Kim demişse doğru söylemiş: Gerçekten de futbol sadece futbol değildir. Başka pek çok şeyle birlikte, futbol, aynı zamanda siyasettir de…
İngiliz Tottenham takımı UEF Avrupa Ligi son eleme maçı için Shkendija takımıyla oynamak üzere Makedonya’ya gittiğinde ilginç bir olay yaşandı. Üsküp Tose Proeski Arena stadyumunda ısınmak üzere sahaya çıkan Tottenham’ın iki kalecisi kalelerin nizami olmadığı hissine kapılmış. Teknik direktörleri Jose Morinho’ya durumu açınca, o da kontrol etmiş, evet ona da kaleler her zamankinden daha alçak gelmiş.
Maçın hakemi Ali Palabıyık imiş. Konu ona taşınınca sahaya bilirkişiler getirilip kalenin uzunluğu ve boyu ölçülmüş…
Aa, o da ne, boy 5 santim kısa gelmemiş mi?
Kale boyunu kısaltma, savunma yapacak, oyuncularının boyu kısa takıma göreceli üstünlük sağlar.
Stadın sorumluları bin dereden su getirerek özür dilemiş ve söktükleri direklerle kaleleri bir çırpıda nizami duruma döndürüvermişler.
Bir siyaset gözlemcisi olarak bu olay bana bu işin içerisinde bir siyasi aklın olabileceğini düşündürdü. Zaten Shkendija takımı yöneticileri yemin billah ederek kalelerin boyuyla oynama işinden kendilerinin haberleri olmadığını söylemişler.
Vaktiyle siyaset yaparken Besim Tibuk futbolun daha eğlenceli hale gelebilmesi için kalelerin genişletilmesini ve ofsayt uygulamasından vazgeçilmesini teklif etmişti.
Makedonya’da birileri işe kaleyle -ama boyunu küçülterek- başlamışlar işte.
Mesut Özil siyasete kurban
Futbol meraklıları dünyanın en iyi ligi bilinen İngiliz liginde başarıyla top koşturan Mesut Özil’in neden ortalıkta görünmediğini merak ediyorlardır. Haklılar. Oyuncusu olduğu Arsenal’le bir yıl daha mukavelesi bulunan Özil formda olduğu halde takımın kadrosuna alınmıyor. Mukavele gereği olağanüstü yüksek haftalığını ödüyorlar, fakat kulübün taraftarının becerisine hayran olduğu oyuncuya saha yüzü göstermiyorlar. En son aylar önce sahaya çıkmış ve fevkalade bir oyun çıkarmıştı Türk futbolcu; buna rağmen sebebini de söylemeden ona bu muameleyi reva görüyorlar.
Neden acaba?
Bana bu da fena halde siyasi bir tavır gibi geliyor.
Hatırlayacaksınız. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan bir vesileyle Londra’ya gittiğinde o sırada İngiliz takımlarında top kovalayan Türk oyuncularla da bir araya gelmişti. Fotoğraf çektiren o grup içerisinde Arsenal’den Mesut Özil de bulunuyordu.
Fotoğrafta yer alanlardan Manchester City’li İlkay Gündoğan hala takımında ve Kovid-19’u pozitif çıktığı için bir-iki haftadır sahalardan uzak olsa da genellikle ilk 11’de sahaya çıkıyor; Mesut ise takımında ‘istenmeyen adam’ durumunda.
Erdoğan’la fotoğraf çektirdiği için doğup büyüdüğü Almanya’da kendisine yöneltilen tepkiler üzerine, Mesut Özil, “Bana karşı yapılan ırkçılık, onların gözünde ben, kazandığımızda Alman, kaybettiğimizde ise göçmenim” diyerek bu olaydan sonra Alman milli takımında oynamaktan vazgeçtiğini söylemişti.
Mesut Özil’in çıkışı, futbolun siyasete kurban edilmesine karşıydı.
Arsenal’in ona oynama fırsatı vermemesi de siyasi bir tavır.
Sebebi bana göre şu:
Arsenal stadının ismi ‘Emirates’. Emirates, Birleşik Arap Emirlikleri’nin (BAE) resmi havayolu şirketinin adı. Stadın o adla anılması için BAE her yıl Arsenal’e 200 milyon Pound ödüyor. Takımın yetkilisinin temasta olduğu BAE temsilcisi “Mukavelesi gereği ödemeniz gereken neyse Mesut Özil’e verin, ama asla oynatmayın” talimatı vermişse, adamlar “Peki efendim” demişlerdir.
Şu anda Türkiye ile BAE arasında sop soğuk bir savaş var ve bu futbola da yansıyor.
