Darbe gecesinden üç tanıklık

22
Darbe sonarsı
Reklam

Önemli olaylar kişilerin özel tarihlerine de geçiyor.

Amerika’da bir dönem insanların karşılaştıklarında birbirlerine hemen sorduğu soru, ”Kennedy vurulduğu anda sen ne yapıyordun?” sorusu olurdu.

Sanıyorum, uzun bir süre, bizler de, birbirimize, ”Darbeye kalkışıldığını nasıl öğrendin, o sırada ne yapıyordun” sorusunu yönelteceğiz.

Kendi cevabımı hemen vereyim: Bir dostum telefonla haberdar etti İstanbul ve Ankara’da bazı olağanüstülükler yaşandığından ve ben o sırada ‘Noriega: Tanrı’nın Favorisi’ adlı filmi izlemekteydim.

Ticari ve askeri amaçlar açısından hayati öneme sahip yapay su kanalı bulunduğu için ABD’nin Latin Amerika’da gözbebeği olan Panama’nın CIA’den maaşlı askeri diktatörüydü Manuel Noriega (1983-1989).

Filmde Bob Hoskins başrol oynuyor…

Telefon geldiğinde, ben, ABD destekli bir ‘darbe girişimi’ni ekranda izliyordum.

Emin olun doğru söylüyorum. Tesadüf veya tevafuk diyebilirsiniz.

Reklam
Sokağa çıkınca her şey farklı olmaya başlıyor

Türkiye’yi Almanya’da başarılı bir şekilde temsil ederken ‘Ermeni yasası’ çıktı diye merkeze çağrılan ülkemizin önde gelen diplomatlarından büyükelçi Hüseyin Avni Karslıoğlu ordunun ‘darbe girişimi’nden hepimizden geç haberdar olmuş…

Olur olmaz da sokağa fırlamış…

”Yanıma geçmişten tanıdığım ve darbe-karşıtı olacağını düşündüğüm birkaç arkadaşımı almaya çalıştım; baktım, hepsi mazeret icat ediyor, ben de yeğenimle yola çıktım” diye anlattı bana gecesinin başlangıcını…

Yolda benzin istasyonları, ATM’ler ve marketler önünde bayağı korkutucu kalabalıklar görerek ilerlemişler…

”Hedefimiz Meclis’in ön veya arka kapılarından birine gitmekti, ama Genelkurmay kavşağına geldiğimizde yolların askeri araçlarla kapatıldığını gördük” dedi.

O gelene kadar kavşakta birkaç bin kendisi gibi ‘darbe-karşıtı’ birikmiş… Beyaz uzun saçlarıyla dikkat çekici bir tip olduğu için tanıyanlar çıkmış; ”Aaa, büyükelçimiz de burada” diye kalabalık şöyle bir dalgalanmış…

Çok mutlu olmuş onu görünce insanlar…

”Ben o güne kadar kendimi hep ‘Anti-militer değilim, askerimi seviyorum; ancak anti-militaristim, askerin vazifesi olmayan işlere karışmasına karşıyım’ diye tanımlardım. Bırakın darbeyle yönetimin değiştirilmesini, ülkemde darbe yapılabileceği fikri bile beni çileden çıkarmaya yetti” derken gözleri çakmak çakmaktı.

Reklam

Yürüyüşündeki tuhaflık dikkati çekmeyecek gibi değildi. Duymamıştım, meğer o gece Genelkurmay’ın önünde duran zırhlı araçtan açılan ateşte bir kurşun da onun payına düşmüş…

”Birkaç bin kişilik bir grup olmuştuk. Karşıdan ateş açıldığında ben de diğerleri gibi saklanacak bir yer aradım ve bir ağacın arkasına yerleştim. Önce biraz ötede başı kapalı bir genç kızın yere yığıldığını gördüm; ne olduğunu anlamaya çalışırken belimin altında bir yerde hafif bir sancının kıpırdadığını fark ettim. Aklıma gelen ilk düşünce ‘Herhalde kurşun sıyırıp geçti’ oldu. Biraz sonra ağzımın kuruduğunu hissettim, pantalonumun sağ tarafında kan lekesi de yayılmaya başlamıştı. Etraftan koşanları gördüm. Beni apar topar Numune Hastanesi’ne götürecek ambulansa attılar…”

Hastanede tanıyan çıkmamış, herhangi bir ‘darbe-karşıtı’na yapılan muameleyi görmüş. ”O gece boyunca sayısız insan hastaneye getirildi; çoğu ağır yaralıydı. Kurşun belimin altından girmiş kaba etimden dışarı çıkmıştı ve yürüyebilecek haldeydim; ama yine de doktorlar ihtiyaten geceyi orada geçirmemde ısrarlıydılar. Yeğenime yeni pantalon getirtip, kimliğimi de açıklayıp benden daha fazla ihtiyacı olanlara bırakmak üzere yatağı terk ettim” dedi.

