CIA ajanlarını nasıl tanıyabiliriz? 2 çarpıcı örnek…

8
Öğrenciler CIA ziyaretinde..
Reklam

Başlığı ‘CIA nasıl satılmışları devşirir?’ olunca dikkatimin yazı üzerinde yoğunlaşmaması imkânsız… Başlığı okuyunca, ilk düşüncem, “Nihayet birisi kendi başından geçen bir devşirme olayını açıklayacak” umudu oldu.

Star yazarı Aziz Üstel beni bu yönden hayal kırıklığına uğrattı; yazısında ilk elden bir deneyim aktarılmıyor çünkü.

Yeni de kendisine iki sebepten teşekkür etmem lâzım: İlki, adımı Bülent Ecevit gibi saygın biriyle birlikte andığı için… Diğeri de, “Örneğin Türkiye’den bu kurslara Bülent Ecevit’le Fehmi Koru katılmıştır; elbette onlara CIA görevlisi demek için insanın delirmiş olması gerekir” dediği için

Burada bir yanlışını da düzeltmem gerekiyor: Ben ABD’nin Harvard Üniversitesi’nde kursa katılmış değilim; Harvard’ta yüksek lisans (master) yaptım. Birisi, beni oraya layık görmediği için olacak, bir kalem münakaşası sırasında, “Olsa olsa orada bir kursa katılmış olabilir” yakıştırması yapmıştı; oysa kapı gibi master diplomam var Harvard’tan…

İlk deşifre Agee’dan

Philip Agee adını hatırlar mısınız?

CIA’nin dünyanın çeşitli köşelerinde neler yaptığı, ajanlarını nasıl devşirdiği ve kimleri kullandığı konularında, dünyamız, ilk elden bilgilere onun sayesinde ulaşmıştır.

Onun ‘Inside the Company: CIA Diary’ (Türkçesi: CIA Günlüğü, e Yayınları) kitabı yayınlanana kadar istihbarat dünyasından bilinenler sağdan soldan derlenmiş bölük pörçük şeylerdi. Onunla birlikte, ilk kez, bir CIA ajanı, teşkilatın çalışma tarzını deşifre ettiği gibi, yine ilk kez dünyanın dört bir tarafındaki ajanların adları da açıklanmıştı.

Agee tam 12 yıl CIA ajanı olarak Latin Amerika ülkelerinde görev yapmıştı. Ekvador, Uruguay ve Meksika’da. Birkaç yılını da ABD başkentindeki CIA merkezinde geçirdiğini biliyoruz.

Reklam

Görevi sırasında merkezden gelen emir ve talimatlarla yerel politikacıları ve gazetecileri rüşvetle satın almış, gerektiğinde sahte belgeler düzenlemiş, o günlerin iptidai şartlarıyla telefon görüşmelerini dinlemiş, kişiler arasındaki yazışmaları fark ettirmeden okumuştu.

Sonrasında öğrendiklerini dünyayla paylaşmaya karar verdi Agee ve 1968’de CIA’den istifa edip ortalıktan çekildi.

‘CIA Günlüğü’ dört yılda yazıldı; 1975 yılında piyasaya çıktığında Türkçe dahil dünyanın neredeyse bütün dillerine çevrildi.

Welch.. Atina’da öldürüldü..

Verdiği isimlere bakılarak öğrenilen gerçek şuydu: Ona buna “CIA ajanı” diye lâf sokuşturanlardan bazıları da onun verdiği ajanlar listesindeydi.

O listede yer alan ‘CIA ajanları’ndan Richard S. Welch, kitabın yayınından birkaç ay sonra, 1975 Noel’inde, görev yaptığı Atina’da suikasta uğrayacaktı.

Suikastın bize bakan bir yüzü de var: Atina’da görevliydi Welch, ancak esas işi Türkiye’deki gelişmeleri izlemekti.

Daha önce Latin Amerika’da görev yapmıştı ve o sebeple de Agee’nin radarına yakalanmıştı.

CIA’nin bir yayınında adının ‘yabancı yayınlarda deşifre edilmesinin hayatını tehlikeye düşürdüğü’ bilgisi de yer alıyor. Yukarıda belirttiğim gibi, Agee’nin ‘CIA Günlüğü’ kitabı suikasttan sadece birkaç ay önce yayınlanmıştı.

Reklam

Agee isimleri deşifre etmeye karar verince önce Ruslar’a sığınmak istedi, fakat KGB onun niyetlerinden kuşkulandığı için bu gerçekleşmedi. O da Küba’ya taşındı, 2008 yılında ölene kadar da orada kaldı.

