Cumhurun başı saygınlık duyulan biri olmalı, değil mi? Öyle mi olacak?

123
Reklam

Bazen “Başkaları yazdığı halde neden sen şu konuyu yazmadın?” serzenişinde bulunanlar çıkıyor, ben bu tür serzenişleri anlamakta zorlanıyorum.
Her yazarın konulara ilgisi birbirinden farklı olabilir; o bir konuyu yazar sen yazmazsın, senin yazdığını da başkaları yazmayabilir. Bazen birden fazla yazar aynı konuyu ele alır, bir-ikisi söylenmesi gereken her şeyi en iyi biçimde yazısı içerisinde değerlendirir, sana bir şey bırakmaz; öyle bir durumda ne yapacaksın, yine de koroya katılacak mısın?
Genellikle ben topluca yapılan işlerden uzak dururum.
Ayrıca, biri benden önce konuyu ele almış ve söylenecekleri söylemişse ona gıpta eder, ama ben başka konu/lar ile meşgul olmayı yeğlerim.
“Keşke bu konuyu benden başka biri yazsa” diye beklediğim konular da vardır; bugün işte kimsenin ele almadığı öyle bir konuyu sizlerle paylaşacağım.
Partilerin ve adaylarının kampanyalardaki rahatsız edici tavırları konusunu…

Benim gözümde siyaset ve siyasetçi

Siyaset ağır bir sorumluluğu ilgilenenlerin sırtına yükler. Siyasetle meşgul olanları olmayan bizlerden ayıran onların üzerlerinde taşıdığı sorumluluk duygusudur. O duygu, içinde fedakarlığı da barındırır. Siyaset-dışı kalsa seçtiği uğraş alanında kendisine şöhret, servet ve daha başka değerler kazanabilecek çapta insanlar, kişisel çıkar yerine millete hizmet anlamına gelen bir yol seçtikleri için tebrike layıktırlar.
Başarılı insanları kendine çeker zaten siyaset…
Yazarlık hayatım boyunca siyasilere hep bu gözle baktım.
Demokrasisi yerleşik ülkelerde siyasete ilgi duyanlar “İlla ben yöneteyim” çabası sergilemezler, “Bana görevi verirseniz ben de elimden geleni yaparım” anlayışıyla halkın önüne çıkarlar.
Halk görevi onlara verdiğinde de başarılı olmak için bütün gayretleriyle çalışırlar. Görev kendilerine verilmezse, sıranın kendilerine gelmesini beklerken, teveccühe daha fazla layık olmak için eksiklerini tamamlamaya çalışırlar.
O yüzden de seçim kampanyaları rakipleri yermek, yerin dibine batırmak amaçlı yürütülmez; herkes, her parti ve her aday, talip olunan göreve kendilerinin en layık olduğunu göstermeye yarayacak bir faaliyet haline dönüştürürler kampanyalarını…
Kaybeden bu sebeple fazla üzülmediği gibi çoğu kez üzerinden büyük bir yük kalktığı için sevinir de.
Ceketini alır çıkar koltuğunu kaybeden… Görev duygusu çok ağırsa sıranın yeniden kendisine gelmesini bekleyenler de olur, görevi bıraktığında bir daha geriye dönüp bakmadan maharetlerini yepyeni alanlara taşıyanlar da…

Erdoğan-Gül yarışsalardı…

Şaka yapmıyorum, siyasetten ve siyasilerden böyle bir hava ve böyle bir havanın insanları olmalarını bekliyorum.
Müstağni olmalarını…
“Bu yarışa sizlere hizmet etmek için katıldım, oylarınızı bana verirseniz yapmaya çalışacaklarım şunlardır” tavrını…
Cumhurbaşkanlığı seçiminde, kim olacağı artık halkın oylarıyla belirlendiği için, bu defa böyle bir havanın hakim olacağı beklentisi içerisindeydim.
Tayyip Erdoğan ile Abdullah Gül arasında geçiyor olsaydı cumhurbaşkanlığı yarışı, bu beklentimin büyük çapta gerçekleşebileceğini sanıyorum.

[Bu yazıyı keşke başka biri yazsaydı diye düşünmemin sebebini sanırım anlamışsınızdır.]

Öyle olmadı, farklı bir ortamda seçime gidiliyor.
Kusura bakmasınlar, ama bir ülkede en itibarlı makam için yapılan siyasi yarışa katılanlar, yürüttükleri kampanyalarda rakipleri hakkında öylesine ağır ithamlarda bulunuyorlar, yıpratıcı, hatta yıkıcı, kişilikleri yok edici bir üslupla yek diğerlerini suçluyorlar ki, yarıştan hangisi önde çıkarsa, daha ilk günden halkın önemli bir bölümünün gözünde ‘eksik biri’ olarak kalacak.

[‘İstisnalar kaideyi bozmaz’ kuralı burada da geçerli elbette.] 

Yazımın burasında durun ve adayların birbirleri hakkında seçim meydanlarına taşıdıkları iddia ve ithamları gözünüzün önüne getirin, ne demek istediğimi daha iyi anlayacaksınız.
Rakibinin ve ona oy verenlerin gözünde ‘o göreve aslında layık olmayan biri’ cumhurbaşkanımız olacak, adaylardan hangisi seçilmiş olursa olsun…
İşte ben bu durumu içime sindiremiyorum.
Oh be, nihayet bunu da yazdım.
ΩΩΩΩ

Reklam

123 YORUMLAR

  1. Bir ülkede hakdin ekseriyeti dürüst değilse onun yönetici adayları enaz dürüst adaylardan oluşur.Halk genel ıtıbarı ile yalancı ise liderleri en büyük yalancılardan oluşur.
    çünkü yalancı bir toplumu yönetmek çok büyük yalancı olmayı gerektitirir.
    Tam tersi halk ekseriyet itibarı ile dürüst insanlardan oluşmuşsa yönetici adayları en dürüstlerinden olur.
    Sahtekarlari idare etmek için en büyük sahtekar olmak gerekir.
    Dürüst leri idare etmek için en dürüst olmak gerekir.
    Bir yazar bugün peygamberimize ait olduğunu söylediği bir söz beni çok etkiledi.
    Bir devletin idarecileri fakir ise halkı zengin olur.
    Bir devletin idarecileri zengin ise halkı fakir olur.
    Benim tespitim devleti yönetmeye aşırı isteklı adayların olduğu yerde adaylar gözümde çok küçülür.
    Görev istenmemeli verılmelidır.
    Yönetici adayları halka beni seçin diye yalvarmamalı.Halk ona yalvarmalı bizi yönet diye.
    Tutamayacağı sözleri vermemelı, BENİ SEÇİN DİYE rakıbıne çamur atmamalı.
    Seçilince sözlerini yerine getiremediği zaman hemen istifa etmelı.
    Oysa her aday aslında kendisi ve onu sahsi menfaatları için destekleyen ler için yönetime talıp oluyor.
    İktidara gelince halk çoğunluğu için hayırlı bir şey kalmıyor.
    Onun için sözlerini yalayıp yutuyorlar asla istıfa diye onurlu bir davranış akıllarının ucundan geçmiyor.Çünkü iktidara önce kendisi ve destekçileri için talip.Onlardan ne artıp halka kalacak.
    BİZ HİÇ ADİL OLMADIK Kİ ADALETLİ İDARECİLER BİZE YÖNETEBİLSİN.
    (seçim öncesi ulufe gibi halka rüşvet veren .halkta bunu memnuniyetle kabul ederse ve seçimden sonra zamları bindirirse kaşikla verdiğini kepçeyle alırsa halkında şikayet etmeye hakkı yoktur)

  2. İsrail’in Haaretz gazetesi yazdı. Davide Lerner adlı köşe yazarı, “İsrail için en iyi seçenek Türkiye’de seçimi Erdoğan’ın kazanması olabilir” dedi!
    Kaynak Yeniçağ: Erdoğan kaybederse… – Arslan BULUT .
    Tapınakçının güneydeki sevdiği ülkesinin resmi görüşü.
    saygıları varmı bilmem ama gitmesini istemiyolar

  3. Ortalama AK Parti seçmenini ya da kararsız seçmeni, bu partinin başarısız bir parti olduğu iddiasıyla muhalefet partilerinden birine ikna etmek mümkün mü? Bu mümkün değil.
    Sokaktaki insan, AK Parti’ye ilişkin kanaatini, bizler gibi, zamanının ve enerjisinin hatırı sayılır bir bölümünü siyaset tartışarak oluşturmuyor. O, kendi yaşam deneyimlerinden hareketle, çoğu zaman basit bir mantık üzerinden, zaman zaman sezgi yoluyla, AK Parti’nin başarısız bir parti olmadığını biliyor.
    Bir muhalif, istediği kadar, “Ne kalkınıp gelişmesi? Paraları betona gömdüler!” diye bağırsın ve bunları rakamlarla kanıtlamaya girişsin. Bunların hiçbirisinin sokaktaki seçmenin indinde bir karşılığı yok. Çünkü, o insan için, muhalifin “beton” dediği şey, bir zamanlar çamurdan geçilmez sokak ve caddelerde şimdi rahat rahat yürüyebilme imkanı. O insan için “beton”, bir zamanlar pislikten geçilmeyen, insanların kuyruğa bir gün öncesinden girdikleri hastanelerin ortadan kalkarak yerlerini temiz, organize, geçmişte olanla karşılaştırılamayacak kadar iyi hastanelerin alması. O insan için “asfalt ve yol”, şehirler arasındaki mesafenin şaşırtıcı ölçüde kısalması, “tıpkı Avrupa’daki gibi” yollarda araç kullanma olanağı anlamına geliyor.
    Muhalifin, “Ülke diktatörlüğe sürükleniyor!” haykırışının da bir karşılığı yok o seçmende. Çünkü, tıpkı benim gibi, Taksim metrosunun merdivenlerini tırmanıp meydana adım atarken kendisini karşılayan Doğu Perinçekçi Aydınlık Gazetesi’ni elden satan, bir meczup gibi “Diktatörlüğe geçit yok!” diye haykıran adamla o da karşılaşıyor. İstiklal Ceddesi’nde, alnına orak çekiçli kırmızı bantlar sarmış Liseli Dev-Gençliler, o adamın da yanına yaklaşıp elindeki bildiriyi ona vermek istiyor. Şimdilerde haklı olarak çok kızsa dahi, HDP’li bir Kürtü bile Erdoğan’ın bir Kürt düşmanı olduğuna ikna etmeniz mümkün değil. Çünkü, Kürtlerin de bu dünyada var olduğunu, onların da bir anadili, türküsü, siyasal bir kimlik edinme arzusu olduğunu tüm Türkiye’ye ilan eden ve Kürtler sözcüğünü bu ülkede meşru hale getiren bizzat Erdoğan’ın kendisi.
    “Saraylarda yaşıyor, yoksullar bunların umurunda değil!” iddiasının da pek bir karşılığı yok. Çünkü, engelli vatandaş, eşini yitirmiş dul, bir başına yaşayan dede ve nine, daha önceleri bu toplumda fillen ‘yok’ hükmünde iken, mütevazi ölçülerde de olsa bu insanlara bir aylık bağlamış olan AK Parti.
    “Dolar Euro almış başını gidiyor!” haykırışının belki bu yorum sayfalarında polemik yürütmede bir kıymeti harbiyesi olabilir, ama sokaktaki seçmenin algı dünyasında bunun ürkütücü bir karşılığı yok. Çünkü, o adam ya da kadın, adı Necdet Sezer olan bir cumhurbaşkanın adı Bülent Ecevit olan bir başbakana anayasa kitapçığı fırlattığı günün ertesinde, yeni günün sabahına 1/3 oranında yoksullaşarak uyandığı günleri unutmuş değil. Tıpkı çöp dağlarını, bir türlü gelmek bilmez belediye otobüslerini, nihayet gelen ve ama içi balık istifi yolcularla dolu olduğu için durağı es geçen halk otobüslerini unutmuş olmadığı gibi. Ya da, adı Cumhuriyet tarihinin en büyük skandalı olan İSKİ skandalı ile özdeşleşmiş CHP İstanbul Belediye Başkanı Nurettin Sözen’i hala hatırladığı gibi.
    Tam da bu nedenlerle, muhalefetin ümitle beklediği “dip dalgası” bu seçimde de gelmeyecek. Çünkü, “Muhalif”:
    1. içinde yaşadığı toplumun insanını hiç tanımıyor;
    2. samimi değil, dolayısıyla inandırıcı da değil;
    3. geçmişi her anlamda tam bir enkaz yığını; bugünü ise ne dediği belli olmayan, düne kadar laiklik dışında topluma söyleyebileceği bir şeyi olmayan tuhaf ve miyadını çoktan doldurmuş çakma liderlerle yol alabileceğini sanıyor.
    Bu ve başkaca nedenlerden ötürü, o çok özlenen, “bu kez” (!) geleceğine “gerçekten” inanılan “dip dalgası” yine gelmeyecek.
    Doğru, AK Parti dikkate değer oy kaybı yaşayacak, muhtemelen mecliste çoğunluğu yitirecek. Hatta, bir ihtimal, Abdullah Gül’ü dışişleri bakanı, M. Akşener’i bilmem ne bakanı ya da cumhurbaşkanı ilan edecek olan M. İnce belki 2. turda Erdoğan’ı geçecek. Ama, bunların hiçbirisi, AK Parti başarısız bir parti olduğundan değil, son beş yıldır artık bildiğimiz AK Parti olmaktan çıkmış olduğu için yaşanacak. Muhalefet doğru bir seçenek olduğundan değil -Saadet Partisi dışında.
    Uzun sözünü kısası, AK Parti Versiyon 2 (2012-2018) muhalefete değil, AK Parti Versiyon 1’e yenik düşecek.

    • Sn.bernar, asagı mahalleden haberlerim var:) uzunca ama önemli yorumunuzu okuduk. Aşagı yukarı mutabıkız. Yalnız kucuk bi ilave: evet halkımız betonseverdir! Yalnız su akm binasını kabe zanneden mimarlar odasının okumusları gibi aydını olan bir ulkede kara halk gecekondudan baska ne yapabilirdi ki? Allaha sukur toki var da o gecekondulasma orhan pamuk un romanlarında kaldı:) ve simdi sıkı durun: bizim mahalle artık betonlasmadan bıktı! Bu secimde, ozellikle de gelecek yerel secimlerde istanbulda yasanacak oy kayıpları -etekleriniz zil çalıyordur eminim- sırf bu beton blokları yuzunden olacak. Kara halk da artık vahsi sartlarda degil yesillikler içersinde yasamak istiyor. Tayyip bey dipdalgayı gordu, kukla belediye baskanlarını gorevden aldı, yenileri neye yarar bilmem ama betona karnımız tok! Biliyorsunuz istanbul duserse bu sarkı da o gun biter…

      • Kimi noktalarda ayrılıyor görünsek de, sanırım resmin bütününe ilişkin birbirine yakın şeyler söylüyoruz. Ben AK Parti’nin Orta Anadolu ve Karadeniz illerinde oy kaybına uğrayacağına inanmıyorum. Sanırım AK Parti’nin alacağı oyda metropollerde yaşayan K Parti seçmenlerinin tavrı önemli olacak. M. İnce kampanyasının da şişirildiği kansındayım. Oyları 29-30’ları bulursa çok şaşıracağım. HDP’ye gidecek stratejik oylar da hesaba katılırsa, CHP yine %26 gibi bir yerde kalacak gibi. Dört gün kaldı, bekeyip göreceğiz.

    • Bernar bey sonuç kısmına katılmasam da, bu yorumunuz tespit ve analiz olarak çok objektif bir bakış açısını yansıtıyor. Ben zaten başta sizin bu tür yorumlarınızdan etkilenmiştim.
      Kişi herhangi bir siyasi görüşte olabilir, o siyasi görüşün kazanması için de çalışabilir, bu gayet normaldir ve demokrasi de bunu gerektirir. Ama bir siyasi parti için çalışıp didinen bir kişi bile, en azından kendi iç dünyasında objektif olabilmeli, gerçeği görebilmelidir. Tabii ki bu gerçeği kendi istediği yönde değiştirmek için çalışabilir ve çalışmalıdır da, ama bu değiştirme mevcut gerçeği eğip büküp yalan ve iftiralarla çarpıtarak değil, alternatif gerçeklikleri bulup çıkararak veya geliştirerek insanlara gösterme ve onları dönüşmeye ikna etme yoluyla olmalıdır.
      Aksi takdirde olay demokrasi ve ahlak dışı yöntemlere gidiyor, kutuplaşma ve gerilim de bu yöntemlerin ısrarla uygulanmasından kaynaklanıyor.
      Selamlar..

