Gazeteci Cumhurbaşkanı Erdoğan’a kritik soruyu sormuş işte…

7
Reklam

Eskiden böyle bir olay yaşandığında ‘‘Yazımın henüz mürekkebi kurumadan’’ diye klişe bir kalıp imdadımıza yetişirdi, ancak bugün demode oldu o kalıp; çünkü, yazılarımızın okura ulaşması için araya mürekkebin girmesi gerekmiyor. Hiç değilse benim yazılar için gerekmiyor.

Ancak işte öyle bir olay yaşadık: Dünkü ‘‘Gazeteci dediğin ne yapar eder sorusunu sorar’’ başlığıyla işlediğim yazım yine dün doğrulandı: Fransa ziyareti dönüşü yanında götürdüğü gazeteciler, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’a, sorulması gereken hemen her soruyu yöneltmişler…

İşte o soru

Bugün Hürriyet’te ‘‘Fransa dönüşü sert mesajlar: Vurduk mu oturturuz’’ başlığıyla sunulan haber beni bu yönden de sevindirdi.

İsterseniz o başlığa yol açan bölümü gazeteden birlikte okuyalım.

Önce gazeteci sorusu:

‘‘İsrail’e tehdit oluşturacak ülkeler zayıflatılıyor yorumları var. Şimdi İran’da olaylar var ve şöyle yorumlar geliyor; ‘Suriye, Irak ve İran’dan sonra hedef Türkiye olabilir mi?’ Siz de PKK’nın Suriye’ye yerleştiğini söylemiştiniz. Böyle bir risk görüyor musunuz?’’

Şimdi de Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın cevabı:

‘‘Yorumlara, varsayımlara değil, biz kendi hedefimizin ne olduğuna odaklanmalıyız. Kendinizi zayıf görüyorsanız zaten bittiniz demektir. Ben Türkiye’yi asla zayıf olarak görmüyorum. Biz vurduk mu oturturuz. Ne PKK bir şey yapabilir, ne YPG. Hadi güçleri yetiyorsa, terör koridoru meselesinde yürüsünler. Biz bu noktalarda evvel Allah’a inanıyoruz, inandığımız için de üstünüz.’’

Reklam

Sevindirik olmamın en önemli sebebi, neredeyse kelimesi kelimesine aynı soruyu, daha önce benim de katıldığım platformlarda hiç çekinmeden devletin üst düzeyine sormuş olmam.

En sonuncu fırsatı, Türkiye ‘Cenevre 2’ diye anılan Suriye görüşmelerine hazırlanırken (Ocak 2014) gazetecilerle buluşan dışişleri bakanı Ahmet Davutoğlu ile yakalamıştım. ‘Sonu getirecek hamle’ gözüyle bakıyordu Davutoğlu zirveye ve bizim oraya Suriye’yi temsil için götüreceğimiz yeni muhalif gruba ülke yönetiminin teslim edileceğine de inanıyordu.

‘Cenevre 2’ ancak çok sonra toplanabildi (2016), bizim muhaliflere rağbet edilmedi.

Bazılarınıza soru ‘komplocu’ gelebilir; o tür bir düşünce bundan 20 ya da 10 yıl önce sorulsaydı sorana ‘komplocu’ denilebilirdi de. Bugün ise o soruda bir büyük gerçek yatıyor: 20 yıl öncesine kadar, İsrail’in ‘‘Etrafım varlığımı sona erdirmeyi strateji olarak benimsemiş düşman ülkelerle çevrili’’ iddiasının geçerli olabileceği bir durum vardı; ama bugünkü durum çok farklı: Irak, Libya, Yemen ve Suriye gibi vaktiyle İsrail ile çıkan savaşların ön saflarında yer almış ülkeler bugün çözülmüş ve tehdit teşkil edemez hale gelmiş durumdalar.

Mısır ve Ürdün var, ama onlar zaten savaşmamak üzere vaktiyle İsrail ile anlaşmış ülkeler…

Halen ‘tehdit’ teşkil eden tek devlet kaldı: İran…

Trump’ın programı deşifre oldu

Tarih, 3 Ocak 2017; bundan tam bir yıl önce.

