Bazı sözcüklerin unutulmak gibi bir kaderi var. Zamanında sıkça kullanıldığı halde bir bakmışsınız bir süre sonra o sözcük tedavülden kalkmış oluyor.
‘Kalantor’ öyle sözcüklerden biri.
Türk Dil Kurumu ‘gösterişi seven, varlıklı kimse’ olarak tanımlıyor sözcüğü. Kullanımına verdiği örnek de şu: ‘‘Şimdi herkes bizi harp, zafer ganimetlerine boğulmuş kalantorlar sanıyor.’’
Daha kestirme karşılık olarak benim dilimin ucuna ‘ensesi kalın’ kalıbı geliyor…
Sözcüğü hatırlamamın sebebi, ‘kalantor’ ile kafiyeli bir başka sözcük: ‘Garantör’…
Rusya’nın Ukrayna’yı işgale kalkışması sonrasında iki ülkeyle de iyi olmasına gayret gösterilen ilişkileri bulunan Türkiye, savaşan taraflardan birinin yanında yer almak yerine, ihtilafın sona erdirilmesi için gayret gösteren ülkelerden biri oldu.
İyi de yaptı.
O sayede Rusya ve Ukrayna yönetimlerinin barışı müzakere etsinler diye görevlendirdiği heyetlerin buluşma adresi Türkiye.
Heyetler önce Antalya’da buluştu, dün de İstanbul’da…
Arada bir başka ülkeyi de -Belarus’u- denediler, ancak oradaki buluşmada sorunlar yaşandı. Dışarıya iki tarafın da istemediği görüntüler ve haberler ulaştı.
Savaşan ülkelerin sonunda barışa ulaşma umuduyla sürdürdükleri müzakerelere adres olmak Türkiye’yi ne yapar?
İşte bu soruya cevap olarak, kimi çevreler, o sözcüğü kullanıyor ve ‘‘Türkiye garantör oluyor’’ diyorlar…
Ülkemiz adına politika belirleyenler ve onlara destek verenler bu tespitten hoşlandıklarını fazlasıyla belli ediyorlar. Onların hoşlandığı anlaşılınca, müzakere yürüten tarafların ağzından da işitilmeye başlandı aynı sözcük. Ukrayna tarafı, başka birkaç ülkeyle birlikte Türkiye’nin de adını anarak, varılacak uzlaşmada hepsinin ‘garantör’ olmalarını teklif etti.
Sevinelim mi?
Ben ‘‘Sevinmesek iyi olur’’ görüşündeyim.
Uluslararası ilişkilerde şimdikine benzer ortamlar bazı ülkelerin ek görevler üstlenmelerini gerektirebilir.
Her savaşın bir gün biteceği ve tarafların aralarındaki ihtilafı anlaşarak sona erdireceği varsayıldığı için, genellikle ateşkes eşliğinde, müzakereler yürütülmesi beklenir. Bazen de, bir yandan savaş sürer, insanlar ölür, kentler tahrip olur, bir yandan da müzakereler sürdürülür.
Gizli de olabilir müzakereler, şimdi olduğu gibi aleni de…
Anlaşırlarsa, anlaşmanın sonunda ille birilerinin anlaşmaya garantör olarak müdahil olması gerekmez.
İki ülkenin ihtilafına başka ülkelerin de karıştığı durumlar olmaz mı, olur elbette. Savaşan taraflardan birini veya savaşma sebebini kendisine yakın gören üçüncü -bazen dördüncü, beşinci- ülke de karşı tarafa savaş ilan eder. Karşısında birleşilen ülkenin yenilmesini kendi çıkarlarına aykırı gören başkalarının da, bu defa o tarafın yanında yer aldığı ve bununla savaşın mahiyetinin değiştiği durumlarla da karşılaşılır.
Geçen yüzyılın milyonlarca insanın hayatına mal olan iki savaşı gibi…
Dilimizde ‘cihan savaşı’ sıfatı da uygun görülmüş o iki savaş, her ikisine de ABD’nin sona doğru katıldığı Avrupa ülkeleri arası savaşlardı. İlkinde Osmanlı Almanya yanında yer aldı, kaybetti, imparatorluk çöktü. İkincisinden Türkiye Cumhuriyeti uzak durdu, son anda kazanan taraftan yana tavır aldı, savaşın yıkımından az zararla kurtuldu.
NATO genel sekreterinin, Rusya’nın Ukrayna’ya askerlerini göndererek işgali başlatmasının hemen ertesinde yaptığı, ‘‘Bu bir Avrupa savaşı’’ tespiti, işte bu arka-plan yüzünden, tarih bilinci olanların aklına ‘Üçüncü Dünya Savaşı’ ihtimalini getirdi.
Aslına bakılırsa, sahada Rus ve Ukrayna askerleri savaşır görünseler de, şu anda tanıklık edilen savaş ‘Üçüncü Dünya Savaşı’ denilmeyi hak eden özelliklere de sahip. Öncekilerden farklı olarak, bu kez, iki ülkenin yanında yer alan diğer ülkeler askerleriyle sahada değiller, ancak bir tarafın diğerine üstün gelmesi için ne yapmaları gerekiyorsa onu yerine getiriyorlar.
Rusya ile Ukrayna’nın bu savaş sonunda ulaşmayı umdukları hedefler çok dar, ancak onları destekleyen diğerleri bu ihtilafın sonunda çok daha fazlasını beklediklerini belli ediyorlar.
[Ukrayna’yı her bakımdan destekleyen ABD’nin başkanı Joe Biden, önceki gün, savaşın sonunda Rusya’nın başında Vladimir Putin’in kalmaması gerektiği yolunda bir cümle sarf etti. Hemen ardından ABD’li ağızlar o sözü tevile kalktılar. Oysa Biden’ın ağzından kaçırdığı, ülkesinin bu savaştan nihai beklentisinden başka bir şey değildi.]
Müzakereler sürdüğüne ve taraflardan sanki ihtilaf bir biçimde sona erebilecekmiş anlamına çekilebilecek açıklamalar geldiğine göre, savaşın sonunun göründüğü düşüncesine kapılmak doğru değil.
Keşke öyle olabilse.
