlin harcanmış. Oysa, başbakanlığın bu iş için harcama bütçesi 30 bin Sterlinle sınırlı imiş.
Muhalefet İngiltere’de şimdi “58 bin Sterlin nereden?” diye soruyor.
Kendi cebinden veya bir dostunun hibesiyle ya da partinin ödemesiyle şıkları var Boris Johnson’un önünde; ancak herbirinin yasalar açısından sorunu bulunuyor.
Tam bir açmazda Boris Johnson…
Geçmişte aynı durumu Winston Churchill de yaşamış, dostlarından yardım alarak aşmış sorunu; ancak ondan sonra İngilizler yeni başbakanlara o yolu yasalarla kapatmışlar…
“Aşı olması gereken hemen herkes aşılanabildiği ve neredeyse Korona-öncesi döneme dönüldüğü için İngilizler bunun coşkusu içindedirler; bu sebeple 58 bin sterlinlik sorunu dert etmezler” diye düşünürken gazetelerin günlerdir bu konuyu manşetlerinden düşürmediğini görüyorum.
[Tansu Çiller’in başbakanlığı döneminde gidilen bir ziyarette şimdi Boris Johnson’un resmi konut olarak da kullandığı mekana alınmıştık. Başbakanın ailesiyle yaşadığı yer sıradan bir apartman dairesi görüntüsündeydi.]
Muhalefet “Olur, ama böylesine hovardaca harcama yapılarak olmaz” diye günyüzü göstermiyor İngiltere’de başbakana…
Bakalım, bizde muhalefet görevden alınan ticaret bakanına Yüce Divan yolunu zorlayabilecek mi?
ΩΩΩΩ
Sayın Koru, bu bahsini ettiğiniz İngiltere Başbakanı ile ilgili 58 bin sterlin konusu ile, İngiltere’nin KKTC ni tanıma beyanı arasında bir ilişki olabilir mi? Yoksa tamamen tesadüf mü? Ben öyle sanıyorum bu sözden sonra Boris Johnson ve iktidarını zor günler bekliyor.
Atlet koklayan haşhaşi ordusu önüne gelene trol deyip hak hukuk adalet naraları basıyor
Nerde papaz nerde
Niye ABD papazı besler
Önce bunun hesabı lütfen
Sonra Türkiye den hesap sorarsınız
Bu sefer 17/25 Aralikdaki gibi kimlerin inlerine girecekler’ini bekledim, fakat hepsi birden sus pus oldular! Buda gõsteriyor’ki Türkiyede Kanunları uyguliyacak hakim savcı hırsizları yakaliyacak polis kalmamiş.
Gergerlioğlu gibi aldığı maaşın son kuruşuna kadar hakkını verenler’i yakaliya’cak ve haps cezasi verecek emirerleri kalmamış! Neyse bizimkiler herşeye bir çare buluyor! Belliki bunada, bulmuşlar, şimdi yasak olan bir zamanlar orduda subayların eşlerine verilen emir erleri gibilerinden sivil idareciler’ede verilmiş.
18 yılın son 10 yılında milletin gözüne parmağını sokarcasına sadece ailesi değil çevresi ve hemşerilerini milletin parası ile karun kadar zengin etmiş birisi
17/25 Aralık ve son milleti soydurduğu bakan olayına rağmen halen daha o makamda oturabilen’ olan birileri ancak Türkiye gibi Hırsızların cenneti dürüstlerin cehennemi bir ülkede baş tacı edilir..
Sözcü yazarı İsmail Saymaz’ın vatan sever (tıpkı hayır sever iş adamı gibi) ve çalışkan eteklerinden hanım efendilik dökülen piyasada başka firmalara ait 75 liraya satılan dezenfekte suyunu o hanım kendi ürettiği suyu 175 liraya toptan satan hanımın! Bakan olmadan önce Gûmrürkte yapmak istediği belkide yaptığı yolsuzluğun’dan bahsettiği ikinci yazisin’da kimler’in kimleri taniyip tanimadığı konusunda Sayın yazarla ayni fikirde olmadığımı’de yazdığım ismini ilk defa duyduğum bakan ile devlatullahın ilişkisinide yaşadığım bir olayı örnek vererk görşümü paylaştığım yazinin o bölümü ve tarihi aşağıya kopiledim.
