Kılıçdaroğlu yürüyor.. Fransa seçimi bir örnekse.. yürüyüşü CHP’ye ne kazandırır?

12
Reklam

CHP’ye ve özellikle genel başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’na iktidar çevreleri ateş püskürüyor… Kılıçdaroğlu’nun her attığı adımı eleştiriyor AK Parti sözcüleri…

Oysa iktidarlarını CHP’nin ve başında da Kılıçdaroğlu’nun varlığına borçlular…

Sırtında neredeyse 100 yıllık bir tarih var CHP’nin; başında kim bulunursa bulunsun, böylesine ihtiyar bir partiyi seçmenlerin büyük bölümüne sempatik gösterip iktidara taşıması mümkün değil.

Seçmenler de insan, bıkabiliyorlar

İnsanlar hangi ulustan ve hangi yaş diliminden olursa olsunlar sürekli karşılarında gördükleri kurum, kuruluş ve kişilerden inanılmaz derecede çabuk bıkabiliyor.

1946’da başlayan çok partili dönemde yapılan bütün seçimlerde CHP’nin seçim başarısının sınırlı kalmasına biraz da bu gözle bakabiliriz.

Karşısında yer alan partiler süreç içerisinde ona hep yeni isimlerle muhalefet ettiler: Demokrat Parti bir ihtilal ardından (27 Mayıs 1960) Adalet Partisi oldu, o kesim kendisini 12 Eylül (1980) darbesi sonrasında Anavatan Partisi’nde temsil ediliyor buldu, şimdilerde AK Parti çatısı altında iktidarını sürdürüyor.

CHP, o hep bildiğimiz CHP. Başındaki değişse bile ismi ve 6 Oklu tarihiyle milletin karşısına çıkıyor ve toplam seçmenin beşte birinin oyuyla yetinmek zorunda kalıyor.

Evet, Atatürk’ün kurduğu, İnönü’nün tarihi kişiliğiyle değer kattığı bir parti; ama tarihi kişiliklerin tarihteki yerlerinin önemi kadar bugünün siyasetini etkilemeleri neredeyse imkânsız.

Reklam

Bülent Ecevit.. vaktiyle genel başkanı olduğu CHP’nin bu açmazını fark ettiği için.. 1980 sonrasında yeni bir parti oluşturarak.. koalisyonlarda yer alma başarısı gösterebilmişti.

Halkımız, bütün dünya halkları gibi, karşısında yeni yüzler ve yeni söylemler görmek istiyor.

AK Parti 2002 seçiminde başladığı iktidar yolculuğunu, eskimiş siyasetin temsilcileri ve birbirinden farkı bulunmayan yüzler karşısına çıktığı her seçimde, başarısını büyüterek sürdürüyor.

Ne demek istediğimin son örneği Fransa

Fransa’da başkanlık seçimi 40 yaşına henüz ulaşmamış, siyasette kaşarlanmamış bir ismi Elysee Sarayı’na taşıyarak sonuçlandı: Arkasında yerleşik partilerden hiçbiri bulunmayan, kendi ‘En Marche!’ hareketini henüz bir yıl önce (2016) partileştirmiş Emmanuel Macron, Pazar günü yapılan ikinci turda oyların yüzde 66.1’ini alarak başkan seçilmeyi başardı.

“Macron’un başarısının sırrı nedir?” sorusunun tek bir cevabı var: Yeni bir yüz oluşu…

Çok partili siyasi hayatın en canlı olduğu ülkelerden biridir Fransa; sağda Cumhuriyetçiler ile solda Sosyalistler, bazen biri bazen diğeri sandıktan çıkarak, ülkeyi yönetip geliyorlar.

Başkanlar da genellikle bu iki partinin adaylarından seçiliyor.

Son başkanlık seçiminde her iki partinin yıldızının sönmekte olduğu adaylarının ikinci tura kalamayışından belli olmuştu; pazar günü yapılan genel seçimin ikinci turu, sağda Cumhuriyetçileri, solda da Sosyalistleri sandığa gömecek biçimde sonuçlandı.

