Meydanlar ‘idam, idam’ diye inliyor… Neden kaldırılmıştı o ceza, yeniden konulmalı mı?

9
Cumhurbaşkanı Erdoğan, dün Gaziantep'teydi
Reklam

 

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan acılı Gaziantep’te konuşurken de meydandan “İdam, idam” sesleri yükseldi.

Halka açık her konuşması aynı sloganla kesiliyor Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, o da hep aynı cevabı veriyor: “Bunun kararını verecek olan merci neresidir? TBMM’dir. Çünkü oradakiler sizin vekilleriniz ve yasama organı. Sizin bu talebinizi ben kendilerine ilettim. Bunu müzakere etmeli ve ondan sonra kararı vermeliler. Karar önüme geldiğinde, hep söylüyorum, ben bu kararı onaylarım.”

TBMM şu sırada yaz tatilinde; yasama dönemi başladığında ‘idam cezasını yeniden getirme’ baskısı altına düşeceği kesin.

İdamı darbeciler kullandı, sivil TBMM 4 aşamada kaldırdı

‘Yeniden’, çünkü Türkiye hukuk sistemi ‘idam cezalı’ bir sistemdi ve TBMM bu cezayı dört aşamada kaldırdı.

İlk aşamada (1984’ten itibaren), TBMM, önüne gelen ‘idam’ cezalarını gündemine almayarak fiili olarak kaldırdı. 2001 yılında ‘terör suçları’; 2002’de ise, ‘savaş ve çok yakın savaş tehdidi hallerinde işlenmiş suçlar’ ile sınırlandırdı. Dördüncü aşama 2004’te geldi ve TBMM, Türk Ceza Kanunu içerisinde bulunan bütün ‘ölüm cezası’ maddelerini kaldırdı.

Ne bâdireleri arada atlattığımızı düşünürseniz, ülkemizde 30 küsur yıldır tek bir ‘idam’ uygulanmadığına şaşırabilirsiniz.

En son ‘idam’ hükümlüleri 12 Eylül (1980) askeri darbesi sonrasında infaz edildi. Tam 50 kişi.

Darbeci kadronun lideri, Kenan Evren, “Ne yani, asmayalım da besleyelim mi?” diyor ve yaşı küçük olanları bile, doktor raporuyla “Aslında yaşı daha büyük” hale getirerek idam sehpasına gönderiyordu.

Reklam

Yine Evren’in deyimiyle, “Biri sağdan ise, diğeri soldan” olmak üzere…

Siyasi hayata geçildiğinde (1983 sonu), TBMM’yi oluşturan her partiden milletvekilleri, askerlerin son üç yıl içerisindeki uygulamalarından da etkilenerek, mahkemelerin verdiği ‘idam’ cezalarını onamadılar…

Cezanın bütünüyle kaldırılmasını ise başka tür bir müdahaleye borçluyuz.

Abdullah Öcalan’ın 1999 yılı şubat ayında Kenya’da yakalanıp ülkemize getirilmesine…

Daha doğrusu, ABD tarafından paketlenip Türkiye’ye teslim edilmesine…

Öcalan Kenya'dan getiriliyor
Öcalan Kenya’dan getiriliyor
ABD Öcalan için devreye giriyor…

O dönemde başbakan koltuğunda oturan Bülent Ecevit, yıllar sonra (2004’te), “Öcalan’ı bize neden teslim ettiler, anlayamadım” diyecekti.

Bir ara not olarak şunu gireyim: Ecevit’in bu açık itirafına kadar, bırakın “Öcalan’ın bize Amerikalılar belli bir amaçla teslim etti” demeyi, “Bu işin içinde bir iş var” kuşkusunu yansıtmak bile ‘komploculuk’ sayılıyordu. Ben öyle şeyler yazmıştım, ‘komplocu’ olarak üzerime gelmişlerdi.

Gerçeklerin mutlaka ortaya çıkmak gibi bir alışkanlığı vardır.

Reklam

Hele bir de o gerçeğin bilinmesini taraflar istiyorsa…

Amerikalılar bilinmesini istediler.

Eric Edelman, 1 Mart tezkeresinin (2003) Meclis’te reddedilmesi sonrası, Beyaz Saray tarafından Ankara’ya atanmış büyükelçiydi. Özel biriydi. Özelliği, ABD Başkan Yardımcısı Dick Cheney’in en yakın danışmanı olmasından geliyordu.

