Çocuklar yanarsa.. Yürek nasıl dayansın? Tevekkül ve kader ha! Sorumluluk kimde?

33
Reklam

Ölüm herkes için mukadder, ama genç insanların (kızların), üstelik yanarak ölmesi…

Yürekler işte bunu kaldırmıyor.

Sadece ana-baba yürekleri değil, uzaktan bakanların yüreği bile…

Adana/Aladağ’da bir kız öğrenci yurdunda çıkan yangının aldığı canlara herhalde ağlamayan yürek yoktur.

Dindarların sorumluluğu fazla

Bu yazıyı yazmadan önce bugünkü gazetelere göz attım; hepsi ‘ihmal’ sözcüğünü ön plana çıkarmıştı: Binanın yapımından kullanılan malzemeye, yangın alarmı eksikliğinden yangın kapısında kulp olmadığına kadar bir dizi ihmal…

Akıl alır gibi değil…

Kendisini eğitime vakfetmiş bir grup insanın, himayelerine verilmiş kız çocuklarının korunması için, en beklenmedik gelişmeleri de düşünerek, güvenlik tedbirleri alması gerekirdi.

Ya büyük bir deprem olursa.. diye düşünüp her derecedeki sarsıntıda bile ayakta kalacak binalar inşa etmeleri…

Reklam

Hani olur a.. İnşallah olmaz ama.. diye yangını düşünüp.. en az zararla atlatılacak ne kadar tedbir varsa onu zamanında almaları…

Devletin öyle binalardan ve yurtlardan talep ettiğinden fazlasını…

Eğer o bir grup insan dini hassasiyetleri sebebiyle bu işe soyunmuşlarsa.. katlandıkları fedakârlıklar için etraflarından kuru bir “Aferin” almayı değil de çok daha büyük bir ertenmiş bonusa kavuşmayı düşünüyor ve bekliyor idiyseler..

Onlara düşen, kendi hane halkları için göstermedikleri dikkati, bu el çocukları için sürekli ayakta tutmak olmalıydı.

İktidarda AK Parti olmasaydı medyanın daha büyük bir gürültüyle üzerine gidebileceği ve olayın ‘dini’ boyutunu bir biçimde daha fazla öne çıkartacağı düşünülürse, sırf bunun için bile ekstra bir dikkate ihtiyaç duyulması gerekmez miydi?

Hayır, “Gürültü kopar ve üzerimize gelirler ve bizler ve içinde yer aldığımız Cemaat zor durumda kalır” dikkatinden söz etmiyorum; “Bizim yüzümüzden, mensup olduğumuz grubun özelliği sebebiyle, dinimiz yara alır” hassasiyetinden söz ediyorum.

Bu ülkede, dindar insanlar, başka ülkelerdeki benzerlerinden çok daha ileri derecede sorumluluk duygusuna sahip olmak zorunda.

Yalnızca himayelerindeki insanlara, kendi kişiliklerine leke getirmemekle mükellef değil bu ülkenin dindarları.. mensup oldukları inanç sisteminin haysiyetini korumakla da mükellefler…

Reklam

Gerçek durum ise bunun tam tersi…

2008 yılında yine böyle bir öğrenci yurdunda yangın çıkmıştı… Ondan öncesinde de can alan âfet olayları var.

Tevekkül ne, kader ne? Kendinizi kandırmayın..

Dindar insanlar kendilerinden beklendiği gibi davranmıyorlar.

Kimileri bu tür olayların sorumluluğunu, dini terminolojinin arkasına saklanarak, üzerinden atma kolaycılığına bile sürükleniyor.

“Tevekkül” diyen, ‘kader’ kavramını öne çıkararak kendini savunanlara rastlanabiliyor.

Cehalet, hem de koyu bir cehalet ortalığa dökülüyor öyle bir durumda.

İslâmiyet’in her bir bireye yüklediği sorumluluğu Yaratıcı’nın üzerine atma kolaycılığı bu…

Din kişisel sorumluluğu ortadan kaldıran hiçbir mazerete izin vermez. Hele kendi yaptığımız yanlışlıkların, ihmallerin, suçların dini kavramlar kullanılarak Allah’a fatura edilmesini ise en büyük günah sayar…

‘Tevekkül’, bütün tedbirleri aldıktan sonra bürünülen ruh halidir.

‘Kader’ ise kâinatı yaratan gücün yaratıklarına tanıdığı en geniş ve en serbest alanda, kişilerin kendi şahsi tasarruflarıyla seçtikleri ve doğal olarak O’nun bilgisi dışında olmayan davranışlardır.

Yoksa “Yangın çıktı, ne yapalım, kader” veya “200 km hızla mı gidiyormuşum, karşı arabada 5 kişi varmış ve hepsi ölmüş mü? Ne yapalım kaza bu, kaza!” gibi mazeretlere yer bırakmaz hiçbir dini kavram.

Bizde bırakıyor ama…

Doğrudur. Bizde maalesef, “Dinin hatırı mı, yoksa paçamızı kurtarmak mı?” ikilemi arasında kalındığında, kendilerini din ile irtibatlayan kişiler ve gruplar bile, paçalarını kurtarma yoluna başvuruyorlar.

Yapıyorlar ve sorumluluğunu üstlenmekten kaçıyorlar.

Dine ve din ile münasebetimize bakışımızı sorgulamamız şart.

Çocuklar cahil mi kalsın?

Hesabı, ilk önce, 12 kişinin ölümüyle sonuçlanan feci olayın doğrudan sorumlularına çıkardıktan sonra, böyle bir olayla karşılaşınca derhal sahneye çıkıp “Tarikatler, Cemaatler…” diye bağıranlar için de bir şeyler söylememiz gerekiyor.

Hiç kimsenin, hiçbir grubun, tarikat veya cemaat olsalar bile, dokunulmazlığı yoktur. Yanlış bir iş yaptıkları veya başkalarının hayatını tehlikeye attıkları, ölüme sebebiyet verdikleri durumda, hiçbir ayrımcılık yapmadan, herkesin yakasına yapışılır.