Ve Snowden

Ruslara sığınan ve hayatını artık orada sürdüren bir başkasını ise daha yakın bir tarihin insanı olduğu için konuyla ilgilenen hemen herkes biliyor: Edward Snowden

Snowden Amerikan istihbaratının koca kulağı olan NSA’ye taşeronluk yapan bir firmada çalışıyordu. Elinden geçen gizli belgeler, NSA’nin Amerikan anayasasını çiğneyen kirli işlere karıştığını gösterince, bir yandan o belgeleri kendisi için kopyalamaya, bir yandan da kopyaladığı belgeleri dünyayla nasıl paylaşacağını araştırmaya başladı Snowden.

Dün, tesadüf bu ya, Tivibu’nun sinema kanallarından birinde onunla yapılmış en uzun mülakatın da yer aldığı bir belgesel izledim: ‘Citizenfour’

Tekrarında karşılaşırsanız tavsiye ederim, sizler de izleyiniz.

Yolu kirli işler yapan ABD’nin istihbarat servisleriyle kesişmiş özgürlük düşüncesine sahip insanların, başlarına büyük dertler açılacağını bile bile, bildiklerini açıklamak için nasıl gayret ettiklerini o belgesel çok yetkin bir biçimde anlatıyor.

Harvard ve CIA
Harvard Üniversitesi.. Kampüs’ten bir görüntü..

Harvard Üniversitesi CIA’nin ajan devşirme alanlarından mıdır? Dünyanın dört bir köşesinden en parlak gençleri bünyesinde topladığı için herhalde istihbarat örgütleri orayı üs yapmak istemiştir.

Parlak beyinler arasından kendi ülkelerinin aleyhine ajanlık yapabilecek çapsızlıkta birileri çıkmış mıdır? Herhalde çıkmıştır, ama sayılarının çok fazla olacağını sanmam.

ABD’nin bu en ünlü üniversitesine kabul edilebilecek değerde bizden gençlerin Aziz Üstel’in yazısını okuyarak oraya gitmekten caymasını istemem.

Sanırım onun da amacı bu değildir.

ΩΩΩΩ

Reklam

8 YORUMLAR

  1. Sermaye bir taraftan uyuşturucu kaçakçılığı ile silahlı mafyayı beslerken diğer taraftan gizli istihbarat örgütleriyle devlet içinde mafyalar oluşturmuştu. Bunlar alt kademelerde çatışır, üst kademelerde Sermaye’nin güdümünde beraber çalışırlar. Türkiye’de de buna benzer bir durum vardı geçmişte.
    Türkiye’de ordu Erbakan’ın başlattığı mücadele ile Sermaye’den uzaklaşmıştır. MİT de bir süre sonra benzer pozisyon aldı. Bu saf değişiklikleri ABD’de de yaşandı. CIA Sermaye’nin değil devletin yanında oldu. Bunun sonucunda Sermaye CIA’yi çökertmek için uğraşmaktadır. Irak başta olmak üzere hapishanelerde yapılan işkence görüntülerinin servis edilmesi ile bu süreç başlamıştır. Eski ajanlarını da kuruma karşı kullanmaktadır. Türkiye’de MİT, ABD’de CIA artık Sermaye’nin emrinde değiller, o da bu kurumları etkisiz hale getirmek için çalışıyor.
    Devletlerin gizli istihbarata ihtiyacı yoktur. MİT ve CIA açık istihbarat merkezi haline getirilmelidir. Önce saçma yasaklar konuyor sonra yasakların delinmesine göz yumuluyor. Sadece mafya değil, sıradan vatandaş bile kanunlar karşısında birçok suçtan kolayca hüküm giyebilir. Bu zulüm düzenidir. Esas olan insanların huzur ve refah içinde yaşamalarını sağlamaktır. Kurumlar insanlar hakkında açık olarak bilgi toplar ve dosyasında muhafaza ederler. Kişi kendi dosyasına girer ve dilediklerine cevap verir. Kişinin kendisinden gizli olarak herhangi bir kaydının tutulması doğru değildir. Ordunun savunma kapsamında istihbarat görevi olabilir, bu da kendi vatandaşına değil, diğer devletlere karşı yürütülür. Bu konular Adil Düzen’e Göre İnsanlık Anayasası çalışmasında detaylı olarak ele alınmıştır.

