Demokratik sistem darbe girişimiyle tehdit edildi diye demokrasiden vazgeçmek gerekmiyor herhalde

13
Cezaevindeler...
Reklam

Ülkemizde yaşanan rahatsız edici bazı gelişmeler var; bunlardan ikisi güncellik taşıdığı için önemli.

İlki mesleğimle ilgili.

Basın özgürlüğü demokrasinin olmazsa olmazıdır

Demokrasi yazı-çizi işleriyle uğraşanların kendilerini güvdende hissettikleri sistemin adıdır. En aykırı fikirlerin ifade edilmesine, en rahatsız edici görüntülerin karikatürleştirilmesine imkân sağlanır.

Bu da ‘tahammül’ sözcüğü kullanılarak yapılmaz, bu bir imkân –hatta üstünlük–olarak görülür; basın özgürlüğü fikir ve ifade özgürlüklerinin doğal uzantısı sayılır.

Olağanüstü hal (OHAL) uygulaması gibi kural-dışılığa müsaade edildiği bilinen dönemlerde bile basının özgürlük alanı açık tutulur.

Fransa’da terör eylemleri OHAL uygulaması getirdi, ama her kafadan farklı sesin yükseldiği ülkede basın mensuplarına yönelik olağandışılıklar yaşanmadı, yaşanmıyor. Hapiste gazeteci yok Fransa’da.

Türkiye’nin görüntüsü bu alanda hiç iyi değil.

Çoğunu mesleki meşgalelerimiz sırasında yakından tanıdığımız gibi, önemli bölümüyle sosyal tanışıklığımız da bulunan isimler uzun süreli hapis cezalarına çarptırılabilecekleri davalardan yargılanıyorlar.

Reklam

Hem de tutuklu olarak.

Murat Yetkin’in bugünkü yazısından çıkardığım güncel tablo şu:

Şahin Alpay ve Ali Bulaç 500, Nazlı Ilıcak, Ahmet Altan ve Mehmet Altan 450, Murat Sabuncu ile Akın Atalay 408, Ahmet Şık 347, Deniz Yücel 300, Emre İper 250 gündür cezaevinde ikamet ediyor.

Enis Berberoğlu bir gazeteye haber malzemesi sağladığı için müebbet hapse mahkum edildi; milletvekili sıfatı taşımasına rağmen o da cezaevinde.

Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’ne göre 146 gazeteci cezaevinde tutulmakta.

İsimleri verilenlerle aynı kaderi paylaşan Ahmet Turan Alkan, Mümtaz’er Türköne gibi başka tanıdıklar da var.

Bu insanların bir bölümü 70 yaşın üzerinde, bazılarının sağlık sorunları var.

İyi bir görüntü mü bu?

Reklam

Yakın tarihimizde 15 Temmuz gibi hain bir darbe girişimi yaşandı ve gazetecilerin çoğu o girişimde fiilen yer aldıkları bilinen isimlerin bağlı olduğuna inanılan örgütün birer elemanı oldukları iddiasıyla yargılanıyorlar.

Basın mensupları, tarih konusunda cahil olanları bile, basın tarihini bilir. Her yıl belli bir gün (24 Temmuz) ‘basın özgürlüğü günü’ olarak kutlanır ve o vesileyle geçmişte yaşanmışlıklar hatırlanır da ondan.

Geçmişte hayli yakışıksız olaylar yaşanmıştır: İstiklal mahkemelerinde yargılanan.. kalemi kırılan ve uzun yıllar meslek-dışı bırakılan.. Meslek jargonunda ‘Ankara Hilton’ diye de anılan Ulucanlar Cezaevi’nin ikinci adres haline geldiği..

Böyle bir basın tarihimiz var.

O günlerle bugün mukayese edilmek herhalde hoş bir şey olmasa gerek.

