İnceldi, inceldi.. 600 yıl sonra kırılmaya yüz tuttu ilişkimiz.. Avrupa maceramız..

18
Avrupa Parlamentosu, 24 Kasım 2004..
Reklam

Pamukkale doğumlu (M.S. 55) Epiktetos’un adını duymuş muydunuz? Türkçemizde de eserlerinin tercümesi bulunan bir halk filozofudur. Babası köle olduğu için o da köleydi. Temsili resimlerinde elinde bastonuyla görünür.

Sebebi şu: Gaddar efendisi bir gün eğlenmek için eline mengene alıp bacağını sıkmaya başlar… Epiktetos, “Efendim kıracaksınız” dediği halde sıkıp bükmeye devam eder… Ayağı kırılınca, Epiktetos, soğukkanlı bir şekilde, “Ben size dememiş miydim?” der…

Anadolulu Epikdetos..

Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi’nin.. (AKPM) dün oylayıp kabul ettiği.. Türkiye’yi denetim altına alma kararı.. bana bu kadim öyküyü hatırlattı. Türkiye’nin Avrupa ile ilişkilerinde kırılma noktasına doğru gidildiği çoktandır kendini belli ediyordu; “Yapmayalım, kırılır” uyarıları fayda etmedi; gördük işte, ilk kırık AKPM eliyle geldi.

Bunu, Avrupa Konseyi, Avrupa Parlamentosu ve Avrupa Birliği’nin aleyhimize vereceği kararlar takip edebilir.

Türkler’in Avrupa macerası

“Ederse etsin” diyenler yanlış yapar.

Hep yazdım, yine tekrarlayacağım: Asya’dan Anadolu’ya gelen Türkler, bu coğrafyaya daha adım atar atmaz, ilk iş olarak, gözlerini Avrupa’ya dikmişlerdi. Osmanlı Devleti’nin en geniş toprakları Avrupa kıtasındaydı ve ‘Avrupalı bir devlet’ olarak bilinirdi. Düşüş döneminde ‘hasta adam’ lâkabı takıldığı doğrudur; ancak o lâkabın doğrusu ‘Avrupa’nın hasta adamı’dır…

Türkiye Cumhuriyeti de bütün Avrupalı kurumlar içerisinde yerini almıştır. AKPM’nin ilk (1949) ülkelerindendir. AB’ye üye olmaya davet edilmiş (1962), bu amaçla Ankara Anlaşması imzalamış (1963) ve kendisine tam üyelik sözü verilmiştir (2004).

Reklam

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) üyesi olmuş (1987) ve AİHM’nin kararlarının yerel yasalardan üstün muamele göreceği esasını anayasasına işlemiştir.

‘Gümrük birliği’ anlaşmasıyla (1995) ekonomisini AB ekonomisiyle entegre haline getirmiştir ve ekonomik ilişkilerinde Avrupa ülkeleri birinci sırada bulunmaktadır.

Dahası, Avrupa’da, çeşitli ülkelerde, çoğu o ülkelerin vatandaşı da olmuş 5 milyondan fazla Türk yaşamaktadır.

Böyle bir ülkeden söz ediyoruz.

47 ülke düşmanımız mı bizim?

Ülkemizin AKPM tarafından ‘denetim’ altına alınması kabul edilemez bir gelişmedir.

Neden oldu bu?

Cumhurbaşkanlığı sözcüsü Dr. İbrahim Kalın, bu soruya, acele attığı bir Twit mesajıyla “Hakikatle ve hakkaniyetle ilgisi olmayan maksatlı bir karar” tespitinde bulunarak yaklaştı, kararı kınadı ve “Türkiye düşmanı çevrelerin siyasi operasyonu” olarak değerlendirdi.

Reklam

 

Herhalde devlet yönetimine hakim görüş bu; çünkü Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın kendisi ve Başbakan Binali Yıldırım da Dr. Kalın’ın tespitine benzer değerlendirmeler yaptılar.

Bu tespiti doğru kabul edersek şu soruya cevap aramamız gerekir: ‘Türkiye düşmanı’ diye tanımlanan ülkeler, 2004 yılında, AK Parti’nin birbiri ardına gerçekleştirdiği reformlara bakarak, daha önce koydukları ‘denetim altında tutma’ kararını kaldırmışlardı; aynı ülkeler şimdi neden ‘düşmanca’ davranıyor?

