Osmanlı hep Batı’ya bakmıştı.. Şimdi biz bundan böyle Doğu’ya mı döneceğiz yani?

20
En son irade beyanı.. Başbakan Tayyip Erdoğan.. Dışişleri Bakanı Abdullah Gül..Yıl 2004..
Reklam

Avrupa Birliği (AB) vazgeçilmez, mutlaka içerisinde yer alınması gereken, dışında kalınca her şeyin kaybedildiği bir oluşum değildir.

İsviçre ve Norveç AB üyesi değiller ve bu iki ülkenin halkları herhalde dünyanın en zavallı insanları sayılmaz.

Ayrıca, 1973’ten beri AB üyesi olan İngiltere’de, bu yıl içerisinde yapılan halkoylamasında, “Biz ayrılıyoruz” kararını halk verdi.

Herkesi mutlu ediyor olsaydı AB, akıllarını peynir ekmekle yememişlerse, İngiliz halkı böyle bir tercihte bulunmazdı.

Sözün kısası şu: Göbeğimiz AB ile kesilmiş değil. “Türkiye illâ AB üyesi olmalı, olduktan sonra da, aleyhine gelişmeler yaşansa bile içinde kalmalı” diye bir politik tavır olamaz.

Hükümet –buna Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan da dahil– istediği an, “Ben başvurumu geri alıyorum” deyip ülkemizin AB adaylığı statüsüne son verebilir.

Tabii ülke çıkarları öyle gerektiriyorsa…

İşte bu noktada ciddi kuşkular var.

Reklam
Menderes.. arkadaşları.. AB ile ilk anlaşma..
Menderes.. arkadaşları.. AB ile ilk anlaşma..
İdama giderken AB’yi konuşmuştu DP kadrosu

Kuşkular konusuna girmeden biraz arka-plana göz atalım.

AB üyeliği iki taraflı bir irade beyanına tâbi: Bir ülke AB üyesi olmaya karar veriyorsa ve bunun için gerekli şartları (Kopenhag ve Schengen mutabakatları) yerine getirebileceğine de inanıyorsa, Brüksel’e başvuruyor…

İlk yapılması gereken bu irade beyanı…

Türkiye bunu erken yapan ülkelerden…

27 Mayıs’ta (1960) askerler tarafından devrilen Demokrat Parti’nin (DP) öndegelenleri, Yassıada Mahkemesi’nde idam cezası verilenler, infazların yapılacağı İmralı adasına götürüldükleri botta, darbenin Türkiye’nin Avrupa Ekonomik Topluluğu’na alınmasını engelleyebileceği üzüntüsünü paylaşmışlardı.

Avrupa Ekonomik Topluluğu (AET) daha sonra AB’ye evrilecektir…

Ülkemiz AET’ye ortaklık başvurusunu DP döneminde, 31 Temmuz 1959 tarihinde, yapmış; darbeyle kesilen ilişkiler 12 Eylül 1963 tarihinde imzalanan Ankara Anlaşması ile yenilenmiş, 1970 yılında iki taraf arasında imzalanan ‘Karma Protokol’ ile Türkiye’ye ortaklık sözü verilmiştir. 1995’te, Türkiye, tam üye olmadan AB’nin Gümrük Birliği’ne girmeyi kabul etmiş, bir ara rafa kalkmış görüntüsü veren tam üyelik vaadinin tescili, 2004 yılı Aralık ayında yapılan AB’nin Brüksel Zirvesi’nde kesinleştirilmiş, 2005 yılında üyelik müzakereleri başlatılmıştır.

Böylece AB de Türkiye’yi içine alma konusunda irade beyanında bulunmuştur; hem de kaç defa…

Reklam

Halen, AB üyelerinin bazılarından çatlak sesler çıksa ve en son hafta içerisinde yapılan Avrupa Parlamentosu (AP) oylamasında olduğu gibi “Türkiye’nin üyeliği dondurulsun” beyanları duyulsa bile, AB ile üyelik müzakereleri kesilmemiştir.

Kesilebilirdi.. yine kesilebilir.. ama şimdiye kadar kesilmemiştir..

İki taraf (Türkiye ve AB) da ülkemizin üyelik perspektifi içerisinde kalmasının yararlı olacağını düşündüğü için…

AB neden böyle yapıyor?

1990’lara kadar farklı bir yol izlemiş Estonya, Litvanya, Bulgaristan, Çek Cumhuriyeti, Polonya, Romanya, Slovakya ve en son Hırvatistan gibi ülkeleri üyeliğe kabul ederken.. Türkiye’yi kapıda bekletmektedir AB…

Neden?