    • yorumunuzun büyük kısmına katılıyorum,ancak sonuç kısmı dediğiniz gibi olmayacak.AKP.yine rakipsiz olarak ilk turda alacaktır,Konda’nın son anketi buna delalet ediyor,Ezelden CHP.yanlısı Konda bile son anketinde % 51.9 la Erdoğan’ın ilk turda seçileceğini tespit etmiş,fazla lafa gerek yok.Zaten maalesef Erdoğan’ı zorlayacak aklı başında birileri şu an için yok,olanların tümü laf salatasından başka bir şey bilmiyor ve back raundlarıda güven vermiyor.Gençler ülkenin geçmişini bilmedikleri için:her on yılda seçilmişlerin ABD.nin çocukları tarafından darbe ile indirildiklerini hatırlamazlar,Maaş ve hastane kuyruklarında ölenleri bilmezler,tüpgaz ve benzin kuyruklarını,toplanmayan çöpleri,her gün yapılan sebebsiz grevleri,Uçaklara sadece zengin veya iş sahiplerinin binebildiğini,tek gidiş ve gelişli yolların insanları canından bezdirdiğini,yurt dışına seyahatin zengin işi olduğunu bilmezler ve sanki memleketin geçmişte bir eli yağda bir eli balda olduğunu zannederek bu günleri beğenmezler,yllarca dağdaki PKK.nın karşısına ,eğitimlerinde 8-10 kurşun atmış zavallı acemi askerlerin sürüldüğünü ve bu çocukların boşu boşuna ,zamanın komutanları ve siyasileri tarafından heder edildiğini maalesef ama maalesef bilmezler.buna benzer bir sürü olmuşları biz yaşı kemale ermişler bile hatırlamakta zorlanıyoruz.Bana göre AKP.nin en zayıf tarafı eğitim sistemi ile çok oynamasıdır.

  4. Ağır gelmiş DÜRÜSTLÜK
    yandaşlara kopya verip muhalif saydıkları kişilere saldırmalarını temin eden site yönetimine…
    Doğrudur… Herkesin kaldırabileceği bir şey değil gerçekten.

  5. AKP nin Genlerine işlemiş bir gelenek kısacası AKP Geleneği.
    Buradan aşağısını kopiledim bana ait değil.
    Saadet lideri: Adaylarımızı istifa
    ettiriyorlar, acınacak haldesiniz
    Saadet Partisi (SP) cumhurbaşkanı adayı Temel Karamollaoğlu, milletvekili adaylarına istifa etmeleri için AKP’den baskı yapıldığını söyleyerek, bu duruma Twitter’dan tepki gösterdi.
    Twitter hesabından açıklamalarda bulunan Karamollaoğlu: “‘Yeni Türkiye’ dillerinden düşmüyor, ancak ‘Eski Türkiye’ye’ ait ne kadar çirkin iş varsa onları yapmaktan da geri durmuyorlar” açıklamasını yaptı.
    Partisinin Şırnak Milletvekili adayı Zeki Begiş’in ‘baskıyla istifa ettirildiğini’ savunan SP lideri, “Ülkenin en önemli haberiymiş gibi de başta Anadolu Ajansı ve TRT olmak üzere kontrollerindeki medyadan takdim etme gayretine düştüler” dedi.
    Şırnak’taki diğer SP adayına ve merkez ilçe teşkilatına istifa etmeleri için baskı yapıldığını aktaran Karamollaoğlu şöyle devam etti: “Belki farkında değilsiniz, fakat acınacak haldesiniz”.
    NE OLMUŞTU?
    Saadet Partisi Şırnak milletvekili adayı Zeki Begiş, partisinin ‘teröre destek verdiği’ gerekçesiyle milletvekili adaylığından çekilmiş, “Son zamanlarda partimin teröre verdiği destekten dolayı rahatsızlığımı ifade etmek istiyorum. İlçe başkanlığı görevimden ve milletvekilli adaylığından istifa ediyorum. Bu süreçten sonra Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın yanında yer alacağım” açıklamasını yapmıştı.
    20 Haziran 2018 23:19

  6. yarın cumhuriyet, yeni açıklanan panama belgelerinin türkiye ile ilgili bölümlerini yayınlayacakmış.
    Yandaşlar takip etmesinler. dolar, faiz, iflas riski, doğmadan önce chpnin 75 kişilik sınıflarında eğitim, doğmamış kızından lidere “bize de biraz zaman ayır”, mavi marmara anlaşması, israil ile yapılan 60 anlaşma, israil ile anlaşmaların iptal edilmemesi vs vs vs vsyi savunmaktan helak oluyorlar. bir de yarın yeni pislikleri temizlemek için fazla mesai yapmak zorunda kalabilirler.
    Not: fehmi beyin de bu konuya yer ayıracağını umuyorum.

  7. Yeri zamanı gelmişken bir yorumcuya gene kendi biyat ettiklerini örnekle cevap veriyorum.
    Cevabımdan önce gazetecilik nasıl yapılıyor ona değinmek istiyorum.
    Gazeteciler (havuzdan bahsetmiyirum) haber peşinde koşarlar.
    Bir olayda herhangi bir problem olunca o olayı derinlemesine araştırır ve haber (M Alini cenaze töreni gibileri) yaparlar haberi yaparlarkende iddia ediliyor diye yazarlar. ve o İddia doğru ise ona yargı el atar.
    Hani Micheal Rubin bir haber yapmişdı Bizim damat bakan,dışişleri bakani v e meşhur AKP li işadami bir otel odasında 15 miliyon dolar rüşvet teklif ederek ABD den adam kaçırma pilanlarıi yapıldığını yazınca bilhassa o toplantıdaki bulunan Federal Bro Agency ismini unuttum o bey doğruluğunu Televizyonlarda anlattı.
    Bu gibi konularda bilgi sahibi olmak istiyorsanız burada millete dormak yerine internete girin ordan öğrenin. Birde Yazarımızın Obama ile ilgili bir yazısındada ben yorumumda ” Obama enekli olunca hatıralarını yazdığında gerçekleri öğreniriz” o gerçeklerin çok azıni konuşma metni hazırlayan görevli yazdı.
    Benim biyatcılara tavsiyem Rusya devlet TV sinin Türkiye hakkında 2011 ve 2016 arası İngilizce yayınlarını bir zahmet izleyip sonradan buralarda ahkam kessinler, Ben istediğimi yazarım ve bu sitede biyatcı yazarların bir kısmını okumiyirdum bundan böğle hiç birisini okuyup onlari muhattap almiyacam.
    Meşhur HAYIRSEVER iş adami ABD de tutuklanınca burada gene şu iddaya yer verdiler o buraya itirafçı olmaya geldi diye yazdılar,hatta bir yazar aynen yazarımız Koru gibi benden uyarması diye bir yazı kaleme aldı troller onada sen CİA ajani fesat ağiza alımiyacak küfüler ettiler.
    Hatta ayni yazar Saraf duruşma tarihini bir kaç ay geciktirmesi olayındada ayni şeyi yazdı.
    Nasıl Hakan Atilla tutuklandı hemen mehkemeye muracat ederek duruşmayi öne aldırmak istedi hakim reddetti.
    Bunlari hepiniz sonradan öğrendiniz.
    Şimdide sizin haberiniz varmi yokmu onu bilmiyorum fakat şu idda var Saraf birilerine el altindan mesaj veriyor.
    Esas rüşvet verdiklerinin ismini açiklamamış malina mülküne çökerseler onların isminide açíkliyacakmş.
    İlerde bu olayların dizisini yaparlar ve o zaman bakalım bu iftiralarınız ve tehditlerinizden otanacak misiniz.
    Ha beni tehdit edenler siz tehdit ettikce ben bu siteye bütün kirli çamaşırlarınızı internetten bulup kopileyip yapiştıracam.
    Not: Şerif isimli yorumcu benim Selahattin Demirtaş hakkıda yazdıklarıma karşi çıkıyor.6/7 miliyon seçmeni olan ve o seçmenlerin çocuklarınıde eklersek 15 miliyonluk bir topluma terörist deme yetkisini kendime vermiyirum heleki bu şahıs Erdoğan tarafından terörist ilan edilmişse muhakak tam tersidir.

    • Şerif isimli yorumcunun yorumu şudur: ”Şerif 20 Haziran 2018 at 12:37
      Nurdan hanım Allah aşkına diğer dediklerinizin anlaşılabilir yani var da ( hiç bişey olmasada muhalif tavır sergilemek adına anlaşılabilir) lakin demirtaş için söylediğiniz “demokrasiden yana tavırları inandırıcı ve güven verici” kısmına Allah aşkına sahiden inanıyormusunuz.”
      Şerif isimli yorumcunun bu yazdıklarından yola çıkarak, ”6/7 miliyon seçmeni olan ve o seçmenlerin çocuklarınıde eklersek 15 miliyonluk bir topluma terörist deme ” tespit ve suçlamasına nasıl ulaştığınızı açıklarsanız, bu siteyi takip eden biri olarak, bundan sonraki yorumlarınızı düşünme biçiminizi daha fazla anlayarak okumuş olurum.

      • İnanmadığım bir şeyi niye yazayım ben oldu bitti Demirtaş’ı beyenirim, çünkü onun konuşmalarını falan okudum ve adam kimseyi kandırmiyor neyise onu söylüyor.
        Siyasi görüşünü beyenp beyenmediğimi sorarsaniz.
        Siyasi görüşüm 180° zıt bu demek değil ki kalkıp onun kişiliğini eleśtireyim.Siyasi görüş başka karekter ahlak başkka.

  8. h gayret türkiye ve yönetimi o kadar iyiyse fransa da ne arıyorsun kardeşim gel burada yaşa ne arıyorsun sayın erdoğanla konuşmak dünyanın en sıkıcı şeyi diyen bir başkanın yönettiği ülkede
    aslında sözün tün yurt dışında yaşayıp da türkiye hakkında ileri geri konuşanlara
    konuşmayın kardeşim karışmayın bu ülkeye
    bu vatan bu ülkenin güneşinde esmerleşen suyunda yıkanan
    toprağının tozunu burnunda taşıyan ay yıldız bayrağının gölgesinde yaşayan ve bu ülkeyi her türlü zorluğa rağmen terk etmeyip mücadele eden gariplerin mazlumların ülkesidir
    en ufak bir şeyde bu ülkeden kaçıp ta sonra da vatn millet edebiyatı yapan…lara duyrulur karışmayın işinize bakın siz ne bu ülkeyi ne de bu ülkedeki şehit torunlarını anlayabilirsiniz doların euro nun peşinden giden zavallılar
    neyse bu ülkenin evlatları İYİ akşamlar her şeyin ve herkesin İYİ olması dileğiyle

  9. Sabah yazdığım yorumda 2 oy kullanma olayının aslı varsa yargı o bayan hakkında soruşturma açar demiştim.Dediğim gibi oldu o bayan gözaltına alınmış.Oy kullanma işi ciddi bir iştir,şakaya, suistimale,hileye, hurdaya gelmez.
    Aşağıdaki haberi Karar gazetesinden aldım:
    “Sosyal medya hesabından paylaştığı fotoğraflar nedeniyle mükerrer oy kullandığı iddiasıyla gözaltına alınan kadının ifadesi ortaya çıktı.
    Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının “seçim kanununa muhalefet” ve “resmi evrakta sahtecilik” suçlarından başlattığı soruşturma kapsamında İzmir’in Selçuk ilçesinde gözaltına alınıp Ankara Emniyet Müdürlüğüne getirilen Şengül E, ifadesinde, Belçika’da yaşadığını, Brüksel’de oy kullanan arkadaşlarına eşlik edip konsolosluğa gittiğini, sosyal medya hesabından paylaştığı fotoğrafı arkadaşlarının oy pusulasıyla konsoloslukta çektirdiğini ancak oy kullanmadığını öne sürdü.
    Şengül E, kendisinin bir gün sonra İzmir Adnan Menderes Havalimanı’nda oy kullandığını, burada fotoğraf çekip sosyal medyada paylaştığını, ardından da İzmir’in Selçuk ilçesine geçtiğini ve çıkan haberlerüzerine karakola gidip polise teslim olduğunu anlattı.
    Öte yandan, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı yetkilileri, Belçika’da yaşayan Şengül E. isimli anne ve baba adları, doğum yerleri farklı iki vatandaşın tespit edildiğini, bunlardan birinin 17 Haziran’da saat 16.27’de Brüksel’de, diğerinin de 18 Haziran’da saat 17.16’da Adnan Menderes Havalimanı’nda oy kullandığının tespit edildiğini bildirdi.
    Savcılık yetkilileri, konsolosluktan güvenlik kamerası görüntülerinin talep edildiğini, şüpheliyle ilgili incelemenin, FETÖ üyeliği de dahil her yönden sürdüğünü bildirerek, Brüksel ve Adnan Menderes Havalimanı’ndaki sandık kurulu görevlileri hakkında da görevi ihmal suçundan soruşturma başlatıldığını kaydetti.”

    • Burada sorun sadece kadının 2 yerde oy kullanması değil, neden anlamıyorsunuz? Devlet birden fazla oy kullanılmasını engelleyecek şekilde sistemi kurmakla yükümlü ve anlaşıldığı kadarıyla bunu başaramamış, en büyük sıkıntı burada. Bu kadın kahraman gibi yaptığı işi sosyal medyadan reklam etmeseydi muhtemelen kimsenin bu zaaftan haberi olmayacaktı.
      Daha kötüsü de ne biliyor musunuz, bu kadın benzeri daha kaç kişinin birden fazla defa oy kullandığını muhtemelen asla bilemeyeceğiz. Kalıcı boya işlemine mutlaka geri dönülmeli, aksi takdirde seçimlerin güvenilirliği konusunda hiçbir zaman emin olamayacağız.

  10. Her yerde sürekli anlatıyorum, burada da çok yazdım, bir sürü yorumcu itiraz etti, dalga geçtiler, ben daha net, kısa ve öz bir şekilde tekrarlayayım: “OHAL TÜM KÖTÜLÜKLERİN ANASIDIR.” Neyse ki bayram ve takip eden günler süresince AKP kanadından sürekli OHAL’in kalkması gerektiği ve bir daha uzatılmayacağı ve bu sayede ekonominin nefes alacağı ile ilgili benim sayabildiğim 4-5 farklı kişi açıklama yaptı. Ne diyorsunuz sayın yorumcular, kim haklıymış??? Yani neymiş, OHAL’in ekonomiye olumsuz bir etkisinin olmadığı ifadesi KOSKOCA BİR YALANMIŞ.
    Neyse, istemeden de olsa bu gerçeği dile getirmeleri iyi bir gelişme. Biraz da tutarlılık istiyoruz, LÜTFEN… Örneğin “seçimi kazanınca faizleri düşüreceğiz” açıklaması yaptığınızda ertesi gün faiz artışı olursa piyasalar bunu nasıl karşılar sanıyorsunuz? Ekonomi güvenle yürür, algıyla, insanların hislerine oynayarak bir yere kadar durumu idare edebilirsiniz ama iyileştiremezsiniz.
    Bakın, şimdi burada tekrar söylüyorum, OHAL’in kalkması da yetmez, bugünden tezi yok, bir an önce hak ve özgürlükler, demokrasi, adalet ve hukuk konusunda Türkiye evrensel standartlara uygun bir şekilde davranmaya başlamalıdır. Ekonomi bu dediğim kavramlarla birlikte(ekonomi, demokrasi, adalet(hukuk ve özgürlükler)) bir sac ayağıdır ve ülke bunlarla ayakta durur. Bunlardan biri veya ikisi olmadan da ülkeyi yönetiriz diyemezsiniz, çünkü biri iyi olmazsa diğerleri de iyi olmaz ve sürekli geri gidersiniz.
    Aksi takdirde bugün olduğu gibi kötü yönetim nedeniyle mesela soğan 7 lira olur ve “kuru soğana muhtaç olmak” gibi en dar bütçeli insanın bil rahatlıkla alabildiği bir gıda maddesi lüks duruma gelir. Ötesini siz düşünün.

