Rıza Sarraf ‘itirafçı’ olduysa Türkiye için her şey bitmiş midir? Yok canım…

13
Reklam
Rıza Sarraf’ın ‘itirafçı’ hale dönüştüğünden artık neredeyse eminiz. ABD’den gelen haberler o yönde. Mahkemenin daha önceden belirlenmiş günde başlamayacak olması bile bu yeni gelişme ile ilgili olabilir.
Neyi ‘itiraf’ ediyorsa veya edecekse, o konularla ilgili ek malzemeler bu arada toplanmaya çalışılacaktır.
Bazılarımız sonradan Türk vatandaşlığına geçmiş İran asıllı Rıza’nın, yanına eşini ve çocuğunu da alarak ABD’ye gitmesini danışıklı dövüş olarak gördü; yani Rıza en başından ‘itirafçı’ olmak üzere yola çıkmıştı o bazılarına göre..
Yalan söyleyecek değilim, ben de öyle düşünenlerdendim. Eğer son gelişme de önceden yazılmış senaryonun bir parçası değilse, ‘baştan beri itirafçı’ yakıştırmasının doğru olmadığı, yeni misyonuna Sarraf’ın şu son günlerde karar verdiği anlaşılıyor.
Acaba neden?
Amerikan yargı sistemi bizimkinden farklı
İlk akla gelen, kendisine teklif edilen anlaşmayı Sarraf lehine bir parça daha iyileştirmiş olabilir savcılar…
ABD yargı sistemi savcılara geniş bir alan bırakıyor. Pahalı yargılama sürecini kısaltabilmek için mahkeme öncesi anlaşma yoluna girebildikleri gibi, daha büyük balıklara ulaşabilmek için de küçük balıkla anlaşabiliyor savcılar.
Her iki halde de mahkeme daha başlamadan bitmiş oluyor; tabii yargıç yapılan anlaşmayı onayladığı taktirde…
Anlaşma yüzünden başlamadan biten mahkeme süreci yeni dava/lar açılarak başka zeminde sürdürülebiliyor.
Gelen haberler doğruysa, yani Rıza Sarraf teklif edilen anlaşmayı kabul ettiyse, Amerikan cezaevlerinde kalacağı süreyi asgariye indirmeyi, hatta yeni bir kimlikle hayatını devam ettirmeyi de sağlamış olabilir.
Şimdi iş, anlaşmanın masraflı süreci kısaltmak için mi, yoksa yargılamanın kapsamını genişletmek amaçlı mı yapıldığının tespitine kalıyor…
Genel kanaatin Türkiye’nin başına dert açma yolunda bir anlaşma olduğunu elbette ben de biliyorum.
Konuyu yakın takip altında tutan kalemler bundan hiç kuşku duymuyorlar.
Daha da önemlisi, siyasiler de, verdikleri demeçlerle, ‘itirafçı’ haline dönüşen Sarraf’ı da hedefe koymaya başladılar.
Hükümet sözcüsü de olan başbakan yardımcısı ‘iftiracı’ sıfatını bile kullandı onun için…
Sarraf’ın önemini biz büyüttük
Konu bu noktaya gelmişken, sürecin bizimle ilgili yönüne biraz yakından bakmakta yarar olabilir.
Acaba Sarraf’ı ‘itirafçı’ olmaya Türkiye’nin süreçte izlediği tavır sevk etmiş olabilir mi?
Farklı yönetilseydi, süreç daha az zararla atlatılabilir miydi?
Yalnızca 17-25 Aralık (2013) günlerinde, o sırada tapelerle köşeye sıkıştırılan bazı siyasilere yönelik iddiaların üzerine gidilmemesinden, yargının ve Yüce Divan yolunun başlamadan bitirilmesinden söz etmiyorum.
O yola başvurulsaydı bugün durum Amerikan yargısına Türkiye’yi sarsacak bir malzeme olmayabilirdi.
Benim üzerinde düşünülmesini, hiç değilse bundan böyle biraz farklı bir tavır sergilenmesini arzu etmemin sebebi o değil.
Geçmiş geçmişte kaldı, ona dönemeyiz.
Esas düşünülmesi gereken, Rıza Sarraf’ı Amerikalılar gözünde büyüten tavrın doğru olup olmadığı…
Aylar boyunca konuya ilişkin resmi ağızların açıklamaları ve tüketilen mürekkep ile işgal edilen televizyon yayın saati ile büyüdü Sarraf’ın önemi; sıradan bir yolsuzluk konusu, ülkenin ‘beka sorunu’ ile bu yüzden bütünleşiverdi.
Verilen olağanüstü önem Sarraf’ın savcılarla kendisinin daha lehine bir anlaşmayı kotarmasına yaradıysa hiç şaşırmam.
Daha ‘cool’ yaklaşılabilirdi bu konuya ve bu denli büyütülmeden etkisi asgariye düşürülebilirdi.
Hiç değilse, bugünden geriye baktığımda, bu yapılabilirdi gibi görünüyor bana.
Sanki kendi elimizle Sarraf’ı büyük oyunda çok önemli bir oyuncu haline dönüştürmüş gibiyiz.
Birileri birilerine had bildirmek istiyor, Rıza işte o oyunda en vazgeçilmez malzeme halinde karşımızda duruyor.
İş işten geçti mi?
Rıza’nın kendisini rahatlatacak bir anlaşmayı kotarmasını sağlayan ‘itirafları’ yüzünden ülkemizi rahatsız edecek bir süreç başlayacaksa, bu artık durdurulamaz mı?
Durdurulamaz diye düşünülürse durdurulamaz elbette; ancak şimdiye kadar yapılanın yanlışlığı görülebilir ve bundan sonrası için aklı başında bir yol izlenebilirse, ülke bu vartayı en az zararla atlatabilir.
Aksi halde Rıza Sarraf, Amerikan yargı sistemi tarafından, ülkemizin kimyasını bozacak bir unsura dönüştürülebilme potansiyelini hala taşıyor.
Olabilir mi? İstenirse olabileceğine eminim, ama isteneceğinden o kadar emin olamıyorum.
En yetkili ağızların ‘’Ambargoyu deldiysek deldik, kime ne?’’ anlamına çekilebilecek açıklamaları bana dönüşü olmayan bir yola girildiğini düşündürüyor.
Türkiye Rıza Sarraf’la sarsılacak bir ülke olmaktan süratle uzaklaşmalı.