Adana/Aladağ’daki yangının sorumluları da ihmallerinin cezasını çekerler…

Meydana gelen fecaati vesile bilip ortalığı velveleye verenlerin de üzerinde düşünmeleri gereken bir yanlışlıkları var: Bugünlerde değil, çok uzun yıllardan beri, dini gruplar, çocuklar ve gençlerin eğitim faaliyetleriyle ilgileniyorlar. İyi de yapıyorlar…

İyi yapıyorlar, çünkü o çocukların, gençlerin neredeyse hepsi, o gruplara mensup insanlar kendilerini himaye altına almasa, sığınacakları bir çatı, sıcak bir aş sağlamasa, kayıp birer kıymet olmaya devam edecekler…

O himaye ve ilgi ülkemize pek çok değer kazandırıyor.

“Tarikatlar, cemaatlar çocuklardan elini çeksin” demek, “O çocuklar okumasın, eğitim almasın, cahil kalsın” demekle eş-değerdedir.

Sizler de o gruplardaki insanların yaptığını yapın…

Zaten yapanlarınız var, onlar da eğitim hizmetlerini Adana/Aladağ gibi yerlere kadar uzatsın…

Bunu yaparken de, yuva olarak açılmış, okul olarak hizmete sokulmuş yerlerin, bütün olağandışılıklara, her türlü âfete karşı korunabileceği tedbirleri almayı ihmal etmeden…

Teklifim şu: Birbirlerini denetlesinler..

Hatta dini gruplar ile dini olmayan grupların birbirlerini denetleyebilecekleri bir zemin bile oluşturulabilir.

Devletin kollarının uzanamadığı veya uzansa bile yeterince etkili olamadığı yerler ve alanlarda, iki taraftan yine devletin görevlendireceği kişiler veya kurumlar, birbirlerinin hizmetlerini standartlara uygun yerine getirip getirmediğinin denetimini üstlenebilirler…

Yanlış okumadınız: Dini grupların eğitimle ilgili hizmet yerlerini dini olmayan, dini olmayan örgütlerin eğitim alanlarını da dini gruplar pekâlâ denetleyebilir.

Neden olmasın?

Esas olmaması gereken, Adana/Aladağ’da yaşanan türden felâketlerdir.

Felâketlerin meydana gelmesini engelleyecek her türlü tedbiri almak yönetimde bulunanların birincil görevleridir.

Geçmişte dindarların eğitim faaliyetlerinin üzerine giden iktidarlar görmüştük; yanlıştaydılar…

Eğer “Dindarlar bizim oy tabanımız, onların üzerine gidilmesin” deniliyorsa bu dönemde… bu da yanlıştır.

Üzülüyoruz, yüreğimiz yanıyor, içimiz kan ağlıyor…

ΩΩΩΩ

Reklam

33 YORUMLAR

  1. Sayın koru,
    Bugüne kadar sempati gösterdiğim bazı siyasilerin ve yazarların, dini bir cemaate nefret kusmak için fırsat kolladığını, bu hicranlı fırsat(!) vesilesiyle görmüş oldum ve iğrendim.
    Bahçelinin açıklaması bile satır aralarında nefret taşıyor.
    Bahçeli muhalifi ülkücü gazete tüm yazarlarına safra boşaltıyor.
    Söz de tenkit ediyorsunuz, ama…
    Yazılması gerekeni yazdınız. Tebrik ediyorum.
    Efradini cami ağyarını mani bir tenkit olmuş.
    ….
    “Devlet yurtları varken….”
    Hep bu söz söyleniyor. Ama geçen ay devlet yurtları, bağımsızlık sebebiyle sakinleri tarafından protestolara maruz kaldı ve devlet yurtlarının çoğundan sosyal medyaya yangın tedbirleri(!) fotoğrafları yağdı.
    Aladag’daki yurdu işleten grub, en az 40 senedir bu işi ustaca götürüyor.
    Sizi temin ederim :
    Sözkonusu cemaatin iç denetimi oldukça sıkı. Devlet denetimlerinden ziyade, iç denetimler terletir genelde personeli ve gönüllüleri.
    Özellikle son 15 senede çok boyutlu ve çok sık denetimler olur.
    Ama faciayı yaşadığımız yer: Aladağ
    Maalesef kenarda kalmış bir yer.
    Mali şartları ancak bu kadarını götürür diye muhtemelen iç denetimlerde göz yumulmuş bir yer.
    1970’den beri işleyen bir bina.
    Yani o zamanın telakkikerine göre inşa edilmiş bir bina.
    Vernikli lambir o zamanlar lüks bir donanım idi. Ahşap veya ahşap kaplama çatı da keza…
    Sonradan tecrübelerle sözkonusu cemaat 1980’den sonraki yurtlarda ahşap çatıyı terk etti. Beton çatı uygulamasına geçildi. Ama şık olsun diye beton çatıya da ahşap kaplama yapılmaya devam edildi. Yakın zamanlarda bu uygulama da terk edilmeye başlandı.
    Yanan binanın her yeri halı idi deniyor. Çocukların konforu için en iyisi olsun, ev ortamı olsun diyerek hali yaygın olarak kullanılıyor. Ama yangın yönetmelikleri gereği son 20 senedir yanmaz hali tercih edilir bu yurtlarda. Ama muhtemelen mali şartlar, Aladag’da bu noktada pahalıya mal olan bir tasarrufa mecbur bırakmış.
    Sözkonusu cemaat, 1990’larda yapılan bazı dev yurtları gözden geçirdi. O zamanın hay huyu içerisinde yanlış kum kullanıldığı için direklerin mukavemetinde azalma tesbit ettiği için bunları yıktı.
    İç denetim bu kadar acımasız işliyor aslında. Uymuyorsa yıkılacak deniyor ve yıkılıyor.
    Ama Aladağ galiba biraz kenar kaldı.
    Bir muhafazakar eğilimli gazete, “olan garibana oluyor, gariban ölüyor.” gibi bir başlık atmış. Aladag’da yurt müdürünün kızı da öldü. Bir gazete o yaştaki çocuğun orada ne işi var yazmış. Müdürün hanımı olan anne, yurtta temizlik yapıyor, ortalığı toparlıyordu. Kızıni kapının dışında bırakacak değil ya…
    “bir kısım medya” değil de,
    Kendilerinden beklenmeyecek olanlar,
    Öyle saldırıyor ki…
    Hedef:
    Aladag’da
    Fedakarlıklarla
    Aile boyu
    Öğrenciler için koşturan bir aile,
    4 yaşındaki dünya tatlısı kızları ölmüş, anne hastahanede yaralı….
    Birileri hükümete vurmak için
    Birileri kendi sorumluluklarını gözden kaçırmak için
    “vurun kahpeye” korosuna nefes veriyor.
    ….

