İdlib ve Suriye sözcükleri yazıları okunmaz kılıyor.. Bu yazıyı okumayı deneyin derim…

16
Burası İdlib..
Reklam

Her gece yatağa kendini teslim ederken ve her sabah yeni bir gün için uyanırken, insan olan, İdlib’te kendini sıkışmış hisseden, her an hayatını sonlandırabilecek bir askeri saldırıya uğrayabileceği endişesi yaşayan, yaşadığını ispat edebileceği nesi varsa bir çıkına doldurmuş, çoluğunu-çocuğunu kurtarmak için hangi istikamete doğru kaçacağını hesaplayan Suriyelileri düşünür.
Pek çoğumuzun durumun vahametini anladığımıza ve istenmeyenin başa gelmemesi için dua ettiğine eminim.
Buna karşılık, İdlib’e ve orada köşeye sıkışmışlığın can havliyle ne yapacağını bilemez haldeki milyonlara çok farklı gözlerle bakanların da az olmadığını sanıyorum.
İdlib’i yalnızca kendi çıkarları açısından değerlendiren, verecekleri kararla milyonların hayatını karartabilecek siyasi güce sahip olanlar var uluslararası arenada. İnsan hayatı onlar için bir anlam taşımıyor; oradaki insanların hayatlarının devamı veya sona ermesinin ülkelerine ne kazandırıp ne kaybettireceği hesabındalar.
‘‘Ülkelerine’’ diyorum, ama siz bunu ‘‘Kendilerine’’ diye anlayın.
Çoğu için ülkeleri ile kendilerinin çıkarları arasında fazla bir fark yok.

Esad devam etmeli mi?

Beşşar Esad bu tiplerden biri ve en merkezi noktada bulunduğu halde başkaları arkasına saklanıp kendini unutturabilme özelliğine sahip olduğu için de en tehlikelisi…
İdlib Beşşar Esad’ın başında bulunduğu ülkenin bir parçası, orada sıkışmış endişeli kitleler de onun ülkesinin vatandaşları… Ancak Esad açısından İdlib’tekiler kendisine muhalif ve yok edilmesi gereken insanlar… O insanların bir milyonunun bebek ve çocuk, ötekilerin büyük çoğunluğunun da eline hiç silah almamış sivil olması Beşşar Esad için fazla bir anlam taşımıyor.
Eli silahlı muhalif ile sıradan muhalif arasında bir fark yok onun gözünde.
Ülkesini harabeye döndürmede en büyük sorumluluğun kendisinde olduğunu fark etmez görünüyor Esad.
Bütün planları doğru çıksa ve sonunda yabancı dostları sayesinde koltuğunda kalmayı başarsa bile, harebeye ve kan çanağına dönmüş ülkeyi yönetemeyeceğini göremiyor. Kendisine arka çıkan, silahlarıyla destekleyen, insanlarının üzerine birlikte ölüm yağdırdıkları yabancıların bunu neden yaptıklarını da hesap edemiyor.
Görüyor belki de, herkesin hesabını da biliyor, ama umursamıyor.
’’Esad yerinde kalsın’’ diyenler, onunla görüşülerek, müzakere edilerek sonuca ulaşılmasını tavsiye eden birileri kendilerine ‘barıştan yana insanlar’ gözüyle bakılmasını istiyorlar. Oysa vaktiyle durum farklı olsa bile Esad’ın yerinde kaldığı her gün artık yeni huzursuzluklara gebedir.