50’ye yakın ülkenin milletvekilleri aldı bu kararı; bu kadar düşmanımız mı var bizim?

İsterseniz burada durup bir anekdotla biraz nefes alalım.

Yıl 2003.. Ocak ayı sonları.. Başbakan Abdullah Gül.. Daha önce üyesi olduğu AKPM’nin toplantısına katılmış, Meclis’in üyelerine hitap etmiş ve gelen soruları cevaplamıştı.

Yıllarca Meclis’te Türkiye’nin çarmıha gerildiğine tanıklık etmiş kıdemli bir gazeteci, o günü okurlarına şöyle aktarmıştı:

“Gül’ün konuşmasını dinlemeye gittim. Çok açıkça söylemem ve gördüklerimi sizlere aktarmam gerekiyor. Zira, inanın hala şaşkınım. Hala yaşadıklarımın ne oranda gerçek, ne oranda rüya olduğunu anlayabilmiş değilim. ŞAŞKINLIKTAN KENDİME GELEMEDİM. Gül konuştukça alkış aldı. Türkiye’nin insan hakları, fikir özgürlüğü ve demokrasi yolunda attığı adımları anlattıkça ‘bravo’ sesleri duyuldu. Hele sorulara geçilince, durum daha da değişti.

Eskiden Türkiye’yi yerden yere vuran grup liderleri şimdi Gül’e çiçekler atıyor, her konuşmacı önce ‘Türkiye’yi ve sizi tebrik ederiz’ diye söze başlıyor ve son derece anlayışlı sorular soruyorlardı. Konsey Assamblesini ve bu insanları bilmesem ‘Türk yetkililer soruları bile önceden hazırlayıp ceplerine koşmuşlar’ diyebilirdim.”

(Mehmet Ali Birand, Hürriyet, 1 Şubat 2003).

İki yıl sonra da, 2004 yılı Aralık ayında, bu defa Başbakan Tayyip Erdoğan’ın başkanlık ettiği heyet, Brüksel’deki AB zirvesinde, Türkiye’ye ‘tam üyelik’ sözünü aldı.

15 Aralık 2004’te.. Avrupa Parlamentosu’ndaki.. AB ile müzakerelerin başlatılmasıyla ilgili o kritik oturum.. üyelerin ‘Yes’, ‘Oui’ ile birlikte Türkçe ‘Evet’ pankartları açtıkları.. herhalde unutulmamıştır. (En yukarıdaki fotoğraf).

Oradan buraya gelmek hoş bir durum değil.

ΩΩΩΩ

Reklam

18 YORUMLAR

  1. Dikkat ettiyseniz yukarıda ki resimde (2004 yılından) evet yazısını havaya kaldıran en soldaki şahıs cem özdemir

  2. 2003-2017,14 yıl geçmiş.o tarihten sonra kaç ülke AB’ye baş vurup üyeliğe alındı.50 ülke bize düşman değil belki fakat AB’de Almanya’nın sözünde çıkacak kaç ülke var.sayın koru siz bizden daha iyi biliyorsunuz ki bunlar Türkiye’yi hiç bir zaman AB’ye almazlar.2×2=4

  3. kriterlere uymayan, kontrol edilebilir başka ülkeleri AB içine alıyorlar.AB’ patronları kendisine tam teslim olacak Türkiye istiyorlar.T.C Devleti, Asya’da kendisine güçlü bir yer oluştururken Avrupa ‘da daha çok itibar gören ve demokrasiye uygun bir konum alır.

  4. AKPM’nin bu karari tamamen hakli degil ama sonucta Turkiye’nin son 4-5 senedir buyuk oranda kendi hatalari yuzunden olusturdugu olumsuz alginin bir sonucu. Neden boyle oldu? Baslica nedeni “Avrasya Kliki”.

    Bu klikin hem laik hem de Islamci ayagi var. Ilki ordu’da ikincisi MIT ve medyada. Istedikleri zaten Turkiye’yi Bati’dan uzaklastirmak hatta tamamen koparmak. Rusya ve Iran tarafindan desteklenen bir grup. Gecen 1-2 sene zarfinda olan bombalama v.s. eylemlerin arkasinda da bu ulkerin istihbarat birimlerinin yardim ve yonlendirmesi oldugunu dusunuyorum. Hepsi zamanlama olarak bu ulkelerin isine gelecek zamanlarda ve sekilde oldu. Turk kamuoyu ve hukumet de tam istedikleri tepkiyi verdi. Ayni sekilde darbe girisimi de bu klikin tezgahi gozukuyor. Planlanirken isin icinde idiler sonra Gulenci ve Bati taraftari grubu yari yolda biraktilar.