Onun Ankara’ya büyükelçi atanmasının Senato tarafından onaylandığı akşamki kutlamaya katılan bir kaynağım, bana, “Sanki bir gizli örgüte katılma töreni gibiydi” gözlemini aktaracaktı.

İlk ziyaretlerini parti liderlerine yaptı Edelman. DYP lideri Mehmet Ağar’ı ziyareti (18 Eylül 2003) sonrası gazetecilere açıklama yaparken şu cümleyi sarf etti: “Bay Öcalan’ın Türkiye’ye verilmesine yol açan operasyonda Türkiye ile işbirliği yaptık.”

Konuyu yakından izleyen Murat Yetkin, önce Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel ile ardından da Ecevit’le konuşacak ve teslim olayında merkezi rolü ABD’nin oynadığı bilgisini pekiştirecekti.

ABD, bu ‘kıyağı’, devleti yönetenlerden Öcalan’ın idam edilmeyeceği sözünü aldıktan sonra yapmıştı.

İran ve Mısır da devrede…

Devletlerin ihtilâfları aracılarla çözmesi olağanüstü girift bir iştir. Araya birden fazla parmağın girmesini gerektirebilir. Öcalan’ın uzun yıllar yaşadığı Suriye’den çıkartılması, bir süre çeşitli başkentlerde dolaştıktan sonra Yunan istihbaratı tarafından götürüldüğü Kenya’da derdest edilip Ankara’ya getirilmesi de İran ile Mısır’ın Hafız Esad üzerinde baskı uygulamasıyla gerçekleşmiştir.

Teslim eden ABD, ama Öcalan’ı Suriye’den çıkartmada rol oynayan ülkeler İran ve Mısır…

Hafız Esad’a “Artık bu adamı ülkende barındırma, Türkiye’nin dostluğunu kazan” tavsiyesini, Hüsnü Mübarek, Ankara ile Şam arasında mekik diplomasisi uygulayarak iletti; Türkiye “Suriye Öcalan’ı ülkesinden çıkaracak” haberini ise, İran Dışişleri Bakanı Kamal Kharezi’den, onun Ankara ziyareti sırasında, öğrendi.

Öncesinde Kara Kuvvetleri Komutanı Atilla Ateş’in Hatay’da “Suriye’yi yerle bir ederiz” anlamına gelen tehditli hitabı (16 Eylül 1998) ile Cumhurbaşkanı Demirel’in TBMM’nin açılışında (1 Ekim 1998) yaptığı her satırı tehdit kokan konuşma da var.

Aynı günlerde, ABD de, Türkiye’yi yönetenlerle ‘idam’ cezasının kaldırılacağı vaadini kopardığı bir müzakere yürütüyor olmalı.

Sözün kısası şu:

Türkiye zaten uygulamaktan vazgeçtiği idam cezasını, ABD ile yaptığı anlaşma sonucu, Öcalan’ın kendisine teslim edilmesi karşılığında dört aşamada sisteminden bütünüyle kaldırdı.

O anlaşmanın süresi bitti mi artık?

Neyse.

Neden gelemesin, istenirse gelebilir elbette… Ama gelmeli mi?

Vaktiyle kaldırılan ceza yeniden getirilebilir mi?

Elbette getirilebilir. TBMM toplanır, AK Partili ve MHP’li milletvekillerinin kaldıracağı parmaklarla ceza yeniden getirilebilir.

Dahasını da söyleyeyim: Bizim de sistemimize dahil ettiğimiz evrensel hukuka göre ceza yasasında yapılacak ağırlaştırılma yönündeki değişiklikler ‘mâ-kabline şâmil’ olamıyor; yani idam cezası çıksa da daha önce işlenmiş suçlar için uygulanması mümkün değil. Ancak, Batı ile bütün bağları koparmayı göze aldıktan sonra, yani evrensel hukuka kulak asmayarak, geçmişe dönük de uygulamaya gidilebilir.

O zaman asıl soruyu soralım: İdam cezası getirilsin mi?

Meydanlar “İdam, idam” diye coştukça siyasilerimizin etkilendiği belli.

250’ye yakın insanımızın hayatını kaybettiği uğursuz ‘darbe girişimi’ herkesin belleğinde.

Ayrıca, PKK, IŞİD ve bilumum başka terör örgütleri her gün can alıyor.

Yürekler yanıyor, yanan yüreği dindirmenin yolu olarak ‘idam’ cezasını geri getirmeyi görenler olması doğal.