$15+20=35 miliyon
21 Nisan 2021 At 20:37
Giden bakanların yerine gelenlerın ne iş yaptıklarını ve nereli olduklarını henuz bilmediğim’den dolayı.
Bu yorumu gidenler için yapmak istyorum.
Giden bakanlardan birisi bana apartman yöneticiliğim döneminde aldığım cazip teklifleri hatırlattı.
Ehh o bakanda kendi bakanlığına misal:100 liralık bir malı 600 liraya satarak iki tarafada para kazandır’dığı ortaya çıkınca apar topar yerinden oldu.
Bakanların gideceklerinden,
haberleri olmadığı konusunda sayın yazar’la ayni fikirde değilim.
Peki neden değilim?
O mersedesliye ve onun gibilerine iş yaptırmış olsaydım kızdığım zaman mersedesl hiç arkasına bakmadan gidermiydi?
Tabiiki gitmezdi. O zaman ne yapardım daha fazla taviz verirdım. Nasıl olsa benim cebimden çıkan bir kuruş yok. Bilhassa giren var.
Nurdan abla sen bari yapma! “…çalışkan eteklerinden hanım efendilik dökülen…” diyerek bir bakanı sırf kadın olduğu için eleştirmeni sana yakıştıramadım; sorsak alemin feministi de sensin yani! Külahıma anlat emi! Aslında erkek ağzıyla konuşmak sana yakışıyor…
Sayın yazar bugünlerini anlamaktan uzak olduğunuz konuların yerine hep böyle eski türkiyeye mahsus tarihi değeri olan paylaşımlarda bulunursanız ibret almak açısından çok daha faydalı olursunuz gerçekten.
Bugünleri anlamaktan uzak olanlar, ülkeyi yönettiğini zanneden tipler. Faiz neden olur, enflasyon neden olur anlamayan, ama kendini ekonomist zannedenler. Hazineyi boşaltan ve tüyen damat. Kendi bakanlığına arka kapıdan dezenfektan satan ve bunu savunan bakan. Herkese GBT yapıyorum diye ilan eden hukuktan nasibini almamış başka bir bakan. Say say bitmez. Bunlar mı anlıyorlar bugünü.
Dünya aya, Mars’a gidiyor. Yapay zeka, otomasyon, ileri teknolojiler almış başını gitmiş. Bizimkiler ülkeyi batının kölesi yaptılar. Ucuz işgücü diye de satıyorlar. Giderek daha fakir, daha cahil yapıyorlar ülkeyi. Bununla da övünüyorlar (ben okumuştan korkarım diyen YÖK üyesi hala orada duruyor).
Saçmalardan seçme size güzide ülkemizden.
zaten bu günü bir sen bir de şenkal anlıyordur, Devlet bile anlamıyordur herhalde. öyle mi?
Ender arkadaş “Biz genelde konuşamıyoruz. Konuşulacak konular hiç konuşulamıyor. İnsanlar yoksulluk sebebiyle intihar ediyorlar.” buyurmuşlar;
bakın ölüsevicilik bir hastalıktır, sapıklıktır!!!
yahu japonyada da isveçte de insanlar zaman zaman intihar ediyorlardır öyle değil mi?
Etmiyorlar mı?
Eee, noolmuş???
Onlar can sıkıntısından intihar ediyor, bizimkiler açlık ve sefaletten, ve bu önlenebilir bir şey. İnsanları yokluğa, yoksulluğa, yolsuzluğa boğan iktidar gitse insanlar da intihar etmeyecekler.
16 yılda plastik atık(çöp) ithalatı 173 kat artmış.
Borçlardaki artışla ve ahlaki yozlaşma ile orantılı.
Ülkemizi Dünyanın çöplüğüne çevirdiler.
Demirçelik hurdası da ithal ediyoruz sayın yk, belki onlar da asbest filan yayıyordur, hani unuttuysanız hatırlatmış oliim diye yazdım, hazır bilgi, ara sıra sallarsınız burdan, az değil direkt kanser yani, ha gayret!!!