    Erdogan’in sucu hic mi yok? Onun bas kusuru kolay kandirilmasi ve etki altinda kalmasi.

  5. 2004 yılından bu yana tam 13 yıl geçti. Tarihi bir anektot vermekle yorumcu olunmuyor . Daha hala göremiyorsunuz el insaf.Avrupalı Osmanliyi Avrupalı kabul etti diyemi osmanliyi Avrupa’dan çıkarmak için elinden gelen hiç bir şeyi ardına birakmadi.Terör örgütüne yardım edenler kim .Bu kadar uslu çocuk olduğumuz yeter.Artık şamar oğlanı değiliz

  6. Merhum Korkut Özal beyin fıkralı esprileri çoktu. Bu meyanda bir de, dereyi geçecek yılan ve akrep hikayesi vardı; bilen çoktur, sanırım. Ayrıca, darb-ı meselimiz var : 40 yıllık Yani Kani olur mu ? Avrupa Birliği ile görüşmeler daha Menderes zamanında başlamıştı, İlk başvuruyu 1959da yapmıştı. !963 de Ankara anlaşması yapılmış ve ı964 de de yürürlüğe girmişti. Zamanın Londra Büyükelçisi olan Haluk Bayülken Türkiyeye gelip, bize Avrupa Birliğinin mahiyetini ve hedeflerini anlatmıştı. O zamanki adı da Avrupa Ekonomik Topluluğu idi
    Bu anlaşma ile özet olarak ticaret ve ekonomik ilişkilerin güçlendirilmesi ve istihdamın geliştirilmesi hedefleniyordu, Türkiye açısından. Batıya da biraz daha yaklaşılsın isteniyordu.
    1958 de yürürlüğe giren Roma anlaşmasındaki Avrupa Ekonomik topluluğunun amacı ise, en geniş manasıyla ekonomik entegrasyona ulaşmak ve hızla ilerliyen Amerikan ekonomisine karşı bir güç oluşturmaktı. Zaman içerisinde, topluluğa sosyal ve siyasal boyut kazandırıldı. Adı da Avrupa Birliği oldu
    6 Üye ile kurulan topluluk, bugün 29 üyeye ulaştı. Bu üyeler içinde siyaseten bütünlük arzetmiyen devletler olduğu gibi, ekonomik ve sosyal olarak Türkiyeden zayıf devletler de mevcut.
    Hal böyle iken Türkiyeyi Birliğe almakta hala çok isteksiz göründüğü AB’nin, apaçık ortada. Çünkü, Türkiye, hem Müslüman hem de, 80 milyon nüfusu aşkın bir ülke. İnanç ve bunun neticesi dini ve sosyal çok farklılıklarımız var.
    Bu çerçevede, AB. Türkiyeyi içinde kolay asimile edemiyeceğini biliyor ve gördü. İsteksizlikleri bu yönü ile kolay anlaşılır bir şey.
    O halde, 50 yıl daha beklemedense, masaya oturup Birlikle mutabık kalınan konularda ikili anlaşmalar yapmak daha makul ve Mantıki görülmeli gibi. D-8 VE Şanghay beşlisi ile de bu meyanda münasebetleri geliştirmekte de yarar olacaktır. Batı’daki sanayiin çoğu bu ülkelerde de gelişmiş durumda.. Bu husus da göz ardı edilmemeli artık. İki ayağı zorla bir pabuca sokmıya çalışmanın bir anlamı yok.

