Menderes.. Erbakan.. Erdoğan.. ve Kılıçdaroğlu’nun uzun yürüyüşü…

5
Reklam

Türkiye gecikmeli gelen çıldırtıcı sıcaklıklarla baş etme mücadelesinde; zaman zaman gölge sıcaklığı 45 derecelerde seyrediyor. Kimileri kendini denize atıyor, kimileri uyarılara uyup sokağa çıkmıyor; sürekli çalışan klimalar yüzüden elektrik sarfiyatı rekor seviyelere fırlayabilir…

Kimileri de bu sıcakta yürüyor.

Zor bir iş Kemal Kılıçdaroğlu’nun yaptığı; çok zor bir iş…

“Ben de oradaydım” diyebilmek için yanına gelen kalem erbabının izlenimlerini okuyorum; bir-iki kilometrelik yürüyüşün bile canlara ‘tak’ dedirtecek bir büyük çile olduğunu haber veya yorumlarına eşlik eden fotoğraflarından anlıyorum. Ünlü isimleri, bu arada izlenim yazacak gazetecileri de, kısa süreliğine ön safa alıyormuş yürüyüş düzeninden sorumlu olanlar, o fotoğraflar o sırada çekiliyormuş…

Kemal Kılıçdaroğlu ise her gün muntazaman kilometrelerce yürüyor. 69 yaşında olmasına rağmen. Üzerinde ‘adalet’ yazan pankart elinde olduğu halde.

Yürüyüş sırasında CHP kimliği geri planda tutuluyor, ‘adalet’ dışında sözler taşıyan pankartlara da izin verilmiyor.

Bir-iki münasebetsiz girişim ve müdahale dışında tepki de almaksızın.

On güne kalmadan, 9 Temmuz günü, Maltepe’ye ulaşıldığında muhalefetin eriştiği en kalabalık bir gruba dönüşmesi bekleniyor Kılıçdaroğlu’nun başını çektiği yürüyüşün…

Reklam
İktidar partisi rahatsız mı?

Desteğini iktidardan esirgemeyen çevre, yazarı ve gazetecisi, orada büyük bir rahatsızlık yaşandığı izlenimi veriyor.

Her gün Kılıçdaroğlu’nun şahsından hareketle CHP’nin geçmişteki yanlışlarına değinen, orada kalmayıp bugünkü yürüyüşü de sakıncalı bulan değerlendirmeler okuyor, yorumlar dinliyoruz.

AK Parti ise, ilk günlerde verdiği acele tepkilerden sonra, biraz sakinleşti sanki. Partinin resmi sözcüleri, muhalefeti suçlayıcı, yürüyüşü önemsiz gösteren açıklamalar yapmakla yetiniyor; yürüyüşün bir adi vak’aya, bir güvenlik olayına dönüşmemesi için gerekli devlet tedbirini almaktan geri durmuyor hükümet.

Doğru da yapıyor.

Pankartlar üzerinde yazılı o tek sözcük CHP’nin inhisarında değil çünkü: Adalet herkese lâzım.

İktidar partisinin önümüzdeki 9 günü konunun bu yönü üzerinde düşünerek geçirmesinde yarar bile var.

Türkiye’nin siyasi tarihi kesintilere uğramış bir tarihtir. Demokrasiyi kesintiye uğratan her olay ‘adalet’ kavramının da yara almasına yol açmıştır. Hem de çoğu kez Kılıçdaroğlu’nun bugün başında olduğu partinin de alkışları arasında…

Menderes ve 10 yıllık DP iktidarında kendisi gibi sorumluluklar taşımış iki arkadaşı Yassıada Mahkemesi tarafından verilen hükümle idam edilmiş, eski cumhurbaşkanı (Celal Bayar) ile çok sayıda DP milletvekili ve sivil-asker bürokratı ömürlerinin uzunca sayılacak birer bölümünü cezaevlerinde geçirmişlerdir.

Reklam

Adalet sözcüğüyle ifade edilen değer o zaman da yaralanmıştı.

Necmettin Erbakan’ın da içinde yer aldığı 1980 öncesinin önemli siyaset adamları 12 Eylül (1980) kesintisi sonrasında derdest edilip askeri tesislerde zorunlu ikamete tabi tutulmuşlardı. O dönemin siyasi partilerinde sorumluluk taşıyan yüzlerce insan yıllar süren mahkemelerde yargılandı. Partiler kapatıldı. Siyaset adamlarının siyasi hakları ellerinden alındı.

Adalet yine yaralandı.

