Bugün İstanbul için seçim günü.. İstanbullulara bir çağrım olacak…

30
Reklam

Üç aydan fazla zamandır hemen hepimizin tek bir gündem maddesi var: Seçim… Önce ülkenin bütününde kentleri yönetecek kişi ve kadroları belirlemek için yapılan yerel seçimle meşgul olduk; ardından İstanbul seçiminin iptali geldi ve o karar eşliğinde tekrar seçimi konuştuk.

Kim bilir ne kadar mürekkep tüketildi bu üç ayda tek bir konu için…

Oysa etrafımız ateş çemberi ve etrafımız bir tarafa, dünyanın uzak köşelerinde meydana geldiği halde bizi ve ülkemizi ilgilendiren pek çok gelişme yaşanıyor.

Hayır, İstanbul ve seçimi hepsinden önemli kabul edildi bu üç ay boyunca.

Acaba hata mı ettik?

Bu sorunun cevabı, ülkemizin geleceği ve bugün gerçekleşecek seçimin sonucuyla yakından ilgili…

Kendi hesabıma o soruya yine de cevap verebilirim: Hayır, yanlış yapmadık. Yerel seçim de öyleydi, ardından gelen bir tek kentin belediye başkanlığı için yapılacak seçim de herbirimizin ve ülkemizin kaderi açısından çok önemli.

Yazımı erken saatlerde okuyacak olan İstanbullulara tavsiyem, neredeler ve ne işle meşgullerse hiçbir şeyi bahane etmeyip mutlaka sandık başına gitmeleri…

Reklam

Tek bir oyun bile hayati önem taşıdığı bir seçim bu…

Akşam son üç yıldır olduğu gibi yollarını eskittiğim televizyon kanallarının ekranları bana yine kapalı, ama yine de değerlendirme yapmam için fırsatım olacak. Önce saat 20.30 civarında t24 kanalında, ardından da -herhalde 22.30 sonrasında Medyascope kanalında o saate kadar beliren durumu değerlendireceğim.

Her iki kanal da internet üzerinden yayın yapıyor ve YouTube üzerinden de erişilebiliyor.

Bakalım nasıl bir yarına uyanacağız.

ΩΩΩΩ

Reklam

30 YORUMLAR

  1. 23 Haziran seçimlerinden iktidar ittifakının ‘ağır bir yenilgi’ ile çıkacağını kuvvetli bir şekilde iddia etmesi ve bunun doğru çıkması nedeniyle Bernar Beyi tebrik ediyorum. Ben de İmamoğlu’nun 100-150 bin farkla seçimi kazanacağını tahmin ediyordum. Fakat son Öcalan çıkışı farkı zıplattı anlaşılan. Herşey çok güzel olacak.

  2. NOT : Lütfen bu yorumu bugünkü GÜNLÜĞÜN altına yerleştirin ki okunma şansı artsın

    Muhsin ve Ahmet beylere ;
    Milletimizi sattılar : 2002’de Ecevit’i sattığı gibi Bahçeli veya Hergün şehit haberi geldiği bir
    zamanda A.Öcalan’ın kapısına kul olan RTE. Millete ihanet edilmiştir. (Bir TV. yorumcusuna göre, bu fahiş hatalar bile bile bir beklenti ile yapılmıştır)

    Bir başka ihanet de – yanlış duymadımsa – vaktiyle E.İmamoğlu üye olmak için AKP’lilere müracaat etmiş, fakat, reddedilmiştir. Hangi, gölgesinden korkan alçak red cevabı vermiş veya verdirmiştir
    ( Keza – yeri gelmişken onu da söyliyeyim – RTE. Birlik Vakfı’na vaktiyle üyelik için baş
    vurmuş ise de, isteği rededilmiştir. Fakat, o red kararını veren Alçaklar – atmosfer değişince – daha sonra kendileri bizzat arıyarak üyelik teklif ve kabul etmiştir). Türkiyeyi BATIRANLAR, işte bu şahsi menfaat ve kapris peşinde koşan bu tıynetteki düğme ilikleme ve ilikletmeye alışkın alçaklar, politika ile uğraşanlardır.

    Ben size ne diyorum. Demokrasi Makyavelist Batılılar ve Batıcılar için kitleleri, bilhassa muslüman ve dürürst, adalet, merhamet arıyan insanları ALDATMAK için. Hasan Günay’ın dediği gibi hep aldatılageldik. Gerçek demokrasi bu teknoloji ve dijital çağında DOĞRUDAN Demokrasi ile kısmen mümkün kılınabilir. Yaptırmazlar ! Demokrasi, dürüstlük, mertlik, fazilet (ERDEMLİ İNSANLAR) rejimidir. Ama cari demokraside – defaatle sabit olmuştur ki – Politikacı dürüst olmaz, dürüst insan Politikacı olmaz. (Yapılmaz).

    Muhsin bey CARİ POLİTİKADAN bihaber galiba. O makamlara getirilen politikacı eskilerinin
    sadece, SADAKAT sebebiyle o makamlara getirildiğini düşünmüyorum. Biraz daha düşünmesi gerekir.

    Türk siyasetine bir parça ERDEM kazandıran ve sonuçlara az-çok etkisi olan COŞKUN bey
    gibi ve burada fikir çürüterek yorum yapan kişilerdir.

    Bernar beyi de bazı tesbit, tahmin ve değerlemeleri yönüyle tebrik ediyorum. Fakat, fazla ümide kapılmış, hayal dünyasında yaşıyor gibi. AKP’liler her ne kadar kızsa da Temel Karamollaoğlu’nu İLKELERİ ile tebrik etmek gerekiyor, bu meyanda, seçimi o kaybettirmiş olmadığına göre..
    Şöyle ki, yeni Partilere de BEL BAĞLAMAYIN. Sistemi kuranlar, devleti teşkilatlandıranlar
    o ümitlerinize hele BERNAR’ın (5’nci Maddesine (ki haklara) izin vermez. Çünkü, bu sistemi kuranlar Kripto (GİZLİ) Yahudi ve Ermenilermiş ; bunu ben söylemiyorum ; Hitler Almanyası’nın zulmünden kaçan Yahudi Prof. NEUMARK. Cumhuriyetin “yazılımını” hazırlıyanlar asla Türk ve Müslümana imkan ve fırsat vermeği düşünmemiştir; gene O Prof söylüyor. Nitekim, sağ veya muhafazakar olarak bilinen partilere de belli bir ömür biçilmiş ve ona göre, SAFLAŞMA değil, planlı bir DEJENERE etme çabası asla ihmal edilmemiştir. CHP’nin kusurlarını koruma görevini bu Muhafızlara yüklemişlerdir, nitekim. CHP aynada gözüken bir umacı olarak gösterilerek. DP, AP, Anap, DYP ve AKP’ye oy devşirilmiş, hep, verilen sürede – CHP’nin icra edemiyeceği – sınırlı benzer görevleri ifa etme görevi verilmiştir. Ferasetinize havale ediyorum ki, DEĞİŞMEZ Anayasa, Siyasi Partiler ve Seçim Kanunları da bu gerçeğin bir göstergesidir.
    Onlara göre, Anadolu İnsanı Karagülle Hocanın ORTAKLIK SİSTEMİNE layık değildir; Laik olarak, sadece, askerlik yapmak, bu uğurda ölmek, vergi vermek ve Devletin diğer emirlerini gütmekle görevlidir, Vali de olsa, Paşa da olsa değişmez. Sadece belki fazla maaş ve caka kazanır.
    Ülkenin NİMETLERİNDEN yararlanmak Azınlıklara, ajanlara, Sermaye Sahiblerine ve ecnebi turistlere aittir. Hatta, yükünü omuzladığın o köprülerin, yolların, Hava Limanlarının, tünellerin yararı da bu saydığım zümrelere, zararı ise size aittir. Hani, senede biir gün, belki. Yoksa, niye izin versinler.
    Yazar İ. Kahveci’nin işaret ettiği gibi, İŞ DÜnyası da özde demokratikleşmeli ve bir zamanlar çok konuşulan EŞEL_MOBİL sistemine de kulak verilmeli.
    Dediklerimi YANLIŞ Değerlememek ve abartı görmemek için – internetten mesela – Rose Park, Malcom X, Martin Luter King, Nelson Mandela ….nın Hayatını, Mücadelesini okuyup, öğrenmelisiniz.

    Bilvesile, Ekrem İmamoğlu’nu tebrikle, sözünü ve vaadlerini unutmadan Doğru ve dürüst bir Başkanlık yürütmesini temenni ediyorum

  3. Ak Parti klasik CHP liler gibi konuştuğu İçin kaybetti, Ekrem İmamamoğlu Mili Görüş Kökenli bir siyasetçi gibi konuştuğu İçin kazandı .