    • Abi ! Hep Adil Düzen şöyle olacak, Adil Düzen böyle yapacak deyip duruyorsun….

      Ne iştir bu…???

  2. ” Para ve kadın ” karşılığı görev teklif edilen epeyce kişinin böyle bir teklifi kabul edebileceği rahatlıkla düşünülebilir. Çünkü, bu zamanın insanları için bu iki şey tapınacak derecede önemli.
    Bu gibi teklifler, biraz hırslı, fakat, singıl ve imkanı kıt, sıhhatli-sıcak aile yuvasından
    mahrum kalmış, fakat, zekice kişilere yapılacağında şüphe yok.
    Dikkat edilirse görülür ki, bu tip insan, biraz da, Tevfik Fikret’in oğlu Haluk gibi, ” vatanım
    ruy-u zemin, milletim nev-i beşer “, (Dünyanın her toprağı vatanım, her çeşit insan da milletim) diyebilen, yabancı ellerde ve kültürle yetişen, dini duygulardan ve genelde vatan duygusundan mahrum kalmış kişiler arasından çıkarılır; bu görevler için bu türlü taliblilerin daha fazla olacağında şüphe yok.
    Türkiye’de ailenin, aile disiplininin yıkılmıya çalışılması bu gibi düşünce sahiblerinin eseridir.
    Onun için Anayasa, Devlete, ailenin, genel ahlakın ve gençliğin korunmasını hükumetlere görev olarak vermiştir. Hükumetler bu göreve gereken ihtimamı (özeni) gösteriyor mu ? O da ayrı mesele

    • Dini duygular mı? “DEDİNİZ”
      Bizde ne kadar iftiracı yalancı ve küfürbazlar varsa bunların hepsi kendilerini hem vatanperver hem de “DİNDAR” olarak topluma lanse ediyorlar üstelik de buna kendileri de inanıyorlar.
      Vatanperver ve dindar olmanın yolu DÜRÜSTLÜKTEN geçtigine göre acaba bizde bu özeliklere sahip insanlar şu an nerelerde?
      Cevabı: Bir kısım o vatanperverler vasıtası ile zindanlarda, bir kısmı mesleğini icra etmek yerine açlıkla mucadelede, F.Koru gibileri de linçlere karşı kalemleri ile savunma savaşi vermekte.
      Bizdeki esas CİA ajanları kimler biliyor musunuz?Zindanlardakı 700 e yakın bebekler. Neden bu bebekler biliyor musunuz? Bizdeki vatanperverler şimdiye kadar tesbit ettikleri CİA ajanlarının hepsinin özelliği o bebeklerle birebir örtüşüyor da ondan.

      • yukarıdaki yazınızda, kendini dindar ve vatansever sananların aslıda kimler olduğunu tarif etmeye çalışmışsınız; lakin bu tarif cuk diye fetö yle örtüşüyor farkında mısınız? sanmam. o alçak kalkışmanın olduğu gece, tarafını belli etmişlerin, kayıtlara geçmiş sözlerini, yazılarını ne yapacaksınız?…

        • Farkında olmak mı?
          Mesele farkında olmak değil dalkavukluk görevini kayıtsız şartsız yerine getirmek….
          Yoksa sen hala anlamadın mı…..?

  3. Çok merak ediyorum! Acaba o yazının altında imzası olan “yazar”gerçekten o yazıyı kendi mi yazdı? Yoksa tek kalemden çıkan yazılardan onun şansına o yazı mı düştü?
    Yazar bey o yazıyı kendisi yazdı ise? F Koruyu tanımadan onun hakkında yazdığı iftira ve yalanlarla okuyucularını aldatmaya utanmıyor mu?
    Eğer o yazı tek kalemden yazılan yazılardan herhangi biri ise, okuyucularına karşı hiç mi sorumluluk duymuyor? hiç değilse insan en azından yaziyi okur yalan ve iftiralara biraz makyaj yaparak az da olsa kalite katar.
    Şu an Türkiye’de en çok itibar gören ve yükse gelir getiren meslek iftiracılık mesleği.
    Bir de iftiranın yanına yalan ekledınız mi artık hiç kimse sizi durduramaz sokaklar ve salonlar sizi alkışlayan insanlarla dolar.
    Ne acımasız ve düşuncesız insanlar.
    İnsan hayatı bu kadar ucuz mu .
    İnsanları adete hedef tahtasına koyarak katillerin ellerine de silahlari veriyorlar.

Yoruma kapalı.