Eleştiriler ‘vatana ihanet’ midir, yoksa öyle görüldüğü için mi bunlar başımıza geliyor?

10
Reklam

Her devletin her gün olmasa da sıkça kritik kararlar alması gerekir; sonuçları ülkeye ve karar alanlara kâr veya zarar getirebilecek kararlar…

O kararlar nasıl alınır?

Demokrasiler için bu sorunun cevabını biliyoruz: Karar alma mekanizması bir süreçtir ve son kararı bir kişi verse bile, ona gelene kadar ‘sorumluluk’ taşıyan pek çok kişiye danışılmıştır.

Hatta bazen sorumluluk taşımayan ‘bilgili’ kişilere de…

Karar yanlışsa ve sonuçları kötüyse, fatura, zincirin son halkasında yer alan kişiye kesilir.

Doğru ve iyi sonuçlar doğurmuş kararlar için alkış gerekmez; o konumda olanların görevi isabetli kararlar vermektir çünkü.

ABD’de Bob Woodward ve benzeri gazetecilerin kitaplarında bu dediğimin sayısız örneğiyle karşılaşırsınız.

Geçende yazdım: Kennedy döneminde Moskova ile Washington arasında çıkan ‘Küba füze krizi’ sırasında, Beyaz Saray çevresinde yaşananları, sonradan (2000 yılında) ‘Thirteen Days’ (13 Gün) adlı bir filmde canlandırmışlardı.

Reklam

Filmdir, ama çoğu yönleriyle gerçekleri yansıtan bir filmdir.

Tesadüfen Tayyip Erdoğan ve yakın mesai arkadaşlarıyla o filmi aynı sinemada değişik seanslarda izlemiştik.

Danışmanlar kavgası

Bu konu üzerinde durmamın sebebi, o yazımın mürekkebi henüz kurumadan gazetelere düşen bir kavga haberi: Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ikisi de ‘ekonomi’ konusunda uzman iki başdanışmanı, uygulanan faiz politikası konusunda birbirleriyle çekişmekteymiş…

Birinin gazete yazısında açıkladığı görüşü beğenmeyen diğer başdanışman, ilki için, “O arkadaş acemi” demiş; öteki de sosyal medya üzerinden ona ağzının payını vermiş…

Şaşırdım.

Elbette zirvede görüş farklılıkları da yaşanabilir; danışmanların görüş çeşitliliği daha sağlıklı kararlar alınabilmesi için elzemdir.

Ancak, bu tür tartışmalar, karar-alma sürecinde ve nihai kararı verecek kişinin önünde yaşanır; dışarıya taşınması âdetten değildir. Kararı verecek olan kişiyi etkilemek için böyle manevralara ihtiyaç duyulmaz.

Danışmanların gazetelerde köşesi olmasına da müsaade edilmez zaten.

Reklam

Stephen Bannon ‘ultra-sağ’ adlandırılan grupla irtibatlı bir internet haber sitesinin yayın yönetmeniydi; Donald Trump’ı Beyaz Saray’a taşıyan ekibin en önemli ismiydi aynı zamanda. Trump Beyaz Saray’a taşınınca onu da ‘baş stratejisti’ olarak yanında götürdü.

Fazla uzun ömürlü olamasa da işin o yönü bizim için önemli değil; önemli olan şu: Bannon ‘danışman’ olunca medyadaki görevini bıraktı.

Doğru olan budur; aksi düşünülemez bile…

Avrupa ülkelerinde de benzer örnekler çoktur.

Tartışma iki danışman arasında kalsa neyse, gazetelerde köşelere de sirayet ettiğini şu günlerde gözlemliyoruz o tür tartışmaların.

Aynı gazetenin sütunlarında birbirlerini suçlayıcı yazılar çıkıyor. Geçmişte verilmiş bazı kararların yanlışlığını kabul anlamına geldiğinin itirafı oluyor o tür yazılar; ancak yazar bunu karşı tarafı suçlamak için kullandığından, kollamaya çalıştığı yanlışlığı kabul ettiğini anlamaz görüntüsü veriyor.

Amerikan kumpası

Türkiye bir süredir uluslararası arenada zorluklarla karşılaşıyor.