Eski türkiyeden özellikler; asker kökenli, umumen bir darbeyle o koltuğa oturmuş ya da oturtulmuş, yine asker sivil kökenli kavruk siyasiler, yolsuzluk yapmadan duramayan bakanlıklar, çemiş bürokratları ve bütün bunların kendi aralarındaki it dalaşı!
Tencere dibin kara…
Efendim?
Ama yüce divan filan mı varmış?
Hmm, evet, siviller için; darağacı urgan her bişey bulunurdu eskiden, şimdi nerdeee?
Millet adamını yedirmiyor, milletin adamı da bakanını yedirmiyor; biri gider öbürü gelir, noolmuş?
Biz genelde konuşamıyoruz. Konuşulacak konular hiç konuşulamıyor. İnsanlar yoksulluk sebebiyle intihar ediyorlar. İktidar bunu haber yapmayı da yasakladı. Morali bozulmasın milletin diye. Konuşmayınca problem de yok oluyor elbette. Damat yok olunca 128 milyarı soramadığımız gibi. Yok böyle bir problem. 128 de yok. Damat da yok. Başınıza damat kadar taş düşsün konuşacaksanız.
deniyor ya batı bizi kıskanıyor işte bundan.
adamlar harcadıkları her kuruşun hesabını vermeye zorlanıyor ve vermek zorunda.
biz de ise harcamalar ihale bedelleri devlet sırrı kapsamında deniyor.
şu batı devletlerini yönetenler bizi kıskanmasınlarda ne yapsınlar.
işte bu yüzden onlar tam kapanınca tam kapanıyorlar.işyerleri esnafı çalışanı çalışmayanına devlet milyarlarca euro yu gözünü kırpmadan veriyor.
biz de ise tam kapanma deyip tam kapanamayınca ölen ölür kalan sağlara ne yapacağımızı sonra düşünürüz deniyor.
Elin gavuru! bir tık daha geliştirse şunu diyecek: “Kendi paranla yapmışsan israftır ve haramdır. Halkın/ milletin parsıyla yapmışsan israf yani haram artı ihanettir.”
Çevre felaketleri, özellikle küresel ısınma gibi olaylar belki de Corona sonucu ” mülkiyet” kavramı da sorgulanacak, özel mülkiyetin mutlak bir tasarruf yetkisi vermediği sonucuna varılacaktır.
Yani bu ” bir tık” tekâmül adımı da yakında gelecektir.
“Ve lâ tutiu emrul musrifin” Şuara 152
” Müsriflere (her konuda aşırı gidenlere)itaat etmeyin”
“Biz muhalefetin istediğini yapmayız” Bu ne demek yahu…
Sen kanunları çiğniyon elbette bir gün devran dönecek bu kanunsuz uygulamaların hesabı bir gün sorulacak.
Madem ortada bir durum yok yüce divanda aklanda, O zaman Millet yalancı Muhalefet desin. Mahkemeden Aklanır Bizde Takdir ederiz.
Bu ilk değilki:
17-25 aralıkta 4 bakanın yüce divana gönderilmemesiyle aynı.
O sene seçimleri AKP Seçildi. Neymiş efendim Millet oyu bize verdi Aklandık. 🙂
Ahmet bunun kadar aşı Vurulduysa Tesiri neden yok, vakalar neden artıyor?
Alkol ve esrar kullanana Osmanlı Padişahları Hakkında:Tarihçi İlber Ortaylı, Kafa dergisinde “Padişahların bir günü” başlığıyla kaleme aldığı yazısında Osmanlı padişahlarının alkol ve tütün tüketmelerini gündeme getirdi.
“Dördüncü Murat’ın kendisi hem içki içer hem de bazen afyon kullanırdı. Fakat bunların kamuda kullanılmasına asla izin vermez ve yasağa uymayanları son derece feci şekilde cezalandırırdı. Dördüncü Murat’ın içtiği hatta içmediği zamanlar paranoyasının azdığı biliniyor.”
“İkinci Abdülhamit veliahtken bazı içkileri ölçülü bir şekilde içer, kardeşi Vahdettin’e de ikram eder. Ama sonra keser. İkinci Beyazıt da öyle, gençken içmiş, sonra kesmiş tamamen.” İlber Ortaylı, katıldığı bir televizyon programında Abdulhamid’in esrar içtiğini belirtmişti.