Hatta savaş sahada bitse, iki taraf ateşkes ilan etse ve kan dökülmesine son verilse bile, bu savaşın geniş taraflarının mevzilerine çekilmesi ve her şeyin ilk Rus askerinin Ukrayna sınırı içerisine girmesinden önceye dönmesi çok müşkül görünüyor.
İhtilaf kesinlikle Ukrayna’yı aşan boyutlara çoktan ulaştı.
Türkiye açısından bugüne kadar sürdürülen savaşın bitirilmesine yardımcı olma çabası onurlu bir görev. Bunun adının ne olduğunun o kadar önemi yok. Hatta, dediğim gibi, bunun ‘garantör’ sıfatını haklı gösterecek bir konum olmaması ülkemizin yararınadır da. Türkiye’nin çabaları ‘arabulma’ çabası da değildir.
Böyle de kalmalı.
Nedense bizde ‘kalantor’ görünmeyi iyi bir şeymiş sananlar çıkabiliyor.
ΩΩΩΩ
Secimi kazanmak icin bedava herseyi yapabilecek bit hukumet var karsimizda yeterki carklari donsun garantorlugu son unida kefil olunan kisinin borclarini odemek zorunda kalacagimiz bir duruma benziyor su halimiz. Hangi kuvvetimize tuve erke garantor olacagiz ??? Kendileri rahatta yasayip iscilerine emir vérenler bi buyukluk hissine kapilip kendilerini taríhe afinó yazdirmaya calisirken deslegitimizi zarara ugratip rezil ettiklerini kavrayabilecekler mi bu sefer ? ?? Insallah debió beklemek zorunda kalmamiz en kadar uzucu.
Kıskanma n’olur, adam ol.., olabiliyorsan!?
3. dünya savaşı senaryoları konuşulurken, enerji krizi, gıda krizi tartışılırken tüm dünyanın gözü İstanbul’a çevriliyor…
Rusya-Ukrayna müzakere heyetleri Dolmabahçe Ofisi’nde toplanıyor. Müzakerenin başlama konuşmasını Erdoğan yapıyor. Rusya ve Ukrayna heyetleri tarafından ayakta alkışlanıyor…
Rusya Ukrayna Dışişleri Bakanlarını Antalya’da bir araya getiren Türkiye, barış için çaba sarf ediyor.
Neredeyse tüm dünya Türkiye’nin bu girişimlerini takdirle karşılıyor…
AB basınında ‘Erdoğan’dan müthiş diplomasi hamleleri’ manşetleri yer alıyor…
“Yaparsa Erdoğan yapar” diyenler var…
Haklılar da. Barış görüşmeleri Türkiye’de yapılıyor. Her iki tarafın da kabul ettiği ve güvendiği ülke Türkiye. Rusya teşekkür ediyor, Ukrayna; ‘Türkiye garantör olabilir’ diyor…
Aslında bir tek ABD memnun değil. O da normal. Savaş çıksın diye onca uğraştılar!..
Bild de biraz rahatsız olmuşa benziyor… Siyaset bilimci Prof. Oberreuter, Alman Bild Gazetesi’ne konuşmuş. “Erdoğan kesinlikle bir barış meleği değil” demiş…
“Bizi kıskanıyorlar’ deyince kızıyorsunuz. Barış meleği siz olsaydınız da Berlin’de toplasaydınız müzakere heyetini Oberreuter hocam!?..
Ha bi’de Kılıçdaroğlu var rahatsız olan.
Ne diyordu bizimki;
“Türkiye, büyük bir itibar kaybına uğradı. Eskiden ‘Türkiye’ deyince, devletler şöyle bir dururlardı. Bakalım ‘ne diyecek’ diye. Şimdi ‘Türkiye’ deyince, sırtlarını dönüyorlar…”
Hadi o Alman. Arabulucu olarak Erdoğan’ın gücünü kabul ediyor, lakin “Erdoğan bir barış meleği değil” diyerek kıskandığını da saklayamıyor…
Bizimki, Prof. Oberreuter’den de beter!..
Hasedinden çatlamış…
Ne dediğini bilmiyor!..
Bütün dünyayı endişelendiren malum savaşı sona erdirmek için “arabuluculuk” yapmak, ABD çapındaki bir ülkenin harcıdır.
Nereden bakarsanız bakın, Türkiye’nin bu işi kotarması Başkan Erdoğan’ın müstesna başarısıdır.
Başkan Erdoğan’dan hiç hazzetmeseniz bile bu hakikati kabul etmek zorundasınız.
Dürüstlük bunu gerektirir.
İstanbul’un barışa ev sahipliği yapması, Türkiye’yi diplomasinin merkezine oturtması, Cumhurbaşkanı’mızın, “Ne Ukrayna’dan vazgeçeriz ne Rusya’dan” diyerek ortaya koyduğu tavrın sonucudur.
Hülasa…
Başkan Erdoğan “tarih yazarken”, muhalif güruh Erdoğan ve Türkiye’ye kara çalmayı marifet sanıyor.
En aklı başındakiler bile “Kürtçe şarkı söyledi diye bir müzik grubu gözaltına alındı” şeklinde algı oluşturmaya çalışıyorlar.
İçlerinden biri de çıkıp, “Yahu bu ülkede TRT Şeş adında devletin bir kanalı var. Her gün Kürtçe müzik yayımlıyor ya!” demiyor.
Bunlara göre Türkiye’de her şey yasak ama Batı’da her şey özgür.
Banu Avar’a, Ukrayna meselesine dair “küresel efendilere” aykırı üç beş kelam etti diye Facebook sansür uyguladı, umurlarında değil.
Ne diyelim, dürüstlük önemlidir ana sütü gibi.
Kılıçtaroğlunun son yalanı:
Son 2 ayda Katar’a 2.5 milyon küçükbaş hayvan ihracatı yapıldı.
Gerçek: 22bin545 adet küçükbaş ihracatı yapılmış.
İki kat değil, 10 kat değil, 100 kat yalan sıkıyor.
Millet bu adama niye mi güvenmiyor. Leblebi gibi yalan söylüyor.
bi haber;
Katar’a koyun ihracı kasapları isyan ettirdi
2.5 milyon küçükbaş hayvan satıldı, arz sıkıntısı başladı. Adana Kasaplar Odası Başkanı Saruhan Yağmur’a göre, etin kilosu yılbaşında 150 TL’ye çıkacak ve bayramda kesecek hayvan bulunamayacak.