ABD bir ara Türkiye’de siyasilerle fazlaca içli-dışlı olmuş genç bir işadamını ülkesine ayak basar basmaz tutukladı, cezaevinde tecritte tutuyor. İran’a vaktiyle uyguladığı ambargoyu Türk bankalarını da kullanarak delmede aracılık yaptığı iddiasıyla…

Milyar dolarlarla oynayan delikanlı hem İran, hem Türkiye vatandaşı.

İddianamede ismi geçen bankalardan birinin genel müdür yardımcısı da ABD’ye gittiğinde tutuklandı.

Bu ikili önümüzdeki günlerde mahkeme önüne çıkarılacak.

Olaydan ‘kumpas’ kokusu alınıyor.

Kokuyu alanlardan biri de benim.

Verilen izlenim farklı olsa da, bu olayın başından itibaren ‘danışıklı dövüş’ olduğu kanaatindeyim.

ABD bu tür vodviller kurmada, ‘kumpaslar’ oluşturmada oldukça başarılı bir ülkedir. Avrupa’da da bazı ülkeler aynı alanda ABD’yle aşık atabilecek durumdadır.

[Almanya’da, ülkenin en etkili istihbarat biriminin ajanları tarafından yakın takip altında tutulan bir ‘Neo-Nazi’ çetesi, 10 yıl boyunca, biri Alman kadın polis, biri Türk’e benzeyen Yunanlı, diğerleri Türk esnaf olmak üzere tam 10 kişiyi öldürdü, bankalar soydu. Cinayetleri ‘Türk mafyası arasında hesaplaşma’ olarak yansıttı Alman istihbaratı.]

‘Komplo’ tamam, ama ABD böyle bir ‘kumpas’ kurma imkânını nasıl elde etti?

Günü kurtarmak için bırakılan açık kapıları kullanıyor yabancılar…

Bugün ne yapıyoruz peki?

Yine bugünü kurtarmaya yarayacağı düşünülen manevralar peşindeyiz; o manevraların yarın daha büyük ‘kumpaslar’ için kullanılabileceğini hiç düşünmeden…

Bıldır yenen hurmalar

Daha ilk gün.. konu ülke gündemine ‘yolsuzluk iddiası’ olarak girdiğinde.. olayın uluslararası boyutunu bilenler.. o bilgileri istikametinde bir politika belirlemiş olsalardı.. bugün böyle bir kumpasla karşı karşıya kalınmazdı…

İddialı olamasam bile yine de kayda geçireyim: O zaman (2013 sonunda) doğru davranış sergilenseydi daha sonra meydana gelen sarsıntılar da yaşanmayabilirdi.

Ne demek istiyorum?

Şunu: AK Parti’ye, hükümete, ülkeyi yönetenlere yöneltilen eleştirileri ‘vatana ihanet’ olarak yaftalamak yerine, eleştirilere kulak verilmesi daha akıllıca olur.

ΩΩΩΩ

Reklam

10 YORUMLAR

  1. Amerika İngiltere patronluğunda her zaman ülkeleri yönetenleri bir kıskaca alır onlara yol verir taviz verir ve onlara üstünüzde bir güç yok ve dilediğinizi yapmakta özgürsünüz der ve gereken tüm malzemeyi o veya bu şekilde eline verir( haberli habersiz farketmez).
    Son operasyon dönemine yaklaşırken ülkeleri yöneten iktidarlar yüzde 50 çoğunluğa kadar düşerler . Her türlü adaletsizliğe göz yumar haksız haklı ve haklı haksız olur. Bu aslında operasyonun son kısmıdır . İktidarlar tüm ortamı sağlamış ve Amerika’ya ( ve türevleri) artık müdahale edebilirsiniz hazırız denir . Ve bu olaylar vs nedense saddam Hüseyin’in son 1 yılını bana yaşatıyor haksızmışım demek istiyorum ama maalesef gibi

  2. ABD nin Sınır komşumuz Iran a uyguladığı ambargoya uymak zorundamıyız , nerde kaldı Bağımsızlık.
    Yorumcular ABD çıkarları açısından olayı değerlendiriyorlar.
    Surıye nın kuzeyınde PKK-PYD terör devletini 1500 tır silah vererek kurmaya çalışan ABD nın
    uluslararası hukuktakı yeri nedir.Maalesef embedded yazarlarımız tarafından hiç gündeme getirilmiyori.
    Almanya 4500 Terör suçlusuna yataklık yapıyor UCM -BM gundemıne bile almıyor.Sahıbının sesi Doğan medyasından tık yok.Fehmı bey bu çıfte sıtandarda maalesef sizde ortak oluyorsunuz.