AB tarafından kullanılan gerekçeleri, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, dün, AB’yi muaheze ettiği konuşmasında teker teker açıkladı.

Okuyalım:

Neymiş efendim Türkiye’de olağanüstü hal varmış.. teröristlerin üzerine çok sert gidiliyormuş.. görevden alınıyormuş.. idam cezası tartışılıyormuş.. medyaya kısıtlama varmış.. vize serbestisinde  72 şarttan 7’si yapılmamış.. gümrükle ilgili, ekonomi ile ilgili tehdit ediyorlar…”

Bu tür eleştirilere açık olmayı, daha ilk başvuruyu yaptığından itibaren, özellikle de 2004 Brüksel Zirvesi’nde tam üyelik sözü almayı beklerken, Türkiye’nin kendisi kabul etmişti.

Üye ülkelerin ulaşmaları gereken demokratik standartları belirleyen ‘Kopenhag Kriterleri’ ile buluşacağı vaadiyle…

Aynı konuşmasında, Cumhurbaşkanı Erdoğan “Size ne, size ne!” diyor, AP ile AB’ye… Ama bu kurumların tam da saydığı konularda söz hakkı bulunduğunu, taa 2004 yılında, Brüksel’de kabullenmiş Türkiye Cumhuriyeti heyetinin başı, başbakan olarak, bizzat Tayyip Erdoğan’dı…

Brüksel’e giderken dümeni Şanghay’a mı çevirdik?

Her şeyin bir başlangıcı olduğu gibi, bazı şeylerin sonu da vardır.

Ülkemizin AB macerasının sonuna yaklaştığımız anlaşılıyor…

Tabii, bu çıkışlar, AB’yi, yönelttiği bu şikâyetlere rağmen, Türkiye’yi içinde tutmaya mecbur etmek için…

Veya, perde gerisinde müzakereleri yürütülen bir başka birliktelik arayışında, karşı tarafa verme taahhüdünde bulunulmuş mesajlar değil ise…

Bu konu üzerinde düşünürken yukarıdaki paragrafta dillendirdiğim ihtimallerin ikisini de pek vârit görmüyordum.

Ancak bugün, Hürriyet’ten, Rusya ile arka-kapı diplomasisi yürüten Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in çizgisine yakın bilinen iki ismin, Aleksandır Dugin ile Vladimir Jirinovski’nin Ankara temaslarını öğrenince

Putin ile Erdoğan son bir ay içerisinde bir kez yüz yüze ve kimbilir kaçıncı kez telefonla görüştüler…

AB’den duyulan bıkkınlık devleti başka arayışlara sevk etmiş görünüyor…

Son yıllarda bazı çevrelerin bizde de savunduğu ‘Avrasya’ formulüne…

‘Şanghay 5’lisi’ konusu herhalde boşuna gündeme gelmedi…

Hafta içerisinde AP’nin Türkiye’ye yönettiği eleştiriler ‘Avrupalı olma’ ile ilgili kriterlere ters düşmenin sonucuydu. O eleştirilerin hiçbiri Şanghay 5’lisi ülkeleri yöneticilerinin umurunda değildir. Türkiye bugünkü haliyle Şanghay 5’lisi’ne üye olabilir.

Kraliçe Viktorya Sultan Abdülaziz'e madalya takarken.. 1867 Londra..
Kraliçe Viktorya Sultan Abdülaziz’e madalya takarken.. 1867 Londra..
‘Ceddin deden’ yüzünü Avrupa’ya dönmüştü

Ciddi iki soruya cevap verilebilirse…

İlk soru tarihten: Osmanlı atalarımız, Anadolu topraklarına ayak bastıkları ilk günden itibaren, Süleyman Şah’ın ‘suya seccade salıp’ Avrupa kıtasına geçmesiyle birlikte, gözlerini oraya dikmiş, yüzlerini oradan ayırmamışlardır…

Batı’dan…

Osmanlı’ya ‘hasta adam’ lâkabını takan Batılılar, ondan yine de ‘Batı’nın hasta adamı’ diye söz ederlerdi.

Şimdi bundan vaz mı geçeceğiz?

