Karanlık günleri aydınlatan bir avuç insandan biriydi Kürşat Bumin…

31
Reklam

“Dostlarla da yollar ayrıldı bir bir / Gittikçe artıyor yalnızlığımız” diyor Cahit Sıtkı.
Salı günü vefat eden Kürşat Bumin‘in cenaze namazı için vaktin gelmesini Bebek Camii‘yle iç içe olan kahvehanede beklerken dilime takılan şairin bu mısralarıydı.
Galiba günün hayhuyu içerisinde bunun hiç olmayacağını sanıyor ve dostlarımızı ihmal de ediyoruz.
Yeni Şafak‘ta uzun bir ortak geçmişimiz var. Daha önce çalıştığım gazeteye de gelmek istemiş, ancak onun yapmayı teklif ettiği medya eleştirisi türü fincancı katırlarını ürkütebileceği endişesi bunu engellemişti.
Alper Görmüş‘le birlikte hazırladıkları ‘MedyaKronik’ sayfası hem gazeteye itibar getirmiş, hem de o sayfada resmen çarmıha gerdiği medyanın ‘önemli’ isimlerini daha dikkatli olmaya sevk etmişti.
Kritik bir dönemdi ve bu hizaya getirme işlemi olağanüstü yararlıydı.
Sesini yükseltmenin ‘cesaret’ kabul edildiği bir dönemde doğal çevresiyle yabancılaşmayı da göze alabileceği bir demokratik cesarete sahipti. 28 Şubat’ın karanlık günlerinde yazıları ve televizyon programlarıyla gidişin iyi bir gidiş olmadığını en inandırıcı ifadelerle dile getiriyor, çıkışlarında çizdiği mantık silsilesi otoriteye karşı verilen mücadelenin nasıl yürütülmesi konusunda yol arkadaşları için de bir ölçü teşkil ediyordu.
Kıyasıya eleştirecek, eleştirdiğini sarsacaksın, ancak bunu eleştirdiğin kişiye de hak verdirerek yapacaksın…
Zor bir işi başarıyla yaptı Kürşat Bumin.

Vesayete karşı bir avuç insan

‘Yol arkadaşı’ deyimini boşuna kullanıyor değilim.
28 Şubat günlerinde ülkenin üzerine giydirilmek istenen deli gömleğini çıkartmayı ve korkunç akıbeti durdurmayı ciddiye alan az sayıda kalem sahibiydik. Birbirimizi yalnızca çalıştığımız gazetede görmüyor, mesai saatleri dışında da evlerde veya topluma açık mekanlarda sıkça bir araya geliyorduk. Kısa sürede mutada dönüşen buluşmalarda, içimizden birilerinin gazetesinden veya ekrandan uzağa düştüğü gerçeğini de yaşayarak görüyorduk.
Zor günlerin insanıydı Kürşat Bumin.
O zamanlar henüz ‘medeni ölü’ sıfatı icat edilmemişti, belki de o dönemde yazarları yerlerinden etmeyi görev bilenlerin utanma duyguları buna engeldi; ancak yaptıkları tamamen oydu, yazarları yazamaz hale getiriyorlardı. Askerler kendi iradelerine karşı çıkan kalem sahiplerine dünyayı dar etmeyi kafaya koymuş, medya patronları üzerinde baskı uyguluyor ve isim de vererek sevmediklerinin işinin bitirilmesini talep ediyorlardı.
Çok yazar o dönemde işsiz kaldı.
Onlara kapılarını Albayrak Ailesi‘nin gazetesi Yeni Şafak açtı.
Bugünden geriye baktığımda, o karanlık günlerin, demokrat yazar-çizer takımı için  övünülebilecek güzel günler olduğunu görüyorum.
Ters gelebilir, ama öyle.
Dün, Bebek Camii’nin avlusunda toplananların çoğu Kürşat Bumin‘i yazılarından tanıyan insanlardı. Bir bölümünün onunla yollarının hayatta kesişmediğine eminim; kendisine yazar olarak duyulan saygı o insanları son yolculuğunda Kürşat Bumin‘i yalnız bırakmamaya sevk etmiş olmalıydı.
Arkasından çok anlamlı yazılar yazıldı, hiç kuşkusuz bundan sonra da yazılacak; ancak eleştirilerinden en fazla nasibini almış olan Ertuğrul Özkök‘ün onun hakkını teslim eden şu yazısını ayrı bir yere koymak gerek.
Kısa süren bir hastalık dönemi yaşamış ve eşi Prof. Tülin Bumin‘in deyimiyle ebedi âleme ‘melekler gibi’ bir geçiş yapmış…