Yaralı Karslıoğlu hastanede
Yaralı Karslıoğlu hastanede

Israrımız üzerine açtı yarasını gösterdi. Kurşunun girip çıktığı iki taraftaki kapkara lekeler benim de içimi kararttı.

Tek yandığı, hedefi olan Meclis kapısına kurşunlanması yüzünden ulaşamamasıydı…

Halkının üzerine ateş açan darbecilerin o geceki kurbanlarından biri de büyükelçi Karslıoğlu olmuştu.

Darbe bildirisine demokrasiyi koruma amacını yerleştirmeyi unutmamış darbeciler; ama demokrasinin temsil edildiği kurum olan Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne bomba yağdırabildiler…

Amaçlarına ulaşsalardı, herhalde Türkiye’yi, yaklaşık yarım asır gecikmeyle, Irak’ta ve Suriye’de denenmiş, her iki ülkeyi bugünkü acınası durumuna getirmede en büyük payın sahibi ‘Baas rejimi’ türü bir oldu-bittiyle tanıştıracaklardı.

Büyükelçi Karslıoğlu o geceyi Ankara’da böyle yaşadı.

İstanbul/Kısıklı’dan gözlemler

İstanbul’da ”Darbe oluyor” haberini işitir işitmez kendisini dışarıya atıp o hızla aracını Üsküdar/Kısıklı’ya, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın evine kadar süren bir dostum da yaşadıklarını ”Hayatımın gecesiydi” diye aktardı bana.

O gece evin etrafında her zamankinden daha kalabalık bir polis koruması varmış… ”Öğrendiğime göre, zaten orada görevli olanlara ek olarak, başkalarını korumakla görevli ne kadar polis varsa, Emniyet, çoğunu Kısıklı’ya göndermiş…” dedi.

‘Kimse gelmese de ben orada olmalı ve kendimi siper etmeliyim’ düşüncesiyle yola çıktığı ve vardığında henüz yeni yeni insanların koşarak geldiğini gördüğü için sevinçliymiş… ”Nasıl oldu anlayamadan binlerce insanın etrafımda biriktiğini arş-ı âlâya yükselen sloganlarla birlikte fark ettim. Kararlı bir kalabalıktı” diye anlattı ilk hislerini.

”Yaşlı başlı insanlar, hani ‘kamburu çıkmış’ denir ya, o durumda ihtiyar kadınlar vardı. Gözlerinden kararlılıklarını okuyordum. İlk gelenlerden olduğum için kapıya yakın yerde konuşlanmıştım. Önlere doğru yürüyen bir teyzenin, karşısına çıkan sivil kıyafetli korumaya, ‘Evlâdım, çatışma çıkarsa sen benim arkama saklan; biz nasıl olsa yaşayacağımız kadar yaşadık, burada ölürsem belki şehit olurum’ dediğini işittim.”

İki soru

Ertesi gün gelişmeleri televizyonlardan izleyen bir dostumla karşılaştım. Bütün geceyi uykusuz geçirdiği gözünün altındaki karalardan belli oluyordu.

”Benim anlayamadığım ve 12 saattir kafamı kurcalayan iki soru var; bunlara eminim sen de cevap veremezsin” dedi bana.

İlk sorusu şuydu: ”Türkiye asker-siyaset ilişkileri için 1960’dan beri yerli-yabancı çok sayıda araştırmacıya laboratuvar işlevi gördü. Bir kütüphane oluşturacak kadar kitaplar yazıldı bu konu üzerine, araştırmalar yapıldı, tezler oluşturuldu. Afedersin ama, dün geceki rezaletle o yazılanlar birbirine uyumlu mu sence? Neydi bize yaşattıkları?”

Ardından daha zor ikinci soru geldi: ”Bizde askerlik erkekler için zorunlu; büyük çoğunluğumuz ‘asker ocağı’na gidiyoruz. Babalar çocuklarını gönderirken ‘Ya şehit, ya gazi’ diye gönderiyorlar. ‘Peygamber Ocağı’ da değil mi ordumuz? Bizim bildiğimiz, milletimizin askerine gözü gibi baktığıydı… Peki ne oldu da, besbelli üstlerinin verdiği emre uyan erlere yine bizler o kötü muameleleri reva gördük? Er olarak askerliğimizi şimdi yapıyor olsaydık, belki bizi de köprüye götüreceklerdi. Eeee?”