  4. Yarın yeni parti kurmak isteyen siyasiler gün yüzüne çıkar…. Fırsat geldi onlara…. iki grup var anlaşılan 1-Gülcüler
    2-Davutçular
    Bence kuracaklarsa kursunlar bir an önce…. Chp ye giden oyları toplarlar en azından….. Niye iki parti çıkıyor ki anlaşmaları gerekir….. Ya da saadetin altında birleşsinler….İyi partiden bir cacık çıkmayacağını anlayanlarda gelmeli… iyi partinin miladı doldu…. Muhalif sağ seçmeni toparlamaları gerekir….Milleti Chp ve Hdp ye mahkum etmemiş olurlar en azından…. Korkmamak gerekir…. Chp den de Hdp den de bin kat iyidir….. Birleşmekte fayda vardır….

  5. Benim istediğim sonuç olmadı…
    Cumhur ittifakı seçimi kaybetmiştir….
    Hazmedeceğiz bu kadar basit….
    Halkın iradesi neyse odur….
    Demekki seçim de yapılıyormuş…
    Demekki kimse diktadör değilmiş….
    Şimdi herkes Chp nin Büyükşehirlerde ne iş yaptığına bakacak….
    Cumhur ittifakı bu seçimde ders çıkarmazsa Genel seçimler sizlere ömür….
    Ak parti- mhp-iyi parti-saadet- küskünler-yeniciler birleşmezse kollektif şuur olmazsa Chp-hdp çizgisi devam eder……
    Hayırlısı ne ise o olmuştur….
    Artık bitti gitti….Herkesin durulmaya ihtiyacı vardır….
    Parçalanmaya devam mı, birleşmeye devam mı….İzleyip göreceğiz….
    Adamlar hiç bir şey yapmayarak kazandı…Sadece Toplumu doğru okudular….
    Vatana millete hayırlı olsun……

  6. İBB SONUÇLARI.
    Artık iktidarın eli rahat değildir.
    İBB il genel meclisi ve ilçe BB nin meşrutiyeti tartışmalı hale gelmiştir.
    Mağduriyetten yükselenlerin eliyle mağdurlar yükseltilmiştir.
    Tarihten yine ders alınmadı.
    Hiçbir iktidar bundan sonra dikiş tutmaz.
    KRALDAN ÇOK KRALCILAR FIRTINALI HAVADA GEMİYİ İLK TERK EDEN FARELER GİBİ KENDİLERİNE YENİ YUVALAR ARARLAR.
    Yağ tabakası incelmeye başlar.
    Erken seçim sesleri yükselmeye başlar.
    Parti içi muhalefetler ortaya çıkmaya başlar.
    Üst perdeden sallamalar kabul görmemeye başlar.
    İktidar hiçbir konuda hele ciddi dış siyaset ve acı ekonomik tedbir kararları almada çok zorlanır ve tökezler.
    BÜTÜN KARİZMA YERLE BİR OLMUŞTUR.
    İstanbul demek TÜRKİYE demektir.
    İstanbul Türkiye nın özetidir.
    İstanbul u kazanan Türkiyeyi kazanmıştır.
    İstanbul u kaybeden Türkiyeyi kaybetmiştir.
    CHP veya İMAMOĞLU kazanmamıştır.
    AKP ve genel başkanı yanı CUMHURİYET ittifakı kaybetmiştir.
    Bir zamanlar mağdur edilenleri millet vezir etmişti.
    Şimdi eski mağdurlar mağrur olup, mağdur etmek isteyince millet tarafından rezil edilmiştir.
    Hal budur.
    Erken seçim üç vakte kadar kaçınılmazdır.
    Millet cebini yakanları ve mağrurları affetmez.
    İktidarın kontrolü kısmen MHP de idi şimdi tamamen MHP ye geçmiştir.
    Devlet B. her an seçim kararı alabileceğinden başkan hiçbir konuda halkı acıtacak hayati kararları alamaz.
    AKP Devlet B. tarafından büyük bir tuzağa düşürülmüştür.
    Kendi düşen ağlayabilir.
    Ülkeyi yönetmek çok daha zorlaşacaktır.
    Siyaset yeniden dizayn edilecektir.
    Görev eksiksiz yaptırılmıştır.
    Yeni aktörleri sahneye sürme zamanı gelmiştir.
    YENİ BİR BAŞLANGIÇ İBB seçimlerinin yenilenmesi ile başlamıştır.
    Hadi hayırlısı.

  7. 31 Mart seçimleri henüz daha yapılmamıştı. Seçime kadar olan 2,5 hafta içinde yazdığım 4 farklı yorum metninde, Türkiye’nin 2020 başlarında gidilecek bir erken seçimden kaçamayacağını -kimi okurlarda uzunluğu nedeniyle şikayetlere neden olan- gerkeçeleriyle birer birer dile getirmiştim.

    31 Mart seçimlerinin hemen sonrasında, 7 farklı tarihte, Erdoğan’ın 23 Haziran akşamı bir seçim bozgunu yaşayacağını, ülkenin bu yıl sonbaharı ya da gelecek yılın ilkbaharında erken seçimlere gideceğini, bir kitle partisi değil, sadece iyi zamanlarda başarılı görünen gerçekte ise sıradan ve öngörüsüz bir siyasetçi olan Erdoğan’in lider partisi görünümünde olup aslında bir avuç asalağın şirket partisi olan AK Parti’nin dağılıp gideceğini yazdım yine gerekçelerini birer birer numaralandırıp açıklayarak.

    Yakın geleceğe ilişkin öngürülerim:

    (1) Sayın A. Gül’ün de destek vereceği bir kitle partisi gümbür gümbür çıkacak siyaset sahnesine. Erdoğan’ın kendi partisinde kaç milletvekili tutabileceğini hep birlikte göreceğiz. Davutoğlu parti kurmaya yeltenirse, bir siyaset cahili olarak kendisini gülünç duruma düşürecek -hiç şansı yok Davutoğlu’nun.

    (2) HDP, erken seçimlere, özgürlüğüne kavuşmuş S. Demirtaş liderliğinde girecek.

    (3) CHP, erken seçimlerde YİNE derin bir hüsran yaşayacak.

    (4) En geç bir yıl içinde, masum Cemaat sempatizanı tutsaklar ailelerine ve sevdiklerine kavuşacaklar (tam da olması gerektiği gibi). Ahmet Altan, Nazlı Ilıcak, Mümtazer Türköne, Alparslan Kuytul gibi değerli ve cesur gazeteci ve kanaat önderi insanlarımız için de geçerli bu. KHK’larla işlerinden aşlarından edilmiş insanlarımız en geç bir yıl içinde ellerinden hukuksuzlukla çalınmış görevlerine geri dönecekler.

    (5) Dindar muhafazakar yığınlar ve Kürt kardeşlerimiz, Türkiye’yi demokratikleştiren gerçek ve biricik toplumsal aktörler olarak, tıpkı 2000’lerin ilk yarısında olduğu gibi, yine ülkemizi içine düşürülmüş olan ahlaksızlık, yolsuzluk, düşmanlaştırıcı hamaset, bütün kentlerdeki soysuz haramilikten çekip çıkaracaklar.

    (6) Muhalif kardeşlerine düşmanlaşmamış, makul ve anlaşılır nedenlerle AK Parti’ye destek vermiş olan arkadaşlar üzülmesinler. Meydan CHP’ye kalmaz, dindar muhafazakar yığınlar sahipsiz kalmaz. Sizlerin gerçekten temsilini bulacağı, ahlakı, üzerine titrediğiniz adalet, hakkaniyet, kul hakkı, liyakat gibi değerlere sahip çıkan bir partiyi çıkarcaksınız yine kendi içinizden.

    (7) Kazananın Ekremoğlu ya da CHP değil, bu halkın sağduyusu, adalet ve barış talebi olduğu, yakında gideceğimiz erken seçimlerde açığa çıkacak.

    Ahlaksızlığa, yalan ve yolsuzluğa, hamasete pirim vermemiş tüm arkadaşlarımız için görev ve sorumluluk yarından itibaren başlıyor.

    Gün, yeni kitle partisine omuz verme günü. . .