  11. Dün bir ara vaktim oldu internette geziniyordum. Temel Karamollaoglu ailesiyle yapilan raportoja baktım. İslama olan inancın hakim oldugu ilginc ve düzgun bir aile. Kendilerine uzanan siyasi çirkefliklerin yarattigi burukluklar bir kenara birakilirsa, Allaha hamdeden mutlu bir aile ortami. Allah arttırsin, yaygınlaştırsın. Tabi bu, “Allah’a kulluk bilinci ve aidiyeti”nin ideal olarak benimsenmesiyle ilgili bir sey ki bunun ailede başlaması işi kolaylaştırabiliyor. Gerisi, yaşarken yaşatmak ve topluma faydali olmak ki bunun sorumlulugu da zaten DiN’ i mükellefiyet ile yüklenmis. Programlayan yukleyen de şüphesiz Allah. Gerisi serbestiyet-bunu kurumsallastırıp ortamlaştırdığında ortaya çıkan şeylerden biri demokrasi oluyor ki bu eski Yunan döneminde onların icad ettigi bir şey degil, kesinlikle! Asıl mesele ezeli evveliyata, ana temele ait farkındalik. Egitimin bu yönde olmasi gerektigi konusunda israr edenlerle orijininden kopmuş serbestiyetçilerin ısrarları çatışıyor… Karamollaoglu ile baglantılı bilgi zincirinin halkalarından biri Aziz Nesin video klipiydi (Sivas olaylarına ait farklı yorumlardaki ısrar- girmeden geçelim).
    Derken araştırmama Aziz Nesin’i tanımlayan ayrı bir kaç halka daha ekledim. Yeni yeni şeyler öğrendim. Ateist biri ki bireysel hakkı vardır tabi (serbestiyet!). Kendini akılcı biri olarak tanımlayan ve mumkün mertebe hayatı iyi degerlendirip topluma karşı görevi yerine getirmeği dustur edinmiş biri. Bir yerinde, gencliğinden beri kafasına taktıgı ölümden bahsediyor (sorgulayan akıl!). Ölüm onun için çok önemli bir referans noktası. “Bir gün öleceğini aklında tutan bir insan, kötülük yapamaz, mümkün degil” diyor. Yani kendisinin ateist biri olarak hayata DiNdar bakışla aynı noktaya gelmiş olmasını ilginç buldum. Bu insanın ateistliği “DiN”e degil de “din”darlara bakarak oluşmuş olmalı şeklinde düşündüm. Ya pire için yorgan yakanlardan veya da Kuran’a hakettiği şekilde bakmayanlardan…. Bu arada, insanlık zaman icersinde karşılaşılan etkilenmelerle yatagini arayan su gibi hayatta akip gidiyor…
    Yani, neresinden bakarsak bakalım “ezbere müslüman”lığın maliyeti çok yüksek. Bunu bu seçim kampanyalarındaki nutuklarda da görüyoruz. İşte onun için akıl-iman sentezi, ve bunun gerçekleştirilmesine yardımcı olacak bir eğitim sistemi. Aslında hiç te zor bir şey değil-sabır, iyi niyet ve ısrarla çalışmak. Serbestiyet ortamında, “yonca”yı bu yönde uzatanlar da olmalı. Kısa vadedeki bireysel eleştirmeler uzun vadede toplumu akıl-iman sentezine götürecektir, ben buna inananlardanım….

    • ateizm ile deizmi karıştırmıyorsun değil mi?
      Bu insanın ateistliği “DiN”e degil de “din”darlara bakarak oluşmuş olmalı şeklinde düşündüm. Ya pire için yorgan yakanlardan veya da Kuran’a hakettiği şekilde bakmayanlardan….demişsin.
      bardağın boşuna bakmak kişisel bir tercihtir bu tercih bile insanı agnostisizme, olmadı deizme götürebilir.
      ateizm bir yere bakarak olmaz, ateizm yoklukla açıklanabilir reddedişle değil…

      • Tek tanrılı dini geleneklerde şartlanmış olarak yetişen bir kişi din/dindarlıklara bakarak bu konunun sonucta insan uydurması olduğu ve dünyada akan kanın önemli sebebi olduğu saplantısıyla kültürel temelde var olan şöyle-böyle inancını zamanla yitirerek ateist olabiliyor.
        Referans bazen bilim ve uzayın enginliği olabiliyor. Bu büyüklüğün-referruatın dindarların inancındaki bir tanrı’nın harcı (eseri) olamayacagını saplantısı da neden olabiliyor. Örnekleri var. Yani, pekala da biryerlere bakarak ateist olan var!
        Aziz Nesin hakkında benim rastladigim bilgiler “ateist” olarak geciyor. Hatta, zamanında hafızmış deniyor-demekki baktığı etkisinde olduğu şeyler vardı. Deizm zaten sonradan çıkan bir moda, en azından Türkiye’de. Deist iken farkı bilmeden veya yokluk konusuna kafa yorarak ateistim dediyse o konuyu ona sormak lazımdı…

        • Halife harunürresidin papağanı da yasini serifi ezbere okurmus ama okuduğu kuranın hayvana hicbir faydası olmazmıs! Seriat dedenin meymenetli suratından aziz nesinin nurlu suratına nasıl bir gecis yaptın anlayamadım ama oldukca irkildim yani… Isık icinde yatasıca surekli ırkımızı asagılar, kufreder ve aptallıkla itham ederdi. Sebep mi? Yeterince et yemediğimiz için:) hani simdilerde de balık yemediğimizi soyleyenlerin iddiası gibi. Ama biliyoruz ki et tüketimi yuksek olan toplumlar mongol hastalığıyla malüldürler ve surekli kanser olurlar. Evrimini tamamlamaya yaklasmış bir insan da artık et tuketimini minimize etmiş olacaktır. Nitekim yenidoğanlarda köpekdisleri eskilere gore yuvarlanmakta ve sivriliği azalmaktadır. İnsan aklının maymundan ayrısmasında en onemli etken de hem otobur hem etobur olarak besleniyor olusudur.Ve lüzumsuz bikac laf: insanoğlunun en buyuk kesfi tanrıdır. Tanrıyı dusunmeden hicbir sey dusunemezsiniz. Dikkat et, küfretmeden degil dusunmeden…

          • İrkilmene gerek yoktu! Karamollaoğlu o zaman Sivas’ta Belediye başkanıymış. Gördüğüm klipte Aziz Nesin ile karşı karşıya getirildi (bağlantı !).

        • Yorumlarınıza heyecanla katılıyorum. Bir dindar ya da muhafazakardan, sosyal anarşizmin ne olduğunu merak etmesini, Murray Bookchin, N. Chomsky vs. okumasını bekleyemeyiz, beklenmemeli de. O dindar insan, günün birinde bir rastlantı olarak kendisine “sosyal anarşist” diyen bir ya da birkaç kişiyle karşılaşabilir. Bizim ülkemizde, sözü edilen insanı, yani “sosyal anarşist”i, yüzünün yarısını siyah bir mendille örtmüş, hastalıklı bir ruh hali içinde elindeki sopayı bankaların, ATM’lerin camlarına indiren, otobüs duraklarının camlarını kıran, polisi kaba güç kullanmaya kışkırtan, okuduğu fakültede kendi kitap standını açan dindar öğrencilere saldrıp “Şeriata geçit yok!” diye böğüren, modernizmin aklını ve ruhunu iğdiş ettiği talihsiz ve hastalıklı gençler olarak karşılaşacaktır. O dindardan, sosyal anarşizme ilişkin bir merak umabilir miyiz?
          Benzer şekilde, ateist ya da olumsuz bir kanaatle din ile kendi arasına çok uzun bir mesafe koyan insanların önemlice bir kısmının, Müslümanlara bakarak ve onlar üzerinden İslam’a ilişkin bir kanaate vardıklarını düşünüyorum. Amacım, Müslümanları kötülemek ya da bunun sorumluluğunu onlara yıkmak değil. Ama, genel bir tablo olarak, Müslümanlarımızın ikna edici olmadıklarını söyleyebiliriz her halde.
          Batı dünyası, modernliği, insan ruhunu, duyguyu hiçe sayan pozitivizm üzerine inşa etti. O modernlik, bütün insanlığı burnundan yakaladı, sınır tanımak bilmez bir tüketim arzusu, ilkel bir hazcılık içine sürükledi ve tarumar etti. Çevreciliği de sahte, insan hakları duyarlığı da sahte, demokratlığı da sahte, aşkı da sahte, ırkçılık karşıtlığı da sahte bir yaşam yarattı. Moral ve duygusal açıdan tam bir yıkım içindeler ve bunu itiraf eden binlerce sosyal bilimcisi, sıradan insanı var.
          Hal böyle iken, neden bizler (seküler mahallenin ruh dünyası tarumar olmuş adamları ve kadınları) Müslümanlar aracılığıyla İslam’a yönelik bir meraka, bit umuda düşürülmüyoruz? Neden yanıbaşımızda İslam dururken gençlerimiz kokuşmuş Batı hazcılığından ve tüketim hastalığından kendilerini kurtarma çabasına girdiklerinde Uzak Doğu’nun Budizminde bilmem nesinde kendilerine bir umut arıyorlar? Neden bilim ile dini birbirinin karşıtı iki olgu olarak varsayıyorlar?
          Ben dindarlardan uzak yaşayan bir insan değilim; aksine, etrafımda kendi mahallemden tek bir insan kalmadı son 11-12 yıllık dönemde. Özellikle dindar gençlerle tanışıp söyleşmekten gerçek bir keyif alıyorum. İbni Sina’yı bilmeleri, İslam felsefesi ve felsefecilerine ilişkin hayli doyurucu bir birikime sahip olmaları beni çok sevindiriyor. Donanımlılar ve seküler arkadaşlarıyla tartışmalarında hayli özgüvenliler. Benzeri olumlulukları yaşlı kuşak için söyleyebilir miyiz? Buradaki AK Partili yorumcu arkadaşların dili, tartışma adabı, yorumlarının içeriği, mutsuz olup bir arayışta olan seküleri İslam’a ilişkin bir meraka düşmesine vesile veya ilham kaynağı olabilir mi? Birbiri ardına dizilmiş, birer cüzzamlı gibi ellerinde plastik kelepçeler polis otolarına doğru yürütülen, çocuklarıyla birlikte hapishanere tıkılan, pek çoğunun tek ‘suçu’ (!) çok yanlış bir cemaat liderine inanmak olan başörtülü inanlarımız karşısında benim vicdanım örselenirken, bu talihsiz ve mazlum insanlara en çok küfreden, onları en çok aşağılayanların yine kendilerini dindar olarak tanımlayan insanlarımız olması, bir sekülerin adalet, vicdan, kul hakkı yememe, zulme karşı çıkmanın İslam’ın temel talep ve prensipleri olduğuna inanması mümkün olabilir mi?
          Ben kendi ahlaki ve düşünsel devrimimi erdemli, ahlaklı, bilgili Müslümanlarımız sayesinde başardım. İslami temsiliyetin bu insanlarımızın elinde olmasını diliyorum.

          • Gayet isabetli bir dusun seli, mutabıkız… Sacları rastalı cakma bir budiste rastladığımda ya da ganjın pis sularında arınmaya calisan bir hacı adayı gordugumde kusasım geliyor ama ne vedalara ne brahmanlara sovuyorum:) genellikle etyemez olan ama musluman kanı içmeye bayılan bu ‘müminlerin’ bedbaht gorunumlerine bakıp bakıp budist olan hollywood yıldızlarına mı ozeniyoruz aslinda ne?

    • Yoncayi cayiri, koyunu okuzu bilmem ama ben gunebakani severim(aycicegim) gunes nerden dogarsa ona bakarak doner durur, gunes batinca boynunu buker. Halkimin baktigi bakiyorum ben de tayyip beye…

      • Türkiye gibi güneşi bol bir ülkede ayçiceği olmak hiç yoktan iyidir ama pek para etmiyor! Güneşe o kadar bağımlı olmak da parlak fikir değil, kanser yapar.

  12. Abdullah gül cesaret edemedi hazıra konmak istedi.Bu yazıda abdullah gül ismini ele almak çok anlamsız olmuş

  13. Şeriatta Başkan Seçimi
    Şeriatta meclis alimlerden oluşur. Mecliste gruplar (fıkıh mezhepleri) vardır. Bunların sorumlulukları ilmi şurayı oluşturmaktır. Yani bugünkü meclis tarafından seçilmiş rektörlerdir. Bunlar sıralama yaparak, birini başkan adayı yaparlar. Sıralamada her üye, adayları sıralar. Adayın aldığı sıraların terslerinin toplamı adayın derecesini verir. Birinci gelen aday cumhurbaşkanı olarak her bölgeye bir komutan atar. Halk bu komutanlardan birine biat eder. Böylece adaya bütün vatandaşlar biat etmiş olur. İşte bu göreve başlamış olur.
    Aday, aday olmadan önce nasıl bir cumhurbaşkanlığı yapacağını bir kitap ile taahhüt eder ve yemin ederek aday olur. Başkan olduktan sonra yemin etmez. Hazır metinle yemin etmez. Kendi hazırladığı programın yemin kısmına yemin eder. Bunun anlamı şudur; ben eğer bu kısma muhalefet etme durumuna düşersem muhalefet etmem, istifa ederim demektir.
    Bir başkan hem devlet başkanı hem de parti başkanı olursa bundan başka bir şey olmayacaktır. Bu, ülkeyi ikiye ayırır ve sonunda ülke parçalanır. Ordular birbirine düşerler. Osmanlı İmparatorluğu böyle yıkıldı. Osmanlı ordusu Anadolu’nun ordusu ile savaştı.
    Seçimden sonra eğer Erdoğan seçilirse ilk yapacağı iş partisinden istifa etmek olmalıdır. Ekseriyeti sağlayamayan bir partiye dayanan başkan iktidarda kalamaz, seçime gidilir.

  14. Bu kirmizili kadin olayi nedir? Ayni oyu iki kere kullanmis olamaz ki! Ya da muhuru mu iki kere basmis? Eger oyleyse sorun yok, isterse on kere bassin oyu gecerli sayilir.

  15. Attention: Özer İyibaş
    Yaho Özer bey kardeşim sağır sultan duyduğu bir olayi siz duymadğınızı ben nerden bileyim.Rus büyük elçisini öldürenin hakkında Erdoğan tarafından her hangi bir haber yapmak nasıl yasaklandi ise bu tip olaylardada gene onun tarafından Türkiyede haber yasağı getiriliyor.
    ABD de önemli görevlerde bulunmuş her meslek sahibi emekli olduktan sonra anılarını yazar.
    Ben burada bir yazımda Obama emekli olunca yazacağ hatıralarında Erdoğan hakkinda bilmediklerimizi yazdığından öğreniriz diye bir yorum yazmıştim.
    Ne oldu Obama daha yazmadan onu metin yazari yazdı.
    O yazdıkl geçen olayları burdaki gazeteciler olayların geçtiği günlerde haberleri olur ve idda olara yazarlar.
    Bizdeki gibi ört bas etmezler.
    Bende okumayi sevdiğim için olaylar hakkında bilgim oliyor.
    Şimdi ankadınızmi?
    Esenlikle kalın

  16. birey olarak toplumda işgal ettiğimiz bir yer vardır ve bu yere bağlı olarak birtakım davranışları yerine getiririz, siyasetçi – milletvekili olmak gibi. Bu konumlara statü diyoruz, statülerden beklenen davranışlara genel olarak rol denir ve tabii olarak kişilerin bu rollere uygun davranması beklenir. Siyaset ağır bir sorumluluğu ilgilenenlerin sırtına yükler. Siyasetle meşgul olanları olmayan bizlerden ayıran onların üzerlerinde taşıdığı sorumluluk duygusudur. O duygu, içinde fedakarlığı da barındırır. Siyaset-dışı kalsa seçtiği uğraş alanında kendisine şöhret, servet ve daha başka değerler kazanabilecek çapta insanlar, kişisel çıkar yerine millete hizmet anlamına gelen bir yol seçtikleri için tebrike layıktırlar,fehmi beyin dediği gibi,
    oysa bugün pek çoğumuz için siyaset-mecliste yer almak- milletvekili olmak bir rant kapısı olarak görünüyor ve uzun zamandır saygınlığından çok şey yitirdi, çünkü uzun zamandır bu rollere uygun davranışlara rastlamıyoruz. aslına bakarsanız bugün bu toplumsal konumların çoğunda durum pek farklı değil, rolünün gerektirdiğini yapan doktor, öğretmen, mütaahit, hukukçu, esnaf bulmak hayli zorlaştı. sözüne ya da borcuna sadık insan bulmak da zorlaştı.
    siyaset bir vaadler ve polemikler alanına döndü, hiç birinin pratikte uygulanabilir yanı yok, hepimiz biliyoruz. biri çıkıp ta hiç bir şey vaad etmiyorum acı reçete vereceğim çünkü başka çaremiz yok deseydi kim olursa olsun oyumu ona verirdim lakin seçeneklerimiz belli, polemiklerden bir polemik beğeneceğiz artık sonra senin polemiğin benim polemiğimi döver diye kendi aramızda tartışırız…
    hem iktidarın hem muhalefetin kullandığı dili tasvip etmiyorum, ama şunu kabul edelim trafik kazalarında dünya sıralamasına giren, ama kitap okumada sıralamalara giremeyen bir ülkede siyasetin dili daha yumuşak olmaz. bu ülkenin iyi eğitimli kimseleri televizyonda tartışırken dakikalarca aynı anda konuşuyorlar ve bundan rahatsızlık duymuyorlar öyleyse bu ülkenin meclisinde siyasilerin birbirlerini dinlemeden anlamadan bağırmamaları da mümkün olmaz. insanlar insanlara aynadırlar.
    ben maalesef bunun ülkemize özgü olduğunu da düşünmeyenlerdenim, abd israile önyargılı olduğu gerekçesi ile BM insan hakları konseyinden çekildi, bunun ne anlama geldiği hakkında biraz kafa yormamız gerekir diye düşünüyorum, pasifik anlaşmalarından, iklim anlaşmalarından, iranla olan anlaşmalardan da çekilmişti, hepsini bir arada düşünürsek daha doğru olur sanırım. kim demiş abd başkanı istediğini yapamaz diye. ya her istediğini yapabiliyor ya da herkes çıldırdı…iklim sorunlarının katlanarak kötüleştiği bir dünyada özellikle batıda ırkçı politikaların ve partilerin yükseldiğini, sert ve ırkçı söylemleri olan politikacıların daha aktif görevlere geldiğini düşünürsek, zor bir süreçten geçiyoruz diyebiliriz.
    uzun zamandır yorumlarımda içinde bulunduğumuz zamanın sorunlarının tanımlanması üzerinde duruyorum, buradan kötümser olduğum sonucu çıkmasın, bana sorarsanız ne dem bakidir ne gam bakidir, zamanın dairesel olduğunu düşünenlerdenim, kötü zamanları iyi zamanlar takip eder, her zorlukla beraber kolaylık vardır. ben-biz bu süreçte nereye savruluyoruz ona bakalım…

    • Didem Hanım, yazınızın sonunda sizce nereye savrulduğumuzu da yazsaydınız iyi olurmuş. Şahsen sözü nereye bağlamak istediğinizi ben anlayamadım!