Umarım o da hakkını helal etmiştir

Cenaze töreni sırasında hocanın “Nasıl bilirdiniz?” ve “Hakkınızı helal ediyor musunuz?” sorularına cemaat topluca cevap verir ya, genellikle sıra savma kabilinden olur o soru-cevap faslı. Kürşat Bumin için, cenaze töreninde bulunanlar, her iki soruya da gönülden “İyi bilirdik” ve “Helal olsun” cevaplarını verdiler.
Bir kesimin esas ona ‘helallik’ borcu var.
Güzel bir insandı. Ebedi hayatı da güzelliklerle geçsin. Allah rahmet eylesin.
ΩΩΩΩ

Reklam

31 YORUMLAR

  1. Nasıl bir site oldu burası anlamakta güçlük çekiyorum.Bir meftanın bile ardından bukadar tartışma yaşanıyorsa vah halimize.
    Bizler böyle değildik temelden dejenere olmuşuz.ortak bir noktada buluşma ihtimalimiz sıfırlanmış.
    Birimiz bir yorum yapıyor diğeri yanlış olduğunu bile bile ölümüne çürütmeye çalışıyor.
    28 şubatı savunacak bir kişi cıkabilir mi ? o dönemde acı çeken haksızlığa uğrayanlar bugün aynı
    zulmü neden yaparlar veya yapanları taraflı birşekilde desteklerler anlamakta zorlanıyorum.
    15 temmuz da eline silah alanları tabiki lanetlicez ancak herkesi aynı kategoriye koyup mahpuslara
    tıkarsak suçlu olup olmadıklarına bakmaksızın yılllarca hücrelerde tutarsak nerede kalır adalet.
    Dün başörtüsünden dolayı insan yerine konulmayanlar bugün aynı yanlışı eski can yoldaşlarına yapıyorlar. İnsan olmak , adam olmak her devirde yanlışa karşı çıkmakla olunur.
    Umarım ileriki günlerde ufuk açıcı yol gösterici , çözüm getirici yorumlarla karşılaşırız.
    meclis kürsüsüne çevirmemek gerekir bu siteyi.
    Kürşat Bumin e allah rahmet eylesin

  2. Gerek Yeni Şafak dönemindeki yazılarını gerekse TV programlarındaki nezaketen taviz vermeyen kişiliğini,kendine has yorumlarını özleyeceğim.Mekanı cennet olsun.

  3. Eski türkiyenin karanlık ama güzel olan günlerini e.özkök de eminim çok özlüyordur:) vesayet rejiminin yancıları elbette eski günleri mumla arar oldular da bugün milli iradenin egemenliği ele almış olmasından rahatsızlık duyan dünün softalarına ne demeli? Bir kısım gasteci/yazar/yarıaydın müsvettesi “dün gece karargahtan bilmem kim paşa beni aradı da estek köstek…” diye başlayan yazılar kaleme almayı özlüyordur mutlaka! Ama yeni türkiyede artık öyle kodu mu oturtan cinsten paşalara pek sıcak bakmıyoruz: ne halkımız ne hükümetimiz… Kendine güvenen babayiğit suriye cephesinde denesin şansını:) Milli iradeye artislik yapan alır boyunun ölçüsünü!!! Kürşat hocamızı da tanrı yarlıkası…

  4. 28 Şubat darbecileri medyaya baskı yaptılar, doğru. Ama o dönemde muhalif ve mağdur kalemler kendilerine yazacak yer bulabiliyorlardı. 28 Şubat’ı yapanların derdi Laiklikti ve sevmedikleri isimlerin sadece seslerini kısmak istediler. Çevik Bir Türkiye gazetesini arayıp bir yazarları için “uyarın” der. Gazetenin sahibi “İsterseniz kovalım” der. Çevik Bir “Hayır, uyarı yeterlidir” cevabını verir. Erdoğan ve AKP ise medyayı bitirmek için çok kararlı davrandılar. Erdoğan bağıra çağıra Aydın Doğan’a kameralar önünde zılgıt attı. Ahmet Hakan dövdürüldü. Pek çok yazar kovduruldu. Çünkü Erdoğan’ın da, partisinin de cibilliyetinde demokrasi yoktur. Fikirden, hakikaten korkarlar. Tek dertleri iktidar ve saltanattır.