Donald Trump başkanlık seçimini kazanmış, birlikte çalışacağı kadrosunu oluşturup aynı ayın sonuna doğru (20 Ocak) Beyaz Saray’a taşınma hazırlığında. New York’ta. Kadrosundan bir grup, Greenwich Village’da, bir sofra başında buluşmuş durumdalar. Onları buluşturan Fox-Haber’in ultra-sağcı başkanı Roger Ailes. Sofrada esas beklenen Steve Bannon bir türlü Trump’ın yanından ayrılamadığı için geceye saatler sonra katılabiliyor.
Ailes, yeni yönetimin doğru dürüst politik bir programı olmadığı eleştirisi yapınca, biraz önce yanından geldiği Trump’ın düşüncelerini aktarmak Bannon’a düşüyor.

Reklam

‘‘Öyle mi sanıyorsunuz? Elbette bir programı var; onun programı şu: Daha ilk gün ABD büyükelçiliğini Kudüs’e taşıyoruz. Netanyahu da Sheldon Adelson (Netanyahu’nun arkasındaki güçlü Amerikalı kumarhaneler kralı) da işin içinde. Ne yaptığımızı biliyoruz. Bırakalım Ürdün Batı Şeria’yı, Mısır da Gazze’yi topraklarına katsınlar. Bırakalım sorunla onlar uğraşsınlar veya bunu yapmaya çalışırken batsınlar. Suudlular nihai noktadalar; Mısırlılar da öyle, hepsi de İran’dan (o ‘Persia’ diye söz ediyor İran’dan) ölümüne korkuyor… Yemen, Sina, Libya… Bu kötü bir şey. İşte bu yüzden Rusya anahtar… Rusya kötü mü? Ruslar kötü olmasına kötü, ama dünya zaten kötülerle dolu.’’

Bu satırları Michael Wolff’un yeni çıkan ve çıkar çıkmaz ABD’yi sarsan ‘Fire and Fury’ adlı kitabının ilk bölümünden aktarıyorum.

Wolff, belli ki, o sofradan canlı yayın yapıyor.

Bannon’un ağzından özeti verilen ‘Trump’ın Ortadoğu Programı’ bugün yürürlükte; o programdan sizler ne çıkarıyorsunuz elbette bilemem, ancak ben uçakta Cumhurbaşkanı Erdoğan’a sorulan soruya haklılık payı çıkarıyorum.

Trump’lı dünya dengeleri, Obama döneminde olduğundan da ileri bir biçimde, İsrail’in kendisine karşı ‘tehdit’ teşkil ettiğine inandığı ülkelerin güçlerinin bütünüyle kırılması üzerine oturuyor. ‘İran korkusu’na kadar…

Cumhurbaşkanı bu tür bir değerlendirmeyi galiba ilk kez o soru sayesinde gündemine almış oldu.

Eminim üzerinde ciddiyetle durup değerlendirecektir.

ΩΩΩΩ

Reklam

7 YORUMLAR

  1. İnşallah Cumhurbaşkanının dediği gibi olur. Yalnız görünen durumun bu şekilde olduğu söylenebilir mi?
    Tartışılır tabii.
    Doğu ve özellikle güneydoğu askeri çözümlerin yerine sosyal politikaları düzenleme ile kalıcı çözülebilir.

    Ayrıca millet arasında ki temelden kopuşlar giderilmelidir.

    Evet en nihayetinde bu millet koyduğu zaman oturtur.

    Çok koymuşluğu vardır.

  2. Geçiş zamanlarında büyük çalkantılar ve keşifler olur. Avrupa 500 sene evvel Orta Çağ’dan çıkıp Yeni Çağ’a geçerken İstanbul Türkler tarafından fethedilmiştir. Böylece dünyanın ekonomik merkezi Müslümanların eline geçmiştir. Amerika kıtası o yıllarda keşfedilmiştir. Böylece Avrupa uygarlığın merkezi olmuştur.

