Gül hangi hesapların içinde? Herhalde okuyup işittiklerinizin değil…

14
Reklam

Bazıları benim 11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ile neredeyse her gün görüştüğümü sanıyor; hayal bu ya, söylediği her söz ve attığı her adımda bir biçimde rolüm olduğunu düşünenler de az değil.

Benim yazdıklarımı da ondan onaylı yazılar sananlar çok.

Gerçek şu: Ayda yılda bir görüşüyoruz. En son görüşmemin üzerinden hiç değilse iki ay geçmiş bulunuyor. Zaten şu sıralarda İstanbul dışındayım. Yüz yüze görüşmediğimiz gibi, başka vasıtalarla da aramızda iletişim yok.

Cumhurbaşkanı Gül’le sanıldığı türden bir ilişkimiz bulunmuyor.

İster inanın ister inanmayın, Gül cumhurbaşkanı iken de durum şimdikinden farklı değildi.
Onun ne düşündüğünü, niyetlerini, nelerden hoşlanıp neleri tolere ettiğini, nelere dayanamayıp isyan noktasına kadar vardığını bilmem için her gün birarada olmam da gerekmiyor zaten.

Bazılarının sandığı ve herkese de kabul ettirmeye çalıştığının aksine, Abdullah Gül, hesapçı olmayan, açık bir kitap gibi şeffaf biri. Kendisinden çok başkalarını ve ülkeyi düşünür. Attığı her adımda uzun yıllardır tanıdığı yol arkadaşlarına en çok sorduğu soru, attığı o adımın içinden çıktığı kesime mensup sıradan insanlar tarafından nasıl karşılandığı sorusudur.
Genel eğilimin dışında kalmak istemeyen bir yapısı vardır.

Son KHK’daki ‘müphem’ ifadelerin daha kesin ifadelerle yer değiştirmesini talep ettiği ilk mesajından itibaren ağzından ve kaleminden çıkanların hep bilinen nazik üslubunu yansıttığını da herkes görüyor olmalı.

Sabır, ama nereye kadar?

Ne yaptığını, neler yapabileceğini tahmin etmesi hiç de zor olmayan bir insan Abdullah Gül.
Şimdilerde sağda-solda çıkan değerlendirme yazılarını okuduğum ve TV ekranlarına taşınan yorumlara kulak verdiğim zaman, yazılanlar ve söylenenlerden dehşete düşüyorum.

Reklam

Elbette Gül’ün de sabrının bir sınırı vardır; ancak onun sabır eşiği biraz daha geniş. Elbette, kendisinden beklentiler arttığında, kişisel yapısı öne çıkmamaya müsait olduğu halde, görev üstlenmekten kaçınmadığı da biliniyor. Ancak sabrının taşması ve ‘‘Bana bir görev düşüyor mu?’’ sorusu eşliğinde öne çıkması o kadar kolay olmuyor.

Başgösteren tartışmalar sabrını zorluyor olabilir mi?

Zorlasa da medyadan bazılarının ona biçtiği rolü kabullenmesi için bu kadarının yeterli olmadığını düşünüyorum.

Ortak aklın ve sağduyulu yaklaşımın ortadan bütünüyle kalktığı bir ortamla karşı karşıya kalınırsa ancak o zaman iş değişebilir.

Refah Partisi’nde başlayan siyasi yolculuğunu farklı bir düzleme taşıma kararına varması öyle bir ortamda gerçekleşmişti. Genel başkanlığa adaylığını, birbiri ardına iki kez Anayasa Mahkemesi tarafından kapatılmış partisinin hiçbir şey olmamışcasına yola devam ettirilmek istenmesi üzerine koyduğu unutuluyor.

O karara varması için de beraber siyaset yaptığı yol arkadaşlarındaki ve kitledeki genel eğilimin o yönde olduğunu anlaması gerekmişti.

Elbette yanılabilirim, sonuçta o da bir insan ve insanların başkalarını şaşırtma özelliği de vardır.