Reklam
Son seçim tablosu: Pembe Macron’un milletvekili sayısını.. mavi ve siyah sağcı partileri.. açık ve koyu kırmızı sol partileri.. gösteriyor.

Emmanuel Macron’un henüz bir yaşını doldurmayan partisi ‘La République En Marche!’ (REM), Movemente Democratique (MoDem) ile ittifak oluşturarak girdiği ilk seçimde, halkın oyunun yarısını toplayabildi.

Yüzde 49.1 oy oranıyla 350 milletvekili çıkararak Parlamento’da yüzde 60.7’lik bir güce kavuştu Emmanuel Macron’un partisi…

Bir önceki seçimde, adayı Françoise Hollande’ı başkan seçtiren Sosyalist Parti parlamentoda 280 sandalyeye sahipti; son seçimde seçtirebildiği milletvekili sayısı yalnızca 29 Sosyalist Parti’nin…

Marine Le Pen’in iddialı Front National partisi bu defa sadece 8 milletvekili çıkarabildi.

Seçmenlerin yarıdan fazlasının (yüzde 58) sandığa gitmediğini de not edelim.

Fransa’da Emmanuel Macron.. Türkiye’de Tayyip Erdoğan

Bu tablo size neyi hatırlatıyor? Bana 3 Kasım 2002 tarihinde yapılan ve henüz bir yaşını doldurmuş AK Parti’nin iktidara taşındığı seçimi hatırlattığını söyleyebilirim.

Fransız seçmeniyle Türkiye’deki seçmen arasında pek fark yok.

Türkiye’de AKP geçerli oyların yüzde 34.29’uyla 363 milletvekili seçtirmeyi başarmıştı 2002 seçiminde; ilk –ve son– kez seçime katılan Genç Parti’nin yüzde 7.25 oy alması en fazla MHP’yi etkilemiş, DYP ve ANAP’la birlikte Devlet Bahçeli’nin partisi de yüzde 10 barajına takılarak Meclis’e milletvekili sokamamıştı.

CHP de yüzde 20’nin üzerine çıkaramamıştı oyunu (yüzde 19.38’de kalmıştı).

Her siyasi eylem oy hesabıyla yapılır. İktidar partisi en azından oyunu muhafaza etmek, muhalefet partileri de oylarını artırmak için hamleler yapar. Kemal Kılıçdaroğlu da elinde ‘adalet’ yazılı pankartı taşıdığı ‘uzun yürüyüşe’, hiç kuşkusuz, oy hesabıyla girişti.

Şansı var mı?

İktidar partisinin bu hamleden hoşlanmadığı tepkilerden anlaşılıyor; ancak öylesine sıradan ve doğal bir tepki bu, arkasında ciddi bir kaygı barındırdığını düşünmüyorum.

AK Parti, kendi 2002 deneyiminden de biliyor: Siyasette ne kadar eskirse bir parti, o kadar bıktırıcı bir etkiye sahip oluyor. AK Parti karşısında oyun bozucu bir rakip olabilmesi zor CHP’nin…

Yürüyor Kemal Kılıçdaroğlu; günümüzde en fazla ihtiyacı duyulan bir değere —adalete— işaret ettiği için ilgi de uyandırıyor, ama işte o kadar…