    • 1959 dan bu tarafa TC kaç darbe geçirdi?
      Avrupa birliği Türkiye’nin Müslüman oluşunu
      göz önünde bulundurmiyor! Endişeleride bu değil eğer buna önem vermiş olsa idiler Türkler kendi vatanında dinini yaşiyamazken Avrupalılar kendi ülkelerinde yaşıyan Müslnların dini inançlarına hiç bir kısıtlama getirmediği gibi yardımcı bile oldu.
      Biz kendi hatalarımızı görmüyoruz her zaman onları suçluyoruz.
      Bu hataları görmek Için fazla geriye gitmeye gerek yok, sadece bir kaç ay öncesine gidelim yeterlidir.
      Oradaki Türkler salon kiralarken onlara yalan söylüyor gerçeği sakliyor, o salonun iptal edilme sebebinide çarpıtarak onlara söylenecek en ağır lafları edenleri herkes gördü.
      Salonun iptal gerekçesini dahi kamu oyundan gizledikleri, oysaki iptal 400 kişilik sıradan bir toplanti olacığına göre güvenlik tedbiri alınmış. Siz yalan söyleyin daha sonra orada insanlara zarar gelmesinde aldırmayın, iptal edilincede yaygarayı basın.
      Avrupalılar diğer anlamı ile batililar kimsenin dinini değil “DÜRÜSTLÜĞÜNE” önem veriller.
      Peki biz bunun neresindeyiz? Bizim dinimizin emirlerinden biride “DÜRÜSTLÜK” değilmi?
      Biz Türkiye olarak son 58 yıldır ne kadar dürüst olabildik olaylara birde bu taraftan bakalım.
      Bizim sorunumuz kendi hatalarımızı dan kaynaklanan olumsuzlukları görmeyip suçu başkalarına atmak.
      Bundan dolayı da içimizdeki üstalar milleti kolayca kandırıp köşeyi dönüyorlar.

  7. Entegrasyon’un bu kadar yaygın olduğu günümüzde dost ve düşmanlıklar kalıcı olamaz.
    Sorunları büyütüp ve derinleştirerek çözemeyiz.Lakin görmemezlikten de gelemeyiz. Sürekli düşmanlıklarla yaşamak zorundada değiliz.Konuşabilmeli,dinleyip anlayabilmeliyiz birbirimizi.
    Dünya çok küçük hayat çok kısa
    Hesaba çekileceğimiz gün yakın

  8. neyse epikdetos en azından doğru kişiyi muhattap almış…
    yapmayalım, kırılır derken kimi muhattap alıyoruz…tarafları ayrı ayrı masaya yatırmak gerekmez mi…biz yanlış yapıoruz onlar da tepki mi veriyorlar.

    pek çok koordinatın değiştiği günlerden geçiyoruz. konjonktürü iyi okumak gerekir diye düşünüyorum. Avrupa derken elbette hepsiyle sorun yaşamıyoruz bazı başat karakterli ülkeler son bir iki yıldır türkiye ile yatıyor türkiye ile kalkıyor basın da türkiye medya da türkiye ve özellikle Erdoğan düşmanlığı etkin bir karşıtlık propagandası var. bunlar 15 temmuzdan önce de yoğun olarak yapılıyordu. 15 temmuzu da nefeslerini tutmuş bekler halde bulmadık mı…ilişkilerin daha da sertleşmesinin bu meşum tarihe denk gelmesi elbette anlaşılır bir şey. işin aslı ülkemize dayatılanlara ki bir gün açıklanmasını umuyorum istenilen cevapların alınmamasıdır. belli ki kabul edilecek şeyler de değildir…yaşadığımız terör sarmalı, batının düşmanlığı, darbe girişimleri ve bu türden yaptırım kararları hepsi aynı paketin içindeki işlerdir. bazı durumlar netleşinceye kadar da belli ki devam edecektir.
    AB üyeliğimiz ne geçmişte ne şimdi olası işlerden değildir, zira bu bir hırıstiyan klübü olmaktan çok daha derin meseledir. gerçi onun da kodları değişiyor, ingiltereyi saymazsak pek çok Avrupa ülkesi de yakayı kurtarma çabasında. işler istedikleri gibi yürümüyor. halklarında çok iyi insanlar vardır ama yönetime gelmezler, gelenler de zaten yönetmezler, yönetenlerde belli ailelerin tedrisinden geçer yönetirler bizim gibi ülkelerin burada yeri olmaz, sayıları azımsanmayacak bazı münferit kişiler olur her zaman da olagelmiştir zaten…bu kavga sürer gider…

  9. Sayın Koru, şimdiye kadar Avrupa Türkiyenin bacağını kırmaktan başka ne işe yaradı. Neyin uyarısını yapıyorsunuz Türkiyeye!Biraz da Türkiyeyi haklı görün yahu. Epiktetos gibi olup bütün bacaklarımızı mı kırsınlar?