    Şimdi de uygarlık bin yılını doldurmuş ve yenisinin devri başlıyor. İnsanlık büyük inkılaplara gebe. Birinci Kur’an uygarlığı bugünkü Batı uygarlığını oluşturdu. Sanayi inkılabını tetikledi. Sanayileşme gerçekleşmeden Kur’an hükümlerinin tam olarak uygulanması mümkün değildir. Bütün insanlığa gönderilen bir kitap olarak Kur’an son derece gelişmiş hükümler içermektedir. İnsanlığın gelişimi ile uyumlu bir yapıya sahiptir. Artık yeni kitap ve yeni peygamberin gelmediği çağda peygamberlerin görevini ilim adamları yapacak ve tüm dünya tek millet haline gelecektir. Bunun başarılması için termik ve elektrik motorların icadı, elektirik kullanımının yaygınlaşması, kağıt paranın icadı ve en önemlisi bilgisayarların keşfi gibi bir dizi gelişme zorunluydu. Kuantum, rölativite, cebir, trigonometri, kompleks sayılar gibi teknik ilerlemeler, serbest sözleşme, içtihat ve icma gibi fikri ve toplumsal ilerlemeler Avrupa sanayi inkılabını mümkün kılmıştır.
    Bugün geçiş dönemi sancıları yaşanmaktadır. Yakında Adil Düzen’i kabul edenler barış ve huzur içinde bir hayat ile kurtulacak, kabul etmeyenler ise sıkıntı ve zorluklar karşısında helak olacaklardır. İnsanlar gibi uygarlıkların da ömürleri ve bu ömürlerin dönemleri vardır. Gece karanlığı yeni fecir ile aydınlanacaktır.

    • sayin karagulle
      “Sanayileşme gerçekleşmeden Kur’an hükümlerinin tam olarak uygulanması mümkün değildir.” demek nasil bir dusuncedir?
      Peygamberimiz zamanindan 19. yuzyila kadar sanayilesme mi vardi? sizin fikrinize gore Kuran hukumleri hicbir zaman uygulanamadi!

      teknolojiyi ile din arasinda oyle bir iliski kurmussunuz ki !!! masallah daha gecen gunlerde Nuh a.s. cep telefonu gorustu, gemisi nukleer enerji ile calisiyordu diye sacmalayan zavalinin destekcisi gibi olmus. lutfen diyorum.

      • sayın Murat bey,
        dikkat ederseniz Karagülle hoca “.. tam olarak uygulanması mümkün değildir…” demiş. ki bence haklıdır. ben bu konuda ciddi cidi araştırma yapıyorum ve Hz.ömer’in 644^de şehit edilmesinin ardından günümüze kadar olan süre içinde İSLAMİYETİN DÖRT DÖRTLÜK, yani tam olarak uygulandığı bir dönem henüz bulamadım. sizin bildiğiniz böyle bir dönem varsa söyleyebilirmisiniz?

  3. Amerika nın Ortadoğu politikasının merkezinde İsrail in olduğunu bilmek için usta politikacı filan olmaya gerek yok.
    Herkes bilir ki Amerika nın tek hedefi ve arzusu İsrail in güvenliğidir.
    O yüzden sürekli İsrail e tehdit olabilecek ülkelerde istikrarsızlık ve iç savaşlar çıkarmak üzerine çalışır.
    Sadece Amerika değil başta İngiltere olmak üzere Avrupa ülkelerinin çoğu da…
    O yüzden ben beni bildim bileli Ortadoğu barış içinde olmamıştır ve olmayacaktır da.
    Ta ki İsrail yok oluncaya kadar.
    Yalnız AKP nin bugüne kadar izlediği politikalar ne yazık ki bu gerçeği gözardı eden politikalardır.
    İzlediği Ortadoğu politikalarıyla adeta İsrail ve Amerika nın değirmenine su taşımıştır.
    Daha en başlarda BOP projesi bunlardan biridir.
    Daha sonraları Mısırla olan ilişkilerimizi düşünün…
    Suriye de yaptığımız ve yapmaya çalıştıklarımızı düşünün.
    AKP döneminde Ortadoğu politikamızın nereden nereye savrulduğuna bir bakın.
    Bu yüzden boşa harcadığımız milyar dolarları bir düşünün.
    Eğer milletimiz hala uyanamadıysa daha çok çekeceğimiz var demektir.

  4. Cumhurbaşkanı, değerlendirecektir değil, değerlendiriyordur zaten. Ben bu tür soruların önceden hazırlanıp, planlı bir şekilde sorulduğunu düşünüyorum. Sorunun amacı medyanın gündemine alması içindir.

  5. Fehmi bey ilk defa sizin yazınızdakı (gazetecinin sorusu ile ilgili) bölümü anlamakda zorlandım ve
    bana da sanki o sorunun sorulması soruya cevap veren tarafından istenmış gibi bir izlenim verdi.
    Cevabı okuduğumda hergün gelen şehitler bana bir anda yalan bir ruya gibi geldi.
    Ne kadar vurucu kırıcılı bir millet ız. Hep laflarla peynir gemisi yürütüp esip gürlemekle kendimizi avuta duralım.
    Olanda o genç yaşta anaların bağrını yakarak bu hayata veda edenlere oliyor.

Yoruma kapalı.