  3. 1-Gerçeklik ortaya çıktığında “ben demiştim”, ile dönemin zorunluğunu,risk alma iradesini geçemezsiniz.
    2-Ambargolar, gelişmekte olan ülkelerin gelişme çabalarını çölde susuz ekin gayreti koşuluyla “yasal” gören ülkelerin menfaat tuzağı olduğu ortadayken; bunu aşan ciddi çabaları bekleyen tuzaklarla karşılaşmamız doğaldır. Engel koşusunda engellere temas kaçınılmazdır.
    3-İyi geçinmenin, razı etmenin de sınırı vardır; bir yerde ufak sapma açısı gösterdiğinizde, belirgin uzaklığa ulaşmamanız için saldıracaklardır.
    4-İlke koyucu ilkesizlerin, hempacı ilkelerini aşarken içeride ilkesiz davranmamayı işaret ediyorsanız; yumurta, tavuk paradoksuna varırız. Rabbimiz yarattığı halifenin çoğunluğunun telmaşa/nankör olduğunu bilip yaratmakta kararlı olması gibi.
    Hasılı aciz yaratılan insanın kurduğu düzen ve kurumlar, eğriliği kader olan devenin doğru muhabbetini andırıyor.

  4. Başkanlarının güdümünde varlığını sürdürmeyen her topluluğun bir karar merkezi vardır. Bunlar olayları inceler, değerlendirir, başkana arz ederler. Başkan son kararı verir ve açıklama yapar. Kararı değerlendiren merkezin görüşmeleri genellikle açık yapılabilir. Her tülü görüşü halk duyabilir. Başkanın talimatı ile bazı görüşmeler kapalı yapılabilir.
    Hiçbir görüşün açıklanması yasaklanamaz. Herkes dışarda istediği gibi konuşabilir. Başkanın Cuma hutbesindeki beyanı esastır. Halk ona inanır. Onu doğru bulur. Diğer söylentilerin yanlış veya yalan olduğuna kabul eder. Ona göre hareket eder.
    Türkiye’de yalnız orduda karar merkezi vardır. Hiçbir partide, odada ve tarikatta böyle bir değerlendirme merkezi yoktur. Sermaye böyle istiyor ki kendi değerlendirmelerini kabul ettirsin. Orduyu yıpratması da ordudaki bu değerlendirmeyi yönetmek içindir. Sivil mahkemelerde muhakeme ederek askerleri korkutacağını sanmaktadır. Asker ölmeye karar vermiş kimsedir. O korktuğu gün Türkiye yok olur.

  5. Fehmi bey hükümetin devirdiği çamlar bini aştı, eleştiren hain, yalakar, zor günde nerede olduğu bilinmeyenler sahnede, hatayı söyleyen hain veee halk bunları görüyor ve öyle tahmin ediyorum şaibeli referandumda kaybettikleri İstanbul ve Ankara idi , seçimde tüm Türkiye olacak..

  6. Sayın Koru, yazılarınızı gençliğimden beri seyrek de olsa takip ederim. İranlı hacıların Mekke’de öldürülmesi ile ilgili, sözüm ona konuya açıklık getirmek ve durumu yansız ortaya koymak için kaleme aldığınız yazınızda kelimelere ne taklalar attırdığınızı hep tebessüm ederek hatırlarım. Bunca zaman geçti üslubunuz değişmedi. Zeki bir insan olduğunuzu biliyorum. Ancak yazılarınız her nedense zekanızdan hep geri kaldı. Keşke ucuz yazı oyunları yerine zamana miras bırakacağınız derinlikte analiz ve tespitler içeren yazılar yazsaydınız. “Keyf benim değil mi sane ne oluyor?”dediğinizi duyar gibi oluyorum. Haklısınız. Ama zeka sahibine aynı zamanda sorumluluk da yükler. Hoşgörünüzü temenni eder selam ederim.