  10. Tarihte peygamberler büyük uygarlıklar kurdular. Bugün onların dördü dünyaya hakimdir ve yalnız onların getirdiği uygarlıklar vardır. Onlar bu uygarlıkları silah zoru ile değil gönüllü kişilerin zulme direnerek insanları ikna etmesi yoluyla kurdular. Avrupa Birliği de peygamberler yoluyla oluşan birlikler gibi bir gönüllüler birliğidir. Er geç başarıya ulaşacaktır. Silah zoru ile oluşan birlikler bir gün dağılmaya mahkûmdur.
    Sermaye üçüncü cihan savaşını çıkarma hazırlığındadır. ABD, Rusya, Türkiye bir; AB, Çin ve İran bir olarak cepheleşiyor. Bu Mahir Kaynak’ın varsayımıdır. Türkiye’deki 15 Temmuz olayı, Türkiye’yi ABD cephesine almak ve Erdoğan’ı uzaklaştırarak İran’la savaşacak birini başa getirmeyi amaçlıyordu. Olağanüstü hal ve başkanlık girişimleri de bu amaçla yapılmaktadır.
    Avrupa Meclisi de oyuna geliyor. Türkiye’nin AB ile arasını açma çabasıdır ve adım adım başarılıyor. Türkiye’deki olağanüstü hal uygulamaları, seçimde yapılan baskı ve devlet imkanlarının ‘Evet’ için kullanılması Avrupa’yı bu kararları almaya götürmüştür. İlk bakışta haklı görülebilir. Ne var ki Türkiye’deki olağanüstü hal uygulamasını ve ‘Evet’ler için baskıyı Türkiye yapmıyor. Sermaye üçüncü cihan savaşı çıkarmak amacıyla yarım asırdır tezgahlıyor. Avrupa Birliği’nin bunu görmesi ve Türkiye ve Rusya ile daha çok yakınlık kurması gerekir.
    Türkiye’nin yaptıkları yanlıştır ama AB de bundan daha büyük hatalar yapmaktadır. Sermaye’nin aldığı kararla 28 Şubat olayları olmuş. Hukuk anlayışına aykırı olarak milli görüş partileri kapatılmıştı. Türkiye’deki yargı saçma kararlar alıyor. Erbakan ve arkadaşlarının milletvekilliğine son veriyordu. Sanık sandalyesinde oturtulmayan, ifadesi alınmayan kimseler mahkûm ediliyordu. Bunun hukuki bir tarafı yoktur.
    Avrupa insan hakları mahkemesi bunun kabul edilemez olduğunu bildirerek “Buna Türkiye çare bulsun.” dedi. Tabii bu da yanlıştı. Türkiye ne çare bulacaktı? Sonra Türk mahkemelerinde daha büyük hukuki hata yapıldı. Parti kapandığı için kişisel başvurulara bakmaya gerek görmedi. Oysa mağdur olan parti değil kişilerdi. İşte Gül ve Erdoğan’la iyi ilişikler kurmalarının sebebi Erbakan’ı ve Adil Düzen’i devre dışı bırakmalarıydı. Sermaye o gün öyle istiyordu. Şimdi de Erdoğan’ı bırakacaktır. Buna çalışıyor.
    12 Eylül’de Bush dünyaya savaş ilan etti. Avrupa mahkemeleri insan hakları mahkemesi değildir. Avrupa insanın haklarını koruyan mahkemedir.
    Avrupa Parlamentosu oyuna gelmiş ve bir karar almış. Türkiye Sermaye’ye inat bu karara saygılı olmalı ve Avrupa’ya nasıl oyuna geldiğini anlatmalıdır. Türkiye savaşa doğru atılan her adıma karşı sabırlı olmalıdır. Aksi halde Sermaye’nin istediği üçüncü cihan savaşını çıkartmakla savaşa katılmış olur.

  11. Gel de şaşma !

    Daha dün denebilecek bir zamanda;
    …”İki yıl sonra da, 2004 yılı Aralık ayında, bu defa Başbakan Tayyip Erdoğan’ın başkanlık ettiği heyet, Brüksel’deki AB zirvesinde, Türkiye’ye ‘tam üyelik’ sözünü aldı.”

    Bu gün ise;
    ”…Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi’nin.. (AKPM) dün oylayıp kabul ettiği.. Türkiye’yi denetim altına alma kararı..”

    Hangisi doğru, hangisi yanlış?

    Şahsen ben, şaştım da kaldım.

    2004’den 2017’ye, bütün kazanımları ters yüz eden, kat edilen bunca yolu, sil baştan yapan bir sürece mi girdik?

    Peki, bundan sonra AB’den ziyade Türkiye nasıl bir yol izleyecek?.