    Hataları sıralamak, ihmalleri ortaya koymak, bu tarz faciaların yaşanmaması için Elzem.

    Fakat özensiz bir üslup ile, “sorumlu”ların da bir insan olduğunu unutarak arenadaki gladyatöre “bitir” tezahüratı yapmak…
    Hele hele
    Bir yerlerden kalma nefretleri kusma fırsatı olarak kullanmak,
    Yavrularımızın ve ailelerin acıları üzerinden siyaset yapmaya kalkmak,

    Geleceğimiz olan yavrularımızın eğitimi konusundaki gayretlere, alınması gereken tedbirlere ek katkı yapmaz.

    Savunma reflekslerine
    Gizli düşmanlıkların artmasına
    Hataları düzeltmek yerine, grub savunması ruhu ile eksikleri örtbas etmeye götürür….

    Bu yangından sonra, soldan ve sağdan gelen ağır imalar ve hakaretler sebebiyle, Bugüne kadar gönül verdiği cemaatten utanıp vaz geçecek bir cemaat mensubu olmayacağına göre,
    Birileri rahatsız oluyor diye bir cemaat yetmiş yıllık faaliyetlerini bırakmayacağına göre,
    Bir kaç milyonluk bir cemaati tehcire tabi tutamayacagimiza göre,
    Rakibi bitirme hamlelerini bırakalım,
    Bu yangınların bir daha yaşanmamasi için ne yapabiliriz, ona bakalım….

    İdeolojik yaklaşımı hala terk edemedik.
    İdeolojik saldırılar yerine
    Çözüm odaklı, pragmatik, yapıcı tenkitler….

    Ortalama bir okuyucu olarak bunları özlüyorum

    Bundan dolayı Fehmi korunun bugünkü yazısını önemsiyorum….

    Akıllı insanlar başka oluyor.
    Biraz da entellektüel seviye ve zeka seviyesi meselesi galiba….

  2. Türkiye’de Her Bir Kurumda Yangın Güvenliği İle İlgili Standartlar Oluşturulmalıdır

    Yangın, bir öğrenci yurdunda her zaman var olan bir risktir. Bu nedenle tüm kuruluşların yangın ve dumana karşı bina sakinlerini korumak için planlama yapmaları gerekmektedir. Tesis Yönetim Güvenliği (TGY.7) bununla ilgili olarak gerekli düzenlemeleri belirlemiştir.
    TYG.7: Kuruluş, tesis içinde tüm bina sakinlerinin yangın, duman ve diğer acil durumlar açısından güvende olmaları için planlama yapar ve uygular.
    TYG.7. 1: Oluşturulan planda, yangın ve yangın dışındaki acil durumlar için koruyucu önlemler, erken tespit sistemleri, olayın ortadan kaldırılması ve tesisten güvenli şekilde çıkışın nasıl yapılacağı tanımlanır.
    TYG.7. 2: Kurum, yangın ve duman emniyeti planlarını, erken tespit ve söndürme sistemlerini düzenli olarak test edip, sonuçlarını yazılı bir rapor haline getirir.
    Bir kuruluş, özellikle aşağıdaki konular için planlama yapmak mecburiyetindedir:
    • Risklerin azaltılması aracılığıyla yangınların önlenmesi, örneğin, oksijen gibi yanıcı medikal gazları da içeren potansiyel yanıcı materyallerin güvenli depolanması ve taşınması.
    • Tesisin içinde veya tesise bitişik hastaların olduğu komşu yapılar ile ilgili tehlikeler,
    • Bir yangın durumunda tahliye yollarının açık tutulması ve güvenli boşaltma,
    • Yangın devriyeleri, duman detektörleri ya da yangın alarmları gibi erken tespit ve uyarı sistemleri,
    • Yangın söndürme hortumları, kimyasal içerikli söndürme tüpleri ya da yağmurlama sistemi gibi söndürme mekanizmaları,
    Yukarıdaki önlemler bir araya getirildiğinde, yangın ve duman durumunda hastalara, ailelerine, çalışanlara ve ziyaretçilere binayı güvenle boşaltmaları için yeterli zamanı sağlar. Bu önlemler bina hangi yaşta, ölçüde ya da yapıda olursa olsun etkindir. Örneğin; tek katlı tuğla bir tesisin kullanacağı yöntemler daha büyük çok katlı ahşap bir tesisten farklıdır.
    Kurumun yangın güvenlik planı şu hususları tanımlamaktadır:
    • Yangın önleme ve güvenlik sistemlerinin mevzuata uygun şekilde denetleme, test ve bakım sıklığı,
    • Yangın ve duman durumunda tesisin güvenli şekilde boşaltılması planı,
    • En az senede iki kez test için planlama (planının bütünün veya bir parçasının test edilmesi)
    • Acil durumlarda müdahale ekibinin ve hastaları/öğrencileri tahliye edecek personelin gerekli eğitimlerini,
    • Her yıl en az bir kez olmak üzere, tüm personelin yangın tatbikatına katılımının sağlanmasını.
    • Tüm denetim, test ve bakımlar yazılı rapora dönüştürülür.
    TYG.7’nin ölçülebilir unsurları şunlardır:
    1.) Kuruluş, yangın, duman veya yangın olmayan diğer acil durumlarda tesisteki tüm insanların korunduğunu garantileyen bir program planlar.
    2.) Program, tüm hasta bakım alanlarını ve personelin çalışma alanlarını içerdiğini garantilemek için, kesintisiz ve kapsamlı bir şekilde yürütülür.
    TYG.7.1’in ölçülebilir unsurları ise sırayla şunlardır:
    1.) Program, yangın risklerinin azaltılmasını içerir.
    2.) Program, varsa tesise bitişik ve ya tesis içinde inşaat varsa yangın risklerin değerlendirilmesini içerir.
    3.) Program yangının bastırılmasını ve dumanın çevrelenmesini içerir.
    4). Program yangın ve yangın olmayan diğer acil durumlarda tesisten nasıl güvenli şekilde çıkmayı içerir.
    TYG.7.2’nin ölçülebilir unsurları ise şırayla şunlardır:
    1.) Yangın algılama ve söndürme sistemleri kurum tarafından belirlenen aralıklarla denetlenip, test edilip, bakımı yapılır.
    2.) Yangın ve dumanda güvenli boşaltma planı yılda en az iki defa test edilir.
    3.) Personel yangın ve duman güvenlik planında görev almak üzere eğitilir.
    4.) Personel yılda en az bir defa yangın ve duman güvenlik testine (tatbikatına) katılır.
    5.) Sistem ve ekipmanların denetim, test ve bakımları, yazılı olarak rapora dönüştürülür.