[Tarihçimiz Milli Savunma Üniversitesi Rektörü Prof. Erhan Afyoncu’nun bugünkü yazısının başlığı ‘160 yıllık Batı yalanı: Siz Avrupalısınız’.. İtirazım var: Eğer o ifade yalansa, biz kendimizi o yalanla 600 yıl şartlamışız demektir…]

İkinci soru ekonomiden: Türkiye’nin ekonomik ilişkileri, özellikle 1995 Gümrük Birliği anlaşması sonrasında, büyük çapta Avrupa ile entegre durumda; ihracat ve ithalatımızın büyük bölümü AB ülkeleriyle.. Rusya’ya enerji bağımlısıyız; Şanghay’ın diğer ülkeleriyle ekonomik ilişkimiz neredeyse yok mesabesinde…

Dümeni birden Doğu’ya nasıl çevireceğiz; hadi çevirdik diyelim, Batı’yı ekonomik açıdan ikame edebilecek mi Doğu?

Unutmamamız gereken bir nokta daha var: Batı ile bir gün yolumuzun ayrılabileceği düşüncesiyle son 10 yıldır ekonomik ilişkiler çeşitlendirilmeye çalışılıyordu; özel çabalarla 2008 krizinden o sayede fazla etkilenmeden çıkmıştı ülkemiz…

O özel çabaları sürdürebilecek durumda da değiliz bugün.

AB ile ilgimizi tartışa tartışa kurmuştuk; ayrılmaya yüz tuttuk, kamuoyuna tartıştırmıyoruz bile…

Bu yazı o yolda bir ilk olsun.

ΩΩΩΩ

Reklam

20 YORUMLAR

  1. bizde bir hastalık daha var günlük siyasetten devasa sonuçlar çıkartmak gibi….

  2. Biz aklen, fikren ve ruhen AB’ye girmişiz zaten. Marmaray’da beklerken kendimi bir Avrupa başkentinde hissediyorum. İnanıyorum ki herkeste öyle hissediyordur. Ülke adına yapılan altyapı ve üst yapı dönüşümlerinin -fikir özgürlüğü kaçınılmaz olarak, tabii bir surette bunların peşinden gelecektir- bizi götüreceği yer zaten Avrupa’dır bundan endişeniz olmasın. Şu yorumcularda “öldük, bittik, mahvolduk” karamsarlığı da anlamış değilim. Gerçi bunu da hayra yorarak “Avrupa’nın melakolisini ve dahi avrupai karamsarlığı iktibas etmiş bulunuyoruz. Keyfimize diyecek yok.” kıvamına geldiğimizi belirtmek isterim. Fehmi Bey bir vatandaş olarak hem Avrupa başkentlerinde kalmış ve seyahat etmiş hemde Ortadoğunun başkentlerinde yaşamış biri. Bunu anlayacağını sanıyorum. Suriyeli göçmenler Türkiye’ye sığınıp hayata tutunmaya çalışırken buralarda ahkam kesen yorumculara da göndermede bulunmadan edemedim. Herkese saygılar.

  3. CB Erdoğan, “Çobanlığın felsefesini anlamayan, onun psikolojisini yaşamayan insan yönetemez. Ben de bir çobanım.” demiş.

    http://odatv.com/dun-coban-suluye-neler-soylemisti-1411161200.html

    İyiki de demiş. Ben de bu millet niye böyle kuzu kuzu, sessiz sakin oturuyor diyordum kendi kendime. Düşünün Türkiye’nin yüzyıllardır gittiği batıdan yönünü doğuya çevirmesi planlanıyor. Cılız itirazlar dışında herkes bu senaryoya yazılmış görünüyor. Yorum yok, analiz yok, tartışma yok, itiraz yok.

    Bir meclis vardı değil mi? Sahi onlar ne yapıyorlar? Meclisin tatil edilmesini öneriyorum. KHK ile, OHAL’ler bitene kadar süresiz olarak, ve milletvekilleri ücretsiz izinli sayılarak. Yeter artık bu vekillere boş yere maaş verdiğimiz. Şimdi de sayılarını 600 yapacaklarmış. Yok artık, beslediklerimiz yetmezmiş gibi, bir 50 parmak daha ekleyecekler.

    Türkiye bu değildi, bu biz değiliz, böyle olmamalı, sesimiz çıkmalı, itiraz etmeli ve bu saçmalıklara dur demeliyiz. Yoksa dönüşü olmayan sonuçlara katlanmak zorunda kalacağız, bizler ve gelecek nesiller.