“Yargı ne yapsın?” sorusu geçerli elbette; bu konuda anlayışlı olmayı yargıya bırakmamak siyasetin işi. Basın özgürlüğünün tam anlamıyla yaşandığı döneme geçilene kadar, gazetecilerin tutuksuz yargılanmaları bir yasal düzenlemeyle sağlanabilir. Yeter ki istenilsin.

Seçilmişler kötü, atanmışlar iyi ise…

Yazıya demokratik sistemin basınla ilgili temel ilkesini hatırlatarak başladım; bir başka ilkesini de bu arada ele almakta yarar var.

Anadolu Ajansı (AA) son zamanlarda bazı belediyelerle ilgili övücü haberler yapıyor.

Son haberi dün Viranşehir’den geçti AA.

Okuyalım:

Kamu bütçesinin tamamını vatandaşa hizmet için kullanabilmek amacıyla gayret gösteren belediye ekipleri, altyapıdan temizliğe, üstyapıdan peyzaja, ulaşımdan park ve bahçelerin düzenlenmesine kadar birçok belediyecilik hizmetini yöre halkına sunuyor.

Kültürel faaliyetleri ve sosyal hizmetleri de ön planda tutan belediye, eğitimden sanata ve eğlenceye kadar toplumun her kesimini sevindiren onlarca projeyi bir arada yürütüyor. 

Bebeklere doğum seti, askerlere ihtiyaç malzemeleri hediye eden belediye ekipleri, ilçenin en yaşlılarını tek tek tespit ederek evlerinde ziyarette bulunuyor.

Belediye, her ayın sonunda belediye bütçesini kamuoyuyla paylaşarak hizmetlerini sürdürüyor.”

Daha fazla hizmeti daha az masrafla yapıyormuş belediye, kasasında para hiç eksik olmuyormuş…

Nedir özelliği Viranşehir belediyesinin?

Haberin girişinde bu sorunun cevabı var: Seçilmiş başkan görevden alınmış, yerine kayyum atanmış; övülen hizmetler atanmış başkana ait…

Çoğu Doğu ve Güneydoğu’da HDP’li olmak üzere 85 belediyenin seçimle işbaşına gelmiş başkanı görevden alındı, yerlerine genellikle o ilçenin kaymakamı vekil olarak atandı.

Habere eşlik eden fotoğrafın üzerinde “Terörsüz şehirlerde değişim” başlığını kullanıyor AA…

Siz bu yapılanda demokrasi kültürü açısından bir sorun görmüyor musunuz?

Halkın seçtiği kişiler eliyle yönetilen ülkelere ‘demokrasi’ deniyor. Demokrasi en ideal yönetim biçimi olmayabilir, ancak yine de hesap verebilirlik açısından seçimle gelinmesi yerinde bir kural.

Kuralı atanmışları işbaşına getirerek değiştirmek ve bunun reklamını yapmak ne derece doğru görünüyor gözünüze?

Tablo bu konuda da sorunlu; bunun bir adım ilerisi seçimlerin yersiz olduğu kanaatinin yerleşmesini getirebilir.

İstenen herhalde bu değildir.

ΩΩΩΩ

Reklam

13 YORUMLAR

  1. fehm / فهم

    Ulu kişi.
    Anlayış, kavrayış.
    Anlayış; iyiyi kötüden ayıran anlama kuvveti.
    Anlayış.
    Anlama. (Arapça)
    Fehm eylemek: Anlamak. (Arapça)

  2. Fehmi Bey, haberin görselinde “Terörist Şehirlerde Değişim” değil “Terörsüz Şehirlerde Değişim” yazıyor, bir yanlışlık olmuş yazınızda.

    • Fehmi bey in yazısını tekrar okursaniz.
      Terörsüz şehirlerin adını Anadolu Ajansının (AA)”terörist şehirlerde değişim, olarak yaziyor. O fotoğraf orjinal yaziyi gösteriyor.
      Fehmi bey AA nin yalanını okurlarına duyuriyor.