Sorularına cevap veremedim dostumun.
ΩΩΩΩ

Reklam

22 YORUMLAR

  1. askerlerden komutanlarının emirlerine uymayanlarda vardı ve onlar halka ateş açmaktansa ölmeyi tercih ettiler. halka ateş açmayı kabul edenler demekki darbe yanlılarıdır askerde olsalar cezalarını çekecekler

  2. Sevgili Adaş;
    Mantığın olmadığı yerde ne olabilir?
    Olsa ,olsa , aptyallık olabilir değilmi;
    Biz çocuklarımızı eğiterek;asker olmasını sağlamıyoruz.Ne yapıyoruz? Mankutlar yetiştiriyoruz
    Nasılmı?
    Askerliği nereden başlatıytoruz?
    Mantığın bittiği yerden değil mi?
    Çocuklara ilk verdiğimiz Askeri kural; ”Askerlik mantığın bittiği yerden başlar” hipotezi değil mi?
    Bu hipotez doğrumu?
    Mantığın bittiği yerde neler olabilir?
    Mantıksızlıklar, tutarsızlıklar, ahmaklıklar, aptallıklar değil mi? Son darbe girişimi bu mantığın (hipotezin) sonucu.Hipotez yanlış olunca;Bu hipotezden çıkarılacak hükümlerde absürd,saçma sapan olmaz mı? Bence TSK;gençleri mankutlaştırmak yerine; onlara düşünmeyi, sorgulamayı, karar vermeyi, karar almayı öğretsin.Buda Subayların işlerine gelmiyor. Çünkü astları tarafından sorgulanmayı hiçbir üst gururuna yediremez
    Ne zaman gururuları kırabilirsek; işte o zaman bu işe başlamış olacağız millet olarak

  3. Sayın yazar, hep ortadan hep ortadan cümleler… Hala fikirsiz yazılar. Bir arkadaşım şunu yaşadı,bir dostum darbeye karşı şöyle yapti vesaire… Peki ya siz beyefendi ne yaptınız,nerede durdunuz,kime el verdiniz o kara gecede… Biraz da ben deyin artık ve cesur olun ve biraz da kendi destaninizi anlatın artık…..

  4. Yarınki yazınızın konusu darbe girişiminin kazananları ve kaybedenleri olsa havuzun etrafında dolanmaktan kurtulmuş belki de içine girmiş olursunuz.

  5. Empati yeteneği işletilmezse veriler öznel kalır.Veri ise asıl konudur.Amerikan büyükelçisi Bass, kalkışma söyleşisinde ilgi savına verdiği yanıt, ülkesinde önemli fikir adamının iki kez tekrarladığı sözüydü.”herkes olaylar hakkında farklı karşıt şeyler söyelebilir; asıl olan gerçektir; gerçek bir tanedir.”

    Bu “tek olan gerçek” olgulara yakın fikir yürütenlere kendini tam olarak teslim etmez.Her zaman eksiklık olacaktır. Gerçek ile kuşatılmış ve onunla beslenip yaşayan insan,onu ihata edemez.

    Subjektifliğin, erken terhis balonuna benzeyen yönü süreklidir.

  6. F. Gülen alamayan çalışır gibi bir yazı yazmışsınız. Geçmişi bırakın bu gün bu kadar insanı organize eden bir örgüt yokmu?
    Başka bir örgütsel onu söyleyin.
    Kendiliğinden tesadüfi olduğunu mu demek istiyosunuz!..

  7. Yorum köşesine “Yazılarımızı
    alkışlayan yorumlar yayınlanır,
    eleştirenler yayınlanmaz”şeklinde
    bir not yazsanız faydalı olur kanaatindeyim.

    Hiç olmazsa boşuna yorulmamış oluruz.

    • Bekir Bey merhabalar,

      Saygı-sevgi çerçevesinde yapılmış eleştiriyi sitemize kabul ediyoruz. Bundan bir çekincemiz yok. Ya da olumlu yorum da olumsuzlar kadar sitede yer alamayabiliyor çeşitli nedenlerden ötürü.

