DEVLET sözcüğünü küçük harflerle yazar, konulara bodozlama girerdik

4
Reklam

Gazetelerde köşesi, televizyonlarda programı bulunan bazıları devlet sözcüğünü büyük harfle yazmaya başladılar. DEVLET yazınca onunla irtibatlı olmanın gazeteciliğe toz kondurmayacağını düşünüyor olmalılar.

DEVLET yazıldığında akan suların durmasını bekliyorlar.

Ben o sözcüğü küçük harfle yazanlar neslindenim; devlet ile meslek arasında bir duvar bulunması gerektiğine inanır ve duvarsız biriyle karşılaştığımızda onu hırpalamayı mesleki görev bilirdik.

Sırf geçmişteki o tür yazılarım sebebiyle bana hâlâ hınç belleyen ve fırsat eline geçtiğinde kafasını uzatanlar vardır.

‘MİT’çi gazeteciler

‘MİT’çi gazeteciler’ tartışmasını açan bendim.

Çok kişi bilmez, hatırlatayım: Milli İstihbarat Teşkilatı’nda (MİT) çalışanlar kendilerinden ‘MİT’çi’ diye söz edilmesinden hoşlanmazlar. Haklıdırlar da. Ancak ‘gazeteci’ kimliği taşıdığı halde MİT elemanı gibi çalışanlar için ‘MİT’çi’ sıfatı kullanılmasına bir itirazları olduğunu işitmiş değilim.

İstihbarat örgütlerinin dünyanın her tarafında kimliğine bürünmeyi en sevdiği meslek gazeteciliktir. Gazeteci her yere girer ve her türlü soruyu çekinmeden sorar ya, ondan… Meslek örgütlerinin de en titiz oldukları konu da, kimliklerinin istihbaratçılar tarafından çalınmasıdır.

Konunun bizde açılmasının sebebi, şimdi de bir gazetede köşesi bulunan ve TV programı da yapan birinin Mehmet Eymür’ün en hassas olduğu bir konuda ayağına basmasıydı.

Reklam

O sıralarda ABD’de yaşamaktaydı MİT’te üst düzey görevler üstlenmiş olan Eymür ve kendisine ait bir internet sitesinde deneyimlerini aktarmaktaydı. Babası vefat ettiği için Türkiye’ye geldiği bir gün, radyoda kendisi de MİT’te çalışmış babası hakkında ileri geri lâflar edildiğini kulaklarıyla işitince…

Kızmış ve kızgınlığını o kişinin her hafta MİT İstanbul bölgeye gelip bir zarf aldığı ayrıntısını da içeren ifşaatlarda bulunmuştu. Kodadı ‘Siyah’ imiş o sıralarda Hürriyet’te yazan o kişinin…

Aslına bakılırsa Eymür’ün yaptığına ifşaat denilmez; çünkü kendisinden önce aynı kişinin bu özelliğini Tuncay Özkan ile Haluk Şahin de, ‘Siyah’ kodadına kadar, yazılarına taşımışlardı.

Ben bunları yazdım, ardı arkası geldi.

Dünya gazetesinin sonradan rahmetli olmuş sahibi Nezih Demirkent uzun yıllar Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nin başkanlığını yapmış, Hürriyet’i de yönetmişti. Dünya’da haftada bir gün yazdığı ‘Medya üzerine’ yazılarının birini bu konuya ayırdı.

Rahmetli Demirkent de, 6-7 Eylül (1955) olaylarının patlamasına “Atatürk’ün Selanik’teki evi Yunanlı biri tarafından kundaklandı” haberiyle yol açtığına inanılan Ekspres gazetesinin yazı işleri müdürü için benzer bir iddiayı seslendirdi.

Yazı işleri müdürü, 6-7 Eylül’den bir süre sonra ülkemizi terk etmiş, bir büyük Avrupa başkentinde uluslararası bir haber ajansı kurmuştu.

23 kişilik liste

Konunun kapağı açılınca başka bilgiler de akın etmeye başladı.

Reklam

Bir büyük gazetenin başında bulunan bir meslektaş, “Mesut Yılmaz bize MİT’çi gazetecilerin listesini gösterdi” bilgisini paylaştı benimle. Başbakan iken görüştükleri bir sırada, Mesut Yılmaz, münasebeti düşürüp içerisinde 23 ismin bulunduğu bir listeyi masanın üstüne koymuş… İki kişiymişler… İkisi de merakla bayağı eskilere kadar giden listeye göz atmışlar…

“Listenin ilk sırasında…” diye başladığı cümlesinden sonra gelen isim beni şaşkınlıktan şaşkınlığa düşürmüştü.

Merak ettim, ama o anda diğer isimleri sormak ayıbıma gitti.

Daha sonraki birlikteliğimizde ona ve yanındaki diğer meslektaşa ısrarlı sorular yönelttim, ama sessiz kalmayı yeğlediler…

Hasan Cemal ‘Kimse Kızmasın, Kendimi Yazdım’ kitabında (s. 263-64) 27 Mayıs (1960) darbe günü, bir gazetenin Ankara Bürosu’nda yaşanmış şaşkınlığı anlatır.

Okuyalım:

“Doğan Tanyer kim mi? ‘27 Mayısçı bir emekli subay’. 1960 öncesi sivil olarak Cumhuriyet”in Ankara Bürosu’nda çalışırmış. 27 Mayıs Darbesi’nin yapıldığı gün subay üniformasıyla büroya gelince şaşıranlar olmuş.”

