Siyasi hayat ve medya dünyası: Yanlış bir şeyler var diyorum ve başka bir şey de demiyorum…

111
Reklam

Bir insanı başkalarına zarar vermekten, kişileri tahkir ve tezyif etmekten, ulu orta yalan söylemekten uzak tutan nedir?

Eğer bu insan dindar biri ise sorunun cevabını biliyoruz: Allah korkusu ve öteki dünya inancı… Bu dünyada yaptıklarından kendisini yaratan tarafından hesaba çekileceği bir öte dünya olduğuna inanan kişi ‘kul hakkı’ endişesi taşır ve yanlışlıklardan mümkün olduğunca uzak durmaya çalışır.

‘Dindar’ olmayan birini de frenleyen dış ve iç mekanizmalar vardır. Yaptığı yasalara aykırı bir eylem ise kanunun yakasına yapışacağı endişesi ya da en basitinden çevresinden, ailesinin bireylerinden gelecek tepki ve herkeste bulunan ‘utanma’ duygusu insanı başkalarının ‘yanlış’ bulacağı söylem ve eylemlerden uzak tutar.

Tutması gerekir…

Peki öyleyse neden dindarlar ile dindar olmasa bile iyi insan olarak bilinenlerin içerisinde yer aldığı siyaset dünyasında bol miktarda yanlışlar yapılabiliyor?

‘Hakikat-ötesi’ ortamı yaygınlaşıyor

Yalanla dolanla sonuç alınmaya çalışıldığı gibi, şeref ve haysiyetlerle de oynanabiliyor.

Özellikle Türkiye’den ve bugünden söz ettiğimi sanmayınız, dünyanın çeşitli ülkelerinde siyaset çirkef yuvası halinde.

Reklam

ABD’de Donald Trump‘ın daha seçim kampanyası sırasında başlattığı yalanı mübah gören söylemleri başkan seçildikten sonra da hızını kesmeden devam ediyor. İki yıl içerisinde söylediği-yazdığı ve medya tarafından tespit edilmiş ‘yalanlar’ binlerle ifade ediliyor.

Beğenmediği, sevmediği, kendisine hesap soran herkese en çirkin sıfatlar kullanarak saldırabiliyor ABD başkanı.

‘Popülist’ sıfatıyla anılan politikacılar, iktidara göz koydukları her ülkede, kendilerine aslında var olmayan bir veya birkaç ‘düşman’ belleyip yalanın arkasına gizlenerek ve düşman belledikleri için her türlü olumsuz sıfatı kullanarak seçmen karşısına çıkabiliyorlar.

Zaten bu yüzden siyaset bilimi literatürüne yeni bir kavram girdi: ‘Hakikat-ötesi’ kavramı… Gerçeklere bakan yok, sahte gerçekler gündemi belirleyici oldu çünkü.

Yeni Zelandalı sapığın cami cemaati üzerine açtığı ateşle 50 kişinin hayatını söndürmesi böyle bir global siyasi zemin yüzünden mümkün olabildi. Üretilmiş yalanlar ‘gerçek’ diye pazarlanıp onun üzerine bir ‘ideoloji’ inşa edilebiliyor. Breivik ve Tarrant gibilerin silahlarla yaptığını çeşitli ülkelerin ‘popülist’ politikacıları sözle yapıyorlar.

Yukarıda özellikle ülkemizden söz etmediğimi belirttim, ancak bizde de siyaset her geçen gün bu yönden sorunlu hale gelmeye başladı. Bizde de artık eldivensiz boks yapılır gibi yürütülüyor siyasi mücadele.

Ne hale geldiğimizi görmeye, siyasilerin birbirleri hakkında açtıkları hakaret davaları bile yeterli. Havada hakaretler uçuşuyor.

Sadece hakaretler de değil, dünyadaki ‘hakikat-ötesi’ zırvalığına uygun aslı astarı bulunduğu çok kuşkulu, kısa sürede ispatlanması mümkün olmayan vahim iddialar çok rahatlıkla gazete manşetlerine, ekranlara çıkarılabiliyor.

Reklam

Galiba seçmeni etkilemek için her yolu mübah gören bir anlayış bizde de kendisine yer edinmeye başladı.

Siyaset ve gazetecilik kurallı uğraş alanlarıdır

Oysa, siyaset ülkeye ve insanına hizmet alanıdır. Bir makama talip olmak, seçilmek istemek, talip olan ve isteyen için fedakarlığa razı olmak demektir. Seçimler de o fedakarlığı göze alan insanların birbirleriyle yarışıdır ve her yarış gibi seçim kampanyalarının da sportmence yürütülmesi beklenir.

Son zamanlarda gündeme hakim olan görünüm öyle geliyor mu size?

En fazla da medyanın durumu beni rahatsız ediyor.

‘Medya’ adıyla anılmaya başlasa da aslında mesleğin adı ‘gazetecilik’tir ve onunla ilgili bütün temel başvuru metinlerinde ‘dördüncü kuvvet’ sıfatını hak etmesi için uyulması gereken kurallar uzun uzadıya anlatılır.

Kurallara kulak asılmayan bir biçimde veriliyor bugünlerde gazetecilik hizmeti.

Hangi taraf bu alanda daha aşırı kuralsızlık yapıyor diye kafamı yormak istemiyorum.

Gerçekten merak ettiğim tek bir şey var: Kalemlerini saygısızca kullanan, şeref ve haysiyetleri kolayca zedeleyici yazılarla okur karşısına çıkanlar yakın çevreleri tarafından nasıl karşılanıyorlar? Aile bireyleri, eşleri, çocukları, anne-babaları, kardeşleri, arkadaşları “Nedir bu yaptığın?” diye hesaba çekmiyor mu aşırıya kaçanları?

Siyasilerin konumlarını korumak veya başkalarının elinde olan konumları elde etmek gibi bir dertleri olabilir, peki gazetelerde yazanların siyasi alana hakim hale gelen saygısızlık korosuna katılmalarını hangi güdüyle açıklayabiliriz?

ABD’de ve Avrupa’nın çeşitli ülkelerinde gazetecilerin saygınlıklarını korumak için nasıl bir mücadele verdiklerini, bütün baskılara ve siyasilerin onları da kendi düzeylerine çekme gayretlerine rağmen kurallardan şaşmadıklarını da izlemiyorlar mı?

Hiç değilse büyük bölümünün?

Siyasi hayat ve medya dünyası içerisinde yer alan dindarlar buradaki söylem ve eylemlerinin öyle veya böyle bir manevi karşılığı olduğunu akıllarından hiç çıkarmamalı.

Dindar olmayanlar da etraflarının kendileri hakkında ne düşündüklerine kulak verseler iyi olacak.

ΩΩΩΩ

Reklam

111 YORUMLAR

  1. “ABD’de ve Avrupa’nın çeşitli ülkelerinde gazetecilerin saygınlıklarını korumak için nasıl bir mücadele verdiklerini, bütün baskılara ve siyasilerin onları da kendi düzeylerine çekme gayretlerine rağmen kurallardan şaşmadıklarını da izlemiyorlar mı?” Çok komiksiniz; ama gülmüyor, üzülüyorum; ne kadar değişmiş olsanız da bir zamanlar toplist idiniz. Neyse “karda yürüyüp izini belli etmemek” deyiminin içini dolduran güzel bir yazı…

  2. Allah korkusu, ahiret inancı, hesap günü vs. vız gelir tırıs gider. Asla böyle hassasiyetleri ve endişeleri yoktur. Yaptıkları her şeyin yanlarına kâr kalacağının bilinci ile hareket ederler. Fikriyatlarının çıkış noktası “Bir daha mı gelecez dünyaya… Ne yapsak kâr!” şeklinde özetlenebilir. İnançları ise “Bu Bakara çok makara!” genel başlığı altında incelenebilir.
    Asla hakikat diye bir dertleri yoktur. Hiç olmamıştır. Hakikatlerden rahatsızdırlar. Söyleyecek sözleri de kalmamıştır. Bu yüzden hakaretle, bağırıp çağırmayla sonuç almaya çalışıyorlar. Medyayı bitirdiler, okunacak gazete bırakmadılar, Pislik trolleri ile interneti de karartmaya çalışıyorlar.
    Türkiye’nin asla “beka” sorunu yoktur. İktidarın beka sorunu vardır. Daha doğrusu 2028’e hatta mümkünse ölene kadar iktidar ve saltanatımızı nasıl sürdürebiliriz derdi vardır. Ülkemizin derdi Milleti kutuplaştıran nefret söylemidir, ağzına kadar kin dolu siyasetçilerdir ve içleri kazurat kaynayan Trollerdir.
    Her sözü her yerde söylemek doğru değildir derler. Sözün yeri ve zamanı olmalı. Bazı kem sözler ise asla sarfedilmemeli. Hiçbir yerde, hiçbir zaman. İşte o sözler:
    “Esenyurt’u kaybedersek Kudüs’ü kaybederiz, İslam’ı kaybederiz, Mekke’yi kaybederiz!”
    “Adayımıza vereceğiniz destek, yarın ruz-i mahşerde beraat belgelerinizden biri olacak.”
    “Yarın inşallah mahşerde Allah’ın karşısına çıktığınız zaman, Allah o emaneti bize verdiğinizden dolayı size inşallah hiçbir hesap sormayacak.”
    “31 Mart’ta milletin değerlerine karşı siyaset yapan 4’lü çete, şer ittifakı, zillet ittifakı ve kim bir araya gelirse gelsin bu sokaklarda, mahallelerde utançtan gezme şansı olmayacak!”
    “Ezan, bizim için Roma’nın, New York’un, Pekin’in, Tokyo’nun, Moskova’nın, Berlin’in, Paris’in ve yarım kalan hesabımız olan Viyana’nın fethine niyet tazelemektir.”
    Seçim var, o yüzden bu sözler ediliyor denilemez. Bu kem sözlerin hiçbir mazereti olamaz. İktidar için, saltanat için Allah’ın ayetlerine “zırva” muamelesi yapacak kadar gözleri dönmüş.
    Eş zamanlı olarak gavurlara bakalım: “Yeni Zelanda Meclisi katliamdan sonraki ilk oturumunu Kuran tilavetiyle açtı. Tüm milletvekilleri ayakta dinledi. Ülkenin kadın başbakanı Jacinda Ardern konuşmasına ‘Esselamü Aleykum’ diyerek başladı. Başını örttü, Müslümanlara sarılarak başsağlığı diledi.”
    Ne güzel bir davranış, ne güzel bir insan.

