Rakka.. Savaşmadan kazanmanın yolu var.. Akıllı olursak tabii..

8
Reklam

Amerika’nın başkenti Washington ile aramızda 7 saat fark var; bizde akşamın kendini belli ettiği saatlerde, Washington’un da içinde yer aldığı saat diliminde yaşayanlar, yeni yeni kendilerine geliyorlar…

Önemli kararlar ise, bizler yatmaya hazırlanırken, hatta çoğu kez uykudayken alınıyor ABD’de…

Bu yüzden bazen faka bastığımız da oluyor.

Hazırlıksız yakalanınca

Dün faka basma günüydü: Öğleden sonra, bir yerlerden, “ABD Rakka’ya Türkiye ile girecek” haberi üflendi ve onun sularımıza getirdiği dalga kendisini etkisini borsada yükselişle gösterdi; daha geç saatlerde ise, Donald Trump’ın “Rakka’ya müttefikimiz PYD/YPG’li Kürtler ile birlikte gireceğiz” talimatı verdiği öğrenildi.

Şaşırdık mı?

Herhalde şaşıranlarımız vardır, ama ben onlardan değilim.

Nedenini yazdıklarımı sektirmeden okuyanlar biliyor: Önceki başkan Barack Obama tarafından belirlenmiş ABD’nin bölge politikasında ‘vurucu darbe’ cephesinde Türkiye’ye rol biçilmemişti.. yeni başkan Donald Trump’ın o politikayı değiştirmeyeceğinin sinyalleri daha seçim kampanyası devam ederken bile alınıyordu.

Evet, ülkemizde “Hillary Clinton değil Donald Trump seçildi” diye sevindirik olanlar vardı, onların en büyük tesellisi de ABD’nin Suriye ve Irak politikasının değişeceği beklentisi üzerine oturuyordu.

Reklam

Trump’ın talimatını verirken “Güvenlik riskleri konusunda Türkiye’ye güvence verilecek” demesi, besbelli onların umutlarını bütünüyle yıkmama amaçlı.

‘Güvence’ denilen de, bütük ihtimalle, sınırlarımızın ötesinde ülkemiz için tehdit oluşmasına izin verilmeyeceğinin güvencesi olmalı.

Ankara’nın o güvenceye fazlasıyla itibar etmediğini görebiliyoruz: Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın Trump’la ilk yüz yüze görüşmesinin gerçekleşeceği 16 Mayıs gününden önce en yakınlarını (Sözcüsü İbrahim Kalın, MİT Müteşarı Hakan Fidan ve Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar’ı) ABD başkentine göndermesi bile buna işaret ediyor.

Yüz yüze görüşme öncesi Rakka tercihinin ilân edilmesi de bir başka işaret…

Üzülmeli miyiz?

Türkiye savaşmadan kazanmalı

Hayır. Türkiye’nin bölgedeki ihtilâflarda gerekmediği halde ‘savaşkan’ bir taraf olması yanlıştır; hem Mehmetçik kanı dökülmesine yol açmamak, hem de sınırımızın öte yanındaki terörist unsurları ülkemize davet etmemek için…

Doğru olan, hassasiyetleri ilgili bütün taraflarla paylaşıp ‘güvenilir müttefik’ olma özelliğimizi korumak ve savaş ortamı bittikten sonra, kartlar yeniden karılacağı sırada, elinin ağırlığını hissettirmektir.

Savaşmadan…

Reklam

“O duruma savaşa müdahil olmadan gelinmez” diyenlere karşı.. “Savaşla da gelinmeyebilinir” mukabelesinde bulunuyorum.

Bölgenin tarihi, vaktiyle ‘devlet-i muazzama’ denilen ülkelerin yaşattıkları hayal kırıklıklarıyla doludur.

Şerif Hüseyin oğullarıyla birlikte ‘Arap isyanı’nı başlattığında (1916), o dönemin ABD’si sayabileceğimiz İngiltere, iştahlarını, “Bölge artık ailenizden sorulacak” vaadiyle kabartmıştı. Daha isyan sona erip de Osmanlı toprakları paylaşılmadan (1920), kendisine Lübnan’ı da içine alan Suriye’de krallık vaad edilmiş Faysal bin Hüseyin (Şerif Hüseyin’in oğlu) ilk hayal kırıklığını yaşayacaktı.

