Hürriyet’in büyük hatası, hatalı olduğunu görmemesiydi.. Elleri buna alışık..

18
Reklam

İnsanoğlu hata yapar; gazetecilerin hata yapmaması beklenir, ancak insan oldukları için gazeteciler de hata yaparlar…

Doğru gazeteci tavrı, hatayı  fark eder etmez düzeltmektir.

‘Karargâh rahatsız’ manşetiyle hata yaptı Hürriyet .. Ve hata yaptığını fark etmekte gecikerek bir hata daha yaptı.

Bana “Bu hatalardan hangisi daha vahim” diye sorarsanız, hiç tereddüt etmeden “İkinci hata” derim.

Yaptığının hata olduğunu fark etmemesi…

28 Şubat daha dün gibi

Türkiye düz yolda ilerleyen bir ülke değil; kasisli bir yolda yürüyor gibiyiz. Bu yüzden hepimizin her günü, esas işimiz ne olursa olsun, siyasetle ilgilenmekle geçiyor. Bu sebeple de hayatımızın belli dönemlerinde bizlere yaşattırılan inişler ve çıkışları belleğimizde muhafaza ediyoruz.

En ciddi inişlerden biri 20 yıl önce yaşanan ‘post-modern’ sıfatı yakıştırılmış ‘28 Şubat’ darbesiydi.

Asker, seçimle gelmiş iktidarı, doğrudan müdahale etmek yerine, medyayı kullanarak yerinden etmişti 28 Şubat’ta…

Reklam

Gazete manşetleriyle…

Düzeneği Ankara gazetecileri iyi bilir: Genelkurmay’dan birileri.. vermek istedikleri mesajı hangi gazete aracılığıyla vermeyi uygun gördülerse.. onun temsilcisini karargâha çağırır.. önceden hazırlanmış metni eline tutuşturur.. Ve haberinin sayfanın neresinde yer alacağına kadar anlatırdı.

Bir tür talimat.

O talimata uygun davrandı 28 Şubat sürecinde karargâh tarafından muhatap seçilen gazeteler ve gazeteciler…

28 Şubat sürecinin, bu sebeple, hayli zengin bir gazete manşetleri sergisi vardır.

Hürriyet’in ‘Karargâh rahatsız’ manşeti, o zengin koleksiyonun en nadide parçalarından biri olan ‘Genç subaylar endişeli’ (Cumhuriyet) manşetini akla getirdi.

Tepkiler bu yüzden…

Nitekim, Genelkurmay Başkanlığı’nın nice sonra yaptığı konuyla ilgili açıklama, bu defa da aynı yöntemin uygulandığının işaretleriyle dolu: Hürriyet’in Ankara temsilcisini karargâha çağırmışlar.. O sırada toplumda konuşulan kendilerini ilgilendiren 7 konudaki eleştirilere cevap teşkil eden bir metni eline tutuşturmuş ve yayınlanmasını istemişler.

Reklam

“Başlık bizim değil” diyor açıklamasında Genelkurmay…

Toplum hafızasında silinmesi zor izler bırakmış o manşeti bugüne taşımak bir hataydı; içeriği 28 Şubat haberinden ne kadar farklı olursa olsun…

Hürriyet, günler sonra yaptığı nedamet belirten açıklamayı ilk tepkiler üzerine durumu fark edip derhal yapmalıydı.

Önce “Hata yaptım” diyecek, sonra da haberin içeriğinin savunmasına geçecekti.

Böyle bir hata nasıl yapılır?

Şöyle: Bizde gazetelerin kritik haberlerine son biçimini veren ve ona başlık bulan editörler bu tür başlıklar seçmeye yatkındır. Gazeteleri iktidarla iyi geçinme yolunu seçmiş ve munis bir yayın çizgisini tercih etmiş bile olsa.. alışkanlıklar ve ideolojik tepkiler yüzünden elleri derhal bu yöne kayar.

Kaymış işte…

Dün de yazdım; geçmişte, en son örneğini 28 Şubat sürecinde yaşadığımız gibi, bu tür yanlış oluşmuş reflekslere demokratik cevapları gazetelerimizde bizler verip karşı tarafı püskürtüyorduk.