Topu çata değil uzağa atmak marifet
Thomas Grønnemark adını duyduğunuzu sanmam, fakat futbol meraklısıysanız Jürgen Klopp ismini bilirsiniz. Liverpool takımının teknik direktörüdür Klopp. Grønnemark’ı Danimarka’dan getirtip oyuncularının taç atma tekniklerini geliştirmesini sağlamış. Daha önce birkaç metreden öteye topu elle atamayan oyuncular eğitildikten sonra becerilerini birkaç misli artırmışlar.
Grønnemark bu alanda şöhreti duyulduktan sonra başka takımlardan gelen taleplere cevap veremez olmuş. Şimdilerde sekiz ayrı takımla çalışıyormuş.
Siyasetle ilişki?
İlişki şu: Siyasete lider düzeyinde katılan kişiler ya da il-ilçe başkanlığı yapanlarda eksikler olabilir. Olduğu görülüyor da zaman zaman. O eksiklerin de, tıpkı taç atma sorunu yaşayanların Grønnemark devreye girdikten sonra başkalaştığı gibi, uzman ellerin devreye girmesiyle giderilmesi mümkündür.
Taçı gerektiğinde uzağa atamayan oyuncuya bugünün ortamında kaliteli futbolcu muamelesi yapılmadığını hatırlatırım.
[Fenerbahçe’ye yeni dönemde biraz can geldiyse, bunda uzun taç ustası sayılabilecek Caner Erkin ile Gökhan Gönül’ün takıma yeniden katılmalarının da payı var.]
Madem bu pazar gününü futbola ayırdım, aklımı kuracalayan bir konuyu da sizlerle paylaşmalıyım.
TV ekranlarında yapılan futbol yorumlarına kulak veririm. Rıdvan Dilmen’in NTV ekranlarından duyurduğu “Bu kirlilikten kurtulalım” çığlığını ve ardından başgösteren tartışmaları da ilgiyle izliyorum.
Ancak dikkatimi bir başka kanala yeni alındığını sandığım bir yorumcunun takımların transferlerinin değerlendirildiği bir tartışma ortamında ısrarla vurguladığı bir konu daha fazla çekti.
Dediği özetle şu: “Çok ucuza çok daha yetenekli yerli oyuncu bulmak mümkünken nedense yüksek meblağlar ödenerek dış transfer yapılıyor. İlla yüksek ücretler ödenmesini zorlayan bir anlayış takımların yönetimlerine hakim. Ucuza bakılmayıp pahalıya kapıyı açık tutmanın sebebi var.”
Müthiş borçlu takımlara yönetici olmak için insanlar birbirlerini yiyor.
O sebebin ne olduğunu yorumcu söylemedi, ben de kendim çıkaramadım.
Bunun da siyasetle bir şekilde ilişkisi var mıdır acaba?
ΩΩΩΩ
Bir açıklama
Üç yazı öncesinde başımdan geçen bir internet üzerinden alış-veriş konusunu yazmıştım. Merak edenlere o konuda olumlu bir gelişme yaşandığını bildirmem gerekiyor: Televizyonu satan firma sonunda konunun mağduru olduğumu anladı. Özür dilendi ve konu benim için kapandı.
Bu olaydan benim öğrendiğim şu: Korona günlerinde bu tür firmaların işlem hacmi arttı. Firmalar devasaydı daha da devleştiler. Kısa sürede büyüyen firmalarda patronaj ve üst yönetim ile ara ve alt kadrolar arasında iletişim kopukluğu yaşanmaya başlanabiliyor. Güven üzerine oturan zemin aşınabiliyor.
Sanıyorum en doğrusu, bu tür firmaların kendilerine gelen veya tüketici hakları için oluşturulmuş internet sitelerine ulaşan şikayetleri değerlendirecek patron seviyesinde bir birim oluşturmaları ve o birimin “Müşteri her zaman haklıdır” düsturuna uygun tavırlar belirlemesidir.
Kendi hesabıma, sonunda gösterdikleri ilgi için ‘Hepsi Burada’ firmasına teşekkür ederim.
ΩΩΩΩ
Cumhurbaşkanı Erdoğan Azerbaycan-Ermenistan sorunu için şunları söylemiş:
“Ermenistan’ın tahrikkâr saldırganlığı karşısında gerekli ve yeterli bir tepki ortaya koyamayan uluslararası toplum çifte standardını bir kez daha göstermektedir.”