Yeni formül bulunmalı, Esad’sız bir formül

İdlib’e kadar süren ve bir ülkeyi tarihiyle birlikte yok olma noktasına getiren süreci yakından izlediğimi sanıyorum. En başından itibaren, Esad’ın, kendisine neden itiraz edildiğini, insanların ailelerinin asırlar boyu oturdukları yerleri terk etmelerine, bazılarının ölümü göze almalarına yol açmış ihtilafın esas sebebini anladığına dair tek bir cümlesini hatırlamıyorum.
Şöyle bir cümlesine bile razıyım: ‘‘Haklı olan benim, ancak insanlar ölmesin, ülkem harap olmasın diye makul tekliflere açığım…’’
Derdi, ülkesinin başında kalmayı sürdürmekten ibaret; o dert ülkesi için ölüm demek olsa bile…
Türkiye’nin ’Esad’lı çözüm’den yana tavır almasını arzu edenler, nasıl oluyor da, sayılarının 4 milyonun üstünde olduğu bilinen, ülkelerinde hayatlarını güvende hissetmedikleri için çoğunluğu Türkiye’ye olmak üzere komşu ülkelere sığınmış Suriyeli mültecilerin bulundukları yerlerde kalmaktan başka bir çareleri bulunmadığını göremiyorlar?
Mültecilerin çoğu, Esad’lı bir çözümde, devamlı mülteci kalmaya mahkum olacaklar.
Savaşta insafsızca davranmış bir lider ‘barış’ geldi diye acıma duygusuna mı kavuşacak? Bir an bunun olabileceğini varsaysak bile, mülteci durumuna gelene kadar en yakınlarını kaybetmiş, evleri barkları harap olmuş Suriyeliler buna inanıp ülkelerine geri dönecekler mi?
Çözüm için başka formüller aramak gerekiyor.
Uluslararası kamuoyu Suriye ve halkı için bulunacak en uygun formulü zorla da olsa Esad’a kabul ettirmeli. Yalnızca muhalif saflardaki teröristleri değil, devlet adına teröre bulaşmışları da silahlarından arındırıp kitlesel kıyımlara yol açmış olanlar hesaba çekilmeli.
İdlib kana bulanmadan, yeni mülteci dalgalarına yol açılmadan…
ΩΩΩΩ

Reklam

16 YORUMLAR

  1. biliyorum çok geç oldu. bu saatte yazılan yorumun bir kıymeti harbiyesi yok. Ancak yine de yazmak istedim. yazılmayı hakeden bir konu çünkü.
    Atatürkçü düşünce derneği, change.org adresinde 3. köprünün isminin atatürk olması için kampanya başlatmış. Maillerime bakarken gördüm.
    Böyle bir kampanyayı görünce çok mutlu oldum. bu mutluluğumu paylaşmak için yarını bekleyemedim.
    – Türkiyede, hiçbir sorunu olmayan, bu nedenle bir havalanının ismini yaşamının en önemli amacı yapabilecek kadar sorunsuz ve mutlu insanların olduğunu, olabildiğini görmekten mutlu oldum. Hiç böyle birilerinin olabileceğini ummamıştım.
    – geçinme sıkıntısı olmayan, tahsilat sıkıntısı yaşamayan, ödeme sıkıntısı yaşamayan, şarbon hastalığı korkusu nedeniyle çocuklarına dondurma alamamak gibi bir sıkıntısı bile olmayan, hiç döviz almayan bu nedenle de dolarsa dolar, dolmazsa kasımpaşa diyebilen bir kesimin varlığı hayal gibi birşey.
    – beni böyle bir hayal ile tanıştırdıkları için öncelikle atatürkçü düşünce derneğine, sonra da atatürkcülük sevdalılarına teşekkürü borç bilirim. insan böyle kampanyayı görünce, türkiyede değil, cennette yaşadığını zannediyor. bir an için bütün sorunlarımı unuttum.