      Ancak sitemizin yorumlarla ilgili işleyişinde bir standarda kavuşamadığımız bir gerçek. Site yeni hayata geçtiği için biz de deneyim kazanıyoruz. Umarım anlayışla karşılarsınız.

      • Okuyucunun yazara yönelttiği eleştiriler biraz sert de olabilir.

        Eleştirinin sert olması saygısızlık
        anlamına gelmez kanaatındayım.

        Yazı meydanına çıkanların, kendine güvenenlerin eleştiriden
        çekinmemeleri gerekir.

        Çünkü yazarların kendi yaptıkları
        işin neredeyse tamamı eleştiriden
        ibaret.

        Durum böyle olunca, kendilerinden de eleştiriye sonuna kadar açık olmaları
        beklenir.

        Binaenaleyh ben de belki isabetsiz
        bir kelime kullanmış olabilirim.

        Öte yandan Fehmi Koru’nun Cemaata yakın durduğunu söylemem bir saygısızlık
        olmasa gerektir.

        • Kime yakın, kime uzak, neden-nasıl, niçin-nerede, kim haklı-kim haksız… Çok dert değil. Önemli olan kalite. Bana göre Fehmi Koru medyadaki en yetkin ve en etkin birkaç isimden biri.

      • Lütfen kendinize haksızlık etmeyin… ABUZER KADAYIF” üslubu sitenizin standardı olarak cuk oturmuş yerine. Abuzer Kadayıf standardının üstüne tahammülünüzün olmaması gayet doğal bence.
        “ABUZER KADAYIF”ın ki gibi saygı-sevgi dolu eleştirileri sitenize kabul edip ve muhatap alıp süt dökmüş kedi halet-i ruhiyesiyle cevap da verdiğiniz halde küfür etmeyenlerin yorumlarını sansürleyerek kendinize uygun seviyeyi tesbit etmişsinizsiniz zaten. Size bol abuzerli kadayıflar dilerim.

  8. Sayın Koru,

    Sizi 1970’li yıllarda Mavera dergisinde müstear isimle yazdığınız yıllardan beri takip
    ederim.

    En son Star’daki yazılarınızı pek
    hazzetmeden takip ettim.Habertürk
    teki yazılarınıza çok az baktım.

    Artık görüşlerinize bir değer
    atfetmiyorum.Hepimizin gözü
    önünde cereyan eden olayları
    olmadık yerlere çekiyorsunuz.
    Okuyucularınızı bu kadar saf yerine
    koymasanız iyi olur.

    Ayrıca Cemaata mesafeli olmadığınız her halinizden belli
    oluyor.

  9. “Sanıyorum, uzun bir süre, bizler de, birbirimize, ”Darbeye kalkışıldığını nasıl öğrendin, o sırada ne yapıyordun” sorusunu yönelteceğiz.”

    Ben de kendi cevabımı vermek istiyorum: O gün cok yorulmustum saat 22.30 gibi yatsi namazimi kilip yattim. Makinali sesleri geldi, cok korkunctu, MIT’e yakin bir yerde oturdugum icin sesleri gayet net duydum. Allah Allah terörist saldirisi olsa makinaliyla taramaz herhalde bomba atar, diye düsündüm ve uyumaya calistim endise dolu. Yaklasik 11.30 gibi kardesim aradi ve darbenin oldugunu haber verdi. Ne yapacagimi bilemedim bütün vücudum titremeye basladi, inanin kendimi asagilanmis hissettim bütün dünya önünde, bu zamanda hangi akla hizmet böyle bi seye kalkisilabilirler, diye aklimdan düsündüm. Bu arada TRT’yi actim internetten ve sunucu hanimin korku dolu yüzle bildiriyi okudugunu gördüm, sokaga cikmayin evlerinizde oturun deniliyordu. Sonra TV’den Haber Türk’ü actim, Cumhurbaskani sokaga cikin diyordu. Nasil gidecegimi kimi arayabilecegimi düsündüm aklima Sincan’da oturan dayim geldi, o da erken yatmis onu da kardesim arayip haberi duyurmustu. Aradigimda “disari ciktim ama nereye gidecegimi bilmiyorum” dedi, ben de “dayi lütfen beni de al” dedim. Saat 01 e dogru MIT’in önüne gittik, insanlar sokaklardaydi araclar gidemez oldu ve hepimiz araclari olduklari yerde birakip yaya gitmeye basladik. MIT’in önünde beklemeye basladik Kur’an okuduk, dua ettik. Iki defa üstümüzden karartmali sekilde helikopter gecti ve ates acti (helikopterin geldigini sesinden anliyorduk). Görevliler de helikoptere ates etti. Hakikaten savas alani gibiydi. Hep düsünürdüm savas ortamlarinda bulunan insanlarin nasil cildirmadiklarini, muhakkak ki Allah’in yardimiyla. Bir an cildiracagimi sandim korkudan ama sonunda en kötü ihtimalle ölüm var diye düsündüm ve sürekli “INNA LILLAHI VE INNA ILEYHI RACIUN” ayetini okudum. Inanin herkes ölüme hazirdi. Gökyüzünde F-16’lar geciyordu ve korku veriyorlardi. 2 defa, yanlis hatirlamiyorsam ses bombasi attilar. En son helikopterle catisma da sabah namazindan sonra oldu.