    Atatürk’ün Anzaklara hitabı harikuladedir:
    “Bu memleketin topraklarında kanlarını döken kahramanlar! Burada, dost bir vatanın toprağındasınız. Huzur ve sükun içinde uyuyunuz. Sizler, Mehmetçiklerle
    yanyana koyun koyunasınız. Uzak diyarlardan evlatlarını harbe gönderen analar! Gözyaşlarınızı dindiriniz. Evlatlarınız bizim bağrımızdadır. Huzur içindedirler ve rahat uyuyacaklardır. Onlar bu topraklarda canlarını verdikten sonra, artık bizim evlatlarımız olmuşlardır.”
    Avustralyalı bir anne şu cevabı yazmış:
    Gelibolu topraklarında yitirdiğimiz evlatlarımızın acısını, alicenap sözleriniz hafifletti. Gözyaşlarımız dindi. Bir ana olarak bana, bir güzelim teselli bahşetti. Yavrularımızın sonsuz uykularında, huzur içinde dinlendiklerinden hiç kuşkumuz kalmadı. Majesteleri kabul buyururlarsa bizler de kendilerine Ata demek istiyoruz. Çünkü, yavrularımızın mezarları başında söylediğiniz sözler, ancak bir öz babanın
    sözleri gibi yüce, ilahi. Evlatlarımızı bir baba gibi kucaklayan büyük Ata’ya tüm analar adına şükran, sevgi, saygıyla…”
    Savaş bitmiş, dostluk başlamıştır. 100 yıllık dostluğu siyasi ihtiraslarımıza kurban etmemek gerekir. Söz var insanı vezir eder, söz var insanı rezil eder.

    • Güzel noktalara değinmişsiniz. Ancak, yolladığınız anda sayfa değişmiş, demode olmuş bir hali var.

      • Sayın h.k. saygon borusesin paylaşımlarının “demode” olduğu doğrudur; orda bi sorun yok zaten; yalnız doğru kelime “deforme” olmalıydı:) yani sizin bu şairane anlatım tarzınıza biz yetişemiyoruz; kusura bakmayın… Yalnız dediğim gibi sözlük bilginiz sadece kıt değil aynı zamanda amorf da yani:) neyse en azından niyetin halis olaydı…

        • Yine kendine yontmuşsun, Sn H. Gayret. Şu huyunu düzeltemedin gitti. Agresif bir siyasi nefsin var ve doğrulara sadık kalmıyorsun….

          Güzel fikirler hiçbir zaman demode olmaz. Emek vermiş yazmış. Gayet güzel noktalara değinmiş. Kapanışa zor yetiştirmiş. Bu arada sayfa değişmiş. Bir özetini bir sonraki sayfaya uyarlasaydı daha iyi olurdu. Demek istediğim buna yönelik. Seninkisi sinekten yağ çıkarmak!..

  3. H Gayret! Bu konuya değindiginiz iyi oldu. Farkindaisen ben özelikle sadece G harfini yazip daha sonsa oglu yazdim, çünkü, kackez yazdi isem talafon otomatik olarak değiştiriyor.
    Sadece bunu değil başkalaride var.
    Oysaki oto correct im kapalı, ingilizcede bu sorun yok sadece Tükcede var.
    Hosca kalin.?

  4. Her ne kadar bozuk bir imlaya ve biçimsiz bir zekaya sahip olsalar da anti-türkiye cephesindeki mankurtlar bize ait bir dille ve bizlere karşı yazıp çiziyorlar/karalıyorlar. Kendi dilimizi ve kelimelerimizi türklüğe ve türkiyeye saldırabilmek/hakaret edebilmek için kullanıyorlar. Bu bedbahtlık, ayrıca utanç verici de bir durumdur. O yüzden vatan savunmasında kullandığımız “dile” dikkat etmek öncelikle vatanseverlere düşer. Özensiz yazımlar ve çirkin ifadeler, dil çıkaran emociler; kullandıkları argümanlar, getirdikleri iddialar onların karanlık fikriyatını gösterir. Öyle ki ifadelerin berraklığı zihindeki berraklığı gösterir; ifadeleri karmakarışık olanların zihinleri de karmakarışıktır. Kendi dillerinin yetmediği yerlerde “vidio” linklerine ve “kopi” metinlere yumulan virüs taşıyıcılar ellerinden geleni ardına koymasın! Fitne ateşine odun taşıyanların sırtlarında her ne kadar pirinç çuvalı olmasa da yakın gelecekte sırtlarında parçalanacak bi yığın yaş bambu sopası şimdiden hazırda bekliyor ama:) devletin verdiği üniformayı giyip milletin üzerine ateş eden haşhailer gibi bir de hep memleketin kaymağını yiyip de yine milletin iradesine küfredenler, milletin ak dediğine kara diyenler var ya; işte onların da hesabı ödeme zamanı geliyor, benden söylemesi…

    • Bozuk bir imla üzerinde herkesin çalışması lazım, kabul. Sonradan dikkatimizi çeken yazım veya imla hataları oluyor. Şahsen eski kelimeleri kullanan yorumcuların ne demek istediğini daha iyi anlamak için sözlüğe bakarım. Böylece, kelime haznemiz gelişiyor. Misal, altta didem hanımın kullandığı iki kelime “ittisak” ve “rahiçleri”. İkincisini sözlükte de bulamadım. Bazen de (benim gibi) yabancı dilde düşünmek alışkanlığından tam kurtulamayıp yazılacakları daha iyi kelimelerle ifade etmek işi için de faydalı sözlük.

      Anti-Türkiye konusu birlikte göğüs gerilecek ayrı bir konu. Orada, beraberirz. Ancak, “Türkiye, ha bundan ibarettir” deyip ülkenin ufkunu daraltma ve ihtiyacı olduğu dış-ünyadan izole etmeye çalışma gayretini de anti-Türkiye olarak görmek mümkün. Yeterince gelişememişsek buna özellikle mecburuz. Bununla da mücadele edilmeli. Türkiye’nin daha iyi yönetilmesi yönündeki eleştirilere de katılmak veya tahammül edebilmek te önemli.

      “İstediğiniz kadar zırvalayın, avukat da biziz, hakim de” yaklaşımı doğru mu? Ülkenin soru işaretleriyle dolu tarihinden aldığı bir doğrultu ve ivmeyle basmakalıp bir şekilde yönetilmesi de insanın ağrına gidiyor. “Hata-payı daha az olan ve ne şiş-yansın, ne kebap” türü akıllı-diplomasiler engaje olamaz mı? Fehmi Bey’in okunurluluğunu arttırma ve bu tür gerçeklere zihnini kapamama gayretini de anlamak lazım. Her fikir tartışılır doğrular araştırılır. Herkes te bu doğrulardan nasibi almağa çalışır. Algıları kırarak ortak bir platformda birleşme teşebbüsü fena mı? İfade tarzları farklı olabilir. Ancak, birbirimizden öğreneceğimiz şeyler yok mu?

        • “Vardır” bence de. Ancak, 8-10 senedir vardır diyenlerde bir değişim yok. Benim veya şahsen senin öğreneceğim şeyler çok önemli değil. İsteriz ki yönetenler öğrensin. Ülkeyi daha iyi yönetsin. İyice yaşlandılar artık Sn H. Gayret, öyle değil mi? Haydi, buna da olumlu bir cevap bekliyorum….

          • *******
            Doğruya doğru demek,
            Sevabı olan emek,
            Yanlışa doğru diyen,
            Hesabını verecek!..

            Hesabını sordum ben,
            Sevabını aldın sen,
            Allah yardımcın olsun,
            Doğru yolda gidersen!..
            *******

  5. Cümleten iyi akşamlar .
    Bir yorumda benden.ALLAH insanoğlunu yaratmış dünyaya göndermiş hiç kimse yaparken yanlış yapıyorum sanmaz hep doğru zandeder . Ama yanlış yapar . Çünkü her insanın yanlış yapmaya bir zaafı vardır. Liderlerinde yöneticilerinde dünyaya yön verenlerinde . Yalnız asıl yanlış yapanlar yönetici kişilerin çevresinde bulunan Kraldan çok kralcılar var ya başka bir adı var ya onu söylemiyecegim bu dünya ne çektiyse onlardan çekti .