  2. dün kayseride de şarbon vakasının çıktığı haberi vardı.
    dün yazınıza yorum yazamadım ama yazıyı okuduğumda ve kayserideki şarbon vakasını öğrendiğimde aklıma, acaba kayseride şarbon belasına yakalanan vatandaşlar “akp şarbon yapıyorsa beni yapıyor sana ne” derler mi diye düşündüm.
    – derler mi? derler. daha doğrusu böyle derlerse günün mana ve önemine uyar. vatandaş daha fazla şarbona razı olabilir. onun için seçimlerin sonuçları konusunda hiçbir tahminde bulunamıyorum. Hiçbir tahminin de mantıklı olduğunu düşünmüyorum.
    – İdlib konusuna gelince. idlibin türkiyede bir bölge olmadığını biliyorum. fehmi bey idlibin türkiyede olduğunu mu zannediyor bilemiyorum. yani bizim sorunumuz ve yetkimiz alanı dışında bir bölge.
    – bizi ilgilendirebilecek 2 nokta var idlib meselesinde.
    -1- insani durum: Yani orda sivillerin zarar görebilecek olması ve sivillerin zarar görmesinin önlenmesine çalışılması. bunun için de ilk adımın ordaki çatışan taraflarla bu konuda ilişkiye girilip, sivillerin zarar görmesinin önlenmeye çalışılması. fakat öncelikle orda çatışan taraflara eşit mesafede olunması. hatta suriye hükümetine daha eşit mesafede olunması, ordaki diğer çatışanlara ise (idlib türkiyede olsaydı ve o örgütler bize karşı savaşsaydı “sözde terör örgütü” diyeceğimiz kesin olan) daha mesafeli olunmalı,
    -2- Çatışma nedeniyle türkiyeye olabilecek göç durumu: burda da yine aynı yaklaşım sergilenmeli. orda çatışmadan sivillerin zarar görmesini önlemeye yönelik önlemlerin alınabilmesi durumunda zaten göç ya olmayacak ya da az olacaktır. ayrıca da ordan göç eden sivillerin, suriye içinde bir bölgede de güvenlikleri sağlanabilir.
    – yanlış bilmiyorsam, suriye yönetimi suriye içinde muhaliflerin elinde bulunan başka pekçok yeri ele geçirdi. ordan şu ana kadar, suriye yönetiminin, sivil halka yönelik kitlesel katliamlar yaptığına ilişkin bir bilgi okumadım. idlibde de farklı bir durum olmayacaktır diye düşünüyorum. yani suriye idlibi geri alırsa, orda sivillere yönelik kitlesel katliamlar yapmayacaktır diye düşünüyorum.
    – ayrıca esadın gitmesi durumunda yaşanabileceklerin şu anki durumdan daha iyi olacağına ilişkin bir garanti de yok ki, libya, ırak gibi ülkelerin durumu, bize, tam tersinin daha ihtimal dahilinde olduğunu, yani esadı dışladığımızda suriyedeki durumun, orda yaşayan siviller açısından daha kötü olabileceğini gösteriyor.
    – durum buyken, “esat gitsin, dertler bitsin” türü çocukca sloganlar neyin nesi bilemiyorum. olsa olsa, suriyede çözümsüzlüğün değirmenine su taşımaktır.