‘Post-modern’ müdahale döneminde, Tayyip Erdoğan’ın da, okuduğu bir şiir yüzünden, cezaevine düştüğünü, o yüzden partisi iktidar olduğu halde kendisi siyasi yasaklı bulunduğu için başbakanlığı üstlenmede altı ay geciktiğini biliyoruz.

Adaletin gözü o sırada da morarmıştı.

Şu yakın zamanlarda bile, darbe hazırlığı içerisinde bulundukları iddiasıyla ilgili-ilgisiz herkesi yargılayan bir hukuk süreci yaşandı. Yıllarını demir parmaklıklar arkasında geçiren insanlar, ‘kumpas’ olduğunu yetkili ağızlardan işittiğimiz o yargılamalardan sonunda beraat ettirildiler.

Yargılama adaleti yaralar mı? Yaraladı işte.

Bu fırsat kaçırılmamalı

CHP çoğu kez geçmişte yapılan yargı yanlışlarını alkışlarken.. bugün.. kendisi ‘adalet’ talebini seslendiriyor.

Bugünlerde de ‘adalet’ ile ilgili sorunlar yaşanıyor. “Yaşanmıyor” diyen kendini aldatır. Türkiye’deki ‘adalet’ sorunu yalnız Türkiye’nin değil, dünyanın da sorunu haline geldi; gazeteciler ve yazarların duruşmalarına dünyanın dört bir tarafındaki sivil toplum kuruluşlarının temsilcileri katılıyor; iki genç insanın açlık grevi ile Avrupa Birliği’nin resmi kurumları da ilgileniyor.

Üstüne üstlük, 100 binden fazla insan son bir yıl içerisinde KHL’lar ile görevden atıldı, 50 binden fazla insan cezaevlerinde; kimi yargılanıyor, kimi yargılanmayı bekliyor…

Kemal Kılıçdaroğlu bu arka plan tablosu eşliğinde yürüyor.

Muhalefet görevini yerine getiriyor yürüyerek…

İktidar da, aynı tablo üzerinde düşünerek, kendisi için bugünkünden daha uygun bir yol ve yordam bulmak zorunda.

Geçmişte siyasi hayatımızda yaşanmışlıklar AK Parti’nin kendisini uzak hissetmeyeceği kişilere reva görülmüş yanlışlıklarla dolu. İdam edilen Menderes, Zorlu ve Polatkan.. yargı önüne çıkartılan Necmettin Erbakan ve MSP kadrosu.. şiir okuyan adam Tayyip Erdoğan..

Onlar kadar ünlü olmadıkları için adlarını burada anmadığım yüzlerce, binlerce siyasi.. yazar.. aydın..

“Var mı bugün de o dönemlerle mukayese edilecek yanlışlıklar?”

AK Parti’nin bu soru üzerinde düşünmesi ve ufacık bir ihtimal bile varsa, onu ortadan kaldırmak için kolları sıvaması gerekir.

Tarih olaylar yaşandığı sırada yazılmıyor; Menderes’e, Erbakan’a, Erdoğan’a yargı eliyle vurulan darbeler, o günlerde şimdi olduğu gibi görülmüyordu.

Önemli olan bugünlerin yarın nasıl değerlendirileceğidir.

Öldürücü sıcaklarda yürümesine devam eden Kemal Kılıçdaroğlu’nun eylemi AK Parti’ye düşünme fırsatı veriyor.

İyi değerlendirilmeli.

