İktidar cephesi muhaliflerin kazanmasından endişeli. Ağır ithamlar bunun için. Bu endişeyi daha büyütmez mi?

29
Reklam

AK Parti genel başkanı da olan Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, dün, “Ankara’nın başına gelirse bu adamın ne tür sahte senetler düzenleyeceğini hatırlayın” demiş…

Onunla birlikte kürsüye çıkan iktidar cephesinin diğer ortağı MHP’nin lideri Devlet Bahçeli de, “Bu seçim, uçurumdan önceki son çıkıştır” uyarısında bulunmuş…

Her iki konuşma da, dün, düzenleyenler tarafından ‘tarihi’ sıfatı uygun görülmüş, iktidarın itibar ettiği televizyonlar ve gazeteler tarafından yere göğe sığdırılamayan kalabalıkta geçen ‘Cumhur İttifakı’nın Ankara mitinginde yapıldı.

İttifakın bugün İstanbul mitingi var. Erdoğan-Bahçeli bugün de ‘Millet İttifakı‘nın İstanbul adayı hakkında herhalde benzer uyarılarda bulunacaklardır.

Ağır sözlerle…

Bu seçimin en büyük özelliği propaganda içeren kampanyaların kişiselleştirilerek yapılmasıdır.

Geçmiş bir veri ise, bugünkü durum…

Liderlerin konuşmalarını dinlerken, bilmiyorum benim zihnim gibi sizlerin zihniniz de, eski seçimlere ve o seçimler sırasında adaylar hakkında edilmiş iddia ve ithamlara kayıyor mu?

Reklam

3 Kasım 2002 genel seçimi kampanyası sırasında rakip partilerin yeni kurulmuş AK Parti’nin lideri için söylediklerine…

Ya da daha yakın bir geçmişte, MHP liderinin AK Parti lideri, AK Parti liderinin de MHP lideri hakkında neler söylediklerini hatırlayanlarınız da mutlaka vardır.

AK Parti bugün iktidarının 17. yılında ve Tayyip Erdoğan ile Devlet Bahçeli de artık aynı cephede ve kader ortaklığı yapmış durumdalar.

Yapılan onca itham ve söylenen onca acıtıcı söze rağmen durum bu.

Maalesef bizde seçim kampanyaları hayli sert sözler ile ucu açık iddia ve ithamların havada uçuştuğu bir zeminde yapılıyor. Ancak buna rağmen, seçmen, iddia ve ithamları kendi irfanıyla tartmasını biliyor ve çoğu kez onlara rağmen doğru bildiğini yapıyor.

Tabii izler kalıyor. Arşiv kirleniyor.

Demokratik ülkelerin hepsinde olduğu gibi bizim ülkemizde de seçimlerde aday olabilmenin belli kuralları var. Yüksek Seçim Kurulu‘nun (YSK) her seçim öncesinde aday yapılmak istenen kişilerden istediği belgeler arasında sabıka kayıtları da bulunuyor. Ağır cezalık veya yüz kızartıcı suçtan mahkumiyet gibi durumlarda YSK o tiplere aday olma izni vermiyor.

Mahkumiyetin daha sonra oluşması durumunda, kazanmış olanların başkanlıklarını düşüren bir mekanizma da var.

Reklam

Gerçek böyle olduğu halde, adayların ağır ithamlara maruz kalmasını nasıl yorumlayacağız?

Acaba bunun “Anketler yalan söylüyor” tespitiyle bir ilgisi olabilir mi?

Dikkatli okurlar fark etmişlerdir: Önceki seçimlerle son virajlara girilirken her bir köşeden değişik araştırma şirketlerinin bulguları kamuoyunun bilgisine sunulurdu. Henüz seçim yasakları başlamadan ben de elime geçen anketleri paylaşır, seçimin ertesi günü çıkacak yazımda da en son anket sonuçlarını verir, alınan sonuçlarla mukayese edilmesi kolaylığını okurlara sağlardım.

Bu seçim öncesinin anket rutini değişti.

Kimse anket sonucu açıklamıyor. Anket şirketleri de, sanki aralarında anlaşmışlar gibi, yaptıkları araştırmaları kamuoyuyla paylaşmıyorlar.

Elde yalnızca daha önce varlıkları bilinmeyen nevzuhur bazı şirketlere ait olduğu söylenen sonuçlar var ve bunlar elden ele dolaşıyor.

Saklanma sebebi? Sebebi bilmiyorum.

Acaba, sağlıklı anketlerde Ankara ve İstanbul’da iktidar partisi adayları için hoş olmayan bir tablo mu söz konusu?

Uyarıların ağır olması bu yüzden mi?

Gerçeği şimdi bilmemiz mümkün değil, bu sorulara seçim sonuçlarına bakarak cevap verebileceğiz.

Diyelim, devlet büyüklerinin bizleri senet konusu ile uyardığı aday seçimde ipi göğüsledi ve başkentte belediye başkanı seçildi. Veya, İstanbul’da karşı ittifakın adayı kenti yönetme konusunda halktan icazet aldı.

Olacak gibi durmuyor, ama hadi diyelim böyle bir sonuç karşımıza çıktı.

Ne olacak?

Ağır ithamlar ‘beka sorunu’na yol açabilir

Elbette YSK kim kazanmışsa mazbatasını verecek ve o kişi de belediye binasına gidip makama yerleşecek.

Gelenek böyle olacağını gösteriyor.

Vatandaşın iradesini boşa çıkartacak gelişmeler bekleyenler varsa ben onlardan değilim. 1 Nisan sabahı sonuç ne olursa olsun ortalık süt liman hale gelecektir.

Kazanan kentinin belediye başkanı olarak görevi devralacaktır.

Bir an için, kampanya sırasında her şey aleyhlerine çalıştığı, medyada, duvar ilanlarında, birebir çalışmalarda iktidar cephesini çok gerilerden izledikleri halde rakip partilerin adaylarının halktan teveccüh gördüğünü düşünmeye devam edelim.

