Dünya patlamaya hazır bomba; Türkiye ise kendini tek gündeme mahkum etmiş görünüyor…

9
Reklam

Hayatımın hiçbir döneminde şimdi yaşadığım ölçüde derin endişe duyduğumu hatırlamıyorum. Kendimle ilgili bir endişe değil bu taşıdığım; dünyayla ve ülkemle ilgili bir endişe…

Donald Trump’ın ABD’ye başkan seçilmesinin de bu hissim üzerinde etkisi var tabii, ancak o olmasaydı da bir şeylerin kötüye gitmeye başladığı belliydi. Trump ve kadrosu tam da böylesi karamsarlık yaratan zemin üzerine işbaşına geldi ve olumsuz beklentiyi artırdı.

Yerelde başlayıp globale doğru ilerleyecek bir tür ‘kıyamet savaşı’ beklentisini…

Sanki bir kıvılcıma ihtiyaç var, büyük patlamaya kadar gidecek çatışmacı havanın doğması için…

ABD, dikkat edilirse, daha önce içinde yer aldığı bölgesel ihtilâflardan kendini uzaklaştırıyor; Suriye ile Irak’ı eskisi kadar dert etmiyor gibi… Sanki bölgemizde yeni bir cephe açılması bekleniyor. İran kabağın başına patlayabileceğinden haberdar gibi…

O da biraz.

Esas tahkimatı ise Uzak Doğu’da yapıyor ABD; Kuzey Kore’ye karşı…

Kuzey Kore bir nükleer güç; İran’ın elinde ise kendi imalatı olan uzun erimli füzeler var.

Reklam

Gelişmeleri erken okuyan ve safını belli etmek üzere kendi çapında tedbirler almaya başlayan Suudi Arabistan’ın, bunca sorun arasında, bir de “Başkentimiz Riyad’a Yemen’den füze atıldı, füze İran yapımı” iddiasını seslendirmesi ile Lübnan’ın zor kurulmuş hükümetinin başbakanı Saad Hariri’nin görevini bıraktığını açıklamak için o ülkeyi seçmesi Birinci Dünya Savaşı’na yol açan Avusturya-Macaristan Veliahtı’nın suikasta uğramasını andırıyor.

O olaydan 37 gün sonra savaş başlamıştı.

Cepheler oluşuyor ve kimilerine göre “Olmayacak dua” gibi görünse de, bölgenin en gelenekçi ülkeleri ile İsrail arasında çıkar ilişkisine dayalı bir yakınlaşmanın işaretleri de alınıyor.

Bir kıvılcım Uzak Doğu’dan Ortadoğu’ya kadar uzanan bölgeyi daha önce hiç görülmemiş boyutta bir savaş alanına çevirebilir.

Olmaz ya, yine de hazırlıklı olmak gerekiyor.

ABD’de Trump-karşıtı hava biraz da bu gidişi beğenmeyen ve tehlikeli bulanların eseri. Gidişi durdurmak için onu erkenden yerinden etmeyi düşünen etkili çevreler olduğu da belli.

Kopacak kıyamet savaşı türü bir çatışmanın dünyanın diğer taraflarına da sirayet etmesini kaçınılmaz görenlerin…

Doğrudan savaş veya artan bireysel terör olaylarıyla…

Reklam

Türkiye böyle bir muhtemel tehlikenin ne kadar farkında?

Endişem yalnızca gelişmeler konusundaki rahatsızlığımdan kaynaklanmıyor, esas endişem Türkiye’nin içinde bulunduğu şartlarda kendisini de içine çekebilecek bir global altüst oluşa hazırlıksız yakalanma ihtimali yüzünden…

Sinir uçları açık

Çok fazla açık sinir ucumuz var ve her biri sağlıklı düşünebilmeyi kısıtlıyor.

Başbakan Binali Yıldırım’ın ABD gezisini ve oradaki temaslarını medyadan izliyor olmalısınız. Koltuğunun altında kapsamlı bir müzakere dosyasıyla Washington’a gitti Başbakan Yıldırım; ABD Başkan Yardımcısı Mike Pence ile görüşmeye…

Dosyada yer aldığını öğrendiğimiz maddeler size de biraz tırıvırı cinsinden gelmedi mi? Talep edilenler ve muhatap olunan talepler bakımından…

Her talebimiz (Gülen ve yanındakilerin Türkiye’ye iadesi, Rıza Sarraf ve Halk Bankası gibi) o konudaki zaafımızı karşı tarafa belli etmeye yarıyor; karşı tarafın her talebi (ABD misyonlarında çalışan tutuklu yerel kişilerin ve rahibin durumu gibi) ise, o konuları dert eden ABD kamuoyunda Türkiye’ye yanlış gözlerle bakılmasını sağlıyor.