“Yaklaşık 30 yıldır ihmalkar tutumunu sürdüren Minsk üçlüsü de çözüm odaklı davranmaktan maalesef çok uzaktadır.” (Minsk üçlüsü eşbaşkanları : ABD, Fransa ve Rusya)
“Ermeni halkını, kendilerini felakete sürükleyen yönetimlerine ve onları bir kukla gibi kullananlara karşı geleceklerine sahip çıkmaya davet ederken, tüm dünyaya işgale ve zulme karşı verdikleri mücadelede Azerbaycan’ın yanında yer alma çağrısı yapıyoruz.”
Bunlar nasıl konuşmalardır? Uluslararası toplumu da Minsk üçlüsünü de suçlayarak daha işin başında devre dışı bırakmışsın. Bu laflardan sonra başka söylenecek bir şey kalmamış ki. Çekilin kenara biz hallederiz demek bu!
Bunları söyledikten sonra da tüm dünyayı (uluslararası toplumu ve haliyle Minsk üçlüsünü) tekrar göreve çağırıyor fakat Azerbaycan’ın yanında olmak şartını da koyuyor. Bunlara çifte standart suçlaması yapmışsın, çözüme niyetiniz yok demişsin o zaman daha ne çağrısı yapıyorsun, hem de Azerbaycan’dan yana olun falan diyerek.
Bu yapılan dış politika değildir, dış politikanın iç politikaya meze yapılmasıdır.
bu yazıyı ön bellekte var olana uyarladığımda türk siyasetinin ahvali genel hatlarıyla ortaya çıkmış oluyor. buna göre bu güne kadar yaşadıklarımızın bundan sonra yaşayacağımız büyük hadiselerin habercisi olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. başımıza geleceklerin çapını hesap edebilmemiz için gözlerimizi dış dünyaya dikmemizin, dışımızda gelişen olaylara odaklanmamızın gerekliliğine inanıyorum.
Türkiye, Suriyede kullandığı taşeron savaşçılarını Azerbaycanın çatışmaların yaşandığı Ermenistan sınırına doğru sevkiyatı görüntüleri sosyal medyaya düşmesiyle savaşın fiilen tarafı olduğu anlaşılıyor. Ermenistan başbakanı NATO yu Türkiyenin savaşa müdahalesini engellemesi çağrısında bulundu.
NATO çatışmaların durdurulmasını isterken Türkiyenin bölgeye askeri milis göndermesi geri dönülemez bir yola girildiğinin işareti olsa gerek.
Azerbaycan. 86.600 km2 , 10.027.874 nüfus, GSYH 47,2 milyar dolar
Ermenistan. 29.743 km2 , 2.956.900 nüfus, GSYH 13,4 milyar dolar
bu ermenistan azerbeycan savaşı değil hocam .rakamların bir önemi yok. bu önünde sonunda Çin’in askeriyle müdahil olacağı bir savaşın başlangıcı.
Bu sayıları Azerbaycan Ermenistan’ı döver anlamında vermedim. Üzerinde tartışılan bir konuda bilgi sahibi olmamız lazım.
Ülkemiz dolaylı ya da doğrudan bir kuşatma altındadır, bm güvenlik konseyinde toplanmış egemen güçler kendi aralarındaki çıkar çatışmalarından fırsat buldukça elbette bizimle de ilgileneceklerdir ya da eski türkiyede olduğu gibi zaman zaman gelip üzerimizde tepinmek isteyeceklerdir…
Bugün devletimiz her bakımdan 1040tan beridirki en güçlü çağını yaşamaktadır; suriye cephesinde düşmanın burnunu sürttüğümüz gibi libyada da ağızlarının payını vermiş olduk; sınırlarımız içersinde terörü yokettiğimiz gibi sınırötesinde de soluk aldırmıyoruz…
Yalnız yanıbaşımızdaki ermenistanın kukla yöneticileri hala pkk ya yardım ve yataklıkta ısrar ediyorlar; fakat son zamanlarda özellikle azerbaycana yönelik saldırganlıklarının arkasında çinin ipekyolu projesini baltalamak ve kars–tiflis–bakü koridorundan yapılan ulaşım/ enerji akışını kesme amacı var tabiki…
Bu da şunu gösteriyor; suriyede, libyada, ırakta uygulamış olduğumuz önleyici savaş yöntemini ve sihalarımızın akıllı füzelerini ermenistanın tatma zamanı da gelmiş geçiyor bile…
(Yunan zaten çabuk toparlandı, çünkü tasması almanyanın elindedir)
Gariban ermenistan halkı kimsenin umrunda değildir, gürcistanın ekonomisi de…)
Kuzenimiz azerbaycanı ateşaltına alarak çinin ipekyolu koridorunu kapatmak ve türkiyeyi tamamen kuşatmak isteyen üstakılı çok net görebiliyoruz ve diyoruz ki;
Türk yavuzdur, urgan tutmaz!