    • Sayın Bernar;
      Yorumlarınızı ilgi ile takip ediyorum.
      Faydalanıyorumda. Teşekkürler. Yalnız ülkeninin bu zor sürecinde bütün sağ ve dindar kesim politikacıların korkak hatta karaktersiz yaklaşımları sizin söyleminizle dindar yığınları hüsrana uğratmıştır. Kemiksiz yapıları üzmüştür. A. Gül beyefendinin destekleyeceği parti yine Akp DEN KOPMA kişilerden oluşacaksa farkeden sadece tasallut değişikliği olacaktır kanaatındayım. Ülkenin sağ, sol, dindar veya kürt-Türk orjinli siyasal yaklaşımlardan çıkacağını ve kurumları ile birlikte hedef koyan ve o hedefler ile birlikte insanları refaha ulaştıran farklı siyası grupların yarışına ihtiyacı olduğunu düşünüyorum.

      • Sayin Malanus,

        Yakında siyaset sahnesinde yerini alacağını umduğum partinin tam da sizin işaret ettiğiniz türden bir parti olacağına çok inanıyorum. Yani, AK Parti’den değişik zaman dilimlerinde görece farklı nedenlerle kopmuş siyasetçilerin bir araya geldikleri, bundan ibaret bir parti olmayacak.

        Türkiyemiz değişiyor. Kendisini seçkincilikten, Kemalizmin ayrıştırıcı ve buyurgan dilinden uzaklaştıran insanlarımızın sayısı artıyor. Dindar muhafazakarlarımızla GERÇEK DEMOKRAT kesimler arasında, bizlere hep anlatılageldiğinin tam aksine, bir gerginlik, bir çelişki yok. Yenilenen İstanbul seçimleri bunu çok, ama çok açık biçimde gösterdi. Erdoğan ve şürekasına dersini veren, gerçekleri gören, inandığı ahlak, hakkaniyet, adalet ilkelerine sahip çıkmak isteyen dindar insanlarımız oldu.

        Seçim sonuçlarına bakın lutfen: B. Yıldırım, hiçbir İstanbul ilçesinde oyunu artıramadı, hepsinde, ama hepsinde oy kaybetti. Eğer seçim belediye meclislerini de içermiş olsaydı, Erdoğan, 31 Mart’ta kazanmış olduğu ilçelerin tam 13’ünü kaybetmiş olacaktı. Benim olacağını haftalardır ısrarla ileri sürdüğüm bu dramatik tabloda, 31 Mart da dahil AK Parti’ye oy vermiş olan insanlarımızın katkısı çok büyük. Çok hatırı sayılır bir kısmı, Erdoğan ve Soylu başta gelmek üzere, kendilerine dini hamaset kusan siyasetçi ve medya çarkına pirim vermediler. Erdoğan’ı, samimiyetsizliği ve iki yüzlülüğü dolayısıyla, halkın değil, devletin sözcüsü haline geldiği için, inançları ahlaksızca istismar ettiği için cezalandırdılar.

        Bu ülke artık HDP’nin etnik temelli dar siyasetini aşmak istiyor. Dindarların önemlice bir kısmı, artık laiklerle korkutulup Erdoğan gibi ilkesiz ve ahlaksız siyasetçiler tarafından teslim alınmak istemiyor. Bakmayın siz CHP içindeki ulusalcı, Kemalist, Stalinist-sosyalist tiplere. Bu partiye oy veren milyonlarca insanımız Mustafa Kemal’in askeri olmak istemiyor.

        Düşmansı duygulardan uzak bir siyaset düzeni, işsizlik, açlık düzeyinde ücretler meselelerinin çözüldüğü, eli ayağı düzgün bir eğitim sistemi, tüm kesimlerden insanlarımızın ortak talebi ve beklentisi.

        Türkiye, Erdoğan+Bahçeli, seçkinci ve kutuplaştırıcı CHP’li siyasetçi tipleri, HDP üzerinden Kürtlere de kaybettiren PKKcı yoz Kürt milliyetçiliğinin kendisine biçtiği gömleği reddediyor.

        Kurulacak yeni kitle partisinin böyle bir Türkiye’nin beklenti ve taleplerine ifade kazandıracağına çok inanıyorum ben. İçinde güvenilir ve tutarlı demokratlar, HDP çizgisinden uzak Kürtler de olacak. Ama birer vitrin süsü değil, gerçek bir paylaşan olarak.

        23 Haziran’da kaybedenler, hamasetçi Erdoğan, onun kendisini onlara siper ettiği Avrasyacı seküler çıkar gurupları ile AK Parti Şirketi’nden beslenen soysuz medya ve asalaklar oldu, kazanan hepimiz olduk.

        Türkiye’nin bir bütün olarak kardeşleşip ileriye sıçrayabilmesi için, Erdoğan’ın gönüllü olarak perdelediği o asalak ve gerici ittifakın yıkılması gerekiyordu. 23 Haziran bu açıdan çok önemliydi. O ittifak, pek çok insana çok şaşırtıcı gelecek bir zaman içinde, darmadağın olup gidecek.

        Tansu Çiller, Mesut Yılmaz, Deniz Baykal gibi tiplerin başına ne gelmişse aynısı Erdoğan’ın başına gelecek. Türkiye, BİRLİK OLARAK, Erdoğan’ı da, M. İnce gibi tipleri de, HDP içinde onun Türkiyelileşmesini engelleyen tipleri de tasfiye edip yoluna devam edecek.

        İyimser olabiliriz. . .

  8. İlgili değildim, inanın!

    Ama; “ADAM KAZANDI”
    (Saygı duyarım)

    E ne yani; şimdi gerçekten bir “beka” sorunumuz var mı(ydı)?

    Demek ki, halk olarak çok aldandığımız/aldatıldığımız zamanlar olduğu kadar gerçeğe uyandığımız kritik zaman dilimleri de yok değil.

    Halk kazandı.

    Yeni bir siyasi oluşumun kapısı da aralanır artık.

    CHP’nin, ne yerel ne de genel yönetimde, Ak Partiden daha fazla fayda/zarar verebileceği birşeyin olduğunu sanmıyorum.

    “Huylu huyundan ya pazarda ya mezarda vazgeçer” denir ya; ben bu özdeyişe inanıyorum.

    Şimdi “iyi bir restorasyon süreci yönetimi” yaşatmalıyız güzel ülkemize hep beraber.

  9. Bundan tam bir ay önce aşağıdakileri yazmıştım. . .

    Bernar 24 Mayıs 2019 at 21:37
    Devletin, halk tarafından 23 Haziran’da gelecek Osmanlı toktatından haberi yok. Duygusal bir idda değil benimki. Bilgi ve gözleme dayanıyor. CHP’lierin sözünü ettikleri ne idüğü belirsiz kamuoyu araştırmalarıyla da ilgisi yok: AK Parti ve Erdoğan’ı ağır bir yenilgi bekliyor 23 Haziran’da. Seçim yenilgisi demiyorum, *ağır bir yenilgi* diyorum söcüklerimi dikkatle seçerek.
    Önümüzdeki günlerde, güvenilir kamuoyu arştırma şirketleri, araştırmalar yapacaklar, birer birer paylaşacaklar bulgularını kamuoyu ile. Göreceksiniz, hepsinden İmamoğlu önde çıkacak.
    Devletin halktan, değişen duygu ve algılarından zerre kadar haberi yok. Erdoğan, seçim yenilgisi değil, ağır bir seçim yenilgisi alacak, başında bulunduğu devlet partisi seçim kaybetmekle kalmayacak: Dağılacak.
    Dediğim gibi olmazsa, gelsin H. Gayret ve diğerleri bana bu sözlerimi burada bana yedirsin.

  10. Su an 20 dakika oldu bir internet sitesi açılan sandik sayisi ve oylarim dağilimini vermesine rağmen henuz Ocak Medyada dahil hiç bir haber sitesi vermedi.
    ×××××××××
    İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı’ının favori iki adayının resmi olmayan ilk sonuçlara göre aldıkları oylar şöyle:

    ANKA AJANSI (İsimler ajans tarafından kapatılırken gelen sonuçlara göre Ekrem İmamoğlu’nun önde olduğu belirtiliyor)

    Açılan sandık sayısı: 17.212 (%55,19)

    Oy farkı: 501.344

    Ekrem İmamoğlu: Yüzde 55,23

    Binali Yıldırım: Yüzde 44,74

    Bu arada Anadolu Ajansı uzun yıllardan sonra ilk kez bir seçimde veri akışı yapmıyor
    ×××××××

  11. Hani seçim yapilmayacakti Fehmi bey! Şu çok bilen dostunuza söyleyin de bir daha boş boş konuşmasın

  12. İstanbul hasta.
    Eğer ‘Kanal İstanbul’ yapılırsa hastalık kalıcı hale gelecek.
    Vakit geç olmadan gereği yapılmalı.
    23 Haziran kavşaktan önceki son çıkıştır.
    Sonra demedi demeyin.
    Son pişmanlık fayda etmez.
    Rantistanbul mu ?
    Güzel İstanbul mu ?