    – İşin diğer boyutuna gelince. türkiye (abd ile birlikte) ahlaki olarak yanlış bir politika izledi. emperyal bir politika izledi. bu emperyalist, sömürgeci amaçlar için orda ışıd oluşumunu sağladılar ve orda milyonlarca insanın kanına girdiler. milyonlarca insan vatanından, canından, organından, malından oldu. Atatürkün, yılların savaş ve düşmanlık ortamında sentezlediği “yurtta sulh, dünyada sulh” ilkesinin ne kadar ahlaki ve değerli olduğunu anlamaktan aciz yöneticiler, kılıçdaroğlunun ve pekçok aklıbaşında insanın tavsiyelerine de kulaklarını tıkayarak, suriye bataklığına türkiyeyi soktular.
    -Işıd gibi oluşumların kendisine de zarar verebileceğini hesap edememiş olan ya da kendi vatandaşlarının bedel ödemesi umurunda olmadığı için ışıdı destekleyen ve ortaya çıkaran abd, bir süre sonra, ışıd batı hedeflerine saldırmaya başlayınca, ışıda yönelik desteğini kestiği gibi, türkiyenin de bu desteği kesmesini istedi.
    – Türkiye bu süreçte yine (her olayda, her durumda olduğu gibi) ahlaki yanlışına, sonuçları açısından da, aklen ve mantiken yanlış kararlarına devam etti. Batının da artık karşı olduğu, iran, rusya ve suriye yönetiminin zaten karşı olduğu bir oluşumun (ışıd ya da benzeri terör örgütlerinden bahsediyorum) başarılı olma şansının olmadığını görememek yeteneğine gerçekten de şapka çıkarılır. Bu yetenek, ışıd benzeri yapıların kaybetmesini göremediği gibi, onların kaybetmesi durumunda türkiyenin de onlarla birlikte kaybedeceğini zaten hesap edemezdi. edemedi de ve türkiye, ışıd benzeri yapılarla birlikte sürekli kaybetti.
    – Abd, rusya, iran, suriye ve diğer batı ülkelerinin karşı olduğu ve dahası yok olması için işbirliği yaptığı ışıd benzeri yapıların peşine düşmek hakikaten takdire değer bir yetenek.
    – Sonuç itibariyle, türkiye ile suriyede etkisinin olamayacağını hesap eden abd, türkiye yerine, kürt örgütlenlerine daha fazla güvenip onların güçlenmesini sağladı. bu durum, türkiye hariç, herkesin işine geldi. suriye yönetimi, iran ve rusyada, güçlenen kürtlerden rahatsız olmadılar, hatta onların güçlenmesini istediler. böylece türkiye biraz daha kaybetti.
    – türkiye, izlediği politikalar ile, her konuda olduğu gibi, suriye politikasında da kendisini köşeye sıkıştırdı. Bir taraftan el nusra türü örgütlere yardım ederken, diğer taraftan bu örgütlerin yok edilmesi için düzenlenen irandaki üçlü zirveye katılmanın mantığını kavrayamadım.
    (not: yoğunluk nedeniyle yazılarımı kontrol edemiyorum. hatam olursa özür dilerim)