    Kaynak:
    – Joint Commission International Accreditation Standarts For Hospitals, Third Edition, Effective January 2008, Joint Commission İnternational, Oakbrook Terrace 2007; ss. 187-189.
    -Seyyar, Ali ve Nurullah Kurutkan; BAKIM GÜVENLİĞİ; 2. Baskı; Rağbet Yayınları; 2015.

  3. Aladağ’daki felaketin dinle bir ilgisi bence yok. Yurt sahipleri, gerekli tedbirleri Süleymancı oldukları için almadılar diyebilir miyiz? Hayır.

    Konuyu ihmal olarak değerlendirmek bence yanlış. Burada görevi yerine getirmemek söz konusu. En azından ölümle sonuçlanan ağır ihmal demek lazım. Sigortalar bile ihmalden oluşan zararları öder ama ağır ihmalden oluşanları ödemez. Ihmale verilecek cezalar çok az olur.

    Beni çok şaşırtan bu korkunç felaketi kaderle açıklayan yorum oldu. Büyük bir ormanda, milyonlarca ağacın arasında fırtınadan korunmak için altına saklandığımız bir ağaca yıldırım düşerse, kader açıklamasını anlayabilirim. Ama burada bazı insanlar üzerlerine düşen görevleri yerine getirmedikleri için hayatlarını kaybeden, cesetleri birbirine sarılmış halde bulunan küçük çocuklar söz konusu. Peki görevlerini yapmayanlar, bizimde kaderimiz böyleymiş derlerse, ne yapacağız?

    Türkiye’de tekrarlanan bir felaketten bahsediyoruz. Ucunun siyasilere uzanmaması için konuyu saptırma çabaları çok düşündürücü…

    • “Peki görevlerini yapmayanlar, bizimde kaderimiz böyleymiş derlerse, ne yapacağız?”

      Şunu yapacaksınız:

      Görevi yapmamanın cezası neyse onu vereceksiniz.Sonra sizin kaderiniz böyleymiş
      diyeceksiniz.

      Kaderimiz böyleymiş demek kişiyi sorumluluktan kurtarmaz.Kaderimiz böyleymiş diyen bir sorumlunun,bir suçlunun,
      öyle söylemekle kurtulduğuna hiç şahit
      oldunuz mu,herhangi bir islam ülkesinde?

      Konunun, kaderi işin içine karıştırarak
      tartışılacak bir yönü yok.Birilerinin ihmali varsa ve bu konuda hukuk ne diyorsa
      o yapılır.

  4. Fatura yine Allah Rizasi icin maas almayan sigortasiz calisan gariban egitmenlere kesilir… Ust kademe Mercedeste gezmeye devam… Siyasilerle muhabbete devam…. Velhasil filler ve cimenler…

  5. O mekanları görmüş biri olarak , yerler polyester halı ile kaplı. Duvardan düşen elektrik arkı halıları tutuşturunca çıkan dumanı algılayacak sensörler yok. Tavandan açılıp yangını söndürecek otomatik yangın söndürme çeşmeleri yok. En kötüsü ne biliyormusunuz ? Yakın zamanda bu tip yangınlar olduktan sonra yönetmeliği düzenlemekle yetkili kişiler bu saydığım unsurları tüm yurtlarda mecbur kılacak bir düzenleme yapmadılar. Siz istediğiniz kadar yangın merdiveni yapın. Duman zehirlenmesi mi , yanık mı olduğuna dair bilği bile yok .

  6. Sorumluluk tabikide devletimizde. “Ya devlet başa ya kuzgun leşe” dememiş miydik? Ruhsata tabi yerlerdendir yurtlar. Ruhsatı veren: devlet. Ruhsatı almak birtakım ilke ve şartları yerine getirmeye bağlıdır. Bağlayan: devlet. Yurtta barınan insan yavrularının sağlık ve güvenliklerini sağlamaya zorlayıcı: devlet. E yangın çıktı. Polis: devlet; savcı: devlet; hakim: devlet; gardiyan: devlet. Devletimizin duruş sahibi olması gerek arkadaşlar.
    Koruyucu güvenlik tedbirleri yeni icat edilmedi. Türkiyemizde binlerce Arama Kurtarma Teknisyeni olduğunu biliyor muydunuz? Bu teknisyenlerden en begenmediginize denetim yaptırın. O teknisyen tehlike ve riskleri belirlesin yani “tehlike avcılığı” yapsın. Alınacak tedbirler aynen bir bir uygulansın. Geriye birtek “sabotaj” ihtimali kalır ki, parmak kesen: devlet ve vatandaşının vicdanı rahat devlet.