    • sayin mim hep mimleri koydugunuz gibi tam yerinde mimi koymussunuz cani gonulden destekliyorum. biraz gec oldu ama bu makaleyi okuma firsatim ancak simdi oldu. insallah bu husus hemen dikkate alinarak hazir 800bin destek cikmisken gundemin basina alinir.

  13. Sayın Koru, “mutlaka sandık başına gidiniz ve oy veriniz” diyorsunuz. Partileri, adayları ve vaatlerini beğenmiyorsam, inanmıyorsam ve samimi bulmuyorsam neden sandık başına gidip istemediğim, tercih etmediğim ve sevmedigim aday veya adaylara oy vereyim?
    İstanbul’un gerçek sorunlarını ortaya koyan, hizmette ayrımcılık yapmayan, kendi ve yandaşlarının cebini doldurmayan, yetim ve vatandaşların hakkını yemeyen, dürüst, âdil, ahlâklı bir aday çıksın, güven versin o zaman sandık başına gidip oy verelim.
    Şimdilik aklıma gelen İstanbul’un kısaca sorunları: Çirkin yapılaşma, yeşil alan ve park eksikliği, sürekli artan nüfus, ağzı bozuk insanların sayısının artması, içinden çıkılmaz ve insanı çıldırtan trafik sorunu, ahlaksızlığın, edepsizliğin artması, içkinin, uyuşturucu ve kötü alışkanlıkların çoğalması, kural tanımaz ve saygı göstermez insanların ve trafik magandalarının artması, hayat pahalılığı, kiraların yüksek, ücretlerin düşük olması, hastanelerin hastalarına gereken ilgiyi göstermemesi, bisiklet yollarının olmaması, yetersiz otoparklar, gençler için çok yetersiz spor alanları, bahçesiz ve yeşilden mahrum binaların çoğalması, kentsel dönüşümün ranta evrilmesi ve bir sürü daha sorunlar…

    • Eğer hala oyunuzu kullanmak için evinizden çıkmamışsansız bu seçimin ülke için bir kader seçimi olduğunu anlayamamişsınız demektir. Bu seçim İstanbul için hizmet seçiminden ibaret değil, normalleşebilmenin ilk adımı.
      Hayati kusurlar ortada duruyorken telafi edilebilir küçük kusurlara bakılmaz.

      “Ya yeni hal ya izmihlal!” Seçimi bu.

      • O iddianıza inanmıyorum. O birtakım politikacıların azalan oylarını artırmak istemelerinin bir taktiği… vatandaşları gererek, kutuplaştirarak normal bir seçimi rayından çıkarmaları.. bu seçimin sonucunda Istanbul ne yeniden fethedilecek ne de düşman işgaline uğrayacak… bekleyip gorecegiz…

  14. İBB SEÇİM TEKRARI İLE YENİ BİR BAŞLANGIÇ OLABİLİR Mİ?
    Kazanmak için her şey mubah.
    Yarın 24 haziran her şey unutulur kazanan kutsanır.
    Nasıl kazanıldığı önem taşımaz.
    Bunu en iyi bilen siyasetçilerdir.
    Seçim öncesi her eylem ve söz seçim kazanmak içindir.
    Ertesi gün hiçbir ehemmiyeti yoktur.
    Kazanmak ve sadece kazanmak,işte bütün mesele.
    Gerçeklerle yüzleşmeye bir gün kaldı.
    Bazılarımız cisim burnuna değmeden gerçekleri göremez.
    Az kaldı.
    Pazartesi günü;ekonominin,siyasetin,dış politikanın, hulasa ülkenin gerçek durumunu kör ve sağır olanlarımızda yakından görecekler.
    Yöneticilerin gizleme gereği duymayacakları gerçekleri ifşa edeceklerdir.
    Neden pazartesinden sonra,artık güya yakın tarihte seçim olmayacak mış.
    Yeniden seçim ihtimali belirirse durum gerçekten vahimdir.
    İstanbul u alacağım derken bakmışsın İstanbul seni almış.
    Beklenen acı reçete pek yakında.
    Yeni zamlar ve vergiler kaçınılmaz denecek.
    Ücret zamları gerçekleşen değil,tahmin edilen üzerinden yapılması.
    Devletli olanlar daha bir kıymetli olacak.
    Devlet memuru olmayanlara kız vermekte zorlanılacak.
    Bizim gibi ülkelerde gerçekleri ancak seçim sonrasından seçim sonrasına görebilirsin.
    Seçim öncesi gerçekleri görmek için çok akıllı olmak gerekir.
    Akıllı olanlar fırtınadan çok önce ellerinden gelen tedbirleri almışlardır.
    Seçim sonrası fırtınayı beklemeyecek kadar saf olanlarımız hazırlıksız yakalanacaklar.
    Belki hazırlığı olmayanlar ,hazırlık yapma imkanları olmayanlardır.
    En zor yılımız 2019-2020 olacağa benziyor.
    Şimdiye kadar sorunlar seçimler nedeniyle gizlendi ve ötelendi.
    Sorunlar ertelendikçe daha da kronik bir hal aldılar.
    ARTIK VAKİT TAMAM.
    HER ŞEY GÜN YÜZÜNE ÇIKACAK.
    Gizli saklı bir şey kalmayacak.
    Durumun vahim olduğu ve ulusal seferberlik ilan edilecek.
    Fedakarlık yine yönetilenlerden istenecektir.
    HALK İSTER GÖNÜLDEN İSTER GÖNÜLSÜZ BU FEDAKARLIĞA KATLANMAK ZORUNDA BIRAKILACAK.
    Yapılan her iş sanki halkın parası değilmiş gibi davrananlar,bedel ödemeye gelince halk için yapılmış olacaktır.
    HALKIN PARASINI HARCARKEN VEYA HALK İÇİN İŞ YAPARKEN KENDİLERİNİ EMANETÇİ DEĞİL PATRON GİBİ GÖRENLER,ACABA BU FİYATLA BU İŞİN YAPILMASI DOĞRU MU SORUSU SORULMASI GEREKMEZ MI?
    Oğul babasına babasının parası ile çok kaliteli bir ceket alır.
    Kışın çok sıcak tuttuğu ,ipliği kaşmir olduğu nu falan açıklar .
    Babası ,oğluna evet çok kaliteli bir ceket almışsın ama ne kadar ödedin demez mı?
    Çocukta babasına bir kısmını senin verdiğin harçlıklarla biriktirdim ve 10.000 tl verdim derse ;çocuk gerçekten doğru bir iş yapmış mıdır?
    Bu çok kaliteli ceketi 2000 tl ye uygun fiyata alabilecekken üstüne üstlük elindeki yetmeyen paraya ilave tefeciden aldığı kredi ile 10 000 tl vermek akılsızlık olmaz mı?
    Üstelik çok daha hayati ihtiyaçları varken.
    Ben ülkede çoğu gösteriş yatırımlarını fakır bir kişinin caka satmak için imkanları olmamasına rağmen kredi alarak bu pahalı ceketi alan kişinin durumuna benzetiyorum.
    Milletin parasını çok daha önemli işlere harcamak varken,daha sonra yapılması (zenginleştikten sonra)gereken işleri fahiş fiyatlara kredi (borç)alarak yapmak akıl işi mi.
    Halkın parası değil de kendi paraları olsa böyle yaparlar mıydılar?
    NASIL OLSA HALKA ÖDETİLECEK BEDEL HALKA ŞEFFAF BİR ŞEKİLDE HESAP VERİLMEYECEK GÜVENİ VAR YA BÜTÜN KÖTÜLÜKLERİN SEBEBİ İŞTE BU.

  15. Hep aynı..hep aynı..
    Ne değişecek zannediyoruz ki..
    ” Siz kendinizi değiştirmeden , neyin değişeceğini bekliyorsunuz?”

  16. Cumhur İttifakı Çıkar Şirketler Gurubu’nun sayın yolcuları. Gurbumuza bağlı AK Parti Şirketi’nin “Yolcudur Abbas Bağlasan Durmaz” otobüsünün hareket saati gelmiştir.

    Günlerce “Ben mitil atmak istiyorum!” deyip durduktan sonra daha mitil atma becerisine bile sahip olmadığı açığa çıkanı da, “Beni başkan yapın sizi uçurayım!” diye adeta ensemizde boza pişirdikten sonra verilen o başkanlıkla hem ülkeyi hem partisini bir yılda yere çakan pilotu da yanınıza alıp hep birlikte gidiyorsunuz.