      • ilginize teşekkür ederim özer bey, ne güzel sormuşsunuz.
        yaratılışın amacı insanı ortaya çıkarmak , insanın amacı marifet sahibi olmaktır.
        bu da madde ve manayı beraber anlamakla mümkündür. yaşadığımız zaman ve mekan koordinatları bazı sosyolojik-siyasi-dini olaylara zemindir. müdahale edemeyeceğimiz bazı olaylara. ama iş ki biz olayların sadece zahir yönünde kalmayalım. onları zahirden batına geçmek için bir kapı olarak kullanalım ve kelebek etkisi dediğimiz bir etki ile de taraf olalım. hikmete binaen halk içinde hakla olabilelim bunu anlamayı ya da anlamamayı savrulma olarak tanımladım. o nedenle de önce önümüze ( ayağımıza) bakalım diyorum…selamlar…

    • Selam, uzun zamandir degil uzun zaman once siyaset cok haysiyetsiz bir mesguliyetti. Henuz 15 yil var ki siyaset millete hizmet gayesiyle yapiliyor diyebiliriz:) ustelik oyle rol icabi falan da degil yani! Eskiden/yeniden istisnalari haric tabii… Son yillarda yapilan mega projelere bakilirsa yeni vaadedilen projeler de gayet uygulanabilir gorunuyor bana. Allah muhafaza, kimse aci recetelerle onumuze gelmesin, karnimiz tok:) iktidarin dilini muhalefetin yaninda balla besleyin. Okuma ozurlu olusumuz ve trafik teroru maalesef bizim realitemizdir. Ozellikle de trafikte hiz sinirinin bu hukumet doneminde iyice yukseltilmis olmasi tam anlamiyla bir soykirimdir! Evet “hus der dem” ama “hak der encumen”.

  17. “Kusura bakmasınlar, ama bir ülkede en itibarlı makam için yapılan siyasi yarışa katılanlar, yürüttükleri kampanyalarda rakipleri hakkında öylesine ağır ithamlarda bulunuyorlar, yıpratıcı, hatta yıkıcı, kişilikleri yok edici bir üslupla yek diğerlerini suçluyorlar ki, yarıştan hangisi önde çıkarsa, daha ilk günden halkın önemli bir bölümünün gözünde ‘eksik biri’ olarak kalacak.”
    Yukarıda yer alan kaygılarınız çok yersiz bence. En azından bizim ülkemiz için çok yersiz! Rakiplerin biribirine ettikleri, kavgada bile söylenmeyecek en ağır hakaret ve ithamlar bir anda unutulup; hiç olmamış, yaşanmamış gibi elelel, kolkola yürüyebiliyorlar!
    Bahçeli’nin 15 Temmuz’dan 3 ay öncesine kadar Erdoğan’a ettiği, Erdoğan’ın da Bahçeli’ye ettiği hakaret ve ithamlar kavgada söylenecek laflar mıydı!
    Ama şimdi…
    Bu yüzden kaygınız yersiz; rahat olun, hani bir şarkı var ya “Unutulmaz hatıralar, bir gün gelir unutulur”; en unutulmaz itham ve hakaretler de bir gün gelir unutulur bizim ülkemizde

    • Ozdemirin yorumu hakli, bi bakmissin baslayivermis istiksafi gorusmeler:) neler gorduk neler…

      • Ne yazdığınızı anlamak için bir kaç defa okumak zorunda kalıyorum. Internet Türkçe klavyelerle dolu olduğu halde bu yabancı klavyede ısrar ediyorsunuz. Türkçeye verdiğiniz değeri görünce vatan millet sözleriniz anlamsız kalıyor. Sizin gibi bir yandaşa ihtiyacı olan partinin durumu iyi olmasa gerek. Denize düşen yılana sarılır hesabı.

  18. bu arada akp rekorlara doymuyor.
    faiz rekoru, döviz rekoru, enflasyon rekoru, işsizlik rekoru, borç rekoruna şimdi de bir başka rekor daha eklendi. dünya 5’incisi olduk. “Dünya lideri” türkiyeyi dünyanın zirvesine çıkardı. zirvelerde dolaşıyoruz.
    Bu seferki rekor, dünyada iflas riski sıralamasından geldi. dünyada iflas riski en yüksek olan 5’inci ülkeyiz. Eğer reis yeniden seçilirse, hedef kesinlikle ilk ikidir.
    Bu arada imf’nin kapımıza kadar gelip bize tekrar borç verme ihtimali de konuşulmaya başlandı. stand by için imf bize yalvaracak yakında. reis yaparsa en iyisini yapar. eyy! dediğinde imf bize borç vermek için sıraya girecek yakında.

    • Faiz arttı, döviz arttı, enflasyon işsizlik rekor kırdı, iflas riskimiz 5. sıraya yükseldi, ilk ikiye çıkması ve imf den borç almak da senin temennin ve seviniyorsun, o zaman şimdilik senin gözün aydın olsun .
      Lakin bunların işe yarayıp yaramadığını, vatandaşın sevgi ve güvenine etki edip etmediğini pazar akşamı hep birlikte göreceğiz ve devamında yine bu göstergelerin sürüp sürmeyeceğini hep birlikte izleyeceğiz. Bu yazdıklarına bir tarih at ve 1 yıl sonra bu rakamları bir karşılaştır.

      • necip güven! “temenni” dedi.
        Güvenin temenni ile gerçeği ayırmasına ahlakı mı, dini anlayışı mı,. cehaleti mi, yoksa başka bir ülkesi mi neder oluyor bilmiyorum. Ancak iflah olacak gibi değil. bu nedenle de aşağıdaki açıklamayı güven, iyibaş, h.gayret, ümüt gibiler için değil, normal insanlar için yapıyorum.
        Ülkelere verilen borçlar sigortalanıyor. sigortalanırken her ülke için farklı bir prim alınıyor. Türkiyeye verilen borçların sigortası için alınan meblağ dünyada en yüksek beşinci meblağı oluşturmaya başladı. Bunun anlamı şudur: dünyada sana borç verenlerin borcunu geri alma ihtimali en bozuk 5inci ülkeyiz.
        Aşağıdaki alıntı, konunun daha iyi anlaşılabilmesi için, konuyla ilgili haberden alınan bölümleri içeriyor.
        “Türkiye’nin beş yıl vadeli borcunu iflasa karşı sigortalamanın maliyetini gösteren CDS’ler IHS Markit verilerine göre dünkü kapanışa kıyasla 4 baz puan yükselerek iki buçuk yılın zirvesi olan 329 baz puanı görürken, Güney Afrika’nın beş yıllık CDS’leri ise dünkü kapanışa kıyasla 11 baz puan artışla bir buçuk yılın en yüksek seviyesi olan 229 baz puana yükseldi.”
        “Bir yıl önce 190-195 civarında olan CDS dün 323.8’e ulaştı. Söz konusu artış Türkiye’nin yüksek döviz borç stokunu çevirebilmek için daha yüksek faiz oranlarından borçlanması anlamına geliyor.
        Yunanistan, borç krizi nedeniyle risk primi en yüksek ülkelerden biri durumundaydı. Mayıs başından bu yana yükselişte olan Türkiye’nin risk primi, dün Yunanistan’ı geçti ve Türkiye iflas riski en yüksek ülkelerden biri haline geldi.
        Bir yıl önce 190-195 civarında olan CDS dün 323.8’e ulaştı. Söz konusu artış Türkiye’nin yüksek döviz borç stokunu çevirebilmek için daha yüksek faiz oranlarından borçlanması anlamına geliyor.”
        Temenni ile gerçekler arasında karışması mümkün olmayan farklar var ama necip güvendeki yetenek öylesine gelişmiş ki bu ikisini karıştırmak onun için çocuk oyuncağı.

        • Sanırım okuma ve anlama probleminiz var ; cümlemi bir daha iyi okursanız (”ilk ikiye çıkması ve imf den borç almak da senin temennin”) temenni sözünün hangi maddelerle ilgili olduğunu anlayabileceğinizi umuyorum.
          Ama bu durum ilk defa başıma gelmiyor. Bir çok yorumcu benim yazımdan anlatmak istediğimi değil, kendi işlerine geldiği ve anlamak istediklerini anlıyorlar. Tüm muhalefetin genelde yaptığı gibi. Olsun bakalım, onların anlayışına göre gerçekler değişmiyor nasıl olsa.

      • necip güven, türkiyenin gerçekleri ile ilgili haberleri okumadığı gibi pazara falan da çıkmıyordur. yoksa bu kadar gerçeği bilip bu kadar yalan söylemek insanda ciddi sağlam bir bünye, taşı bile eritecek bir mide gerektirir.

        • Karşıdakini yalanla suçlayanlar, en çok yalan söyleyenlermiş, bunu psikolojide ”yansıtmak” terimiyle açıklıyorlar. İsterseniz bir araştırın.

          • o zaman işi düzeltelim.
            “Faiz arttı, döviz arttı, enflasyon işsizlik rekor kırdı, iflas riskimiz 5. sıraya yükseldi” kısmını kabul ediyorsun doğru mu?

          • Faiz, döviz, enflasyon ve işsizlik konjonktürel olarak şu an için yüksek ama rekor değil, rekorlar 20 sene evvel kırılmıştı çünkü. İflas riski hakkında ise bir bilgim yok çünkü bu tür ifadeler borsacıların yatırım raporlarında geçer, beni ilgilendiren şeyler değil. Yandaş dediğin insanlar senin zannının aksine, son zamanda olan bu tür ekonomik rakamların gerçek olmadığını söylemiyorlar. Sadece bu rakamların iktidarın büyük ve kabul edilemez hatalarından kaynaklanmadığını, iç ve dış konjonktürün de bunlar üzerinde etkili olduğunu düşünüp söylüyorlar ve en önemlisi bu durumla geçmişte olduğu gibi en iyi mücadele edecek olanın yine Akp ve Erdoğan olduğuna inanıyorlar. Herhalde sen bile Mayıs 2013 tarihinde faizin %4,5 olduğunu doların 1,7 TL olduğunu inkar edemezsin. Geçmişte yaptığını Erdoğandan tekrar bekliyor millet, bu kadar basit birşey. Yüksek bir anlama kapasitesi gerektirmiyor bu durum esasında.

          • -dünyada real olarak en yüksek 2inci, nominal olarak ise en yüksek 4. faiz rekor sayılmıyor mu?
            – Döviz 4,75 olunca rekor olmuyor mu? türkiye tarihinin en yüksek rakamı bu. (pardon rekor 4,90 dı. bak haklı olduğun bir noktayı bulduk. şimdi 4.75. öyle olunca rekoru kaybetmiş oluyoruz)
            -İşsizliğin konjonktürel olarak yüksek olması dediğin nedir?
            İşsizlikte rekoru olması için işsizliğin kaç olması gerekiyor?
            – Türkiyede işsizlik istatistiklerinin değiştirilerek işsizliğin eski ölçeğe göre daha az hesap edildiği konusunda bilgin var mı?
            – Türkiyede işgücüne katılım oranı hakkında bilgin var mı?
            Mesela oecd’de işgücüne katılım oranı %70’lerde iken türkiyede %55’ler civarında. Bunun anlamını biliyor musun? en azından tahmin edebiliyor musun?
            – Türkiye çalışabilir nüfusun %55’inin %10 küsürüne iş bulamıyorken, rekor olması için yüzde kaç olmalı?
            – İflas riski ile ilgili yukarda bilgi verdim.Fakat 5’inciliği rekor olarak kabul etmiyebilirsin. yandaşların böyle bir hakkı var.
            Bunlara cevap yaz devam edelim.
            İlk kez bir yandaş, birşeyleri kabul etti. bu fırsatı kaçırmam.
            bu tartışma müthiş zevkli olmaya başladı.

          • Rekor geçmişten bugüne gelen değerlere göre ölçülür. Yüksek rakamlar her zaman rekor olmazlar. Aksi takdirde herşey herkes her an rekor kırabilir. Önce kavramları doğru kullanalım. Diğer rakamlar rekor değil ama dolar için bu doğru olabilir, sanırım orada hata yaptım ve dolar şu anda tüm dünyada yükselişte çünkü Fed faiz artırıyor. Yakında abd de de faiz rekoru kırılabilir bak:)) İşsizlik şu anda %10 civarında ve istihdamın artış trendine bakıldığında önümüzdeki aylarda tek haneye inebilir. Geçmişte %20 lerde olan işsizlik rakamlarına göre de %10 işsizlik rekor değildir. Büyüme %6 ve üzeri tutulabildiği takdirde bu yüksek rakamlar da hızla aşağı inecektir. Tüm dünyanın ekonomik olarak güçlükler yaşadığı ve ekonomi savaşlarının başladığı bir dünya konjönktüründe herşeyin bir ülke yönetimine maledilmesi ne kadar gerçekçidir acaba? Eğer öyleyse dünyanın bu durumu nedir söylermisin? Yoksa senin gözlükler bu ülke sınırlarının dışını göstermiyormu? Biz yandaşlar olarak bu konjonktürde en iyi kaptanın bizim reis olduğunu düşünüp ona göre oy kullanacağız. Senin kaptan adayın, dede mi, anştayn mı, bizim gelin mi? O acemilerin yönetimine geçerse iyiye mi gideriz daha kötüye mi? Oy verme davranışı yapılan bu tür kıyaslamaların sonucuna göre ortaya çıkar.

          • necip bey daha yolumuz uzun. umarım siz biran önce yazarsınız editör de biran önce yayınlar da şu işi bugün tamama ulaştırırız.
            Daha yalan söyleme var, reisten umut meselesi var, çarşı pazar var.
            ordan zaman olursa, din var, ahlak var, vicdan var, akıl var, mantık var, vicdan var (ben yok diyorum) belki oralara bile geçeriz zamanımız olursa.

          • Biz kimiz ki reisin, dedenin, anştaynın bitiremediğini tamamlayamadığını bugün tamamlayıp halledeceğiz. Benim böyle bir iddiam yok. Sizin iddianız varsa boşuna elalemi desteklemek veya kötülemekle zaman kaybetmeyin. Acilen atılın siyasete ve memleketin işlerini bir an önce düzeltin. Sanırım herşeyi bildiğini ve yapabildiğini düşünen bir yapınız var, boşa gitmesin.

          • Sorun var diye bir ülkenin iktidarı değişmez, yönetimler zaten sorunlarla uğraşmakla görevlidirler. İktidar sorunları daha iyi çözecek olan bir alternatif ortaya çıktığında değiştirilir. Bu düsturu iyi anlarsan belki bazı değerlendirmelerimi daha kolay anlayabilir, sen de daha geniş açıdan değerlendirme yapabilirsin. Yoksa hergün iktidar değiştirmek zorunda kalırız. Hanımımızı ilk hatasında boşar, hergün işi terk eder, habire yeni iş yeni hanım aramak zorunda kalırız. Ama tabii bunu iyi gören , böyle yapmak isteyen de çıkabilir. Bu da demokrasi gereği.

          • Ayrıca şu anda abd merkez bankası Fed faiz yükseltiyor ve daha da yükseltecekmiş. Bununla ilgili derin ekonomik bilgilerinle bir yorum yapmanı rica ederim. Bu faiz denen şey burada yüksek iken, orada düşük iken mi sorun, yoksa tersi mi, nedir bu konu hakkında fikrin? Faiz konusuınu çok sevdiğine göre bu konuları bize detaylıca anlatırsın herhalde.