  5. Karanlık günleri aydınlatan bir avuç insandan biriydi Kürşat Bumin…bu bağlamda Taha kıvanç bey’e sağlıklı uzun ömürler dilerim . not yazılarını bekliyorum selam dua ile

  6. Rabbim rahmetiyle muamele eylesin mekanı cennet olsun.
    28 şubatın acılarını iliklerine kadar yaşayan camianın fertleri olarak yaşadıklarımızdan maalesef hiç bir ders çıkarmamışız.O günlerde Kürşat Bumin’in göstermiş olduğu tutarlı ve kararlı duruşu bizim muhallede gösterebilen kalem ve düşünce erbabı yok gibi.
    Ezilen ve horlanan,ezer ve hor görür fasit dairesinden çıkmadığımız müddetçe bırakın çağın idrakine islamı söyletmeyi,kendimize bile söyleyemeyiz.
    Hemen hemen her gün sayın Koru’yu ve tüm yorumları okuyorum.Yapılan yorumların ekseriyeti karşısına aldığı yorumcunun açığını yakalamak ve her nesurette olursa olsun galip gelmek
    üzere kurgulanıyor.Maalesef buna “sağırlar diyaloğu “deniliyor.
    Halbuki bırakın biz bizi düşmanlarımızla dahi konuşabilmeliyizki bu evrendeki sorunlarımızı çözebilelim.
    Avrupa’da bundan yüz yıl önce birbirini boğazlayan ülkeler şimdi can ciğer kuzu sarması olmuşlarsa güzel iletişim sayesinde
    Rabbim rahmetiyle bereketiyle nice güzel gelecek için bizlerde hepimizi vesile kalsın.

    • Bakıyorum ölüseviciler iş başında sami bey! Kim kimi hor görüyormuş da ezmiş tam anlaşılmıyor bilader. 28 şubatta asker milletin üstüne mermi yağdırıp alçaktan uçuşlarla tbmm yi mi bombalamış? Sincandan geçen tankları diyorsan, birini mi ezmişler? Dönemin başbakanı makamında softalarla yemekli, kanlı kansız toplantılar yapıyordu… Zaman gastesi de “beceremediniz, bırakın” diye çağrı da bulunuyordu hükümete… Şimdi kim kime ne yapıyormuş bi daha düşün bakalım:) rabbinin rahmetiymiş…

      • Bu topluda maalesef hemen hemen her kesim birbirini hor görüyor. Herkes kendi ve avanelerine kurtarılmış bölgeler oluşturuyor.Gerekçeler Kabil misali hazır
        Bizim örneğimiz ve rehberimiz hz.Muhammed .Diyorumki aklımız ve beynimiz mankurtlaşmasın.
        Hedefimde ise önce benim nefsim var.

        • Maşallah sami bey sizde de nasıl bi ego varsa artık, gazabınız düşman başına! Kendi nefs muhasebenizi tek başınıza yapsanız hepimiz için daha iyi olacak gibi:) yoksa sürekli alacaklı çıkmaya alışmış mutemetlerin iştihasına biz yetişemiyoruz artık…

      • Tabi tabi o zamanları bir siz yaşadınız ve işkembe-i kübrâ’dan ne güzel şeyler yazmışsınız!.. Dönemin nezâket âbidesi Başbakanına galiz küfür edilmedi. Halkın oyu ile seçilmiş Milletvekili hanımefendiye, hem de TBMM’de gâyet nâzikâne “Çık, çık” diye tempo tutulmadı. Daha sayayım mı, ama bu kadar yeterli!..

  7. Fikirlerini benimser veya benimsemezsiniz.
    Hiç önemli değil bunlar.
    Önemli olan her devrin adamları var ya işte korkunç olan bunlar.
    Hep güçlülerin etekleri altından cellat kesilenler.
    Onun için munafıklar kafirlerden daha aşağıda dır denmiş.
    Bugün bunları bizim yaşımızdakiler iyi tanıyorlar.
    28 şubat ta dün kendilerini egemen zannedenlere karşı kimler en ağır ithamlarda bulunmuş ise ,bu gün güç sahipleri değişmiş görünüyor ve onların hizmetlerinde kusur etmiyorlar.
    Bu yaratıklar yarın başka egemenler geldiğinde yeni güç sahiplerinde yine hizmette kusur etmeyecekler dır.
    Her devrin adamları,bütün mesleklerde bolca bulunur.
    FİKİRLERİNİ BİR MENFAAT KARŞILIĞI OLMADAN SAVUNANLAR NEDENSE HİÇ BİR GÜÇ SAHİBİNİN HOŞUNA GİTMEZ.
    BU KİŞİLER HER DEVİRDE EZİLİRLER ANCAK ÖLDÜKTEN SONRA KIYMETLERİ BİLİNİR.
    TİMSAH GÖZYAŞLARI DERLER BUNA HERHALDE.
    ARTIK KENDİLERİNİ AÇIĞA ÇIKARAN BİR KİŞİ EKSİLMİŞTİR.
    DÜRÜST YAZARLAR ÇOĞALDIKÇA SATILIK KALEMLER AZALIR BELKİ.
    Kalemini hiç bir zaman satmayanlar belki maddeten zor süreçlerden geçmişlerdir ancak öldükten sonra hayırla yad edilirler.
    Diğerleri kendilerini bir kere daha düşünse fena olmaz herhalde.