    Servis elemanlarınız İmralı Abdullah ile Derinceli Doğu yol boyunca siz şaşkın ama değerli yolcularımızın hizmetinde olacak, yol boyunca yaşayacağınız karın ağrılarınızı yatıştırmak için ellerinden geleni yapacaklardır.

    Sizler için hayırsız, memleket için pek bir hayırlı yolculuğunuzun kalkış noktasında bir gurup ahali davul zurna ile sizleri uğurlayacak, servis elemanınız İmralı Abdullah’ın kardeşi “TRT Kürdili Osman”ın dün TRT’de yayımlanmış söyleşisinin videosunu sizlere banttan (ve elbette ki beleşten) kurulacak dev bir ekranda yeniden izletecek, yanlarında getirdikleri (sizlerin muhtemelen pek sevdiğiniz içi bir şeyle dolu kutucuklar zannedip sevineceğiniz) “sandık” adlı kutulardan sizler için “güzel” sürprizler aşk edeceklerdir.

    Alayınıza hayırlı yolculuklar dileriz!

    • Sn Bernar gönül bağının akıl ile yer değiştirdiğini bende görmek isterim ama katakülle konusunda şüphelerim var.

      • Sayın Salih, inanın hiçbir katakülle yapamayacaklar, çünkü fark bu kez öyle Ali-Cengiz oyunları çekerek üstesinden gelinebilir bir fark olmayacak. Bu AK Parti ve liderinin ne dindarlarla ne dnidarlıkla ilgisi kaldı. Sadece birkaç saat kadar sonra seçmen eğilimini öğrenmeye başlayacağımız bu seçimlerden yiyecekleri tokatla kalmayacak iş, partileri dağılacak. Ne nehirde çocuklarıyla yiten annelerin uğradığı felaket dokundu bunların çürümüş yüreklerine, ne gelip bizlerle burada fikre dayalı bir tartışmaya giriştiler. O vıcık vıcık hamaset ve aşağılama diliyle pek çoğumuzu yoksadılar. Bugün, bedel ödeme günü.

        Aylarca hiç utanmadan hepimizi vatan düşmanlığıyla, gayrı milli olmakla itham ettiler hiç utanmadan. Bu gece şamarı yiyecek, yerlerine oturacaklar. Bu tür bir terbiyesizlik ve şımarklıktan uzak AK Parti seçmeni okurlar için için hiçbir menfi sözüm olmaz. Ama, o sözünü ettiğim şımarık borazancı tayfanın birkaç saat sonra gelecek Osmanlı Tokatı’nın keyfini sürmek istiyorum.

        O keyfi süreceğimden de hiç, ama hiç kuşkum yok.

  17. MAHALLEDEN BİR ELEŞTİRİ (ikinci bölüm)

    Daha önce yine burada yazdığım, kendi değerlendirmelerime, “Mahalleden bir eleştiri” yazıma ( http://u0i.626.myftpupload.com/secimden-sonra-oylarimizin-sahibi-kim-hep-parti-temsilcileri-konusuyor-da/ ) bugün yeni bir ekleme yapmak istedim. Umarım kimseyi kırmadan, makul eleştiri yapma ve kendimce yanlış bulduklarımı üslubunca yazarak bu sürece katkı sunma amacıma erişebilirim.

    31 Mart seçiminden bugüne benim gözüme ve gönlüme takılan bazı konulara burada değinmek sadece ve sadece vicdanıma karşı duyduğum sorumluluğun bir gereği olarak bunları yazmak istedim.

    Buyurun başlıyorum.

    “İstanbul seçimlerinde usulsüzlüklerle ilgili eylemlerin yapıldığını tespit etmiş durumdayız, tefsik etmiş durumdayız, dolayısıyla Yüksek Seçim Kuruluna giderken zaten bu belgelerle, bu bilgilerle, hatta hatta televizyon tespitleri var, kamera tespitleri var.” diyen Erdoğan’a rağmen Binali Yıldırım, Haber Türk televizyonunda Didem Arslan Yılmaz’ın programında kamera görüntüleri konusunda bilgisinin olmadığını söyledi. Ülkede bu kadar hayatî bir konu ile ilgili belirsizlik maalesef giderilemedi. Ancak birileri “Böyle bir belge olsa % 99 ihtimalle bütün gazeteler çarşaf çarşaf yayınlar ve bütün görsel medya olayla ilgili yayınlar yapardı” diye düşünüyor.

    Göreve geldiğinin ilk zamanlarında dini yayınlar fuarı ile ilgili tartışmaların ortasına düştü İmamoğlu. Olayın detayını ( https://www.karar.com/yazarlar/akif-beki/imamogluna-dini-yayinlar-calimi-10108 ) okuyabilirsiniz. İsteyene İmamoğlu’nun ağzından dinlemeyi öneriyorum. (https://www.youtube.com/watch?v=d5yJxWbTAXw ) Ayrıca İmamoğlu’nun Yıldıray Oğur ile röportajının 42. dakikasında anlattığı dini yayınlar fuarı meselesine tekrardan göz atabilirsiniz ( https://www.youtube.com/watch?v=k9uDT3hF8Q8 )

    Seçimden önce İmamoğlu’nun öğrencilere ulaşım indirimi ve halka su indirimi projesi için Cumhurbaşkanımız, “Kimin cebinden, nereye, kimin parasıyla yapıyorsun?” diyerek eleştirmişti. Yıldırım da eleştirilere aynı bakış açısıyla destek vermişti. (https://twitter.com/t24comtr/status/1127972417803104256 ) İş öyle bir noktaya geldi ki İmamoğlu Belediyeden ayrıldıktan hemen sonra İBB Meclisinin AKP’li ve CHP’li üyelerinin ortak kararıyla kabul edildi. Bir ay içerisinde taban tabana zıt olan düşünceler icraata geçebiliyor. Bu konuyu idrak edebilmek için beyin damarlarım kendi kendine kaç defa anjiyo yaptı! Yine de ben anlayamadım. Anlayan beri gelsin.

    YouTube kanallarında birçok video izleme fırsatım oldu ve halkın nabzını tutan bazı insanların sorduğu “Hangi adaya vereceksiniz, neden?” sorusuna yıllarca CHP’ye oy verdim, ama artık Ak Parti’ye vereceğim diyeni ben göremedim. Ama tam tersi olarak yıllarca Ak Parti’ye oy vermiş olduğunu belirten ama bu seçimde CHP’ye oy vereceğini söyleyen insanlara rastladım. Bence bu üzerinde ciddi bir analiz gerektiren bir sosyolojik bir durumdur. Yeni bir sosyoloji okuması yapmaya ihtiyaç olduğu kanısındayım.

    Halka mikrofon uzatıldığında bir hanımefendi “Cumhurbaşkanımız vatandaşın kendisine ‘Başkanım bu seçim yenilensin’ dediğini” aktararak, o zaman ben de buradan söylüyorum: “Başkanım bu seçim yenilenmesin” dedi. Halk tam olarak ikiye bölünmüş durumda.

    Ekonominin bütün hedeflerinin tuttuğunu, her şeyin yolunda olduğunu her 3-4 güne bir attığı mesajla kamuoyuna duyuran Hazine ve Maliye Bakanımız sürekli yeni bir ekonomi paketi açıkladığında kimse şunu soramadı: Her şey yolunda, hedefler de tuttu ise neden sürekli paket açıklanıyor? Albayrak her basın toplantısında kendisini dinlemeyen öğrencileri sürekli uyaran ve dikkati kendinde toplamak isteyen bir öğretmen edasıyla “Bakın burası çok önemli” cümlesini o kadar çok telaffuz ediyor ki, nereye odaklanmamız gerektiğini, neyin çok önemli olduğunu kaçırıyoruz maalesef.