  6. Dostlar, aranızda Erol Olçok’un kim olduğunu bilen var mı? Necip Bey, Didem Hanım, H. Gayret Bey, Bekir Bey, bu ismi duydunuz mu daha önce? Bilen bilir, hatırlamak isteyen de -bence- hatırlar: Erol Olçok, AK Parti’nin tüm seçimlerdeki başarılı kampanyalarının mimarı, yıllardır Erdoğan’ın yanındaki en yakın insanların başında gelen değerli bir insandı. Darbe girişimi gecesi, oğlu Abdullah ile birlikte sokağa çıktı, 250’ye yakın insanımızla birlikte şehit oldu, katledildi.

    Eşi Nihal Olçok, önceki gün, kamuoyu önünde bir soru sordu muhattaplarına: “Kaça sattınız 250 şehiti?” Ne iktidardan ses çıktı, ne sizlerden. Üstelik ben sizlere çağrıda da bulundum burada: Çıkın açıklayın dedim, nedense eliniz klavyeye gitmedi bir türlü.

    Yeni bir paylaşım var Nihal Hanım’dan. 6 Nisan günü Dubai’de dünya evine girecek olan Yıldız Holding Yönetim Kurulu Başkanı Murat Ülker ve Rixos Grubu Yönetim Kurulu Başkanı Fettah Tamince’nin çocukları Hatice ile Yahya’nın düğün davetini paylaştığı mesajında, hiç de öyle yenilir yutulur şeyer söylemiyor. Çok kızgın, ama gerçekten çok çok kızgın görünüyor, sayın Olçok. “HARAM OLSUN, bana haram ettikleri her gün gibi.” diyerek bitiriyor mesajını.

    Neden acaba? Her konuda olduğu gibi bu konuda da bir fikriniz vardır herhalde -değil mi?

    • Öyle zamandı, ki inandığımız doğru ları siyaset yüzünden konuşamıyoruz eleştiri yapsak hemen tavır yiyoruz öteki oluyoruz işimizde n ekmeğimizden oluruz diye korkuyoruz çoluk çocuk büyütüyoruz ekonomi kötü bu da Müslümanın Müslümana zulmünün artmasına sebep olup toplumu yaralıyor Müslümanlarının bu siyaset girdabı dan kurtulması Lazım

    • aynı gece hem eşini hem oğlunu kaybetmiş hanımefendinin fetö dosyalarında para karşılığında şüpheliler hakkında takipsizlik kararı verdikleri için açığa alınan savcılara yönelik
      sorusu hakkında mı ne düşündüğümüzü soruyorsun?
      fetö ile ittisakı olan herkesin bu
      acılı hanımefendinin sorusuna cevap vermesi gerektiğini düşünüyorum. her konuda bir fikrim var ama
      bu kanlı örgütün rahiçlerini bilmiyorum,

      • Tuhaf gerçekten. . . İçinde “15 Temmuz”, “FETÖ” sözcükleri geçemeyen kaç tane yorumunuz vardır, bilemiyorum. Muhalifler “Şehirlerde altyapı sorunları çözülebilmiş değil” filan dediğinde bile sözü kestirmeden 15 Temmuz’a getirip yorum niyetine alayımıza ayar veren sizler, söz birliği yapmışcasına susuyorsunuz bir haftadır.

        Bu pek bir kısa, pek bir tedirgin, pek bir geçiştirme karşılığınızın, suskunluğu bozmak değil, suskunluğu derinleştirmek olduğunun farkındasınız herhalde. Soruyu anlamamış görünmek de bence Fehmi Koru okurlarının ezici çoğunluğunu gülümsetmiştir.

        Sayın Nihal Olçok, KİM’e dönerek: “Kaça sattınız 250 şehidi?” sorusunu soruyor? Bence mutlaka vardır bir fikriniz!

        Yok öyle “Ben bu kanlı örgütün rahiçlerini bilmiyorum” diyerek aradan sıyrılmaya çalışmak -Star Gazetesi’nin değil, YAZAR Fehmi Koru’nun sayfalarındayız.

        İki “pek saygıdeğer” ailenin çocukları, Türkiye’de yer bulamamış gibi, “pek bir milli duruş sergileyerek”, çocuklarını Doha’da dünya evine sokacaklar. Hemen herkes, böyle bir haber karşısında, “Allah mutluluklarını artırsın, bir yastıkta kocasınlar” gibisinden iyi dileklerde bulunur. Nedendir bilinmez (!), sayın Nihal Olçok böyle yapmıyor: Bir sözcüğü büyük harflerle yazıyor ve şöyle söylüyor: “HARAM OLSUN, bana haram ettikleri her gün gibi.”

        NİYE?

        Benim geçen hafta ve dün değindiğim bu acı ve öfke dolu ses, yalaka gazetelerde ve satılmış TV kanallarında (tıpkı iktidar yanlısı siz değerli yorumcularda olduğu gibi) hiçbir akis bulmadı.

        NİYE?

        • cevabımı beğenmediniz mi?
          çok şaşırdım doğrusu.
          genellikle sorunun cinsinden cevap veririm oysa.
          bazı sorular cevap almak için sorulmaz ya, ben yine de veririm.
          güya acı ve öfke dolu olan sesini ortalığa salıp orda burda patlayan mantar gibi ortalığı hareketlendirmek isteyenlerin soruları olsa da cevap veririm.
          ne kendine verdiği, ne başkalarına verdiği hiç bir sözü tutamayanların kendinden utanmak yerine başkalarından utanmayı tercih edenlerin sorularına da cevap veririm.
          kim nasıl hak ediyorsa öyle cevap veririm.
          cevabımı beğenmezse aldırmam, keyfi bilir derim.
          polemikten, atışmaktan beslenmem.
          yalnızlık başıma vurmadığından ona buna saldırmam.
          iki didem de yok ki biri barış, kardeşlik, iyilik, güzellik desin diğeri acı ve öfke dolu olsun, nefret kussun.
          üstüne ciddiye alınmayı umsun.

          • Önce bir sakinleşin bence, olur mu? 🙂 Ortada verilmiş bir cevabınız yok ki beğenip beğenmemekten söz etmek mümkün olsun. Hadi o karalamaya cevap diyelim: Mesele benim beğenip beğenmemem değil ki: HALKIN BEĞENİP BEĞENMEYECEĞİ.

            Öyle değil mi ama?

            Birisi ölüsevicisi diye aşağılıyor beni, diğeri gelmiş “Yalnızlık başına vurmuş senin!” diyor. Hiç sorun yok inanın. Benim kim ya da ne olduğum konusunda birbirinizle yarışın, el artırın. Ama, ben sizlere “Ben kimim?” diye sormadım ki! Aslında ben soru sormuş da değilim. Yaptığım, şehit eşi, şehit annesi bir insanımızın sorusunu nakletmekten ibaret:

            “Kaça sattınız 250 şehidi?”

          • serseri mayın gibi ortada sağa sola patlayan sakinleşsin. muhatabı belli soruları hezeyanlarına alet eden,
            etrafa öfke ve nefret kusan sakinleşsin.
            makul bir haleti ruhiyede olmayan sakinleşsin.
            sorular değil, insanlar muhatap alınır.
            bundan sonrasına kusura bakmayın.

        • Bence bu soruyu Papaz ve ahalisine sorun.
          Darbe yapıp oratalığı karıştırıp birde oratlık karışlıklık var diye figan eden kılıktan kılapa girenlere sorun.
          Ha bre ne bekası bu yerel seçim diye numoro yaparken bir taraftan da tüm yazı yorumlarınız 15 temmuz üzerine,siyaset ,yeni parti üzerine.
          Yazarın da başka konusu yok dikkat ederseniz.
          Hesap soracaksanız hergün ,kuvvetli bir şekilde Papazdan sorun ,
          Sorun ki yüzsüzlüğü ele verip her mecrada ABD ajanlığına girişmesinler.
          ABD her kanaldan üzerimeze gelirken ,bu yokmuş gibi yapıp bizimde buna eşlik etmemizi bekliyorsunuz.Açıpa düşürenleri de yandaş diyorsunuz.Evet biz yandaşız itiraz etmiyoruz siz kimin yandaşısınız
          Yok biz Meleklerin cinsiyetini değil gelen düşman naralarına ve salovolarına odaklandık
          İlla bu tekedüzene itiraz edecekseniz Sn Koru nun dünya yansada tek konuda yazmasına itiraz edin.
          Bakın darbe oldu 3 yıl geçti dişe dokunur tek yazsısı yok ama arkadaşı bilmem ne dediyi desteklemek için dönüp dolaşıyorsun aynı detyalardaki sana göre çelişkilere odaklandırmaya çalışıyorsun.
          Reis günde 5 vakit ABD,HDPKK ve FETÖ ye sövüyor ve karşısna alıyor bunu yapan varsa beri gelsin .detayları sulandırıp,karıştırıp akıl karıştırmaya çalışıyorsanız çok mesai harcayacaksınız demedi demeyin.

