Rıdvan Dilmen.. ve Deniz Gezmiş.. Tarihimize futbol gibi yaklaşınca…

4
Reklam

Rıdvan Dilmen popüler bir futbol yorumcusu; siyasete de yakın duruyor ve Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’a müthiş hayranlık duyuyor, ama sonuçta esas özelliği bu: Futbol yorumcusu

Kendisinin futbol geçmişini Fenerbahçe formalı olarak yaşadığı akılda tutulursa, maçlar sonrasında yaptığı yorumlar ve yazıları, izlerken gördüklerimizi daha iyi anlamamıza yarıyor.

Futbol bu, tuttuğun takıma fanatik bir bağlılık duyuyor, basit sebeplerle onu gönlünden silemiyorsun; kaldı ki, yıllarca formasını taşıdığın takımı zihninden nasıl atacaksın? Rıdvan Dilmen de atamıyor.

Fenerbahçe’nin efsane kadrosu.. Ön en sağda Rıdvan Dilmen..
Siyaset futbol gibi ele alınırsa…

Siyasete yaklaşımı da futbol tutkusu gibi Rıdman Dilmen’in; değer verdiğini göklere çıkararak diliyle ifade etmekten de kendini alamıyor.

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’a olan sevgisi, kendisine, “Ben Recep Tayyip Erdoğan beye baktığımda yeşil parkasız bir Deniz Gezmiş görüyorum; demokrat sol görüşlü bir insan görüyorum” cümlesini söylettirdi.

Övmek için yapılmış bir benzetme bu.

Eskiler Rıdvan Dilmen‘in yaptığına benzer mukayeseler için “Teşbihte (benzetmede) hata olmaz” derlerdi.

Babasının Türkiye İşçi Partisi saflarında (TİP) siyaset yapmış ‘solcu’ biri olduğunu da bu vesileyle öğreniyoruz.

Reklam

Fanatizm yalnız futbolda yok, siyasette de olaylara tek renkli bakıldığını o sözlere verilen sağlı-sollu tepkilerden anlıyoruz.

Günlerdir, Deniz Gezmiş-Tayyip Erdoğan benzetmesine, hem Tayyip Erdoğan’ı sevenler hem de Deniz Gezmiş’i ‘idol’ bilenler olağanüstü tepkiler veriyor.

Morali bozulduğu için Rıdvan Dilmen’i ekrandan uzak tutacak kadar…

Devlet Bahçeli bile kendisini tutamadı ve tartışmaya “Sahadaki şeytanlığını siyasete taşımasın Rıdvan” tepkisiyle katıldı.

Kimi artık kimliklerinin bir parçası haline dönüşmüş ezeli ve ebedi Tayyip Erdoğan düşmanlığını “Deniz Gezmiş gibi bir kahramanla onu nasıl aynı cümle içerisinde övücü sözlerle anarsın” tepkisi eşliğinde Rıdvan Dilmen üzerine boca ettikleri hakaretlere meze yaptı; kimi de 12 Mart’ın (1971) sislerle kaplı karanlık ortamında darbeye mazeret teşkil eden eylemleri yüzünden darağacında can vermiş (28 Şubat 1972) Deniz Gezmiş’in idam hükmünü günümüze taşıyarak “Sen bizim cumhurbaşkanımızı bir teröristle nasıl mukayese edersin” takazasında bulundu…

MHP kadrosu yargılanıyor..
O sisli ve karanlık ortamda herkes…

Ne kadar yanlış tavırlar bunlar…

Yanlışlığı şurada: Deniz Gezmiş Türkiye’nin en karanlık dönemlerinden birine ait bir figür; eylemleri ve kendisine atfedilen suçlamalar da o dönemin özelliklerini üzerinde taşıyor.

Gezmiş ve arkadaşlarını idam edenler, 10 yıl kadar sonra, Devlet Bahçeli’nin de içinde yer aldığı partinin (MHP) kadrosunu idamla yargılayacaklardı. Hem de aynı gerekçeyle: Terör

Reklam

İşkencelerden geçti MHP’liler; çoğu 10 yıldan uzun bir süreyi cezaevlerinde geçirdi.

Deniz Gezmiş’i idam sehpasına götüren bir darbeydi (12 Mart 1971 darbesi); MHP kadrosunu idam ile yargılayan ve kadrosuna işkenceleri layık gören de bir sonraki darbeydi (12 Eylül 1980 darbesi).

Bu gerçek bile, o karanlık dönemlerde yaşanan olaylarda ismi geçen insanlar hakkında insaflı konuşmayı hak ediyor.

Şimdi Rıdvan Dilmen ve Deniz Gezmiş özelinde süregiden tartışmaya baktığımda bizim geçmişe dönük değerlendirmelerimizdeki bir ortak hatayı fark edebiliyorum.