          • Editör geciktikçe yazacak şeyler çıkıyor. Ekonomik durumun bazı göstergelerinde seçime endeksli olan bozulmalardan duyduğun keyfi esasında anlayabiliyorum. Çünkü karşıtlarının Erdoğanın kendi yapacağı hatalardan veya ona maledilebilecek hatalardan başka bir çıkar yolu yok. Çünkü milletin ona duyduğu sevgi, saygı ve güvenin kaynağını hem anlayamıyorlar hem de bozamıyorlar. Bu sebeple onunla başa çıkabilecek tek güç kaynağı olan dış ekonomik-siyasi güç kaynaklarına müracaat ediyorlar. Ama bunlardan da sonuç alamadıkça Erdoğanı daha efsane hale getirdiklerinin de farkına varamıyorlar.

      • elde var 1: necip güven dolarda türkiye rekoru kırıldığını kabul etti.
        şimdi, dünyada, nominal olarak en yüksek faiz veren 4. ülke olmak seni kesmedi galiba. bunu rekor olarak kabul etmiyorsun doğru mu anladım?
        Önce, dolar rekoru konusunda, yani ilk satır konusunda mutabık olalım, sonra ikincisi hakkında görüşünü söyle.
        yani şu an dünyada nominal olarak (realde en yüksek ikinci ülke), en yüksek faiz veren dördüncü ülke olmak rekor değil mi?
        Rekor değilse nedir? rekoru kılpayı kaçırmak olarak mı niteliyelim?
        ya da bir yandaş, bu durumu nasıl niteler. onu söyle

        • Önce yukarıdaki yorumlarıma bir cevap verirsin.
          Sonra şu çok sevdiğin faiz konusunda birkaç şey söylemek isterim.
          1.Sence merkez bankası son 2 hafta içinde yaptığı faiz artırımını yapmalı mıydı, yapmamalımıydı? Eğer yapmalıydı, döviz yükseldiği için bu gerekirdi diyorsan şu anda faizden neden şikayet ediyorsun?
          2. Erdoğan senelerdir faiz yüksekliğinden şikayet eder ve hem bankalardan hem de merkez bankasından faizi düşürmelerini isterdi. Hala da öyle, dinlediysen dün en son işadamlarıyla toplantısında yine tekrarladı. Faizin yüksekliğinden sen de şikayet ediyorsan Erdoğanla aynı görüştesin demektir, o zaman şu anda neyini eleştiriyorsun?
          3. Erdoğan merkeze faiz düşür derken, yükseltince kızarken herkes onu eleştiriyor, müdahale etmesin istiyordu. İşte merkez bankası faizi yükselterek müdahaleye pabuç bırakmadığını gösterdi, Erdoğan da faizin yükseltilmesini eleştirse de başka bir etkide bulunmadı. Şimdi Erdoğanı mı merkez bankasını mı eleştireceğiz, ve hangi sebeplerden eleştireceğiz acaba?
          Kendinle çelişkiye düşmeden bu sorulara senden makul ve mantıklı cevap bekliyorum. Lütfen daldan dala atlamaya da kalkma, konuyu sınırla..

          • necip bey, günü kapatırken sana bir darbe daha vuracağım. bu iş epey zevkli.
            gerçek işsizlik ile ilgili 2016 yılında, onedio.com sitesi mahfi eğilmezin yazısından alıntılar yapmış. ben de ordan bazı alıntılar yapıyorum:
            “Öncelikle işsizlik rakamları neye göre verilir; yani “işsiz” kimdir?
            – İşsiz: Kâr karşılığı, yevmiyeli, ücretli ya da ücretsiz olarak hiç bir işte çalışmayan, son 4 hafta içinde iş arama kanallarını kullanmış olan, ve 2 hafta içinde işbaşı yapabilecek durumda bulunan 15 ve daha yukarı yaştaki kişiler.”
            sitede bir tablo verilmiş ve tabloda 1980 yılından 2016 yılına kadar ülkedeki işsizlik oranları verilmiş. aşağıdaki linkten tabloya sen de ya da başkaları da bakabilir.
            https://onedio.com/haber/turkiye-de-aciklanan-issizlikle-gercek-issizlik-rakamlari-neden-ayni-degil-757233
            – Tabloda 1980 ile 1989 yılları arasında ortalama işsizlik oranı %7.7, 1990-99 arası ortalama işsizlik %7.6, 2000-2009 arası %9.1 ortalama, 2010-2016 arası ortalaması ise %9.8.
            -Gerçek işsizlik oranı ile tüikin işsizlik oranı arasında epey fark var.
            Çünkü tüikin işsizlik tanımında 4 hafta içinde iş arayan kişiler işsiz kabul ediliyor.
            İlgili bölüm de aşağıda:
            “TÜİK’in tanımına göre işsiz sayısı 3 milyon 715 bin kişi. Gelelim gerçek işsizlik oranına:
            Verilerin ayrıntılarına baktığımızda, Kasım 2016 itibariyle işsiz olan 3 milyon 715 kişinin yanı sıra, 2 milyon 286 bin kişinin çalışmaya hazır olduğunu, ancak iş aramadıklarını görüyoruz.
            – Yani gerçekte çalışabilir durumda olup işsiz olan 2 milyon 286 bin kişi daha var. Sadece iş aramıyorlar.
            Çeşitli nedenlerle bir şekilde iş aramıyorlar. Bu durumda, Türkiye’de çalışabilir durumda olan işsizlerin sayısı
            3.715.000 + 2.286.000 = 6.001.000 oluyor.
            -Türkiye’nin iş gücü 30 milyon 781 bin kişi olduğuna göre, gerçek işsizlik oranını da hesaplayalım:
            Gerçek İşsizlik Oranı
            = [(İşsizler + İş Aramadığı Halde Çalışmaya Hazır Olanlar)] / (İş gücü) x 100
            = (6.001 bin / 30.781 bin) x 100 = 19,5
            Yani görünür işsizlik oranı % 12,1 olduğu halde gerçek işsizlik oranı % 19,5.”
            bu da sana bugünün kapağı olsun.

        • necip bey, yan çizmeyin. tartışmaktan korkuyorsunuz galiba.
          Korkmuyorsanız sırayla gidelim.
          20:24’deki yorumuma cevapla gidelim.
          Anlamadıysanız tekrar yazayım:
          2 – Dolarda türkiye rekoru kırıldığını kabul ettiniz. buna göre en azından bu konuda mutabıkız doğru mu?
          – nominal faizde dünya dördüncülüğü ve real faizde dünya ikinciliği türkiye için bir rekor sayılmaz mı? rekoru kılpayı farkla kaçırmak olarak mı niteliyorsunuz? ya da nasıl niteliyorsunuz?
          -faizde durum ne olursa sizin ölçülerinize göre rekor olur?
          zaman ve enerjinizi yan çizmek için harcarsanız bu işi tamamlayamayız.

          • Doların tarihteki en yüksek seviyede olduğunu ilk yorumumda belirtmiştim zaten. Ama dünyada da yükseldiğini eklemiştim hatırlarsan. Yoksa yorumlarımı okumuyormusun? Faizle ilgili olarak da görüşümü ve bağlı sorularımı yukarıda ilettim. Onlara cevabını bekliyorum. Burada tartışmadan kaçan hiç olmadım. Ama geçenlerde yine böyle bir tartışma açıp bu akşam halledelim deyip devam ettirmeyen sen olmuştun. Bir şeyi hem yapıp, hem de karşıdakini onu yapmakla suçlamak bir alışkanlığınız haline gelmiş. Bir tartışma yapılacaksa sorular karşılıklı olur. Sadece sizin sorularınıza göre gitmek gereği nereden çıkıyor. Zaten faiz konusunda iddialı olan sizsiniz. Sizden faizle ilgili olarak yukarıda üç madde halinde ilettiğim soru ve görüşlerimi cevaplamanızı bekliyorum. Önce faiz konusunu halledelim bakalım.

          • Faiz konusunda Fed faizleri ile ilgili yorumuma da eğilmeyi atlamazsanız çok memnun olurum, derin ekonomi bilginizden yararlanmak isterim doğrusu. Ben ekonomi konusundan pek anlamam, ne de olsa yandaşım bu işi hükümete bırakıyorum, orjinal fikirlerinizi bilmek isterim.

          • bakın dünyadaki yükselmesi ayrı. o konuya girerseniz daha çok utanırsınız. çünkü daha önce kırılgan beşli içinde yer alan ülkelerin hepsi daha sonra dolara karşı değer kazanırken, türkiye dolara karşı değer kaybetti. türk parası arnavutluk parasına karşı bile değer kaybetti. onun için işi sulandırma çalışmanızı farklı şekilde yapmaya çalışın.
            arnavutluk para birimine karşı, meksika para birimine karşı, g.afrika para birimine karşı değer kaybetmiş paradan bahsediyorken “ama fedin faiz artırımı…” demeyin.
            Onun için sınırlar içinde kalalım. daha fazla utanmayın.
            Şimdi faiz meselesinin çerçevesini tekrar çizeyim ki ordan kaçmaya çalışmayasın.
            Ben faiz artırımı gerekliydi gereksizdi tartışmasına girmiyorum. Oraya girersen de çok utanırsın. Çünkü faiz artırımı durup dururken gerekli olmaz.
            Ben dünyada nominal olarak en yüksek faiz veren 4. ülke, real olarak da 2. ülke olmanın sence rekor olup olmadığını soruyorum. Bu bir rekor değilse, “rekoru kılpayı kaçırmak” olarak mı niteliyorsun yoksa başka bir şekilde mi niteliyorsun? sorusunu sordum. sen ise işi sulandırıyorsun.
            sen zeytinyağına bulanmış kırkpınar pehlivanı gibisin.
            saatte 12 olmuş. bu konuyu burda kapatacağım. umarım tekrar bir fırsat gelir de sana ülkeyi nasıl batırdığınızı tek tek kabul ettiririm.
            şimdilik dolar rekoru ile günü kapatıyoruz.

          • Anlaşıldı ki senin tartışmadan anladığın kendi işine gelen konularda sağdan soldan bulduğun yazıları paylaşmak, karşıdan gelen sorularla ilgilenmemek, laf cambazlığıyla üste çıkmış görüntüsü yaratmak. Sen bu kafayla devam et o zaman. Tek tek ağaçlara bak da arkadaki esas ormanı görme. Kendi dünyan ve oyalanmaların sana yetiyorsa sorun yok. Bu ülkenin sorunlarına üzülmeyip, artmasına sevinmek ve bu sorunların gerçek sebepleriyle ilgilenmeyip, sadece şark kurnazlığıyla bu sorunları ufak tefek kazanımlara dönüştürmeye çalışmak sana da yarar getirmeyecek. Bu söylediklerini millet hergün okuyor dinliyor, paylaştıkların gizli özel bilgiler değil gazete yorumları. Milletin bunlara inanıp inanmadığını pazar akşamı hepimiz göreceğiz.

          • faiz artti, dolar yukseldi enflasoyn artti. Hepsi oldu da neden oldu? Hepsi oyun Erdogani devirmek icin ekonomiye saldiriyorlar. Diger taraftan yaptigi hizmtleri Turkiyeye cag atlatmasini felan sizin kor gozleriniz gormez. Helal olsun Erdogana, inadina Erdogan. Siyasetle alakasi olmayan, hic oy kullanmayan biriydim. Ama Erdogana yapilan haksiz elestiriler, hakaretler, hakkinda soylenen yalan dolan iftiralar benim ister istemez Erdogan taraftari olmama vesile oldu. Dogru yerde durduguma inaniyorum, yandas yakistirmasi da bir terbiyesizliktir. Kinin yandasi sizlersiniz.

  19. Kimse, gözünü yumarak, gündüzü kendine gece etmesin. Demokrasi, tamamen şarlatanlar, sahtekarlar ve vurguncular REJİMİdir, bilhassa Ülkemizde. Ciğeri BEŞ PARA etmez nice insanlar- sözüm ona – Milletin Vekili olmuştur, yıllar boyu, paran var mı ? Magulen (aşiretin) var mı ? Süslü, akıcı, cazibeli konuşman var mı ? …. SEÇERSİN,SEÇTİRİRSİN, istersen seçilirsin de. Kalabalıklar yoncayı tuttuğun yöne yönelir. Gocunmuya gerek yok, gerçekleri göz ardı edemezsiniz. Bereket ki, bu çarpıklıklara yol açan ORDU, artık
    – şimdilik – kısmen de olsa, tarafsız konuma gelmiştir.
    MÜTEGALLİBE zümre-ler seçim ve siyasi Partiler Kanununu demokratik ve adil duruma getirilmesine izin vermedikçe de palavra demokrasi böyle gelmiş, böyle gidecektir. Kimse beni güldürmesin, taa Osmanlı döneminden beri, sandık ortaya kondukça, seçim hileleri hep sürdürülegelmiştir. Tarihte bunun örnekleri görüldüğü gibi, GİZLİ kalmış SAYISIZ seçim hileleri yapılagelmiştir. Kimse, aksini iddiaya kalkışmasın.
    Bernar ne demek (KOÇ’un ortağı mı) bilmiyorum, ama zaman zaman gerçekçi yazılar yazıyor. Olaylara kemikleşmiş at gözlüğü ile bakanlar bu tesbitlerden rahatsız oluyor.
    Hep söylüyorum ; bu halk neden TAYYİP ERDOĞAN diyor ? Nedense, hiçbir Üniversitenin TEZine
    araştırmasına, değerlendirmesine konu olmuyor bu GERÇEK. Partiler de bihaber (habersiz) sanki. İyi bir atıp-tutuyorlar.
    Bu konuda Bernar’ın bazı tesbitleri var. Aynı tesbitler Atatürk için de geçerli. Gene, hep diyorum
    Tayyip bey de Atatürkü iyi taklit ediyor, onun yolunu takip ediyor, onu anlamak….
    Bernar’ın ediği, ” ADALET, LİYAKAT ve HAKKANİYETe dayalı yeni bir DEVLET DÜZEnİ, ASLA kuramayacaktır, bu “MOZAİK”. Çünkü, bu mozaik’in unsurlarını bir arada tutacak TEK unsur HAKİKİ İSLAM idi. İngiliz bu gerçeği vaktiyle, pek iyi keşfetti. VE I inci Cihan Harbi sonunda, Başbakanları, “İslamaın BELİNİ bir daha doğrultamayacak kadar KIRDIK” dedi. Çünkü, Bernar’ın saydığı bu MEZİYETLER kültürlü (arif), merhametli, SENCİL, Hakiki mi’min kişilere MAHSUStur. Oysa, bu Halk’ın İDEALİZMİ yoktur, yok edilmiştir ; dini bir garnitür, bir aksesuar derekesinde saymaktadır. Olsa da olur, olmasa da !
    O kadar hayasız, garazlı, sathi bir dünya ve din anlayışı. yarım mt.bez’den ibaret bir namus ve hayadan ibaret bir ahlak anlayışı…. ASIL dini Menfaati, hırsa dayalı rekabeti ve caka yarışı…
    Devlet adamlığı Cür’et ister, yürek ister. Halife Ömer, Selahattin, Ertuğrul, Y.Selim… hep yürekleri sayesinde o üne ulaşmıştır. Tayyip de, M.Kemal de öyle. A. Gül’de bu noksan. Erdoğan ve yönetime talip olanlar merhum Necmetten ERBAKAN’ın sahip olduğu ilim, irfan ve ahlak’ın 1/4 ine sahip olabilselerdi, siyaset seviye kazanabilirdi.
    SSK primi ve vergisini ödememek seçkin, varlıklı, okumuş, akıllı, Atatürkçü zümreler için bir imtiyaz ve BU GİBİLERİ affetmek de onların emir kulu TÜM iktidarlar için bir GÖREVDİR, demokrasilerde.
    G.Antep tabiri ile,”yırtılan abeci BEKİR’in (esnafın,dürüst, milletin HAKİKİ temsilcisi ORTA SINIF’ın gömleği”
    Bu keyfiyet veya (KEYFİLİK) karşısında, C.Başkanı’nın vicdanı, nasıl bir vicdan ki, bula bula İNCE’nin SSK’sını ifşa ediyor. Nasıl dürüstlük ve mertlik – defaatle aksi söz verilmesine rağmen – ki, daha dün AFFI çıkaran kendileri değil sanki. “Suyu getirenle testiyi KIRAN da bir” demokrasisi. Şahsen hakkımı kimseye helal ETMİYORUM

    • Sandik her seydir! Demokrasi amac degil aractir! Halkin tercihlerini kucumsemek milli iradeye saygisizliktir! Secimlerde usulsuzluk aramaya gerek yok, meraklisi chp nin acik oy gizli sayim teknigiyle yetinsin! Eski turkiyenin vesayetci kafasiyla sn.bernar arkadasin goruslerini ayni sepete doldurmaniza kendisi bi cevap verir nasilsa?