Siyasilerin devreye girmesine gerek kalmadan…

Püskürtüyorduk ve dönemin Genelkurmay karargâhı karşı çıktığımız manşetleri savunma işlevini aynı gazeteye yaptırmakta zorlanıyor, başka gazetelerin kapısını çalmak zorunda kalıyordu.

Bugün durum farklı. Gazeteler ve gazetecilere kendi yanlışlarını kendilerinin düzeltmesine fırsat aralığı bırakmadan, en ağır eleştirilerle siyasiler kavgayı üstleniyor, ardından savcılar soruşturma açıyor…

Tepkiler olağanüstü sertti, neden?

Cumhurbaşkanı ve hükümet bu habere neden olağanüstü sert tepki vermiş olabilir?

Soruya cevap arayanlar, referanduma gidilen ortamda, ‘Evet’ cephesinin, Aydın Doğan ve Doğan Grubu’nu karşısına almayı stratejik açıdan yarar getirecek bir yöntem saydığı gerekçesini öne çıkarıyorlar.

Geçmiş seçimlerde işe yaramış bir yöntem olarak…

Doğru olabilir.

Ancak hiç unutulmaması gereken bir nokta daha var: Ülkemiz 15 Temmuz hain saldırısına muhatap oldu ve o darbe girişimiyle yok edilmek istenenler, o geceyi ve yaşadıklarını, darbe girişimi başarılı olsaydı yaşatılacaklarını zihinlerinde taşıyorlar…

Manşeti ‘cuntasal bir çıkış’ olarak değerlendirmeleri bu sebeple normal.

Hükümete yakın çevreler, galiba, 15 Temmuz’a cür’et edenlerin, bir kez daha aynı yola başvurabileceklerini düşünüyor.

Türk Silâhlı Kuvvetleri (TSK) içerisinde köklü tasfiyeler yaşandığı halde…

‘FETÖ’ irtibatını akla getirebilecek özelliklere sahip her TSK mensubu kendisini ordu dışında bulduğu halde…

Onların yerine, daha önce Ergenekon ve Balyoz davaları yüzünden görevden alınmış ve adalet önüne çıkarılmış subaylar getirildiği halde…

Yine de ‘darbe’ ihtimali gözardı edilmiyor olmalı.

Genelkurmay’ın, haberin başlığı bir tarafa, böyle bir açıklama yapmış olmasını da, yatıştırma amaçlı bir girişim olarak görüp yine böyle bir uğursuz beklentiye bağlayanlar var.

Olabilir mi gerçekten?

Bu soruyu bana 14 Temmuz öncesi sorsaydınız o zaman cevabım “Tereddütsüz hayır” olurdu.

Hürriyet için kötü bir hafta. Böyle giderse ‘şamar oğlanı’ işlevi Hürriyet’in üzerinde kalacak… Önümüzde referanduma kadar da bayağı bir süre var.

ΩΩΩΩ

Reklam

18 YORUMLAR

  1. Zaman zaman yine bu sayfalarda ” gazete_
    ciler hapse atılıyor” yada “basın susturuluyor’ diye yazılar yazıldı, çizildi. Hep suçsuzdular, hep masumdular. 28Şubat’ta siparişle haber yapıp darbede baş rolü oynayan gazeteciler de tıpkı bugünkü gibi masumdular. Devletin bekasını,milletin kaderini tehdit etseler de gazeteciler susturulamaz, susturulmamalıdır öyle ya. Çünkü basın özgür olmalı. Hak ve özgürlük alabildiğine olmalı ama sorumluluk olmamalı. Darbeyi hazırlasalar da, yıkıcı terörist eylemleri desteklemeleri de basın susturulmamalıdır, öyle değil mi?