Pek çok büyük kentte belediye başkanlıklarının muhalefetin adayları tarafından kazanıldığını…

Gittiler ve makam koltuklarına oturdular.

Aleyhlerindeki onca kişisel iddialara ve ithamlara rağmen…

Bu, iktidar cephesinin en ciddi endişesini -hani ‘beka sorunu’ kavramıyla ifade ettikleri endişeyi- gerçek haline dönüştürecek bir ilk adım haline gelmez mi?

Kim bilir kaç yazıda iktidar cephesini aşırılıklardan kaçınmaya davet ettim; amacım da bugün dillendirmeye çalıştığım türden bir gelişmenin yaşanmamasıdır.

Aynı yolda bugün de devam ettiğimi kayda geçiriniz.

Hiçbir seçim uçurumla sonuçlanmadı, bu da sonuçlanmayacaktır. Her seçim bir umuttur, bu seçim de öyle.

Ona göre davranmak, herkesin, her partinin yararınadır.

ΩΩΩΩ

Reklam

29 YORUMLAR

  1. Kılavuzu karga olanın burnu yerden kalkmazmış. Allah’ın en
    hoşlanmadığı kişi KİBİR yüklü insanlar. Bir de GAYRETULLAH’a dokundun
    mu, iflah OLMAZSIN. Son Örneği 28 ŞUBATcilar ; o kadar mütenevvi ESANS kokladılar ki, hapse gerek kalmadı.

    Yüzlerine söyleme fırsatı veremediler. Gene de DOST BİBERİ sunmak
    istiyorum. Yahu, bunlar NASIL akıl hocası. Halkın çok büyük kısmı,
    1000-2000-TL ile kilosu asgari BEŞ (5) LİRADAN söğan, patates alıyor.
    (domates-biberi geç, lüx)Bir NOHUT DÜRÜMÜ bile 5-6 TL olmuş.
    Tüm baklagillerin fiatı 10-TL’ye UZANMIŞ. SEN, hala, Spor salonu,
    Kültür Müzesi, Kültür yolundan bahsediyor, Millet Bahçelerini NEFRET
    BAHÇELERİNE çeviriyorsun. Zaten en GÖZDE Doktorlarımız – fakir halkı
    görmezden gelerek – EKMEK yemeğin, diyor. Siz de bari bir açıklama
    daha yapın da, XIV. Lui gibi, HALKA PASTA Yiyin, deyiverin, olmıya oldu.
    (EKVATORYAL ürünler için döviz var, fakirin baklagilleri, pirinci için
    döviz yok. Üstelik, (insan olmıyanların TV.deki reklamlarıyla da
    çocukların ağzı sulandırılarak, o alçaklar, o babanın halet-i ruhiyesini
    okuyamaz).
    Hele, yaptırırken olduğu gibi, sözüm ona İNŞAATCILARI KURTARIRKEN
    de o kadar ACEMİCE politikalar ÜRETTİNİZ ki. Adamın ala’sı (isteği) varsa,
    habire beklentiye İTİP, onu da vazgeçirdiniz. ÖYle Müşavirler seçmişsiniz
    ki, ANTEP tabiri ile ” TAM SÜYÜKTEN itiliyorsunuz “. OLMAZ OLSUN
    ŞU PROJELERİNİZ, Halka gölge edilmesin, dertlerine kulak verilsin yeter.
    Şöhretli Dış İşleri Bakanlarından ÇAĞLAYANGİLE sormuşlar ;
    CİA nasıl bir şey ? Cevaben demiş :” CİA öyle bir kuruluş ki, seni kullanır,
    farkına bile varmazsın ” .Suriye ve Irak meselesinde öyle oldu, galiba.
    Kartları ACIK oynıyalım, dediler, anlaşılan. Bu suretle, adamlar her türlü
    restini gördüm.
    Şimdiye kadar hiçbir hukumet KÜRT Meselesini anlıyamadı,
    Kürtleri tanıyamadı.
    İnanın ” her günüm ıztırap, her günüm çile ” içinde geçiyor.
    Bir yandan büyük ümitler beslediğimiz AK Partinin haline mi acıyacaksın,
    öte yandan Müslüman bilinen insanlar eliyle DİNİMİN mum gibi eridiğine
    mi yanayım ? Ya, AİLENİN, NİTELİKSİZ, kaprisli, aşağılık duygusundan
    süzülüp gelen MUHTERİS Kadın Bakalığının elinde Çözülmesine,
    yok olmasına mı ? Merhum N. ERBAKAN boş ve anlamsız yere, dememiş :
    ” HAKİKİ (OTURMUŞ) İMAN VARSA, Çare Var “. Erbakan tam bir İSTANBUL
    Efendisi idi. Ağzından asla, küfür ve hakaretle bezenmiş söz çıkmamıştır.
    En uzaktaki düşmanını bile – ahmak olma HAkkı tut, dercesine – yanına
    çağırırdı. Hocası da aynen öyle idi.nÇünkü MÜREBBİSİ Ekberdi.
    Bu klişeleşmiş söze Saadet daha ziyade inanıyor, galiba;
    kimsesiz, kablumbağa yürüyüşlüler ama.

    Her halükarda, Tayyip, Başkanlığını ve sekreteryasını muhafaza
    edecektir ve Önünde, sessiz, DALGASIZ 4 yıllık bir toparlanma süresi var.
    ÖZAL’ın hatasına düşmemeli, tefekküre dalmalı, arifler seyretmemeli.
    Hücum ağırlıklı, cesur, fakat, Halkın içinden gelecek hasbilerle oynarsa
    iyi eder. (Yunan asilzadelerini unutsunlar).
    Nurdan hm’ın dedikleri doğru ise, siyaset gerçekten pespaye
    Vurguncuların, muhterislerin, yalancıların ÇİRKEF yuvası imiş.
    Allah bizi korumuş, şükür secdesine kapanıyorum.