  3. Nazlı Ilıcak ve bilhassa Şahin Alpay için ” kul zulm eder, KADER adalet eder”
    diyesim geliyor, Nazlı hanım, gene de yiğit bir kadındı, diyorum. ” Her DEVRİN bir basın
    özgürlüğü ” bulunduğunu ve GEÇMİŞi her DAİM hatırlamak gerektiğini herkese hatırlatmak
    istiyorum. Basın özgürlüğü, ” fikir ve ifade” özgürlüğü kadar ” DİN ve İNANÇ” özgürlüğünü
    de ifade eder, OLMALI. DİnDARlar da hala “din özgürlüğü”nden mahrumlar, hala, KINANIYOR
    ve Bazı mahfillerde HORLANIYOR. OSMANLININ SAĞLADIĞI özgürlüğe DÜNYA muhtaç.
    “Basın özgürlüğü günü”, ne de olsa kutlanıyor da ” DİN ve İNANÇ Özgürlüğü günü”
    nü, ne zaman KUTLUYABİLECEĞİZ, acaba ? Bu “Batılı Mahalle Baskısı”ndan kurtulup da…
    “şeyine kadar açınmak ve teşhir etmek çok çok SERBEST, Ar ve HİCAP sahibi olmak ayıp ve
    küçümsenecek bir şey…. hala.

    Belediyeler ve Hükumet “bir İslam diyarında, “dini, genel ahlakı ve aileyi (sadece
    kadını değil) Ayakta, DİK tutacak – şamata ve show gösterileri yerine – himaye edecek
    Koruma ve GeLİŞTİRME tedbirlerini geliştirmek zorundadır. Mesela, Malatya Belediyesi
    açıklamıştı, kadınlara has pozitif ayırımcılık yaparak – Özel Otobüs servisleri koyacaktı.
    Gerçekleşti mi, bilemem. Tüm Belediyeler bu uygulamayı yaygınlaştırmalıdır. Okullarda
    da bu ayrım -istiyene – sağlanmalıdır. İki sürtük veya ar mahrumu istemiyor, diye, bu
    uygulamalar geciktirilmemelidir. Gerekirse, ankaet (referandum) yapılmalıdır, hani,
    demokraside ! yaşıyoruz ya. Bu işlerin Laiklikle alakası YOKTUR. Laikliğin CUMHURİYETLE
    de alakası yoktur. LAİKLİK Cumhuriyetin ilanından YILLAR sonra – dindarları baskı altında
    tutmak için – taa 1937 lerde Atatürkün hasta yatağına düşmiye başladığı bir dönemde
    – el çabukluğu ile kabul ettirilmiş – bir antidemokratik müessesedir. Millet İRADESİnin
    TAHAKKÜM altına alınması kararıdır. BATILI Ülkelerde, demokrasilerde de (sadece, 1-2
    istisna dışında) LAİKLİK diye bir YUTTURMACA (dinsiz bir azınlık hilesi) YOKTUR.

    Önemli olan seçilmiş, seçilmemiş olan değil, dürüst, bilgili, görgülü, mütevazi
    HALKIN ADAMI Başkan olmasıdır. Hıyanet ehli olup, “su yüzüne çıkarılan DEFOLU başkan
    sayısı elin parmağı kadar azdır. Oysa imar yolsuzluğu yapan, aynı yolu tekrar tekrar yapan,
    menfaat şebekelerine hesabsız para dağıtan ….. ” halkın kanını emen” sokar-sezdirmez
    sayısız SEÇİLMİŞ başkan MEVCUT olagelmiştir. Gariban, sahibsiz, sesini çıkaramıyan
    vatandaş sömürülüp duruyor. Seçimle gelmenin “RACONU da bu (değil mi ?)
    Nitekim, İstisnaen de olsa “takkeler düşüyor ve kel görünüyor. Seçimle gelmek
    – bu demokrasinin palavraları – “HESAP VERİLEBİLİRLİĞİ sağlamıyor, boş yere halkı aldatmıya
    kalkmayın, lütfen. Bu işin AYİNESİ, kısmen de olsa tam teşekküllü YOLSUZLUK ve RÜŞVETLE
    MÜCADELE BAKANLIĞIının kurulmasından geçer. Buna da siyasiler yanaşmaz ve beceremez.