  2. Bizde hain bitmez. Fetö gider ptö gelir. O gider başkası… 15 Temmuzun bize verdiği en önemli mesaj bu olsa gerek; en olmaz bile olabilir. İşini kış tut yaz olursa bahtına, hükümetin ve devletin böyle davranmasından daha doğal ne olabilir son olanlardan sonra.
    Sürekli aynı tarz gazetecilik hatalarını tesadüfle açıklamak saflık olur, bu bilinçli bir tercih. Sağa sola şamar savurmayı adet edinenlerin, “şamar oğlanı” olması tahmin edilen bir son. Bence bu gazetenin patronu, yaptığı diğer işlerinde, yasa dışı olduğu iddia edilenlerinin, legal bilinirlilik düzeyini yükseltmeye önem vermeli. (Bknz. Kaçakçılık iddiası ve diğer vergi kaçırma iddiaları) Bu iddialar olduğu sürece ve tesadüfi olmayan yanlışlıklar devam ettiği sürece bu gazete şamar oğlanı olmaya devam eder.

  3. Sayın Koru yazılarınızdan tekrar keyf almaya başladım. Şunu belirmeden de geçemeyeceğim. Nasıl bir insan turşu içmekten de bal yemekten de keyf alabiliyorsa bendenizde eski ve yeni yazım-anlatım şeklinizden benzer keyf alıyorum. Hürriyet’in rezaletine ve rezaletlerine binaen yazdığınız eski-yeni yazılar, eski- yeni (başlamadan biten) polemikleriniz tam örnekleri. Selametle

  4. Karargah rahatsız başlıklı yazıyı okuyunca bu rahatsızlığın hükümete karşı olmadığı anlaşılıyor. Yazıyı okumayanlar için yanlış anlaşılabilecek bir başlık. Bu başlığa karşı, „atılan başlık bir terbiyesizliktir, seviyesizliktir“ ve „bedelini ağır ödeyeceklerdir“ diyor Cumhurbaşkanı Erdoğan. Hürriyet nadiren okuduğum bir gazete. Ama bir gazetenin üzerine bu kadar fazla gidilmesini doğru bulmuyorum. Hürriyet’i eleştirirken Cumhurbaşkanının sözlerini duymamış gibi davranan herkesin basın özgürlüğünden ne anladığını sorgulaması gerekir.

    • hüseyin bey merhaba. konuya ideolojik bakıp, kendisini melek, karşısındakini de şeytan olarak görünce gözünün önündeki haberi anlamaktan bile aciz olunuyor. haberin doğru anlaşıldığını çok nadir gördüm. değerlendirmeniz için tebrik ederim.

      • Hamza Bey, haklısınız, konuya Ideolojik bakanlar ayrıca konuyu bütünüyle de göremiyorlar. Aynı anahtar deliğinden bakar gibi. Politikacı olsun, gazeteci olsun veya sıradan vatandaş olsun, ideolojik nedenle, politikacının yanlışını görmemezlikten gelenler, bindikleri dalı kesiyorlar. Işin ters tarafı hepimiz bu dalın üzerindeyiz!

  5. Sabah gazetesinde çıkan bu yazıyı okumanızı tavsiye ederim. http://m.sabah.com.tr/yazarlar/kutahyali/2017/02/27/son-ve-umutsuz-bir-hamle

    Yazıda darbenin nirden fazla failinin olduğu ancak hükümetin toplumda ayrışmayı önelwmek için tüm kuvveti ile fetö yüklendiğini, bunun nekadar mantıklı olduğu, fetö den tiksinen halkın ortak bir ruha ulaştığı ifade ediliyor.

    Yazarı ciddiye almayanlar olabilir ama iltidara yakınlığı ile bilinen bir gazete çıkması editoryal hata olmasa gerek.

    Bu yazıdan nasıl bir sonuç çıkar. Fetö ile mücadele birlik ruhu ile başarıya yaklaştı artık diğer tehditlere yönelme zamanı geldi.

    Hürriyetin manşeti içeriği ile bağdaştırılamayacak kadar sorunlu. Hükümetin darbe çağrıştırıcı olarak kabul etmesi ömwnli işaretler veriyor. Ya beklenen bir darbe vardır. Ya beklenmesede tsk içinde “yeni türkiye” hedeflerine engel olacağı düşünülen subay kadrosu bulunmakta ve tasfiye edilmesi gerekiyodur. Ya da referandum öncesi bir hamledir.