  2. 15 Temmuzla ilgili
    Georgetown Üniversitesi Öğretim üyesi ve ICSVE direktörü Prof. Anne Speckhard ve Prof. Ardian Shajkovci The International Center for the Study of Violent Extremism (ICSVE)( internet sitesinde çok önemli bir röportajın yer aldığı makale yazdilar
    Isteyen siteye girip okuyabilir.
    Gecenlerde bir yorumcu Turkiyede çocuklar bile Ingilizce bildigini yazmiştide onunu için ayrintilarini anlatmama gerek yok herkes kendisi anlar.

  3. Mansur Yavaş! VAAAV ne tahlikeli birisimiŞŞŞ’DE haberimiz olmamiş….
    Hadi bunlardan biz siradan vatandaşlar içın haberimiz olmamasıni normal kabul edelim….
    Peki 17 senedir, Türkiyeyi idare edenler, idare edenleride bir tarafa birakalım, emniyet teşkilatı SUÇSUZ GUNAHSIZ MILLI DAMADIMIZ RIZAYI yakaliyorlarda bunu nasil bilememişler.

    Hadi onlaride bir tarafa birakalim! T Cumhuriyetinin darbeden 2 sene sora doğacak çocuklarin darbeci olduklarini bilen çok saygi değer muhbircilerimizide
    haberdar olmamişlar. HAYRET???
    Hadi bunlarin hepsine boşverelimde, şu kuruldu kurulalı her seçimde n zaferle çıkan!!! ADELET VE KALKINMA PARTISI VEYA ANALARININ SÜTÜ GIBI OLAN AK PARLILER NASIL OLDUDA Mansur yavaşin tuzağina düştüler diyecektim ki! Birden aklima akp nin Belediye başkan adaylik dteklifini RET ettiği geldi…?????????….
    Insanda utanma duygusu kalmayinca Mansur Yavaş olayinda olduğu gibi, birilerinin yalan, iftira ve küfurlerini agizlarina sakiz etmeleri normaldir.

  4. Normal

    İlk elektrikli cep lambaları çıktığında bir eğitimli, köye gitmiş   halka göstermek için gündüz elektrikli  cep lambasını yakmış. Köylü de sigarasını çıkarmış ateşlemesini istemiş. Kentli köylüyle dalga geçmek için sigarasını elektrikli cep lambasıyla yakmaya çalışmış. Sonunda kentli gidince  köylü arkadaşlarına “Enayinin pilini bitirdim.  Birini kandırdığını sanıyor.” demiş

    Her şey normal gidiyor. Sermaye Dolar veriyor, kavga ettiriyor. Kavga edenler Dolar’ı alıyor, göstermelik kavga ediyorlar. İşler yürüyor. Türkler  70 senedir Dolar alıyor. Görünürde kavga ediyor. Akşamları buluşuruyor “Enayilerin Dolarlarını yaktık” diyorlar. Siyasiler kavga etmiyor. Kavga eder görünerek yorganı kapmaya çalışıyorlar. Batının pili bitiyor.

    • Hocam, kusura bakmayın. Batı’nın pili bitmiyor. Nükleer enerji bitmez tükenmez bir şey. Bunu riskli olmasına rağmen medeniyetlerini beslemede kullanıp duruyorlar. Ancak, son zamanlarda risk büyüklüğünü gözönünde bulundurarak temiz ve daha risksiz enerji türlerine yöneldiler. Güneş enerjisi bedava, bundan elektrik üretiyorlar. Rüzgar enerjisi de öyle. Sizin bildiğinizden çok daha dayanıklı ve uzun ömürlü piller geliştirildi.

      Batılı olsun doğulu, pili biten insandır. Pil-enerji zamandır. Pili biten öbür tarafa abbas yolcu. İnsanın pili bitiyor. Ancak insanlığın pili-enerjisi bitmiyor. Özellikle, medeniyetini tabiatın yasalarına göre kurmuş, tabiattla uyumlu halde medeniyet geliştirebilmiş insanlığın pili bitmesi için bir neden yok, çünkü Allahın insana nimeti ve önemli ilave bir rehber olan “aklı” kullanmasını biliyor insanlık. Tek eksikliği, olması gereken aynı Yaradana “iman”. Yani bizde ezberine olan iman. İşte, bunun için ben “Akıl*İman Sentezi” deyip duruyorum….

  5. Aşağıda Sn Hasan Günay’ın çelişkilerine işaret ettiği üzere, bu yazı Üstad’ın en zorlama yazısı olmaya aday.Sn Koru imalı bir şekilde halk iradesinin sandıklara yansımayacağından endişe ediyor.Endişeleri varsa daha net ifadelerle anlatabilir.Suyu bulandırmanın kimseye yararı yok.Çok değil bir hafta sonra halk konuşacak.Sn Koru dahil herkes soru, endişe ve iddialarının cevabını alacak.

    • seçimlerin güvenilirliği epey zamandır bir sorun bu ülkede. bu ihtimali gündeme getirmek neden suyu bulandırmak olsun anlamadım. suyu bulandırmak, böyle bir ihtimalin olmadığı durum için geçerli bir ifadedir.

    • Faysal abicim, yazıda gerçektende çelişki gibi algilanacak bir durum var fakat bu çelişkili hal yazara ait değil, bizzat siyaset arenasında ki çelişkinin ta kendisi. Siz belki de gönül verdiğiniz siyasetçilerin çelişkilerini göremediğiniz için yada onlara bu durumu yakıştıramadığınızdan böyle düşünüyor olabilirsiniz.
      Yoksa yazı siyasi arenadaki genel halin gerçekçi bir yansıması bence.