  3. seçilmiş lider mursiye darbe yapıldığında nasıl kızıyorsak… bizdeki terör örgütü pkk ile nasıl mücadele ediyorsak. ülkemizde seçilmiş hükümeti ve başkanı devirmeye çalışan 15 temmuz hain darbesini nasıl lanetliyorsak…. esad da suriyenin seçilmiş meşru başkanıdır. eli silahlı diğer tüm örgütler; ypg, ışıd, pyd, ihvan, öso hepsi terörist konumundadırlar.. suriyede tek çözüm ilk önce esad liderliğinde ülkeyi tekrar toparlamak.. sonra yine demokratik yollarla çözüm aramaktır.. diğer tüm grupların silahları bırakması gerekir.. şu şartlarda 10 sene geçse yine suriyede çözüm bulunamaz..

    • Cok dogru yorumlamissiniz.Tum silahli gruplar terorist olaral degerlendirilmelidir.Yoksa sana gore farkli bana gore farkli olursa bu kaos olur. Baskalarina gore de PKK terorist sayilmaz ozaman

    • Eli silahlı grupların silahı bırakması şartı iyi de ypg/pyd/pkk gibi “benim sihalı grubum iyidir; çünkü işime yarıyor” diyenleri n’apacağız. Bunu vaktiyle demeselerdi zaten Suriye bu kadar karışmazdı. Davutoğlu’nun planı iyi bir atılım idi. Esad Türkiye’ye davet edildiğinde düğün-bayram havası vardı; ilişkilerin düzelmesini istemeyen Suriye halkı değildi. İran’ın teşvikiyle veya değil, Esad’ı ayartan bir Rusya araya girmeseydi, herhalde durum çok daha iyi olacaktı.
      Sn Karagülle aşağıda “Türkiye ve İran bir araya gelmeli” şöyle olmalı böyle olmalı diyor (Rusya’ya bir şey dediği yok). Rusya buna ne der, İran buna ne der? Yine de İran’a gitmekte yarar var, bu defa Tebriz olabilir. Ya da Ruhani Ankara’ya davet edilip Rusya’ya aldırmadan ikili bir zirve daha olur (bu konuda Putin ve Trump tarafının kendi aralarında konuşmadığı ne malum?). Hatta bu ziyaret esnasında bir seferinde, misal öğle namazında Erdoğan imam olsun, Ruhani arkadaşlarıyla onun arkasında namaza dursun. İkindi namazında ise namaz kıldırma işi Ruhani’ye teklif edilsin. Erdoğan ve arkadaşları onun arkasında namaza dursun. Ortak dualardan sonra, Suriye meselesine çözüme devam ederler. Bu ikili ayrıca kararlılık göstersin, iş kolaylaşır. Bu mümkün olabilse Allah rızasına uymayan bir durum mu hasıl olmuş olabilir, yoksa her iki tarafın tarihi-mezhebiyetçi şirk tanrıları (ezbere Müslümanlık, akıl-iman sentezi zafiyeti!)nın onayını alma konusunda iş çıkmaza mı girer?

  4. Kim gelsin?
    Esat gitsin diyenler, Esad’ın yerine koyacakları kimseyi söylemiyor. Suriye hepten başsız kalsın, Suriyeliler birbirlerini kırsın. Dünyadaki güçler kendileri değil de Suriyelilerin çatışması ile güçlerini göstersin.
    Türkiye ve İran bir araya gelmelidir. Suriye halkı karar almalı ve Suriye’de İslam düzenini kurmalıdır.
    Önce Esad’ın hakim olmadığı Suriye toprakları Kur’an’ın öğrettiği kabili ve şaabi olarak örgütlenmeli sonra bunlar milletvekillerini seçmeli ayrı meclis oluşturulmalı. Bu meclis başkanı Esad’la müzakere etmeli. Esad yola gelmezse bu yönetim Türkiye ve Irak tarafından desteklenmeli. O zaman Esad gidebilir. İstiklal Savaşı örnektir.
    Bunun dışındaki çaba Afganistan’da olduğu gibi patron değiştirmeden ibaret olur.
    Koru’ya soruyorum. Kim göndersin? Gitsin ama yerine kim gelsin? Pentagon mu? Rothschild mi? Rusya mı? Çin mi?
    Çözüm:
    Suriye yüze yakın ile ayrılır. Her il yüze yakın bucağa ayrılır. Her bucak bağımsız birer sitede birleştirilir (İsviçre Modeli). Kendi kanunlarını kendisi yapar. Kendi mahkemeleri var. Kendi dili var. İç güvenliği iller kendileri sağlar. Devlet bölge merkezlerinde ordu bulundurur ve dış savunmayı sağlar. Çıkacak her türlü anlaşmazlık hakemler yoluyla çözülür. Devlet başkanı da yargılanabilir.
    Böyle bir düzen kurulduktan sonra başkan Esad olsun olmasın fark etmez. Kurulmasa da fark etmez. İnsanlık er ya da geç Kur’an düzenine ulaşacaktır.

  5. Vallah billah Eset çok kötü diyen çok ama yerine el içine çıkacak bir alternatif var mı? diye sorulunca herkes birbirine boş boş bakıyor. İslam aleminin sorunu kemmiyete ehemmiyet verip keyfiyeti umursamamasından kaynaklanır. İslam toplumları keyfiyeti az, idaresi kolay toplumlar olarak öngörülmüş ve müslüman eğitimli olması ile değil feraseti kavi olmakla öğünür olmuş. Halbuki tahkiki iman dışında feraseti kuvvetlendiren bir şey yoktur. İmanı tahkiki ise ilim ve fen ile mümkündür. Aksini iddia etmek nakil ve akla aykırıdır.