  6. Ilk adimi AKP orduda turbani serbest birakarak atti. Amac CHP’ye bir “yem atmakti”. Hurriyet bilerek ya da bilmeyerek alet oluyyor bu ise. Umarim CHP tuzaga dusmez. Referandum’da Evet’i guclendirme amacli bir girisim olarak goruyorum bu olayi. Tam su gunlerde orduda turbana izin verilmesi gercekten cok aciliyeti olan bir konu mu yoksa? Bence hic de degil.

    Basinin durumu su anda 28 Subattakinden beter. Ellerine metin tutusturmaya bile gerek yok. Hukumetin istediginden asirisini bol bol yaziyorlar. Degisik basin kesimlarinin farkli gorus ve ideolojileri desteklemesi normaldir ama bu belli sinirlar dahilinde olmali.

  7. Bu yazıyı nasıl anlamalıyız giriş ve sonuç sanki başka şeyler anlatıyor.mağdur mazlum değişen ne. Kim kazandı kim kaybetti.Hep merAk ederdim mısır niçin bu halde.Filistin halkı kurtuluşu hak etmedimi diye.Geçenki filistinli bayAn milletvekilinin yaşadıklarını okuyunca ve bugünleri yaşAyınca daha iyi anlıyorum.bu yazıyı Taha akyol un bugünkü yazısıyla okumak faydalı olabilir.

  8. taha bey, yorumumu geciktireceksiniz tahmin ediyorum. zamanında yayınlanmayınca da bir anlamı yok. bu nedenle yorumumu yayınlamayın. Ancak kafamdaki soruyu babanıza sorun, bana burdan cevap yazabilirsiniz. Dün de bir okur yorumunun altına yazıp sormuştum. “daha önceki yapılan “genç subaylar rahatsız” haberi ile hürriyette yayınlanan “karargah rahatsız” haberi arasında ben fark göremiyorum. farkı nedir” diye. Anladığım kadarıyla fehmi bey dünkü görüşünden U dönüşü yapmış bu sefer ikisini fark olmadığını yazmış.
    Fehmi bey bugünkü yorumuna cumhuriyetin o dönemki haberinin fotoğrafını koymuş. Ordan okuduğum kadarıyla, dönemin genelkurmay başkanı sayın özkök ile dönemin başbakanı sayın erdoğan arasında bir görüşme olmuş. ve bu görüşmede özkök, genç subayların rahatsız olduğunu söylemiş. Belki özkök, genç subayların adını kullanarak erdoğanı tehdit etmiş de olabilir. Onları bilemiyorum. Ancak haberde olmuş bir olaydan bahsediliyor. Şimdi, sayın koru, böyle bir olaydan haberi olsaydı bu haber yapar mıydı yoksa gerçeği gizler miydi? Eğer böyle birşey var ve sayın koru bunu haber yapmazdı ise Sayın koru kendisini “dürüstçe davrandım” şeklinde mi yoksa “bir gerçeği halktan gizledim” şeklinde mi tanımlar.
    Benim derdim, neyin gerçek gazetecilik, neyin manüpilasyon ya da daha doğru deyimle “toplum mühendisliği” olduğunu iyice ortaya çıkarmak ve toplum mühendisliği ile gerçek gazetecilik arasındaki ayrımı nasıl bulacağımızın netleşmesi. Bu konu, hürriyetin haberinden de cumhuriyetin haberinden de önemli. çünkü biz gerçek gazeteciliği bu ülkede hakim kılamazsak, demokrasiyi de, hukukun üstünlüğünü de, insan haklarını da tesis edemeyiz.