          • “Detayları sulandırıp. . .” Ne detayı, sayın Turan? N. Olçok, “Kaça sattınız 250 şehidi?” diye soruyor. Eşini ve oğlunu yitirmiş bu acılı insanın sorusu ne zaman detay haline geldi -söyleyin de bilelim. Sorunun muhattabının FETÖ olmadığı açık. Peki ama:

            SORUNUN MUHATTABI KİM?

            Neden birbirinizin arkasına saklanıp susuyorsunuz?
            Neden gazeteleriniz ve televizyonlarınız tek sözcük etmedi bu konuda?

            Siz boş verin benim az mı çok mu mesai harcayacağıma: Ben bu konuda mesai harcamaya fazlasıyla gönüllüyüm. Çünkü, detay diye geçiştirmeye çabaladığınız konunun detay olmadığını İKİMİZ de biliyoruz!

            “Kaça sattınız 250 şehidi?” sorusunun muhattapları KİMLER?

            Görüşünüzü alalım efendim!

          • O zaman muhattapı kim siz söyleyin.
            Didem hanım gayet güzel cevapladı.
            Her tafaı saran sinsiler birer birer tahliye oluyor.
            Kadın da tahkiye edenlere soruyor.
            Bizde soruyoruz.Vatanı 1 Dolara satanlar bunu bedava verir.

          • Pekala, sayın Turhan. Sorunun muhattabının kim olduğu konusunda ben size yardımcı olayım:

            Sayın N. Olçok, “Haram olsun, bana haram ettikleri her gün gibi.” ifadesine yer verdiği mesajinda daha başka neler yazıyor, birlikte okuyalım:

            “Bir zamanlar Doğan , Sabancı vs. gibi aileler aralarında evlenir güç birliği yapardı. Değişen hiçbir şey yok aslında. Tarih tekerrürden ibaret. Bizden orijinal birşey çıksa adımı değiştireceğim zaten … bu arada düğün DUBAİ’de.”

            Düğün sahipleri kim?

            Yıldız Holding Yönetim Kurulu Başkanı Murat Ülker ve Rixos Grubu Yönetim Kurulu Başkanı Fettah Tamince!

            Sizce düğünde nikah şahitleri kimler olur?

            15 Temmuz darbe girişimine lanet okumuş, bunu Gülen çetesi ile açıklamış bir F. Koru okuruyum (hadi aksini iddia etme soysuzluğunu da sergilesin birileri de arşivlere referansla bir kez daha utandırayım!)

            Basit bir şey yapıyorum: Satılmış gazetelerin, ahlaksızlığa takla attıran düzinelerce TV kanalının, buradaki klavyeşörlerin hepsinin gözden kaçsın istedikleri bir bilgiyi paylaşıyorum.

            “Kimseden tık yok” diyemem. Karşılık verenler oldu çünkü:

            “Ölü sevici” diye cızırdadı değerli bir beyimiz.

            “Etrafa öfke ve nefret kustuğumu, yalnızlığın başıma vurduğunu söyledi değerli bir hanımefendi.

            Bence bunlar sayın N. Olçok’un söylediklerine ve sorduğu soruya bir karşılık oluşturmuyor.

            Sizce oluşturuyor mu?

            Şunu söyleyebilirsiniz elbette: “Kardeşim, kör müsün! Didem hanım gayet güzel cevapladı işte! Her tarafı saran sinsilerin birer birer tahliye olduğunu söyledi! Daha ne istiyorsun be karanlık niyetli adam!”

            Ben de soruyorum o zaman:

            Erdoğan ve Soylu’nun eli armut mu topluyor? Neden izin veriyorlar “her tarafı saran sinsilerin birer birer tahliye olmasına”? Hani güçlü Türkiye idik? Hani FETÖ ile mücadele amansız ve tavizsiz bir biçimde sürüyordu?

            N. Olçok Hanım’ın sorusu ve ifadeleri kullanım değeri taşımadığı için mi medyanız hiç yer vermedi bu sözlere bir haftadır?

    • Nekrofil arkadaşı ikaz edecek biri yok mu? Bu türden ölüsevicilik kokan paylaşımlar en hafifinden ayıptır, lütfen tekrar etmesin; size yakışmıyor:(

      • Yine öfkeniz tavan yapmış sn. Gayret. Hayrola? Beni, monşer’likten, kopillikten nekrofilliğe terfi ettirmiş olduğunuza bakılırsa, sıkıntı gerçekten büyük olmalı! 🙂 Bunları geçelim, Üstadım. Bir hafta önce sorduğum, ailecek görmezden gelmeyi yeğlediğiniz soru ortada duruyor: “Kaça sattınız 250 şehidi?”

  7. Efendiler çok güzel yorumlar ve görüşler paylaşmışsınız çok güzel ve şundada bence hemfikiriz yanlış yolda giden kesimler var ve bu kesimlerinde arkasından giden insanlar var. Ve hayatımızda çok yanlış şeylerin olduğunun farkındayız vicdanımız sayesinde Elhamdülillah. Ama ne yapmalıyız bence asıl mesele bu… Tabiki farklı düşüncelerimiz var ama bizi bir yapacak olan bana göre İSLAM da buluşmaktır yani İTTİHADI İSLAMİYEDİR. Beşeri ideolojiler akımlar izmler yok olmaya mahkumdur ve tarihte bunun şahididir. İnanan kimselerin ayrışamayacağı bir düzen getirmeliyiz her alanda ALLAHIN İZNİ ile. Eriyoruz günden güne… CENABI ALLAH akıbetimizi hayr eylesin şerleri def eylesin. Birliğimizi daim eylesin. Kim bile bile kaybetmek ister… Hiç akletmez misiniz. Vesselam…

  8. Breton Tarrant çarkı….

    Haberlere göre Tarrant Türkiye’ye gelmiş, hatta bir gelişinde 43 gün kadar kalmış deniyor. Bir camide katliam veya Sultanahmet gibi bir yerde terör, hatta Sn Erdoğan’a karşı suikast planı olmuş olması bence de bir ihtimal. Neticede, bu iş için Türkiye’den vazgeçme sebebi büyük ihtimalle postu kurtaramama endişesi. 15 Temmuzda köprüden aşağı atılan er/askerler akıllarına gelmiştir ve demişlerdir ki “Burası başka bir yer! Bu iş burada olmaz-canımızı kurtamayız”.

    Katliam için Yeni Zelanda’da seçilen “Christchurch” herşeyden önce ismiyle dini çağrışım yapan bir yer (İsa-Klisesi). Sembolik olarak Hristiyanlığın kalesinde camiler görmek istemiyorlar. Christchurch ile daha önce 11 Eylül olayında olduğu gibi, sembolik olarak Hristiyanlığı-İslam ile karşı karşıya getirmek gayesi olabilir. Tarihte İslamın Batıya doğru önderliğini yapmış olan Türkleri de bu arada baskı altında tutma gayesine erişilmiş olunuyor. Üstelik Papayı kurşunlayan Ağca gibi birinin Türkiyeden çıkmış olduğunu da hatırlamak lazım. Hristiyanlık ve İslamın karşı karşıya getirilmesi olayı kimlerin işine gelebilir diye düşünüldüğünde, “ziyonist”lerin akla gelmemesi mümkün m? Acaba bu çevreler Yeni Zelanda Başbakanı Jacinda Ardern, Christchurch kentinde 15 Mart’ta iki camiye yönelik terör saldırısının ardından, Cuma ezanının radyo ve televizyondan canlı yayınlanacağını ilan etmesine ne tür bir reaksiyon gösteriyordur.

  9. Terör-katliam farkı,

    Tarrant’a terorist diyenler epey azınlıkta. Yeni Zelanda Başbakanı bu tabiri ilk kullanan kişi ve silaha kolayca erişim konusundaki kanunlarını değiştirme zamanı geldi geçti diyerek harekete geçileceğini bu vesile ile ilan etti. Diğer ülkeler olayı “Yeni Zelanda Katliamı” olarak anıyorlar ve Tarrant bir “katliamcı” tabiri kullanılıyor. Bunu yapan kişi Breton Tarrant “white supremacist=beyaz üstünlükçü” gruba ait. Bunlar genelde kendi gibi Batılı olmayanlara karşı nefret grubu üyeleri. Genelde yahudilere karşı başka farksiyonlar da var Dışarıya karşı silahlı eylemleri genellikle 11 Eylül olayından sonra başladı.

    Bu nefret gruplarını motive eden ikinci konu dini fanatiklikleriyle ilgili (cehalet ve sabit fikirlilik var işin içinde). Katliam terör kadar ağır bir suç. Terör, toplum geneline karşı sokakta-trende-uçakta girişilen ekseriyetle kanlı olay. Yeni Zelanda katliamı diye tanımladıkları olay belirgin bir zümre olan müslümanlara duyulan nefretten. Terim olarak bunu ayırıyorlar. ABD’deki yahudilerin ibadet yerine geçen sene yapılan saldırıda kullanılan terminoloji de aynıydı. Yapanlar aşırı uçlar-silahlı fanatikler. Olayın adı katliam. 11 Eylül olayıyla müslümanlar bu aşırı fanatiklerin ana hedefi oldu ve işi katliama kadar götürdüler.