    Zaten AB, izleyeceği yola revan oldu, yapacaklarını yapmaya başladı bile..

    Bu bir ”kırılma” mı bir ‘kopuş’ mu?

    Kopuyor isek nereye tutunacağız, tutunacağımız ‘kulp’ belli mi?

    ”Yok, kendi ayaklarımız üzere duracağız, bir yerlere tutunmaya ihtiyacımız yok” deniyorsa, bu ”Ankara Kriterleri” midir?

    Sahi ”Ankara Kriterleri” global bir dünyada neye karşılık geliyor?

    Çok soru sordum, biliyorum.. Başta söylemiştim.

    Şaştım da kaldım!

  12. 47 ülke düşmanımız mı bizim?
    Sadece bu sorunuz bile Türkiye’nin getirildiği yeri anlamaya yeter. Eğer anlamak istiyorsak…

  13. Süleyman Özışık

    Peki bu kararı alan Avrupa Birliği Parlementerler Meclisi Türkiye’den ne istiyor dersiniz?

    1 – Terör örgütü PKK’ya ve onun siyasi uzantılarına asla dokunmayacaksın. Sınırötesinde PKK’nın diğer oluşumlarına yönelik operasyon yapmayacaksın.

    2 – 15 Temmuz darbesini yapan Fetullahçı terör örgütüne yönelik operasyonları hemen durduracaksın.

    3 – Ülke genelinde aldığın Olağanüstü Hal’i derhal sonlandıracaksın.

    Alınan kararlara bakınca sanki Avrupa Birliği’ni Türkiye’ye karşı kurmuşlar gibi bir intiba uyandı bende…

    Sanki kıran hep bizmişiz gibi yazıyorsunuz. Hakkaniyetten uzak.
    Gerçi benim yorumlarımı pek dikkate almıyorsunuz ama nasıl olsa sizin için yazıyorum. Sizin okumanız yetiyor.
    Selam ve Dua ile…

  14. Hayırlısı olsun Fehmi abi, ama bunları savunmanız size yakışmıyor. Siyasi bir karar.. kendilerin dediklerini yaparsan çok iyisin hoşsun ama yapmazsan kötüsün.. adamlar utanmadan canlı yayınca cumhurbaşkanına suikast yapılması lazım diyorlar. Utanmadan sıkılmadan sonrasında özür diliyor. Bunların Tayyip Erdoğan düşmanlığından dolayı ülkemize karşı böyle bir karar aldılar. Seçimlerden başarıyla çıkmasına tahammül edemiyorlar.

    Dünkü yazınızda rusya da putin e muhalif yok abd de ise tramp kendine muhalif medyayı bitirme derdinde Türkiye ise, Turgut özal ı demişiniz. Türkiye de Muhalif olmak kolaydır.. Elinizde bir çok malzeme vardır..