    AA.nın haberi, bir sürç-ü lisan olsa gerek. ” teröristlerin RAHATÇA KOL GEZDİĞİ
    şehirlerde ” , diye ifade edilirse, ifade TAM oturacaktır.

  4. Basın mensuplarının hapishanede olması demokrasiye ne kadar aykırı ise mahkûm olmayanların, askerlerin, profesörlerin de hapishanede olması o kadar yanlıştır. Hele kendisini titri ile savunmadan, masum, sıradan insanlara yapılan zulmün ahını yapanlar çekecektir. OHAL kaldırılmalıdır. Adil yargı sistemi getirilmelidir. Adil yargının hükümlerini kabul etme yerine olağan dışı kurallar uygulanmamalıdır. Yargıya teslim olanlar için OHAL zulümdür.
    Yargı üstünlüğüne evet ama hakemlerden oluşan adil yargının üstünlüğüne evet. Seçilmişlik evet ama Sermaye’nin dolarla desteklediği %50 ile seçilmiş kimse seçilmiş sayılmaz. Yargıda Adil Düzen uygulanmalı, seçimde de biat sistemi uygulanmalıdır. Biat demek herkes temsilcisini seçmeli ve değiştirebilmeli demektir. Seçilmiş olmak için yeter sayı ile seçilmiş olmalı ve seçilmişlik devamı için yeter sayı korunmalıdır.
    Kurallar ekseriyetle değil, ortak vekil tarafından alınmalı ve hakemlere gitme imkanları olmalıdır. Hasılı düzen değişmedikçe bugün olanlardan kimsenin şikayet hakkı yoktur. Hapishanede olan Ali Bulaç, Mümtaz’er Türköne, Nazlı Ilıcak gibi isimlere tüm ülke halkı üzülmektedir. Biz de üzülüyoruz ama Adil Düzen’in ne olduğunu bildikleri halde bizim yanımızda yer almadılar.
    Adil Düzen yakında gelecektir. Bu mağdurların mağduriyetleri tazminatla giderilecek ve mağdur edenler yargı kararıyla zulmün cezasını çekeceklerdir. Mevcut düzende adaleti beklemek mümkün değildir. Siz değil de Musa gelse, Muhammed gelse bu düzende bundan daha iyisini yapamaz. Bunların kusuru Adil Düzen için çalışmamalarıdır ama hapishanede olanlar da çalışmadılar. İktidara saldıran gazetede yazmaya devam ettiler. Allah onları seviyormuş ki cezalarını bu dünyada vermektedir.
    Allah’tan mağfiret dilenmeli. En kısa zaman içinde Adil Düzen gelir ve bunlar geçer.

  5. merhaba Fehmi bey,
    yazılarınızı hergün önemle ve saygıyla okuyup bilgi edinmeye çalışıyorum.
    bu yazınızda bir hatayı fark ettim, ekrana koyduğunuz resimde terörsüz şehirlerde değişim yazıyor.
    siz hata ile terörist şehirlerde değişim diye algıladınız sanırım.

    saygılarımla.

  6. Durum tespitini açık ve net yapmakta fayda var: HDP’nin kazandığı belediyeleri PKK yönetiyor;bu bir gerçek.Pekiyi,buna göz yumulmalı mıdır?Buna dünyanın hiç bir ülkesi göz yummaz.Türkiye de yummaz,görmezden gelemez.Demokrasinin hatırına PKK belediyeleri yönetsin denemez.PKK’ya hizmet etmekten,PKK’ya para aktarmaktan vatandaşa hizmet etmeye,çöpleri toplamaya,sokakları temizlemeye vakit bulamayan belediyeleri teşhir etmek, atanmışların seçilmişlerden iyi olduğunu söyleme anlamına da gelmez.Bilakis önceki durumun vahametini gözler önüne sermeye yarar sadece.