Sadece Hicaz’ın değil Araplar’ın yaşadığı bütün coğrafyanın kralı olacağı umudu verilmiş Şerif Hüseyin’in kendisi ise, önce Kıbrıs’a sürgün edilecek, hayatını da gönlü kırık olarak Ürdün’de tamamlayacaktı.

O zaman İngiltere Fransa ile anlaşmıştı.. şimdi de ABD Rusya ile anlaştı.

‘El-Bab’ için başlatılmış ‘Fırat Kalkanı’ operasyonunu Rakka’nın takip edileceği dünya âleme ilân edilmişken.. Cumhurbaşkanı Erdoğan, geçen yılın sonundan başlayarak “Nihai hedefimiz el-Bab değil Rakka’dır” açıklamasını sürekli yapmışken.. birdenbire ‘Fırat Kalkanı’ neden bitirildi sanıyorsunuz?

ABD ile Rusya “Bu kadarı yeter” dediği ve Amerikalı ve Rus yüksek rütbeli subaylar sürekli YPG/PYD güçleriyle fotoğraf çektirdiği için…

Obama Türkiye’yi bölgedeki silâhlı çatışmanın parçası olarak görmek istemiyordu.. şimdi Trump da aynı görüşü paylaşır oldu.

Bırakalım pisliklerini kendileri temizlesin

Kötü bir şey mi bu?

Bunu bize karşı bir tavır görür ve alınganlık gösterirsek elbette ‘kötü’ bir şey; ancak bunu bir ‘nimet’ olarak da görebilir ve kendimizi silâhların sustuğu dönemin şartlarına göre hazır tutarsak savaşa müdahil olarak kazanmayı umduğumuz duruma tek Mehmetçiğin burnunu kanatmadan kavuşabiliriz.

IŞİD adlı örgütün ortaya çıkmasına yol açan şartları oluşturanlar.. bırakalım.. kendi sebep oldukları pisliği kendileri temizlesinler…

Peki ya Kürtler? PYD/YPG cephesi? PKK?

Akıllı olur, akılcı politikalar geliştirebilirsek.. ortalık durulduğunda hayal kırıklığı yaşayacak ve Türkiye ile iyi geçinme dışında bir yolları olmadığını daha iyi anlayacak olanlar.. onlar olur.

Ne olur, bir kez olsun akıllı davranalım.

ΩΩΩΩ

Reklam

8 YORUMLAR

  1. Tabi savaş bittikten ve o topraklar Amerika ve Rusya toprağı olduktan sonra bu dediğin nasıl olacak, işte tam bir fetö hainliği, biz o topraklarda Amerika ve Rusya bayraklarını göndere çekmeden ne yaparsak odur, onun dışında hiç bir seçenek bizi bölünmekten kurtarmaz.

  2. Zaten savaş dünyadaki en akılsız iştir.
    Bu yüzden en son baş vurulacak şeydir.
    Ama nedense bizim AKP liler savaşa pek bir meraklılar.
    En son çaresiz kaldığımız için Kıbrıs savaşını yaptık. Bu yüzden belki en az 25 yıl ve milyarlar kaybettik.
    Dünya devi Amerika bile savaşın bedelini öğrenmiş ki Suriye işinde elini ateşe sokmuyor maşa kullanıyor.
    Niye biz onun bunun maşası olalım ki?
    Dünyayı biz mi kurtaracağız?
    Amerika bile kurtaramıyor.