Tüm dünya türkün önünde diz çöküp itaat edene kadar durmak yok yola devam!
Ülkemizi dolaylı ya da dolaysız kuşatma altına alanları kınıyorum, sn. Gayret. Kuşatmayı yarıp Çin’in ipekyolu koridorunu yeniden açmamızda fayda görüyorum. “Ermenistan’a akıllı füze atalım” demişsiniz. Doğrudur.
Size katılıyorum. Bölgesel liderlik bizi kesmez. Türkiye 5’ten büyüktür. Şu yerli-milli tankımıza bir motor bulalım gerisi kolay. Bulamazsak da elle iteriz ama durmak yok!
İhracat hacmimizin 3.1 milyar dolar olduğu bildirilen Suudi Arabasitan’ın 1 Ekim’den itibaren “Made in Turkey” ibaresi taşıyan tüm Türk mallarına ambargo uygulayacağını resmen ilan etmesiyle hemen hemen aynı gün, Ermenistan silaha sarıldı. Bunlar, Doğu Akdeniz’deki gerilim daha yeni yeni yatışmışken yaşanıyor.
Güçlendiğimiz için mi oluyor bunlar?
Güçten düşmüş olduğumuz için mi?
Bence bu iki sorunun da pek bir kıymet-i harbiyesi yok.
Nasıl olsa yalnızlığımız pek bir değerli, ve nasıl olsa biz bize yeteriz.
Öyleyse, endişeye mahal yok.
Sn. Gayret’in dediği gibi, sıradaki gelsin.
Dayılanınca nasıl dayılandığımızı dünya alem bi daha görsün.
“İyi de o arada parasını bastırıp aldığımız ama kurmaya cesaret edemediğimiz ve teslim alamadığımız o milyarlarca dolarlık S400’ler ve de F35’ler ne olacak?” diye sorup teferruatta boğulmayın -çerez parası bunlar.
TURKIYE’NIN SUUDI ARABISTAN’A IHRACATINDA ARTIS TRENDININ HAKIM OLDUGUNU SOYLEYEN ESKINAZI, “GECEN SENEYE GORE IHRACATIMIZ MAYIS’TA YUZDE 50’NIN UZERINDE, HAZIRAN’DA YUZDE 30, TEMMUZ’DA ISE YUZDE 21 ARTTI. ILK 7 AYDA SUUDI ARABISTAN’A 1 MILYAR 950 MILYON DOLARLIK, TEMMUZ’DA ISE 258 MILYON DOLARLIK IHRACAT GERCEKLESTIRDIK. BIRLIGIMIZDEN OCAK-TEMMUZ DONEMINDE YAPILAN IHRACATIMIZDA YUZDE 5’LIK ARTISLA 144 MILYON DOLAR RAKAMINA ULASTIK. TEMMUZ AYINDA DA YUZDE 31 ARTISLA 25 MILYON DOLARLIK IHRACAT GERCEKLESTIRDIK. BIRLIGIMIZIN IHRACATINDA ONE CIKAN SEKTORLERIMIZ TUTUN, SU URUNLERI VE HAYVANCILIK MAMULLERI, CELIK, HUBUBAT BAKLIYAT VE YAGLI TOHUMLAR, MADEN, KIMYEVI MADDELER, YAS MEYVE SEBZE, ZEYTIN VE ZEYTINYAGI.” DEDI.
ESKINAZI, KORONAVIRUS ETKISIYLE ULKENIN BUTCESININ YUZDE 70’INI OLUSTURAN ANA GELIR KAYNAGI PETROL FIYATLARINDA YASANAN DUSUSUN VE SIYASI OLAYLARIN IKILI TICARETE SIRAYET ETMEMESI ICIN IHRACATCILARIN ONLEM ALMASININ TARAFTARI.
“SUUDI ARABISTAN`A IHRACAT YAPAN, ULKEDE FAALIYET GOSTEREN FIRMALARIMIZI HEDEF ALAN UYGULAMALARDA ARTIS OLDUGUNA, GUMRUK ISLEMLERININ YAVASLATILMASINA KADAR GENIS BIR ALANDA TICARETIMIZI ETKILEYECEK GELISMELERIN YASANDIGINA DAIR GERI BILDIRIMLER ALIYORUZ. BOZULMA RISKI YUKSEK OLAN GIDA URUNLERIMIZ OZELLIKLE YAS MEYVE SEBZE IHRACATI BU DURUMDAN EN COK ETKILENEN SEKTORLERDEN BIRI. YAS MEYVE SEBZE IHRACATINDA YIL GENELINDE YUZDE 42, TEMMUZ’DA YUZDE 51 DARALMA YASANDI. SUUDI ARABISTAN ILE 2019’DA ILISKILERIMIZ COK IYI OLMAMASINA RAGMEN EN FAZLA IHRACAT YAPTIGIMIZ 20 ULKE ICINDE IHRACATIMIZI EN FAZLA ARTIRDIGIMIZ ULKE OLDU.GUMRUKLERDEKI CESITLI BEKLETMELERE, PROBLEMLERE RAGMEN IHRACATIMIZ YUZDE 25 ARTTI. PANDEMIYLE BIRLIKTE BUTUN ULKELERDE YERLI URETIMI KORUMA ALGISI ON PLANDA.