    Binali Bey, seçim gecesi 3500 oy farkı ile kazandığını ilan edince problem olmadı ve teşekkür konuşması yapma niyeti yansıdı medyaya. Ama Ekrem Bey 29 bin oy farkıyla kazanınca fark bu kadar ise şaibe vardır anlayışı medyaya hâkim oldu. Gel de anla bu durumu…

    Ak Parti son zamanlarda yaptığı ve yürüttüğü propaganda yöntemleriyle İmamoğlu’na hiç oy vermeyecek kimselerin gözünde ve gönlünde İmamoğlu’na sempati duyulmasına vesile oldu. İmamoğlu’nun daha birkaç ay öncesine kadar kendi seçmenleri nazarında bile popülaritesi düşük iken Cumhurbaşkanının meydanlarda sürekli kendisini eleştirmesi ile bir anda karşımıza yeni bir lider olarak çıkmış oldu. Bu anlamda Cumhurbaşkanının sözlerinin İmamoğlu’nun popülaritesini fazlasıyla yükselttiği çok net görüldüğü için tekrarlanan seçimde İmamoğlu fazla gündeme getirilmemeye çalışıldı. Ama şu bir gerçek ki, sosyoloji yeni bir lider çıkardı Türkiye’nin önüne. Etrafımda hayatında CHP’ye hiç oy vermemiş insanlar İmamoğlu’na karşı yürütülen ötekileştirici, ayrıştırıcı ve korkutucu dil sonucu İmamoğlu’nun duruşunu takdir eder pozisyonda ve İmamoğlu’nun mağdur duruma düşürüldüğü nazarıyla adaletin tecellisini ummaktadırlar.

    Toplumun hemen hemen her alanda geldiği noktaya baktığımızda, gelinen durumun özetini İsmet Özel’in mükemmel yorumuyla aktaralım: “İnsanlar hangi dünyaya kulak kesilmişse öbürüne sağır”. Hepimiz “ötekine” kulak vermemiz, diğer insanların ne düşündüğü, nasıl düşündüğünü sebepleriyle anlamamız gerekiyor ki huzurlu bir toplum olmanın gereğini yerine getirelim. Ben sırf bu sebeple Binali Bey’in kendi mahallesinden bit televizyonda değil, diğer mahallenin televizyonu ve sunucusunun önünde tartışma programına çıkmak istediğini düşünüyorum. Çünkü iki taraf da haberi sadece kendi mecrasının yayınlarından alıp kabul ediyor.

    AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Azmi Ekinci’nin, İstanbul seçimlerinde AK Parti’nin “nerede hata yaptığını” açıklıkla anlattığı röportajı gazetenin internet sitesi ve sosyal medya hesaplarından kaldırıldı. Star gazetesinden Fadime Özkan AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Azmi Ekinci’yle yaptığı röportajda Ekinci, vatandaşın AK Parti’ye “artık yönetemiyorsunuz” demeye başladığını şu sözlerle anlattı: “Vatandaş ‘tanzimleri niye açmak zorunda kaldınız?’ diyor. Biz de “bir takım art niyetliler domates, patates, soğan üzerinden bizi terbiye etmeye çalışıyorlar. Onun için bunları açtık/açmak zorunda kaldık” dediğimizde “Neden, sizin zabıtanız yok mu, emniyetiniz yok mu, maliyeniz yok mu, niye denetlemiyorsunuz?’ diyor. ‘Yapıyorlar da yetişemiyorlar’ dendiğinde, O zaman “siz yönetemiyorsunuz” diyor. Artık sorular bu noktaya gelmiş.” diyor ve ekliyor “Artık kendi seçmenimizle saatlerce tartışıyoruz”. Ayrıca Ekinci seçimlerde organize bir usulsüzlük olduğunu savunarak Kürtlerin beka söyleminden rahatsız olduklarını eğer bu söylem olmasaydı mütedeyyin Kürtlerden AK Parti’nin oy alabileceğini dile getirdi. (https://www.internethaber.com/ak-parti-teskilat-baskan-yardimcisi-azmi-ekinci-vatandas-siz-yonetemiyorsunuz-diyor-2023297h.htm )

    Ak Partide milletvekilliği yapmış Mehmet Tekelioğlu’nun, seçimin yenilenmesi ile ilgili olarak kişisel web sayfasından yazdıklarına bir göz atmakta yarar var: Ben Ak Parti’nin bir zamanlar çok itibar ettiği hukukçuların görüşlerine baktım. Bunlardan Prof. Dr. Ergun Özbudun Ak Parti’nin Anayasa çalışmalarındaki en önemli isimlerden biriydi. Onun görüşleri kararın hukuki olmadığı yönünde. Bir uyarısı daha var: “Türkiye ‘hukuken belirsiz’ bir atmosfere sürükleniyor.” Yine Ak Parti’nin çok önemli kanunların hazırlanmasında ve son şeklinin verilmesinde her zaman görüşlerini aldığı isimlerden Prof. Dr. Adem Sözüer, “YSK’nın kararı kanun ve içtihatlarıyla çelişiyor” dedi. Prof. Dr. Osman Can, bir zamanlar Ak Parti’nin içindeydi. O da kararın yanlışlığına vurgulayan isimlerden biri. “367 hukuksuzluğu bu kadar ağır değildi” dedi. “Hiç kimse kendi kusurundan hareketle hak iddiasında bulunamaz” diye izah etmişti daha önce anayasa profesörü Osman Can. Prof. Dr. İzzet Özgenç de aynı doğrultuda görüş açıkladı. “Hukuk kurallarını hiçe sayan bir karardır” diye açıkladı YSK’nın hükmü hakkındaki görüşünü. (http://www.mehmettekelioglu.com/2019/05/yeni-arayislar-icin-siyasal-ve-etik-zemin-var-mi/ )

    Seçimin yenilenmesine muhafazakâr mahalleden de karşı çıkanlar oldu. Yeni Şafak Gazetesinde yazan iki yazardan Fatma Barbarosoğlu “Seçimler yenilenmemeliydi. Bu kaydı düşüyorum ki yıllar sonra neden söylediğimi izah etme hakkım elimde olsun.” derken Mustafa İslamoğlu da “Zulüm bizdense ben bizden değilim” diyerek seçimlerin yenilenmesine karşı olduğunu belirtti.

    Evvelini ahirini bilmem, lakin son 5-6 yazısını ilgi ile okurken bir anda Kemal Öztürk Yeni Şafak gazetesinden ayrılmak zorunda kaldı. Son yazılarında Ak Partideki durumu eleştirel bir dille ele alan ve mahallesi için hayli özgür bir çıkış sergilemiş olan Kemal Öztürk gazetesinden ayrıldı. Demek ki yıllarca mahallede olmak yetmiyor, makul bir eleştiri yapıldığında hemen topun ağzına konulabiliyor insan. Yazık ki ne yazık. Hâlbuki benim gibi sıradan birinin söylediğini ülkede itibar gören fikir adamları aylardır söylüyor, ama yol alınmadı, alınmıyor.

    Beni günlerce düşünceye sevk eden konu şu idi, madem seçimlerde usulsüzlük vardı, bunu neden seçimden önce kimse dile getirmedi? Bu konuda sorumlu olanlar kimler? Bu kadar büyük olayları tek bir tane kamu görevlisi nasıl göremedi? “Türkiye’de son derece güvenilir bir seçim ortamı, bir seçim mekanizması bulunmaktadır. Türkiye’de en güvenilir kurumların Yüksek Seçim Kurulu ve İlçe Seçim Kurullarıdır, hatta bu işi Dünya’da en iyi işleten belki de bizim seçim kurumlarımızdır.” Bu ifade seçimden önce kimsenin kendisini tam olarak tanımadığı ve seçimden sonra neredeyse her gün evimizi 5-6 kez renklendiren, kendisini evimizde ağırlamaktan son derece gurur duyduğumuz Ak Parti Genel Başkan Yardımcısı Ali İhsan Yavuz’a ait.
    Tam bu noktadan hareketle bu yazımın içerisine siyasi mizah olabilecek 3 konuyu da ekleyerek sürece katkı sunmak istiyorum.

    • Seçimden sonra her türlü şaibenin olduğunu dile getiren Ak Parti Genel Başkan Yardımcısı Ali İhsan YAVUZ “Hiçbir şey olmasa bile biz diyoruz ki kesinlikle bir şeyler oldu.” diyerek mizah dünyasına hızlı bir giriş yaptı. Şahan Gökbakar dahi bu konuda video çeker ise benim de mizah listeme almam sıkıntı olmaz sanırım.

    • Ak Parti Büyükçekmece Adayı Mevlüt Uysal, “Soyadından AK Parti’ye oy verdiği tespit edilen 3 bin 92 kişinin kaydı silinmiş” sözüyle siyasi tarihe yakın zamandaki en önemli ikinci mizahı hediye etti. İnternette “soyadından parti bulucu hizmete girdi” diye bir link gördüm. İnanmayan bir baksın kimlerin hangi partili olduğuna. (https://16punto.com/soyadindan-parti-bulucu-hizmete-girdi/ )

    • Avcılar’da seçmenleriyle bir araya gelen Binali Yıldırım konusuna çok iyi çalışmış bir sunucu misali kendinden gayet emin bir şekilde “Seçim günü olan en büyük şey, hile veya yolsuzluk; üç pusuladan ikisini veriyor, birini vermiyor. Hepsini değil. Bakıyor seçmene, diyelim ki AK Parti’nin adayına verecek gibi anladığı seçmene büyükşehir pusulasını vermiyor. İki tane veriyor” diyerek mizah alanında kendi partisinin iki değerli insanını nakavt ederek birinci olduğunu hal diliyle ifade etmiş oldu.