  6. AKP nin Amerika ile birlikte Suriye ye demokrasi getirmek için başlattıkları olayların yavaş yavaş sonuna yaklaşıyoruz.
    Herşey bittiğinde elimizde nurtopu gibi bir özerk Kuzey Suriye Kürt yönetimimiz olacak.
    Ha bu arada ülkemizdeki 4-5 milyon luk Suriyeli nüfusu da saymak lazım.
    Amerika Rusya ile zaten zımnen anlaşmış durumdalar.
    Bakmayı siz Amerika nın kimyasal silah kullanılırsa vururum laflarına…
    Amerika ve Rusya ne Suriye ne de Türkiye için birbiri ile savaşmazlar.
    Suriye de başlayan kalkışmanın başarılı olamayacağı baştan belliydi.
    Çünkü Esad ın karşısında birlik olmuş tek bir muhalif grup yoktu.
    Pare pare olmuş muhaliflerin çoğu zaman birbiriyle savaştıklarını görmedik mi?
    İşiniz mi yoktu hay arkadaş…
    Kendi ülkenize getiremediğiniz demokrasiyi Suriye ye mi getirecektiniz?

  7. İsrailin ortadoğuda 70 yilda başaramadiğı yikimi Türkiyenin daha doğrusu Erdoğan AKP sinin son 4 yilda büyük katkıları ile İRAN başardi…
    Şiilik kisvesi altinda Islami, Arapları ve Turkiyeyi hallaç pamuğu gibi tarimar ettirdi.
    Kahraman Türklerın haline bakin! Ne kadar Asker, Polis, Bilim adami, Doktor, ÖĞRETME, Profösör ve Gazeteci varsa Teroristlikten hapise atilmiş, ve her günde yenileri eklenirken TÜRKIYE CUMHURIYETI bir kişinin emrine amede edilmiş, Her yerde kendisi başkan damadi yardimcisı, millet korkudan kendi kardeşine dahi selam veremez hale düşmüş.
    Biz kendi ağlanacak halimize çare bulmak şöyle dursun günden güne bir millet yok olurken komşularimizi da beraber yok ettiğimizin farkina dahi varmazken başkalarini kurtarmayi nasıl becereceğiz?Önce onlaride bizimle birlikte batirmamak için, bizi bu hallere getirenlerden kurtarip hesap sormayi becerelim.
    Tabii öncülük edecek bir babayiğit çıkarsa.
    Ümmetin veya dünya liderinin ADALETINE hayran kalmamak elde değil.
    Gazeticilere verilen hapis cezasinin gerekcsi.
    “Nahl Suresi’nin 90. Ayetini (Muhakkak Allah Adaleti Emreder…) terör örgütü üyeliğinin delili olarak yazmışlar. Mahkeme salonları bunu da mı görecekti? Türk yargısı bu durumlara da mı düşecekti?”
    O ayeti Twitter den paylaştiği içn 10.5 yil hapis cezası alan gazetecinin sözleri.

  8. liderler karar verir faturayı vatandaş öder.
    Tarihte hep böyle olmuştur.
    Halk liderlerinin meydan okumalarını mutlu olabiliyorsa bilinki buyuk belalar yakininizdadir.
    Halk liderlerinin daha zayıf ülkelere karışma yetkisini kendinde gördüğü zaman daha güçlü ülkelerde hayli hayli bu yetkiyi kendilerinde görürler.
    Yoksa dünyanın en güçlü ülkesi mi olduğumuz sanıldı.
    Halkın ekseriyeti biz yıkarız yaparız biz kimin efradiyiz hamasetlerine kendini kaptırirsa sonuç kaçınılmaz olarak herkes için acı olur.
    Akıl sahiplerinin liderlerden ve halklardan firar firar ettiği zamanlar en karanlık dönemler olmuştur.
    Akıl önce liderlere ve halklara geri dönmesi için anlatmak, yaşamak, iyi temsil ve dua etmek lazımdır.