    Batı dünyasının çifte standardları var tabii. Verilen cezalar aynı derecede ağır olmalı ki kan dökme olayına yönelik caydırıcı bir değeri olsun. Bunun derecesinin takibini yapmak gerek. Bu işi hukukçular ince eleyip sık dokusun. Somut istatistiklere ulaşılırsa önyargıların derecesi ortaya çıkar. Bence, Batı kendi içindeki bu nefret gruplarını sivrisinek olarak görüyor (her katliam bir sivrisinek ısırması gibi bir şey!). Önem kazanmasına rağmen, olay oldukça çeşitli programlarla daha fazla irdelenmesine rağmen (misal 5 gün önceki olay bu sabah işe giderken radyodaki programda konuşuluyordu) bu konu öncelikli bir konu haline gelmedi. Kendilerini daima ileri bir medeniyet olarak görme alışkanlık ve kibirlerinden ötürü, Batı bu sivrisinekleri kendilerinin ürettiği bir bataklık olarak görme noktasına gelemedi. Katliamı müslümanlar yaptığında, bu nefret gruplarının önderliğinde vitrine konan sadece “sivri sinekler” değil onu üreten bataklık, yani, önyargıyla dolu oldukları İslam dini. Bizim aramızda bile “sözde laikçilerde” bu durum varken, önyargıların Batı’da olmaması yadırganmamalı…

  10. Ne zamandır aklımda sormak, her seferinde unutuyorum, H. Gayret Bey: Sizin Vatan Partisi Cumhur İttifakı içinde mi, dışında mı? Perinçek, “Tayyip Erdoğan’ı önümüze kattık, halkın mecburiyetlerinin görevlisi kıldık” deyip duruyor. Ne anlıyacağız şimdi biz bundan? İki satır yazıverseniz de şu müphemlik gitse diyorum 🙂

    • Şeriat dedenizin hdp ile olan ittifakı açıklamak için kullandığı ifadeyi tekrarlasam sizin için yeterli olur sanırım: dirsek teması:)

      • Anladım, teşekkür ederim. . .

        Bir kaç videoya göz gezdirdim. Perinçek bangır bangır Cumhur İttifakı’na oy istiyor. Erdoğan’ın her konuda Vatan Partisi’nin durduğu noktaya geldiğini, Recep Tayyip Erdoğan’a verilen desteğin Doğu Perinçek’e verilmiş destek olduğunu söylüyor -inanmıyorsanız paylaşırım bu videoları!

        Kıytırık mı kıytırık, berbat bir ayrıntıdan ibaret, ama ben yine de sormuş olayım -istemezseniz cevap vermeyin: Bu Doğu Perinçek denen adam, Kandil’e çıkıp Apo ile sarmaş dolaş olup onunla imzalı kitap değiş tokuşu yapan adam mı, yoksa ben mi karıştırıyorum? Hani ‘gerilla’ (!) parkası kuşanmış, önünde sıra sıra hazır olda bekleyen ‘gerilla’ birliğini Apo ile selamlamış, tek tek her birinin elini sıkmıştı? Çıkarabildiniz mi?

        • Kurumlar arasında zaman zaman değişik ziyaretler olmuştur; sonradan iadei ziyaret de geldi zaten biliyorsunuz:) gasteci kılıklı e.dumanlının hdpli diyarbakır belediyesini arka kapıdan ziyaret etmesinin sonuçlarından daha ağır bir sonucu olmuş muydu diğer ziyaretin onu bilemiyorum..?

  11. Fehmi beyden,Allah razi olsun.
    Iyki bu siteyi kurdu, onun sayesinden insanlarin gercek yüzünü ve niyetlerini ögrenebiliyoruz.
    AKP yaparsa normal başkalari yapmamasina ragmen onlarda terörist.
    HDP yi PKK ile ayni katagoriye koyuyorken Iftira ile destek veriyorlar….
    Kendilerine sira gelince, Adayiniz veya millet vekininizin kardeşleri MRHMETCIĞE
    karşı savasirken öldurulmuş akrabalaride halen PKKnin dağ kadrosunda olduğunu ispat ettiğiniz zamanda! Efendim güney doğu da pkk da herkesin yakinlari var diyebilecek kadarda utanmazlar.
    CHP ye gelince babasi işkenceci oliyor AKP ye gelince Babanin suçundan çocuklar sorumlu olmazmiş.
    Huda Kaya ve Dr. Ö F G oğlu,ve hapislerde çüriyen bebekler! terörist oliyor öglemi?
    Insanda biraz utanma duygusu olur.

    Efendim siz onlarla ortakdiniz ne isdedilerse verdiniz, suçlusunz dendiğinede bizi aldatildik…
    Fakat bankadan maaşini alanlar memur teröristlikten hayatı karartiliyor. Sülalece teroristlikle damgalaniyor.
    El hayayi vel İMAAAAN….
    Utanmadan birde millete laf yetistiriyorlar.

    • Nurdan abla geçen gün de aynı maddi hatayı verdiniz; sn.bernar başınıza vurmuştu hani “Gergadanoğlu soy ismini nereden çıkardınız?
      Ömer Faruk GERGERLİOĞLU. .” olacak diye düzeltmişti! Hala aynı ismi hatalı yazıyorsunuz; bernar arkadaş biraz hassas yani isimler konusunda..:)

  12. Bırakın troller zırlasın dursun , trol kanalları pislik ve köpük saçmaya devam etsin , kime ne ? İzlenmedikten sonra . Bİr arkadaş iktidara atılan iftiralardan bahsetmiş. İktidar yanlısı bir arkadaş . Bu iftiraları ilk defa ondan öğrendim. Çöpleri takip etmeyin kardeşim. Kaliteli televizyonları , kaliteli yazarları takip edin. Eskiden Bugün TV de çalışmış şimdi en büyük FETÖ teşhisçisi olanLARI hiç mi hiç izlemeyin. Zaten bunların artık iktidara da faydası yok . Aksine zarar vermeye başladılar iktidara. Ama iktidarın bundan da haberi yok ki hala bunlar salakça propogandalarına devam ediyorlar. Dinleyen kim ? Ben dinlemiyorum , izlemiyorum. İzlemeyin kardeşim . Zaman çok değerli .

    • Doğruya doğru herhalde bana cevap yazmışsın.
      1-bence kendini açık etme derim.
      2-anlattığım konuları tv den seyretmedim o şeroların etrafta konuştukları
      3-onlarda öyle söylerlerdi senin gibi şunları bunları takip etme diye
      4-sana göre ne ki kaliteli programlar. Fatih portakal mı mesala.Sen onları izlemeye devam et. Millet istediğini izlesin.
      5-şaşırdın mı ilk defa bunları duyduğunda yoksa siz başka şeyler mi anlatıyordunuz
      6-iktidarın yanındayız destekliyoruz. Bu seni üzüyormu
      7- sen kimin yanındasın ki ona göre cevap vereyim sana. İktidarın yanında değilsen bana tavsiyeni kendine sakla
      8-hangi programlar iktidara zarar veriyor ben anlamadım. Söylede onları izleyeyim bari. Demekki doğru şeyler anlatılıyor
      9-yoksa son cümleler mi hoşuna gitmedi. Kripto falan
      10- cumhur ittafıkında değilsen bu tavsiyen niye… kime ne

      • Ortaya Sn.Başbuğ ortaya . Anlayana . Kimseye özel değil yani . Akit TV de biri var ondan bahsettim. Hani , FETÖ den geçimini kazanıp şimdi de herkesi FETÖ cü ilan eden hıyar. Onu da başka birinden duydum . İstersen araştır . Erbakancılara bile FETÖ cümüsün diye soru soruyor dangalak . Kendisi BUGÜN TV , SAMANYOLU her yerde çalışmış . Ona bu FETO bulaşmamış. Ama onun dışındakiler FETO cü . Böyle aptallar ve aptallıklardan milleti muhafaza et yarab .

  13. ” Siyaset (ve Medya) dünyasında Neden BOL miktarda YANLIŞ yapılıyor ? “.
    Çünkü menfaat ve şöhret olma anlayışı AKLIN ve İMAN’ın önünde gidiyor. Bu Dünyada
    pek HESAP YOK. ÖTEDE de yok Farzediliyor, kısa vadeli düşünce ile..
    Neden böyle olmasın ki. Bir aksusuar veya garnitür mesabesinde görülen
    DİN’İN, ancak bu kadar etkisi olur . İNANDIK sanılan herşey, Yılda, ayda, hadi belle
    HAFTADA bir, süs olsun diye gidilen CAMİ’de bırakılıp, geliniyor.
    Ahiret endişesi, kul hakkı orada unutulup, kalıyor. Esasen, Memleketin düzenli
    ve sevdirici DİN ÖĞRETEN bir kuruluşu da YOK. Gayrimüslimler daha şanslı bu yönden
    Eskiden, Halkın Eğitildiği Tekke, Zaviye ve Dergahlar varmış. KRİPTOLAR’ın kurduğu
    Düzen, sonradanİSLAMI yok SAYMA felsefesi üzerine FORMATLANMIŞ. Bu yüzden de,
    dünyalık endişelerle, İmam efendiler bile, – görev gereği – CAMİ’de, FAİZ’in aleyhine
    konuşuyor, fakat, ardından kredi peşinde koşuyor bazıları. Dedik ya ; TAM ve Kamil
    iman yokluğu yanında, YAZILIM ters. GLUTEN’li hamurdan başka ekmek ÇIKMAZ.
    AHİRET, HESAP endişesi taşımıyan, DEVLET, KANUN Korkusu bilmiyen,
    Mahalle Baskısından sıyrılmış fertlerden daha NE Bekliyeceksin. İktisatta kötü para
    iyi parayı piyasadan kovar, derler. Kasa, Masa, Nisa, Mevki, makam, şöhret ve
    Servet herşeyi silip SÜPÜRÜYOR, gözleri kör ediyor. İyi dindar, iyi insan bilgisizlik
    ortamında yetişmediği gibi, iyi siyasetçi de YETİŞMİYOR. Katondan içi boş Yapay
    İnsanlar, entel, dindar sandığın kişiler kolayca devrilıyor.