  4. Türkiye ne Ab’den ne Nato dan vazgeçebilir, ne de Şangay a girebilir, Ülkenin kodlarına aykırı, bu ülke göbekten Avrupa’ya bağlı
    Bu sefer sağlam kandırıyorlar

  5. Siyaseten her görüşü her tavrı neden değiştirilemez olarak algılıyıp, bundan hareketle sayfalarca yorum yapıyoruz ki? Bir kişinin geçmişte savunduğu bir görüşü veya tavrı bugün değiştirebileceği gibi bir devlet adamı ve bir devlet de değiştirebilir. Hatta bir devlet adamının ve devletin şartlara göre görüş ve tavır değiştirmesi değil, yıllarca ve her durumda aynı tavrı koruması anormal olur. Biz idarecilerin özellikle dış ilişkilerdeki tavırlarının hangi saike göre geliştiğini, hangi arka plan bilgilerine , hangi strateji ve taktiklere göre değiştiğini ya da değişmiş gibi davranıldığını bilmeden nasıl doğru yorumda bulunacağız. Bu yüzden eskiden iç siyasette birbirine tamamen zıt olan siyasi kesimler bile dış siyasette iktidara destek verirlerdi. Hangi devlet ve hangi iktidar dış politikasını herşeyi açık şekilde yürütür. Böyle bir diplomasi ve dış politika uygulaması mevcut mu?

  6. Osmanli batiya bakti batti
    Turkiye batiya bakti
    Darbe basarili olsaydi batacakti
    Turkiye yerine fetistan kurululurdu herhalde
    Bu yorumlarim erdogan ve hukumet yanlisi oldugum anlamina gelmesin
    Coook politikalari yanlis ve hep kavga k3limesini sevip ona sarilmamiz dan kaynaklaniyor bu hatalari

  7. Bugün biç yazasım yoktu daaaa; üzüntünüzü görünce halinize acıdım ve bir kaç hatırlı kişiyi araya sokarak sizin gibiler için birçözüm yolu üretilmesini sağladm sanırım:

    Hatırlı dostlarımın tanıdığı devlet erkanından koparmayı başardığı imkan; dileyen herkesin, ilgili batı ülkesinden izesi olması halinde ücretsiz kargo ile dilediği batı ülkesine postalanması şeklinde olacakmış…

    Umarım su serpebilmişimdir “batı, batıl da batıl !” diye ürperen yüreklere…

    Bu benden size; hiçbir karşılık beklenmeden sunulan bir sosyal sorumluluk hizmetidir.

    Hayırlı uğurlu olsun!

  8. Fehmi bey,mümkün mertebe konunun
    her cephesine temas etmeye çalışarak
    derli toplu bir yazı yazmış.

    Ancak tartışılan konu hakkında söylenecek
    başka şeyler de var.

    Bir ker Osmanlı’nın yüzünü batıya dönmesi,
    doğuya sırtını dönmesi anlamına gelmez.

    Genişlik bakmindan zirvede oldugu dönemlerde yüzölçümü 24 milyon kilometre
    kareyi bulan Osmanlı’nın topraklarının çok
    büyük bir kısmı Asya ve Afrika’da idi.Ancak
    Balkanlar’a hakim olması,Viyana’ya dayanması da küçümsenemez.

    Bugünkü Türkiye AB’ye katılmak için bir
    irade ortaya koydu.Ancak AB Türkiye’yi
    kapısında bekleterek küçük düşürüyor,
    istiskal ediyor.Fransa bir tek olay üzerine
    OHAL ilan etti,biz ise terörün her türlüsüne
    maruz kalıyoruz.Fransa’nın OHAL’ine itiraz
    edilmezken,bizimkine itiraz ediliyor.

    Paranın dini imanı olmaz diyerek herhangi
    bir ülkeler topluluğu ile ticari ortaklıkların
    oluşturulabileceğini haydi kabul edelim.

    Ama AB aynı zamanda bir medeniyet ve
    değerler ortaklığı da oluyor ki bu noktada
    kan uyuşmazlığı başlıyor.Eş cinsel evlilikleri
    yasal hale getiren bir medeniyetle bizim
    değerlerimizin uyuşması hiç mümkün değil.

    Osmanlı yüzünü Batıya dönmüştü ama gittiği
    yerlere kendi değerlerini götürüyor,oradan
    etkilenmekten ziyade oraları etkiliyordu.

    Aşağıdaki alıntı Osmanlı’nın Batıya bakışı
    konusunda bir örnek olabilir.