Yani Suudi Arabistan’a ihracatımız artarak devam edecek, öyle ambargo falan olmaz mı diyorsun!
Metnin ana tezi, Suudların yaş sebze de satın aldıkları, sn. Mim. Ben metinden bunu anladım. Daha güvenilir bir meal için sn. Gayret’ten ricacı olabiliriz.
Metnin son cümlesi, hayli akademik olmakla birlikte, gayet açıklayıcı ve önemli: “Yerli üretimi koruma algısı”. Algı yani, boru değil. Niye 7 ya da 13 değil de “10 PLANDA”? Bu da düşünceyi kışkırtan bir soru kuşkusuz.
Putin, “Sen nasıl verdiğim S400’leri kurmayıp efelendiğin Macron’dan SAMP/T için ricacı olursun” diyerek Ermenistan üzerinden mesaj mı veriyor? Yoksa, “Batı ülkelerinden önce diklenip sonra ölnünde eğilmediğin ülke kalmadı. Gaza getirdiğin halkını da öyle Buhutan’a, Afrika’nın Kongosu’na dayılanmak falan kesmez. Yapayım sana bir güzellik, Ermenistan vereyim” durumları mı? Sn. Gayret bizi aydınlatsın.
Nurdan abla epeydir görünmüyor; sn.bernar ne zamandır şöyle yersen yoğurt içersen ayran bi anket ya da araştırma kiritiği filan paylaşmış değil.
Siz emredecek, ben de şak diye yapacağım, sn. Gayret: Anket yapan yayınlıyor. Pek dikkate almıyorum. Bu koşullarda sağlıklı olmaz sonuçlar. Hissiyat anketimde C. İttikakı %42-43, M.İttifakı %44-45. Ekim’de seçime gidilse M.İ. her durumda fire verir, Erdoğan seçilir. Aralık sonu Ocak başı CH %40 ya da altına düşer. Mart sonu %35-36’yı görür. Sağlık çalışanlarının işi Mart’dan sonra daha da zorlaşacak. Covid19 yetmezmiş gibi, bir de bunlara polis copu dipçiği ile başı gözü patlamış ‘namkör’ ve de ‘gayrı milli’ vatandaşların bakım yükü eklenecek. Millete laf anlatmak zor. Ellerinde bilmem kaç bin liralık akıllı telefonlar, ne yapsan “Beyenmezük!” havasındalar. Utanmadan açız diyorlar, iş beğenmiyorlar. Gelecekler Ermeni’nin Yunan’ın oyununa, çıkacaklar sokaklara Allah’ın ipine sarılmak varken. Bol miktarda PKK operasyonu, orda burda patlatılacak bayram maytabı da iş görmez bu saatten sonra.
İşte pazar gününün rehavetine benden bir katkı olarak sana yerli ve milli üretim bir fıkra:
Paçalı küçük İsveç tavuğu ahırda çığlık çığlığa her zamanki yumurtlama seramonisini icra ederken,onun yaygarasından bezmiş evin köpeği,montofon ineğinin yanına gelir:”Bilader!şu herife ne kadar gıcık oluyorsam,sana olan saygım da her geçen gün artıyor.Yaw arkadaş!herif fındık kadar yumurta yumurtluyor ama ortalığı birbirine katıyor,hani görmesek dünyayı yumurtladığını sanacağız.Sen ise her gün on kilo süt veriyorsun da bir gün olsun sesini soluğunu çıkarmıyorsun.Bir de “gıdaak!ineğe baaak!” diye seninle dalga geçmesi yok mu?çıldıracağım bir gün!”
Bu sözler üzerine inek cevaben hiçbir şey söylemeksizin ona anlamlı anlamlı (yani mel mel) bakınca,kültür düzeyi çok yüksek ve atasözlerini de yalayıp yutmuş olan köpek kafasını iki yana sallayarak entellektüel bir karşılıkla ineğe ses vermiş:
“Vermeyince Ma’bud,neylesin Mahmut!”