ΩΩΩΩ

Reklam

13 YORUMLAR

  1. Mesele eninde sonunda ekonomik. Bankacılık sistemini sarsacak parasal bir yaptırım ve ülkeyi yönetenlerin birebir icinde olduklarının iddia edileceği gayri meşru direktifler ilişkiler hediyeler. Sarraf ne diyecek az cok belli. Önemsenmeseydi deniliyor. Başımızı kuma gomunce hersey olmamış gibi olacak. Zaten en başta bizi ilgilendirmez denilmedi mi. Ama görüldü ki ilgilendiriyor. Devletin bankasını üst düzey yöneticisi bir kamu görevlisi abd de hapiste. Hadi önemsemeyelim onemsizlessin.

  2. Sayin Koru,sizin deyiminizle,”sıradan bir yolsuzluk konusu” olan Sarraf ya da Zarrab meselesinin,Abdye nota verilecek hem de birden fazla kez nota verilecek kadar,devlet adina yapilan resmi ve özel görüşmelerde Sarraf meselesine uzun zamanlar ayrılacak kadar, tehdit içeren açıklamalar yapilacak kadar onemsenerek,”ülkenin beka sorunu” haline getirilmesinin sebebi nedir?
    Herkesin bir fikri var elbette, doğru ya da yanlis.Ama iktidarın bu konuyu bu kadar şiddetle sahiplenmesinin altında yatan sebepler sizce nelerdir,öğrenmek isterdim doğrusu.

  3. Bütün mesele Türkiye ile bu iktidar kadrosunu özdeşleştirme gayretinden kaynaklanıyor. 17-25 Aralık bir yolsuzluk soruşturmasıydı ve ucu doğrudan iktidar kadrosuna gidiyordu. İktidar Türkiye ile kendisini özdeşleştirdiği için her şeyiyle kendi aleyhinde olan bir soruşturmayı ortadaki delillere rağmen jet hızıyla kapattı ve konuyu darbe yaptılara getirip mağdur pozisyonuna girdi. Halbuki evdeki paralar, alınan konaklar, verilen milyonlar ortada idi. Hala Fehmi Koru dahil Sarraf’in merkezinde olduğu para ilişkilerini kimse konuşamıyor. İktidar kadrosundan kimse biz bunları yaptık ama şöyle yaptık deyip sebepleri ve detaylarıyla ne yaptıklarını anlatamıyorlar. 15 Temmuz’la ilgili onlarca kitap, bir o kadar da görsel medya hazırlandı dağıtıldı, hatta bütün dünyada. Neden Sarraf’in ve ABD’nin tezine karşı bir anlatım geliştirilemiyor? Neden AKP detaylarıyla İran’la o dönemdeki para ilişkilerini anlatamıyor? İktidar haklı ise bunu anlatması bir sorumluluktur ama yok iktidar kadrosu gerçekten büyük bir tezgahın içine girdi ise o kadroyu Türkiye ile özdeşleştiremezsiniz. Bu güzel ülkeye yazık olur. Bizimkiler bir şeyler yapmışlar zaman onların yanında durma zamanı diyerek yanlışı savunmak, örtmeye calismak ne İslamidir ne de vatanseverliktir.