Türkiye kendisinden bir şeyler talep edilen ve talepler için kapısına gelinen bir ülke olmaktan başka bir yöne doğru savrulduğu görüntüsü veriyor.

Zaaflar zayıflık alametidir.

İkili ilişkilerde, her türlüsünde, ilk dikkat edilmesi gereken ilkeler şunlardır:

Karşı tarafa zayıf yönlerini belli etmeyeceksin.

Bildiğinden fazlasını bildiğin, gücünden fazla gücün olduğu görüntüsünü vereceksin.

Usta bir poker oyuncusu gibi elini göstermeyeceksin.

Yakın zamanlara kadar Türkiye bunu yapabiliyordu.

Daha başka unsurlar da var, ama dengemizin bozulmasında hain bir ‘darbe girişimi’ne muhatap olunması en önemli unsur.

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın zihnini son zamanlarda meşgul eden konu bunu belli ediyor.

“Akıllı olanlar ülkeyi terk etti, aklı yetmeyenler tuzağa düştü” cümlesinin de içinde yer aldığı konuşmasında, kendisine kadar iletilen ‘mağduriyet’ duyumlarına cevap veriyordu Cumhurbaşkanı Erdoğan. Dün de, AK Partili milletvekillerine, “Partide utanmasa FETÖ’yü savunacak gafiller olduğunu” söylediği duyuldu.

Almanlar örnek alınabilir

Hainlik.. darbe girişimi gecesi verilen şehitler.. bunlar elbette unutulmamalı; ancak Türkiye gibi bir ülke, dünyanın içine girdiği şimdikine benzer tehlikeli ortamda, kendisini tek bir konuya hapsetmemelidir.

Adolf Hitler toplamda 60 milyon insanın hayatını kaybettiği bir global felâketin mimarıydı; bütün bir milleti arkasına takarak sürekli savaşılan ateş çemberine çevirmişti dünyayı. Almanya ve savaştığı ülkeler savaştan sonra yaralarını sarıp yollarına devam etme yolunu seçtiler.

Felaketi birkaç yüz kişilik bir Nazi grubuna mal ederek onları yargılamakla yetindi galipler…

Yıkılmış, harap olmuş bir ülke iken, Türkiye dahil başka ülkelerden işçi ithal eden ‘Büyük Alman Mucizesi’ o sayede gerçekleşti.

Dünün ‘düşmanları’ (Almanya, İtalya, Fransa, İngiltere ve diğerleri) bugün can ciğer kuzu sarması.

Endişem gerçek, ama onu moral tazelemesine döndürmenin yolu da belli.

ΩΩΩΩ

Reklam

9 YORUMLAR

  1. Belki niyet okumak olacak ama sizin demek istediginiz ama Turkiye’deki sartlardan dolayi diyemediginiz seyi (belki boyle bir dusunceniz hic yoktur ama ben boyle bir dusunceniz olmasini temenni ediyor olabilirim) ben soyleyeyim: Türkiye’nin tek gundeme mahkum olmasinin sebebi ulkeyi yonetenlerin ulkemizin menfaatleri yerine, kendi cikarlari pesinde kosmalari, kendi aciklarini kapatmak icin etrafi atese verme egiliminde olmalari. Ama sizin de soylediginiz bir sey var, gercegin ortaya cikma gibi bir huyu var. Er veya gec gercekler ortaya sacilacak ve hakli ve haksiz ortaya cikacak. Keske bugun o gunlerde keske diyecegimiz seyler soylemesek, uc kurusluk dunya icin insanlarinin ahini almasak, zalimin yaptigini elimizle veya dilimizle duzeltmeye calissak, hic yapamiyorsak kalbimizle bugz etsek….

