Fotoğrafa bakın: Bush ile ben bir zamanlar böyle kankaydık

11
Reklam

Yıl 2004; aylardan Haziran… 28 Haziran akşamı…

Yer İstanbul… Mekân Topkapı Sarayı’nın yüzlerce misafiri yemekli ağırlamaya müsait bahçesi…

Başka meslektaşlarla birlikte Başbakan Tayyip Erdoğan’ın konukları onuruna verdiği galaya ben de davetliyim… Gazeteciler olarak ana-masaya fazla uzak sayılmayacak bir yerde ağırlanıyoruz…

Ana-masada George W. Bush var. Tony Blair var. Sylvio Berlusconi var. Nursultan Nazarbayev… Gerhard Schröder… Tabii Türk tarafı olarak Başbakan Erdoğan ile Dışişleri Bakanı Abdullah Gül de…

Hepimizin gözü o masada. Bir ara, konukların birbirleriyle lâfı tükettiğini fark edip ana-masaya doğru hareketleniyoruz. Nasıl oluyorsa oluyor ve birden kendimi Bush’un hemen önünde buluyorum. Akif Beki O sıralar Erdoğan’ın basın müşaviri ve karşı karşıya geldiğimizde, beni Bush’a tanıştırıyor.

bush, fehmi koru
Kankam Bush’la sohbet ediyorum

Beki’nin övücü sözlerini yarıda kesen Bush, bana doğrudan, ”Umarım hakkımda iyi şeyler yazıyorsunuzdur Sir” diyor…

Gülerek, ”Tam tersine, sürekli eleştiriyorum” cevabını veriyorum.

İşte tam o sırada, Akif Beki, Amerikalı konuğa, benim ‘Amerikan-karşıtı’ olduğumu fısıldıyor…

Reklam

İtiraz ediyorum. ”Amerikan karşıtı değilim” diyorum. ABD’de bulundum, okudum, çocuğum orada doğdu. Her gidişimde ülkeme takdirle dönüyorum. Amerikan halkına karşı olmam için herhangi bir sebebim yok.

Bunları söyledikten sonra ekliyorum: ”Ama sizin politikalarınıza da, Irak’a açtığınız savaşa da karşıyım.”

Sebeplerimi sıralıyorum ve sözlerimi ”Bu bölgenin ve dünyanın başına çok uzun yıllar üstesinden gelinemeyecek çapta sorunlar açtınız” diye bitiriyorum.

Bush’la sohbetimiz, onun bana ”Göreceksin, her şey daha iyi olacak” demesi üzerine, benim ”Hiç sanmıyorum” terslememle bitiyor.

Kankayız ya, Erdoğan ve Gül’ün şaşkın bakışları altında Bush’u tersleyebiliyorum.

Ha, o arada, onun ilk seçildiği yıl ABD’ye üniversite eğitimi için giden bir yakınıma ”Aman ha, Bush’a oy ver” telkininde bulunduğumu, bizde ”Elim kırılsaydı da buna oy vermeseydim” diye bir deyim bulunduğunu, ondan kinaye benim de, ”Ağzım çarpılsaydı da o öğüdü vermeseydim” noktasına geldiğimi de söylüyorum.

Yazının girişinde yer alan fotoğraf ‘kankam’ Bush ile o sohbetin karesidir.

Bush ve Blair İstanbul'da, 28 Haziran 2004
Bush ve Blair İstanbul’da, 28 Haziran 2004
Neden bu hatıra?

Yanına İngiltere Başbakanı Tony Blair’i de alarak Bush’un Irak’a açtığı savaşın hesabını, İngilizler, nihayet görebildi. Lord Chilcot başkanlığında oluşturulan soruşturma komisyonu Blair’i halkın önüne çıkıp kendini savunmaya mecbur eden öldürücü bulgularını bir rapor halinde açıkladı.

Reklam

Normal bir kitabı okur gibi mütalaa edilse bir aydan fazla süreceği hesaplanan hacimde bir rapor var ortada.

Raporun sonunda şu hüküm cümlesi bulunuyor: ”Biz İngiltere’nin bütün barışçı yollar denenmeden Irak’ın işgaline katıldığı sonucuna vardık. O sırada askeri eylem en son başvurulacak yöntemdi.”

Bush-Blair ikilisinin delilleri çarpıttığı, tehdit değerlendirmesinde abartıya kaçtığı, yalan söylemekten kaçınmadığı ayrıntılarıyla yer alıyor raporda.

Hesap vermek üzere basın karşısına çıktığında, dışarıda toplanan İngilizler, ”Yalancı Blair” diye bağırmış, mahkeme önüne çıkartılıp yargılanmasını talep etmiş…

Raporda, daha Birleşmiş Milletler toplanmamış, denetçiler raporlarını açıklamamış, ABD ve İngiltere’de demokratik sistem gereği çalıştırılması gereken mekanizmaların hiçbirine başvurulmamış iken, Blair’in Bush’a gönderdiği, ”Neye mal olursa olsun, yanındayım” diye başlayan bir mektuba da yer veriliyor.