Vahim bir hata bu.

Tarafgir bir yaklaşımla bakıyoruz yaşanmış olaylara…

Yakın sayılabilecek zaman dilimindekilere de, tarihte yaşanmışlara da…

Sultan 2. Abdülhamit ‘kızıl sultan’ mıydı, yoksa ‘ulu hakan’ mı?’

Vahdettin vatan haini miydi, yoksa milli mücadeleyi başlatsın diye Mustafa Kemal’i kendi kesesinden para vererek Anadolu’ya gönderen bir kahraman mı?

Değişik eğilimden insanlara bu soruları yöneltin, kitlenin derhal ikiye bölündüğünü göreceksiniz…

Oysa tarih insanları bölmez, tersine iyi ve kötü sayfalarıyla herkesin tarihidir o ve birleştirici bir unsur olması gerekir.

Galiba tarihimize ve geçmişte yaşananlara futbol fanatizmini andıracak bir yanlış bakış açısıyla yaklaşıyoruz.

Necip Fazıl
Ve Necip Fazıl…

Bu hafta Necip Fazıl da bir ödül vesilesiyle gündeme geldi ve a o da ne, yine ikiye bölünüverdik.

Necip Fazıl da yetiştiği ve mücadele verdiği dönemlerin özelliklerini şahsında ve eserlerinde taşıyan bir fikir adamıdır; onu yaşadığı zaman diliminin özelliklerini akılda tutarak değil de bugünün ölçüleriyle değerlendirmeye kalkarsanız, –bunu ister övmek ister yermek için yapın– kendisine haksızlık etmiş olursunuz.

İnsanlar yaşadıkları dönemlerin ürünüdürler, bunu asla unutmayalım.

‘Karanlık’ diye andığım dönemler Türkiye’nin darbelerle terbiye edilmek istendiği dönemlerdir. Darbeci zihniyet, her 10 yılda bir, ülkeye istediği biçimi vermek üzere müdahaleye hazırlanırken, bunu, çatıştırma argümanlarını sahneye sürerek gerçekleştiriyordu.

Sağı solla solu sağla vuruşturarak…

Pek çok olayda, sabah sağcı bir militanın elinde solcu bir genci öldürmek için kullanılmış bir silah, akşam bir sağcının canını almak üzere solcu bir militanın eline veriliyordu.

Eylemlerden kimi suçlayacağımızı bilelim…

Deniz Gezmiş’in de şahsen cinayetle suçlanmadığı biliniyor; idam hükmünde ‘cinayet’ yok.

O karanlık dönemlerde iki taraftan 5 binden fazla genç hayatını kaybetti.

Aklımız hep başımızda olmazsa tarihi yeniden tekerrür ettirebiliriz.

Hep yaptığımız gibi.

ΩΩΩΩ

Reklam

4 YORUMLAR

  1. “İnsan yaşadığı dönemin mahsulüdür”, gerçeklik payı bol bir cümle. Kişi döneminden etkilenir. Etrafında DÖNENlerden de etkilenir. En tehlikelisi oöndürenler. Yani suret-i Hak’tan görünen SİNSİ Kriptolar
    (Gizliden gizliye başkaları adına çalışanlar). Cemiyeti bölmeye çalışan ALÇAKLAR da bunlar. Buna rağmen Milletimiz bölünmüyor, Milli ve dini duruşunda kahir ekseriyete sahip. 68 kuşağının çoğu idealistti. Bunu istismar eden ABD’nin ve Rus’un ejanları aralda cirit atıyordu, şimdilerde olduğu gibi.
    Fakat, bir gerçek de var ki, Halk ile aydın (biraz da Batılı Aydın geçinenler ve zenginiyenler) arasıda büyük uçürum var demekle hata yapılmış olmaz sanıyorum.
    Koru’nun bu yazısını okuyunca 3 isim hafızamı yokladı :
    – Kaptan KÜSTOV , iki Okyanus’un suyunun birbirine karışmadığını tesbit edince, dünyalar kendinin olmüştu. Fakat, bu sevinci çok sürmedi. Zira biri kulağına fısıldadı, bir Kurd’an bilenle görüşseydin, bu kadar “yorulmana gerek kalmazdı”.
    – Prof. Osman Müftüoğlunu büyük bir zevkle dinliyorum. Fakat, Söylediklerinin çoğu İslamın
    emri,Peygamberin sünneti. Örneğin Obezitenin çaresi, “acıkmadan yememek, doymadan kalkmak'” “yürüyüş yapmek”, “çocük emzirmek” (kanseri önleme için) Osman bey İlahiytçı, Hukukçu, ruhiyatçı Prof. Cevat Akşitle beraber Program yapsa, ihya eder.
    – Bunların en talihsizi, Şahin Alpay. Talebelik yıllarında çok yıktı , kırdı. Şimdi ise, dinini yeni
    yeni tanımıya ve dünyayı bu perspektifte değerlendirmeye başlamıştı ki, Medresei Yusufiyeden davet aldı.
    2″ Yalnız kaderin adalet ettiğini unutmıyalım
    Rıdvan Dilmen’e gelince ; ” tüm çocuklar İslam Fıtraıi üzere doğar, Ana-babaları dininin tayin ettirir”. Ridvin’ın EŞED babası ne kadar etkili olmuş ki, hala tesirinden kurtulamıyor, Tayyip, deyip, coşmasına rağmğen
    Allahım nefsin ve zamanın şerrinden bizleri muhafaza buyurasın, tanıtasın bizlere