  6. İktidar partisinin telaşı,kurmayların tedirginliği,stresi hatta öfkesi yüzlerine yansıyor.Ak Parti oy kaybedecek bu belli.Bu oy kaybına karşın başta büyükşehirler olmak üzere çoğu önemli şehri kaybetmeyebilir de.Fakat oy kaybı kötünün habercisidir.Onlar bunun farkında.Oyları giderek azalan bir iktidar elbette sarsıntı geçirir.İçten kopmalar yaşanabilir.Seçim sonrası yeni bir oluşum dengeleri bozabilir.Her seçim bir derstir öyleyse herkes hissesine düşeni almalı.

  7. Şimdi bunlardan önceki iktidar döneminde beka sorunu yoktu bunlar iktidara geldi beka sorunu başladı eeee o zaman demek ki bu memleket bu iktidar zamanında iyi yönetilemedi Eğer bunlardan önce de beka sorunu vardıysa neden seçimlere girip iktidarı devirdiler kendi deyimleriyle
    ” ihanet ettiler” Ben böyle düşünmüyorum ama iktidarı söylemleri böyle Eğer bek meselesi varsa muhalefeti elindeki belediyeleri neden almaya çalışıp ihanet ediyorlar ki. Demokrasi istiyorsak bu söylemler anlamsız. Demokratik ülkelerde iktidarlar seçimle değişir amma hiç birinde devlete zeval gelmez. Amma demokrasi olmayan ülkerde ise ekonomisi güçlü olsa bile sürekli beka sorunları oluyor her ne hikmetse.Hepsi de aynı tek liderin iktidarını sürdürüp sürdürememesi beka mesalesi oluyor Bu yüzden de bol bol düşmana ihtiyaçları oluyor yoksa kendileri oluşturuyor geçici de olsa Almanya hollanda ingiltere israil gibi seçimlerde bitince beka meselesi bitiyor ve dostluklar başlıyor. Danışıklı döğüş herhal. Hayret ya Huuu bizde aptalız ya yemiş gibi görünelim.

  8. Bazı yorumlar Fehmi Koru Hocamızın yazısından daha uzundur. Acaba Fehmi Hoca bu durumdan gıpta ediyor mu? Biraz kısa ve öz yorum yapın ki hepsini okuma fırsatımız olsun arkadaşlar malumunuz ülkedeki ekonomik nedenlerden dolayı pazar günü de çalışmak zorunda kalıyoruz.???

  9. bu ülkenin etnik yada dini bölünme ayrışma vb kafasına takılan hiçbir sorunu olmamıştır. hiçbir zaman da olmayacaktır. etnik isimleri, dini tarkat vs isimlerini insanımız telaffuz etmekten de hiç hoşlanmaz. dininin imanını sorgulanmasını da istemez. kararsız diye bir seçmen türü de yoktur çünkü o kararını çoktan vermiştir. muhalefetin kendine geldiğinini görüyoruz. sadece D.bahçeli istikrarlı gidiyor, ne yaptığını biliyor. 1 nisandan sonra daha güzel umut verici günler gelir inşallah. birkaç büyükşehir elden gitti diye ülke batmaz. aksine siyeseti hizaya doğruya getirir. K.k.oğlu eski K.K. değil. AKşener içişleri bakanlığı yapmış biri. güzel günler görmek dileğimiz. işsizlik, açlık tasamız derdimiz. politikacının dürüstü insan evladı olanı beklentimiz.

  10. Merak ediyorum; PKK, FETÖ, DEAS… ne kadar terör örgütü varsa, hatta ABD ve Israil secimlerde kimi destekliyor? Nedenini düsünüp tersini yaparsaniz hayirli bir is yapmis olursunuz. Saglik ve Afiyet icinde kaliniz.

    • Çok doğru söylüyorsunuz muhterem.

      PKK: Vaktiyle Oslo’da PKK’lılarla masaya oturup, sınır kapısında PKK’lıları neredeyse törenle karşılatıp, çözüm süreci diye bir sürü rezaleti bize yaşatanları…

      FETÖ: “Gökten ne inerde toprak kabul etmez”, “Var mı bir emri” diye ayağına bakanları falan gönderenleri, karşısında el pençe divan duranları, ülkeyi parsel parsel onlara bedava dağıtanları…

      DEAŞ: Bu biraz haksızlık olur ama bunda da başlardaki bazı yaklaşımlar sıkıntılıydı. Neyse kısa sürede toparlanıldı…

      ABD: Rahip Brunson’u bir tweet ile şak diye iade edenleri…

      İsrail: “One minute” demek çok güzel. Ama her türlü ticareti aynen devam ettirenleri…

      Sayfalarca sayıp durabiliriz.

      Ama bu sadece bir yerel seçim.

      Herkes sonucunu öyle veya böyle hazmedecek.

      1 Nisan sabahı herkes kendi işine gücüne bakmaya devam edecek.

      Reis de, Kılıçdaroğlu da, Bahçeli de, Akşener de, Karamollaoğlu da aynı yerlerinde olacak.

      Ama tabi İstanbul’da Ankara’da kim belediye başkanı olacak?

      Millet tümden kanser olmadan şu seçim bitse bari.

      • “FETÖ: “Gökten ne inerde toprak kabul etmez”, “Var mı bir emri” diye ayağına bakanları falan gönderenleri, karşısında el pençe divan duranları, ülkeyi parsel parsel onlara bedava dağıtanları…”

        Sayin Baduh! Siszece “ÜLKEYİ” onlara parsel, parsel dağitmasinin nedeni ne olabilir’idi?

        Aslinda şu an gelinen noktaya baktığımız da, sorunun cevabı açik ve net, onun için, kendi soruma kendim cevap vereyim.