    Rabbim, bize rahmetinle muamele et! Amin.

  10. ikinci sorunun cevabı ben her tankın üzerinde askerlerimize bunu sordum ama o çocuklar bizim cocuklarımız oldukları için onlara dokundurtmadık ama gözlerinden anladığım hepsinin MANKURTLAŞTIRILDIĞI idi askerlerimize eleştiriyi öğretmemiş idik

  11. ÜNİVERSİTE YILLARIMDA SİZİNLE FOTOGRAF ÇEKTİRME ŞEREFİNE SAHİP BİRİSİYİM.
    NE MUTLU BANA..
    KALEMİNİZE SAĞLIK GÖNLÜNÜZE SAĞLIK
    BU DARBE SONRASI TÜM YAZILARINIZI TAKİP EDİYORUM
    SAYGI VE HÜRMETLERİMLE

  12. 2.soruya yanıt babında askerlere defalarca kışlalarına dönemlerini söyleyen insanların olduğu onlarca vidyo izledim. Uyaranların çoğu rütbeli askerler dahil hepsine iyi davrandı. Ama yanında arkasında vurulup ölenler oldukça sabırlar taştı. Mehmetcik canımız ciğermizdir lakin olmaz olası darbe tecrübesi olan bu ülkede darbeciler bile böyle bir mukavemetle karşılaşacaklarını tahmin edememiş olabilir mi? Her geçen dakika alehlerine işlerken artık bunun bir geri dönüşünün olmayacağını anladılar. Benimde hayatım boyunca unutamayacağım bir geceydi. Rabbim tekrar yaşatmasın.

  13. Her yazınızın bir yerinde bir yamukluk yapıyorsunuz.Ve bu yamukluğu başkalarının ağzından
    yapıyorsunuz.Kendinizi alemin
    akıllısı zannediyorsunuz.

    Darbeye katılan askerlerin,tatbikata
    katılma yalanıyla kandırıldıkları bir
    gerçek.Onların emre itaattan başka
    bir şansları da yok.Ancak bir yere kadar:Halk yığınlarının üstüne ateş
    açılamayacağını reşit olan her insanın bilmesi gerekir.Yerine göre
    insan öldürmeyi değil ölmeyi de bilebilmelidir.

    O günün o hengamesinde, eleştirilecek nokta,halkın karşısındaki darbecilere (er de olsalar) mülayim davranmaması
    mıdır?Bula bula bunu mu buldunuz?

    Tabii insanın damarında bir Cemaat
    (Cemaattan kastım fetö)virüsü varsa böyle bir
    eleştirilecek nokta da bulur?

    • Bir zamanların en koyu fetöcüleri bugün başkalarını fetöcü olarak suçlamak için mazeret arıyor,bitten yağ çıkarmaya çalışıyor. Hatırlarım bunlardan biri bi zaman (20 yıl önce)hitap şeklimi beğenmemiş olmalı ki “Hocaefendinin”adını aslında besmele ile anmam gerektiği konusunda beni uyarmıştı. Sanırım şimdi linç edecek fetocu arayışında. Bazıları hayat boyu yanılır

  14. Üstat,

    Olayların üstünden bir kaç Gün geçtikten sonra düşünüyorum. Acaba bu bir darbe girişimimiydi yoksa bir iç savaş çıkarmak girişimimiydi ?

    Çok selamlar
    Cafer Demir

  15. Evet gerçekten herkesin kafasında birkaç soru var,kimse iyiyi ve doğruyu tam kavrayamiyor.Ama ben 80 lerin basinda İzmir bozyaka da talebelik yaparken ne kadarda kandırılmış olduğumu artık tam olarak anlıyorum.
    İyi günler dilerim

Yoruma kapalı.