“Fatih’in biraz içtiği anlaşılıyor. Ancak Fatih için “Hristiyan oldu” uydurmalarının hiçbiri doğru değildir. İkinci Selim içiyor.
Tarihçi Murat Bardakçı, 05 Mayıs 2013 tarihinde Habertürk’teki köşesinde yayınlanan “Osmanlı’yı dedelerimin içkisi yıktı” başlıklı yazısında İslam dünyasının ve Osmanlı İmparatorluğu’nun son halifesi olan Abdülmecid Efendi’nin risalesinden örnekler vermişti.
Bardakçı, bu yazısında Osmanlı’da içki içen padişahları yazmıştı. İşte Murat Bardakçı’nın o yazısı:
“OSMANLI’YI BİTİREN İÇKİYDİ”
Halife Abdülmecid Efendi, 1920’li senelerde kaleme aldığı yayınlanmamış risalesine “Osmanlı Devleti’nin çöküşüne sebep olan dertlerin başında, içki gelir.
İKİNCİ BAYEZİD: Fatih Sultan Mehmed Han Hazretleri’nin oğlu olan İkinci Bayezid, pederinin heybetine ve büyüklüğüne sahip olmaktan mahrumdu.Felâketinin başlıca sebebi, içmesi idi.
İkinci Selim, Kıbrıs şarabı ile serhoş olan ve hiçbir işe yaramayan başını eski sarayda hamam mermerlerine çarparak parçalamış ve bu suretle lâyık olduğu manevî cezayı görerek vücudunu dünyadan kaldırmıştı.
DÖRDÜNCÜ MURAD: Bağdat ve İran seferlerine çıkan iktidar sahibi bu padişah, geleceğin en büyük hükümdarı olmaya namzet iken içtiği rakının kurbanı olmuş; devletin talihini ve geleceğini İbrahim gibi akıl noksanı ve anlayıştan mahrum bir şahsa terkederek dünyadan çekilmişti.
ÜÇÜNCÜ AHMED: Devletin en hassas zamanlarını Lâle Devri’ne çevirerek bütün milleti zevk ve sefahatle mestetti, günlerini, Sâdâbâd safâları ile geçirdi. Fırsatlar elden kaçtı, zira padişahın eğlenceden başını kaldırıp devletin ufkunu görmeye zamanı yoktu; baksa bile görmek için bir kabiliyeti de bulunmuyordu.
SULTAN ABDÜLMECİD:Ama binlerce defa yazıklar olsun ki, babasından devraldığı işleri bitirebilmek için daha pek çok çalışması lâzım iken o da içkiye müptelâ oldu ve bu yüzden vefat etti.
–
Son derede sığ bir değerlendirme. Osmanlı içkiden bitmiş. Ya evet, o zaman içkiyi yasaklasın Akp. Zaten yasaklıyor yavaş yavaş. Kafa aynı kafa. Osmanlı’yı ya içki bitirdi ya dış güçler. Beceriksizlikleri, gerilikleri, çağ dışı kalmaları, yasakçı olmaları, vs hesaba katmak yok. Bugünkü takipçileri de gidince arkalarından aynı şeyleri yazacaklar. Dünyaya meydan okuyorlardı, dış güçler bitirdi. Yolsuzlukları, hırsızlıkları, beceriksizlikleri, hazineyi ve tüm ülkeyi ve zenginliklerini talan ettiklerini hatırlamayacaklar. Ama biz buradayız her gün hatırlatacağız. Damat nerede damat!
Ertav, koskoca cihan padişahın yiyip içtiğini, haremi ismetini uluorta mevzu yapan maymunlar sıkıyorduysa bunları IV.muratın gününde yapsaymış keşke?
İmparatorun keyfini mi sorgulamak marabanın harcı mıdır?
Tanrı tanımaz kuldan utanmaz, büyüğünü küçüğünü bilmez soytarılar; dünyaya diz çöktürmüş padişahlarımızın boğazını ıslattığ bir yudum şaraba/liköre mi geldi sıra?