Gayret!Mel mel baktığını görür gibiyim…
Bir derbi maçta A takımı penaltı kazanmıştı. B takımı hakeme itirazlarını sürdürürken bir oyuncusu penaltı noktasını kramponları ile kazarak oymuştu. A takımının penaltı atan oyuncusu topu o noktaya yerleştirmekte güçlük çekmiş ve sonunda penaltıyı kaçırmıştı. Kıssadan hisse: Herkes tartışmaya katılmamalı, birileri de dışarıdan olan biteni izlemeli.
gerçi kendisi bir siyasetçi değil bana göre ama Türk siyasetinde uzun zamandır en uzağa taç atışı rekoru kimin elinde diye sorulsa tereddütsüz topu en uzağa atan oyuncu Doğu Perinçek derim. adam bu konuda uzmanlaşmış bazen kendisini de top zannedip ta Çin’e kadar attığı oluyor.
Bunlar için isabet önemli değil, en uzağa atmak önemli. Bunlar bir taraftan taç atıyor, top karşı taraftan taca çıkıp rakip takıma geçiyor. Seyircileri de alkışlıyor. Ezik tesellisi işte. .)
“Herkes ülkesinin daha iyi olmasını ister.”
dagda kuzu pesinde ki kurtta dahilmidir ulkesinin daha iyi olmasini isteyenlere ?\ciddi bir soru
Kendi rızkını kendi çıkaran gökböriden ne istiyorsunuz kemal efendi.
Oldum olası futboldan zerre kadar hazzetmem yani bir antipatim var , elimde değil ! Tabii ki bunun çeşitli nedenleri olabilir ancak ben bunların da üzerinde durmaya nedense hiç gerek görmedim ; futbol konusu böyle … Gelelim çatlak tv. konusuna ; aslında bu konu bu köşede açıklandıktan sonra özel olmaktan çıkmış ,genel olmuştu yani herkesin başına gelebilen ortak bir konudur.Yine de Hocamızın , yoruma kapatmasına haliyle saygı duyduk .Meselenin güzellikle halledilmiş olmasına sevindik ; güle güle kullanın .Ancak Hocamızın bütün iyi niyetli yorumlarına rağmen kendisinin F.Koru olması ve kamuoyunun da konuyu duymuş olması sayesinde bu kadar kolaylıkla halledildiğini de belirtmeden geçemeyeceğim ; ben olsaydım kesinlikle havamı alırdım ! Selam ve saygılarımla.
Madem Fehmi Bey bugün futbol gibi ucu her yere çekip sündürülebilir ‘light’ bir temayı yeğlemiş, bizlere de “Top sizde, istediğiniz yere tepikleyin”subliminal mesajını vermiş görünüyor, madem Ahmet Bey henüz bir navteks sallayaraktan yorum alanını daraltmış değil, ve madem sayın S. Turhan kardeşimiz benim için “boş gezenin boş kalfası” tespitini yineleyip duruyor, ben de yorum sayfalarının parayı bastırıp Cumhur İttifakı ile Millet İttifakı arasında geçen derbiyi TV ekranlarından izleme şansından yoksun siz değerli takipçileri için maçın son çeyrek saatlik dilimini canlı canlı anlatayım, bir işe yaramış olayım:
Saatler maçın 76. dakikasını gösterirken, Cumhur İttifakı’nın maça damgasını vuran oyuncularından ön libero Devlet, kenardan “Taktik maktik yok! Yüklenin!” mesajı gelmiş olsa gerek, ha bre topu ileri uç oyuncusu Erdoğan’a doğru şişiriyor. “Aha bu da vatan millet aşkına!” diyerekten Erdoğan’a şişirdiği son TBB topu da boşa gitti, Millet İttifakı defansına takıldı kaldı. Eskaza Erdoğan’a gelse de o toplardan bir kaçı, bu oyuncunun bunları gol yapması mümkün görünmüyor. Başa bela almayacağımı bilsem, “Valla ayakta duracak hali yok” diyeceğim. O kadar yani.
Ordu disiplini gibi oyun disiplinini de iplemezliğiyle bildiğimiz Doğu, sık sık, “Yahu bırak bu TTB işlerini! Şişireceksen HDP kanadından şişir şu topları” türünden sitemkar bir yüzle Devlet’e laf yetiştirken yakalanıyor kameralara.