  7. Bir yurtta yangın neden çıkar? Elektrik kontağı derler, kabahati tesiste bulurlar. Kim suçludur? Düzen suçludur. Eksiltme usulü ihaleler her türlü yolsuzluğun kaynağıdr. Esiltmede mütehhitle anlaşmak zorundadırlar. Herkes demirden çalarsa, siz de çalmak zorundasınız. Yoksa kazanamazsınız. Oysa İslamiyet’te eksiltme ve arttırmayı müteahit değil ihale eden yapar. Hafta hafta düşürür ilk kabul eden taahhüt etmiş olur.

    Bugün kabulleri sorumsuz görevliler yapmaktadır. Şeriat’te kontrol yapanların dayanışma ortaklıkları vardır. İllerde yapılaşmadan zarar olursa kontrolün dayanışması öder. Ayrıca her yapının ve makinanın bir bakım sorumlusu vardır. Hiçbir şey yapmasa da bununla ilgili payını alır. Bakım eksikliğinden zarar olursa bakım sorumlusunu dayanışma öder. Yurtlar kazanç sağlamak amacı ile kurulamz işletilemez. Öğrenciler yurtlarda değil yüz lojmanlı apartmanlarda kalırlar. Ve ailece kalırlar.

    Hasılı, tedbirleri devlet memuru veya iş yapan değil sisteme göre oluşturulmuş plan ve projelere ve genel hizmet sorumluluğunda yapılır. Yani İslamiyet’te her şey sigortalıdır. Bedel karşılığı değil olay olup, zarar doğduktan sonra ilgililerin dayanışma ortaklıkları öder. Ehliyeti bu ortaklılar verir, projeleri bu ortaklıklar yaparlar. kontrolleri bu ortaklıklar yaparlar. Zarar olduğu zaman da öderler.

    İslamiyet’te hapis cezası yoktur. Para cezaları vardır. Cinayetlerde kısas vardır. Affedilirse tazminata dönüşür.

    Bu düzen değişmedikçe hep sadece ah vah ederiz. Günah keçisini buluruz hapse atarız. Kazananlar hileli kazançlarına devam ederler.

    • EVET…
      DÜZEN DEĞİŞMEDİKÇE…
      ZALİM DÜZEN SONA ERMEDİKÇE…
      SİLM/BARIŞ YANİ İSLAM DÜZENİ GELMEDİKÇE…
      BİZİM TABİRİMİZLE “ADİL DÜZEN” GERÇEKLEŞTİRİLMEDİKÇE…
      “SOSYAL TUFAN” SEVİYESİNDE DAHA NİCE MUSİBETLER DEVAM EDER DURUR…
      VE’S-SELAM…

    • benzeri şeyleri hep söylemeye çalışıyorum.bizi yönetenler aydan mı geliyorlar .. içimizden insanlar..şikayet ettiğimiz kendimiz değil miyiz.. vahiy toplumu muhattap almaz. kişiyi muhattap alır. kişi değişmedikçe düzen değişmez. ahlaklı kişiler ahlaklı toplumu oluştururlar. herkesin öne ben geçeyim ama devlet adil olsun dediği bir yerde yaşıyoruz. hepimiz adil olalım. doktoru hastadan mimarı binadan öğretmeni öğrencisinden çalıyor. sonra dönüp devleti suçluyor. oysa devlet dediğimiz biziz..avukatı doktoru askeri polisi gümrükçüsü memuru…
      hasılı kelam vahyin bizi muhattap aldığı gibi bizim de vahyi muhattap almamız gerekir, anlamamız gerekir çünkü sadece o bizi dönüştürebilir.

  8. Avrupa Birliğinde evlere yangın alarmı (duman Dedektörü) koyma zorunluğu var. Oturduğumuz binanın bodrumunda bile duman dedektörü var. Uyum yasaları çerçevesinde bu durum Türkiye’yede de uygulanacaktır.

  9. Cemaatler birbirini kontrol etsin ne demektir Allah askina! Devletin eli neden uzanamasin? Oldu olacak bina yapi yonetmeliklerini de onlar hazirlasin. bize mahsus Sorumsuz yet kililer de gazeteCi azarlasin

    • Sayın Huma, çok doğru bir noktayı yazdınız. Niye insanları kafası normal çalışmıyor anlamıyorum. İnsanlar beyinlerini anormal çalıştırmak için özel çaba mı harcıyor diye insan şüpheleniyor. 1. Eğitim işi, ilmi, irfanı, vicdanı başkalarına kota edilmiş insanlara bırakılamaz. bırakırsanız gülencilerin yaptığı pislikler gibi olaylara davetiye çıkarırsınız. 2. Eğitim işi, devletin sorumluluğundadır. Devlet ülkedeki çocukların eğitimi ile ilgili 1. sorumludur. daha sonra aile gelir. devlet bu sorumluluğunu cemaatlere terkedemez. 3. devlet, toplum üyelerinin daha iyi yaşaması için birtakım kurallar kor ve bu kurallara herkesin uymasını sağlamaya çalışır. Oturulan alanın güvenlii de bunlardan biridir. Yani devletin burda bir başka sorumluluğu daha vardır.

      • Hamza bey bende size bir konuda katıliyorum,fakat eğitim konusunda katılmadiğım nokta var şahsi tercübe ve gerçekler bu dünyanın her yerinde var. cemaat demek bizde anlaşıldığı gibi sadece dini kurumlar değil.Bir örnek özel okullar bazılari şahıslara ait oliyor bazıları topluluklara ait oliyor ve bu gibi kurumlar eğitimde kalite için bir biri ile adete yarişiyorlar.Bunu çeşitli dini kuumlarda yapiyor bu dünyanın her yerinde mevcuttur.Ha bu kurumlarin çalışmalarini ve standartlarinin o ülkenin eğitim,sağlık vb gibi sorumlusu devlettir o devlet bu cemaat vb bana yakin ben buna yalniş da olsalar göz yumayi dememsi için Fehmi bey yazısında bu fikrini açikliyor.Bu fikrine katılır veya katilmassiniz onada saygi duyarım.Ayricada, buraya bu konu ile ilgisi olmayan bir not düşmek istiyoeum. Sayin Korunun bir kaç gün önce yazdığı ( ” AB” ilgili bir yazisi) Bizm geçmişizden bu tarafa batı ile bağlarımızdan bahs eden bir bölümü C Başkanin muhtarlarla yaptığı toplantısıdaki konuşmasinda geçiyor ve sanırsınızki o konuşma metnini o bölümü Fehmi beyin yazisindan komiyalanmış. İstiyen bugünki Ocakmedyanin muhtarlar toplasina ait o haberde okuya bilirsiniz. Bunu niye buraya not düştüğüme siz karar verin. Ben şahse yazarımızn yazılarında bir taraflılık görmüyorum.Yazımı bir Ata sözü ile noktalamak istiyorum kızım sana söylüyorum gelinim sen işit.stağlıcakla kalin.