İçmeyen devlet büyüğüne yasakçı, içene de ayyaş mı diyelim?
Ey oruç tut beni!!!
Tarihin tüm büyük sultanları/hünkarları ellerinde göğüs hizasında tutmuş olduğu bir kadeh veya kasayle uyurlar mezarlarında; en eski resimlerde, gravürlerde de aynı şekilde çizilmişlerdir, noolmuş?
bu içki denilen meret Mustafa Kemal Atatürk’ü askeri deha yapıp devrimci bir siyasetçi yaparken nasıl oluyor da Osmanlı Sultanlarını akılsız ve işe yaramaz yapıyor? diye sorsak bu tarihçilere! ne derler acaba?
Osmanlı da edebiyat popüler bir uğraştı neredeyse şiiri olmayan Osmanlı Padişahı yok gibi. meşhur Tasavvuf dergâhlarında da edebi şiirler yazılır ve bu şiirlerde “aşk”,”dilber”, “şarap” sözcükleri mecaz anlamda bolca kullanılır ve bu şiirler ALLAH sevgisini ve hz. Peygamber sevgisini anlatır. Osmanlı Padişahlarını içkiyle irtibatlandırma onların bu tür tasavvufi şiirlerinin yanlış anlaşılmasına dayandığı hep söylenir. bu tarihçilerin bunu bilmemeleri mümkün değil. o zaman bu insanlar çirkin bir şekilde bilimi siyasete alet ediyorlar.
Salla meydan boş,…fatihi de içki müptelası yaptın ya. İstanbul’u kafayı çekerek mı aldı yani.
Yazarın gündemi ile ilgili değil ama,AKP cenahının alkol yasağı gündemi ile ilgili bir araştırma yaptım.Sizlerle paylaşmak istedim. <>Saygılar.
–
Ertav sen gene de bu tür tekel mamülleriyle ilgili mevzuatı araştırmak yerine bizim matrakçı gibi haftasına aynı hikayemsiyi bikaç posta paylaşmakla yetin en iyisi! Yazarın gündemini beğenmiyorsun, bir de olmadık gündem dayatıyorsun! Ramazan günü bi bu eksikti…
Suat Hayri Ürgüplü,yıl 1965 12 Mart Askeri Muhturası sonrası.Konu;Ürgüplü ‘nün 1943-46 yıllarında adının yolzuzluğa karışmış olması.Ürgüplü ibakanlık görevinden derhal istifa ediyor.onra Yüce Divanda yargılanmış ve beraat etmiş.Buna rağmen zamanın cumhurbaşkanı Cevdet Sunay,Ürgüplü’ nün bakanlar kurulu listesini onaylamıyor ve Ürgüplü’nün başbakanlığı bir gün bile sürmüyor.İşte,liyakat arayışındaki en ince hassasiyet.Hayret ettim.Üstelik ,AKP cenahının düşman olduğu askeri cuntadaki liyakat anlayışının binde biri bile Erdoğan ve AKP cenahında hiç yok.Halbu ki başta AKP nin reisi Erdoğan olmak üzere,Akp iktidar mensupları iktidara geldiklerinden itibaren 20 yıl boyunca hep liyaketten söz etmişlerdi.Acaba ,Erdoğan a göre anlayışı kendisine ve partisine sıkı sıkıya bağlı olmak mıydı?Yolsuzluğa,hırsızlığa,rüşvetçiliğe,devlet terörüne bulaşmış nice iktidar mensuplarından şimdiye kadar istifa eden,haklarında adli kovuşrurma yapılıp hapse tıkılan hiç yok.Ama muhalefetten, eften -püften bahanelerle; terörist,hain,ajan,işbirlikçi,fetöcü,pkk ‘lı ilan edilip haklarında adli kovuşturma yapılan ve hapse tıkılan pek çok muhalif var.Acaba neden?Saygılar.
Bir zamanlar resmi bir heyetimiz , bazı görüşmeler için İngiltere’ye resmi bir ziyarete gitmiş.