ΩΩΩΩ

Reklam

12 YORUMLAR

  1. Sermaye ülkelerde ikişer parti kurmuş ve bunların ikisinden başka partilere hiç hayat hakkı tanımamış veya iktidar olma şansı vermemiştir. Dünyayı rahat rahat idare etmekte idi. Her iki partinin başına kendi adamını koyuyor. Beğendiğini seçtiriyordu. Yani Sermaye’nin sayısı ikidir.
    Kılıçdaroğlu yürüyor. Erdoğan’a çatmaktan ve yürümekten başka bir şey bilmediği için yürüyor. %25 oyu bir asır korumak sanıldığı kadar basit ve kolay değildir. CHP istese AK Parti’nin en az iki mislinden fazla oy alabilir ve iktidar olabilir.
    İzmir, Eskişehir gibi belediyeler ellerindedir. Belki üçte birinden fazla belediye ondadır. Belediyelerin sahip olduğu yetkilere devlet başkanı, başbakan bile sahip değildir. Üçüncü bin yıl uygarlığının en büyük sorunu işsizlik sorunu, karşılıksız para sorunudur. Geri kalmışlık sorunudur. CHP kendi belediyelerinde yaptığı uygulamalar ile bu sorunları çözer. Sadece güvenlik sorununu silah zoru ile çözemez.
    Kılıçdaroğlu Ankara’dan İstanbul’a yürüyerek adalet getiremez. Çünkü adaleti elinde bulunduranlar yürümüyor. Halk Partisi ne yapabilir?
    1- Bir araştırma merkezi kurar ve laiklik üzerine çalışma yaptırır. Peygamberleri ve kitapları ilmen tetkik ederler. Sonunda bunların söylediklerinden doğru olanlar ilmen ortaya konur. Parti ilmen kesin olarak doğru olduğunu kabul eder. Kendi ilkeleri içine yerleştirir. Yine ilmen dinler de kesin olarak yanlış olanları tespit ettirir ve onları reddeder. İlmin doğru veya yanlış dediklerinde ise parti tarafsız olur.
    2- İlmin verilerine göre eğer dinler doğru söylüyorlarsa onu yapmaya başlar. İlmen kötü olanları reddeder. Zararlı olan içkiye o da karşı olur. Böylece ilmin verileri ile dinin verileri birleştirilir. Yeryüzünde laiklik uygulaması ile örnek olur.
    3- Partiyi harekete geçirir ve Türkiye’de mevcut olan sorunları tespit eder. Her vatandaşa sorununu sorar, bu sorunlar tespit edilir ve kitap olarak yayınlanır. Bu sorunların tasnifini ilim heyeti yapar.
    4- Nihayet araştırmasını yapmış olan ilim heyeti müspet ilmin inancı içinde çözüm üretir ve sorunların yanında çözümler de yayınlanır.
    5- Kendi çözümlerini uygulamaya başlar. Semt kooperatifleri kurar ve mikro çapta çözmeye başlar. Sonunda ülkenin her tarafında sorunlar çözülmüş hale gelir.
    İşte Türkiye’de yalnız Adil Düzen Partisi’ne ihtiyaç yoktur. Her partinin programı Adil Düzen programı olabilir. Adil Düzen’in sosyalist versiyonu, nasyonalist versiyonu, kapitalist versiyonu, karma versiyonu, Kürt versiyonu, Türk versiyonu olabilir.
    Gelecekte bu partileri görecekseniz.

  2. Senaryoyu yazanlar okyanus biz küçük bir gölüz bence 5 sene sonra olacakları birileri bizim adımıza yazıp çiziyor biz yaşayarak öğreniyoruz sonuç olarak hükmeden zulmeden zülüm gören yani küçük havuzun içindeki toplam:0 elde var 0

  3. Kılıçdaroğlu adalet adına değil, 2019 Cumhurbaşkanlığı seçimi için %49,5’u diri tutmak için yürüyor. M.Akşener kurabilirse parti kuracak ve 2019’da ortak aday olacak. Anlamadıkları şu vatandaş bir şekilde 16 Nisanda “Hayır” dedi ama %49’luk o kitle zorlasan Akşener’e oy atmaz. Alacağı oy %30’u bulmaz.

    Velhasıl 2. Gezi kalkışmasını başlatan Kılıçdaroğlu bu işin sonunda havasını alırken, CHP genel başkanlığını da kaybedecek.

  4. Ben ülkenin hali hazırda ki konjektüründe yeni bir siyasi oluşumun mevcut iktidar partisinin karşısında durabileceğini düşünmüyorum. Olsa da merkez parti, saadet partisi, gibi az bir kitleyi sürüklerveya kaybolur gider.