  10. Sayın KORU
    ABD’de bütün bina ve iş yerlerinin ruhsatlandırma ve faaliyete geçmesinde kırmızı çizgi itfaiye kurumsal yapısının nihai imzasıdır. Ülkemizde maalesef çıkarılan yönetmeliklerdeki vuku bulan olaylara bağlı zikzaklar kronolojik olarak incelense vehametin boyutları dahada iyi görülebilir.Bunun en bariz ve spastik alanı iş güvenliği uzmanlarının sektörlere göre bakmakla yükümlü oldukları sayılarda ki 2013 yılından buyana yapılan değişikliklere bakmak yeterli olacaktır.Çok tehlikeli iş kolunda bir A sınıfı iş güvenliği uzmanının bakmakla yükümlü olduğu sayı 500 idi.Sonra bu sayı yönetmelik değişikliği ile 1000 oldu.Ancak ne zamanki Soma ve Ermenek’te facialar vuku buldu bu sayı 250’ye indi.BU GARABET VE SPASTİK REFLEKSLER , bunun ta sekreterya ve hazırlık aşamasındaki akıl problemlidir. İnsan yaşamı ve yaşam kalitesinin sürdürülebilirliği hassasiyetinin, düşünsel kalitemizin top yekün iliklerimize kadar bizi sarsması ve tavizsiz uygulanması çıtasını yakalamamamız temennisi ile.

  11. ihmal sözcüğünü ön plana çıkarmayalım tamam…ama
    kendi evimde elimden geldiğince kapı yer pencere giyim kuşam vs doğal malzeme kullanmaya gayret ederim, özellikle ahşap gibi, mermer gibi pamuk yorgan yastık pamuklu giysiler gibi… hepsi de yanıcı malzemeler. sigorta attığı, değişmesi gereken bir parçanın değişmediği olur.. arabamın bakmını geciktirdiğim olur. kendi adıma bazı ihmalkarlıklarım olur. ama olmasa iyi olur .
    bugün bu satırları okuyan kaç kişi depreme dayanıklı bir evde ve semtte çocukları ve ailesi ile yaşıyor. evin sağlam olması kadar zeminin de sağlam olması gerekir..bu durumda ailesinden sorumlu kişinin çocukları ve ailesini tehlikeye attığı iddia edilebilir mi…kaçımızın binasında yangın merdiveni var ve yoksa eğer çocuğunu böyle bir binada oturtarak güvenliğini ihmal ediyor olmuyor mu …daha sağlam ve kapısında kulp olan yangın merdivenli bir eve ve sağlam zemini olan bir semte taşınmayı ihmal etmeyelim ama bazı şeyler imkan meselesidir değil mi…hayatın bazı gerçekleri var..
    bunca emekle açılan bu evlerde yangın çıksın gencecik çocuklar ölsün kimse istemez. uzak köylerden kızlar barınsın kızlar okula gidebilsin diye açılıyor. gönül ister ki hiçbir eksiği olmayan güvenlik şartları tamamen halledilmiş evleri olsun. ama bunu sağlamak hepimizin meselesidir. bu yurtlar evler hepimizin evleri olmalıdır herkes elinden geleni yapmalıdır. ihmal edenler cezalandırılsın, eyvallah ihmallerde olmasın eyvallah… ama bu yerler ne cemaatlerin ne hükümetlerin meselesidir. bu insanlarımızın kaybında hepimizin parmağı vardır. bu yurtların civarındaki elektrikçi boş bir vaktinde gidip bir işi var mı bakmalıdır. durumu müsait olan bir kap yemek göndermelidir. marangoz bir uygun vaktinde akan çeşmesi var mı diye sormalıdır . bir ev hanımı uygun vaktinde uğrayıp perdesini dikmelidir. bu sadece cemaat evleri için değil mahalle okulları camiler ortak kullandığımız her yer ve herşey için böyle olmalıdır…kendimiz dışında kime ne yapıyoruz. elinden geleni yapan elinden geleni yapmayanı kıyasıya eleştirsin. koltuğa kurulup şu yanlış bu yanlış diyenler insanlık adına ne yapıyor onu da yazsınlar …
    ölen kızlarımız için Allahtan rahmet dilerim, nur içinde yatsınlar, hepimizi affetsinler.

    • Senin benim biseyleri ihmal etmemle Devletin nerdeyse sistematik ihmali ayni sey degildir. ben depreme dayaniksiz zeminde sacra sapan bir yapida oturuyorsam da devlet sucludur. Olayi siyasilestirmeye falan calismiyorum. Kendi ailemde de onemli sayilabilecek yerlerde insanlar var. Boyle bir sey oldugunda birilerinin cani yanmali artik. yurt muduru falan degil elbette. o yurdun isletilmesine musade Edenler zincirleme hesabini vermeli ki sonrasinda birileri turlu nedenlerle ruhsat verirken bir daha dusunsun. iyi niyet, ihmal ya da menfaat. Farketmiyor. “Musait olan ugrasin destek ciksin , buralarin isletme mantigidir zaten. Daha fazlasi lazim.