  15. Yazınızın başlığı biraz ütopik ve afaki geldi bana açıkçası, orta asyadan bu topraklara gelişimiz sanki bir davetle, teveccühle olmuş gibi konuşmuşunuz, her adımında bir mucadele, bir savaş bir bedel yokmudur o yolculuğun? Fatih çiçeklerle karşılanmıştır İstanbulda ama çiçeklere ulaşılıncaya kadar sarfedilen olağan üstü gayret ve fedakarlıkları, zorlukları ödediğimiz bedelleri de akılda tutmalı değilmiyiz. Geldikten sonra da bizi gerisin geri döndürmek için tüm güçlerini ortaya koymamışlarmıdır, yani 600 yıl gibi bir zaman dilimini dahil ederseniz ortaya hep başka türlü tablolar çıkar.
    Avrupa birliğine girmelimiyiz, bu sorudan önce dünyaya şöyle biraz uzaktan bakıp, kendimize esaslı, tutarlı ve gelecek vizyonu olan bir strateji belirlemeli ve ona göre hareket etmeliyiz, etmeliydik. Ama bunlar için milli bir istikamet birliği lazımdı, bir ön hazırlık, bir devlet geleneği lazımdı, vardır belki, insanın buna inanası geliyor. Avrupa birliğine girmeliyiz ama gürüh olarak değil, Epiktetos olarak değil… güruh olarak girersek boynumuzu kırmasınlar diye dua ederiz.
    Şiddetle kınıyoruz, ermeni tasarısını kınıyoruz, AKPM kararını şiddetle kınıyoruz, Hollandayı şiddetle kınıyoruz, dışişleri kınıyor, Almanyayı kınıyoruz, ABD yi kınıyoruz… kınıyoruz da kınıyoruz bu nedir Allah aşkına yaw, bu memlekette kınamadan başka icraat yokmu, karşıdakiler hep hamle yapıyor biz oturduğumuz yerde kınıyoruz. Yanlış anlaşılmasın saldıralım, anlık hissi refleksler verelim demiyorum ama ermeni diasporası abd de bir film çekmiş, ve 100 milyon dolar harcamış ve ermenilerin çektiği acıları, tehciri konu ediniyormuş, ne olacak belli bir kamuoyu oluşacak tüm dünya da insanların bize bakış açısı belli bir miktar olumsuza kayacak, biz napıyoruz oturduğumuz yerden kınıyoruz, AKPM nin bu kararı alacağı belliydi, madem hoşuna gitmiycek ti olmaması gereken bir durum idi, onceden bu konuyla alakalı girişimde bulunulmalı değilmiydi, biz napıyoruz tweet atıyoruz, ee şiddetle kınıyoruz… Rusyanın vereceği krediyle Rusyadan s400 füzesi alarakmı süper güç olacaz….
    Birde şu danışmanlar çıktı başımıza, Başbakan dan çok açıklama yapıyorlar, medyada boy gösteriyorlar, devlet yönetiminde mevcut durumda bunların yeri nedir yahu. Devlet yönetiminde yer alan şahısların kahvehane muhabbeti yapar gibi, seviye tesbiti yapmaksızın açıklama yapmaları,tweet atmaları insanın kalbini diken diken ediyor. Mubarekler sanki futbol maçında amigo.Diplomasi, siyaset, devlet adamlığı bumudur. Türkiye düşmanlığı… tweetini yakın ahbaplarınla sohbet ederken yap ama sen cb sözcüsüsün.. ama dışişleri bakanının lale rekorunu kimse geçemedi daha,
    Liyakat, liyakat, liyakat…

  16. Tweette, “Türkiye düşmanı çevreler” diye yazılmış. Siz ise “Türkiye düşmanı ülkeler” olarak dönüştürmüşsünüz. Çevre ve ülke farklı içeriklere sahiptir.
    Sayın Abdullah Gül’e yapılan muamelenin özel (çevresel) sebepleri de olsa gerektir.
    Saygılarımızla.
    H.Kayahan

  17. S Koru sizin bahsettiğiniz yıllarda Türkiyemiz o ülkelerin boyunduruğu altında yaşıyordu ve o dönemde Arap baharı denen ve Suriye gibi mahvedilmiş bir şehir bir toplum yani ümmet yoktu Sizin bu avrupaya olan hayranlığınızı anlayamıyorum napmamız gerek önlerinde dizmi çökelim
    Zaten 60 yıldır onların kapısında beklemiyormuyuz neden içeri almıyorlar madem bize lazım avrupa. illaki ülkeler arasında iyi ilişkiler olması lazım yalnız seni dize getirmek için senin düşmanını besleyip üzerine salıyorsa bu dosluk ve yol arkadaşlığı olmaz
    Eğerki siz yol arkadaşınızı hep arkadan bıçaklıyorsanız bu yol bitmez ve birgün kan kaybından ölürsünüz onlarda bunu istemiyor u ?
    Merak ettiğim konu neden hep Ülkemizi küçültücü ve yöneticilerimizi akılsız beceriksiz bişey bilmeyen yazılar yazılıyor ben yazarlardan bu tür yazılar okurken inanın aklıma çok şeyler geliyor

    Birde okurlarınıza birilerini empoze etmeniz hayret verici o bahsettiğiniz şahıslar bu ülkenin zor zamanında küsüp evlerine kapandılar görevlerini bıraktıktan sonra
    Ülkeye ne faydaları olmuş bir yazsalar da okusak
    Dünyadaki birkısım devletler yeni oluşumdan bir yer kapmaya çalışırken biz seyir edelim istiyorlar
    Biraz onur hep kölemi olalım belki bazı konularda özgür deyiliz bu özgürlük için mücadele etmeyelimmi

    Siz onlardan olmadıkça onlar sizi kendilerinden kabul etmez siz ne yaparsanız yapın

    Allah bu millete dost görünüp düşmanların önünde diz çöktürmesin..

Yoruma kapalı.