    Halbuki, düşmanına BENZEDİĞİN Zaman mücadelenin anlamı KALMAZ
    (ALİ İ.Begoviç). Nitekim, onun ÖRNEK ALDIĞI Hz. Muhammad (s.a.v.) Taif’te,
    MEKKE’de Düşmanına BENZEMEDİ : ” Ben, KAHR insanı değil, RAHMET (yaşatma,
    beri getirme) Peygamberiyim ” buyurdular. BU uygulamayI DİB’ciler, bilhassa
    iyice ÖĞRENMELİ, kötülerin iyiye dönmesi, kötülüklerin terki için dua etmeli :
    hem KAHR edip, hem de AF dilememeli.

    İyi ve gerçekçi tesbit yapmalıyız. T.C. Siyaseti, kurulduğundan beri hep,
    sorunlu gelmiş, öyle de gideceğe benziyor. ZALİMLER suçlarını, GÜÇLERİ ve
    zulümleri ile kolayca örtbas edebiliyor. İktidara talip olurken, hile ve riya yapanlar,
    iktidar olduktan sonra dikaalasını hep yapagelmiştir.Daha, DİNİNİ, Peygamberini
    öğrenmiyen, TANIMIYAN kimseler, hele politikacılar MAKYAVEL’i kolayca keşfediyor,
    yolunu izliyor.

    Koru, bugün, gazeteciliğin KURAL tanımadığından bahsediyor. Tamam da,
    28 Şubat’ta Askerden brifing alan, Özal zamanında birbirini rüşvet almakla suçluyan,
    keyfi yönetim 12 Eylul ve 27 Mayıs ve yakındaki 27 NİSAN Gazetecilerini de ne çabuk
    unuttunuz. Holigan, militan, KİRALIK kafalardan ne bekliyordun ki ; epeysi ile de
    yakın dostluğunuz baki. Gavurun ekmeğini yiyen, gavurun kılıncını sallıyacaktır.
    Bu suretle, Dinime dahleyleyen bari müslüman’ım DEMESE. (Zira, utunç duyuyoruz)
    Hey KORU, Politikacı ESNAFI kendine prestij sağlamıya çalıştığı gibi,
    Gazeteci de kendine ” KONUM ” ve …. sağlamıya çalışıyor. Öyle değil mi, sanki ?
    Cumhuriyet insanı, BATI insanı, HEPSİ aynı ” Kripto YAZILIM ” dan çıkma. Hepsi
    Osmanlı BANKASI ….

    İslam Ülkelerine SATAŞACAKLARA da sözüm var : Oralarda öyle eli
    ÖPÜLECEK HAKİKİ Mü’minler mevcut ki. Siz YÖNETİCİ’lerine, katillere, talancılara
    bakmayın. Bizde de var, sayıları az olsa da

    KIZIL ARI inine çomak soktun mu, üzerine üşüşen çoğalıyor.
    Hani doğruluktan-dürüstlükten yana olanlar; Hindistan, PAKİSTAN Müslümanlarının
    SIRF Halifeyi ve Müslüman Milletini HAÇLIların tecavüzünden kurtarmak için
    bu MİLLET NAMINA gönderdiği PARALAR bekletilerek, Harbin sonrasında
    onunla İŞ BANKASI kurulmuştur ve BANKA HİSSELERİ de CHP’ne Mal
    EDİlMİŞTİR. Seçim sonrası, HÜKUMET sözünde durup, bu GASB’ı sonlandırmalı
    ve Hisseler asıl SAHİBİ Millete, HAZİNEYE iade edilmelidır. (Kurtuluş Savaşının
    Mali Kaynakları-Sahife 563 – Atilla Müderrisoğlu/Maliye Bakanlığı 50.yıl yayınları)

  14. Aklıma nedense hep fetöcülerin yalanları ve iftiraları geliyor…..mesala güçlü oldukları ve hükümetle savaştıkları dönemde…. Bakanların ve milletvekillerin çoğu muta nikahlıydı ayda bir İranı ziyaret ederlerdi…Emine erdoğan içki müptelasıydı…..Altınları gemilere doldurdu her an yurtdişına kaçacaklardı….Azerbeycanla anlaştı yurt dişına kaçaçaklardı….Ebu Süfyandı bunlar…..hatta şunu bile duymuştum bu şerefsizlerden Erdoğan geçen belediye seçimlerinde aslında Melih gökçeği aday göstermeyecekmiş de melih gökçeğin elinde erdoğanın bir milletvekilinin kız kardeşiyle fotoğrafları varmış da o yüzden mecbur kalmışta gibi iğrençler ötesi iftiralar…ve daha niceleri….ve bunları sanal alemde o kadar yayıyorlardiki..yalancılıklarını ve iftiralarını katlıyorlardı…Bunlara güven o kadar fazlaydıki hepsi çöp oldu… Bunların yüzünden şu anda kimse kimseye güvenmiyor… Allah bilir kimin kılığında kriptolar şu anda…. son bir ayda ankesörlü telefonlerdan 10000 e yakın kişi tutuklandı…. yüzde 44 ü itirafçı oldu…. şuan yurt dışına kaçamayan kendini belli etmeyen tipler inşallah yaptığınız yanınıza kar kalmayacak…..

  15. Yakın Zamanlara kadar Mehtap Yılmaz adlı bir Köşe yazarı vardı,Akit gazetesinde yazıyor,Cumhurbaşkanlığı Uçağında baş köşeye kurulup Kıtalar dolaşıyordu , sadece küfretme kabiliyeti sayesinde , ayrıcalıklı muamelesi görüyor ,herkese ayar veriyordu ,sonra ,Şamil Tayyar Maskesini indirdi ,müptezelliğini ortaya serdi ,Artık Cumhurbaşkanının uçağına binemiyor Akit gazeteside onu kovdu .Benim sorum şu :böyle müptezel birini Devletin Uçağına alan kimdir . Bu bizim ülkemize hakaret değilmi ,Bunlara Gazeteci muamelesi yapan kimdir , Akit gazetesi böyle birine,yazılarına(Hakaret-Küfür) Rağmen Nasıl ,utanmadan yazdırdı (Güya islamcı gazete ya ?!!)

  16. Sayın Fehmi Bey;

    Toplumun toplam kalitesi düşmüş ki siyasi kalite beklenebilir mi?

    Nerde nezaket, yitirdik tüm güzel hasletlerimizi. Yol yapsak nolur ki ağzımızdaki köpüklerle kalplere giden yolları kırdıktan sonra. Allah bilir ki gidiş gidiş olmaktan çıktı.

    Hani sizin ve bizlerin zamanında eleştirdiğimiz rahmetli ne demiş idi?

    ÖNCE AHLAK, ÖNCE MANEVİYAT

    Saygılar

    • Valla hızlı tren yapılsın da isterse sırtımdan geçsin!!! Türk milletinin kalitesine, nezaketine dil uzatan mankurtlar; biraz çevrenizdeki ülkelerin durumuna bakın siz de anlarsınız ne demek istediğimi! “Ey allahın kurtardığı büyük millet / güneşten başını göklere yükselt!” türk milleti sen çok yaşa!!! Ahlakmış…

      • ‘allah’mis. Yolda görsen tanir misin acaba, allah’i.

        Ayrica, dogrusu: “Allahın seçtiği kurtulmuş millet”olacak.

        Bir de not: Alah’in seçtiği imişiz. Iste bir yahudi takipçisi daha.

        (Her millet olduğu gibi , yahudilerinde iyi olan seylerin alıp takip etmekte bir sakınca yok, ama bir yandan yahudilere ait seyleri alıp, kendine din ve yol edineceksin, diger yandan, irk dusmanligina varan yahudi dusmanligi yapacaksın. Tam bir absurdluk.

        • Sana kaç kere söyliiceem işten sonra gelip buralara bişeyler yazma diye; kendin yazıp kendin söylüyosun; ondan sonra da nerdeyim, ben kimim diye sayıklamaya başlıyorsun..:) istersen moiz tekinalp okuyarak yola koyulabilirsin; saludi bereha…

          • Akilli bir çocuğa benziyorsun, ama koru koruna baskalarinin yanlislarini savunduğunu görünce, bir yerlerde bir yanlislik olmalı diye düşünmeden edemiyor insan.