Katar’ın 2.5 milyon adet küçükbaş hayvan aldığını söyleyen Adana Kasaplar Odası Başkanı Saruhan Yağmur, İran’ın da sırada olduğunu, iç piyasada küçükbaş hayvan fiyatlarının arttığını belirtti.
kurun hızla yükselmesiyle -sudan ucuz hale gelen-Türk ürünlerine olan talep günden güne artıyor. Ancak bu durum iç piyasaya arz sıkıntısı ve pahalılık olarak yansımaya başladı.
benzeri onlarca açıklama daha doğrusu haykırma bulabilirsiniz,
benim yaşadığım urla da kıymanın kilosu 130 tl civarında, marketlerde biraz daha uygun olabilir, anadolu fiyatları da belki biraz daha düşük olabilir ama çok büyük bir sorun olduğu gerçeğini değiştirmiyor.
artan et fiyatları ve milyon milyon ihracaata tepkiler artınca
çareyi yine kılınçdaroğlunu suçlamakta mı buldular,
ve rakamları makyajlamakta mı…
kim bilir???
tuik in 25 aydır istatistikleri açıklamadığını söyleyen var, olan verilerin yanlış olduğunu söyleyen var, tutarsız olduğu iddiaları var, ihraç edilen hayvanların küspesinin sistemden düşmediğini söyleyenler var, illere göre hayvan stoğunun belli olmadığı iddiaları var, katar katar giden hayvan videoları var
tüike göre ülkede hayvan sıkıntısında bir problem yok,
CB RTE ise uruguayda hayvan aradığımızı söylüyor,
besicilerin ve kasapların beyanları ortada.
et fiyatları ortada,
her neye baksam, alsam fiyatı en az 3-4 kat artmış oluyor ama
tuik enflasyon % 48 diyor,
karmaşık gibi görünüyor değil mi?
hep kılınçdaroğlunun yüzünden.
hayvanları saklıyor bile olabilir…
Kılıçtaroğlu yine yalan söylemiş mi söylememiş mi.
Klozet altın mıydı değilmiydi.
Muharem görüştü mü görüşmedimi.
Maskeli kişiler mi getirdi getirmedimi
İşten çıkarılmaya şeref sözümü değil mi
Katar öğrenciler sınavla mı sınavsız mı….
….
…
…
…
…
Bütün dünyanın takdir ettiği ve her iki ülkenin de itimat ettiği ve 2011 den beri ABD emirlerine “Hadi ordan” diyen bir Türkiye var.
Siz ve bazı görevli arkadaşlar Türkiye aldığı emri yerine getiriyor diyorsunuz.
Boşuna çabalamayın derim.Güneş balçıkla sıvanmayacağı gibi .Türkiye nin devleşen pozisyonu da bu tür algı operasyonları ile zor söndürürsünüz.
Şaka şaka vazfeçmeyeceğinizi biliyorum aynen devam.Dip nerede görürüz hep beraber
İşte o dibi gördüğünüz zaman da görevi tamamlamış oluyorsunuz.
Görevi başarıyla tamamlayanları ödüllendiriyorlar ama herkesi değil, sadece bir kaç kişiyi:))
Yok ben sizler daha ne kadar dipe batacaksınız.Çamura yatacaksınız.Kara propagdanın dibine vuracaksanız diye hayretle bakıyorum.
Sizin ve sizin gibilerin dipi yok.
Ne kadar batarsanız o kadar iyi dusturyla dünyanın takdir ettiği ,bütün haçlıların el etek öpmeye sıraya girdiği bir durumu bile “Bize görev veriyorlar” diye kara propagdaya dönüşütürebiliyonuz.
Şöyle bir fıkra vardır; Papa New York’a gider, uçaktan iner inmez gazeteciler sorarlar: “New York’taki genelevler için ne düşünüyorsunuz”. Papa cevap verir: “New York’ta genelev var mı?” Ertesi gün gazetelerin sürmanşetlerine bu söz çıkar: Papa NY’daki genelevleri sordu. sizin kara propaganda bundan daha çamurca
Ne derdim var da karalayım, kime gıcığım var da çamur atayım. Kimi çekemiyorum da iftira atayım. Ben konuşurken kimseye hitaben konuşmuyorum, konuların zihnimde yaptığı çağrışımları genel olarak dile getiriyorum sadece.
Örnek gösterdiğin Banu Avar gibi Başbakanı ve cumhurbaşkanını ve bakanları ve iktidar partisinin bazı önemli yöneticilerini Amerika’nın özel yetiştirmiş ajanları olduğunu söylemiyorum. Ama Banu Avar bunları söylüyor ve sen de Banu Avarın sansür edildiğini söylüyorsun. Halbuki Banu avarın o yayını da Ukrayna savaşını değerlendirdiği yayını da, “Erdoğan ve Amerika derin devletinin oyunu” başlıklı videosu da YouTube’da duruyor, şimdi izledim daha.
Serdar eğer Erdoğan senin bu yorumlarını görse var ya, anında şimşekler çakar kafasında. Belki de çoktan çakmıştır da ne yaptığını bilerek yapıyordur.
NATO ve Amerika’nın Türkiye’ye verdiği ve Türkiye yönetiminin de son on senedir yerine getirdiği gerçek görev Rusya’yı daha fazlası için cesaretlendirme görevi. Türkiye de bu görevi eksiksiz yerine getiriyor.
Son on seneye bu gözle bakınca karanlıkta bir şey kalmıyor.
Almanya’da ҫıkan „Die Zeit“ haftalık gazetesinde Putin’le ilgili ilginҫ bir söyleṣi var. Söyleṣinin giriṣ kısmının Google tercümesi oldukҫa iyi.
„Rus araştırmacı gazeteci Andrei soldatov , Vladimir Putin’in gazete okumadığını veya TV izlemediğini söylüyor. Başkan sadece gizli servislerinin raporlarını okuyor ve bunlar hala Sovyetler Birliği geleneğinde . Röportajda Soldierov, hizmetlerin rolünü ve Putin’in kararlarını hangi temele dayandıracağını açıklıyor. Cumhurbaşkanı’nın Ukrayna’da olup bitenler hakkında gerçekçi bilgiler alacağına inanmıyor .“
https://www.zeit.de/politik/2022-03/andrej-soldatow-russland-ukraine-krieg-geheimdienste
Erdoğan halkın gözünden bir ay içinde düşer.