        ERDOĞAN aile şirketlerine (sözde hayır vakifları) onlara dağittiklari “DEVLET” mallarini ve onlarin önceki mallari ile birilikte aile şirketlerine devr etmek içindi o peşkeş ler …

        Erdoğan! Partı kurarken Gülenin ayaklarına kadar giderek destek isteyip, odadan çıktiktan sonra, “bu tip kurumlari yok etmek için önce bunlardan başlayacam…” diyen ayni Erdoğan, 2004 deki Milli Güvenlik toplantisinda! o zamankı dava arkadaş 11. C Başkani Gül ile birlikte
        Cemaati nasil yok edme planini imzalari seneler sonra ortaya çıkti.

        Abdullatif Sener! Erdoğanin kendi menfaatlari için neler yapacaklarina dair, ne şöledi ise şu an Turkiye Şenerin dediği durumdan daha beter duruma geldı….

        Aslinda Erdoğani tanimak için son bir hafdada yaptiklaŕina bakma yeterli.
        En basit örnek! OY icin! Y Zellanda katliamını görüntulerini “DÜNYA ” yasaklamasina ragmen, TC BAŞKANI olarak meydanlarda göstermesi….!!!
        Ve Turkiyeyi Dünyada rezil etmesi.

  11. Seçimi kazandığı takdirde
    Mansur Yavaş’ın hiç eksiksiz
    5 yıl süre ile görev yapmasını
    isterim şahsen.Bu işin bir yönü.

    Diğer yönüne gelince. Siyasette rakibin zayıf noktalarına vurmak,falsolarını
    ortaya çıkarmak vardır.Bu her
    zaman böyle olmuştur. Vatandaş buna itibar eder,
    etmez ayrı mesele.

    Ortada 600.000 dolarlık bir senet var.Bunun ne için alındığı izah edilemiyor.
    Avukatlık hizmeti için mi alınmış,yoksa şahsi bir
    alacağa karşılık mı alınmış,
    başka bir iş takibi için mi
    alınmış izah edilemiyor.
    Ayrıca vergi vermemek için
    makbuz kesilmediği şeklinde
    bir laf geçiyor ki buna ancak
    özrü kabahatinden büyük denir.

    Olayın net bir izahını duyan,
    anlayan varsa açıklasın,biz de
    öğrenelim.Komuoyunun bu
    konuda bilgilenmeye ihtiyacı
    var.

    Ak Parti hakkında ağzını açan
    rüşvetten,yolsuzluktan bahsediyor hiç bir somut olay göstermeden.Hiç kimse de
    hangi yolsuzluktan,kimin
    rüşvetinden bahsediyorsun
    deme ihtiyacı hissetmiyor.

    Ankara ile ilgili olayda ise somut bir olaydan bahsediliyor.Suçlanan kişi de
    600.000 dolarlık senedin varlığını kabul ediyor.Bu durumda ikna edici bir açıklamanın yapılması gerekmiyor mu?

    • Olayın izahı çok basit muhterem.

      Sen şimdi buraya diyelim ki PKK’yı veya FETÖ’yü öven bir yorum yaz.

      Devlet seni 30 dakika içinde tespit eder, evine baskın yapar ve gözaltına alır. 1 saat sonra tutuklar. 1 ay içinde de 10 yıl hapis cezasını almış içeri tıkılmış olursun.

      Elbette yurt dışında isen yırtarsın.

      Bu kudrette olan bir devlet, Mansur Yavaş gibi 600.000 doları iç etmiş bir hırsızı (!), bilgisayarından çocuk pornosu çıkmış bir sapığı (!) artık ne yapar sen düşün.

      Olayın özeti bu muhterem.

      Sen dert etme.

      Devlet gerekeni yapar.

      Ama ufak bir sorun var. O da ortada ne bir sapık var ne de bir hırsız.

      Sadece “keşke olsa” diye iç çekenler var.

      Vaktiyle bir şiir okudu diye hapis yatmış birini destekleyenlere hiç yakışmıyor bu.

      • Haber Türk tv de Mansur Yavaş bu olayı ilk okul çocuğuna anlatır gibi anlattı,lütfen biraz tarafsız gözle araştırın.

        • Efendim, bu hukuki bir süreç.

          Savcının, hakimin işini yapmak kimsenin ne harcıdır ne vazifesidir.

          Savcı soruşturma başlatır (ki başlatmış). İddianameyi sunar. Mahkeme iddianameyi kabul eder, kovuşturma başlar. Artık bir yıl mi sürer 5 yıl mı sürer dava sonuçlanır ve mahkeme der suçludur veya değildir. Sonra istinaf aşaması olur-olmaz, yargıtay aşaması olur-olmaz. Derken karar kesinleşir ve o vakitten sonra bize şu an konuşulanları konuşmak düşebilir.

          O vakte kadar bize düşen bir şey yok.

          Ne ahlaken ne Din’en bu yapılanlar caiz değildir. Yani haramdır.

          Ama artık haram idi helal idi kimsenin derdi değil anlaşılan.

          “İslam’ın özü, esası sıdktır, doğruluktur. Küfrün özü ise kizbdir, yalandır.”

  12. WhatsApp arkadaş grubumuzdan gelen bir yazıyı
    aşağıya alıyorum.Beka meselesine bir de böyle
    bakalım.Buyurun:

    “ABARTMA SAYIN ERDOĞAN NE BEKASI KARDEŞİM…”

    “Hiç abartıya gerek yok. Türkiye’nin beka meselesi niçin olsun ki kardeşim. Nasıl olsa Türkiye olarak Pasifik Okyanusu’nun tam ortasında dört tarafı denizlerle çevrili, etrafında köpek balıklarının fink attığı ve en uzak komşusunun 5000 kilometre uzakta olduğu bir coğrafya da yaşıyoruz. Ne uçan girebilir, ne de kaçan.

    Dedim ya ne bekası kardeşim. Beka dediğin dört harfli bir kelime. Tutturmuşsun beka da beka. Halbuki rahat olacaksın, “gelene ağam gidene paşam” diyeceksin. Namusuna da dokunsalar, ülkeni elinden de alsalar asla tınmayacaksın. Beka için huzurunu bozmaya gerek yok ki. Bu ülke ha senin olmuş, ha başkasının. Ne fark eder ki?