Bu noktada yıllardır gözlemlediğim bir özelliğini daha belirtmek isterim: Bir kere karar verdi mi, sağına soluna bakmadan, ‘‘Kim ne der?’’ hesabı yapmadan sonuna kadar gitmekten geri kalmayan bir yapısı da vardır.

Reklam
Yanlışa ‘yanlış’ denmeyecek mi?

Türkiye ve içerisinde yer aldığımız bölge ilginç bir dönemden geçiyor. Bu dönemde bütün kararların hiç yanlışsız alınması, başlatılan uygulamaların üzerinde kafa patlatılmış bir sürecin eseri olması gerekiyor.

Yanlışları fark ettiğinde ‘‘Sakın ha’’ uyarısında bulunmak, düşünen herkesin görevi.
Herkesten fazla da, uzun yıllar bakanlık, bir süre başbakanlık ve 7 yıl da cumhurbaşkanlığı görevini yürütmüş Abdullah Gül’ün…

Ne yapmalı yani, yanlış olduğunu düşündüğü bir tasarrufa ses çıkarmamalı mı?

‘Doğru’ kimsenin tekelinde olmadığı gibi, ‘yanlış’ da herkes tarafından yapılabilir. Hep ‘doğru’ yapması beklenenlerin ‘yanlış’ yaptıklarında bilebilecek durumdaki birinden bunu öğrenmeleri herkesten önce kendilerinin yararınadır.

Bütün bu mülahazalar içerisinde 2019’da yapılması beklenen cumhurbaşkanlığı seçimi hesapları yok mudur? Abdullah Gül böyle bir beklenti içerisinde midir?

Kritik soru bu.

Soruya benim kısa cevabımı sizlerle paylaşabilirim: Cumhurbaşkanlığı döneminde partiler-üstü bir tavır sergilemiş olmasına rağmen, kurucusu olduğu partiye samimi bağlılığı vardır ve ancak denklemin içerisinde AK Parti de bulunursa bunu o zaman düşünmeye başlayabilir.

Bunlar benim tamamen sübjektif tespitlerimdir ve öyle de değerlendirilmelidir.

ΩΩΩΩ

Reklam

14 YORUMLAR

  1. Ak Parti Gül ü çağıracak ve aman gel adayımız ol diyecek o da risksiz ve garanti bir şekilde aday olacak öyle mi ?!!! Bunu bekliyorsa çok bekler daha. Siyaset cesaret ve risk işidir. Erdoğan ı siyasette başarılı kılan da budur. Başkalarından her daim icazet bekleyen, beklemeye devam eder durur. İyi beklemeler diyelim …

  2. Akp sözcüsü Abduulah Gül’ün parti kurucularından olmadığını söylemesi konusunds ne düşünüyorsunuz?

  3. Abdullah Gül her zaman beyefendi bir insandır. Hangi oluşumun içinde olursa olsun herkesin sempatisini kazanabilecek bir insan . Oy her zaman beyefendilere verilir

  4. Sayın koru hayırlı günleriniz olsun. Sizi yıllardır takip ederim.yazılarınıza katılmadığım zamanlar olmuştur. Bir taneside budur. Yanlışa yanlış demek herkesin hakkı eveet ama etrafımızda filistin olayına iran olayına … ses çıkmayıp buna ses çıkması tamamen iç siyasete yatırım .yani yanĺış demek deģil amaç geleceğe yatırım için dava arkadaşına ve kardeşim (sayın Erdoğan bildiğim kadarı ile Azarbeycan cumhutbaşkanı hariç ) dediği insana laf çakması olarak görüyarum. Selamlar

  5. Gül’ün Erdoğan kadar hasbî olmadığını düşünüyorum. Denklemin içinde Ak Parti olmadığı takdirde bir adım atmama ihtimalini ben de yüksek görüyorum. Zira başbakanlık ve 7 yıl cumhurbaşkanlığından sonra siyasi hayatını bir mağlubiyetle sonlandırmak istemeyecektir.