    • Abdurrahman Bey, seküler mahalleden geliyorum (annem opera sanatçısı, babam güzel sanatlar fakültesinde öğretim görevlisi). O mahallede, çocuklarının isimlerine sıradışı isimler vermek yaygın bir eğilim. Devlet partisinin savcılarından hakimlerinden korkmadığım için, ismimi soyadımla birlikte Bernar Kutluğ olarak duyurmuştum.
      Bu yorum köşesini bir siysal partinin kuru propagndasını yapmak için kullanmıyorum. Temel derdim, düşünsel anlamda, mahalleler arasında bir tanışma kurulmasını teşvik etmek, birlikte ve birbirimizden öğrenmeye vesile olmak. Niçin Saadet Partili olduğumu, seçimlerde alacağı oydan bağımsız olarak neden bu partiyi desteklemeye devam edeceğimi gerekçeleriyle önceki haftaki bir yorumumda dile getirdim.
      Saygı ve selamlar.

    • Size gore zaten kayip trilyon davasi da onemsiz bir usulsuzluktu degil mi? Harami helal kilip yemekte iman gucu de gerekiyor tabi:)))

  20. Sa Koru bu gün hep gördüğünüz hayalin umuduyla yaşadığınızı anladım. bence artık bu hayalden uyanın ve gerçekleri algılayın
    Sa Gül değerli biriydi benim gözümde takı CHP Zihniyetinin ortak adayı olma peşinde koşana kadar .
    Çünkü chp nin ortak adayı olmak demek onursuzca bir adımdı çünkü sa Gülün Cumhurbaşkanı olmasını engellemeye çalışan ve meclisi terk eden onlardı.
    Eğer sa Gül tek başına çıkıp ben adayım deseydi samimi söylüyorum benim gibi çok kişi olumlu bakardı
    Ama onlar sa Erdoğanı yıkmak için Sa Gülü düşündüler Gül de bunu bildiği halde ortaya çıktı ve bizim toplumda değerini yarıya düşürdü
    Yorumcunun biri söyle bir tesbitte bulunmuş sa Gülü parlementer sistemde en iyi Cumhurbaşkanı olabilir tesbiti var demekki sa Gülün icratlik biri olmadığını anlatmaya çalışmış yerinden imza noterliğini layık görmüş.
    Bir diyer konuda mükerrer oy kullanma bu zaten becerebilen zaten yapıyor ve hep yapıla gelmiştir bunu şimdi sadece akp liler yapıyor diye iftira atıyorsunuz bir kişinin yaptığını genele mal etmek iftiradır
    Dün izmirde bir arabadan bahsediliyordu 3 tane seçimden ayrı ayrı vermişler 3 ününde plakası aynı bunlar tesadüfmü yoksa birilerini suçlamakmi amaç eğer birileri bir hırsızlık yapıyorsa o hırsızlığı örtmek için yaygara koparır hırsız hem çalar hemde kaçarken yakalayın diye bağırır onun hesabına dönmesin bunlar
    Sandık basında kiler okadar salakmı.
    Birede bu köşeye yorum yapanların bazıları sanki bürasi müzakere alanı gibi davranıyor birbirine laf yetiştirmeye çalışıyor yorum dediğin bir defa yapılır eğer yazdıklarınızada bir yanlış anlaşılma varsa onu düzeltmek için kısa bir açıklama yaparsınız açıklama deyil veya yorum deyil sanki ferman
    Başkalarını küçük görme aliskanligindanda vazgeçilse iyi olur
    Sabir azkaldı
    Rabbim hayirlar getire şerleri def ede

  21. “O yüzden de seçim kampanyaları rakipleri yermek, yerin dibine batırmak amaçlı yürütülmez; herkes, her parti ve her aday, talip olunan göreve kendilerinin en layık olduğunu göstermeye yarayacak bir faaliyet haline dönüştürürler kampanyalarını…
    Kaybeden bu sebeple fazla üzülmediği gibi çoğu kez üzerinden büyük bir yük kalktığı için sevinir de.” yazinizdan yaptigim bu alinti tam da bizim cirkef muhalefetin uzerine cuk oturuyor! Bal yapmaz ari gibi mizlanip duruyorlar, secimleri kaybedince de ‘neyse allahtan biz kazanmadik, en azindan ekonomi neyim bu akparti idare ediyor nasilsa’ deyip yan gelip yatiyorlar! Aslinda iyi de ediyorlar, yoksa akp de yan gelip yatardi:)))

  22. E ne var bunda Nurdan hanım insan Allah korusun kaza yapabilir, kazaya karışabilir her insanın başına gelebilecek şeyler ama sayın İnce nin yaptığı, kaza ile bir tutulabilir mi sayın Kılıçdaroğlu da küçük torununu sigortalı işte çalışıyor göstermişti

    • Kılıçdaroğlu SSK genel müdürlüğü döneminde çocuklarından birisini desen inandırıcı olabilirdi faka küçük torunu değince çok komik oldu,
      O zaman Kılıçdaroğlu dede olacak yaşta bile değildi.

  23. NEZAKETSİZCE GEÇİŞLER, KAZANIMLAR, PAYE EDİŞLER… GİRDİKLERİ HOYRATLIĞIN KANALINDAN ÇIKAMAZLAR. ÇÜNKÜ ORANIN TABİATI HAŞİNDİR; DEBİSİ DERİNLEŞİR, ÇAĞLAYAN DÜŞÜŞLERİ, ÇALKANTILARI BİTMEZ. BÜTÜN BUNLARDAN SONRA, ENGİNLİĞE ULAŞILDIĞINDA, KATEDİLEN YOLDA KALAN İZ, SEVGİSİZLİKTİR. BÖYLECE HAK EDİŞ YASASI, SEVGİSİZLİK ÇÖLÜNÜN YERLEŞİKLERİNİ DÖNGÜLERİNE DAHİL ETMİŞ OLUR.

  24. Bence, Abdullah Gül, cumhurbaşkanlığı seçimleri 2. tura kalırsa (ki çok yüksek olasılık bu), İnce’nin kampanya başında ilan edeceği kabinede dışişleri bakanı olarak zikredilecek. İyidir kötüdür, hiçbir şey demiyorum, sadece bir öngörü. Bu ülke siyasetini izleyenler, bugünkü siyasal konjonktürü de dikkate alırlarsa, bu öngörümün kuvvetli bir olasılık olduğunu görürler.

    • Yahu hem parlamenter sistemi yere goge sigdirama, baskanliga karsi cik, ustune git bi de muammer inceye disisleri bakani ol! Hasan beyin bahsettigi saadet liderligine sayin gul un getirilmesi bile cok daha onurlu bir is olurdu! Kusura bakmayin ama adi gecen yorumcu az bile cizmis, kirik bi bira sisesiyle dalsa bile olurmus size:)))

  25. Sayın Koru bu seçim için hala Abdullah Gül’ün aday olmamasını sindirememiş…
    Evet keşke meydandaki siyasetciler birer beyefendi gibi davransa ve karşı tarafında gördüğü insanlara ve arkasındaki kitlelere hakaretler yağdırmasa. Ama ne yapalım bu böyle geldi ve böyle gidecek Türkiye siyasetinde. Halkın isteği bu yönde. Kılıcdaroğlu sizin çizdiğiniz siyasetci profiline en yakın olan siyasetcilerden. Peki bunun Türkiye halkındaki karşılığı ne? CHP seçmeninde dahil yırtıcı olmamakla ve pasif kalmakla suçlanıyor kendisi.
    Aynı durum Abdullah Gül içinde geçerli. Buna ayreten, benim gözümde, çok büyük bir cesaretsizlik eklenmesi gerekiyor Sn. Gül için. Muhalefet partilerine “Hepiniz kendi aranızda anlaşın beni adayınız olarak açıklayın, bende gelip hazıra oturayım” tarzında bi söylem, iddia sahibi olan bir siyasetciyle bağdaşmıyor. Saadet partisinden aday gösterilip yarışa girmesindeki sakınca neydi ayrıca? Ve eğer bahcesine inen helikopter’den korktuysa, zaten Türkiye Cumhuriyetini emanet edecek birisi değildir.
    Bugün ikinci tur’u konusuyor olmamızı Sn. Aksenerin tutumuna ve Sn Ince’nin performansına borçluyuz.

    • Yusuf g. Arkadas, sayin koru nun ozlemini cektigi siyasetci tipinin kilicdaroglu gibi bisey oldugunu mu soyluyorsun yoksa dalga mi geciyorsun? Rakibine meydan konusmalarinda en galiz kufurleri rahatlikla savuran dersimli kemalden mi soz ediyorsun gercekten? Onun gibilerin turkiye halkindaki karsiligina “orman kibari” diyoruz:)

      • Anlatmaya çalıştığım iki şey vardı:
        Sn. Koru’nun bahsettiği tarzda politikacı Türkiyede maalesef tutulmuyor. CHP ye oy verenler dahil eskiden hep Sn. Kılıçdaroğlu’nun dişsiz siyasetci olduğundan yakınırdı, şuan ise Sn. Ince’nin populist söylemlerinden, eyt’li üyt’lü konusmalara aynı tarzda cevap verebilmesinden bir hayli mutlu.
        Abdullah Gül şuan çatı aday olsaydı, evet, Sn. Koru’nun dediği gibi, meydanlarda şuan görmek istediği tabloyu görürdü…çünkü Erdoğan seçim kaybetme kaygısı yaşamazdı. Ona göre de ağır söylemlere girme gereği olmazdı.
        Vatandaşa “ananı da al git lan” diyen Başbakana ne derler sizin oralarda?

        • Yani herhangi bi vatandasimiz orada tayyip beyin yerinde olsaydi gayet klasik ve daha agir bi cevap verdi o adama degil mi? Ben de oyle, halkim gibiyim:)

  26. ”Demokrasisi yerleşik ülkelerde siyasete ilgi duyanlar “İlla ben yöneteyim” çabası sergilemezler, “Bana görevi verirseniz ben de elimden geleni yaparım” anlayışıyla halkın önüne çıkarlar.”.. Evet bu olması gerekendir; nitekim İslam öğretisinde de bu böyledir ve ”görev istenmez tevdi edilir (verilir)” deyişiyle de kültürümüze geçmiştir (yerleşmiştir diyemiyorum).
    Bu yazıyı yazmakla derin bir oh çekerek rahatlamış oldunuz, lakin bu değindiğiniz gerçeği de değiştirmeyecektir sayın Koru.
    Kala kala (kaldırıla) Erdoğan ve İnce’ye kaldı ya Cumhurbaşkanlığı makamımız..aklına insanın, ”nasılsanız öyle…” gelmiyor da değil.
    Doğrusu cumhurbaşkanı aday belirleme sürecine girildiğinde bu siteden yaptığım yorumlarda, hatta Koru’nun bile gündeme getirmediği demlerde, buradan Gül’ün ismini anmış ve bu konjonktürde -cumhurbaşkanlığı yaptığı dönemdeki bariz hatalarına [bazı anayasa maddelerindeki değişiklikler ve Feyzioğlunun konuşmasındaki tavırlarına] – rağmen onun en iyi aday olabileceğini ortaya koymuştum. Şuan bile şunu düşünüyorum: Bugün faraza, AK Partinin cumhurbaşkan adayı olarak Gül’ü düşünelim (parlamenter sistem şartıyla, aksi Erdoğan’ı yok saymak olur), ne kadar kolay bir seçim olurdu AK Parti için değil mi? İşte maalesef, muhalefet bloku da böyle bir (Gül’lü) fırsatı, – Akşener’e yapılan baskı ve ikna çeşitlerini saymasak- Akşener’in öngörüsüzlüğü ve belkide bencilliğinden dolayı tepiverdi.
    Gül’ün adı etrafında bu kadar dolaşıp duruyor olmam, inanın ondan bir ”kült” oluşturmuş olmamdan değil ve fakat her şeye rağmen, seciyesi ve karakteriyle beraber halim ve selim yapısı yanında, celallendiğinde de bağırıp çağırmadan vakur duruşunu, hem içte ve dışta gösterebildiğine, medya görüntülerinden de kani olduğumdan, işte bu dönemde hepimiz için diğerlerinin yanında en iyi Cumhurbaşkan adayı olabileceğini buradan hep dile getirmiş oldum.
    Varsayalım ki İnce cumhurbaşkanımız oldu; ”…her gün cuma namazı kılıyorum” diyecek kadar bu hengamda kendini değiştirmeye zorlayan birinin ”can çıkmadan huy çıkmaz” özdeyişiyle de onun hiç öyle beklenecek kadar değişmeyeceğinden emin olabileceğimiz gibi; Erdoğan olması halinde de, cumhurun başı olma hasebiyle kutuplaştıran, ayrıştıran bir mevcut Erdoğan’dan aksini doğuracak yeni bir Erdoğan beklememiz de beyhudedir, vesselam.
    Hal böyle iken ben, 24 Haziran sonrasına odaklanıyorum ve bu böyle gitmez diyorum..yani içinde bulunduğumuz siyasi ekonomik ve konjonktürel sıkıntılar öyle bir gün sonrasına ortadan kalkacak değil ve uzun iktidar döneminde bu halin muhatabı/müsebbibi olan iktidar, zaten fiili olan başkanlık sürecinden made, resmen başkan olmakla da ellerinde sihirli bir değnek ile meseleleri çözemeyecekler ve kangren halini alan sorunlarımız, bize yeni bir erken seçimi dayatacaktır.. müstakbel meclis tablosu göz önüne alındığında…
    Kimi yorum yapan zevat seçim sonuçları hakkında tahminler toplaya dursun ama ben önümüzdeki dönemin SP genel başkanı veya başka bir ad altında olsun, siyasetin taşıyıcı figürü olarak Gül’ün olacağı tahminimi şimdiden buradan sizlerle paylaşmış olayım.
    Hadi selametle.

    • sayın Günay 11. Cumhurbaşkanımızın halim selim olduğu konusunda ülkemizde herkes hem fikirdir ama emin ol sayın ERDOĞAN değilde sayın GÜL Ak partinin başında olsaydı 16 yıl Ak partiyi iktidarda tutmazlardı al aşağı ederlerdi iç ve dış güçler. bendeniz de sayın ERDOĞAN ı sert bulanlardanım ama bu yönüyle düşününce hak veriyorum 16 yıl boyunca Ak parti hangi badireleri atlattığını düşününce insan hakveriyor sertliğine nitekim merhum MENDERES’ e , ÖZAL’e , ERBAKAN’a neler yaptılar bu zevatın tek kabahatleri ülkelerini muassır medeniyetin üzerine çıkarmak için gece gündüz çalışmaları idi, bu çalışmalarının bedelini canları, onurları ile ödediler lütfen bunları da göz önünde bulundurun

      • “Sert olmak” tek başına güçlü olmanın bir göstetgesi değildir herhalde değil mi? sayın ümüt…
        Yani AK Parti, karşılaştığı bütün badireleri salt Erdoğan’nın sertliğinden dolayı alt etmiş değildir. 2007 Nisan muhtırasına karşı koyuşta Gül’ün emeğini, duruşunu, rolünü yadsımak o günü iyi okuyamamaktan geçiyor veya yoğun, hızlı siyasi gelişmeler içerisinde unutulmasını, başka şeylere yormayacaksak bunu ancak “balık hafızalı” olmakla açıklayabiliriz bence.
        Eedoğan’ın bugün hiç olmadığı kadar ki zayıf ve zor durumu da, yolda bulduklarını yola çıktıklarına tercih etmesiyle açıklanabilir.
        Ha gayret’te tercihini yapmakta mahiyerdir zaten…

        • 27nisanda kimin nasil karsi durdugunu hepimiz hatirliyoruz, buyukanit pasaya da dolmabahcede verilen brif zaten yeterli olmustu zaten:)

    • Valla bilmem ne baro/oda baskaninin onunde dizini bukup sesini cikarmadan oturan sagir bir cumhurbaskani yerine kosan/terleyen one minute falan diye efelenen bir devletbaskanini tercih ederim!