    İstanbul Türkiye’den kopartılıp tıpkı Vatikan gibi Ortadoks dünyasının başkenti olsa ne olur ki? Olursa olsun. Ne de olsa bunun bekayla mekayla alakası yok. Hem halis muhlis Avrupalı olur gideriz böylelikle. 28 yıldızlı Avrupa Birliği pasaportumuz olur, gümrüklerden elimizi kolumuzu sallaya sallaya geçer, havalimanlarında Avrupa Birliği vatandaşlarının kuyruğuna girer, “gereksiz ülke” vatandaşları gibi saatlerce beklemeyiz. Beka diye diretmeyince ne güzel kazanımlar elde ediyoruz gördün mü Sayın Başkan.

    Mesela Türkiye’nin doğusunda ve güneyinde Kürdistan, ortasında Alevistan kurulsa ne kaybederiz ki? Demokrasi, insan hakları, evrensel hukuk, laiklik, barış ve kardeşlik denilen kavramlar tam da bunu ifade etmiyor mu zaten! Hem toprak dediğin nedir ki? PKK ve DHKP-C gibi örgütler bir günde silah bırakır herkes kendi devletinde güllük gülistanlık yaşar. Adana, Mersin, Hatay, Antep, Kilis, Urfa, Maraş, Diyarbakır, Mardin, Hakkari, Şırnak ben de olsa ne olur, Kürtlere geçse ne olur?

    Ne gerek var bir avuç toprak için yırtınmaya. Ha benim olmuş ha başkalarının. O topraklarda Türk bayrağı dalgalansa ne olur, Kürdistan veya Amerikan veya İngiliz bayrağı dalgalansa ne olur! Beka beka diyerek milleti korkutuyorsun ama yüreğin geniş olunca bak gör ortada ne terör kalıyor ne de çatışma, ne kan akıyor ne de gözyaşı.

    Hem Fetullah Gülen denilen Peygamber yarısı da! zaten 15 Temmuz darbesi sırasında; “Haçlının ülkenizi işgal etmesi, çok tehlikeli değildir; çünkü sizin ve onların arasında kırmızı çizgiler vardır. Bir kere onlar, sizin kadınlarınıza kızlarınıza ilişmezler, mâbedinize ilişmezler; ilişmemiş Haçlılar.” diye peşinen söylememiş miydi? Söylemişti. Hoca böyle söylediğine göre korkmaya ne gerek var ki!

    Sen bazı şeyleri anlamıyorsun Sayın Başkan. Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nin tarih sahnesinden silinip soğuk savaşın sona erdiği 1991 yılından beri Ortadoğu ve İslam coğrafyasında katledilen yaklaşık 10 milyon Müslüman’ı Hristiyan haçlılar değil Uzaylılar öldürmedi mi? Yahudilerin bir tane bile Filistinliyi öldürdüğünü gördün mü hiç? Afganistan’da, Irak’ta, Suriye’de, Yemen’de milyonlarca insanın ölümüne Batılılar asla sebep olmadı ki! Batı dünyası demokrasiye, insan haklarına ve evrensel hukuk kurallarına son derece riayet eder lütfen artık bunu anla!

    Suriye’nin kuzeyinde Afrın’da, Cerablus’ta, İdlib’te, El-Bab’ta kaç tane şehit verdik. Derdimiz neydi kardeşim? Kürtler o bölgeleri ele geçirip bir terör koridoru oluşturacak endişesiyle bu kadar şehit vermeye ne gerek vardı ki? Oralar zaten bizim değil ki. Bölünürse Suriye’nin toprağı bölünür, bize ne oluyor ki?
    Tutturmuşsun “Mavi Vatan, Ege, Akdeniz, denizler, okyanuslar” diye o cephelerde de ortamı gerip duruyorsun. Bırak kardeşim bu emperyal ağızları. Ege ve Akdeniz’in hidro karbon yataklarından sana ne ki? Bırak bu işlerden Kıbrıslılar, Yunanlılar, İsrailliler, Mısırlılar para kazansın. Sen nasılsa her yıl 60-65 milyar dolar para harcayıp oradan buradan petrol ve doğalgaz satın alabiliyorsun. Zenginliğinin keyfini yaşa.
    Mursi’yi indirdi diye Sisi’ye, Filistinlileri katlediyor diye Netanyahu’ya, Arap ve Türkmenleri öldürüyor diye Beşar Esad’a, Kürdistan devletini kurdular diye Barzani’ye, Ege adalarına bayrak dikiyorlar diye Yunanlılara atar yapıyorsun da ne oluyor? Bırak kardeşim millete bağırıp çağırmayı, biraz rahat ol. Kim ne yaparsa yapsın sana ne. Ege adalarını vakti zamanında Yunanlılara zaten peşkeş çekmemiş miyiz, üç beş tane kaya parçasını onlara vermenin ne zararı olabilir ki. Komşularımızla kötü olmanın ne alemi var.

    Katar’dan Sevakin’e, Afganistan’dan Irak’a, Suriye’den Somali’ye Sudan’dan Azerbaycan’a kadar askeri üsler açıp ülkenin milyarlarca lirasını heba ediyorsun. Ne işimiz var bizim oralarda. Bırak, Birleşik Arap Emirlikleri ve Suudi Arabistan Katar’ı işgal etsin, İran’a Amerikalılar çöksün, Suudi Arabistan beşe bölünsün, Mekke ve Medine Hristiyan askerlerinin postalları altında çiğnensin. Kızıldeniz ve Basra körfezinin bekçiliğinden bize ne oluyor ki?