  3. Kuran’a göre bir İslam devletinin savaşa girmesi için iki şart vardır. Biri haklı olmak, yani savaşı meşru kılan sebeplerin ortaya çıkmasıdır. Bunu bundan önceki, İslam devletleri fetva müessesesi ile sağlıyorlardı. Hükümet savaşmaya karar verdiği zaman Şeyh-ül İslam’a durumu bildirir, o da durum şeriata göre savaşa müsaade ediyorsa “El-cevap:savaş caizdir.” derdi. Bundan sonra devlet savaşa girebilirdi.
    Biz Adil Düzen Anayasası’nda bu hükmü tahlil ediyoruz. İslamiyet’te Şeyh-ül İslamlık olmadığı için, resmi fetvalar olmadığı için fetva ile savaş açmayı meşru saymıyoruz. Onun yerine biz hakemlik sistemini koyuyoruz. Bizde önce hakemlere başvurulur. Hakemlerden birini karşı taraf seçer, birini biz seçeriz başhakemi hakemler seçer. Hakemler heyeti savaşın meşruluğuna hükmederse savaşabiliriz.
    Hakem seçmeyen devletin hakemini belirlemek için şöyle bir yol izlenebilir; diğer ülkenin hakemi hakemini seçmeyen ülkeden birkaç tane hakem seçer, bu hakemler de kendi ülkelerinden olmayan birini hakem seçerler. Daha sonra bu iki hakem kendi ülkelerinden olmayan bir başhakem seçerler. Hakemler savaşı meşru görürlerse savaş meşru olur. Biz bunu kendi kafamızdan koymuyoruz. Kuran’ın hakemler hakkındaki hükmünü savaşın meşruluğu için de uyguluyoruz.
    Savaşın ikinci şartı savaşı kazanacak güce sahip olmaktır. Kuran bunun için belli sınırlar koymuş ancak o sınırlar içinde savaşa girebilirsiniz. Yenilme ihtimali çok büyük olan savaşlara girmemek gerekir. Yani fetva alınsa bile Türkiye’nin ABD, Çin, Rusya ve AB ile tek başına savaşa girmesi meşru kabul edilemez. Saldırırlarsa savunur ve ölürüz “Ya İstiklal, ya ölüm” demenin manası budur ama biz saldırıya geçmeyiz. Meşru sebep olsa da geçemeyiz. Bunun dışında haklı sebepler olunca ve yeter güce sahip olduğumuzda savaşı biz başlatabiliriz ama savaş dışında başka devletlerin iç işlerine karışılmaz. Türkiye’nin yurt dışına hükmetmesi ancak o devletin Türkiye’den yardım talep etmesi halinde meşrudur. Orada devlet karşıtı güçleri destelemek tamamen gayri meşrudur.
    Biz Irak ve Suriye’nin iç işlerine karışmamalıyız. Oralara asker göndermemeliyiz. Oradaki teröristler Türkiye’ye gelmedikçe onlara dokunmamalıyız. Türkiye’ye adım attıkları zaman bir tanesini bile yaşatmamalıyız. Biz önce ülkemizin içindeki PKK sorununu çözmeliyiz. Bunun için;
    a)Yerinden yönetim sistemini kabul edip, illerin iç güvenliğini Kürt yöneticilerin kendi seçtiği kimselere bırakmalıyız.
    b)Herkese hakemlere başvurma hakkı tanımalıyız. Hakemlerin kararlarına mutlak surette uymalıyız.
    c)Yüz lojmanlı apartmanlar kurup insanların çalışacağı yaşam alanlarına imkan sağlamalıyız. Suçlu da olsa herkesin çalışıp yaşama hakkı vardır.
    d)Hakem kararlarına uymayanlara karşı en sert uygulamaları yapmalıyız. Ordumuz gözünün yaşına bakmadan tek anarşisti bile ülkede yaşatmamalıdır. Hz.Ebubekir “Bir kuzu için ben savaşırım.” demiştir. Bir anarşisti korumak isteyenlerin tümünü yok edebiliriz. Yeter ki hakem kararı olsun. Hasılı, Suriye ve Irak’tan ordularımızı geri çekmeliyiz. Türkiye’de bir anarşistin yaşamasına izin vermemeliyiz.

  4. …”Önemli kararlar ise, bizler yatmaya hazırlanırken, hatta çoğu kez uykudayken alınıyor ABD’de…

    Bu yüzden bazen faka bastığımız da oluyor.”

    Niye faka basalım? Biz uyurken Amerika’da ki Türkiye, Büyük elçiliğimiz, onlar da mı uyuyor.. uyumamalı, biz uyusak bile bizi ”uyandırmak” için uyumamalı, bizi faka bastırmamalı.. Su uyur, düşman uyumaz. Biz de uyumayalım, uyumamalıyız..

    Şaşırmamalı! ABD’nin karalarına… Şaşılacak sa, dost-müttefik-stratejik ortağımız! ABD’nin, PYD/YPG’yi bölgede müttefik olarak görmesine şaşmalı. Bundan alınmalı mıyız? Hayır nedenleri üzerinde kafa yormalıyız..Neden?
    Bölgede yalnızlaşan, ”sıfır sorun” yerine sırf sorunlarla boğuşan Türkiye’ye bunu yaşatan saikler nelerdir. Neden?