Ancak ‘öldürme’ ile sonuçlanan cezaları pek çok ülke hukuk sisteminden çıkardıysa, bunun geçerli bir sebebi var.

En önemli sebep, yanlış hükümlerle astığınız insanların sonradan ‘suçsuz’ olduklarının öğrenilmesi durumunda, yapılanın ‘telâfisi’nin mümkün olmaması.

Uzun yıllar hapiste yatmış ve sonunda suçsuzluğu ortaya çıkmış insanlar yok mu?

Ergenekon ve Balyoz davalarında verilen ‘ağırlaştırılmış müebbet’ cezası ‘idam’ mukabiliydi; o cezayı almış ve cezaları Yargıtay tarafından onanmış insanlar var aramızda.

‘İdam’ cezası sistemimizden çıkarılmamış olsaydı idam edilecekler…

Ve hiçbiri aramızda olamayacaktı.

Ömrü billâh hapiste kalmak pek çok suçlu için ölümden beterdir.

ΩΩΩΩ

Reklam

9 YORUMLAR

  1. Bu haçlılar ve abd, ab medeniyeti idamı bizden kaldırmak ister kendileri acımasız çocuk ve kadınların, sivillerin üzerine bomba atarlar. Demokrasi ile yönetilen ülkede silahlı darbeye ses çıkarmaz, demokrasisiz silahlı darbe ile yönetilen devletlerde krallığa, diktatörlüğe, şiddete karşı demokrasiyi getirin diye yaptırım uygulatmazlar. Onun insanlığı , idamı veya demokrasi görüşleri kendi işlerine gelirse desteklenir yada engellenir. Bunun için sn. KORU;
    1- Kısasta hayat vardır hükmü huzuru sağlayacaktır.
    2- Belirli şartlarda idam cezası abd deki gibi bazı ülkelerde olduğu gibi kanunlaşmalıdır. Haksız yere öldürülenin cezası ailesine bırakılarak hükümler konmalıdır.
    3- İdama karar veren hakimler kurulu da yanlış karar vermiş ise onların da asılması hakkında hüküm gerekli yasalara konmalıdır.
    dolayısı ile haksız yere ölümüne sebep olunan kişi alesince kısas yada tazminat fiili yapan katil veya kararı veren hakimlere uygulanmalıdır. Bu kadar basit bir konuyu neden uzatıyoruz.

  2. Dünyada idamı ceza olarak uygulayan ve hiç tereddüt etmeyen ABD evrensel hukuk kurallarını hiçe sayıyor ama onlar hakkında tek kelime edilmiyor nedense. Tabi onların hukuk sisteminin yanlış yapabileceği düşünülmüyor. Irak ve Afganistan işgallerini hangi hukuk kuralları ve mahkeme kararları ile yaptıkları da meçhul. Gülen’i iade etmek için mahkeme kararı bekliyorlar.

  3. İnsanlar ceza ağır diye yapacağından vazgeçmez. Bir kişi tecavüz cezası 20 değil de 10 yıl ise, “yirmi yıl olsa yapmazdım ama on yıl bir şey değil, göz açıp kapayıncaya kadar geçer” deyip tecavüze kalkışmaz.

    Türkiye’de siyasi amaçlı olarak idam cezasını getirmek isteyenlere ise tavsiyem, Fransız İhtilali tarihini tekrar okumalarıdır.

    Öcalan örneğine gelince … Türk insanı pratikte oldukça yetenekli fakat teorik analizlerde neredeyse yeteneksiz denebilir. Yazınızda 1998’de K.K. Komutanı Atilla Ateş’in Hatay’da ve C.Başkanı Demirel’in TBMM açılışında savaş dahil tehditkar konuşmalarını hatırlatmışsınız. Bunun üzerine Öcalan Suriye’den çıkartıldı ve kalıcı bir yer bulamayınca ABD tarafından Kenya’da yakalanıp Türkiye’ye teslim edildi (1999). Daha sonra idam cezası kaldır(tı)ılınca ben hemen notumu vermiştim : Türkiye’de “Kürt Sorunu” siyasi çözüme zorlanacak !
    Daha sonra ne oldu ? Ergenekon v.b. davalar başladı, “Paşalar hapiste, teröristler mecliste” manzarası ile karşılaştık. Şimdi ne durumdayız ? “Gülenciler hapiste teröristler mecliste”. Yarın öbürgün benzer manzaralar ile de karşılaşabiliriz. Yani bir şey fark etmiyor, Türkler birbirini tepelemeye çalışırken düşman yol alıyor.