    • bir-iki ilave yapmam gerekiyor. ben cumhuriyetin haberini fehmi beyin burdaki yazısından öğrendim. o dönem cumhuriyet okumuyordum. cumhuriyet gerçekte öyle bir haber olmamış ve haberi uydurmuş olabilir. İşin o boyutunu bilmiyorum. Ancak anladığım kadarıyla öyle bir olay yaşanmış ve cumhuriyet haberleştirmiş. Hürriyet için de durum aynı. Yalnız başlıklar meselesi, sadece bu konuda değil, pekçok haber için geçerli bir alışkanlık. maalesef okur başlıklarla kandırılıyor, zaman zaman başlıklarla manüpilasyonlar yapılıyor. hürriyet bu konuda eleştiriliyorsa haklıdır.
      Ayrıca, yine habercilikte olmaması gereken pekçok şey var. bunların da ayıklanması lazım gerçek gazetecilik için. mesela ben haberlerde “iğrenç”, “hadsiz” gibi, haberi yapanın veya editörün görüşünü ve/veya değer yargılarını içeren kelimelerin haberde olmaması gerektiğini düşünüyorum. Bunlar da toplum mühendisliğidir, konuyu çarpıtmaktır, kamuoyu oluşturmaktır. Gazetelerin ve gazetecilerin ciddi bir şekilde kendilerini düzeltmesi lazım. bu konuda fehmi beyle hemfikirim. bu ülkede demokrasi yoksa bunda en büyük sorumlulardan bir tanesi gazetecilerdir. çünkü medya gerçekten çok önemli. bizim derdimizin hürriyete sadece bir haberdeki başlıktan dolayı ayar vermek değil, medyanın gerçek gazetecilik yapmasını sağlamaya çalışmak olmalı. bunun için de öncelikle “haber nedir?”‘in sonra da bağlı diğer konuların netleşmesi lazım.

      • keşke fehmi bey, hürriyetin ilgi çekmeye yönelik yanlış algı oluşturan haber başlığını, gazeteciliğin eleştirisi ve doğru gazeteciliğin tesisi için kullansaydı. fehmi beyden bunu beklerdim.

  9. Selçuklularda milli ordu vardı. Medine anlaşması ile başlayan Halife Ömer zamanında resmileşen halkın oluşturduğu ordu. Bir çevre ilin veya ilçenin vergilerini kendileri toplar, ona mukabil belli sayıda asker hazır olurdu. Savaş zamanında Anadolu veya Rumeli Beylerbeyi’nin emrine girer ve savaşlar böyle yapılırdı.
    Osmanlılar ayrıca Hristiyanlardan oluşmuş Yeniçeri ordusunu kurdular. Abbasilerdeki Hassa ordusunun benzeriydi. Batılılar Haçlı seferlerini haçlı ordularıyla yaptılar. Sonra bugünkü milli ordulara çevirdiler. Osmanlıların sipahi teşkilatına benzer ordu tipiydi. Osmanlılar III. Selim zamanında bu orduyu(Nizamı Cedid) kurdular. II. Mahmut Yeniçerilerden oluşan orduyu dağıttı.
    Abdülhamid’in batı tipi okullar açması faaliyeti içinde Harp akademileri kurulmuş ve bugünkü ordumuz oluşmuştur. Genç Türkler harekete geçerek İmparatorluk’u yıktıktan sonra milli devleti kurmuşlardır. Cumhuriyet böyle kurulmuştur.
    Dinsizleşmeyi vadederek İstiklal Savaşı ve Lozan’ı kazanan Türkiye sözünde durmamış, dinsizleşmemiştir. Bu sebepledir ki Türk Ordusu ile Batı’nın arası açıktır. 1960’tan beri görünürde batı ile beraberken gerçekte İslam’la beraber olmuştur. 28 Şubat bunlardan biridir. 28 Şubat’ı askerler yapmadı. Demirel yaptı. Askeri müdahaleye gerek kalmadan beş yılı geçirdi. Sonunda AK Parti iktidarı oluştu.
    Ergenekon ve Balyoz hareketleri de askerin bilgisi içinde olmuştur. 15 Temmuz da askeri taktik içinde olmuştur. Asker başörtüsü ile şunu ilan etmektedir. Sermaye istiyor ki Türk Ordusu Gülenci subayları tasfiye ederken dindar subayları da tasfiye etsin. Ordu da cevap veriyor: “Hayır, ben dindar subayları tasfiye etmiyorum.”
    Sermaye bundan rahatsızdır. Sermaye’nin çıkışı budur. 28 Şubat benzeri bir oyundur. Sonu Adil Düzen’e doğru atılan bir adımdır. Ordu Adil Düzen’i benimsemelidir. AK Parti ile bu işi götürmek istiyor. Bakalım AK Parti buna kendisini uydurabilecek mi?