    “Dansın ilk yapılmaya başladığı sıralarda Osmanlı hükümdarı Kanuni Sultan Süleyman, Fransa Kralı Fransuva’ya bir mektup yazdı. Kanuni, mektubunda şöyle diyordu:

    “”Ben ki, kırk sekiz krallığın hakanı Sultan Süleyman Han’ım. Sefirimden aldığım habere göre, memleketinizde dans namı altında kadın-erkek birbirine sarılmak suretiyle, alamele-innas (herkesin gözü önünde) icra-i lağviyyat (faydasız işler) işlenmekte olduğu mesmuu şahanem olmuştur (işitmişimdir). … İş bu rezaletin memkeletime de sirayeti ihtimali muvacehesinde name-i hümayunum yed’inize (elinize) vusulünden (ulaşmasından) itibaren derhal son verilmediği takdirde, bizzat ordu-yu hümayunumla gelip men’e muktedirim.”

    100 yıl dansı unuttular

    Sultan Süleyman, mektubunda dansın kendi ülkesine sirayet etmesinden endişe duyduğunu ve bu vesileyle bu rezil şeyin derhal kaldırılmasını istediğini söylüyordu. Fransa’da, bu mektuptan 100 yıl sonrasına kadar dans yapılmadı.

    *Necdet Bayraktaroğlu / Tarihimizdeki Muhteşem Mektuplar / Hayat Yayınları”

    Hülasa bundan sonra AB konusunu tartışırken faydasından ziyade zararı
    üzerinde yoğunlaşmakta fayda var.

    AB’ye girmediğimiz takdirde de AB ile ihracat
    ve ithalatımız aynen devam edebilir.Tıpkı şimdi üye olmadığımız halde ticaretimizin
    devam etmesi gibi.

  9. Avrupadan dönelimde ne tarafa rusyanın teknolojisine mi, ekonomik büyüklüğünemi yoksa insan haklarınamı dönelim.Çin in yine aynı şekilde.diğerlerini saymıyorum bile…
    Çin in büyüklüğü deniyor.Batının şirketleri çinden ayrılsın bakalım çin mi kalır ortada…
    Bizim avrupa maceramız böyle devam etse bile adamlar beklenti ile gelip yatırım yapıyor…Ayrılırsak büyük bir çöküntü yaşarız sadece ekonomik değil…her yönden….
    Bence kendi kendimize soralım insana saygı demokrasi özgürlük nerede ve biz bunları istiyormuyuz… istemiyorsak söyleyecek bir şey yok…

  10. 2003 te Erdoğan’a sırf yönü Batı’ya doğru diye umutla oy vermiştim.
    Yıllar yılları kovaladı ve geldiğimiz noktaya, daha doğrusu AKP nin bizi getirdiği noktaya bakar mısınız?
    Zaten son yıllarda “Beraber yürüdük biz bu yollarda” şarkısını da söylemez oldu.
    Çünkü Erdoğan’ın çevresinde beraber yürüdüğü kimse de kalmadı.
    Herkesle yollarını ayıra ayıra kendisini de ülkeyi de bir yalnızlık bataklığına sürükledi.
    Bundan sonra bu bataklıkta ya hep birlikte debeleneceğiz ya da gelecek ilk sandıkta haydi sana güle güle diyeceğiz.
    Türk halkı olarak bir yol ayırımındayız.
    Hadi bakalım….

    • Yol ayırımında olduğumuz kesin de,hangi tarafa ve nasıl gideceğimiz belli değil..Bu belirsizlik,tereddüt ve özgüven
      kaybına yol açarsa, açılacak bu yol hiçte iyi olmayan mecburi istikamet olur.

  11. Sayın Koru,
    Son bir aydır yazılarınıza hâkim olan tedirginliği hissetmemek elde değil. Sanki olması muhtemel bazı sıkıntıları daha şimdiden kestiriyor gibisiniz. Ancak Türkiye AB ilişkileri artık yürütülemez bir hale geldi. Muhtemelen Temmuz ayında darbe olacağını önceden bilen AB üye ülkeleri, başlarındaki mülteci problemini Türkiye ye geçici olarak hâvale etmeyi planlamışlardı. Anlaşmada Eylül ayına kadar serbest dolaşımın gerçekleşmesi planlanıyordu. Eylül ayı rastgele bir tarih olamaz. Bu tarihte yönetimin değişmesi öngörüldüğü için anlaşma geçersiz olacak ve yeni kukla yönetimle istedikleri yasaları çıkararak Türkiye’ yi böleceklerdi. Herkesin planı olsa da, tuzak kurucuların tuzağını başlarına geçirecek olan Rabb’imiz maskelerini düşürüverdi. Bütün kıvranmaları, karın ağrıları, hazımsızlıkları bu yüzden. Yoksa gazetecilik, fikir özgürlüğü, hâmasetten öteye birşey değil AB için. Ülkelerine kaçak giren teröristlere, gazeteci olduklarını söylediklerinde sığınma hakları olduğu aklını veren zihniyet bunlar. Yoksa kimin ne olduğunu herkes bilmekte. Artık bu birlikteliğin sonu gelmiş görünüyor. Bir sonraki adım ülkemize ambargo uygulanması. Türkiye bu konuda hazırlık yapmalı ve yeni müttefikler edinmelidir. İkiyüzlü Batı ve AB ile daha fazla zaman kaybına gerek olmadığı kânaatindeyim.
    Olası senaryolar insanı tedirgin etmiyor değil ama korkunun da ecele faydası olmıyor.
    Allah’a emanet olun…