    Müttefik? PYD/YPG..

    TÜRKİYE?

    Ne yani siz PYD’yi, PKK/KCK’den ayrı olarak mı görüyorsunuz. Kuzey Suriye’de oluşturulan yapının etkisinin, ileri aşamalarda, ülkemizin güneyine sirayet etmeyeceğini mi tasavvur ediyorsunuz.. Kuzey Irak’tan sonra Kuzey Suriye.. hele bunu ABD’nin sınır güvenliğimize verdiği güvenceye dayanarak düşünenler, hayatta olan bir PKK/KCK varken bile..

    ”akıllı olur akılcı politikalar geliştirirsek.”

    Fehmi bey, yazınızın bu paragrafı; ..”Peki ya Kürtler? PYD/YPG cephesi? PKK?

    Akıllı olur, akılcı politikalar geliştirebilirsek.. ortalık durulduğunda hayal kırıklığı yaşayacak ve Türkiye ile iyi geçinme dışında bir yolları olmadığını daha iyi anlayacak olanlar.. onlar olur.” başlı başına yeni bir yazınızın konusu olmayı hak ediyor.

    ”Akılcı politikalar”..bunu biraz açarak yazmalısınız.

    ”Türkiye savaşmadan kazanmalı”

    Evet; ”savaşmak” ta, ”savaşmamak” ta ”Akıllı olarak” davranmayı gerektiriyor.

    Dünya liderlerine, aydınlarına, etkili kişilerine, iş adamlarına, hasseten bölgemizdekilerine, Allah, ”akıllı olarak” davranmayı nasip eylesin.

    Bugün Beraat Kandili.

  5. Türkiye için yönetimi çok zor bir kriz.Allah karar verici devlet kurumlarımızın yardımcısı olsun.

    Her şeyde bir hayır var.Belki de bu süreç Türkiye’ye ABD ile ilişkilerini daha rasyonel bir zemine oturtma fırsatını sağlar.

    ABD ile ilişkilerimizdeki en büyük handikapımız NATO üzerinden ABD’ye olan silah ve mühimmat bağımlılığımız.Elbette karar verici konumundaki devlet kurumlarımız verecekleri kararlarda bu bağımlılık
    ilişkisini gözetiyorlardır.

    Mevcut konjonktürde, Suriye ve Irak özelinde ABD’nin eli bölgede eskisi kadar güçlü değil.Irak’ta İran’a rağmen, Suriye’de de Rusya, İran ve Türkiye’ye rağmen her dilediğini yapabilmesi mümkin görünmüyor.ABD’nin kısa vadeli önceliğinin Kuzey Suriye’de de, Kuzey Irak’takine benzer özerk bir Kuzey Suriye Kürdistan Bölgesel Yönetimi oluşturma stratejisinin Türkiye ile müttefiklik ilişkisinin önüne geçtiği anlaşılıyor.Uzun vadede de Türkiye ve İran’ı da zorlayarak kendisine ve İsrail’e bağımlı; Bağımsız Büyük Kürdistan Devleti projesini hayata geçirmek istiyor.Bu uzun soluklu proje kaçınılmaz olarak başta Türkiye olmak üzere, Irak ve Suriye yönetimlerini, ve İran ve Rusya’yı bölgede ABD ile çatıştıracak.

    Bu çatışmada ABD’nin Türkiye’ye karşı kısa ve orta vadede kullanabileceği kozların, Türkiye’nin ABD’ye karşı kullanabileceği kozlarına göre orantısız bir üstünlüğü var.ABD’nin kozları; uluslararası finans kuluşları üzerinden Türkiye’nin borçlanabilmesini zorlaştırmak, silah ve mühimmat tedarikini kesmek, FETÖ ve Zerrab
    kartlarıyla Türkiye’yi sıkıştırmak.Türkiye’nin elinde kısa vadede İncirlik ve Diyarbakır askeri üsleri ve Kürecik Radarı ile, uzun vadede ABD ve Batı Bloku ile NATO üzerinden askeri müttefiklik ilişkisi, ve AB üzerinden ekonomik ve siyasi ilişkileri var.ABD’nin Suriye’de YPG’yi desteklemesine karşı, Türkiye hemen 16 Mayıs’ta Trump’la Tayyip Bey’in görüşmesinde askeri üslerin kullandırılması ve Kürecik Radar’ını masaya sürmelidir.