  4. Sarraf 17/25 Aralık sürecinde yargılandığı ve tutuklu kaldığı için “zararları” sonradan kendisine bu halkın vergileriyle misliyle geri ödenmedi mi?…. ben mi yanlış anımsıyorum

  5. Zarrabın itirafçı olmasından mı yoksa iftiracı olmasından mı korkuluyor? zarrabın itirafçı olmasından korkuluyorsa ortada bir suç var demektir. yok itirafçı değil de iftiracı olacağı söyleniyorsa, mahkeme olacak. söylediklerini belgelendirmek zorundalar. bu mahkemeler türkiye gibi “hukuk ülkesi”nde değil, amerika gibi “kabile devleti”nde olacak ve tüm dünya delilleri de, savunmaları da havuz suyu bile olmayan medyadan takip edebilecek. yani öyle gizli tanığın “ben rızanın x’e kol saati hediye ettiğini gördüm” demesi ile mahkumiyet olmaz. başka delillerin de olması gerekir. Ayrıca zaten ülkemizdeki rüşvet olayı amerikayı da ilgilendirmez, amerikayı ve dahası da ülkemizi ilgilendiren bölümü o rüşvet sonucu yapılan iş. mesela o iş amerikan çıkarlarına aykırı ise amerika suçluyu mahkum edebilir. ama türkiyeyi yine mahkum edemez. türkiyeye zarar verebilmesi için ancak o rüşvetler sonucunda göz yumulan ya da yapılan faaliyetlerin uluslararası kararlara ve hukuka göre suç olması ve bu suçların da ülkenin kurumları tarafından işlenmesi gerekir.

  6. Memleketimizde ( ve dünyada) bu MEDYA var oldukça, hukumetlerin
    ve halkın rahat bulması ve milli politika takip etmesi ve Milli adımlar atması. oldukça
    zordur. Zira, Ukalalık (bilgiçlik) satmak için olur-olmaz görüş atılması ve gizliliğin
    açığa vurulması karşı tarafa yazdırıyor.
    Sarrafın itirafçı olduğunu nereden anladınız ? İtirafçı olsa bunu dile
    getirmek – kesin bilgi olmadan – doğru bir davranış mıdır ? Muhtemel Jüriyi,
    şimdiden şartlandırmak, ne derece doğru bir davranış olmaktadır ? Diğer Devletlerin
    ve ABD’nin tavır ve davranışı nasıldır ? Vatana İHANET nasıl bir şeydir, acaba ?
    Vatanseverlik ölçüleri nedir ? Medya Özgürlüğünün sınırları nedir ? Ne olmalıdır ?
    Memleketin dostu kim ? Düşmanı kim ? Bu olaylardan kim, Ne kazanır ?
    ABD- AB- Ambargo ilişkisi, vak’a tarihinde nasıl bir seyir takip etmiştir ?

  7. Hepsi Oyun
    İran’a ambargo koyuyor. Kim? ABD.
    Türkiye ona uymuyor. Türkiye suçlu oluyor. Türkiye ABD’nin bir vilayeti değildir. Kime ne ambargo koyacağına kendisi karar verir. Türkiye Ordu’yu biat sistemine göre yeniden düzenlerse, yerinden yönetim sistemini getirirse, yargıyı hakemlik sitemi ile adil yargı yaparsa, TL’yi Altın Bonosu’na kote edip borçlanmaları Altın Bonosu ile yaparsa savunmada en güçlü devlet olur.
    Avrasya ülkelerinin hava ve deniz hâkimiyeti yoktur. Karada ise hakimdirler. Türkiye’nin saldırma gücü yoktur ama savunmada dünyanın en güçlü devletidir. Türk halkı savaşa girmez ama girerse ya yener ya da ölür. Bugün böyle bir halka sahip yalnız Türkiye vardır. Türkiye’nin toprakları ile nüfusu arasında en iyi savunma oranı vardır. Bir tümenin belli bir cephe uzunluğunda savaşma durumu vardır. Türkiye buna çok müsaittir. Türkiye’yi güçlü devletler birbirlerine bırakmaz. Dolaysıyla kendileri savaşmıyorlarsa bizi desteklerler. Türkiye’nin komşuları Türkiye’yi sevmektedir. Görünürde aksi olsa da onlar Türkiye ile işbirliği yaparlar.
    ABD Türkiye’yi vilayet yapmak istiyor. Ya teslim olmalıyız ya da tüm gücümüz ile savaşmalıyız. Yargı ABD siyasetine paralel değildir. Trump ile Türkiye’nin arasını açmak için Sermaye’nin tertibidir. İlgilenmemeliyiz. Bana göre ABD’de hapiste gibi görünenlerin hepsi işbirlikçidirler. Değilseler bile ülkenin çıkarı için sabırlı olup onlarla fazla ilgilenmemek gerekir. ABD’ye gidenlerin hepsini hapsetseler de ülkemizin Amerika aşkı bitse.