    Gazetecilerin durumuna gelince. Gazetecilerin hali üzüntü verici. Yazıda ismi geçen gazetecilerden üçünün mail adreslerine 2013,2014,2015 yıllarında zaman zaman mailler gönderdim. Durdukları yerin yanlış olduğunu ifade ettim. Gazetelerinde yazı yazdıkları oluşumun halk nezdinde şüpheli ve kendisinden uzak durulması gereken bir odak haline geldiğini ve bundan sonra halktan bir teveccüh göremeyeceğini,halkın bu ilgisizliğinin de bu yapıyı bitireceğini söyledim.O zaman,bir 15 Temmuz hadisesi yaşayacağımız,hükümetin ve devletin bu kadar şiddetli bir şekilde bu yapının üzerine gideceği aklımın kenarından bile geçmiyordu.Ama sadece halkın ilgisizliğinin uzun vadede bu yapıyı bitireceğini tahmin ediyordum.Hala da aynı görüşteyim.15 Temmuz’u yaşamasaydık bile,halk bir kere bu yapıdan soğumuştu,gerilemesi,tükenişe doğru gitmesi mukadderdi.Bürokraside köşe başlarını tutmuş olmak halk nezdinde itibar kazanmaya ve ayakta kalmaya yetmezdi çünkü.Hülasa keşke söz konusu gazeteciler içinde bulundukları yapının yanlışlarının farkına biraz erken varsalardı,kılıçlarını bu kadar hevesle sallamasalardı,durumun vahametini görmek için 15 Temmuz’u beklemeselerdi.Aslında her üç gazeteci de içinde şu veya bu ölçüde yer aldıkları yapının yanlışlarını görebilecek zekaya sahiptiler. Ama basiretleri mi bağlandı,maddiyata mı yenik düştüler orasını bilmiyorum.Durumları üzüntü verici vesselam.

  7. son konudaki resimde terörsüz şehirler başlığı var siz terörist şehirler demişsiniz neden acep

  8. sayın Koru,
    Bilerek hata işlemiş gibisiniz, başlıkta terörist yazmıyor,
    seçilmiş başkan niye bu hizmetleri yapmamışı tartışmak lazım, hem terör olması da şart değil, terör olmayan belediyeler ne kadar hizmet veriyor karneleri nasıldır? Millet atanmış, seçilmişten ziyade bulunduğu makamın hakkını veren yönetici istiyor

  9. Aynen istenen tamda bu “seçine ne gerek var.belediye başkanlarını atayalım olsun bitsin” tıpkı bir dönem CHP nin il başkanlarını vali olarak atadığı gibi.Bunu çok açık ifade eden siyasileride duymaya başladık.

  10. Sn. Koru,

    “Terörist şehirlerde…” değil “Terörsüz şehirlerde…” diye yazılmış.

    Çok selamlar

  11. Bu yazı tam bir Fehmi Koru markası! Geç kalmış fakat güzel bir yazı.
    “Geç kalmış” demem sayın Koruyu eleştirmek maksatlı değil, eminim Fehmi beyin rakamlar la açıkladığı meslektaşlarına karşi olan üzüntüsü onların hapisdeki çektikleri çilelerden daha fazladır. Çünkü onlar bir hiç uğruna çile çekiyorlar, eğer sayın Koru bundan 450 gün önce böyle bir yazı yazmış olsaydı şu an ne Ocak Medya dijital gazetesi nede Fehmi Koru sitesi diye birşey olmazdı
    Neden olmazdı? Sorusuna cevap yazmaya gerek yok, çünkü cevabını çocuklar da dahil herkes bilir.
    Sayın Koru iyki varsınız.
    Siz ve sizin gibileri Tarihin altın sayfalarında yer alacaklardır.
    Allah yardımcınız olsun, sağlıcakla kalın.

Yoruma kapalı.