    “Dünya beşten büyüktür” diyerek Batılılara, “One Minute” diyerek İsrail’e kafa tuttun. Tutmasına tuttun da kadim dostlarımızla kötü olmaya ne gerek vardı? Venezuela’nın Maduro’sunu dünya sırtını çevirirken, ona sahip çıkmakta ne oluyor? Kabadayı mısın sen? Biraz light, yumuşak başlı, munis, sakin, aşırı derecede kibar ol. Emperyalistlere karşı direnme, ne istiyorlarsa “tamam” de gitsin. Ortamı germenin kimseye faydası yok ki.

    PKK ve YPG mensuplarıyla görüştüğü, üç yıl içinde 1360 defa Suruç’a gittiği ve ajanlık yaptığı için Amerikalı Rahip Bronson’u içeri attın ama hem doları hem de patlıcan, soğan ve patates fiyatlarını patlattın.

    Toplum refahı çok önemli Sayın Başkan. Yum gözlerini, tıka kulaklarını kim nerede dolaşırsa dolaşsın, ne konuşursa konuşsun. Ajanmış teröristmiş bize ne. Yeter ki patatesin soğanın fiyatı yükselmesin. Ne de olsa patates ve soğansız kalmak devletsiz kalmaktan daha kötü bir şey!

    Taksim’de göstericiler ezanı ıslıkladı diye millete vurdun da vurdun ama Anayasa’nın 26’ıncı maddesinden bi-habersin Sayın Başkan. “Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir.” demiyor mu Anayasa. Niçin karşı çıkıyorsun o zaman? Bırak isteyen ezanı ıslıklasın, isteyen müezzin dövsün, isteyen camiye girip içki içsin. Sana ne? Hoşgörülü olmak lazım vesselam.

    Sisi gibi Batılılara yalakalık yapsan, Suudiler gibi ABD’nin her istediğini yerine getirsen, Filistinlilerin, Myanmarlı Müslümanların haklarını korumasan, mazlum durumdaki Afrikalıların seslerine kulak vermesen, savaştan kaçıp Türkiye’ye sığınan 4 milyon Suriyeli’ye sahip çıkmasan balından yenmez olursun ama yapacak birşey yok senin de huyun böyle.

    Bak ciddi söylüyorum bu beka inadın devam ettiği sürece patates soğan yiyemez hale geleceğiz.

    Kim ne istiyorsa veriver de refaha erelim Sayın Başkan.

    Ver toprağı, bırak Apo’yu, tanı Kürdistan’ı, vazgeç adalardan, durdur nükleer santral inşaatlarını, kapat yeni havalimanını, çevir Ayasofya’yı kiliseye, süt dökmüş kedi gibi Batılı liderlerin önünde el pençe divan dur, teslim et devleti FETÖ’ye de rahat edelim artık!

    Beka meka çok önemli değil…”

    Dr. Mehmet Hakan Sağlam

    • Doğru dersin kardeş
      Kıblesi Pensilvanya
      Ülkesi ABD
      Dostu güneydeki ülke okanlarla
      Bizim ortak bekamız yok
      Bu sorunlarda onlar içim tırı vırı
      Nede olsa dünya vatansınlar için vatan zaten

  13. Beka;şeref ,haysiyet,terörle iş tutmak gibi ağıt ithamları yerli yersiz ve de isnatsız kullanmak gerçekleri gizlemek veya projesizlikten kaynaklanıyor.Üretim i artırmak , halkın geçim sıkıntısını düzeltmek , çarpık yapılaşmayı ve artık olağan hale gelen yerel yönetimlerdeki usulsüzlük ve israf ı önlemek hiç dillerinde yok.BUNLARIN GÜNDEM OLABİLMESİ İÇİN AKP YE BİR UYARI İÇİN BU SEÇİMDE OYUM AKP YE DEĞİL.

  14. İktidar bu seçimi kaybettiği her hal ve hareketlerinde belli oluyor. Daha seçim olmadan karşı tarafa gözdağı veriliyor. Mansur yavaş için: kazansa bile gereği yapılacaktır sözü unutmayın. Meral Akşener ve Kemal Kılıçdaroğlu’yu hapisle tehdit ediyor. Kısacası seçimi kaybettik diyor; ama gereğini yapacağız diyor. Üzülerek söylüyorum bizim Ülkede demokrasi ölmüştür. Eğer gerçekten Kandilden destek alınıyorsa, elinde deliller varsa seçimden önce gereğini yaparsınız; kanunen suç işliyorsunuz demektir iktidar cephesi olarak. Çok seçim gördüm ama inanın hiç bu kadar iftira ve karalama bir seçim göremedim. Farkındaysanız İktidar meydanlarda ekonomiden bahsetmiyor, işsizlikten bahsetmiyor.
    SAYGILAR SEVGİLER

  15. Kimseyi kışkırtmak için söylemiyorum: Bu dil, dindar muhafazakarların dili değil. Bu dil, ortalama vatandaşın dili değil. Ortalama vatandaşın görmek ve işitmek istediği, inanın bunlar değil.

    Seçim kampanyasının kaybedeni, Cumhurbaşkanı ve Bakan Soylu başta olmak üzere, AK Parti. Yüzde 94’ünün iktidarın kontrolünde olduğu söylenen medya, gazetelerden TV kanallarına kadar, hep birlikte Erdoğan ve AK Parti aleyhine çalıştı. Akıl almaz bir stratejik yanlışa düştü Erdoğan. İktidarı açısından meselenin 31 Mart gecesi geç saatlerde TV ekranlarına yansıtılacak seçim sonuçları olacağını düşündü ve kaybetti. Konuştukça, tehdit ettikçe, düşmanlar keşfettikçe, belki 31 Mart Pazarı’nı kısmen kazandı, ama 1 Nisan sabahını kaybetti.