    • Yanlış bilgi. Başbakan Davutoğlu 8 Mart’ta serbest dolaşım için daha erken bir tarih almıştı ve en geç Haziran sonunda serbest dolaşım müjdesi vermişti.

      http://www.haberler.com/basbakan-ahmet-davutoglu-vizesiz-dolasim-icin-8234694-haberi/

      Ancak bir darbeyle Mayıs’ta başbakanlıktan indirildi. Verilen sözleri Türkiye tarafı tutmadı ve tabi serbest dolaşım da suya yattı. Mevcut BB Binali yönetiminin (!) ise böyle bir derdi hiç olmadı. AB ile ipleri tamamen koparma noktasına getirdiler kısa sürede. Bununla da övünürler herhalde. Ama bunun ceremesini millet hep beraber çekecek. Tuzu kurulara birşey olmaz tabii. Dolarsa dolar, dolmazsa dolmaz diyorlar.

  12. Avrupa sadece türkiyeye değil kendi değerlerine de ihanet etti..bu onlar tarafından da dile getiriliyor zaten. hiçbir sözlerini tutmadılar. türkiye eleştirileri kabul edecekti haksızlıkları değil. o gün kabul ettiklerini bugün kabul etmiyor son derece haksız bir yaklaşım.
    terörün üzerine gitme kriterini biri bize açıklasın. ülkemiz bunca terör örgütünün saldırılarına maruz iken bu talebi nasıl anlamlandıralım neden bu kriteri bize ayrıntılandırıp yorumlamıyorsunuz

    kendileri başta russia today ve sputniği ve bazı diğerlerini kışkırtıcı!!!! buldukları için hadi kısıtlama diyelim aslında yasaklama yoluna gidiyorlar. bizdekilerin yanında zemzemle yıkanmış olan medyaya aldıkları tavıra bakalım. bize gelince özgürlükler sorgulanıyor ama onlar için böyle bir sıkıntı yok. zira ne yapsalar demokratik görünebiliyorlar. zira siyasetçisi de gazetecisi de hukukçusu da aynı resimdeler. bu son kararlarını da bize bir yorumlasanız diyorum ..bu yasaklamalar hakkında ne düşünüyorsunuz. kararın içeriğini okudunuz mu bilmem, şok edici denebilir.

    mülteci meselesinde uzun yazmaya resimleri ortaya koymaya skandl açıklamalarını tekrar tekrar dillendirmeye gerek yok kendileri bile kendilerini artık savunamaz durumdalar. gidip oaradaki mülteci kamplarını bir ziyaret etseniz mülteci politikaları hakkında bir yazı dizini hazırlasanız.

    tespihin imamesi kopunca bütün taneler dağılır. brexit ile de imame kopmuştur. önümüzdeki aylar da kilit ülkelerde seçimler var. demokratik avrupamızda ırkçı söylemleri olanların nasıl iktidara geldiklerine şahit olacağız. trumpla beraber kartopu büyüyerek yoluna devam edecek. Avrupa birliği dağılacak…dolar euro paritesini takip edelim önümüzdeki yıl nereye oturacak.. dünya savaşları büyük kıyımlar demokratik Avrupa merkezli idi bakalım ne değişmiş göreceğiz…

    türkiye yüzünü avrupadan çevirmelidir demek değil elbette yorumum. öyle bir ülkeyiz ki her yöne dönük bir yüzümüz olmalıdır yoksa bize rahat huzur yok. komşumuz isveç Norveç değil.