ΩΩΩΩ

Reklam

5 YORUMLAR

  1. Adam adalet diyor, sindiremeyenler dayanamıyor. Adalet istiyoruz, isteyeceğiz.

  2. Yürümekle yollar aşınmaz, sadece trafik tıkanır. Bu da sorunları çözmez. Sorunlara sorunlar katar. Kılıçdaroğlu ‘Adalet’ pankartı ile yürüyor. Pankart adaleti getirmez. CHP yürüyeceğine Ankara’da oturup bir araştırma merkezi kurmalıdır. Buraya görüşü olan herkesi davet etmelidir. CHP’den yirmiye yakın ilim adamı hazır bulunmalıdır.
    “Benim görüşüm var” diyen herkese konuşma fırsatı verilmelidir. Başvuranlar birer sahifelik sunu özetini yazıp partiye vermelidir. Parti başkanı Kılıçdaroğlu bunu yirmi CHP’li ilim adamına göndermelidir. İlim adamları sıralama usulü ile sıralama yapmalıdırlar ve her konuşmaya fırsat verilmelidir.
    Görüşler on sayfalık tebliğlerle sunulmalıdır. Her gün bir tebliğ ele alınmalıdır. İlim heyeti sorular sormalıdır. Kılıçdaroğlu yönetmelidir. Her gün en az iki saat çalışılmalıdır. Tebliğler değerlendirilmeli, önce internette yayınlanmalıdır. Böylece görüşler toplanmalı, her söze kulak verilmelidir. Sonra tebliğler tebliğ sahipleri tarafından sıralanmalıdır.
    Telifte birinci gelenle, takdirde birinci gelen kendilerine bir ilim adamını hakem seçmeli ve CHP araştırma sonuçlarını kitap haline getirmeli, adil yargının oluşması için ne yapılması gerektiğini halka duyurmalıdır. Parti seçimde bunu gerçekleştirmek için iktidara talip olmalıdır. Diğer partiler de aynı şeyi yapmalıdırlar.
    Hasta ağrısı olduğu zaman debelenir. Hiçbir debelenme hastayı sağlığına kavuşturmaz. CHP’nin bugün yaptığı debelenme bile değildir.
    Koru’nun yaptığı hata, bugünkü zulmün AK Parti’nin zulmü engellememesinden ileri geldiğini zannetmesidir. Oysa suçlu yoktur. Suçlu zulüm düzenidir. Orada yaşayanlar zalim değil, mazlumdurlar. AK Parti mensupları da tutuklama teskeresini bekleyerek sabahlamaktadırlar. Biz bunu 1960’larda keşfettik. Akevler bu sebeple kuruldu. CHP ile bundan dolayı koalisyon yaptık. MHP ile seçim ittifakına bundan dolayı girdik. Çünkü onlar suçlu değildir. Suçlu olan düzendir. Bugün de suçlu olan AK Parti değil, zulüm düzenidir. Düzeni değiştirmeye çalışmalıyız. İnlemekle hastalık gitmez.

  3. Dindar olduklarını iddia eden bir iktidara karşı adalet diye bağıran solcu bir partinin adalet için yürümesi garip değil mi?

  4. PARTİ Bölücülük demektir. Fakat, Halkın, Çarıklı(ayakkabı ile gezen alt sınıflar)) nin KURDUĞU her Parti Cumhuriyet döneminde kapatılmıştır.
    ” ……. CHPnin Geçmişteki yanlışlarına rağmen….”
    Şurası da bir gerçektir ki, CHPnin tarihindeki LEKELER kazı-namıyacak derecede Milletin kalbine 6 OK gibi, saplanmış, duruyor.
    CHPnin tüm dönemlerinde ADALET hiç olmamış ki…. Var diyen, tarihi ters okuyor, demektir. Bunlar, tuzu kuru, dinsiz, donsuz, yalancı Çocuklar olabilir. Hatta her baba, çocuklarına CHPye meyletmemeleri için nasihat ve vasiyette bulunur.
    Kilıçdaroğlu 69 yaşında, yani Cumhuriyete göre, küçük bir yaşta olsa bile, CHPnin kendi Atasına dahi, ne hıyanetler ve ne zulümler yaptığını ya görmüş, ya dinlemiştir. Fakat, Cumhuriyet (Halk Partisin)den yemlenen nice Cumhuriyet aydını gibi, o meşum olayları, o da pas geçmeği YEĞLİYOR.
    Osmanlı kötü idi, çok kusuru vardı. Devlet zaman zaman zulmediyordu, diyelim. Fakat, Osmanlı döneminde çocukların ANA-BABAlarını KATLETTİKLERİne, kadınların peş peşe öldürüldüğüne dair bir tarihi gerçek ve yazan kitap yoktur. Osmanlı döneminde, bakımevi ve sığınmaevi diye bir şey de yoktu.
    Göz kapama ile gece olmaz. Gerçekleri görelim ve ne yöne gittiğimizi bilelim. Ah..vah.. işe yaramaz
    Ak Parti de bir Cumhuriyet Partisidir. CHP iktidara gelse dahi, ortalığın güllük gülistanlık olacağını kimse iddia edemez. CHPnin geçmiş iktidar dönemleri bunun apaçık delilidir.
    Karaoğlan Ecevitin dönemi, CHP için bir zıplama dönemidir. Amma, velakin, O dönemde de, yağ, benzin, mazot, ekmek ….. bulunmaz olmuştu, adalet gene görünmüyordu.