  7. Tatile! giden Zerrab’ın ABD’de tutuklanıp yargı önüne çıkarılması sonrası, ilgili bankanın Genel Müdür Yardımcısının da, pılını pırtını toplayarak değil belki, bir takım malzemelerini! de yanına alarak, onunla aynı rotayı takip edip ABD’ye uçması ve orada derdest edilmesi, o gün bana çok şaşırtıcı gelmişti.

    Uyarılan ve hakkında fezlekeler hazırlanan bir kurumun en üst yetkilisinden birisi, bu durumda ABD’ye giderken ona: ”hayırdır, ne iş için gidiyorsunuz, program nedir, ekibinizde kimler var?” diye soran olmuş mudur acaba?..veya o da, Zerrab gibi tatil! için yola mı çıkmış oluyordu?

    Yoksa bir güç eliyle planlı bir ”zanlı aktarma” olayına mı şahit olmuş olduk? Eğer böyle ise bu çok vahim bir durum. Nitekim o da, ABD yargısının karşısına çıkarılmak üzere oraya ayak bastığı ilk günden beri tutuklu bulunuyor. Bundandır ki, Genel Müdür Yardımcısı oraya ”tıpış tıpış” gitti diyemeyiz.

    Böyleyse bunun arkasından çok daha ”pis kokuların” gelmesi kuvvetle muhtemel ve bundan dolayı ayaklarımızın bağı çözülüyor.

    Böyle bir itham ile karşı karşıya iken ve bir üst düzey yetkili elimizden çıkıp giderken, arkasından baka baka kalmak ”süt dökmüş kedi” misalini andırıyor.

    İşin başından beri bu işte cürmü olanlar Türk Yargısının önüne çıkarılıp haklarında hüküm konsaydı şimdi ABD tarafından bir ”hukuk kuşatması” içerisinde olmazdı ülkemiz.

    Kol kırılır yen içinde kalır desem maksadımı aşmış olurum, lakin en iyisini becermek daha yeğ olurdu ve en azından hukukta ”kendi kendine yeter bil ülke” konumunda olurduk.

    Biliyor musunuz, ben ülkemin bu duruma çook üzülüyorum.

    • Güzel bir yorum. Sizin gibi birçok insan bu ülkenin durumuna çok üzüliyor fakat esas sorumlular bu konuda hep sağırdırlar duymazlar kördürler görmezler. Nedenmi? İşlerine öyle geldiği için, nasıl olsa bu tip (Türkiyenin zararına olan) olaylar onlarıa oy olarak döniyor. Eh cepleride dolu Türkiye batmış insanlar mağdur olmuş onlar için önemli değil.
      Bizlerede lâik olduğumüz yöneticilerle yönetilmek düşer! Nasıl olsa her zaman suçliyacağımız birileri var ABD ve AB.
      Aslında ben okumayi ve tarafsız olarak araştırmayi çok severim ve Reza konusunda maalesef hiçde bizdeki anlatıldığı gibi değil vede açik senelerce basında yazıldı hatta bu olaydan daha vahimleri yazılıyor ve onunda çok yakında kokusu çıkmaya başlarsa hiç şaşırmam. Bizim en zekalı ve gerçekleride kendi “İsmini” bildiği gib bilen birisi dahi okurlarına iftira ve yalan olan herhangi bir konuyu anlatırken ikide bir o iftiraya onun yalan ve uydurma olduğunu bile bile her zaman dillendiriyor, bir örnek, sayin Korunun hemen hemen her yazısında (Feto) tekrarlaması bunlardan biri.
      Sayın Karagülle hoca gibi kimse çıkıp da Allah rizası için millete bildiklerini ve ya inandıklarını anlatma cesaretini gösterbilseler herhalde yöneticiler bırazda olsa basdıkları yere dikkat ederler, nerede o günler. O günler in gerçekmesi dileklerimle sağlıcakla kalın.
      Not:Ocak Medyada kenardan köşeden yavaş yavaş havuz dilini kullanmaya başladı gibi!
      Yoksa benmi yaniliyorum. Bu konuda yanılmayı çok isterim.

      • Sn Nurdan hanim icimiz yaniyor. Yazik oluyor ve en acisida maalesef ki tum dik agaclarin birer birer kesildigini yada eğildigini goruyorum.En azindan dilimizle dogrulari soylemeye çalisacagiz hukuka inanan ve vicdan sahibi olanlar olarak değil mi ?

Yoruma kapalı.