    • Yukarda sami beye yazdım ama sen de anla avram efendi! Her devrin adamı pensilvanyadaki 400dönümlük malikanesinde inzivada bulunuyor! Gladionun a/b si yokmuş işte… Yarı beyaz ya da bi şoparla (ya da esadla) muhatap oluucama beyaz efendisiyle iş tutmak daha iyidir diyoruz burda suç/ırkçılık oluyor; maşallah bakıyorum sen de beklenen salih zat gibi kafir övgüsünde bulunuyorsun (haçlı sizin karınıza kızınıza, caminize ilişmez…gibi) ama dost bildiklerimizden tek itiraz gelmiyor?

      • Senin reisin daha yenilerde Esad’la 6 defa görüştüğünden haberin yok galiba Haydar abi yoksa bize bunu hatırlatmak için mi yazdın bunları?

  8. Nerede yazsa arayıp bulur ve yazılarını okurdum. Kendi dünyamdan değerli bir insan eksildi, üzgünüm.
    Allah rahmet eylesin.

  9. Allah rahmet eylesin, fikirce durust bir insanmis. 28 subat döneminde buyuk kotulukler yasanmis, simdilerde de buyuk kotulukler yasaniyor. Acaba hangisi daha buyuk? F. Koru beyin yazilarinin satir aralarindan anlasiliyor ki, 28 Subat’ta nefes alabilecek bos bir alan varmis.

    • Olmaz mı mehmet bey, ilerde işe yarıyabilecek her türden adama hep bi parça nefes alabilecek alan bırakılır zaten:) yukarda avram da bahsetmiş “her devrin adamı” diye. Eğer hava müsait değilse yorumcu saminin rabbisi, ilkokul mezunu sümüklü psikopatın cebine koyar yeşilpasaportu hava değişimine bile gönderir okyanus ötesine:) o da gider bi yeşilkart için bilmem neyini verir… Yaaa, eskiden çok havadardı memleketimiz!

  10. Ölenlerimizi iyi anmak adetinden midir yoksa vicdan azabının çuvala sığmayan mızrak ucundan mıdır anlamadım, ölmeden iyi yönlerini niye dile getiremiyoruz insanların. Herkesin eksi yönü illaki vardır, yaşarken kötülemek ölünce hep iyiliklerinden bahsetmek toplum değerleri olan seçkin insanlardan faydalandırmıyor bizleri. Bir morg görevlisinin değerlendirmesi, “Ölülerimizin vucuduna ve anılarına verdiğimiz değerin yarısını yaşarken versek toplumsal uzlaşıyı çoktan sağlardık”.

  11. Yeni tanıdım
    Kürşat Bumin’in adını duymuştum. Hakkında hiçbir bilgim yoktu. Hiçbir yazısını okumamıştım. Önce bir yazısını okuyayım dedim. Gülen’in intikam dualarını eleştiren yazısını okudum. Görüşlerine uygun bir yazı. Gülen’in bedduasını aşırı hoş görmüyor. Sonra nereli olduğuna baktım. Sivaslı imiş. Benim hayatım Sivas ve Kayserili arkadaşlarla geçmiştir. Bende bu iki ilin seçkin yeri vardır. Akevler’i bunlarla kurduk. Seminerleri bunlarla yazdık. Tüm çalışmalarımda onların yeri vardır.
    Allah cennette tanıştırsın duasıyla…