  2. Sermaye, yirminci yüzyılın başında dinler arasındaki kavga ile dengenin kurulamayacağına karar verdi. Dengeyi rejimler arası savaşla kurmaya başladı. Birinci Cihan Savaşı ile imparatorlukları yıktı. İkinci Cihan Savaşı ile müstemlekeciliği ortadan kaldırdı. İsrail Devleti’ni kurabilmek için Hitler’e zulüm yaptırdı. Bir yaptıysa beş gösterdi.
    Türkiye’yi tetikçi bir devlet olarak oluşturmak istedi. Dinsizleşmesi şartı ile Lozan’da bağımsızlık verdi. İkinci Cihan savaşına sokmadı. Karşılıklı muhavelelerle Türkiye’yi dinsiz Türklerle doldurdu. 1950’de yeni hamleye girişti. Demokrat Parti’ye kredi verdi. Menderes İslamiyet’ten taviz verdi. 1954’te kredisini istedi. Menderes hükümeti direndi. Türkiye’yi tarım döneminden sanayi dönemine geçirdi. Cezası idamla sonuçlandı.
    Ordu siyasetini değiştirdi. Demokrasiye ve İslamiyet’e geçmeye karar verdi. Demirel, Özal, Erbakan, Çiller, Erdoğan İslamiyet’e doğru adımlar attılar. Sermaye üçüncü cihan savaşını çıkarmak istiyor. İslam alemini bölemezse savaşa giremez çünkü o savaşın galibi İslam ülkeleri olur. Mezhep kavgalarından sonra ırk kavgalarını körüklüyor.
    İnsanlık bin yılda bir, inkılap yapar. İşçilikten ortaklığa geçilecektir. Ekseriyet demokrasisinden hicret demokrasisine geçilecektir. Dinler, müspet ilmin hakemliğinde birleşecek ve devletler içinde etkin olacaklardır. Diplomalı eğitim ve çalışma sisteminden güvenceli diplomalı sisteme geçilecektir. İnsanlık barış içinde bu sisteme geçerse Sermaye savaş çıkaramayacaktır. Yoksa kimse kıyamet savaşını önleyemez.
    Evet, ya Adil Düzen ya kıyamet savaşı. Kimse bunu değiştiremez.

  3. Sayın Koru”nun,”Yakın zamana kadar”Türkiye dış politikada “bunu yapıyordu”dediği iyi yönetim varsayımına katılamayacağım.Şu son zamanlarda pik yapan söylem ve eylem tutarsızlıklarına görece söyleniyorsa belki denilebilir.Her manada”olağan üstü hal”içindeyiz.Durumumuz ise olağan dışı..Sade bir vatandaş olarak benim için akıl dışı da”Sürü elden gitti,sen alaca danayı arıyorsun.” “Değirmen sele gidiyor,sen,çıkrığı arıyorsun.” ve benzeri halk deyimler “Hal-i pürmelalimizi anlatmağa yeter.Bu, halin fert ve yönetim erki bağlamında tarifi,tarifesidir.

  4. Nasihatlarınızı sıradan insanlar da bilir. Fakat, Türkiyenin, sadeca sınırları değil, heryeri ve herşeyi açık. Göünmiyen, gösterilmiyen yeri kalmıyan zamane aile kadınları gibi. Şebek, şempanze gibi görünen halleri ile de iftihar ediliyor, şeffaflık, basın özgürlüğü palavraları arkasında.

  5. fehmi bey dikkat ediyomusunuz bilmiyorum ama her yazınız karamsar ve uyarı niteliğinde oluyor.önceden sizi okurken umut ışığıda görürdüm şimdi ise hep korku hep felaket senaryoları.sanırım sizle yönetenler arasındaki fark burada.aptal cesareti kimsede olmasın tabiki ama yok amerika şöyle avrupa böyle şunu yaparlar buna kızarlar hep korkutma üzerine yazılar.inanın bişey yapamazlar suçlular çünki onu bastırmak için daha çok üste çıkma çalışmaları bunlar.zamanla yaşayıp hep beraber göreceğiz ama biraz cesaret

  6. Hani Akif in anlattığı yıkılacak evle konuşan ihtiyarın hikayesi ne olur yıkılmadan haber ver diyen ihtiyara her çatlayan duvar dilimi çabucak sıvayarak susturdun sonradan birden yıkıldım……Hitler almanların ruhunu öldürmedi aksine bedeni bedeline ruhunu güçlendirdi Ne yazık ki bizim ruhumuzu yüz senedir öldürmeye çalışıyorlar ruh yeniden beden buldu fakat bedenin ruhu bulması çok zor.

  7. Siteniz işe yaramaz duruma gelmiş halde. 3 farklı tarayıcı ile açtığımda CPU kullanımı 100%’ü buluyor. Fanlar çıldırmışçasına uğuldamaya başlıyor ve yazınızın 2 paragrafını okuduktan sonra sitenizi terkediyorum. Muhtemelen kurduğunuz reklam yada analiz scriptlerinden birisinde sorun var. Lütfen düzeltin.

Yoruma kapalı.