    Not : Düşman, Türkiye’nin çıkarlarına aykırı işler yapan ülkeler ve onlarla işbirliği yapanlardır, bir ırkçılık veya dincilik içermez. Bugün düşman olan yarın şartlar değiştiğinde dost olabilir. Kendisinin ve soyunun geleceğini T.C. Devleti çatısı altında gören ve buna göre davranan her vatandaşımız ise Türk’tür.

  4. Ben idama karşıyım ama,
    Siyasi davalarda uygulanmasın ve kesin kanıtla suçu sabit olana uygulansın, bu kadar basit. Bir formül bulunur. Bence konuyu çarpıtmaya gerek yok. Halk da istiyorsa olsun, özgürlük olsun her istediğimiz yapalım demokrasi demokrasi modern batı batı diye kendinizi parçalıyordunuz ya ne oldu?

    `Batı hukuku yani evrensel hukuk` bence bir Osmanlı torunu bunları söylerken utanmalı.
    Daha iyisini yapalım onlar bize baksın. Beş kuruşluk haydut devletleri aziz görüp de örnek alalım öyle mi?
    Ne taklit edeceğiz batıyı. Taklit güzel hayvan maymunun özelliğidir.

  5. HARBİYELİ OLARAK MEZUN OLMAMA BİRGÜN KALDI.SİZİN TARAFSIZ VE ŞAFFAF OLDUĞUNUZU BİLDİĞİM İÇİN BİR BEKLENTİM OLACAK SİZDEN.EĞER Kİ BENİ DİNLEMEK İSTERSENİZ SİZE MAĞDURİYETİMİ ANLATMAK İSTİYORUM ÇÜNKÜ KARA HARP OKULUNDA MAĞDUR OLMUŞ SAF ANADOLU GENÇLERİDE VARDI.DAHA SABAH ANNEMİN “EĞER OĞLUM VATANA MİLLETE YARDIM EDECEKSE SUBAYLIĞI NASİP ET ALLAHIM”DEDİ. BU ŞEKİLDE DAHA BİNLERCE AİLESİ TARAFINDAN YETİŞMİŞ GENÇ VAR OKULUMUZDA.SİZDE HAYRETLE BAKIYORSUNUZDUR MUHAKKAK ŞÜPHE DUYUYORSUNUZDUR BU KADARDA ADAM OLAMAZ DİYE.OKULUMUZDAN YETKİLİ KİŞİ DAHİ ARKADAŞIMIZLA KONUŞARAK”BEN SİZE GÜVENİYORUM HEPİNİZİ TEK TEK İNCELEDİM VE ALINAN İSTİHBARATA GÖRE ANCAK YÜZDE 5 KADAR BU ÖRGÜTE AİT KİŞİ ÇIKARTABİLDİM VE CB’NA SUNDUM AMA RAPORLARIMIZA DAHİ BAKMADI,ASKERİ UZMANLARININ YORUMUNU DİNLEDİ” DEDİ ..ŞİMDİ OYSAKİ BUNLARIN YANINDA BEN DEVRE KAYBETTİRİLMİŞ VE AYNI ZAMANDA SÜREKLİ ŞUAN TUTUKLU BULUNAN DÖNEMİN KOMUTANLARI TARAFINDAN PSİKOLOJİK BASKIYA CEZALARA VE ANLAMSIZ EĞİTİMLERE TABİ TUTULMUŞ BİRİ OLARAK SIRF AİLEM ANKRAYA BENİM BU OKULU BİTİREBİLMEM İÇİN GELDİĞİ İÇİN DİRENDİM DUA ETTİM BİR ŞEKİLDE BUGÜNE GELDİM VE MEZUN OLUYORDUM FAKAT 1 GÜN KALMIŞTI HALBUKİ BİZİM BİLE TELEVİZYONLARDAN ÖĞRENDİĞİMİZ BİR KALKIŞMA YÜZÜNDEN BİZ VE BEN MAĞDUR EDİLDİK.SORUŞTURMA YAPILMASI ÇOK MU ZORDU? EĞER Kİ BENİ DİNLEMEK İSTERSENİZ TÜM OKUL HAYATIMI BİR WORD DOSYASI İLE BELGELERLE SİZE İLETEBİLİRİM.SAYGILARIMLA (BELGE OLARAK O KOMUTANLARDAN ALDIĞIM CEZALARI KASTEDİYORUM ONLARIN İSİMLERİNİN OLDUĞU EVRAKLI CEZALAR OKULUMZDA ŞAHSİ DOSYANIN İÇERİSİNDEDİR,ONA ULAŞMAM İÇİNDE KOMUTANLARIMDAN RİCA EDEBİLİRİM TAKDİR ONLARIN FAKAT DEVLETİMİZ KOLAYLIKLA HERŞEYE ULAŞABİLİR TABİ)
    MAĞDUR HARBİYELİ.