    Ben bu üç mizahı bizlere veren üç değerli insana gönülden teşekkür ediyorum. Zira ülkede hayatın zor ve çetin şartlarında gülmeyi unutan insanları yeniden tebessüm ettirebilmek azımsanacak bir durum değildir.

    Beka beka diye propaganda bombardımanına tutulduk. Madem beka sorunumuz bu kadar büyük idi, ne oldu da beka sorunumuz bu seçimde anılmaz oldu. Sorun şurada, aslında bir beka sorunumuzun olmadığını Ak Partide yıllarca siyaset yapmış Bülent Arınç da ifade etmişti. Ama artık ok yaydan çıktığı için geri dönülememişti. Bu seçimde beka kelimesini sadece bir defa Devlet Bahçeli’den duydum. Olduysa da haberim yok.

    Kanunda açıkça Belediye Başkanının görevleri arasında olan ve yıllardır da belediye başkanları tarafından kullanılan “şirketlerin genel kurullarını Belediye Başkanı hazırlar, yapar” yetkisi İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu seçildikten sonra Meclise devredilmeye çalışıldı. Sadece İstanbul için de geçerli değil, Ankara’da da benzer durumlar var. Mansur Yavaş seçildikten sonra bazı yetkilerin Mansur Yavaş’tan alınıp Meclise verilmeye çalışılması, neden Belediye başkanları değişince bu tasarrufun yapıldığını merak ettirmiyor değil. Bu durum ülkemizde birçok alanda olan kişiye göre hukuk tesis etmede çok başarılı olduğumuzu gösteriyor.

    6 Mayıs günü AK Parti’den “Erdoğan 39 ilçede miting yapacak” bilgisi paylaşıldı ve Bahçeli mitili İstanbul’a atacağını söylemişti. Ama biz iki lideri de İstanbul’da fazla göremedik. Özellikle Bahçeli seçimden sadece 9 gün önce, yani 14 Haziranda İstanbul’a gidebildi. Bahçeli, 14-15 Haziran’da İstanbul’da bir dizi ziyaret gerçekleştirdi ve Binali Yıldırım’a oy istedi. 16 Haziran Pazar günü geri döndü Ankara’ya. Zannımca sahadaki araştırma sonuçları neticesinde Erdoğan ve Bahçeli’nin fazla görünür olmaktan vazgeçti.

    Seçimden önce Saadet partisine tabela partisi diyen, hainlerle işbirliği yaptığını söyleyen, terör ile yan yana koyan Ak partinin üst düzey yetkilileri son günlerde Saadet Partisine çok yakın davranıyorlar. Binali Yıldırım’ın “Saadet Partili kardeşlerimin bana oy vereceğine inanıyorum” açıklamasına Saadet Partisi Antalya Büyükşehir Belediye Başkan Adayı Ali Aktaş, “31 Mart’tan önce zillet dediğiniz, terör işbirlikçisi dediğiniz, hain dediğiniz, adayı yok dediğiniz insanlar asla size oy vermeyecek” diyerek bu çelişkili duruma itirazını ifade etti. Binali Yıldırım, 19 Haziran çarşamba günü Milli Gazeteyi ziyaret etti. 31 Mart seçim sürecindeki Saadet Partisi’ne yönelik haksız söylemlerin hatırlatılması üzerine Binali Yıldırım, “Saadet Partililerden özür diliyorum” dedi. 2 ay içerisinde bu konudaki ciddi politika değişikliği hem Ak partinin hem Binali Yıldırım’ın samimiyetini sorgulanır hale getiriyor kanısındayım.

    Yeniçağ Gazetesi yazarları Yavuz Selim Demirağ ile Sabahattin Önkibar feci bir saldırıya uğradı. İkisinin de failleri yakalandı, lakin kısa sürede salıverildiler. Ayrıca Yeni Akit Gazetesi Haber Müdürü Murat Alan’a da iğrenç bir saldırı oldu. Her üç gazeteciye de saldıran, insanlıktan nasibini almayan, şiddetle bir yere varılacağını zannedenleri en sert şekilde kınıyorum. İki gazetecinin saldırıya uğraması devlet yetkililerince kınanmadı, ama aynı mahalleden Murat Alan için Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Prof. Dr. Fahrettin Altun, “Yeni Akit Gazetesi Haber Müdürü Murat Alan’a yapılan saldırıyı kınıyoruz. Şiddet hiçbir koşulda tasvip edilemez. Konunun takipçisiyiz. Herkes bilmelidir ki bu saldırının failleri adalet önünde hesap verecektir.” diyebiliyor. İyi de kardeşim kendi mahallenizden olana gösterdiğiniz saygıyı ve geçmiş olsun temennisini sizinle aynı düşünmeyen insanlardan neden esirgiyorsunuz? Bu davranışın devletin takınması gereken tutum olduğuna inanan var mıdır?

    65 yaşında bir kişiye bankalar kredi vermeye yanaşmaz iken yıllarca Ak Partide siyaset yapmış ve bu aralar kenarda bekleyen, ülkede birçok görevde bulunmuş ancak bankacılık ile ilgili hiçbir tecrübesi olmayan 75 yaşındaki Abdülkadir Aksu’nun Vakıfbank yönetim kurulu başkanı yapılması manidar bulunmaktadır. Kritik görevlere gelmede liyakatin yerine sadakatin ön plana alındığını göstermektedir. İstanbul Belediyesi eski Başkanı Mevlüt Uysal, TBMM eski Başkan Vekili ve Kayseri eski milletvekili Sadık Yakut ile eski bakan Faruk Çelik’in de 3 devlet bankasına yönetici olarak atanması gelinen durumu net şekilde göstermektedir. Zira “Tamam, anladık kendi düşüncenize uygun kişileri belli makamlara getireceksiniz, ama bari o işi daha önce yapmış ve o işte biraz olsun birikimi olan insanları atayın bari” diye düşünenler var. Bülent Arınç’ın Cumhurbaşkanlığı Yüksek istişare kuruluna atanması konusunda yukarıda yazdığım nedenlerden dolayı eleştiri yapmadığımı, bu konuda tutarlı olma adına bu atamaya saygı duyduğumu özellikle belirtmek isterim. Arınç siyaset adamıdır ve Cumhurbaşkanlığının Yüksek İstişare Kurulu da ülkenin genel siyasetine yön verdiğinden bu atama eleştiri dışında tutulmuştur.

    Dönemin Adalet Bakanı Mehmet Moğultay, o zamanda yapılan kadrolaşmayı tasdik ederek, “Evet, hükümetten sınavlı beş bin kişilik kadro çıkarttım. Doğu’dan Güneydoğu’dan gelen insanlar aç mı, işsiz mi kalsın? Bu kadroları örgütüme vermeyip de milliyetçilere mi verseydim? Seyfi Oktay ve benim dönemimde de iki bin hakim aldık. Bu aldığımız kadrolar, ileride yeşerecek demokrat insanlardır. Yaptığım suçsa işlemeye devam edeceğim. Ben yılmayacağım, bu makamı da terketmeyeceğim” dediği için muhafazakâr kitle tarafından yıllarca eleştirilmişti. Bugün gelinen noktada kadrolaşmanın o güne rahmet okutacak cinsten olduğunu düşünen sayısız insan var.

    Bir önceki paragrafa ek olarak sendika konusuna da kısaca değinelim ki bu konu eksik kalmasın. Devlet görevine yeni giren memurlar başta olmak üzere tüm memurlar ile ilgili bazı sendikalar ciddi bir baskı ve korkutma ile çok büyük üye sayılarına ulaşmıştı. Başkanı değişen bazı belediyelerde 5000 civarı üyenin sendika değiştirmesi ile kıyamet koptu. 20 Haziran perşembe günü Memur Sen ve Hak İş başkanlarının öncülüğünde miting düzenlendi Ankara’da. Bu sendika değişiminin baskı ve zorlamayla olduğunu bağıra bağıra medya önünde anlattılar. Haklı bir durum olabilirdi ama bir şartla. Size helal olanı siz başkasına haram görür iseniz burada samimiyetten, hakkaniyetten bahsetmek gerçekten imkânsız olur. Sendikalar diskur çekmeyi bırakıp bir özeleştiri yapıp gerçek anlamda fabrika ayarlarına dönebilirlerse inanın birçok şey normale dönecektir. Keşke kimse baskı olmadan özgür iradesi ile sendika seçilebilse. Sendikalı öğretmen sayısı, sendikalı okul müdürü sayısı ve sendika dağılımına bakıldığında belki dediğim çok daha net anlaşılacaktır. Burada bir hikâye paylaşalım. İki kör bir tabaktan köfte yiyormuş. Biri diğerine “Neden köfteleri çift alıyorsun?” demiş. Öteki “Sen de körsün, ben de; nereden biliyorsun çift aldığımı?” demiş. Cevap bu paragrafa tam olarak oturuyor: Kendimden pay biçiyorum.