  13. fehmi bey sizi yirmi senedir hergün takip ediyorum.sizi hergün heyecanla okuyordum acaba bugün ne kapabilirim sizden diye…fakat son zamanlarda sizi tanaıyamıyorum neden neden.bu yazınıza bile eminimki siz bile inanmıyorsunuzdur.çünkü bu yazının ana teması avrupa birliğinden çıkmama yönünde.fakat sizde hepimizden iyi biliyorsunuzki avrupa kapısının önünde onursuzca kişiliksizce onların çıkarlarına hizmet eden ,otur otur kalk kalk kapının önündeki bir köpek muamelesi yapılan adamlar artık yüzüne söylüyor bin senede geçse sizi almıyacağız diye siz hala yok yüzümüzü batıdan dönmeyelim diye…yazık batıdan medet unmak yerine bize allah yeter dememek…..

    • Biz üretim ekonomisi olamadıktan sonra ha AB kapısında beklemişiz ha Şangay a üye olmuşuz değişen hiçbir şey olmaz, Sadece şunu deriz!
      Bizi ülke olarak Abd ve Ab çok sömürdü, bizi pazar olarak kullandı,
      Ey Rusya Ey Çin gelin biraz da siz bizi sömürün… Rusya ve Çin den iyilik beklemek aptallığın ta kendisidir

  14. 1951 Çelik Kömür Birliği Anlaimasından sonra 1957 de ekonomik topluluk olarak kurulan Avrupa Ekonomik Topluluğu üç otomotiv üreticisi İtalya , Fransa ve Almanya temelli az bir şey de Benelüks. Güç ittifakla saglanır . Bugün geldiği noktayı iyi analiz etmek lazım. Wolkswagen ki büyük bir KİT dir , Audi ve Seat in baglı olduğu grup 20 milyar dolarlık Çin deki yatırımıyla bugün Avrupa da ürettiği otomobillerin yedek parçalarını Çin den getiriyor..Bundan en çok zararı İtalya ve Fransa da ki otomotiv üreticileri ve bunlara üretim yapan yan sanayi üreticileri gördü. Almanya nın Çin den getirip Avrupa ya yaptığı satış son onbeş yılda 3 kat artmış durumda. Yunanistan hey siz bizi paraya boğdunuz sonrada o parayı ikinci el otolarınızı göndererek geri aldınız. Kendi vatandaşınıza da yeni araçları sattınız. Aslında kendi sanayinizi çalıştırdınız. Biz de bu borç olarak verdiğiniz parayı ödemiyeceğiz dediler.
    Hukuk ve Medeniyyet aç adamın işi değildir. Her toplumun da bir yükselişi ve akabinde de bir düşüşü vardır..Bunu biliyoruz ancak algılayamadığımız tarihte yüzlerce yıl süren bu süreç şimdilerde onlarca yılda olup bitiyor.
    Osmanlı nın kızıl elma hedefi sürekli genişlemeci politikasının bir etkisidir. Hatırlayın Uhud harbinden sonra esirler konusu ile ilğili gelen ayet daha sonra nesh oldu ve Resulullah (S.A.V.) bana daha önce hiç bir ümmete verilmeyen bir şey verildi O da ganimet hakkıdır buyurdu. O ndan 50 yıl sonra bu sinerjik etki saglayan durum sebebiyle Endülüs İmparatorluğu kuzey Afrika dan Hindistan a kadar geniş bir cografya ya ulaştı. Dünya degişiyor. Güç sıklet merkezi batı dan doguya kayıyor. Abd deki üniversiteler bilim üretmiyor, devasa bir sektör haline gelmiş durumda.
    Unutmayalım Orta Asya dan ayrılma sebebimiz de karnımızı doyuracak yer arama sebebiydi. yüzyıl üç hanedan süren Çin seddi inşa faaliyetleri Çin in ekonomisini bitirmişti ve talan edecek birşey bırakmamıştı. Refahı sağlamanın 5 yolu vardır. Miras , Şans oyunları , Kredi , Emek ve Talan . Gazneli Mahmut 19 sefer açar Baharat a . Niye derler .. E bi daha gelemezsin dediler der. Neticede 400 yıl hüküm sürecek devletini kurar. İdareci olarak yeni hedefler göstermez iseniz Trump gibi gösterenlere meyleder halk tabakası.