  2. Kuran düzeninde adil yargı sistemi dayanışma ortaklıklarının (velayetin) savunmasına, soruşturmanın (şehadetin) tespitine, bilirkişinin (zevey adlın) görüşlerine ve hakemlerin kararlarına dayanır. Tarafsız, bağımsız, etkin ve saygın yargıdan kimse kuşkulanmaz. Oysa bugün Sermaye’nin etkisinde, silahın gölgesinde oluşan yargıya kimse inanmıyor. Kimin haklı veya haksız olduğuna yine güç karar veriyor.
    Yapacağınız şey dayanışma, soruşturma, bilirkişilik ve hakemlik kurumlarını kurup, herkesi inandıracak bir yargı sistemini geliştirmeliyiz. Kimin kahraman, kimin vatan haini olduğunu biz değil yargı tespit etmelidir. AK Parti başkanlık sistemi yerine adil yargı sistemi için vaktini harcamalı idi.

  3. Sayın Koru, Rahmetli Muhsin Yazıcıoğlu yaşasaydı Rıdvan Dilmen in o lafına cevabi sizce ne olurdu? O dönemin çilesini çekenler yıllarca hapis yatıp çıktıktan sonra Türk milletini birbirine düşman ettirip köşe dönenleri iyi anlamışlardı.
    Rahmetli Yazıcıoğlu hapisde iken solcu bir gence işgence yapıldığı esnada yapanlara bağırmış şu an rahmetlinin ne dediğini unuttum da yalnız işgence yapanlar” bu seni düşmani sen buna nasıl sahip çıkarsın” deyince aralarında epeyice tartışmışlar ve Yazıcıoğluna hücre cezasi vermişler.
    Bahçeli kenerda gezip ortada bulunanlarla birlikte o partinin tabiri caizse kaymağını yiyenlerden.

    O dönemde kardeş kardeşe düşmandı.
    Deniz gezmiş yakalanıp ankaraya getirildiği gün belediye otobüsünde iki kişinin konuşmalarina şahit olmuştum. Birisi diyerine sordu “hadi geçmiş olsun sonunda teslim aldınız” dedi ve diğeri çok üzgünce şu cevabı verdi” Deniz Gezmiş baba yiğit bir genç keşke bu gençlere sahip çıkabilse idik yazık oldu iki tarafında içinde zekali ve dürüst gençlerden o kadar çok varki yazık oliyor bunlara,ve bunlar bizim kayıplarımız.”
    O adamın anlattıklarını duyunca Milliyetci görüşden olmama rağmen bende çok üzülmüş tüm ve eve gelp büyük abime anlatım oda polis olduğu için onların akibetinin ne olacağını tahmin ediyordu ve bu gençleri politikacılar kendi menfaatları için bölüp birbirine düşman ediyorlar derdi rahmetli o abim sağ görüşlü idi fakat milliyetçi ve aşırı solculara çok kızardı.

    1992 de Dr Mustafa Akdoğan bana Hapisde iğdamla yargılanırken ” Bir Neslin Serencemesi” kitabinı hediye etmişti ve o kitapta hem solculara hemde sağcılara kurulan tuzaklari ve işgenceleri anlatyordu okurken dâhi insan dayanamiyor.
    Bilemiyorum bizde milletın gerçekleri öğrenmesine yardımcı olacak kitaplar nedense kayip olup gidiyor. bendekinide okuması için birisine verdim birdaha geri gelmedi.
    Yenisini alayım dedim piyasada o kitabı bulamadım.

    Millet olarak gülelim ağlanacak halimize çünkü dünya milletleri nerde ise akraba gibi birbirine saygı ve sevgi ile bakarken biz ölülerı dahi mezarda rahat bırakmiyoruz.

Yoruma kapalı.