Promterleri kapatın Erdoğan Doğaçlama konuşsa bir ay içinde halkın gözünden düşer.
Halkın derdiyle dertlenmeyen lider,
Halk pastayı bırak ekmeği hatta askıda bir gün önce satılmayan bayat ekmeği zor buluyor.
Erdoğandan, Aç halka tafsiye:
Her akşam yatarkan camız yoğurdu içine pahalı hurmadan 3-5 adet bir kaşık pahalı kestane balı, birazda yulaf katın bomba gibi olursunuz.
Şimdiden anadoluda bile marul 20 tl oldu ramazanda 30 tl ‘yi bulur.
Bu kez öyle bir enkaz olacak ki AKP bu enkazın altında kalacak.
70 cente muhtaç ülkeden 1 cente muhtaç ülke haline geldik. Hem de kur korumalı mevduat ile herkesin elindeki dövizi toplamaya çalışmamıza rağmen.
BDDK’nın son verisine göre döviz hesapları 237,7 milyar dolar.
Oysa KKM öncesi döviz hesapları 262 milyar dolara kadar çıkmıştı.
KKM ile yaklaşık 25 milyar dolar bozduruldu.
Buna rağmen Merkez Bankası’nın döviz rezervleri artmıyor. Hatta swap hariç rezervde eksi 45 milyar dolar ile kasada tek cent olmadığını anlıyoruz.
O kadar döviz bozdurulmasına rağmen neden Merkez Bankası’nın dövizleri artmıyor?
Her şeyden önce Türkiye’nin ; Rusya-Ukrayna savaşındaki tutum ve davranışları ile yaptıkları , her yönüyle doğrudur, gerçekçidir, mükemmeldir .
Peki bizim zaten başka türlü hareket etme şansımız veya başka bir seçeneğimiz var mıydı; hayır yoktu !
Biz özellikle ekonomik yönden ve ticari ilişkiler açısından bu şekilde hareket etmek zorundaydık , her iki ülkeyle de taraf tutmadan dostane ilişkilerimizi devam ettirmekten başka çaremiz yoktu !
Yani biz bu politikayı bilerek ve bilinçli bir şekilde tercih etmiş değiliz, şartlar bizi mecbur etmiştir ; bu nedenle buradan bir kahramanlık , bir büyüklük payesi çıkarmaya, havalara girmeye vs. de gerek yoktur!
Şimdi buradan geriye dönüp Suriye’de, Irak’ta,Libya’da vs. neden bu şekilde davranmadığımızı , neden dostane bir şekilde bir komşu olarak arabuluculuk yapmadığımızı sormak gerekmez mi ;peki orda yaptıklarımıza ne demeli!
Hatta daha da geriye gidelim; II. Dünya Savaşında rahmetli İsmet İnönü, ABD, İngiltere ve hatta Rusya’nın bütün baskılarına rağmen , her türlü yokluğa , sıkıntıya katlanarak tarafsız
kalmış ülkeyi savaşa sokmamış, büyük bir felaketten milleti kurtarmıştır !
Ama maalesef bu tutumu ise bu gün bile artniyetli, sağduyudan yoksun insanlar tarafından suistimal edilmekte , acımasızca eleştirilmekte , hatta ‘İki ayyaş ‘ diye aşağılanmaya çalışılmaktadır !
Yani o zamanki tarafsızlığın , bu günkünden ne farkı var Allah aşkına !
Ama ne yazık ki o kötü , bu ise iyi ; ne diyelim !
Selamlar, saygılar
3.DÜNYA SAVAŞINA EMİN ADIMLARLA.
Daha önce buradan özetle,
Bir arabulucu düşünün ki;
– Söylediklerinin tam tersini yapma konusunda kimse eline su dökemez,
– “Yurtta ayrışma, Cihanda çatışma” temel düsturu ise buradan ne çıkar? Diye sormuştum.
Geçen günler sorumun cevabını ayan beyan verdi.
Size söyleyeyim: Artık uzlaşma ve anlaşmanın üzerine beton döküldü. Anlaşacakları varsa da bu mümkün olmaz.
Kıbrıs’a garantör olmanın bir anlamı vardı.
Ukrayna’ya garantör olmak Rusya’yla iҫinden ҫıkamayacağımız sorunlar yaratabilir.
Rusya demokratik bir ülke değil. Yarın ne yapacağı belli olmaz.
Türkiye devleti neyle uğraşıyor. Chp neyle uğraşıyor.
Chp milletvekili Yıldırım Kaya
Katıldığı bir televizyon programında Kemal Kılıçtaroğlu için;
” Genel başkanım Kılıçtaroğlu Peygamber soyundan geldiğini de kimseye anlatmaz” demişti .
https://youtu.be/tx9xlRG6DwQ
https://youtube.com/shorts/R3dcxCCO4NM?feature=share
Geçen günde aynı CHP’li Yıldırım Kaya soru önergesi vermiş. Çanakkale’deki bir ortaokulda, 18 Mart törenlerinde okunan Kur’an-ı Kerim’den rahatsızlığını dile getirip, soru önergesi vermiş.
Bunlar tam kalantör. Ahmet Kaya nın şarkısını hatırlattı. Arkadaş karar verin artık, barışacakmısınız yoksa eski ayarlarınıza mı döneceksiniz.
MUHA LİF
Gerçekten muhalif olmak zor zanaat. En zoru insanın gerçeklere karşı mücadele etmesi. Doğada rastladığı her taşı iktidara doğru yönlendirmeye çalışmak, her çalıyı dikeni iktidarın ayağının altına uzatmaya çalışmak. Hava durumundan kolombiyada oluşacak bir olumsuzlukla ilgili iktidara eksi puan yazacak bir şey çıkarmak zor zanaat. Oysa bizim işimiz kolay. Olumlu bir şey olduğunda seviniyoruz, olumsuz bir şey yapıldığında eleştiriyoruz. Kafamız rahat elhamdülillah.
Görevlerden görev seçelim: Evsahipliği.. Arabuluculuk.. Garantörlük.. Hangisi? yazının başlığı, tekrar bakın bakalım bu görevlerden birbiriyle çelişen var mı?