  17. “””Siyasi hayat ve medya dünyası içerisinde yer alan dindarlar buradaki söylem ve eylemlerinin öyle veya böyle bir manevi karşılığı olduğunu akıllarından hiç çıkarmamalı.””” Yine çok doğru söylüyor Fehmi bey… ama siyasi ve medyadaki dindarların yalan söylediğini ima ediyor sanki…. Bence mahkemere düşmüş örnekler yapmalı….Bu söyledikleri ile başka algı kapılarının açılmasına sebep veriyor…. Bunları okuyan kişilerde de şu duyguyu uyandırabilir….”ulan bu dindarların hepsi yalan “diye islama ve müslümanlığa karşı antipati uyandırırki bu da Fehmi Beyin altından kalkamadığı soruna yol açar..kendi kendini vebal altına sokar…Bence detaylandırmalı varsa böyle bir durum karşı cevap hakkı doğar….. Benim iddiam fehmi bey yanlış yolda…

  18. “”Ne hale geldiğimizi görmeye, siyasilerin birbirleri hakkında açtıkları hakaret davaları bile yeterli. Havada hakaretler uçuşuyor.”” diyor Fehmi Bey… çok doğru söylüyor…ama eksik ifade ediyor bence…Hakaret ve yalan iftira davaları kime açılıyor Fehmi bey onu yazsaydınız iyi ederdiniz bence….Adamlar genel başkanları için yalan ve iftira için milletvekili paralarından vakıf kuracak hale geldiler.. millet bu paralardan baya sucuk ekmek köfte ekmek yiyirek baya doydu…. Aslında kötü de yapmıyorlar yani…beleş köfte baldan tatlıdır….

  19. Beka Cephesi’nden arkadaşlar, Türklüğün örf ve adlerlerine pek aldırmayıp önceliği bizim gibi sıradan fanilere veriyorlar -ve de ayıp ediyorlar. Gidin siz önce Ankara’da Mansur Yavaş’ı destekleme kararı almış olan Merhum Alparslan Türkeş’in öz kızı Ayyüce Türkeş Taş’ı, öz oğlu Ahmet Kutalmış Türkeş’i, ülkücü hareketin efsane isimlerinden Gün Sazak’ın oğlu Servet Sazak’ı ve Yılma Durak’ı ikna edin.

    Doğru değil mi ama H. Gayret Bey?

    Hadi beni aslı astarı olmaz yalan haberlerle yalan propaganda yapmakla itham edin de sizleri link bombardımanına tutayım! 🙂

    • Babanın suçunu çocukları; çocukların suçunu da babası çekmesin:) ailevi durumları kaşıma istersen sn.bernar…

      • “Aile durumlarına el atarsak bu iş ister istemez damat-mamat işlerine kadar uzar, kendi kalemize gol pası vermiş olmayalım” demek istediniz sanırım. Doğru anlamış mıyım? 🙂

      • kendin itiraf ettin h gayret bey daha önce İzmir adayı için babası şöyle böyle diyordunuz? Şimdi niye 180 derece döndünüz?

        • Şöyle böyle diyen olmadı heralde nusret bey; yani öyleyse de kime ne! Haksız mıyım sn.bernar?

  20. SİYASET VE ÜLKE KAYNAKLARINA HÜKMETMEK İÇİN SİYASET YAPMAK.
    Bütün çaba, kaynaklara hükmetmek için yönetim kademelerinde en üstlerde bir yer tutma savaşları.
    BUNUN İÇİN EN ETKİN ARAÇ MEDYA GÖRÜLMEKTEDİR.
    Medya bir şekilde kontrol altına alınmaya çalışılmaktadır.
    Siyasette başarının en kestirme yolu medyayı kontrol altında tutmaktır.
    En azından şimdiye kadar öyle olmuştur.
    Medya bu kredisini yedi bitirdi mi?
    Yedi bitirdiyse bile başka yöntemler devreye girebiliyor.
    Bunlardan en güncel olanlarından biri de TROL YÖNTEMİ REVAÇTA GÖRÜNÜYOR.
    Gizli servisler de yeni teknolojik imkanlarla halkları ve inanç gruplarını çok rahat provoke edip istenen yönde kanalıze edebiliyor.
    Her zaman geçerli yöntem bellidir.
    Kaynaklar ne kadar büyükse onlara hükmetme yolları da günümüzde siyasi başarıdan geçiyorsa olacaklar bellidir.
    SİYASİ BAŞARI İÇİN HER ŞEY MUBAH ANLAYIŞI GEÇERLİ LIĞINI KORUYOR.
    Siyasi başarı demek kaynaklara hükmetmek demektir.
    Kaynakların büyüklüğü ölçüsünde mücadele çetin ve acımasız
    olmaktadır.
    Eskiden ALLAH tan korkmaz ,kuldan utanmaz lar için en korkunç insanlar görünürdü.
    Günümüzde böyle insanlar başarılı ve tuttuğunu koparan becerikli ve saygı duyulması gereken insanlar olarak görülüyor.
    İyi ki yeni imkanlar kimin ne söyleyip yaptığını izleme imkanı sunuyor.
    Heyhat;neye yarar ki.
    DÜN DÜNDÜR,BU GÜN BU GÜNDÜR .
    Diyenler, bu ülkede altı defa gidip yedi defa gelme başarısını göstermiştir.
    Yeni siyasetçiler eski başarılı siyasetçileri neden takip etmesin.
    Halk ne isterse o nu başarılı kılar o kadar.
    Doğru karar verip vermediği çok sonradan belli olur.
    Akıllı insanlar bunu önceden tespit edenlerdir.

    • Tabii tabii; akıllı insanlar da olmasa ya halimiz nice olurdu! Halk dediğin nedir ki doğru dürüst bi karar verebilsin; değil mi avam? Yoksa her bişeyi bilen sümüklü bir psikopat dururken sandık da neymiş? Yalnız eski türkiyedeki o şapkasını alıp bilmem kaç kere giden “dün dündürcü…” elemanla yeni türkiyenin liderini kıyaslamak biraz zorlama olmuş sanki: dikkat edersen bizim liderimiz tank, top, tüfek falan tanımıyor; hiçbir yere gittiği de yok:) yoksa sen ona mı bozuluyorsun; o zaman daha çok beklersiniz! Allah başımızdan eksik etmesin; biz durmak yok, yola devam diyoruz!

  21. “Saygın” Batı medyasının tavrı
    şöyle:

    “The New York Times, Charlie Hebdo saldırısını yapanlara isabetle “terrorists” derken; Yeni Zelanda’da Müslümanları katleden Hıristiyan terörist için sadece “gunman” (silahlı kişi) sözcüğünü kullandı!”

    İktidara en ciddi eleştirileri
    iktidar yanlısı olarak bilinen
    Yeni Şafak’ta okuyorum.

    İktidar karşıtı medyada yer alan eleştiriler,yanlış bir icraatı
    dile getirmekten ziyade iktidarı yıpratmak,muhalefete
    puan kazandırmak amacına yönelik.Bu sebeple iktidar karşıtı medya,iktidarın iyi ve faydalı icraatlarını değil, iktidarın hatalarını, yanlışlarını sever.Muhalif medyanın da iyi
    bir gazetecilik yaptığı söylenemez.

  22. fehmi korunun herkeste olmayan bir eğitimi, herkese nasip olmayan bir birikimi, en güzeli de nazik bir dili var. kendisini gazeteci sıfatıyla eleştirmem, bu yönden istediğini yazar, istediği gibi yazar. ben kendisini daha çok aydın olma yönünden eleştiriyorum. meziyetlerini günlük kenar, köşede yer alan, bugün okunup yarın unutulan çokça taraflı yazılar için kullandığı kadar, bu ülkenin sorunlarına siyaset üstü bir yaklaşımla kapsayıcı, kuşatıcı, onarıcı ve uyarıcı yazılar için de kullanması gerekir diye düşünüyorum. ciddi sorunlarımız var çünkü.
    bir kitapta okumuştum, polinezyali yerli denizciler uçsuz bucaksız okyanusta binlerce millik alana yayılmış adacıklar arasında gidip gelirken dip dalgaları takip ederlermiş. dip dalga, deniz üstündeki dalgadan farklıdır, gelip geçici rüzgarlardan değil, uzaklardaki kalıcı ve uzun soluklu rüzgarlardan veya sert yer hareketlerinden kaynaklanır. dalga boylarının uzunluğu nispetinde zor fark edilir ve enerjileri de derinlerden uzandığından çok uzak mesafelere kadar uzanabilir. Polinezyalı denizciler bu dip dalgaları duyabilmek için kanonun önüne uzanır ve çok dikkatle denizi dinlerlermiş, yönlerini bulmak ve hedeflerine ulaşmak için.
    bu yeni Zelanda saldırısını bir kaç kışkırtmaya bağlamak doğru değil. bu cani adamın yaptıklarına, yazdıklarına, dolaştığı yerlere bakarsak ortada çok daha organize işlerin döndüğünü, karanlık bir yerlerde çok daha tehlikeli işlerin kotarıldığını öngörmemiz gerekir. bizim bu derinden akan dalgaları dikkatle izleyecek, tefekkür edecek, analiz edecek, bu ülke insanına yol gösterecek, tehlikelere karşı uyaracak aklıselim aydınlara ihtiyacımız var.

    siyasiler yalancı, gazeteciler çıkarcı…
    sorun tam da başka bir şey söylemiyor olman zaten sayın koru.