  9. Bölgede Esad’dan başka diktatör yok mu? Sisi, Suud kralı ve akrabaları halkı “demokrasi” ile mi yönetiyorlar? Ülke bile değil, ailenin çiftliği gibi.
    İsrail’in bölgede Esad’lı Suriye’den başka önünde engel var mı? Ardından sıranın İran’a gelmesi bizi çok mu rahatlatacak? BOP denilen şeytani projenin içerisinde Türkiye’ye biçilen rol de diğerleri gibi “sınırların değişmesi” ve yeni devletler kurulması değil mi?
    “Oralar Osmanlı’da bizimdi” diyenler, neden Musul ve Kerkük’e sürmez askerini? Neden Batı Trakya’ya, Gümülcine’ye şaşı bakar? Geçiniz efen geçiniz. Küresel güçlerin medya bombardımanıyla oluşan algılarla yapılan tahlillerin, “büyük şeytan”dan başkasına faydası yok.

  10. İnsan insanın kurdu diyorlar. Esad hadi ben gidiyorum dese ona taraf olanların ve geride kalanların başına ne gelir acaba? Savaşlar bitmiyor. İktidar kavgası hep devam ediyor. Libya’da Kaddafi gitti kavga daha da büyüdü örneğin.

  11. Kendi nefsi açısından herkes kendini haklı görüyor… İnsanoğlunda azgın nefslerin bir savaşı bu ve Allah’ın sabrının ne kadar büyük bir sabır olduğunu görüyoruz. Uzakta olan ve güçlü olan olayı en az zararla geçistireceğini zannediyor ve hatta menfaat peşinde. Bunun tersi biz, en yakınındayız ve Suriye halkından sonra en çok zararını gören de biziz. Israil de yakınında en büyuk sorumlulardan biri olarak o da sırtlarını dayadığı ABD gibi “Yesinler birbirlerini“ taktiği ile içten pazarlıklı bir halde kendi menfaatini kolluyor. AB aman bu tarafa daha fazla mülteci gelmesin konforumuz bozulmasın derdinde. Velhasil, global insanlık, seviyesini bir defa daha Idlib olayı ile göstermiş oluyor… Sokaktaki insanların yapacağı hiçbir şey yok mu?
    Tarafların herbiri sözde, Tanrıya inanıyor ve kendi çapında dindar (ezbere dindarlık!). Halife zaten yok. Papa efendi’den ses çıkmıyor. Çıkarsa ortalık kan gölüne dönüştükten sonra göstermeilk bir şekilde çıkacak. Ademoğulları aynı Tanrı’nın kulları değil de Darvinin vahşi hayvanları gibi mi hareket etmeli? Güçsüz olan güçlü diğer vahşilere yem olurken diğerleri seyretmeli veya ortalıktan sıvışmalı mı? Tam bir havyanlar dünyası, hatta hayvanlardan daha düşük bir seviye bu!
    Partizan gayelerle üç beş fazla oy olsun diye doldurulan meydanlar, insanlık adına Esad’ın hareketini protesto etmek için dolmalı. Örneğin, Yenikapı’dan parti bayrakları ile değil bütün partilerin daha önce ayrı ayrı meydanları dolduran mensupları sadece Türk bayrakları ile bir araya gelmeli ve dünyaya haykırmalı. Dini cemaatler de “dubakalım, Allah ne gösterecek” neme-lazım’cılığından sıyrılıp herkesi meydanlara toplamalı. Bu Türkiye’deki insani duyarlılığın uyandığına dair de olumlu bir işaret olur. Bu uyanışa bütün Anadolu iştirak etmeli ve aynı zamanda teröre meydan okumalı. Esad’ı “Dur yapma, daha iyi bir yolu olmalı” şeklinde ikaz edebilmeli. “BM gücü İdlibe” pankartları Albayrakların arasında bembeyaz şekilde ve büyük puntolarla insanlığın dikkatini çekmeli. Idlib’e TR önderliğinde BM barış gücü girmeli. Mesele, Esad’ça bahane edilen bir miktar terörist ise bunlar halktan birlikte arındırılmalı. Yani, yüzbinlerce masum insanın telef olmasını önlemek sorumlu ve duyarlı insanların elinde…. Bu insanlık adına şerefli bir hareket olmasının yanı sıra, dinimizce de çok makbul bir görev.
    “… Kim, bir cana veya yeryüzünde bozgunculuk çıkarmaya karşılık olmaksızın (haksız yere) bir cana kıyarsa bütün insanları öldürmüş gibi olur. Her kim bir canı kurtarırsa bütün insanları kurtarmış gibi olur…”
    Maide suresi 32. ayet – KUR’AN
    Erdoğan’ın yayınlattığı makale gayet yerinde bir hareket oldu. Ancak, daha da önemli görev milletin duyarlılığı ve hareketi (ameli). Ve bu Bosna’da olduğu gibi iş işten geçmeden, hemen şimdi olmalı! Rusya’ya da dikkati çeken telin mesajları yollayabilmek önemli. Çünkü bölgedeki en kritik güç Rusya…. Putin’i insanlığa davet eden pankartlar bölge ve dünya barışına katkıda bulunacak şekilde seçilmeli…