    Cumhuriyet dönemi, Milletin kendi ASİL evlatlarına hiç fırsat tanınmıyan dönemin tarihidir. Ağaların, paşaların, yalakaların siyasi tarihidir.
    Tepeden inme değil, tabandan gelen halkın kurduğu ve teveccüh ettiği hiçbir Partiye (serbest Fırka, Terakkiperver fırka, Millet Partisi, Milli Selamet Partisi, Büyük Türkiye Partisi, Refah Partisi, Fazilet Partisi) izin verilmemiş, hayat hakkı tanınmamıştır.
    Onun için Ak Parti gitse, CHP gelse, o gitse, öteki gelse, netice yine değişmez. Adı demokrasi, Cumhuriyet de olsa, bu rejimde halkın iradesi ve Millilik yoktur. Bu dönemde, BİR AVUÇ AZINLIĞIN ; büyümüş büyütülmüş bir avuç vahşi sermayenin ve onu eğlendiren ve kendilerine sanatkar süsü veren, halkın tanıdığı, uğrunda öldüğü, halkın üstüne üşendiği namus mefhumunu tanımaz bir avuç zibidinin iradesi ve iktidarı vardır.
    Nasıl ki, Batılılar demokrasi, insan hakları deyip, diğer insanlara hayat hakkı tanımıyorsa, Türkiye ve İslam alemindeki Batıcılar da aynı teraneleri söyleyip, sömürü ve tahakkümlerine devam ediyor.
    Komünizm, kapitalizm, Daeş, PYD, PKK …hep bu yağma düzeninin aletleri ve piyonlarıdır.
    ” CHP……çoğu kez, geçmişte yargı Yanlışlarını ALKIŞLARKEN, bugün, kendisi ADALET talebini seslendiriyor “. Tevekkeli dememişler ; Adalet bir gün SANA da lazım olur”.
    ” Tarih, Yaşandığı sırada (doğru) yazılmıyor. Menderes, Erbakan, Erdoğan”a YARGI ELİYLE vurulan Darbeler … GÖRÜLEMİYOR”
    Referandumda, Birinci % 48-50 nin içinde olanlar da, İkinci %48 in içinde olanlar da bu Hakikatleri iyice bilmeli, ona göre düşünüp, yol yordam belirlemelidir. İkinci %48″in homojen olmadığı her an tezahür eder
    Tarih ibret almak için hatırlanır. Halkımızı, okuyanları uyanıklığa, uyanmıya, gerçekleri görmiye davet ediyorum. Siyaset yapmak istiyenler Menderes, (Mareşal Fevzi Çakmak, Osman Bölükbaşı) ve Erbakan”ın – antiemperyalist – niyetini ve hedefini iyi okumalı, öğrenmeli ve bilmelidir ki; onlar, dönemlerinde, Halkı birleştirici, Millet Yapıcı Milli çalışmalar ve hamleler yapıyordu. VE Düşman Bunların
    ne yapmak istediğini, halkından daha iyi kavrıyordu.!
    Hasılı, yol yürümekle aşınmaz ve adalete de ulaşılmaz. Ak Partililer de yürümekten korkmasın, sadece, kendi fiillerine bakadursunlar.

    NOT : Bir gün, bir ladini dostum dedi k,i ; ” Bir Müslüman olman hasebiyle, senin hakkın kadar BENİM HAKKIMI da koruyacağından EMİNİM”. Başıma kaynar su döküldü zannettim. Evet, İSLAMın temeli olan bu EMİNlik ve EMANETi idrake ne kadar muhtacız. Ne var ki, yalın demokrasi pazarında satılmaz. Fakat, adaletten de önce gelir.

  5. Adalet bu ülkede hep yaralı. lakin ortak değerlerin aşındırılması, devlet menfaatini yaralama gibi konularda yeni yasalar çıkarılmalı. Her hangi bir devletin gizli servisinin attığı adımı o ülkede her hangi bir makamdaki kişi ortaya çıkarsın bakalım. Dini yapılanmalarda davul ve tokmak farklı ellerde hep. 16 Nisana kadar devlet yönetimi de öyleydi. Dini oluşumlar sahih mi değil mi anlamak için tek bir şeye bakarsanız. “Kıyamette, HZ. İsa inecek, adı Ahmet olacak, herkesi Müslüman yapacak..” gibi Yahudi-Hıristiyan karması bir inanç içindeyseler, yanlarına bile yaklaşmayacaksınız.

    Yürüyüşe gelince. Sorosun iktidarları sarsma projesi ile örtüşüyor. ABD’li 2 büyük elçisinin 17-25 aralıktan 2 ay sonra yayınladığı raporda çok ilginç noktalar olmakla birlikte en önemli cümle “seçimlerin dışında tek muhalefet şekli “sivil isyan” 8 ay önceki Gezi olayını kutsayan ABD’nin Gezi, 17-25 gibi 2 kalkışma sonrasında yerel seçimler yaklaşırken “kendi kontrolündeki siyasilere” yol açmak için kullandığı yöntem demokratik gibi gösterilmeye çalışılsa da devlet içinde isyandır.

Yoruma kapalı.