      • davosta bir moderatöre “one minut” demek bile yandaşları müthiş memnun etmiş. “one minut” denilen kişi bir tane moderatör.
        vaaay beeeee! dünya lideri moderatöre “one minut” demiş. nasıl diyebilmiş? ufacık bir türkiye başbakanı, Kossskocaaa moderatöre “one minut” demiş. Hem de bir moderatöre… olacak iş mi bu? ama işte reis farkı, yandaş farkı. h.gayret farkı.
        Moderatöre “one minut” diyebilen birisi, orda kapı görevlisine başka neler neler diyebilir. Öyle yağma yook. Türkiyenin başbakanı ordaki, o başbakanın yandaşı da burdaki. Bütün moderatörler ve kapı görevlileri ve hatta garsonlar ayağını denk alsınlar.
        Komedi ödülleri için kıyasıya yarış var.
        Yalnız bu yarışta H.gayretin daha çok çaba harcaması lazım.
        benim oyum sayın soyluya.
        “Soylunun, demirtaşın “bir oyluk canları var” sözüne verdiği cevap literatüre geçecek türden” diyecekken tam, bir de jölelinin telekinezi ile erdoğanın öldürülmeye çalışıldığına benzer iddiası aklıma geldi.
        Adaylar arasında bir seçim yapmak gerçekten de zor.
        Böyle insanların yönettiği bir ülkede yaşamak için nasıl bir günah işledim bilmiyorum. Allah beni affetsin. Çok büyük bir günah işlemiş olmalıyım.

        • Onu bunu bilmem, ben selocan in ” seni baskan yaptirtmayacaaaz!” diye 3 kere hoykurmesinden baska laf hatirlamiyorum:) andim olsun, omrumun sonuna kadar da tayyip baskan olsun!

        • Hamza bey, allah affetsin diyelim ne diim? Bikac fakir falan doyurun, tovbe edin ne biliim, hidayet kapisi kimseye kapali degildir hani:)

          • öyle kolay olsa hemen yaparım. zaten elimden geldiği kadar yapıyorum da ama yetmiyor.
            Yöneticiler illallah dedirtirken bir de yandaşlar var ki onlar ayrı bir bela. zaten bu yüzden kaçabilen bu ülkeden kaçıyor, ülkeden kaçamayan akplilerin ağırlıkta olduğu yerlerden kaçıyor. izmir gibi, eskişehir gibi yerlere kaçıyor.
            Fakir doyurmak işe yaramıyor. başka öneriler bulabilirseniz sevinirim.
            H.Gayret, hakikaten insanların sizlerden kaçması sizde hiç rahatsızlık oluşturmuyor mu merak ettim?

  27. Fehmi bey 5 tane C Başkani adayı var fakat bir tanesi varki karşısında değil 4 on dört tane dahi aday olsa o 14 ünide hakaret ve iftiraları ile boğar.
    Tarih kitaplarında Osmanlı Padişahları
    Daha çocukluktan başlayarak çeşitli meslek hocalarından özel dersler alarak yetiştirilip göreve hazırlardılar.
    Örnek Fıransizcayi Firansızlardan öğrenirdiler çünkü Fıransizca nin yani sıra onların kültür ve yaşam tarzlarını da öğrenmiş oluyorlardı.
    Neticede o makama talip olan birisi sadece dar bir çevrede yetişmiş ise o makamin sorumluluğunu taşiyamaz.
    Nitekim bunun en bariz örneği Kasım Paşada yetişmiş C Başkani Türk insaninin oyunu nasıl alacağını çok iyi biliyor fakat komşu devletlerlede sürekli kavga ediyor.
    Kavga etmesinin sebebi onları tanimaması, Obama örneğindede gördük. Obama bunun istekleri karşısında şok yaşadı, çünkü onlarda ağır suç olan bizde adami olanlar için suç olmaktan çıkıyor.
    Bu gibi konularda bir örnekde Esat ve Kaddafı.Esadi İran Rusya desteklediği için yerinde kalmadı eşi ve kendisinin dünyayi çok iyi tanıdıkları için mualiflerin ve onların destekçilerini alt etmesini bildiler.
    Bizdeki adaylara gelince onların arasında Temel Karamollaoğlu dünyayi en iyi taniyan birisi.
    Bizde kim ne derse desin İngilizler genelde çok dürüstler işlerinde hille yapmazlar.
    Temel beyin eşi 55 yıl ona karşi sevgi ve saygılı olmasının nedenide Temel beyin İslami yaşantısı ve dürüstlüğunden kaynaklanmaktadır.
    Muammer İncede geleneklerine göreneklerine bağlı birisi eğer C Başkanı seçilirse tarım alanında çok başarılı projeler yapar. Meral Akşenerde çok dürüst ve ırkçı değil türkiye milliyetcısı onun için hiç bir ayrım yapmadan herkesi kucaklar bir ana şefkati ile evletlarını dağa kurban veren annelerin acısını daha iyi anlayacağından dolayi pkk probleminin çözümünde başarılı olur.Demirtaşda demokirasiden yana tavirlari inandırıcı ve guven verici.
    Nihayetinde herkes bu ülkenin iyiliğiniden yana çalışacaklarına ve ülkenin bir an önce huzura kavuşmasına katkida bulunacaklari son millet itifaki ile muhalefetin birleşmesinde göstermiş oldular.
    Karamollaoğlu C Başkani olmasa dahi hükümette yer alması çok önemli çünkü birkeştırici bir özelliği var.
    Buda gösteriyorki bundan böyle politikacılar hakarette değil prijede yarışacaklar.
    Bence C Başkanlığı Makamına layık olan aday Karamollaoğlu.
    Ben İYİ partiyi desdekliyorum, fakat hangisi memlek için hayırli olacaksa ve Allah rızası için çalışacaksa onun kazanmasını Alkah nasip etsin.İnşAllah.

    • Nurdan hanım Allah aşkına diğer dediklerinizin anlaşılabilir yani var da ( hiç bişey olmasada muhalif tavır sergilemek adına anlaşılabilir) lakin demirtaş için söylediğiniz “demokrasiden yana tavırları inandırıcı ve güven verici” kısmına Allah aşkına sahiden inanıyormusunuz.

  28. Seçim propagandaları sırasında daha ölçülü bir dil kullanılmasını hepimiz isteriz.
    Ama bu pek mümkün olmuyor.Siyasetin doğasında biraz atışma var.Bütün seçimlerde bu böyle oluyor.
    Abdullah Gül CHP’nin adayı olarak bu seçimlere katılsaydı bu kendisi açısından
    felaket bir şey olurdu.Allah bu felaketten
    onu korudu.Ama yıpranmaktan kurtulamadı tabii ki.
    24 Haziran’da kim seçilirse o göreve layık olan odur;demokrasi denilen şey de budur.
    Çünkü o göreve o kişiyi layık görecek olan
    halkın çoğunluğudur.
    Bazı internet sitelerinde bir bayanın1 yurt
    dışında,1 de İzmir’de olmak üzere 2 oy kullandığına dair gerçek olup olmadığını bilmediğimiz bir haber var.Bununla ilgili 2 şey söylenebilir:
    1.Bu,seçimlerde hile var şayiasını yayabilmek için düzenlenen bir mizansen
    olabilir.
    2.Haberin aslının olduğunu zannetmiyorum.Ancak aslı varsa bu bayan
    İzmir’de oy kullandığına göre ihtimaliyat
    teorisine göre CHP’ye oy vermiş olma ihtimali daha yüksektir.Çünkü İzmir’de CHP seçmeni daha fazladır.Böyle durumlarda fazla olandan olma ihtimali matematiksel olarak daha fazladır.
    İnternet sitelerinde bu bayanın hangi partiden olduğuna dair bir bilgi olmamasına rağmen bazı kötü niyetli ve Ak Parti’ye kin besleyen kişiler habere
    kendi kafalarından bayanın Ak Parti’li
    olduğuna dair bir yalan eklemeyi de
    ihmal etmemişlerdir.Böyle yapınca haber
    daha kullanışlı hale gelmiş oluyor.Ancak
    biz böyle haberlere keçisi çalınan müftü haberinden beri şerbetliyiz: Zira müftünün
    keçisi çalındığında “Müftü keçi çaldı” diye
    haber yapmışlardı.

    • “Seçimlere hile karıştırıyorlar!” iddiası boş. Millet İttikakı’ndaki 4 parti ile HDP’nin parti örgütleri ile seçmenleri onmilyonlarca. Sandıkları denetleyebilecek beceriyi dahi gösteremiyorlarsa, dükkanı kapatıp gitsinler. AK Parti seçim sonuçlarını kendi leyhine çıkaracak tezgaha sahip ise, 7 Haziran 2015 seçim sonuçlarına ne diyeceğiz? Televizyon ve yazılı basındaki hakkaniyetsizlik de bahane değil. AK Parti kurulur kurulmaz tek başına iktidara geldiğinde televizyonu, gazetesi mi vardı?

      • Hileyi sadece Ak Parti değil,CHP de yapamaz,diğerleri de.Yapmak isteseler de yapamazlar.Niçin yapamayacaklarını bir kaç gün önce yazdığım yorumda maddeler halinde
        izah ettim.
        İnternet ortamında bir bayanın 2 kez oy kullanması meselesine gelince.
        Bu haber inandırıcılıktan çok uzak.Şayet öyle olsaydı yargı yakasına yapışır ve muhtemelen
        tutuklanırdı.Çünkü bu ciddi bir suç. Bu kadının 2 kez oy kullandım ve oyumu CHP’ye verdim demesine de inanılmaz,Ak Parti’ye verdim demesine de.Akıl var,mantık var,hukuk var.
        Böyle bir mizanseni düzenleyenler,
        internette haber yapanlar okuyucunun zekasını,burada paylaşanlar da yorumcuların
        zekasını fazla hafife alıyorlar.

        • Aynen katılıyorum ve iddia ediyorum ki Türkiye’deki seçim sistemi dünyanın en güvenilir seçim sistemidir.Her sandıkta her partinin elemanı var,tutanakların bir sureti veya resmi onlarda mevcut,sayım milletin huzurunda açıkça yapılıyor,neticeleri her türlü karşılaştırmak mümkün.Hile iddiaları acizlerin yenilgilerine kılıf hazırlama ve bulma gayretleridir.Kabahat sandık başında kendi elemanlarını bulundurmayarak denetim yapmayan partilerindir.

      • Sn.bernar arkadas gayet hakli. Ayni seyleri simdi h.gayret soylemis olsa hemen -soz meclisten disari- bi kimil zararlisi cikip: hirsizin hic mi sucu yok kardesiiim diye unlemeye baslarlardi. Not: yukarda hasan gunay arkadas anahtar ucuyla sanki size bi cizik atmis gibi:) ‘secim toto oynatanlar’ falan gibi biseyler dosenmis…

    • Google gir Şengül Erdoğan yaz resimler bölümünü tıkla iki yerdede oy verirken kendisi resim çekip Facebook dan paylaşım. Kendisi yaziyor tepki alıncada Eş……Şakası yaotım diye bahane uyduruyor.
      Bu siteye yalan haber yakışmadığı gibi benim kitabımdada iftiranin İ yer almaz.

      • yani bernar beyin “seçimlere hile karıştırıyorlar” iddiası boş” iddiası boş.
        şengül erdoğan olayını, dediğiniz gibi google aradım ve buldum.
        bunun gibi daha epey bir olay var. mesela fransada da bir yurttaş, kendisine verilen oy pusulasında akpye mühür basılı olduğunu görüp tutanak tutturmuştu.
        ayrıca açık yasa hükmüne rağmen geçerli kabul edilen 1.5 milyon oy varken, seçimlerde hile yapılamayacağını ya da yapılmayacağını söylemek, çocuk kandırmaya çalışmak gibi birşey.
        Bunlarda bizim oranın deyimi ile “her tıynet var”.
        yandaşı yöneticisi aynı. tencere kapak hikayesinin bu kadar oturduğu bir sosyal olgu ben bilmiyorum.

      • O kadını gözaltına almışlar, soruşturma sonunda ne olduğu belli olur. Ama mantık yürütürsek bu olayın örgütlü bir hile olma ihtimali yok çünkü hem hile yapıp hem de bunu açıklayacak bir örgütlenme herhalde akla yatkın gelmez kimseye. Kaldı ki kayıtlara işlenebilecek şekilde böyle bir mükerrer işlem yapılma ihtimali olmaması gerekir.
        Bu olay mantıken iki amaçla yapılabilir, ve her ikisi de o kişinin akılsızlığını ortaya koyar.
        1. Gerçekten yalnızca şaka vb amaçlı safça uydurma bir resim paylaşma olabilir.
        2. Seçime şaibe karıştırma ve Akp üzerinde bir şüphe doğurma amaçlı olabilir.
        Hangi niyetle yapılırsa yapılsın çok acemice, aptalca yapılmış bir olaydır ve hiçbir şekilde ciddiye alınmaya değmez.

      • Brov sayın nurdan hanım dünya da dürüst, konuştuğunda hep doğruları konuşan hiç zannda bulunmayan tek kişisiniz. el insaf ya hu el insaf

  29. Benim otuz yillik gozlemlerim neticesinde bu ulkede siyaset: Yalan/lar soyleyebilmek, bu yalan/lara once kendisi inanip sonra da halki inandirabilmek sanatidir.

    • Benim gözlemlerim de sizin tespitinizi doğruluyor. Bu ülkede siyaset, seküler azınlığın apaçık bürokratik devlet egemenliği olarak başladı ve 1950’lere kadar bu şekilde devam etti. Çok partili hayata geçiş, yalnızca bu azınlık egemenliğinin kısmen gizlenmesi işlevi gördü. Bir muhalefet hareketi olan Demokrat Parti sayesinde toplumun ezilen kesimleri, dindarlar siyaset sahnesine dahil oldular, düzenin bekçisi ordu eliyle bertaraf edildiler. Söz konusu bürokratik devlet oligarşisinin kendisini meşrulaştıran ideolojik söylevi Kemalizm idi ve bunun iki ayağı vardı: “Biz ve ordu olmazsa şeriat tehlikesiyle karşılaşır, İran’a döneriz.” + “Biz ve ordu olmazsa bölünürüz ve topraklarımızda bir Kürt devleti kurulur.” Milli eğitim ve popüler kültür aracılığıyla, ikiyüzlü, pespaye bir milliyetçilik ve buna eşlik eden “anti-emperyalizm” retoriği, dindarından sosyalistine kadar bütün toplum kesimlerine bir zehir gibi akıtıldı, çok da iş gördü (günümüzde birbirine düşman gibi görünen siyasetçilerin ve partilerin her birinin kendisini anti-emperyalist ilan etmesi ve diğerlerini emperyalizmin uşaklığını yapmakla suçlaması rastlantı değildir).
      28 Şubat, vesayet güçlerinin elinde patladı. İlk defa, düne kadar ülkenin geleceğine yönelik baş tehdit olarak damgalanmış “gerici dindar-muhafazakarlar” ile “bölücü Kürt yığınlar” AK Parti öncülüğünde vesayeti gerileterek toplumun ezici çoğunluğunun nihayet bağımsız ve meşru aktörler olarak siyaset sahnesinde yerlerini aldılar. AK Parti’nin 2012 yılındaki 4. kongresi, bu devrimci ve dönüştürücü kitle partisinin giderek sadece kendi zenginlerinin çıkarını temsil eden bir lider partisi haline dönüşmesinin miladı olacaktı. Nihai amacı devlet iktidarını ele geçirmek olan Gülen Cemaati, bu süreci hızlandırdı.
      Şimdi kendi zengin elitlerinin, devlet olanakları sayesinde yerel parti teşkilatları aracılığıyla dağıtılan ulufelerle kemik bir taraftar kitlesinin iktidarını temsil eden AK Parti, iktidarını sürdürebilmek için her türlü ilkesizliği, vesayet güçleri de dahil olmak üzere herkesle koalisyon kurmaya teşne bir lider partisi idi. Gücünü koruyabilmek ve konsolide edebilmek için, sürekli gerilime, düşmana ihtiyacı vardı. Konjonktüre göre, (Gülenciler, HDP, ordu bürokrasisi örneklerinde olduğu gibi) dün dost olan yarın düşman ilan ediliyor, ideolojik bir geleneğe yaslanmayan yeni lider ve devlet partisi, günün gereklerine uygun sahte-ideolojik retoriklerle bir uçtan bir uca savrulup duruyordu.
      Şimdi, 24 Haziran seçimlerinin sonuçları her ne olursa olsun, AK Parti’nin de siyaset sahnesinden çekileceği günlere gidiyoruz. Çok iyi başlayan AK Parti öyküsü, kötü bir sonla nihayete ermek üzere. Sayın Koru’nun yakındığı, en kusursuz örneklerini Erdoğan, İnce ve Bahçeli’nin dilinde bulan o kaba, lumpen siyaset dili ne kadar daha sürecek? Bu sorunun yanıtı, seküler mahallenin, dindar-muhafazakar mahallenin, Kürt mahallesinin sembolik anlamını AK Parti’nin 16 yıllık iktidar öyküsünden çıkaracağı (ya da çıkarmayacağı) derslere bağlı. CHP’li seküler elitler, bu ülkenin ezici çoğunluğunu hort-zortla ve ordu tehditiyle yönetemeyeceklerini kavradılar mı? Dindar-muhafazakarlar, bu ülkeyi herkesin huzur ve refah içinde yaşayacağı bir ülke haline getirmenin yolunun bürokratik devlet atgıtını olduğu gibi koruyup bunu yalnızca kendi mahllesinin çıkarlarına uygun bir şekilde kullanmakla mümkün olmadığını gördüler mi? Seküler mahalle ile dindar-muhafazakar mahalle, Kürtlerin siyasal temsilcilerinden biri olan HDP üzerindeki PKK vesayetinin kırılmasının, PKK’nın marjinalleştirilmesinin yolunun Kürtlere demokratik haklarının tanınmasından geçtiğini görüp kabul edebilecekler mi? Farkı etnik ve inanç gurupları olarak bir mozayiği andıran ülkemizde, hep birlikte herkesin özgür ve barış içinde yaşayabileceği adalete, liyakat ve hakkaniyete dayanan yeni bir devlet aygıtı kurmayı başarabilecek, devleti bir gurubun diğerini pataklama aracı olmaktan çıkarabilecek miyiz? Bütün bu soruların yanıtını bilmiyoruz. Ama, umutvar kalabilmemiz için, işe önce kendimizden başlamalı, burada gündelik olarak yazan yorumcular başta gelmek üzere, gündelik siyasetin bir adım ötesine geçerek, sukunet ve aklıselimle konuşabilir hale gelebilmeliyiz.