Türkiye gardını almış, Abdullah Gül’ü ve Meral Akşeneri iyi takip edin anlarsınız. Akp muhalefeti de kendi içinden çıkardı. Bu iki isim olmadan Türkiye de muhalefet var denilebilir mi? diğerleri size de karikatürize gelmiyor mu? Yani dış müdahaleye açık alan bırakmamış. Boşa kürek çekiyonuz nokta.
“Kalantor” bir tarafa, garantör kelimesi bizde -mesleki olarak-, “kefil”i çağrıştırıyor. Bağlı olarak, “kefilin eli cebinde olur” diye de betimlenir…
Kefil olunan kişinin taahhüdü “garanti” edilmiş olur. Müteahhit -taahhüt eden- yükümlülüğünü yerine getiremeyecek olduğunda kefil -garantör- devreye girer ve,
ya sorumluluğunu yerine getirip itibarını korur, ya da bunu yap(a)mayıp başına geleceklere razı olur. Bu akıbetle karşılaşmamak için “kefilin eli cebinde olur” sadedinde, ya ihtiyat akçeleri olması gerekir kefilin, ya da caydırıcı bir gücü.
İhtilaflı konularda bile karşı karşıya gelen, taraflar arasında çatışmaya varan durumlarda da araya girmek, başına bela alacağı gibi aracı olmakta aleyhine sonuç doğurabiliyor üçüncü, beşinci tarafların.
Bir de bu üçüncü, dördüncü, beşinci tarafların, nizalı taraflar ya da çevresi nezdinde güvenilir, itibarlı, emin vasıfları olması da gerekir; “güç” ise olmazsa olmazıdır. (Adaleti tesis etmek için de hakkı üstün, elde tutacak güç, olmazsa olmazdır.)
Bunları haiz gerek kişi, geri kurum, gerekse devlet olsun, nizalı, çatışmalı tarafları anlaştırmış olduğunda varsın -müspet manada- “kalantor- olsun veya öyle görünmeyi iyi bir şey sanarak, varsın kalantor kalantor yürüsün de yürüsün.
İyi değil mi?
Sayın Fehmi Koru. Içişleri bakanınının, altılı toplantı sonrası yapılan “redikte” açıklaması için Taha Kıvanç ne düşünüyor acaba, sorabilir misiniz?
Taha Kıvanç ne düşünür ben bilemem ama ben şöyle düşünüyorum;
‘Ülke yönetimi bir görev, tamam da bu görev bu kadar da kötü yapılmaz. Biz 6 parti olarak bu görevin daha iyi yapılabileceğini herkese göstereceğiz’ Diyorlar.
Diyorsun hangi sırada diyeceklerinde anlşabilmişler mi bari onu başarmışlarsa gerisi kolay
Garantör olmak yaptırım gücü olmasını da gerektiriyor. Şu anda da ilerde de Türkiye’nin herhangi bir çatışmada çatışmayı önleyici bir yaptırım gücü yok. Bu olmadan garantörlüğün de bir anlamı yok elbette. O bizim haddini ve çapını bilmez yerli milli şeylerin boş yakıştırması. Olmayacak duaya amin gibi.
Yine garantörlük çatışma bitikten sonra olacak bir şey. Şu anda çatışmayı önleyecek bir hamleniz olabilir mi gösterin önce. Putin çamura battı ve gitmek zorunda kalacak. Karşısında sadece Ukrayna yok. Tüm batı ağırlığını bu savaşta Ukrayna tarafına koydu. Ukrayna’ya her türlü lojistik, stratejik, ekonomik, propaganda desteğini uzun zamandan beri veriyor. Amaç Putin’i içeri çekip bitirmek ve yavaş yavaş olacak bu. Türkiye bunu engellemeye kalkarsa taraf olmuş olur ve Putin kaybettiği için kaybetmiş sayılabiliriz bir süre sonra.
Endercim yaptırım gücü demişken ukrayna ordusunun paylaştığı bayraktar/siha marşını dinlemiş miydin?
Amerika, Rusya’yı ciddi bir rakip olarak görmüyor elbette. Burada amaç Rusya’nın başındaki diktatörün gönderilmesi ve böylece Rusya’nın daha akılcı ve demokrat bir yönetime evrilmesi. Bu olduğunda ilerde Çin ile meydana gelecek olası bir çatışmada Çin’i izole etmek ve saf dışı bırakmak kolay olacak. Nihai hedef Çin burada. Çin dünyanın başına bela olabilecek gerçek bir tehlike olarak hızlı bir şekilde geliyor. Onunla baş etmek çok daha zor olacak. O yüzden yalnız bırakılırsa bir deliliğe kalkışmayacaktır. Ancak her durumda rejim değişikliğine gidilmesi gereken asıl ülke Çin. Despot bir ülke. İnsanların hak ve hukuklarına saygı duymayan faşist bir diktatörlük. Tüm özgür ülkeler bu despotu daha fazla geç olmadan durdurmak zorundalar. Yakın ve gerçek tehlike Çin şu anda.
amaçları diktatör göndermek demokrasi getirmekse Arabistan dan başlasalar mesala.
Sizi duyar gibiyim Türkiye den başlasınlar onun içinde fonladıkları fondaşlarınının fonunu artırsınlar
Davul kimin sırasındaysa tokmak ta onun elinde olsun istenilen. Tamam da kıprıs mı ki bu desem.. Yunan, TR (birde taa uzaktakiler) garantör.
Burda niye hedef sadece TR?
Alamanya İngiliz başka gezegende mi?
Kainat savaşı çıkaracaklar nerdeyse ama hedefte sadece TR😠.
Ey yüce Allah’ım bizi koru.
(Dimyata pirince giderken evdeki bulgurdan olmak cümlesi tam da bu günler için söylenmiş sanırım).