    • Batılarda kölelik bitince Çin gibi ülkelerin ucuz işçiliğineden dolayı fabrikalar oraya kaydırdilar.Peki şimdi ne oldu?Almanya getirdiği malların ağır faturalarını wosvogen den başlayarak ödemeye başladı Miliyonlarca dolar harciyarak sattıkları bozuk arabalari tamir için geri çağırıyorlar ve bu arabalarda yeni müşterilerini kayıp ediyor.Çinin ekonomisini ucuz işçiler yükseltdı. Yeni lüks binlar yapiliyor arkasından kalitesiz Çin mallari resmen eriyor ve maliyetinin iki kati zarar veriyor.Şimdi insanlar çinde yapilan mallara rağbet etmediği gibi gelen sebze meyvalarida allmamaya başladi.Başka birşey daha var ki o da uyuşturucu ordan ihrac edilen mallarin altlarina gizlece yerleştirilmiş uyuşturucular.Bunlar yakalananlar, yakalanmadan içeri sokulan mallar bunlardan kat kat fazla.Trump bir emlakçi olduğu için bunlari ön plana çıkararak kazandi.Oylar Hileriye Başkanılik Turumpa Hillerının oylari Trumt’tan 2 milliyondan fazla.Amerka bağımsızlığını kazanalı 240 yılı geçdi ve burdaki insanlar o zamanin kanunlarına bazi gerek gördükleri eklemeleri yaparak yönetiliyor insanlar o zaman ki yazilarida rahatlikla okuyup anliyor.Ya bizde?Her gelen geçmişdeki idarecileri küçümseyerk kendi menfaatlari doğrultusunda kanun çikariyorlar, işte bunun için demokirası ile yönetilen ülklerle değilde halkini açliğa ve güçsüzlüğ mahkum eden Devletlerle (şagay beşlisi gibi) beraber olmak istiyorlar.Bu devletlerki bebekleri katletmiş halklari topla tüfenkele yok etmiş devletler.çok yakin bir örnek Özbekistanin Akiska Türklerine yaptiklari.iki soru 1. 1920 lerde yazilan hatta 30 lardada bir gazeteyi her hangi bir sirada vatandaş okiya bilirmi?
      2.Şangag beşlisinin hangi ünuversitesi bilim adami veya teknolji dalinda dünya sırlamasında birinci sirada?

  15. Fehmi bey hayirli sabahlar. Siz bu günlerde dunya basininda fazlaca yer alan bir konuyu okurlariniz ile paylaşiyorsunuz ben şimdiden yapilacak yorumlari merak etmeye başladım Satin Koru, siz hep bizimkilerin sôylediklerını yazmışsınız fakat Avrupalıların cevaplarını yazmamışsınız. Gerç cevaplari sizin yazinizin içinde gizlide. Ben genede onların cevaplarindan bir kaçını yazayım.Alman bir yetkili şöyle diyiyordu,”bu tehditlerle sorunlar çozülmez dahada çıkmaza girer biz Türkiye ile iyi ilişilerımızın devamindan yanayız bu tehditler kimseye yarar sağlamaz fakat Erdoğanı Türkiyede daha fazla popilerist yapar,” Zaten kaç aydır gazeteciler hep avrupali parlementerleri sıkıştırıyorlardı,”Erdoğan mültecileri size karşı kullanarak sizi tehdit ediyor sizde ona karşi ses çikarmiyosunuz,” TV tartışmalarında Türk yetkililerinin konuşmaları eşliğinde görüşlerini bildirenler çok şaşıryorlar ve bu tip tehdit vari konuşmalari oy için yaptiklarini belirterek, bunlar ile oturup medenice nasıl konuşulur diyenler dahi var. Neyise burada keseyim daha fazla yazarsam yazim sansüre takılır.Bizmi Atalarimiz ne demiş,” D….. derisinden post olmaz Ruslardan dost olmaz.Zaten bize kim dost olursa olsun sonu kardeşimiz Esat ve miliyonlarca multeciler gibi olur.Hoşca kalin.

    • Sayın Nurdan, izninizle değindiğiniz konunun altını çizmek ve birazda açmak istiyorum. Bildiğimiz gibi Avrupa Parlamentosu ve Avrupa Birliği 510 milyon insanın yaşadıği 28 ülkeden oluşuyor. Gerek Avrupa Parlamentosuna, gerek Avrupa Birliğine yönelik,“ bana bak“ „sana ne“ gibi sözlerle başlayan meydan okumalar ve efelenmeler bu 28 ülkenin bütün tv kanallarında ve basınında tekrar tekrar gösteriliyor. Bazı tv kanalları haberleri 15 dakikada bir tekrarlıyor. Bu durum aylardır böyle gidiyor. Benim korkum, yakında bunun faturasını göreceğiz.

Yoruma kapalı.