    Mevcut çok kutuplu dünya düzeninde, uzun vadede ABD-Türkiye ilişkileri ittifaktan çok çatışma potansiyelini barındımaktadır.Türkiye artık ABD ile uzun erimdeki ilişkisini ciddi olarak teşrih masasına yatırıp kesin kararını vermelidir.Suriye özelinde, Rusya ve İran’la mevcut ilişkilerini daha ileriye taşımalı, en azından Fırat
    Kalkanı harekatıyla elde ettiği kazanımlarını kalıcı hale getirmelidir.PYD/YPG’nin hala Suriye rejimi ile anlaşabilme zemini vardır.İran da gerektiğinde bu kartı Türkiye’ye karşı kullanabilme yeteneğine sahiptir.Türkiye bunu engellemek için geçmişi bir tarafa bırakıp acilen Suriye rejimiyle direkt temasa geçmelidir.İran’ı ABD’nin İran karşıtı politikalarına alet olmayacağına inandırmalı, mali destek
    aldığı Suud ve Katar gibi ülkeleri İran’la çatışmamaya özendirmeli, gerekirse arabuluculuk rolü üstlenmelidir.
    Rusya Türkiye’ye karşı Kürt kartını ABD lehine, ancak ABD ve AB’den ekonomik yaptırımları azaltma ya da kaldırma sözü karşılığında kullanabilir.Bu da kısa vadede pek mümkin görünmüyor.ABD’ye de, bölgede Türkiye’nin en azından ABD ile çatışmamasının bile uzun vadede ABD çıkarlarına hizmet edeceğini anlatması lazım.Bu ve buna benzer politikalar sonuç verirse, umulurki Kuzey Irak ve Kuzey Suriye Kürtleri de, Türkiye,
    İran, Irak ve Suriye’ye rağmen bağımsız Kürdistan projelerinin askeri mücadele ile gerçekleşemeyeceğini anlarlar, ve kazanımlarını yaşadıkları ülkelerin bütünlüğü içinde siyaset yoluyla elde etmeye çalışırlar.

    Allah yar ve yardımcımız olsun!

  6. Turkiye’nin yapmasi gereken bir numarali is “Kendi Kurt Sorununu” cozmesi. Bu Suriye, Irak v.s.den cok daha onemli zaten butun o meselelerde elinin kolunun bagli olmasinin ana nedeni. Bu terore boyun egmek anlamina gelmiyor. Ulke sinirlari icinde Kurtlere haklari verilmeli. Nedir bunlar?
    Ana dilde egitim
    Bolgede normallesme
    Bolge halkini potansiyel tehlike olarak gormekten vazgecmek
    Guvenlik tedbirlerini elden birakmamak ama halka hoyratca davranmamak
    Yikilan bolgelerin acilen ve bolge halkinin istekleri goz onunde bulunarak imari. Bu is orijinaline uygun sekilde yapilmali, TOKI mantigi ile degil

    Ulke disinda neler yapilmali?
    Barzani’nin bagimsizlik girisimleri desteklenmeli
    YPG “aktif dusman” kategorisinde gorulmemeli

    Bunun haricinde, sinirlar haricinde askeri operasyonlara katilmanin bazen gerekli olacagi unutulmamali. Bu is boyle yuruyor. Masaya elinde kartlar olmadan oturmak olmaz. Asker yollamak ve kimi kayiplari goze alabilmek de sonucta bir kart.

    • Düşüncelerinize katılıyorum.
      Yurt dışındaki Türkiyelilerin durumu söz konusu olunca „asimilasyon insanlık suçudur“ diyoruz ama kendi ülkemizde Kürt çocuklarının anadilde eğitimine izin vermiyoruz.

    • Kürtçe’nin Lori, Sorani, Gorani, Hewrami, Kurmanci gibi çeşitli lehçeleri var. Bu nedenle Anadilde eğitimin uygulanması çok zor. Kaldı ki, PKK silah bırakmadan böyle bir girişim PKK’ya yarar.

Yoruma kapalı.