Serdar Turhan
29 Mart 2022 At 23:00
her türlü izlemeye, dinlemeye açık bir ortamda gerçekleştirilen toplantı ve konusu hakkında bir fikrimiz olamadığına göre zanlardan ibaret görüşlerimizi yazmak kalıyor geriye, siz zanlarınızı yazdığınıza göre
ben de, bu toplantının amacının belki de ödeneğini yeterli alamayan, mevcut gelirleri elinden alınan ucuz ekmek satışı bile engellenmeye çalışılan sayın başkanımızın bir dünya metropolü olan İstanbula yeterli hizmet vermek için kendi kişisel prestijiyle iktidarın alabildiginin cok altında bir faizle batıdan borç alarak hizmet vermeye çalıştığına dayanarak istanbulun sorunlarının görüşüldüğü bir toplantı olduğunu zan-ediyorum.
sizin zanlarınızın dayandığı biden açıklaması son derece anlaşılabilir değil mi? açık açık istanbulun secimle kaybedildiğinin altını çiziyor ve istanbulu kaybedenin genel seçimi de kaybedeceğini onlarda bildiğinden kazanacak olanlara desteklerini açıklıyorlar.onlar daima kazananı desteklerler.
sayın erdoğan istanbul belediye başkanı iken elçilerle görüşmediğini mi düşünüyorsunuz, batıdan destek almadığını mı sanıyorsunuz, dönemin gazeteleri duruyor değil mi?
abd nin siyasal islam politikalarıyla birlikte okuyun derim.
eski didem yorumlarına dönerseniz akp nin ulkeyi iyi yönetemedigini ama mevcut karışık durumda merkez yönetime sahip çıkılması gerektiğini söyleyen yorumlar okursunuz. bugün ülkenin yeni bir sistemle daha iyi yönetileceğine dair umudumdan hiçbir şey kalmamıştır hatta tam tersi. bu şansın verilmesi gerektiği düşüncemi aynen korumakla beraber hiç iyi kullanılmadığını da esefle izliyorum. yorumlarımı da bu tabloya göre revize ediyorum.
namus meselesine gelince,
ülkede general, vali, hakim, öğretmen kalmayana kadar aklınızı takmadığınız namusa, atlet koklamak gibi şimdi mi aklınızı takıyorsunuz, biz kendi namusumuzu korumayı sizden öğrenecek değiliz değil mi?
gerçekten son derece çetrefilli bir tablo var karşımızda. her şeye rağmen burnumuzun dibindeki her türlü kötülüğe evrilebilecek bu durumun dışında kalmamızın mümkün olamayacağından ben görüşmelerin ülkemizde yapılıyor olmasından memnunum. garantörlük konusu ve sonuçları teknik bir konu ve uzmanları dinlemek gerekir diye düşünüyorum. yurt dışında sayın erdoğanın cok prestij kaybettiği ve içeride ve dışarıda görüşmeler vasıtasıyla prestij arayışı içinde olduğu yazılıyorsa da bu üzerinde durulması gereken son şey. şu an ekonomik, siyasal, sosyal olarak hayli zayıf ve kırılgan durumda olduğumuz gerçeği ışığında hata yapma lüksümüzün artık hiç kalmadığı bir noktadayız ve fehmi beyin de yazdığı gibi suriye savaşını mumla aratacak bir gerçekliğin karşısında aksi gibi yine tam ortasındayız. burada hiç birimizin particilik, taraflılık oynama lüksümüz de yok. hepimiz aklımızı başımıza devşirmek zorundayız. iktidar ve muhalefette, hiç olmadığı kadar hassas bu zamanlarda hamasetten kaçınmalı ve devlet aklı ile davranmalı değil mi?
Tam da böyle yorumlar okumak istiyor okurlar Didem hn 9:16.🤗
İç siyaset konuşulurken de dış siyaset konu ikende hep sümüklü dağdaki katili hırsızı yolsuzu konuşuyoruz umarsızca.
Teröristler devletin işi
Hırsızlığı yakalamak güvenlik güçleri hukuk işi.
Kaçak yakalamak başkalarının işi.
Beğenmedim diyenler sandığa gidecek!…
Bu da seçmenin işi🤗
tam da okunmak istenen yorumlar yazmak gibi bir derdim yok atilla bey, hepimizin ortak paydası belli ve ben bu konuda her zaman dikkatliyimdir,hiç bir elestirimde kimsenin hakkına hukukuna girmem ve maddi ya da manevi bir hakkı doğsun istemem. herkes işini iyi yaparsa, kimsenin umarsızca konuşacak fazla konusu olmaz, ortak paydayla birlikte okumak istediğimiz yorumlar da artar doğal olarak.
Bu elçilerle görüşme işi ile ilgili olarak benim de bir sorum var. Tamam elçilerle herkes görüşür de Türkiyede 250 elçilik var. Neden zambiya yemen cezayir elçisi ile değilde yada senagal elçisi ile değilde ingiltere ve abd elçiliği ile görüşülüyor. Bunlar küçük elçi değilde küçük elçi mi? Hele hele abd elçisi sanki cumhurbaşkanı ile görüşmeden Buşoncu ekremle görüşmüş.
zambiya, yemen, cezayir gibi ülkeler dünya siyaset sahnesinde yer aldılar da bizimkiler mi görüşmüyor, iç savaşlardan yokluktan, karmaşadan başını kaldırıp, teknoloji başta dünyaya bir artı değer sundukları zaman elçileriyle görüşülür, neden görüşülmesin?
abd elçisinin kimi daha önemli bulduğunu ise ben bilemem tabii,
bazen ileri bakmak gerekir değil mi?
Merhaba Didem Hanım,
Tam da işte bu destek den bahsediyorum.Sizin veya hiçkimsenin de hayır diyemeyeceği bir destek.Ancak olsa olsa minaresine kılıf arayacağı bir destek.
Tabi ki bundan öncede RTE de dahil olası yükselecek insanlar ile görüşmüşler ve desteklerini de belli etmişlerdir.Aynı şey kendi çapında Türkiye içinde geçerlidir.(Bakınız Trump seçilmesi ama Türkiye nin ne ABD de darbe yapabileceği oğlanları nede fondaşlayacağı fonları vardır,nede ABD ye karşı kullancağı terör örgütleri)
Buna RTE de dahildir.Ekrem görüşmelerinin diğerleri fersah fersah farkları vardır ona geleceğim ama RTE de ABD nin istediği rotadan çıktığı anda (one minute) o haçlının boşuna destek vermeyeceği ve haddini bildireği anında alaşağı edeceği ve darbeyi anında yapacağı yaşadık ve gördük.
Bu nedenle de 2011 yılından beri RTE İran ile eşdeğer olmuş darbe dahil her türlü yol mubah olmıuştur.