  10. ”Karargâh rahatsız’’ manşetini atmak,

    …hem de 28 Şubat’ın yıldönümünde.

    …birde 15 Temmuz ikliminin kesafetli bulutları üzerimizdeki kesafetini korurken…

    ”Hata’’ ha?

    Hayır, ben böyle düşünmüyorum, düşünemiyorum.

    Hande Fırat. …15 Temmuz’da Cumhurbaşkanı’nı halk ile buluşturan Hande Fırat.

    Hande Fırat, 15 Temmuz’da Erdoğan ile halkı telefon ekranından buluşturmayı tek başına karar vermemiştir, veremez!

    …’’Karargâh Rahatsız’’ manşetinin atılmasına sebep olan haberini yapmaya da.

    Öyle, … ‘bu bir hata’ deyip …’editörün, alışkanlıklar ve ideolojik tepkiler yüzünden eli kaydı’ gibi dereden su getirmeler beni tatmin etmiyor, maalesef.

    Attıkları manşeti önünü sonunu düşünmeden, ne getirir ne götürür demeden yapmazlar, yapamazlar.

    Basının ”amiral gemisi’’ ve iktidarın yanında durmakla palazlanan ”havuz/yandaş medya’’ ile nam salmış günümüz topyekûn medyası, asli görevi olan ”halkı doğru bilgilendirme” işlevini yerine getiremezler.

    …getiremezler; çünkü bulundukları mevkie ve ulaştıkları kudrete ”basın ahlakı ve ilkeleri’’ üzerinden varmamışlardır,

    …getiremezler; çünkü bunu becerebilselerdi, bugün hayati önemi haiz referandum meselesinde, halkın kafası çok karışık olmaz ve halk, tam ortasından ikiye bölünmezdi.

    …getirmemişlerdir; çünkü bugün hiç olmadığı kadar dış tehditlere maruz kalmış beka sorunu yaşayan ülkem halkı, çevresinde neler olup bittiğini kavrayamamaktadır.

    Öyleyse ”Karargâh Rahatsız’’ manşetini nasıl anlamalıyız?

    Melih Gökçek ”halk silahlanıyor, hem de pompalı tüfeklerle!’’ (halkın aklı ile dalga geçmek buna denir herhâlde) mealinde bir şeyler söyledi.

    Tehlike geçmedi. Referandum öncesi, kader denk noktasında…

    Galiba…
    Kartlar yeniden karılıyor.
    Saflar yeniden tutuluyor.

  11. Hürriyetin manşeti asla masum değildir. Ayrıca Fehmi bey o zamanki çabalariniz takdire değer olsada yirmi sekiz Şubat puskurtulmus değil gerçekleşmiş bir darbedir. Hürriyet ve arkasindaki gücün yaptıkları asla unutulmaz. Neler yaşadık unutulmamalı. Böyle bir fiyaskoyu sadece hata olarak degerlendirmemelisiniz .

  12. Fehimi bey, o manşet danışıklı döğüş olmasınmi?
    Refaranduma kadar mağdurları oynamak için yazılmış iyi bir seneryo.Bunca yıl Uğur Talu TSK bünyesinede yapılan haksızlıklarai başörtüsüde dahıl delilleri ile birlikte köşesinde devlet yetkililerine avazı çıktığı kadar yazıları ile çağrıda bulundu fakat onlara bir türlü sesini duyuramadı. Hay Allah bende kalkmış ne diyiyorum! Uğur beyi duymasalardı hiç o köyden kovulurmuyudu!
    Bu arada 15 Temmuzla ilgili bilerek veya önceden ne dediklerini unutarak epeyice itiraflar yazılıp çizilmeye başlandı.
    Bakalım 16 Nisana kadar ne gibi çakma mağduriyetler ortalığa dökülüp saçılacak.

Yoruma kapalı.