Apo’nun performansı da bildiğiniz gibi, değerli dinleyenler. Orta sahanın İmralı diye tabir ettiğimiz bölgesine demir atmış, “Yakala Demirtaş!” ayaklarına yatıp topu ha bre de bire Derinceli Doğu’ya yuvarlıyor. Aslında maçın başında iki takım sahaya çıkarken, Millet İttifakı oyuncularının “Yaw, bu bizim takım oyuncusu değil, bildiğiniz şikeci Apo. Maçtan sonra hükmen yenik ilan edilme durumları olmasın” yollu itirazları olmuştu hakeme. Fakat, MGK’nın en güvendiği hakemlerden biri olan maçın hakemi bu iddialara kulak asmamış, Apo’nun sahada olmasından iki takıma da bir zarar gelmeyeceğini söylemiş, meseleyi mesele haline gelmeden kapatıvermişti.
Bu arada söylemem gerekir ki, sırtında Millet İttifakı forması olup kendisine gelen her top karşı tarafa gitsin diye ayağından kaçırmış numarası çeken İnce Muharrem, maçın ilk yarısının sonuna doğru, rüzgar M. İttikafı kalesine doğru eser ve top kontorlünü güçleştirirken, iki defa yedek kulübesine giderek, teknik direktör Kemal’e mümkünse maçın ikinci yarısının da aynı kalede oynanmasını, çünkü o kalenin Atatürk büstüne baktığını, esen rüzgarın takıma dezavtaj değil avantaj teşkil ettğini anlatmıştı. Kemal’den istediği karşılığı alamayınca ellerini iki yana açmış, tükürür gibi olmuş, ama o anlar kameramanın gözünden kaçmıştı.
Yeniden maça dönersek: Millet İttifakı dağınık bir görüntü veriyor. Maçı önde götürüyorsa, bu tamamen Cumhur İttifakı’nın yanlış tercihleri ve taktikleri sonucu -o da ortada gerçekten bir taktik varsa eğer. Gol krallığına oynadığını, pekala da bunda hatırı sayılır şansı olduğunu düşünen Meral, her topun kendisine atılmasını istiyor. Olur da C. İttifakı kendisini bile şaşırtacak bir gol çıkarırsa maçın bu son dakikalarında, Meral’in bencilliği ve hesap bilmezliği M. İttifakı’na pahalıya mal olacak gibi.
Selo, başı kesik tavuk gibi, maçı bırakmış, takım oyuncularından birinden diğerine koşturup duruyor kimse kendine oynamasın, ortaya takım oyunu çıksın diyerekten.
Bence sabaha kadar oynasalar bu maçın sonucunun değişeceği yok, sevgili dinleyenler. Velhasılı, maçı anlatmaya devam etmek de bana zaman, size sabır kaybı.
Zati bitmek üzere olan maç için ancak şu söylenebilir: Her iki takım da vasatın çok altında, her ikisi de Babacanspor’a çalışıyor.
Vallahi bu ne güzel bir senaryo olmuş Bernar kardeşim , eline ve de aklına sağlık ! Gerçekten keyifle okudum . Anladığım kadarıyla sizde bu konuda bayağı kabiliyet var ; filmciler teklife gelirlerse şaşırmam yani ! ( affedersiniz, bazen yanlış anlaşılabiliyor , dediklerim kinaye değil gerçek ! ) Selam ve saygılarımla .
alibey gerçekten de futboldan hiç anlamadığınız anlaşılıyor!
Bu güzel pazar sabahında aeropaya beş, hatta çine 2 fitbolcu sattık! (Transfer) diyebilmeyi çok isterdim.
Ben futbolu takip etmem lakin, isler kötüye gittiğinde siyasetin, karın doyurma islerinde birilerinin top çevirdiği bir sahayı da yok sayamazdım.
1-2 yabancı alabilme şartı, gerisinin amatör takım vb işleri benden iyi bilenler vardır.
Çocuklar yeteneklerine göre değerlendirilmesi gerekir. aksi halde tehlikeli kendi başlarına hareketler icat edip, TV de yarışma yapmaya kalktığınıda hatırlayın.
Lisede kaç okulun spor salonu, kaç resim atölyesi, kaç müzik salonunun olduğunu/ olmadığını araştırıp bunu tartışabilsek keşke. Ya mahalle gençleri ailelerinin tribünlerde seyirci olduğunu bilerek gururla spor yaparlar, yada biz köşe yazısından elin gavurunun kaç santimini tartışırız.
İste buradan başlarsak,
Karstaki hakkarideki Edirne deki siyasetciyi tartısmamıza inanın gerek kalmayacak.
Yoksa böyle oyuncak oynar gibi birileri oynar bizimle!
fehmi bey merhaba!