Artık bu dönemim diğerlerinden farkı 10 yılda indiremedikleri emrinden çıkmış bir Türkiye yi ve RTE indirmek için artık açıktan tehdit,terör örgütlerini açıkca destekleme vardır.Açıkca RTE nin karşısdaki desteklyeip devireceğiz diyen bir ABD vardır.Bu ise ABD nin gücüne bakıldığında kuru tehdit değildir.
Şimdi geriye kalan içerde buna teşni insanların bulunmasıdır ki.Bu insanlarda zaten ben burdayım diyor.ABD de bunları destekleyeceğini açıkca ilan ediyor.
Bu süreçte açıkca ABD bunları söylerken ,karşındaki ise bütün beyanlarında (PYD bize mi saldıracak,S400 vereceğim,Kavala bırakcağım vsvsv ) ben kullanışlıyım beni seç derken.Yıllardır göndermediği büyükelçi kimseyle görüşmeden sabah-öğlen-akşam bunla görüşürken bu işe adını koymamız suizan oluyor.
Sizin ki analiz öyle mi ?
Bunun adı ABD ye benim senin için en kullanışlı adamım diyor.Buna eyvellah ınız varsa Zaten diyecek birşeyim yoktur.Siz de sabah akşam patates-soğan fiyatı paylaşın ki bu detaydan “ABD boys ” detayından dikkatler dağılsın.
Bunu RTE de görüşmüştü ile açıklayacaksanız.RTE de gördü 2008 den sonra ABD nin desteği nereye kadar .Bir daha mı görelim.
Açıkça RTE yi indireceğiz diyorlar.Buna teşni olanada Haçlılar la bir ömür boyu mutluluk dilerim.
Buna “ne var bunda” diyene de normalde cevap vermem ve “he he” derim.Sizim yeriniz ayrı
size de merhabalar serdar bey,
“bu destek” diyerek aynı destekten bahsettiğimiz konusunda anlaştık, burası tmm. bu benim ve hiç kimsenin hayır diyemeyeceği bir destek elbette çünkü taraflar zaten bütün dünyanın gözü önünde konuşuyor, dertlerini ortak bir terminoloji üzerinden anlatıyor değil mi gizli saklı odalarda olan, kasetlerden paylaşılan, gizli belgeleri olan bir şeyden bahsetmiyoruz sonuçta. yükselecek insanların destekleneceği gerçeğinde, geçmişte RTE dahil pek çok insanın desteklendiği realitesinde de anlaştık, biz de trumpın seçim kampanyasını desteklemiştik, hatırlarsanız. ballı börekli ihale alanları fonlamaktan abd de darbe yapacak bizim oğlanları fonlamaya para kalmıyor dolayısıyla fonlayamıyoruz konusunda da sıkıntı yok anladığım kadarıyla.
emirden çıkmış bir RTE ve türkiye konusunda
sizinle aynı fikirde değilim.
abd, avrupa, batı, rusya, çin adı her neyse dış güçler bir ülkeyle uğraşıyorlarsa ne isterler???
zayıf bir ekonomi mi?
kutuplaşmış bir halk mı?
yoksulluk,
işsizlik,
gelir eşitsizliği mi???
RTE yi istemediklerini düşündüren nedir?
ne istiyorlarsa vermiş durmuyor mu?
yorumlar dolusu yazdığım sorunları alt alta toplarsan
ben de neden RTE yi istemesinler diye düşünüyorum.
bugün ülkenin içinde bulunduğu içler acısı durumun temek sebebi,
gelir dağılımındaki adaletsizlik,
çılgın israflar ve
korkunç boyutlara varan yolsuzluktur.
bunu görmediğimiz ve kabul etmediğimiz sürece ne kendimize, ne partimize ne de ülkemize faydamız olacak, kısır bir döngüde yitip gideceğiz. elbette, dış güçlerin ülkemize yönelik saldırıları olmadığını iddia etmiyorum, ben kör değilim, bilmez hiç değilim, ekonomik yaptırımlar da, terör örgütlerinin desteklenmesi de, darbeler de son 10 yıldır olan işler değil ki, hep vardı, ama bütün bunların temel sebebi de yine bu müdahalelere açık olan bir ülke olmaktan ileri geliyor. üretmeyen, düşünmeyen, çalışmayan bir toplum olmanın sonuçları bunlar.
şimdi tüm gerçeklere hata, yanlış adına ne yapıyorsak her şeye sırtımızı çevirelim ve
bütün sorunlarımızı sıkıntılarımızı dış güçlerle mi açıklayalım???
kolaycılık dışında hiç bir faydası ve anlamı yok ki bunun.
sizinki sui zan benim ki analiz diye bir şey yok.
ben düşüncelerimizin zanlardan ibaret olduğunu özellikle söyledim zaten.
“ben senin için en kullanışlı adamım” sözü bugün deniyorsa-eğer-
dün de denmiş olmalı ki destekleri alınmış değil mi? bu konuda anlaşmıştık başta zaten,
haa sonrasında cayıldı diye mi düşünelim diyorsunuz,
bunlar da cayarlar sonrasında,
aksini neden düşüneyim?
bırakalım bir kişiyi, koca bir muhalefet bloğunu dış güçleştiren bir aklı neden destekleyeyim? bugün bir ekrem imamoğlu hepimiz gibi, bir geçmişi, ailesi, eşi, çocukları, dostları, arkadaşları, yaşantısı olan biri,
seçilen, sevilen, desteklenen biri,
içimizden biri.
neden yargılayayım?
RTE yi biri indirecekse bu abd değil, halk olacak.
teşnilere, haçlılara takılmak yerine her geçen gün desteğin azalmasındaki nedenlere takılırsan insanları suçlamak yerine gerçekleri anlamaya çalışırsan bunu çok daha net görebilirsin.
muhafazakar oylarda bile büyük kopuşlar yaşanıyor değil mi?
fesi önünüze koyup özeleştiri zamanınız gelmedi mi?
neredeyse 5 yılı aşkın bir zamandır birbirimizin yorumlarını okuyor,
yorum paylaşıyor, yorum arkadaşlığı yapıyoruz,
elbette, sizin yeriniz de ayrı.
Haçlılara takılmayın ne demek.