      • olayı siyasileştirmemek bende üzerime düşeni yapayım devlette yapsın demekle olur. her şeyi devletten beklemek sağduyusu gelişmiş insanlara göre bir şey değildir. sağduyulu insanlar katma değer üretir kalanlar ise durmadan şikayet eder oturur.
        ailenizdeki önemli sayılabilecek yerlerdeki kişilere söyleyin sosyal bir proje başlatsınlar… mesela yurtları yenileyelim kampanyası falan…daha fazlası da lazım…

        • Yanlisa dolandirmadan yanlis demek iyi birsey. Yangin merdivenin olmamasi ya da kilitli olmasi ya da kolunun olmamasinin imkansizlik ya da kabul edilebilir bir nedenle izahi mumkun degil. Bahsedilen yurt eski bile olmayabilir .hukumet dusmanligiyla yazmadigimi ifade etmeye calismistim satir arasinda.bir daha soyleyip birakacagim bu tur konularda devlet denetimi elinde tutmali ve dogru durust yapmali.yapamadiginda hesap vermeli.dogru da olsa bu gercegin yanina eklenmis her “ama “yetkililerin sorumluluk almaktan kacinmasina arka cikmak olur.-evet bu yetkili sen ,ben ,o vs zaten -SizIn yorumunuza cevap yazdim cunku yorum yazanlarin icinde hukumet yanlisI olupta okunabilir buldugum az kisi oluyor.

  12. Gazetelerin hepsinin “ihmali” ön plana çıkardığını gördüğünüz halde,yazınızın başlığına “Tevekkül ve kader ha!”cümlesini sıkıştırmanız bana hiç anlamlı gelmedi.

    Yazı içerisinde bir çok katıldığım doğrular olmasına rağmen,burada,müslümanlarda yanlış bir kader anlayışı olduğunun vurgulanmasının isabetli olmadığına dair fikirlerimi ifade etmeye çalışacağım.

    Bir kere,herhangi bir olay karşısında “kader, takdir-i ilahi” diyen bir mümin,ortada bir suçlu varsa onu temize çıkarmak,olayı örtbas etmek amacıyla bu sözü söylemez.

    Örneğin askerde teröristlerle savaşırken ölen ve şehid olan bir askerin anne babası kader demez de ne der? Kader demesinler de ne desinler? Onların kader demesi,teröristlere olan öfkelerini azaltmaz. Bizim hıncımızı da eksiltmez. Onların kader demesi, Devletin o şehitlerin intikamını almasına da engel değildir. Kader demek onlar için bir teselli kaynağıdır. Bunun yerini başka hiç bir şey tutmaz.

    Eminim ki, bu kız çocuklarının anne babası da kendilerini “kader!” diyerek teselli etmişlerdir. Birilerinin çıkıp, “bu kader değil cinayettir” diyerek esip gürlemelerinin anne babalar için teselli edici, acılarını hafifletici hiç bir faydası yoktur. Anne babalarr, bu bir cinayettir, deyince mi teselli olacaklar? Suçluyu cezalandırdınız da kader mi mani oldu?

    Kader inancı, suçu kadere yükleme anlayışı değildir. Olan her şey kaderdir. Ama kader olarak ortaya çıkan bir şeyin pekala bir suçlusu, cezalandırılması gereken bir faili olabilir. Faili cezalandırmak için kader inancını terk etmek gerekmiyor.

    Biri cinayet işler, bu kaderdir. Bu cinayetin katili idam edilir, bu da kaderdir.

    Kader inancı, işleri düzgün, binaları sağlam, tedbirleri muhkem almaya engel değildir.

    Yazınızdaki şu paragraf da bana çok problemli geldi:

    “İktidarda AK Parti olmasaydı medyanın daha büyük bir gürültüyle üzerine gidebileceği ve olayın ‘dini’ boyutunu bir biçimde daha fazla öne çıkartacağı düşünülürse, sırf bunun için bile ekstra bir dikkate ihtiyaç duyulması gerekmez miydi?”

    Bence tam aksi geçerlidir. Olay, Ak Parti iktidarda olduğu için daha da büyütülecektir. Zaten olay küçük bir olay da değildir; büyütülsün, büyütelim. Ama işin içine dini, kaderi, tevekkülü karıştırmadan da aynı şeyi yapabiliriz.

    Bir de şu var: Tabii afetler, sel baskınları, depremler, kazalar, yangınlar, ihmaller… Bizde hepsi siyasete alet edilir.Felaket, felaket olarak görülmez, birilerini yıpratmanın aracı olarak görülür. Bu durum da ikinci bir felakettir.

    Amerika’da hortum olur, fırtına olur çatılar, insanlar savrulur, ölenler olur. Avrupa’da sel arabaları önüne katar götürür. İnsanlar olayı bir doğal afet olarak görür. ABD’de cinnet geçiren biri bir okulu basar, 50-100 kişiyi öldürür.İnsanlar katile öfkelenir. Bizde ise bu tür olayların hepsi siyasete alet edilir. Birileri olay üzerinden çıkar sağlama hevesine kapılır.

    Elbette hükümetlerin de sorumluluğu vardır. Ancak örneğin kendisi ölümü göze alan bir insan dünyanın her yerinde cinayetler işleyebilir. Nitekim, bir ABD başkanı cinayete kurban gitti. Bizde bir canlı bomba bir katliam yapsa hükümet suçlu olur. Aynı şeyi canlı bombalar dünyanın her tarafında yapabilir. Başka yerlerde bu tür olayların olmamasının veya az olmamasının sebebi onların daha tedbirli olması değildir.

    Binalar için sağlam ve değişmez standartlar belirleyip, mutlaka bunların uygulanmasını sağlamaya kader engel değildir. İşin ve tartışmanın içine kaderi karıştırmak anlamsızdır vesselam.

    Kader hakkında söylediklerim dini bir fetva değildir. Benim kaderden anladığımdır, yanlışsa benim yanlışımdır.

    • Japon mühendisin sorumlu olduğu Türkiyedeki Köprü kazasında kendisini sorumlu tutarak intihar olayını ve dünyanın çeşitli yerlerindeki benzer olaylar konumuz dışı… Fakat gözardı edilemeyecek olan, sorumluluğu olanların böylesi müessif olaylar sonunda istifayı hiçbir zaman düşünmeyişidir üzerinde durulması gereken husus.
      Kader-kaza meselesi.. basite indirgenip, çok kere yanlış yorumlandığı gibi değildir. Özetle, Kader, bir elektrik tesisi gibi düşünülürse, ışığı yakma düğmeyi çevirecek ele bağlıdır vesselam.