Blair Bush'a mektupla aşkını itiraf ediyor
Blair Bush’a mektupla aşkını itiraf ediyor

Aslına bakılırsa, İngilizler’in, Amerikalılar’ın, hatta dünyanın böyle 7 yıl gibi uzun bir zaman içerisinde taraflarla konuşularak, belgelerin üzerindeki gizlilik notu kaldırılarak ve sorumluların ifadelerine başvurularak hazırlanan Chilcot Raporu gibi bir belgeye ihtiyacı yoktu.

Mal meydanda çünkü.

İttifakı oluşturan ülkelerin askerlerinden de azımsanmayacak sayıda genç savaşta hayatını kaybetti; ama Irak’ın kayıpları çok büyük: 1 milyondan fazla insan savaşta hayatını kaybetti, bir o kadarı da sakat kaldı. Tahribatlar, yağmalar yüzünden bildiğimiz tarihi Irak neredeyse yok oldu. 4 milyon Iraklı ülke dışına göç etmek zorunda kaldı. Savaş bitti, ama Irak’ın içi bir türlü istikrara kavuşmadı; tam tersine son bir ayda 2 binden fazla insan Irak’ta teröre kurban verildi.

Kadhim Sharif Hassan heykeli yıkıyor
Kadhim Sharif Hassan heykeli yıkıyor

El-Kaide’yi de bitirecekti güya Irak’ın işgali, IŞİD denilen belâ savaş yüzünden ortaya çıktı. Ortadoğu’da yaşananları gerekçe olarak kullanan teröre maruz kalmayan ülke yok gibi bugün..

İşgalin başlarında, Amerikan askerleri Bağdat’a ulaştığında, eline çekiç alıp Saddam heykelini yıkan Kadhim Sharif Hassan’ı bulmuş İngiliz gazeteciler; şimdi 60 yaşını sürdüren Hassan, ”Elim kırılsaydı” havasındaymış. ”Bush ve Blair sadece tahribat ve ölüm getirdiler ülkeme, ikisi de savaş suçlusudur, mutlaka cezalandırılmalı” demiş…

Mağrur Amerikalılar’ın karşısında, bendeniz

Yazının burasında ”Keşke bende fotoğrafı olsaydı” diyeceğim bir başka olayı daha hatırladım.

Yıl 2003. Aylardan Mayıs. ABD Irak’ı işgal etmiş, Saddam’ı devirmiş, Bush montunu sırtına geçirmiş, uçak gemisine gidip, ‘Mission Accomplished’ (görev yerine getirildi) yazılı panonun önünde poz vermiş…

Ben de o günün ertesinde ABD’nin Ankara Büyükelçiliği’nde düzenlenen bir etkinlikte konuşmacıyım.

Karşımda 30-40 kadar genç Amerikalı diplomat; bazısı sırf bu amaçla Washington’dan getirilmiş… Ellerinde benim (kimi Taha Kıvanç imzalı) yazılarım var. Zafer sarhoşluğu içindeki Amerikalılar’a, ”Durun bakalım, daha her şey bitmedi; direniş yeni başlayacak, Irak karışacak, orada başlayan rahatsızlık bütün dünyaya yayılacak” tezimi yarım saat anlatıyorum.

Ardından, gelen sorulara cevap veriyorum. Mağrur ve kendilerinden emin genç diplomatlar soruyor, o günün gerçeğine ters düşen cevaplarıma –muhtemelen– içlerinden gülüyorlar…

Keşke o günün bende de bir fotoğrafı olsaydı.
ΩΩΩΩ

Reklam

11 YORUMLAR

  1. fehmi beyi 20 yıldır takip eden biri olarak, bush ile olan diyaloğunu en az 10 yazısında belirtmiş olmasını yüksek egoya bağlıyorum.

  2. Benzer itiraz ve terslemeleri çok daha yakınında olduğunuz bizim siyasetçilerimize de yaptınız mı? Anlatsanıza bir zahmet.
    Fotoğraf mı? O sorun değil fazlasıyla gördük.

  3. ABD eğer Irak’ı işgal etmeseydi dünya ya da Türkiye daha mı barışsever bir yer olurdu? Bundan emin değilim. Saddam Hüsseyin “Israil’le işim bittikten sonra sıra Türkiye’de” diye hiç demeçler vermedi mi? Verdi…Irak, Tel Aviv’e füze atmadı mı? Attı…küçük bir Yahudi çocuk ölmüştü hatta…dinen o çocuk masum değil mi? Masum. Hani bir masumu öldüren tüm insanlığı öldürmüş olmuyor muydu? Tepeden inme askeri yöntemlerle demokrasiyi getirme yönteminde ABD aslında o kadar da başarısız sayılmaz. Örn. Almanya’da tuttu. Nazi Almanya’sı devam etseydi, dünya çok mu barışsever bir yer oludu? Zannetmiyorum.