      • Elinize sağlık, özetle:
        “Ahmaklık, aynı şeyi tekrar tekrar yapıp farklı sonuçlar beklemektir.” Einstein

  30. AKP’li kadın oyunu iki kez mi 
    kullandı?
    Belçika’da yaşayan Şengül Erdoğan isimli bir vatandaş sosyal medya hesabında iki kere oy kullanırken çektirdiği fotoğrafları paylaştı.
    Erdoğan’ın paylaştığı fotoğraflarda iki kez oy kullandığı görülüyor. Sosyal medya paylaşımlarında ise Şengül Erdoğan’ın AKP’li olduğu görülüyor.
    Erdoğan ilk önce Brüksel’de oy kullandı. 15 Haziran’da Brüksel’de oy kullanırken çektirdiği fotoğrafı da “Oyumuzuda kullandik vatanimiza milletimize hayirli olur yolumuza DEVAM ederiz inşallah” diyerek paylaştı. 
    Şengül Erdoğan, dün yaptığı paylaşımda ise İzmir Adnan Mendere Havalimanı’ndan oy kullanırken çektirdiği fotoğrafı paylaştı.
    Erdoğan paylaşımına gelen “Masallah komsum oyları Çifter Çifter kullandin bu herkese nasip olmaz” yorumuna ise, “Bu seferlik oyle oldu figencim nazip diyeyim” cevabını verdi.
    Erdoğan, Facebook hesabından yaptığı paylaşımda ise fotoğrafların şaka amaçlı çekildiğini iddia etti.
    19 Haziran 2018 22:4

  31. Yazılarınızı neredeyse ilk günden beri okuyorum. Birçok konuda hemfikir olduğumuzu gördüm. İlk defa yorum yapıyorum çünkü kendisi hakkındaki fikrimin sizin sayenizde eski cumhurbaşkanımıza ulaşabileceğini umuyorum. Bugünlere gelmemizde çok önemli bir kırılma noktasını kendisi yüzünden yaşadığımızı ve sorumululuğu olduğunu düşünüyorum. Bulunduğu partilere hiç oy vermedim ama demokrasiye saygılı bir kişi olarak 367 garabetinin yaşandığı günlerde bile Abdullah beyi cumhurbaşkanım olarak kabul ettim. Cumhurbaşkanlığı süresince her yaptığını doğru bulmasam da iyi ve saygın bir şekilde hizmet vermeye çalıştığını düşünüyorum. Fakat Metin Feyzioğlu’nun o meşum konuşmasında makamının ağırlığını koruyamamasını, başbakanın peşinde sürüklenerek bütün protokol mensuplarının da sürüklenmelerine vesile olmasını affedemiyorum. Bence bugünkü problemimiz olarak yazılarınızda kaleme aldığınız güç zehirlenmesini yaşamayacaktık. Yanlış anlaşılmasın, ben Feyzioğlu’nun konuşmasının içeriğini veya süresini de, Tayyip beyin yaptığını da tartışmıyorum. Sadece cumhurbaşkanlığı makamının öyle durumlarda doğruları yapabilecek kişiler tarafından doldurulması gerektiğini söylüyorum. Canlı yayında Abdullah beyin sürüklenip gittiğini gördüğümde içim cız etmişti ve inşaallah ileride bir gün o makamı dolduracak kişiler gelir diye bir temennide bulunmuştum.İnşaallah bir gün bu temennim gerçekleşir ve keçilere Abdurrahman Çelebi demekten kurtuluruz. Zaten o zaman biz demokrasiye her seviyede ulaşmışız demektir. Saygılarımla.

    • Abdullah gülün aslında ne olduğunu en güzel anlatan sahneydi o bölüm.
      Erdoğanın yaveri cumhurbaşkanlığı koltuğunda otursaydı ve aynı olay olsaydı, zannediyorum erdoğanın yaveri, makamından utanır, erdoğanın peşinden gitmezdi. abdullah gülün kültürü, işgal ettiği makamdan utanma duygusuna bile baskın çıkmış. gül bu şekilde birisi.
      zaten cumhurbaşkanlığında önüne her gelen yasayı, noterlerin bile yapmayacağı şekilde kalın kalın imzalaması onun karakterini gösteriyor.
      Pardon bir tane geri gönderdiği yasa var. o yasa da aziz yıldırıma şike davasından 500 sene ceza istenen yasaydı. Abdullah gülün, ahlak, vicdan, adalet ve hukuk algısının aslında nemenem birşey olduğunu gösteren bir başka önemli bölüm.
      Onun için abdullah gülün çatı aday olmamasına çok sevindim.
      Böyle insanların toplumda hala “kurtarıcı”, “makbul adam” pozisyonunda olmasını hazmedemiyorum.

        • BU SEÇİM, KİMİN SEÇİLECEĞİNİN DEĞİL, KİMİN SEÇİLMEMESİ GEREKTİĞİNİN ÖNEMLİ OLDUĞU BİR SEÇİMDİR.
          – 4 senedir oy kullanıyorum. çünkü 4 senedir artık kimin seçilmemesi gerektiği önemli olmaya başladı.
          ilk olarak 12 eylül sonrasında oy kullanmıştım. 4 sene öncesine kadar başka da oy kullanmadım.

    • Sayin m.koprulu, iste simdi o makama layik kisiyi yeniden secme zamani:) kimileri kodu mu oturtan gen.kur.bsk. seviyordu ya, biz de milletin adamini seviyoruz. Bilmem size uyar mi?

  32. Özer bey ben geçiştirmiyorum size zamanini yaziyorum nedense siz israrla buraya yazmami istiyorsunuz. O zaman Google’a yazın o yaziyi bulursunuz.
    Siz buraya yazin bakalim yayinlanacakmi.
    Ben sizin yerinizde olsam Erdoğana şu sorulari sorardim.
    1-Sizin M Alinin cenaze töreninde konuşacaktınız peki konuşmaniz neden iptal edildi?
    2- Siz Neden programınızı iptal edip apartopar yurda döndünüz? Veya dönmek zorunda kaldınız?
    Öğle havuzdaki yazılanlara pek inanmayın.
    Ben size söz veriyorum o yaziyi Türkiyeye gelince video ya alip size göstereceğim.
    Bu site soru cevap yeri değil yazarin yazilarina yorum yapma yeri.
    Bilmem anlata bildimmi. Zaten sorunuzun cevabi olan linki yazsam dahi Türkiyede açılmaz çünkü reisin bu tip haberleri engllettiğini hepimiz iyi biliyoruz.
    Bana inanmassan aşağidaki en son engellenen yaziyi oku.
    Bir gün Türkiyeye fikir özgürlüğü gelirse o zaman dudak isirtacak haberleri sizlerle seve seve paylaşırım.
    Hoşca kalın. bu
    Erdoğan’ın oğlu çarpıp öldürdüğü Tanürek’le ilgili haberleri de engelletti
    Tayyip Erdoğan’ın oğlu Ahmet Burak Erdoğan’ın karıştığı trafik kazasında hayatını kaybeden sanatçı Sevim Tanürek olayı ile olayı anlatan haberlere erişim engeli geldi.
    Diken’in CHP’nin cumhurbaşkanı adayı Muharrem İnce’nin AKP’li Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’a “İstersen gel bir de Sevim Tanürek cinayetini araştıralım. Açtırma ağzımı” sözleriyle seslendiği ‘İnce’den Erdoğan’a: İstersen Sevim Tanürek cinayetini araştıralım, açtırma ağzımı’ başlıklı haberine, Erdoğan’ın oğlu Ahmet Burak Erdoğan’ın talebi üzerine erişim engeli getirildi.
    Kararı, Bilgi Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Yaman Akdeniz, Twitter’dan duyurdu.
    HABERDE NE VARDI?
    Erdoğan, İnce’nin Yalova’da dershane yöneticiliği yaptığı yıllarda öğretmenlerin sigorta primini yatırmadığını söylemişti: “Yalova’da kendisinin dershane müdürlüğü yaparken hukuksuz bir şekilde öğretmen çalıştırdığından ve bu yüzden çok büyük cezalar ödediğinden hiç bahsetmiyor.” 
    Erdoğan’ın sözlerine İnce, Tunceli mitinginde yanıt vermişti.
    CHP’nin cumhurbaşkanı adayı İnce şöyle konuşmuştu: “Her gün bir şeyler söylüyor. Tam 20 sene öncesine gitmişler. Dershanelerde iki türlü öğretmen çalışır. Emekliler için prim ödenir ama hiçbir faydası yoktur onun. Emekliler o paranın kendisine verilmesini isterler. Erdoğan eski defterleri açma bak, açarım altında kalırsın. Dershanede 20 sene önce ceza kesilmiş. E ne olmuş? Sonra ödenmiş. İstersen gel bir de Sevim Tanürek cinayetini araştıralım. Açtırma ağzımı.”
    NE OLMUŞTU?
    Ses sanatçısı Sevim Tanürek, 1 Mayıs 1998’de İstanbul’da Abide-i Hürriyet Caddesi’nde saat 11:45 sıralarında meydana gelen kazada Erdoğan’ın oğlu Burak Erdoğan’ın kullandığı otomobilin çarpması sonucu hayatını kaybetmişti. Tanürek’in ölümünün ardından Erdoğan hakkında ‘dikkatsizlik ve tedbirsizlik ile hayati tehlike teşkil edecek derecede yaralamaya sebebiyet vermek’ suçundan Asliye Ceza Mahkemesi’nde TCK 459/2 maddesi uyarınca 3 aydan 20 aya kadar hapis istemiyle dava açılmıştı. Kazaya ilişkin yargılama sürecinde Ahmet Burak Erdoğan tamamen suçsuz bulunmuş, kazanın kusuru bütünüyle (8/8) Sevim Tanürek’in olarak kayda geçmişti. Bu rapor aynı daire tarafından 20 Ocak 2000’de teyit edilmişti. Bu rapor hazırlanırken Eyüp Çakmak ilgili ihtisas dairesinin başındaki kişiydi. Mahkemenin 2 Haziran 2000 tarihli duruşmasında, Ahmet Burak Erdoğan’ın beraatine karar verilmişti. Erdoğan’ın başbakanlığı döneminde Türkiye Denizcilik İşletmeleri genel müdür yardımcılığı görevine atanan Çakmak, 2014 yılında kuruma genel müdür olmuştu.
     19 Haziran 2018 22:22

    • Nurdan Hanım, 16 Haziran 2018 saat 22:16’da şöyle yazmıştınız:
      “…
      Bir iki sene sonrada FBİ yetkililerinde birileri Muhammed Ali’nin cenazesine gelirken neler getirildiğini yazarsa, bunada şaşırmamak gerek ayni zamandada hazırlıklı olmak gerek.”
      Ben FBI yetkilisinin bir iki sene sonra açıklayabileceği şeyin ne olduğunu ve sizin bunu şimdiden nasıl bildiğinizi öğrenmek istiyorum. Sizin yazdığınız ise yukarıdaki gibi hedef dışı yazılar. Ahmet Burak Erdoğan ile ilgili geçmiş hikayeyi yazmak yerine güncel soruma cevap vermeye çalışırsanız memnun olacağım. Siz hele bir yazın, editör yayınlamazsa vebali onun olsun. Cevap bekliyorum!

      • Bence burada çok meraklı olmak, her soruya cevap beklemek sınırları zorlamak anlamına geliyor.
        Bu yüzden Özer İyibaş adlı yorumcunun “Allah” kelimesini bile doğru yazmayı beceremeyen Nurdana
        “FBI’ın 2 yıl sonra yapacağı açıklamayı sen nereden biliyorsun?”
        diye ısrarla sorup cevap beklemesini böyle değerlendiriyorum ben.
        Fazla kurcalamayın orayı demiştim mi dün fakat olayın ehemmiyetini anlamamış.
        Bu yüzden bir daha hatırlatma gereği duydum:
        Özer Bey bilirsiniz ki abd de özel görevli personeli korumak için yapılmış bir koruyucu kanun var … Tam adını bilmiyorum amma “tanık koruma programı” gibi bişey olduğunu biliyorum.
        Özel görevlileri ifşa etmek ağır suçtur anavatanda …
        Bu yüzden cevap alamazsın o soruya.
        Tıpkı benim
        “Muhalif yorumcuların nereden çıkış yaptığını “İstemezükçü Yıkım Tayfası”na ispiyonlayan site yönetiminin; dürüst davranıp istemezükçülerin de hangi ülkeden çıkış yaptığını bize söyleyebilir mi?”
        şeklindeki sorumun derin bir sessizlikle geçiştirildiği gibi…
        Bu konuda dürüst olmak ağır gelmeyecekse bize;
        her yorumcunun yorumunun yanında nereden çıkış yaptığının da yazılmasını teklif ediyorum sessizlikle geçiştirileceğini bile bile….
        Bunu sağlayan kod parçacıkları uçuşup duruyor internette.
        O zaman görülür hangimizin nereye bağlı olduğu…

        • Ahmet Bey, uyarınız için teşekkür ederim. Yazdıklarınızı dikkate almıyor değilim ama sanırım aramıza nisbeten yeni katıldığınız için burada eskiden beri süregelen bazı durumları artık kanıksamış olabilmemizi anlamlandırmakta zorlanıyor olabilirsiniz. Nurdan Hanım ABD-Kanada- Türkiye bağlantıları olan, askeriyeden emekli, kendi tabiriyle cemaatlerle hiç işi olmayan ama takip edebildiğim kadarıyla FETÖ’nün bütün argümanlarını dillendiren ve savunan, bu sitenin en kıdemli ve bence en dikkate değer yorumcularından. Belki fikrisabit olmayan bazı okuyucuların düşünmesine ve inşâAllah uyanmasına vesile olabilirim umuduyla, yorumlarındaki bazı falsoları özenli bir iletişim diliyle ortaya koymaya ve kendisinden izahat almaya çalışıyorum. Belki tehlikeli, muhtemelen beyhude, şüphesiz nefsâni, ama böyle…
          Sitenin editörüyle ilgili de önyargılı olabilirsiniz diye düşünüyorum. Yorumcu bilgilerini paylaşıyor olabileceği ihtimalini kabul etsem de, bunu yaptığını zannetmiyorum. Bana adil davranıyor gibi gözüküyor. Belki de yanılıyorumdur…Ben kimliğimi, yerimi yurdumu gizleme ihtiyacı hissetmeden yazıyorum. Bu sebeple de yazdıklarım konusunda hakikatli ve özenli olmaya gayret ediyorum. Hayırlı geceler…

      • Özer bey Hamza beyin bugünkü yaptiği gibi sizde M Alinin cenazesi ve sonrasi reis hakkindaki iddalar diye yazın havuz harıç diğer gazeteleri okuyun.
        Eğer o sitenin erişimi deki yasak kalkmış sa kendiniz okuyun tabii İngilizcesi ben Türkçeye çevrisinide okumuştum.
        Hamza beyin bahs ettiği AKP ye mühür basılmış olayın ben birkaç gün önce videosunu izledim adam o ani görüntüliyerek anlatiyordu.
        Bu sitede yorum yazanların arasinda mualiflerin üslubu ihtidar taraftarlarından daha bilgili ayni zamandada kibar ve saygílıar.
        Sizde biraz hazır değil araştirarak öğrenmeyi öğrenirseniz sizin için daha yi olur ve daha gerçekci olabilirsiniz.

        • Nurdan Hanım, dediğinizi yaptım. Kâbe örtüsünden bir parçanın tabutun üzerine konmak istendiğini okudum. Bu bilginin FBI ile ne ilgisi olduğunu da sizin açıklamanızı rica ediyorum.

Yoruma kapalı.