  6. “Yanlış olduğunu düşündüğü tasarruflara” karşı insanlar tabii ki ses çıkarabilir. Ancak bir şartla : İyi yapılan işler için de ses çıkarmak kaydıyla. İyileri pas geçip , sadece ” yanlış olduğunu düşündüklerinizi ” , üstelik kimlerle ( millete ” it” diyen “yüzünün nuru kaçmış” tiplerden bahsediyorum ) aynı safa düştüğünüzü bir yerde umursamıyormuş görüntüsüyle söylerseniz, bu incitici ve üzücü olur. Üstelik bizim gibi bu tarz mecralarda yorum yaparak , sosyal medyada yayınlayarak görüş belirtmeye de ihtiyaç yok. Direkt muhatabına söyleme imkanınız varsa , başka türlü davranmak şüphe doğurur ; spekülasyonlar alır yürür. Eğer zaten bir plan doğrultusunda bilerek yapılıyorsa , derhal arkası getirilir. İp nereden koparsa kopar ; millet de hesabı kime kesecekse keser. Yönetime talip olmanın ilk şarttı cesarettir vesselam.

  7. Abdullah Bey, bütün siyasi hayatında yaptığı görevlere ‘Tayyip Bey tarafından getirildiği’ algısının oluşturulmaya çalışılmasından hiç rahatsız değil midir? Yoksa bunun farkında mı değil?
    Hepsi bir tarafa Ak Parti kurucusu değildir açıklamasına verecek bir cevabı yok mudur?

  8. sayın Koru,
    Sanırım sizinde düştüğünüz hata diğer insanlardan farklı değil. 1.si, yola beraber çıktıkları söylenen iki yol arkadaşının bu süreçte ne adar yol arkadaşlığına sadık kaldığı konusunda insanlarda oluşan bir şüphe var. peki bu şüpheyi oluşturan kim?
    2. si ise yol arkadaşının her hangi bir sıkıntısında partiler üstü söylemine sarılan eski cumhurbaşkanı, sayın cumhurbaşkanımıza yapılan saldırılarda, şu anki gösterdiği görüş ifade sürecini göstermemiş olmasıdır. Buda ister istemez mevcut tepkilerin oluşmasına sebep olmuştur. hoş olmadı

  9. İktidar hiç bir şekilde kendisinin ve yaptıklarının eleştirilmesini istemiyor.Üstelik bu eleştirilere çok sert ve tehditkar bir şekilde de tepki veriyor.Bu eleştiriyi yapanların kendi iktidarlarını ortadan kaldıracak kişiler olarak algılıyor.Bu sağlıklı bir tavır değil daha çok öfkeyle birlikte korkudan kaynaklanan şizofren bir konum.Sanki etrafı çevrilmiş hiç güvenilecek kurum ve kişi kalmamış her an saldıracaklar gibi bir duruş bir tavır sergiliyorlar.Bunu kendileri hiç görmüyor ve ayrıca dengesiz sorgusuz aşırı bir sevgi ile bağlı olanlarda görmüyor.Ama daha objektif ve geniş çerçeveden ve tarafsız bakanlar olayın farkında ve mantıklı doğru tembih ve ikazlarda bulunabiliyorlar.Fakat bu tür baskı,itham korku ve tehdit devam ederse sanırım bu konuşabilenlerde susacaklar.İşte o zaman asıl tehlike başlar.Umarım iktidar ne yapıyorsak haktır,doğrudur,bunun dışındakiler yanlış ve art niyetlidir söylemini bırakıp,öz eleştiri yapar.

  10. bugün abdulkadir selvi nin yazısı herseyi özetliyor…GÜL başkanlık sisteminin yanındaydı ama şimdi değil..GÜL kendisine yapılan samimiyeti ve fedekarlıgın karşılıgı olan MİNNETTARLIĞI hiç gösteremedi…TÜRK MİLLETİNİN duyguları bunlar..