    Usta ve zeki bir siyasetçinin yapmaması gereken yanlışı yaptı: Aslında sonuçlarını pek de kafaya takmaması gerekirken, yerel seçimleri çok önemsedi ve genel seçim havasına soktu. 1 Nisan sabahını ve sonrasındaki haftalar ve aylar hiç, ama hiç aklına gelmedi.

    İsterse İstanbul ve Bursa’yı, Adana’yı elinde tutarak, isterse yüzde 48’lerin altına düşmeden geride bıraksın yerel seçimleri: Muhalifleri, Erdoğan’ın halka hamaset dışında söyleyebileceği hiçbir şey kalmamış olduğunu, ürktükleri kadar güçlü bir lider olmadığını -şaşırarak- gördüler. Daha önemlisi, ondaki seçim kaybetme tedirginliğini ve özgüven kaybını sezdiler. Daha 9 ay önceki seçim sonuçlarıyla içine yuvarlandıkları dipsiz umutsuzluktan onları çıkaran Erdoğan oldu. Değilse, her dört CHP’liden biri sandığa gitmeyecekti.

    Bu Pazar, gidip oyunu bir kez daha Erdoğan’ın partisine verecek olanlar da bir şeyi ilk defa sezdiler: Artık Erdoğan’ın kendilerine vaad ettiği bir yarın yok. Geleceksiz bir partinin, kendisini iyimser kalmaya zorlasa bile geleceğinden umut duyamayan seçmenleri durumundalar. Bu, bana inanın, seçimin sonuçlarından daha önemli.

    AK Parti seçmenleri, 1 Nisan sabahı, eski seçimlerde olduğunun aksine, muhalefetin istediği sonucu yine alamamış olması dolayısıyla pek bir sevinç yaşayamayacaklar gündelik yaşamlarına geri dönerlerken. Sezgi düzeyinde, Erdoğan’ın kendilerine bir yarın vaad edemeyen yorgun ve tükenmek üzere bir lider olduğunu yakaladılar -bu sezgiden kendilerini uzak tutmak istedikleri halde oldu bu. O sezgiyi, sadece şimdilik ve çok yakında yeniden hatırlanmak üzere, unutacaklar.

    Ücretlerini alamadıklarında ya da toplu halde işten çıkarıldıklarında işyerleri önünde girişecekleri protesto eylemlerinde aynı soylu bakanın aynı dille hedef tahtasına bu kez kendilerini yerleştirdiğini görecek AK Partili emekçiler -ve 2019 yılı 31 Mart Yerel Seçimleri’ne giden süreçte sezmiş oldukları şeyi hatırlayacaklar. Tanzim satışların bir çözüm olmadığını, bir aydan diğerine yaşayarak görecek milyonlarca kent yoksulu kadın -ve daha önce sezmiş olup unutmayı tercih ettikleri şeyi hatırlayacaklar.

    Uğruna ilkin Kürtlere, ardından dindarlara sırtını döndüğü başkanlık sisteminin bir yıl geçmeden kendi ayaklarına dolandığı bir lider Erdoğan. Önce, daha dün kendisini korumak için göğsünü vesayete karşı siper etmiş liberal demokratlara ve muhafazakar aydınlara sırtını döndü özgüven ve kibirle. Sonra Kürtlere sırtını döndü. Sonra dindarları da boşladı kendi siyasal ve ideolojik krizini Bahçeli’nin ipine sarılarak ertelemek uğruna.

    Başkanlık seçimlerinin üzerinden henüz bir yıl bile geçmemişken, tüm manevra alanlarını birer birer tüketti o siyasal becerisi ve ustalığı göklere çıkarılan lider. Artık istese de yüzünü döneceği dindar yığınlar, orta sınıflar, Kürtler yok. Erdoğan’ın siyasal yazgısı, Devlet Bahçeli’nin elinde. Bahçeli’nin 2023’e kadar bekleyeceğini düşünmek, siyaset cahili olmakla eş anlamlıdır.

    En geç 2021’de ülke erken seçimlere gidiyor ve bunun yerel seçim sonuçlarıyla sanıldığınca ilintisi yok. Yerel seçimlerin, sadece erken seçimlerin tarihini belirlemede bir rolü olacak.

  16. ”…Veya, İstanbul’da karşı ittifakın adayı kenti yönetme konusunda halktan icazet aldı.
    Olacak gibi durmuyor, ama…” cümlesiyle, Koru’nun Ankara ve İstanbul seçim sonucu tahminini Cumhurittifakı lehine olduğunu öğrenmiş olduk.

    ”Vatandaşın iradesini boşa çıkartacak gelişmeler bekleyenler varsa ben onlardan değilim. 1 Nisan sabahı sonuç ne olursa olsun ortalık süt liman hale gelecektir.” iyi temennisini dile getirdikten sonra, Koru aşağıdaki cümlesini sarf etmemeliydi.

    ”…Gittiler ve makam koltuklarına oturdular.
    Aleyhlerindeki onca kişisel iddialara ve ithamlara rağmen…
    Bu, iktidar cephesinin ciddi endişesini -hani ‘beka sorunu’ kavramıyla ifade ettikleri endişeyi- gerçek haline dönüştürecek bir ilk adım haline gelmez mi?” Bu sorusuna Koru’nun, siz olsanız ne cevap verirsiniz?

    Ne yani, ”beka sorunu” kavramıyla ifade edilen endişeyi yaşamamak için; kazanan karşı ittifakın adayları görevi teslim almasınlar mı; ya da yürütmeyi de elinde bulunduran Cumhurittifakı, halkın iradesini hiçe sayarak, sırf ”beka meselesi” doğurur diye kazanan adayların koltuğuna oturmasına bir şekilde engel mi olsun?
    Ne demek istiyor Sn. Koru?..anlayan beri gelsin.

    • Aynen katılıyorum Sn Günay: Bu yazı Fehmi Koru Üstad’ın tüm zamanların en zorlama yazısı.Gerçekten anlayan beri gelsin.

Yoruma kapalı.