You are currently viewing Fırat’ın doğusuna gitmiyoruz, tamam. “Neden?” sorusu için bugün verilen “Trump yeniden kazansın  diye” cevabı ilgimi çekti…

Fırat’ın doğusuna gitmiyoruz, tamam. “Neden?” sorusu için bugün verilen “Trump yeniden kazansın diye” cevabı ilgimi çekti…

Fırat’ın doğusunda bir ‘güvenli bölge’ kuruluyor. Bunun için oluşturulan ‘ortak harekat merkezi’nde görev yapacak Amerikalı 90 asker Şanlıurfa’ya geldi bile. Türkiye ile ABD arasında bu konuda varılan mutabakatın ayrıntıları resmen açıklanmadı, ancak bölgenin nasıl tasarlandığıyla ilgili bilgileri medyadan öğreniyoruz.

Muharrem Sarıkaya’nın yalanlanmayan haberine göre, güvenli bölge üç bantlı bir yapıya sahip olacak. İlk beş kilometrelik bantta Türk ve ABD askerleri ortak devriye görevini üstlenecek. Onun altındaki dokuz kilometrelik ikinci bantta Türk askeri yer almayacak; ABD bu alanda YPG/PYD’nin bulunmasını kabul ettirmiş durumda. Yalnız PYD/YPG güçleri ellerindeki ağır silahları 5+9 km’lik iki bantın altındaki bölgeye gönderecek; o bant da dört kilometrelik bir alanı kaplayacak.

İyi bir mutabakat mı bu?

‘Zaferler Ayı’ mutabakatı

Soruya cevap verebilmek için günlerden beri hükümetten kapsamlı bir açıklamayı boşuna bekliyorum. Bu arada AK Parti’nin ve hükümetin itibar ettiği kalemlerin yazdıklarını okuyorum, yapılanı takdirle karşılayan pek yok gibi; o kesimde kafalar bayağı karışık. Yüksek sesle karşı çıkılmıyor mutabakata, ama alıştığımız tarzda övgüler de yağdırılmıyor. Verilmek istenen izlenim, bunun geçici bir anlaşma olduğu, Türkiye’nin Fırat’ın doğusu ile ilgili genel yaklaşımından vazgeçmediği…

En son Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan bu ay içerisinde ülkeye yeni bir ‘zafer’ kazandırılacağını müjdelemişti de, ‘Zaferler Ayı’ bilinen Ağustos’ta gerçekleşecek bu yeni zaferin Fırat’ın doğusuna müdahaleyle yaşanacağı beklentisi doğmuştu.

‘Güvenli bölge mutabakatı’ o açıklamadan sonra gündeme geldi.

Mutabakatın AK Parti’nin yetkili ağızlarının şimdiye kadar konuya ilişkin açıklamalarına bütünüyle uygun olmadığı aynı ağızların şimdiki suskunluğundan da anlaşılıyor. 

Türkiye’nin ABD ile birden fazla sorun yaşadığı bir dönemden geçiyoruz. Hem Washington’dan hem de Ankara’dan karşı tarafı rahatsız edebilecek açıklamalar yapıldı, yapılıyor. Bunun en belirgin örneği S-400 füze sistemi konusunda yaşandı. Türkiye’nin üretici ortağı da olduğu F-35 jetlerinin teslimini durdurdu ABD.

Acaba masa üzerindeki bütün ihtilaflı konularla ilgili perde gerisi görüşmeler sonucu varılmış daha geniş bir mutabakatın bir parçası olabilir mi ‘güvenli bölge’?

“Al gülüm, ver gülüm” hesabı

Bu soruyu bana sorduran AK Parti’nin itibar ettiği bir köşeye bugün yansıyan bir değerlendirme. Türkiye gazetesinden Fuat Uğur’un yazdığına göre, iktidara yakın kalemlerin bile ‘teslimiyetçi bir yaklaşım’ olarak gördüğü ‘güvenli bölge mutabakatı’na, gelecek yıl yapılacak Amerikan seçimlerinde Donald Trump’ın yeniden seçilebilmesi için razı olunmuş…

Okuyalım:

Küreselci Amerikan medyası ve demokratlar bile, Hong Kong’daki ayaklanma ve Çin ile ticaret savaşları konusunda Trump’ın arkasında hizalandılar ABD’nin ulusal çıkarlarını koruyup kolladıklarını kanıtlamak için. / Trump bu yüzden de Türkiye’nin bir askerî harekâtıyla rakiplerinin eline koz verilmesini istemiyor. S-400’ler için yaptığı jestin karşılığı Türkiye’nin bu anlaşmayı imzalamasıydı. Çünkü kazasız belasız yeniden başkan seçilmek niyetinde. Oysa Türkiye’nin Suriye’nin kuzeyinde başlatacağı erken bir askerî harekât sonrası ABD ile karşı karşıya gelmesi Trump karşıtlarının elini güçlendirir ve bu durumda S-400 konusu da gündeme gelir diğer ekonomik mevzular da, biliyorsunuz. FETÖ zaten aportta beklemekte bekçi köpeği olarak.”

Bu yaklaşımı ilginç buldum.

Türkiye’nin 1 Mart 2003 tarihinde reddettiği Amerikan askerlerinin topraklarında konuşlanması projesini, şimdilik az sayıda olmakla birlikte yeniden diriltmiş oluyor bu mutabakatı kabul ettirmekle Donald Trump. ABD’nin Suriye politikasının en önemli unsuru olan PYD/YPG yapılanması hayata geçirilen mutabakatla bulunduğu yerde kalmaya devam ediyor. 

Bunlar gerçekten Trump’a uzatılabilecek en sağlam yardım eli anlamına geliyor.

Mutabakatı kabul ederken “Kabul edelim, Trump’a ikinci kez seçilmesi için yardım etmiş oluruz, o da hem şimdi daha ciddi yaptırımların önüne geçer hem de ikinci döneminde bizim bölgeyle ilgili niyetlerimizin gerçekleşmesine yardımcı olur” diye düşünülmüş müdür gerçekten?

Kuşkumu hissettiyseniz bu sorumdan, doğrudasınız. Hem ABD’nin sözünde durma konusundaki geçmişi pek parlak olmadığı, hem de Trump’ın kendisi bu alanda sabıkalı bilindiği için, böylesine bir yaklaşımı fazla naif bulurum.

Daha bu hafta, vaktiyle “Çok yakınımdır” diye övündüğü bir kişi yakışıksız eylemleri yüzünden yargının radarına yakalanarak hapse düştüğü, orada bulunurken de intihar ettiği veya ettirildiğinde, “Pek tanımazdım, uzun zamandır görmüyordum da” deyip o dosyayı kapatmaya çalıştı Trump.

Önüne derhal adamla yargının ilgilenmesine yol açan konuda tam bir eylem birliği içerisinde bulunduğunun görüntülü kanıtı sayılabilecek bir videosu çıkarıldı. 

Yanlış hesap Washington’dan da döner

İkinci kez seçilememesi ihtimali de var Trump’ın. O durumda mutabakata “Evet” denmesiyle açılan yolun Türkiye açısından telafisi nasıl olacak? Yerine gelecek başkan ülkemize nasıl bakacak?

Şimdiye kadar susuldu, ama artık bu ‘al gülüm ver gülüm’ senaryosu ciddi ciddi gündeme taşındıktan sonra galiba konuşmanın zamanı geldi.

Açıklama yapılırken, Murat Yetkin’in kendi sitesinde sorduğu konuya ilişkin düzinelerce soruya da cevaplar verilse iyi olacak.

ΩΩΩΩ