  11. Bugün AK Parti’ye rakip bir parti yoktur. Halk ve ordu onun yanında, Sermaye ise karşısındadır. Etkin devletler tarafsız görünüyorlar. AK Parti içinde ve dışında Erdoğan’ın yerini alacak biri yoktur, Türkiye bunu, AK Parti ve Erdoğan’ı kabullenmiştir.
    Bizim yapacağımız AK Parti ve Erdoğan’ı devre dışı bırakmak değil onları eğer gücümüz yeterse hatalarından uzaklaştırmaktır. Akevler olarak bizler hep bunu yapıyoruz. Anayasaya ‘Hayır’ ama AK Parti’ye ‘Evet’ diye yazmıştım, hiçbir şey değişmedi.
    Önce AK Parti’yi Erdoğan, Gül, Arınç, Atalay, Çiçek, Gönül, Aksu, Şahin, Davutoğlu ve Babacan beraber kurdular. Yazıcı, kuruculardan değildir ama katıldıktan sonra etkin oldu. Bazı Sermaye yandaşları vardı içerde, onlar gittiler. Bu kadro ise tüm saldırılara rağmen AK Parti’yi terk etmedi.
    Öncelikle Erdoğan ya parti başkanlığını ya da cumhurbaşkanlığını bırakmalıdır. Kurucu kadroyu tekrar yanına almalıdır. Komşuların iç işlerine karışmamalı, uluslararası siyasette tarafsız olmalıdır. İran ile ise çok yakın ilişkilerde olmalıdır. Olağan üstü hal derhal kaldırılmalıdır. Türk ordusunu yıpratma siyasetinden vazgeçilmelidir.
    Bunlar bizim onun iktidarda kalması için temenni ve tavsiyelerimizdir.
    Biz ise Türkiye’nin her yerinde semt kooperatifleri kurup halkın Adil Düzen’e gelmesi için çalışmalıyız. AK Parti iktidarı bu çalışma için fırsattır.
    Bizim diğer partilerin yanında yer alabilmemiz için önce Adil Düzen’i kabul etmeleri gerekir. Cumhurbaşkanlığına inanmış-asker birini aday göstermeliler. O asker de Erdoğan’a ve AK Parti’ye karşı olmamalıdır. Birinci turda yeterli oyu alamazsa ikinci turda seçime girmemelidir.
    Muhalefet de Erdoğan’ı indirmek için değil onun tarafsızlığını sağlamak için çalışma yapmalıdır. Bunun için muhalefetin Bahçeli’nin yaptığı gibi milletin iktidar ettiği başkanı kabullenmesi gerekir. Ona saygılı olmalıdır ki o kişi tarafsız olabilsin.
    Erdoğan bugünkü durumda tarafsız olamaz. Önerim başkanlıktan istifa etmesi ve bir askeri başkan yapmasıdır. Kendisi başbakan olsun ve başkanlık sisteminden vazgeçsin. Biz AK Parti’den memnunuz çünkü Adil Düzen çalışmalarını engellemiyor.

  12. bu yanlış gördüğü şeyleri açıktan değilde uygun ortamlarda ilgili kişilerle paylaşsa daha doğru olmazmı.cumhurbaşkanını arayıp şöyle olsa daha iyi olur dese dikkate alınmazmı.bunu acıkan yapması başka şeyler çağrıştırıyor sn koru mızrak çuvala sığmayacak kadar büyüüük. selamlar

  13. ” Kritik soru bu ” dan sonraki paragraf aynı klasik bir rahmetli DEMİREL cümlesi gibi olmuş hocam .Hiç bir şey anlaşılmıyor . Eğer anlatılmak istenen şuysa : ” Sn.Gül , Ak Parti den bir talep gelmesi halinde cumhurbaşkanlığına 2019 da aday olur ” diyorsanız bu imkansız.Ak partinin adayının mevcut sn.cumhurbaşkanı olacağı o kadar bariz ve net ki . Artık hiç bir katkı ve görüşü dinlemeyen , bildiini okuyan bir iktidar var ki , seçimi kazanamazsınız deseniz bile onlar bildiğini okuyacak , doğru bildiği yoldan gideceklerdir. Kırıp dökerek , insanları harcayarak da olsa .

  14. Yeni sistemde partisiz cumhurbaşkanı çarkın durması demek, kim toplama muhalefetin desteğinde iktidar olabilir, o zaman Abdullah Gül’e 2019 üzerinden neden saldırılıyor? Kraldan kralcılara dikkat!

Yoruma kapalı.