– öncelikle akp-mhp gidecek, kala bize kalsın mantığından mıdır nedir, her kesimde, en açık halini, “x olursa oyumu çöpe atarım” ya da “x olmazsa oyumu çöpe atarım” şeklinde tezahür eden bir “benim istediğim olmalı” mantığı var ve bu mantığın bir diğer yansıması da farklı düşüncelere (çöpü temsil etmeyen düşüncelere) olan sansür çabası.
– bu yaklaşım istisnasız her kesimde ve herkesde var. artıgerçek, karar, sözcü vb. yani heryerde.
– tabi bunun ilk nedeni demokrasi ve özgürlüğün ne olduğunu ve neye yaradığını bilmememiz, ikinci bedeni ise özgürlüğü ve demokrasinin ne olduğunu kavrayamayacak derecede zeka özrümüz nedeniyle basit gerçekleri bile hesaplıyamamamız.
– fazla yazarsam sansürleneceğinden eminim bu nedenle bu kısmı burda kesiyorum. bu haliyle bile yayınlanacağından şüpheliyim.
– bugün bir haber gördüm artı gerçekte: karslıların hdp’ye operasyonu protesto ettiği yazıyordu haberde. haberin fotoğrafında 13-14 kişi görünüyor. ben var düşünmek karsta 15 kişi yaşıyor.
– bir de merak ettim. televizyon sorununuzu bugünkü futbol yazınızdaki gibi anlatsaydınız, nasıl bir yazı yazardınız?
“Hepsi burada” gibi firmalara bir önerim var.Teknik elemanların monte edecekleri ürünleri müşteri yerine,müşteriye götürmek üzere anlaşmalı oldukları teknik elemanların çalıştıkları yerel firmalara göndersinler;böylece (gittiydi- geldiydi,itiraz üzere kontrol için birilerinin gelmesiydi, tüketici hakem heyetleri,dava süreçleri,bunlardan dolayı yapılan masraflar,avukat ücretleri vs.gibi ) müşterinin haklı itirazlarından kaynaklı problemler,masraflar ve en önemlisi güvenilikmezlikleri algısı problemleri de de ortadan kalkmış olur.
Diğer konuya -örnek çok ta- belirgin bilinenlerden olduğu için örneği oradan vereceğim.Amerikalılar bir önceki seçimleri sonrasında Trump’ın da Klope kadar uyanık olduğunu ima etmişlerdi.O da seçimler de tacı daha uzağa atabilmek için Üstad Putin’in taç etme tekniklerini kullanıyor falan gibi şeyler söylemişlerdi.Bakalım bu seçimler de de farklı bir teknik geliştirildiği itirazı olacak mı?Ben merak ediyorum.
Belki de, borç batağında yüzen futbol kulüplerimizin yöneticileri, iktidarın,”Her bi şiyimiz yerli ve de milli olsun, zaten, hamdolsun, olduruyoruz da” masalından kendilerine bir görev çıkarmışlardır ve izledikleri pahalı futbolcu transferleriyle kulüplerin daha da batmasını sağlama misyonunu üstlenmişlerdir.
“Ülke puanımızı artırıp Şampiyonlar Ligi’ne doğrudan (önelemesiz) üç takımımızla katılmamız pekala mümkün” falan derken, halihazırda yerlerde sürünüp kalitesizliğe takla attıran Türk futbol liginin şampiyon kulübünün doğrudan Şampiyonlar Ligi’ne katılmasını bile riskli duruma getirmeyi becerdiler -hamdolsun.
Yöneticilerimiz el birliği ile -döviz kurlarıyla yarışırcasına- borçlara ve kalitesizliğe yeni rekorlar kırdırabilir, medya “Ne işimiz var Avrupa liglerinde, kendi kumumuzda oynayalım” temasını işleyebilir, böylece futbolumuzu Batı unsurlarından arındırıp tamamen yerli ve de milli bir futbol ligine sahip olabiliriz.
Ne kadar bağırıp çağırsak da zaten Avrupa’nın Türklerin gelen ayak seslerini işittiği yok. Hiç değilse sesimizi Kadıköy’e, Trabzon Şenol Güneş Stadı’na, Başakşehir’e falan duyurur, hep birlikte, “İşte budur. . . Bakın nasıl da duyulduk” deriz vakur edalarla -kötü mü olur?
Bunu başarmak için ihtiyacımız olan şey, zaten damarlarımızda akıp duran asil kanımızda fazlasıyla mevcuttur.
Ve, bu başarı, belki yarın, belki yarından da yakındır.
Bunu da bilse bile, brütsüz kılçıksız, tepeden tırnağa yerli ve milli göktanrıcı yorumcumuz bilir.
Yoruma kapalı.