  8. Sayın Koru ,

    Neden kimse mahkemenin konusu üzerinde durmuyor? Ulusal güvenliğin tehdit edildiği gerekçesi ile bu davanın açıldığını . İran la anlaşma yapmadılar mı ? O halde öyle bir tehdit kalmamış . Ne çıkar o zaman bu davanın sonucundan ? Ne zarar görmüş ki ABD bu operasyondan ? 1700 yılında çıkarılmış bir kanuna dayandırılarak açılmış bir dava . Bunu bu kadar gözümüzde niye büyütüyoruz ki ? ABD nin derdi doların rezerv para olmasından çıkma korkusu ise bu zaten eninde sonunda olacak . O dönemde İran a gitmiştim . Cam fabrikası sahibi mal bedelini Almanya da ki bir bankaya ya da Dubai deki bir bankaya yatırabilecegimizi söylemişti. O dönem de bir şekilde ambargo delinmişti zaten . Niye kimse bunlarla uğraşmadı ?

    • Galiba bizler bu olayi anlamak istemiyoruz. Bu olay Amerkan bankalarını maddi manevi zarara soktuğu için. Dunyanın herhangi bir ülkesine dolar transfer edildiği zaman önce Amerkan bankaların a gider (araci banka) peki ABD ambargo uyguladığı ülkelere siz onlari kullanarak bu ambarguyu bankalari aracılığı ile deliyirsunuz açıkçası onlari aptal yerine koymuş oliyorsunuz. İşte bu olayi araştırip ortaya çıkarmak için binlerce gizli servis elamanlari, bankacılar, teknisiyenke vb,yıllarca çalişiyorlar devlet onlarin maaş ini ödiyor Amerkanin zarari bundan dolayi yoksa siz direk biz bu ambargoyu kabul etmiyoruz deyip gaz alip sebze satsaidiniz onlar sizden hiç bir hak idda edemezlerdi.
      Ha bir iddia daha varki,o da yenilir yutulur gibi değil öğle para ile falan kurtarılacak bir olay değil.onu içinde katillikten tutunda iftiracılığ kadar herşy var. Riza kendini garantiya almadan ABDye gideceğine kimseyi inandıramaz”ABDlileri”bizi değil! 30 yaşindakibir insan koskoca TC bakanlarını parmağında oynatmış kalkipta kendisini hapise attirmak için bir yere gidecek kadar aptal değil.
      Birdebu yönü ile düşünmemizin yararli olcağı kanısındayım.

  9. ”….sıradan bir yolsuzluk konusu,….” yazinizin bu cümlesi de benim icin, kabul edilebilir degil, ülke gelecegi acisindan. Yazinizda da belirttiginiz gibi gecmis gecmiste kalmistir ama bir kose yazarinin, eni, boyu, capinin nerelere vardigini bilmedigimiz bir yolsuzluk icin boyle bir tabir kullanmasi, benim bu ulke gelecegi icin umut etmeme engel oluyor.

  10. Aksi halde Rıza Sarraf, Amerikan yargı sistemi tarafından, ülkemizin kimyasını bozacak bir unsura dönüştürülebilme potansiyelini hala taşıyor.

    Hala mı, hâlâ mı?

  11. Sayın Koru, nedenini bilemem ama siz Zaraf konusuna son zamandaki yazdığnız bir kaç yazı dışında hiç değinmediniz.
    Zaraf Amerkaya neden gitiğini veya gitme ihtiyaci duyduğunu onlar ile paylaşmiş olamazmi? Olayların gelişmesi öğle gösteriyor.
    Tük basının yazdıkları, politikacılarının konuştukları Amerkan savicilarinda ve basınında suçluluk pisikoloisi ile paniklemiş izlenimi uyandiriyor. Aslında hiç önemsenmes idi daha iyi olurdu.
    Şu an Türkiyenin içerde ve dişarda olumsuz durumu ister istemez insanin aklına
    hapisdeki gazeteciler getiriyor. Onlar dişarda olsaydılar belki onların sayesinde birileri yalnışlarının farkinada olurlardı.
    Muhalif her zaman taraftardan daha iyi dost olur, çünkü onlar hep yalnışları konuşur veya yazar taraftarlarda hep över.
    Şu anki bizim bu duruma düşmemizin en büyük nedenlerinden biride övülmekten dolayi güç zehirlrnmesinin yaşanıyor olması.

  12. Yazınızın son bölümünü oldukça kapalı bıraktınız Fehmi Bey. ..
    Yani Türkiye Sarraf olayını nasıl en az hasarla atlatabilecek..?
    Ya kurban vererek. ?
    Ya da kurban olarak…?

Yoruma kapalı.