    • “FETÖ” mensuplarının sayısı bilinçli olarak çok yüksek gösteriliyor. Aksi takdirde Askeri Liseleri ve Harp Okullarını kapatamazlardı. Artık askeri eğitim doğrudan Milli Savunma Üniversiteleri ile başlayacak. Bu sayede iki şey amaçlanıyor :
      1- Geleneksel askeri okullarda verilen Atatürkçü-Kemalist eğitimi kaldırmak.
      2- İmam Hatip Lisesi mezunlarının da subay olabilmesinin yolunu açmak.
      Ancak bu uygulamanın kalıcı olacağını sanmıyorum. Kısa bir sürede eski sisteme geçilecektir.

      • İyi değil mi? fetö, detö, darbeci tö gibi şuana kadar yanlış yapan tsk mensubu vardı. Bunları temizlemek yeni bir tsk için şehadet şerbetini içmeye hazır sadece vatan ve milletini bu huzuru sağlayacak demokrasiyi düşünen TSK dan neden korkuyorsunuz. Bizim TSK’ımızı neden güçlendirecek teçhizat ve eğitimli insanlar ile donatmak var iken laiklik adına İslam ve İrtica diyerek engel oldular. Bunda Osmanlı Develti’ni yıkan ingiliz beyni ve gücünü kullanan israioğullarının israil devletinin 1948 yılında kurulması olmasın. Ülkemiz ve bölgemizin içerisinde bulunduğu işgal ve parçala yut taktiği olmasın…

  6. Sn Koru,
    İdam konusu çok iyi hesap edilmesi, çok tartışılması gereken bir konu, yani verilen idam kararlarının doğruluğunu kim garanti edebilir ki? Dolayısıyla böyle bir tehlike olduğuna göre bunu belki iyi anlatmalı ve anlamalıyız. Geçmişte öyle mahkeme kararları okuyorduk ki -gazetelerin haberlerine göre – baklava çalan çocuklara on on beş yıl verenler, adam yaralayana, öldürene -yanlışlıkla kaza vs gibi değil- üç beş yıl ceza bu tür kararlar güveni ortadan kaldırdı.
    Halkına silah doğrultan hainlerin cezası yüzbinlere idamı hakeder, haksız yere bir insanı öldürenin cezası binlerce idamı hakeder ama bu kadar açık net olmayan durumlar, adam kayırmalar olursa haksız idamlar olabilir. Gerçi öbür taraftan bakıldığında yersiz aflarla çıkan mahkumlar ve hatta çıkamayan haksızlıkla ceza almış olan insanlar öyle uyduruk davalar ile öyle haksızlıklar yapılmış ki neresinden bakılsa çok hassas bir konu olduğunu düşünüyorum ve hamdolsun ki böyle bir karar verme durumunda değilim diye dua ediyorum.
    Tabiki alınacak kararlar tamamen samimi ve doğru niyetlerle alınacak -gerçekten hakederler için uygulansın diye alınacak-eğer böyle olursa da hakim ve savcılarımız çok daha dikkatli olmak zorundalar, belki bu konuya son kertede Meclis onayı Şartı getirilebilir. Yazınızdaki görüşlere tamamen katılıyorum.

    Sevgi ve saygılarımla,

    Ünsal Akkuş

  7. İdam insani bir ceza olamaz. Çünkü hangi hakla bir insanın öldürülmesine karar verebilirsiniz ki? Kaldı ki yargı sisteminin ne kadar hata yaptığı malumken bunu tekrar getirmek bence devletin cinayet işlemesinin önünün açılmasıdır.
    Ayrıca cezanın geriye işletilmesi akıllara bile gelmemesi gereken bir seçenek. Çünkü bu maç bittikten sonra kuralları değiştirmek anlamına gelir ki aklı başında birinin kabul etmesi mümkün değil….

Yoruma kapalı.