Sabahleyin erkenden görüşmelerin yapılacağı yere varmışlar .Vakit henüz erken olduğu için İngiliz heyetiyle birlikte binanın önünde başbakanı beklemeye başlamışlar.Bir yandan başbakanı beklerken bir yandan da sohbet ediyorlar .Derken uzakta bir yere bakışlarını çeviren İngiliz heyetinde bir telaş , bir kıpırdanma meydana gelmiş .Bizimkiler de haliyle o tarafa dikkatle bakmışlar ancak telaş edecek bir olağanüstülük görmemişler .Bunun üzerine merak edip İngiliz heyetine sormuşlar ,
– Hayırdır , ne oldu ? Neden böyle telaşlandınız ki ?
İngiliz heyeti kısa bir açıklama yapmış ,
– Sayın başbakanımız geliyor ya , bak karşıdan !
Bizimkiler , hem mesafenin uzak oluşundan , belki de başbakanı pek iyi tanımadıklarından
ayrıca o noktada bir kalabalık ve hareketlilik görmediklerinden dolayı adeta inanamamışlar ve tekrar sormuşlar ,
– Doğrusu biz anlayamadık , orada başbakanın gelişine benzer bir durum yok ki !
İngiliz heyeti biraz daha açıklamış,
– İşte bak karşıdan tek başına gelen kişi başbakandır !
Bizimkiler, etrafında hiç bir koruması olmayan ve tek başına gelen bu kişinin başbakan olduğuna hala inanmakta zorluk çekmektedir , çaresiz tekrar sorarlar,
– Peki , sizin başbakanın özel bir konutu , bir malikanesi yok mu ? Nerde oturur ?
İngiliz heyeti,
– Hayır , bizim başbakan bir apartman dairesinde oturur , özel bir malikanesi ve koruması
yoktur !
NOT: Fehmi Beyin anlattıklarından da bu bilgilerin doğruluğu kısmen teyit edilmiş oluyor ; belki bizim heyette o da vardı , kim bilir ! Öyleyse bir de kendisinden dinlemek daha ilginç olur !
Herkese selamlar , iyi günler
18 gün süreyle kapanmaya başladığım ve işe gidemyeceğim ilk günün cuma sabahında, sıkıntılı günler geçireceğimi düşündüğüm günlerin ilkine kahkahayla başlamak iyi geldi desem “komik olan ne?”diyecekleriniz çıkabilir ama iyisi mi ben bu yazıya trajikomik bir yazı diyeyim; umarım Sn. Yazarımız alınmaz.
Hem iktidarın hem muhalefetin durumu gerçekten acınası… “Ben muhalefetin dediğini yapmam” diye hukuk adına, adalet adına, beytulmal adına ayak direyen, yanlışlarını doğru bilen, kırıklarının ortaya dökülmesini istemeyen, “bu olursa siyaseten zayıflarım” diye düşünen bir idare, yönetim/yürütme erkini kendinden başkasına hak görmüyor… Diğerlerini, rakiplerini düşman görüp, düşmanla işbirliği yapan konumuna yükseltip, ortasından tam ikiye bölünen bir toplumun ortaya çıkmasında beis görmüyor. Dış politika dersen hak getire; bütün dünya bize düşman!
Muhalefet, bu kadar fazla kırığı, döküğü/söküğü olan ve izlenen politikalar sayesinde hem ekonomik ve hem de salgın nedeniyle sosyal, siyasal sıkıntı içerisinde olan halkı konsolide etmeyi beceremiyor…
Şimdi bu durumda, hükümetin mesbuk bakanının yaptığı yolsuzluklara ses çkarmayışına; eli altındaki yargı vasıtasıyla onu yargılatmayışına(!); yaptığında yüzde yüz eminim ki, halktan takdir göreceğine inandığım bir hareketi gerçekleştiriyor hükümet. Buna ağlar mısın, güler misin?..
Ve karşısında, bu aymazlıktan faydalanmayan (parçalı) muhalefetin haline ağlar mısın, güler misin…
Sevinilicek bir halimiz yok…
Ben, İngiltere’dekine benzer bir tutumum bizde TBMM, yargı ve basın eliyle gerçekleşmeyeceğine adım kadar emin olduğum, mezkûr kurumların istenen yetkinlikte, ergenlikte(!) olmadığına inanalardan olduğum için Sn. Koru’nun bu yazısında dile getirdiği böyle bir beklentisine doğrusu kahkaha atmadım ama bıyık altı gülümsemeyle birlikte acı bir tebessüm gösterdiğime sizi temin edebilirim…
Komik; yok yok, trajikomik bir durum yaşadıklarımız.