  5. Prof.Binnaz Toprak diyor ki:”15 Temmuzu anlamak için dedektif olmak lazım.”
    15 Temmuz flu
    Orta doğu siyaseti buhranlı
    Hukuk güdümlü,adavete dönüşme bağlamında adalet vasıtata derekesinde;fark olarak
    Evet,..ADALET”in-ADA(V)ET”e evrilmesine iki harflik değişim kaldı.
    Temel olan ADALET bu haldeyken,başka şeylerden bahsetmeği abes addediyorum.
    Temel tehlikedeyse,gerisi teferruat
    Öncelik,temeli kurtarmak.

  6. Turkiye’de “tamamen yeni” hic bir siyasi olusuma sans tanimiyorum. CHP potansiyelini %35’lere cikartabilir, en azindan orta ve uzun vadede. Yapmasi gerekenler:
    – Eski’nin yanl;is uygulamalrini tasvip etmiyoruz ve bunlar bu gunku CHP’yi baglamaz demek
    – Kurt sorunu konusunda mantikli, tutarli bir cozum onerisi getirmek
    – Diger baska unsurlarlar beraber basit, temel bir anayasa taslagi hazirlamak
    – Kavga ve dovusten uzak durmak

  7. chp 6 Oklu tarihiyle milletin karşısına çıkıyor ve toplam seçmenin beşte birinin oyuyla yetinmek zorunda kalıyor demişsiniz bunu bir tür geçmişin sağladığı talihsizlik gibi algıladım oysa aldığı oyların büyük bir başarı olduğunu düşünüyorum, geçmişi bırakın bugün yaptıkları bunca saçmalıktan sonra…özellikle kaset kumpasından sonra gösterilen reflekslerle beyanlarla aldıkları oylar mucize tadında. seçmenin ne kadar çaresiz olduğunu da gösteriyor. yürüyüşü fazla basite almış bir haliniz var. haklı olduğunuzu umalım. katar meselesinin hemen ardında başlayan bir yürüyüş. türkiye de uzun zamandır eğitilen provakatörler olduğu söyleniyor… dışarı da bir takım çevrelerce teröre destek veren ülke çorapları örülürken içeride de adalet yürüyüşleri rabia teröre destektir söylemleri, kontrollü darbe ithamları abd nin bazı dokundurmaları falan…alman gazetelerine bi göz atmakta fayda var…
    ve hiç kimse bir takım tedrisatlardan geçmeden bir ülkenin başına gelip oturamaz hele fransa gibi bir ülkenin. siyasette kaşarlanmamış olabilir ama kaşarlandığı bir yerler olsa gerektir…

    • YANİ,Türkiyenin devasa dertleri Kılıçtaroğlunun yürüyüşüne mi endeksli?Kılıçtaroğlu yola çıkmasaydı,işler yolumda mı sayılacakyı?.Hepsi neyse ne de şu hukuk ve adaletin hal-i pürmeali de mi görülmeyecek miydi?
      Olaylara particilik cenahından,siyasi gözlükle bakarak gerçekleri görmek mümkün değildir.

    • Hiç kimse birtakım tedrisatlardan geçmeden bir ülkenin başına geçemez demişsiniz, buna şuan Türkiye nin başındakiler dahilmi. Saygılar

      • evet elbette. onu kimin yetiştirdiği sır değil. her ne kadar sonradan ayrı gayrı dursalar da hiç bir şey göründüğü gibi olmasa gerek…

  8. CHP siyasetteki denklemi değiştirebilecek bir aktör olarak görünmüyor. Ancak ; 2002 de Ak Partinin doğduğu gibi , şimdi de MERKEZ SAĞI toparlayabilecek yeni bir oluşum memleketteki metal yorgunluğunu alıp daha iyi günlere götürebilir. Tabi ki buna mahkemeler izin verirse….

Yoruma kapalı.