  4. Irak işgal öncesinde de harika bir yer değildi. Bugün IŞID varsa o zaman Saddam vardı. Hangi dönemi tercih ederdiniz veya IŞID mı Saddam mı şeklinde bir soruyu petrol kuyularında yakılan şiilere,kimyasal silahlarla zehirlenen kürtlere sormakta yarar var. Bence onların düşüncesi sizinkinden daha önemli. “Herşey çok güzeldi ABD geldi güzelim ülkeyi yerle bir etti ” düşünceniz hiçbirşeyi açıklamıyor.

    • Şunu da unutmamak lazım ki, Saddam’ın Kürt ve Şiilere yaptığı zulümlerle ortaya çıkan netice ile ABD işgali ile ortaya çıkan neticeyi mukayese etmek akıl ve vicdan işi değildir. ABD’nin işgalinin sonuçlarının en kötüsü mezhep çatışmalarının başlatılmasıdır.

  5. Pandoranın kutusunun açılacağını herkes adı gibi biliyordu. Psikolojik alt yapısını yıllardır oluşturmuşlardı.Gelişmekte olan ortadoğu ülkesinin yöneticileri ya aşırılıkla suçlanıyor yada diktatör diye Dünyaya pr yapmışlardı bile, gerçi o zamanın yöneticileri bu oyunları bozmuyor habire onların har har yanan ocaklarına odun taşıyorlardı, sonuç hemi kendilerini rezil rüsva ettiler hemide ülkelerini, halklarını, tarihlerini, ırzlarını, namuslarını, var olan değerlerini yerle yeksan ettiler. Son 300 yıldır yakalanan o ivme yok oldu gitti. Bu saatten sonra Orta doğuda üniter devletler yetine Devletciklerin var olacağı, kardeş kanının aktığı yakın zamanda kan davalı devletlerin barışının olmuyacağı bir coğrafyaya devşirildik. Orta Doğu da bulunan devletler üniter bir yapıda hayatiyetini sürdürebilirlermi sizce ?

  6. Yanlışın yanlış olduğunu dünyanın en büyük siyasi otoritesine karşı söylemek büyük bir meziyet.Umarım bu davranışınız göbeği bir taraflara bağlı,günün siyasi havasına göre yazan ,omurgasız ve sabit bir kıblesi olmayan bazı yazarlara örnek olur.

  7. Fehmi Bey, yazınız çok güzel fakat şeytanın avukatlığını yaparak soruyorum: ABD’ye okumaya giden yakınınızın ABD vatandaşlığı mı vardı ki oy kullanabildi? (Bu yakınınızın ABD’de doğduğunu belirttiğiniz çocuğunuz olma ihtimali de var tabi.)

  8. Sayın Koru, yazılarınızı 80’lerin sonlarından bu yana, biraz mesafe bırakarak da olsa izleyen biri olarak naçizane bir önerim olacak size. Önerim, bu yazınızla ilgili değil fakat sayfanozla ilgili. Bu tarz sayfaların, gazete köşe yazarlığından bir farkı da biliyorsunuz intwraktif oluşu. Siz de bir kaç gün önceki yazınızda aslında tam buna vurgu yapmışsınız, “karşılıklı konuşmak” gibi diyerek. Evet, yazınızı sayfanıza kpyduğunuz andan itibaren tepkileri ve diğer bir çok bilgiyi anında alabiliyorsunuz. Gelen yorumlarda yer yer sizin yorumlarınıza kritikler de yapılıyor. Her kritiğe ayrı bir yazı ile cevap vermek ise hem bu sayfanın içeriğini twiterr’a çevirmek gibi olacaktır hem de sizden istenecek bir şey de değildir.
    Bununla birlikte, ve her ne kadar 30 yıldır zihnimde oluşan Fehmi Koru portresine uymasa da, size önerim yapılmış değerli yorumlara da yer yer yanıtlar vermenizdir. Çünkü madem bu yola girdiniz, bilirsiniz ki pu platformda baş aktör siz olsanız da her yorumcu da bir aktör durumundadır ve sayfanıza bir ruh katmaktadır.

    Sizin yazınıza yapılmış güzel bir kritiği okuduğunda, okuyucu doğal olarak sizin yanıtınızı merak ediyor ve sessizliğiniz karşısında yazıda bir yarım kalmışlık tadı alıyor.
    Saygılarımla

    • Tezcan Bey’e katılıyorum. Tüm yorumlara değil lakin belirli yorumlara cevap yazabilirsiniz. Gerçi ilk günlerde ki bir yoruma cevap vermiştiniz ama gerisi gelmedi. Bu platformda yolunuz, yolumuz epey uzun olacak insallah ?.

Yoruma kapalı.