Devamı da var: “Aynı zamanda MİT’te görevliymiş. Daha sonraki yıllarda avukatlık yaparken Devrim dergisine gelir giderdi. Doğan (Avcıoğlu) Bey’le sohbet ederlerdi. Arada bir ilginç belgeler getirir, Devrim’de yayımlardık. Bunlardan biri, eski gazeteci Mithat Perin’le ilgili bir MİT belgesiydi. Doğan Tanyer ilginç bir insandı. Bizimle temaslarında ilk yaptığı iş, bizim çevremizde kimlerin MİT’e çalıştığını söylemek olmuştu. Doğrusu bazı isimlere şaşırmış, inanmamıştık.”

CHP’den milletvekili seçilmiş Hürriyet’in eski başyazarı Oktay Ekşi’yi, 27 Mayıs darbecilerinin Kurucu Meclisi’nde üyelik yaptıktan sonra “Gel seni İngiltere’deki büyükelçiliğimize mahalli kâtip yapalım” teklifiyle 5 yıl kalacağı Londra’ya gönderen de Doğan Tanyer’di.

Tanyer’in Devrim’e verdiği belge, 6-7 Eylül olayının çıkmasını yayınıyla sağlamış gazetenin patronunun MİT Müsteşarı Fuat Doğu’ya hitaben yazdığı, 25 seneyi bulan gazetecilik hayatımda açık veya gizli hiçbir faaliyetten geri durmadığımı herkesten evvel servisin bildiği kanaatindeyim” cümlesiyle başlayan mektubuydu.

Bunlar DEVLET sözcüğünün henüz küçük harfle yazıldığı günlerde kapağını açtığımız konulardan seçmeler…

Ne günlerdi o günler…

ΩΩΩΩ

Reklam

4 YORUMLAR

  1. Fehmi Bey’in yazısını okuyanlar, günümüzde
    bir çok gazetecinin devleti büyük harfle
    yazdığı sonucunu çıkarabilirler.Benim takip
    edebildiğim kadarı ile böyle bir durum yok.
    Olsa olsa 1 kişi olabilir öyle yapan.Haydi
    biraz abartalım(olmaz ama)bir elin parmakları kadar olsun.

    Fehmi Bey mubalağa sanatını kullanmış
    olmalı.

  2. “İçim kıpır kıpır oluyor” demem, o günlere olan özlemimden değil, bazı basının vesayet odaklarına karşı dik duruşu ve “yalaka” olmayışından dolayıdır. Şimdi nevzuhur vesayete amade yeni yetmeler insanın içini burkuyor!

  3. Sultan Abdülhamid hakkında en kötüleyici İTHAMlardan biri de DEVLET için geniş bir HAFİYE (İstihbarat) teşkilatı KURMASI İDİ Kİ, HER dEVLET İÇİN ELZEM BİR TEŞKİLAT OLDUĞU BÜGÜN BÜTÜN dEVLETLERCE KABUL GÖRMÜŞTÜR. Bu GÜNKÜ BASIN MENSUBU ve yazarlar ne ve nasıl ise, o zamankiler de öyleydi,! Üstelik o zamankilerin hemen hepsi BATInın yetiştirdiği TAM BATI düşünceli kıymetlerdi ! Düşün ey…
    Demek ki, bugün CİA’ dünyaya musallat eden ABD gibi, Sultan Abulhamid de çok ileri bir görüşle Devleti dünyadan haberdar kılıyordu. Bu teşkilatan kimler şikayetçi olabilirdi. Onu da Koru yazsın, isterse.

    Sultan Abdülhamid hakkında en tarafsız ve ilmi çalışmayı 1960’ların Siyasal Bilgiler Fakültesi Doçentlik tezi olarak Prof. Haluk Ülman hazırlamıştı. Tezini savunurken ben de dinleyenler arasında bulunuyordum. Tez’ini öyle savundu ki, benim gibi dinliyenlerin epeyce kısmı, ” bu zavallı şimdi doç.luğu kaybeder derken, topu taca atn futbolcular gibi, son 5 dakikada – darbe ! gerekçelerini, klasik İRTİCA TERANELERİNİ sıralamıya başladı. TIPKI, REFAH Partisini Kapatan Mahkemenin KARAR Kısmına geldiğinde, ŞAŞIRIP ! sudan – AYNI – gerekçelerle hukuka AYKIRI vicdanları SATAN Kararındaki gibı .
    Hasılı Haluk Ulman bu son dakika golleri ile – ilmi ve tarihi gerçekleri – sonunda inkar ederek – DOÇENTLİĞİ kurtardı, ama, bildiğim kadarıyla, yayınlamak CESARETİ gösteremedi. Meraklı tarihçiler, söz konusu tezi SBF Kütüphanesinde bulabilir, sanıyorum.

  4. Bugün bir “Taha Kıvanç” mı okuyoruz ne? Ortada fol yok, yumurta yok..ya da var, ben mi bilmiyorum; konularıyla son bir kaç yazısında Koru’nun, kendi adıma nostalji yaşıyorum. İçim kıpır kıpır olmuyor da değil yani.
    Koru’ ya “Ne günlerdi o günler” dedirtecek günlerin sath-ı mailine yeniden giren bir ülkeye mi evriliyoruz acaba? Büyük harfli “DEVLET” yazılarımıza girdiğinde göre..galiba!

Yoruma kapalı.