Salgın ve geç vakitte alınan kapanma nedeniyle güme giden Ramazan Bayramını da şimdiden kutlar, bayram sonrası -İnşallah- kapanma vesilesiyle salgının tümden ülkemizden, dünyamızdan gitmesini ve sağlıklı, mutlu, huzurlu günlere hep birlikte çıkmamızı niyaz ederim.
(Bu şartlarda, beklentimde ben de biraz aşırıya mı kaçtım acaba?)
Düzeltme: “Şimdi bu durumda, hükümetin mesbuk bakanının yaptığı yolsuzluklara ses çkarmayışına; eli altındaki yargı vasıtasıyla onu yargılatmayışına(!); yaptığında yüzde yüz eminim ki, halktan takdir göreceğine inandığım bir hareketi gerçekleştiremiyor hükümet. Buna ağlar mısın, güler misin?..”
Hasan bey yukarda gülmekten kırılıyordunuz burdaysa ağlamaktan söz ediyorsunuz; ilk paragraftaki ifadeleriniz gerçekten de insanı ağlatacak kadar trajikomik yani:
“18 gün süreyle kapanmaya başladığım ve işe gidemyeceğim ilk günün cuma sabahında, sıkıntılı günler geçireceğimi düşündüğüm günlerin ilkine kahkahayla başlamak iyi geldi desem “komik olan ne?”diyecekleriniz çıkabilir ama iyisi mi ben bu yazıya trajikomik bir yazı diyeyim; umarım Sn. Yazarımız alınmaz.”
Sayın yazar bu yazdıklarınızdan niye alınsın ki?
Ucu başı belirsiz, öznesi yüklemi kayıp, ne dediği anlaşılmayan ucube cümleleriniz bizim için gayet tanıdık bi durum…
“Yüce Divan’lık bir iddia bu.”
Evet o iddiaya yazar da baliklama atlamis. merak bu ya acaba boris cansin da yuce divana mi gidiyor.
a.karahasanoglu bir yazi yazmis konuyla alakali merak edenlere tavsiye olunur.
baltayi tasa vurmada sinir tanimiyor muhalif yazarlar korosu.neyse yasaklarda boyle cerez skandallar da lazim 😉
Sabahtan akşama kadar yandaş basın diye feryad ediyoruz. Yandaş basını yalan söylediği haksızlıkları görmediği için yerden yere vuruyoruz. Bugün KARAR gazetesinde ( BU da düzgün basın ) AŞI NEREDE AŞI diye bir haber çıkıyor . Neymiş bugüne kadar 16 milyon aşı gelmiş . Allah aşkına bu nasıl bir algı opersyonu anlayan var mı .Bakanlık resmi açıklaması 22.600.000 aşı yapılmış elde kaç tane var yazmıyor . Yazık günay değilmi bu ülkeye böyle yalan haber ile illa karalamak niye .Aşı üreticisi Almanya 25.000.000 aşı yapmış fark % 10 .Bu ülke ki aşıyı üretiyor.
neden neden bu yalanlar .iktidarı ile muhalifi ile yalan üretmekten başka bu ülkeye
iş üretecek faydalı olacak bir gündeminiz yok mu sizin. neden bu düşmanlık neden bu hoşgörüsüzlük . Allah aşkına işinize bakın bu ülkenin yapısına bir taş ekleyin.
Bu ara 35 milyon aşı gelmiş elde de 12 küsür milyon aşı var .
nerde 35 milyon nerde 16 milyon
İşte buna algı operasyonu diyorlar .Aynen 128 milyar dolar da olduğu gibi .
Yazık yazık .Bana anlatın düzgün basını yandaş olmayan basını .
Basın her zaman diliminde yalan haber yapmıştır. Toplumun en güvenilmez kesimidir.
Gazeteciler de bunun suç ortağıdır. Kim ne derse desin .
Yoruma kapalı.