    Ak Parti 90 dakikalık bir futbol maçında 60 dakika hücum oynayıp 2 gol attıktan sonra savunmaya geçen ve maçı durağan hale getirip uzatmalarda da 2 gol yiyen takım gibi. Siyasi ömrünün hemen hemen 3 te ikisinde halkın teveccühüne mazhar olduktan sonra özellikle son dönemlerde ekonomik sıkıntılar, huzursuzluklar, adaletsizlikler ile anılan bir hüviyete büründü.

    KHK’lılar ile ilgili insanlar mağduriyetlerin olduğunu düşünüyor lakin bu mağduriyetleri dillendirme konusunda konjonktür gereği sesini ve sözünü şimdilik esirgiyor. Az da olsa ara ara bu konuda kalemini oynatan yazarlar oluyor. Her yazıda farklı bir hikâye var. Çok okuma yaptım, ama bu konuda son günlerde iki kritik yazı daha çıktı. Bu konuda Süleyman Özışık’ın “Terörist denilen mağdurlar” yazısı ile Yıldıray Oğur’un “Bana arkadaşını söyle, sana suçlu olup olmadığını söyleyeyim!” yazısını okumanızı şiddetle tavsiye ediyorum. Bu konudaki mağduriyetler üç yıldır az da olsa seslendirilmesine rağmen bırakın ileriye yol almayı, daha fazla geriye gitmek inanın bu ülkeye gönülden bağlı insanların vicdanında onarılmaz yaralar açıyor. Bu KHK’lılar konusunda devletin kendisine sağladığı geniş alanı vatandaştan esirgediği çok net görünüyor. Cumhurbaşkanımızın ibadet, ticaret ve ihanet sınıfları olduğunu ve ihanet sınıfına diz çöktüreceklerini ifade etmesine rağmen; halk “ihanet tabakası Avrupa’ya ve Amerika’ya kaçarken ibadet kısmındaki öğretmen, polis gibi memurların ihraç edilmesi çok ağır bir cezadır” diye düşünüyor. Devletin bir gün bu dosyaları tekrar açacağını ve “pardon” diyeceği ciddi bir kitle olacağını düşünüyorum. Aslında bu konuda toplumun kahir ekseriyeti benim gibi düşünüyor. Damgalanma korkusu ve başına iş gelebileceği korkusuyla en insaflı, en vicdanlı insanlar bile yanlışı ve haksızlığı dile getirmiyor, suskunluğa razı oluyor. Ey vicdan, öyle sar ki bizi yapmadıklarımızdan pişman olmayalım.

    Binali Yıldırım seçimin yenilenme nedeni olarak “Çünkü çaldılar” dedi. Sonra neden öyle dediğini sorduklarında herkesi sükûtu hayale uğratan şu cevabı verdi: ‘Ona mecburdum… Sesimi duyuramadığım için çaldılar dedim’. Yıldırım’ın bu sözleri sosyal medyada çok konuşuldu. Muhtemelen bu yazının en ironik bölümü burasıdır. Binali Yıldırım’ın isteyip de çıkamadığı bir televizyon gösterebilir misiniz? Herhangi bir gazeteci vesilesiyle gazeteye çıkamama ihtimali nedir? Ya da herhangi bir radyoda Binali Yıldırım’ın halka kendini anlatma imkânı bulamaması ne kadar gerçekçi olabilir? Neredeyse bütün kanalların kendisini canlı gördüğü, yazılı medyanın her gün manşetlere taşıdığı Binali Yıldırım, sesini duyuramadığı için “Çünkü çaldılar” demiş. Sayın okuyucu, bunu yazarken ben de inanamadım ama yazdığım maalesef gerçek.

    Yıllardır Öcalan ile ilgili hiçbir gelişme yok iken tarihin en kritik seçimlerinden birine giderken bir anda bir ses ve görüntü geliyor. Araştırmalarım sonucunda Tunceli Üniversitesi Öğretim Üyesi ve Rektör Danışmanı olduğunu öğrendiğim bir kişi (Doç. Dr. Ali Kemal Özcan) Öcalan ile Devletin izni doğrultusunda 3 saat görüşebiliyor ve Öcalan’ın mektubunu okuyabiliyor. Güya Öcalan, mektubunda HDP’ye tarafsızlık vurgusu yapıyor. Ve zikrettiğim şahıs konunun bir yerinde Öcalan’ın yerli ve Milli olduğunu ifade ediyor. ( https://www.youtube.com/watch?v=foHG8e8USQ4 ) Bu nasıl bir aymazlıktır, ne olur biri bana da anlatsın. Ömürden ömür geçerken onca yıl, onca ay torbaya girerken seçime ramak kala bir anda ses ve görüntü geliyor. Yorum sizin…

    Öcalan’ın mektubu ile ilgili Devlet Bahçeli, “Teröristbaşının mektubu HDP’nin vahim sapmasına, Zillet İttifakı’na verdiği rezil desteğine itirazın, tepkinin ve bundan duyduğu rahatsızlığın eseri ve sonucudur” ifadelerini kullandı. Şimdi Sayın Bahçeli’nin Öcalan’ın tepkisine hak verdiğini varsayarsak burası ayrı bir garabettir, Öcalan’a hak vermiyor ise zaten HDP doğru yoldadır demek, burası da ayrı garabet. Bahçeli ne demek istedi lütfen biri izah etsin. Ey seçim sen neler kadirsin!

    Ekrem İmamoğlu’nun her şeyi araştırılıyor; ailesi, mezun olduğu üniversite, diploması, ailesinin bağlantıları, dedesinin mezarı dahi medyanın yoğun ilgisine mazhar olacak şekilde araştırılıyor. Beylikdüzü Belediye Başkanlığı döneminde İçişleri Bakanlığı Mülkiye Müfettişleri tarafından yapılan inceleme ve soruşturma dosyaları İmamoğlu’nun lehine sonuçlanmış olmasına rağmen dosyalar tekrar açılıyor ve bu defa başka müfettişler tekrar incelemeye alıyor. Bunun ahlakî olduğunu düşünmek için aynı tasarrufu diğer belediyelerde de görmek gerekli diye düşünüyorum. İnanın bu işleri yapanların amaçlarının aksi ile karşılaşma ihtimalleri çok yüksek. Bu işler İmamoğlu’na daha fazla mağduriyet kazandırır ve yapanları da mahcup eder.

    Seçimden hemen önce dağıtılan market kartlarına ya da halkın belirli bir kısmının hesaplarına yatırılan parayı düşününce seçimin nelere kadir olduğunu bir kez daha gördük. Detay isteyen Fatih Altaylı’nın yazısına lütfen bir göz atsın. ( https://www.haberturk.com/yazarlar/fatih-altayli-1001/2497144-bos-bir-soylemi-ortadan-kaldirmaya-var-misiniz )

    Bu yazı İstanbul seçimini kimin kazanıp kimin kaybedeceği üzerine inşa edilmemiş olup 17 yıldır iktidarda olan ve bu satırları yazanın da oyunu belli bir zaman alan iktidar partisinin son zamanlarda geldiği eksen değişikliğinin vahim boyutlara geldiğinin bir resmi olarak yazılmıştır.

    Saygılarımla

    • Bu kadar uzun bir yazıyı yazdığınız için tebrik ederim .17 yıl sonunda geldiğimiz nokta belli ancak bunun sonunda nereye gideceğimiz belirsiz.Allah hepimizin yardımcısı olsun.Kim kazanırsa kazansın biz kaybettik istanbul kaybetti millet kaybetti.hayırlısı.

    • yYaşanılan tüm süreci, çok güzel bir şekilde özetlemişsiniz. Medyadan takip edemediğim durumlardan da haberdar oldum. Çok bir yazı olmuş.

Yoruma kapalı.