  12. 28 Şubat sürecinde Yenişafak’ı yakından takip ettim.Kürşat Bumin’in köşe yazılarını ve Medyakronik’ini ilgiyle okudum.Allah kendisine rahmet eylesin.
    Dünkü yazısında Fehmi bey ABD basınını
    idealize ediyordu.Ancak biz ABD basınının Irak savaşındaki başka hallerini de biliyoruz:
    “Değişik zamanlarda toplam 775 gazeteci ve fotoğrafçı ABD ordusuna ‘iliştirilmiş’ olarak savaş bölgesine götürülerek, ‘zırhlı araçlar içinden gördükleri savaşı’ ABD kamuoyuna ‘’yansıttılar’’. Neden böyle bir uygulamaya gittikleri sorulan Deniz piyade yarbayı Rick Long, ‘’Açık söyleyeyim, savaşı kazanmak istiyoruz. Ve enformasyon da bu savaşın önemli bir parçası. Biz de enformasyon alanını domine etmek istiyoruz’’ yanıtını verecekti. Haksız çıkmayacaktı. Bu gazeteciler olan biten her şeyi tam da Bush yönetiminin istediği haberlerle yansıttılar. Bu yüzden de Amerikan kamuoyu ve hatta Amerikan devleti, Irak’ta nasıl bir bataklığa saplanmakta olduğunu yıllarca göremedi.”
    Irak savaşında embedded(iliştirilmiş)
    gazeteci kavramıyla da tanışmış olduk.
    ABD basını yıkılan ikiz kuleler konusunda da çok şeffaf davranmadı.Kamuoyunu pek fazla bilgilendirmedi.
    ABD basını hakkında söylenenleri uzaktan davulun sesi hoş gelir şeklinde de anlayabiliriz.Aynı şey tüm Batı medyası için de geçerlidir.

    • Bekir bey abd basınıyla ilgili çok haklısınız, kesinlikle katılıyorum. (Ayrıca abd başkanına soru sorma bahanesiyle ırkçı tacizde bulunan siyahi cnn muhabirinin avukatlığına soyunan yorumcuları da bi nebze olsun kendilerini gözden geçirmeye davet ediyorum…)

  13. Yenişafak’tan sonra hangi mecralarda yazdı bilmiyorum ama Yenişafak’ı yoğun olarak okuduğum o netameli soğuk şubat ikliminde, muhafazakar kesimin amiral gemisiydi Albayrak’ların gazetesi. Merhum Bumin’de diğer yazarları ile beraber yazılarıyla Yenişafak’ta aşure tadında olurdu benim için.
    Rahmetli, şimdiki Yenişafak ile o yılların Yenişafak gazetesini karşılaştırıp eleştiri mısralarını dizdi mi, bunu bilmiyorum ve rastlamadım; ki, onu uzun zamandır takip etmiyordum zaten.
    Ne diyelim, Allah rahmet, mağfiret eylesin.

    • O zamankiyle bu zamanki arasında ne fark olacak da hasan bey? Yenişafak tetikçi gastesiydi, şimdi de öyledir! Ismarlama haberler yaparak ordu mensuplarını yıpratmaya çalışmak, başörtüsü tüccarlığı yaparak zengin olmak ustalık alanlarıdır…

      • Ben Haydar Bey’i anlamayı kendime dert edindim, inanın nedenini ben de bilmiyorum. Geçmişe dönük bir çalışmayla yorumlarını okuyup “gerçekten ne demek ister” bileyim istedim ama olmuyor olamıyor.
        Saptayabildiğim tutarlılıklar;
        1. Muhatabını mutlaka rencide et, gerekirse hakaret et.
        2. Otoriteye, kim olursa olsun ki bu Trump da olabilir, kayıtsız şartsız ve sorgulamadan itaat et.
        3. Siyahlar kötüdür, “şopar”dır hatta “kara marsık”tır.
        4. Beyaz adam efendidir.
        5. Beyaz adam efendidir dedim ama bazıları daha da efendidir.
        6. Herkes bize düşman. Bu arada “biz” dediğime bakmayın o biz sizin sandığınız kadar geniş değil.
        7. Konuşma çıkmaza girerse hain de, satılmış de. 28 Şubatta aslanlar gibi dimdik durmuş Yeni Şafak, Kanal7 olsa bile tetikçi de

        • Çabanız için sağolun, henüz anlamaktan uzaksınız ama niyetiniz yeter:) fakat iftira etmek çamur atmak yok! Çifte standardı nerde görsem tanırım; iki yüzlü ve karnından konuşan mutemetlerin-devekuşu gibi- kafaları hariç her yerleri görünüyor:)))

  14. gerçekten de o günler bizler için nostaljk değer haline geldi şimdi daha da iyi anlıyoruz bumin gibilerin kıymetini.

    • O günlerden hatırladığım en nostaljik şey: başörtüsü teferruattandır lafı! Bi tek o olsa, teferruatı balkaymakla besle; daha neler neler, nostaljikmiş…

  15. Yıllardır hep aynı senaryoyu görmekteyiz. İnsanlar ölünce kıymeti bilinir. Şu koca Dünya’da neyi paylaşamıyoruz da birbirimizi kırıyoruz.” Umarım o da hakkını helal etmiştir” cümlenizden yola çıktım. Gerçekten kıymete binmek için illa ölmek mi gerekir?
    Allah rahmet eylesin. Ailesine başsağlığı diliyorum.
    Saygılar sevgiler….

Yoruma kapalı.