  12. Fehmi Bey çok güzel yazmışsın da… Savaşın bitmesine Suriye’nin kurtulmasına kardeşlerimizin acılarının bitmesine maalesef bir faydası yok zalimler satranç oyunlarına devam ediyorlar. Rabbil alemin oyunlarını başlarına geçirsin. Müslümanları bütün sıkıntılarından kurtarsın Amin.

  13. “İran ve Rusyaya komşu olmaktan Allaha siğinirim”diye dua edenler, ne kadarda hakli imişler…
    Kanadada tanıştığım Azarbeycanlilar böyle dua ediyordular.
    Bundan böğle Türkiyeyide eklerler.
    2011 de Suriye iç savaşı başladiğinda, ben Ankaradaydım.
    Daha iç savaş başlamamişti, Samanyolu Televiziyonunda Türkiyenin iç savaşta taraf değil araci olmasi ve Esat ile demokirasiye gidilmesini mualiflere kabul ettirmek için çaba göstermesi hem bölge hemde Türkiye için daha sağlikli olacaği ve eğer iç savaş çıkarsa en çok zararı Suriye halkı ve Türkiye göreceği görüşünü savuniyordular. O konuşmalarda bugünleri sanki görmuş gibi anlatiyorlardılar.
    O proğrami Bugünkü gibi hatirliyorum.
    Hatta ertesi gün başka bir kanalda, tam onun tersini idda edip, “Cemaat orada okul açacak
    onun için Esadin gitmesini istemiyorlar, diye yorumlar yapıliyordu.
    Zaten politikacılar özelliklede Esadin kardeşi namaz kilmaya gitmek için sabirsizlaniyordular.
    Kanadaya göcmen olarak gelen Süriyeliler, Türkiyeyi yerden yere vuruyorlar “hep onlarin yüzünden biz bu hale geldik diyiyorlar ve dua ediyorlar. BU TIP DUALARA BIZDE BED DUA deriz.
    Olsun nasil olsa bütün bunlar Erdoğanin hanesine oy olarak yazildi ve yazilmaya devam etmesi içinde çaba harcaniyor.
    Son iki seçimde onlarin sayesinde bir sürü düşman yaratarak orduyu Süriyeye sokup, seçimleri kazanarak Dünyaya DIKTATÖRLÜĞÜMÜZÜ ilan ettik, ve basaridan basariya kosuyoruz.
    Fehmi bey önce kendimize bir bakalım.
    Süriyelileri, Ruslar ve Iranlilar bombaliyarak evlerinden, vatanlarindan ve canlarindan ediyorlar, bizimkilere kendi devlletimiz daha beterini yapiyor.
    Yüzde 48 kizi terörist ve vatan haini ilan edilmiş ve yüzde 52 si herkesin boğazina urgan gibi çokmuş.

Yoruma kapalı.