  13. NİSA SURESİ-136.Ayeti kerime iman edenleri uyararak,gerektiği gibi iman etmelerini ihtar ediyor.(“EY İMAN EDENLER,İMAN EDİN.)
    ARAF SURESİ 155.AYET-İ KERİME MEALİ:”İçimizdeki bir takım beyinsizlerin yaptığı yüzünden hepimizi helak edecek misin?” Din-i mübini İslam,fert ve toplumun refah ve selameti için, din, akıl, can, mal ve nesil emniyetini öngörür, şart görür. Dinin emirleri, gibi bu konudaki beşeri hukuk ta bu güvenceden kamu denetimi bağlamında yöneticileri sorumlu tutar. Dicle kenarında ki, kurt-koyun metaforunun esprisi de bunu vurgular.
    Bu girizgah ışığından bakınca, hal-i pürmelalimizi elemle görürüz.
    İş kazalarında, Avrupa birinciliği, Dünya üçüncülüğümüz baki kalacak gibi..
    Bu karanlık ağır tablonun Dini kurumlar üzerine düşen koyu gölgesi bir başka üzüntü kaynağı.
    İslami referanslı kurum ve kuruluşlardan ardısıra neşet eden pis kokular, biz müslümanları hasta ediyor.
    Yazıma giriş yaptığım islami referanslardan, özellikle ,NAMUS ve CAN güvenliği yerlerde sürünüyor.
    Samimi müslümanlar için felaket derekesinde olan bu çok kötü gidiş, açık-gizli İslam düşmanları için hınzırca fırsata çevrilerek, istismarın en adisi yapılıyor. Bir, “vurun abalıya” imansız taarruzu başlatıldı ki, dayanılır gibi değil.. Feci olaylarla kahrolurken ilavi olarak koparılan fitne fırtınasıyla savruluyor, darbeleniyoruz.
    Ilık su “müslüman”larının ve de kendi özürlü dindarlığına bakınca, bu islamiyet,”bu din benim dinim değil” diyesi geliyor insanın..

  14. Sayın koru çok güzel özetlediniz meseleyi Malesef ülkemizde ve dünyada 21 inci yüzyıl diyoruzya halen ortaçağ ziniti var. meselelere bakışda hep idolojik oluyor hangi taraf olursa olsun hata yanlış veya doğru kişi veya gurup veya parti hep idolojisine göre deyerlendiriyor olayları doğruya doğru yanlışa yanlış diyemedikten sonra konuşulanlar boşkalıyor sadece kuru gürültü böyle yaparak acısı olanlın acılarını dahada fazlalaştırıyoruz malesef bunu sadece cahil denen kesim yapmıyo yazarı çizeri aydını her kesimde var inşallah bu pis hastalıktan kurtuluruz milletce .Adanadaki yangında hayatını kaybedenlere Allah’tan rahmet diliyorum yakınlarına sabırlar versin Rabbim .

  15. “Tarikatlar, cemaatlar çocuklardan elini çeksin” demek, “O çocuklar okumasın, eğitim almasın, cahil kalsın” demekle eş-değerdedir.
    Allah ana babalara sabır versin.

  16. Bu tür facialarla karşılaştığımızda yürek yangınıyla hep suçlu veya suçlular arıyoruz. Yürek yangınıyla girişilen bu eylem bir kaç kişinin suçlu ilan edilip yüreklerin soğutulması hareketine dönüşüyor genelde. Meseleleri hep iktidar – muhalefet,, bizimkiler- sizinkiler fanatizmi içinde tartıştığımız için gerçek problemleri teşhis edemiyor ve bunları çözecek bir sistematik kurgulayamıyoruz. Felaketler ise tekerrür ediyor.

  17. Allah rahmet eylesin çok üzgünüm. Olaylardan ders çıkarmıyoruz malesef örneğin her yıl kombi bakımları olması gerekiyor arıyorlar biz birşey olmaz diyerek yaptırmıyoruz. Sonrası malum… Bunun gibi bir çok alanda başımıza gelecekleri öngörüyoruz fakat bir şey olmaz düşüncesi yok mu… Devlette denetim alanında bir çok eksiklikler var. Denetimler ne kadar çok güçlü olursa o zaman bir çok alanda daha iyi olacağız. Denetimlerde hükümet kendine yakın şirket, cemaat vs. tüm gruplara karşı objektif bir şekilde ayrım gözetmeksizin güçlü bir irade ile yapması gerekir. Ama bu çok zor… kim gelirse gelsin hep aynı. Ülke çıkarından ziyade şahsi çıkarlarımızı tercih ediyoruz etmememiz gerekli.. Çok basit şekillerde ölümler gerçekleşiyor çok üzülüyorum.. Tüm yurtların yenisi eskisi kamusu özeli her yıl rutin bir şekilde denetlenmesi lazım elektriğinden doğal gazı asansörü vs ama basit denetim değil adam akıllı.. birde şu var kullanmış olduğumuz herşeyin bir ömrü var bu almış olduğumu telefonundan tutunda yeni yapmış olduğumuz evin bir çok eşyasına kadar.. Ne zaman bir eşyanın zararını görünce değiştiriyoruz yaptırıyoruz. Rabbim bu olaylardan ders çıkarıp ihtiyatlı olmamımızı nasip etsin.

    pek çok selam ve dua ile..

  18. ben bu tür ihmallerde, sorumluluk sahibi yerkililerin zincirleme istifa etmesini beklemişimdir, istemişimdir hep, bakandan müdüre kadar, ama…

  19. Allah rahmet eylesin, Ailelerinde Allah sabir versin. İnsanın yazarken bile elleri titiriyor çok acı bir durum. Bu kadar ihmal sorumsuzluk hepisi para için hangi malzemeden tasaruf ede biliriz düşncesinde olanlar için başkalarının canları para dan daha kiymetli değil. Yazık bir tarafdan şehitler bir taraftan ihmallardan dolayi ölenlerin olan geride bıraktığı sevdiklerinine oliyor.

Yoruma kapalı.