Haçlılar saldırıyor.Türkiye ye her türlü kompiliman yapıyor.
Burada her türlü işbirlikçileri ile işbirlitği yapıyorlar.
Biz buna takılmıyacağız hastalğın yan etkileri ile uğraşacağız.
Hanım efendi hastalık Haçlı saldırısı .Bunun adını koyup tek vucut olup bunun karşısında durmuyor ve bunun teşnilereine bahane üretiyorsak buda tamda haçlıların istedii şeydir.
İmam şafii ye sormuşlar “Zor zamanlarda yolumuz nasıl buluruz”
“Düşmanın oklarına bakın ” der.
Düşmanın pkunun gösterdiği yeri korumak benim için şereftir.
Soğan -Ptatats ile uğraşan uğraşsın.
Okların geldiği yerde siper alıup dünde bu olmuştu diyen de o okların sahibi nin teşnisdir .Nokta
bugünkü sorunlarımızın temelinde haçlı saldırılar devede kulaktır.
sorunlarımızın temelinde
gelir dağılımındaki adaletsizlikler,
korkunç israflar,
büyük yolsuzluklar var.
bunları görmemek belki de tam haçlıların istediğidir,
bunlara işaret etmekte benim için şereftir.
tabi bazıları vergi cennetlerine milyon dolarlar aktarsın bazıları da patates soğan alamasın
dünde olanlardan ders almayan da bugün ülkenin içinde bulunduğu acı durumun teşnisidir. nokta.
sizin için herhangi bir sorun haçlılaran daha önemlisi ise sizinle konuşacak da tartışacak da birşeyim yok.
Benim vatanıma saldırı halindeki haçlılardan daha önemli sorunum yok.
Pardon var içerde onlarla işbirliğine hazır işbirlikçileri
Dünkü cevabımı da buraya tekrar not edeyim:
Biden ne demişti hatırlayaılm “”Bence ona muhalif liderleri desteklediğimizi açıkça göstermemiz lazım. Onlarla doğrudan temasa geçip Erdoğan’ı yenecek duruma gelmeleri için onları güçlendirmeliyiz. Darbe ile değil, seçim süreci ile… Partisi, İstanbul’dan dışarı atıldı.”
Bu açıklamalar ve davranışlar ortada iken .
ve Bizim kasetle iş başına getirilenler gel gel diyorken .
Atanmış elçi Ankara da kimse ile görüşmeden gidip gelip Belediye başkanı ile görüşürken.
Ne var bunda yurt dışında mı görüyorlar demeniz Tıpkı kılçdaroğlunu “RTE de benim gibi tankların arasından geçsin ” demesi gibi birşey .
Görüşmeler zaten gizli veya yurt dışında yapılsa çok daha sorun olurki .
Babacanın yardımcısı bildiğiniz casusluk yaparken otoparklarda , restaurantlarda ,otellerde zarf içinde para aldı ve ne var işte otopark da yaptım gibi deli zırvası açıklama yaptı.
Şimdi Biden in açıklamalrı ve davranışları ,ambagoları 11o devlet başkanını çağırıp Nato müttefiğini bile çağırmayıp onu indireceğim diyor.
Elçisi hiç kimse ile görüşmeden bir yerlerde belediye başkanı ile görüşüp duruyor (sadece o değil emperyal tüm elçiler ).
siz ne var bunda balıkçıda buşumuşlar diyorsun öyle mi?Kavala da aynı buluşmuş.
eski didem hanım sınız diye cevap veriyorum ama bu olayları bu analizi yapan ancak Kılıçdaroğlu nun “RTE de balıkçıda buluşsaydı o niye buluşmadı ” diye yanıt vermesi daha yerinde olacaktır.
Bunda bir sorun görmeyene de “Tamam canım haçlılar sana da birşey yapmaz ” der geçerim.
Dünkü cevabınızı da buraya tekrar not ediyorsanız,
bende dünkü cevabınıza cevabımı tekrar not edeyim;
Serdar Turhan
29 Mart 2022 At 23:00
her türlü izlemeye, dinlemeye açık bir ortamda gerçekleştirilen toplantı ve konusu hakkında bir fikrimiz olamadığına göre zanlardan ibaret görüşlerimizi yazmak kalıyor geriye, siz zanlarınızı yazdığınıza göre
ben de, bu toplantının amacının belki de ödeneğini yeterli alamayan, mevcut gelirleri elinden alınan ucuz ekmek satışı bile engellenmeye çalışılan sayın başkanımızın bir dünya metropolü olan İstanbula yeterli hizmet vermek için kendi kişisel prestijiyle iktidarın alabildiginin cok altında bir faizle batıdan borç alarak hizmet vermeye çalıştığına dayanarak istanbulun sorunlarının görüşüldüğü bir toplantı olduğunu zan-ediyorum.
sizin zanlarınızın dayandığı biden açıklaması son derece anlaşılabilir değil mi? açık açık istanbulun secimle kaybedildiğinin altını çiziyor ve istanbulu kaybedenin genel seçimi de kaybedeceğini onlarda bildiğinden kazanacak olanlara desteklerini açıklıyorlar.onlar daima kazananı desteklerler.
sayın erdoğan istanbul belediye başkanı iken elçilerle görüşmediğini mi düşünüyorsunuz, batıdan destek almadığını mı sanıyorsunuz, dönemin gazeteleri duruyor değil mi?
abd nin siyasal islam politikalarıyla birlikte okuyun derim.
eski didem yorumlarına dönerseniz akp nin ulkeyi iyi yönetemedigini ama mevcut karışık durumda merkez yönetime sahip çıkılması gerektiğini söyleyen yorumlar okursunuz. bugün ülkenin yeni bir sistemle daha iyi yönetileceğine dair umudumdan hiçbir şey kalmamıştır hatta tam tersi. bu şansın verilmesi gerektiği düşüncemi aynen korumakla beraber hiç iyi kullanılmadığını da esefle izliyorum. yorumlarımı da bu tabloya göre revize ediyorum.
namus meselesine gelince,
ülkede general, vali, hakim, öğretmen kalmayana kadar aklınızı takmadığınız namusa, atlet koklamak gibi şimdi mi aklınızı takıyorsunuz, biz kendi namusumuzu korumayı sizden öğrenecek değiliz değil mi?
Yoruma kapalı.