    • Didem Hanım,
      Süpersiniz diyeceğim ama süper az kalır.
      Şu 10 satırda birçok sorunu o kadar güzel özetlemişsiniz ki anlatamam
      Farklı fikirlerde tüm baba yazarları takip ediyorum ama birçoğu elinize su dökemez.
      Azda olsa hergün yazın.Veya yazdığınız bir mecra varsa oradan takip edebilirim 🙂
      Sağlıcakla

      • yorumuma gösterdiğiniz karşılık için teşekkür ederim.
        genelde nerde okudum kimden dinledim tam hatırlamayabiliyorum ama altını çizdiğim ya da dinlerken dikkatimi çeken şeyleri unutmam. bir kaç yıl önce bir programda birisi bu islamafobinin bir adım sonrası türkofobiye dönecek İstanbul ve Ayasofya mesele olarak önümüze gelecektir demişti. o dönemde ne global terör ne de Erdoğan düşmanlığı vardı. şimdi geriye bakınca bile insan bazı şeyleri anlamlandırabiliyor bırakın ileri bakmayı.
        selamlar.

      • bu arada sadece bu sitede yorum yazıyorum. daha önce başka bir yerde yazmadım, sonrada yazmam herhalde. yazmaktan çok okumak beni tamamlıyor zannedersem.

    • ? saygıdeğer Didem hnm. Fehmi Koru’nun yaptığı aslında sizin tarif ettiğinizden/istediğinizden başka bir şey değilki. Siyasetle ilgili yazıları bile siyaset üstü daima yol gösterici, daima uyarıcı ve hatırlatıcı. Üstelik sadece kendi yazılarında da yapmıyor bunu, seçilmiş yazılarla, herkesimden farkli yazarlarlada yapıyor.
      Sahi siz Fehmi Koru yu hangi gözle okuyorsunuz?

      • benim istediğimle fehmi beyin yazıları arasında bir yerde dağ-lar bir yerde nüans-lar var. lakin anlamamakta mazur sayılırsınız.
        çok gülmek kalbi karartır der hadis-i şerif.
        hele yerli yersiz .
        kalp karardı mı gözün nuru da kalmaz.

        • Aslında aynı meseleyi farklı ifade ediyoruz. siz beni anlıyorsunuz ben de sizi anlayabiliyorum.
          Siz ülkemizi tehdit eden meseleleri türkofobia ya bağlıyorsunuz ve yazarın da böyle düşünmesini istiyorsunuz.
          Ben de diyorum ki, eğer yazarı önyargısız takip etseydiniz meseleleri türkofobia ya indirgeyerek asıl mahrecinden saptirmamiş olurdunuz.
          Neymiş meselelerin aslı diye sormayın lütfen Fehmi Koru’nun eski yazılarına buyurun.

          • Aslı nın ne meselesi varmış ki? Haftalardır tek yorumuna rastlamadım ben; gerçi tek yaptığı da el çırpmak ve sn.bernarı alkışlamaktı zaten..:)

          • Siz ülkemizi tehdit eden meseleleri türkofobia ya bağlıyorsunuz ve yazarın da böyle düşünmesini istiyorsunuz.
            anladığınız bu mu???
            gelecekte şekillenebilecek bir tehlikeden bahsederken geçmiş ve mevcut sorunları türkofobiye nasıl bağlamış olabilirim???
            ben diyorum ki,
            istediğimi önyargılı takip ederim,
            neymiş meselelerin aslı diye sorarım,
            eski yazılarına bakmak gereği de duymam.
            anlaşılması böyle daha kolay değil mi?

  23. ”Galiba seçmeni etkilemek için her yolu mübah gören bir anlayış bizde de kendisine yer edinmeye başladı” bu cümlenize kesinlikle katılıyorum, miting meydanlarında katliam görüntülerini izletmek de buna iyi bir örnektir sanırım.

    • Tuğba hanım isterseniz hemen üstteki didem hanımın paylaşımına da bi gözatın; hatta son cümlesinden yukarıya doğru… Farklı bakış açıları zihin de açar!

  24. Sürekli yazıyorum ama etki etmiyor.
    Hucurat 6. Ayette “ey iman eden kimseler, size bir fasık bir nebe getirirse onu açıklığa kavuşturun….” deniyor.
    Buradaki “ellerine amenu” terimi o anda yönetme ve yürütme erkin kullanan kimseleri ifade eder. Ey müminler/inananlar, ey nas/ey vatandaşlar, vs demiyor. Hem fiili, hem de faili belli bir gruba hitap ediyor. Bunlar da yöneticilerdir.
    Geçen bir yorumcu Karagülle den ayet soruyordu bu konuda. Bana göre ayet bu ayettir. “Fetebeyyenu” çoğuldur. Topluluğa, kamuya emirdir. Bir merkez olacak ve tüm medya haberlerini tebeyyün ettirecek, açıklığa kavuşturacaktır. Bu emir kipi olduğuna göre farzdır.
    Fasık kelimesini ismi fail/meslek sahibi biri olarak kullanıyor. Kim bir fısk ile gelirse demiyor. İşi bu olan birinden bahsediyor. O da sonraki kelimedir. Nebe/ haber kelimesidir. Bu kişiler F. Koru’nun öve öve bitiremediği habercilik yapan gazeteciler, medya mensuplarıdır.
    Bu medya düzeni bitecek ve şimdi bilemediğimiz yepyeni bir düzen gelecektir.
    Bugünkü gazetecilerin hepsi fasıktır. Çünkü düzen fısk üzerine kuruludur, başka türlü işlemez. Dürüst olanlar sistemden atılırlar.
    Saygılarımla.

    • Ben de merak ettiğim bir konuda Sn Karagülle’den ayet sormuştum. Ancak bu konuya yönelik değildi. Yarası olan gocunsun. Bu yoruma muhatab olan odur.

      • Sayın h.k. büyüklerimize karşı saygılı olmak boynumuzun borcudur! Hitabetini, kendini düzelt. Okuyup örnek alıcaana koskoca karagülle hocaya mı sataşıyorsun şimdi de? Bizim bernara çift çubuk işlerinden filan bahsetsen daha makul bi paylaşım yapmış olursun bence:)

        • Sn Kayahan’a da bir soru değildi bu zaten. Yoksa gocunan sen miydin? Saygısızlık, sataşma, hitabet bozukluğu da neymiş? Hata üstüne hata. yanlış üstüne yanlış! Yani kendini düzeltmeye senin daha çok ihtiyacın var. Değişik zaviyelerden bakman lazım. Aynaya bak aynaya!

  25. Yeni nesilde deizm korkusu diye yaygara yapiliyor. Asil deist tavir, mevcut siyasi ve medyatik sferimizdeki eski nesilde. Dincilik yapiyorlar,dini kullaniyorlar,dindar degiller. Ahirete inanclari yok gibi. Ahiret endisesi tasimiyorlar. Islam diye onlari gören yeni nesil ,onlarin yaptigi mis gibi tavrini gereksiz buluyor.
    Hakikaten ahirete inanan,hakikaten Allah (cc)’dan korkan adamlar lazim

    • O zaman hemen kendini de bi gözden geçirmenin tam zamanı tarhan bey:) çünkü iftira etmek de bi kötülüktür… Kolay gelsin…

  26. Tilkiye, “Hele bir slogan at da görelim” demişler. Başlamış, “Yaşasın tavukların özgürlüğü, yaşasın tam demokrasi, kahrolsun kümesler” diye bağırmaya…
    Biliyoruz özgürlükçüsünüz.

    • Bir gün de tavuk ve civcilere sormuşlar, Sn Serdar Turhan: “Tilki hakkında ne düşünüyorsunuz” diye. Bunu da bil bakalım, acaba ne demişler! Bu, tilkinin verdiği cevaptan çok daha düşündürücü. Bilemezsen yardımcı olabilirim, yani!

  27. Bilimsel akıl, zekâ, mantık ölçüleri çerçevesinde; farkında olmadan/ istemeden de olsa bir hata, yanlış(olumsuz her söz ve davranış) yapıldığında “yaratılışı gereği /genel anlamda insanî özellik taşıyan kadın ya da erkek(kabuledilebilir şartlarda)” ……

    Klavuzu karga olanın…..

    Ehîl insan “diktiği fidanı” dosdoğru bir çubuğa bağlar. Zarar görmesini engeller. Sular. Budar…

    Hasıl-ı Kelâm:
    Kendimle uyumlu olmak ve “DNA/GEN”gen”ke işlememesi için yalan söylemiyorum…

    Kuralı koymuşsa; YARADAN, tarattıklarının zarar görmesini istememiştir…

    Uzasalar giderler…

  28. Gene mi doğru gasteci eğri siyasetçi sorunsalı yahu? Tabii ki halkın seçtiğini tercih ederim:) gasteciler kendi yalanlarına odaklansın; milli iradenin tercihlerine de herkes saygılı olmalı: amerikada ya da burda! İtirazı olan..?

  29. Herşey kitabına uydurulur, topumu ayakta tutan değerler anlamsızlaşır, vicdanlarda körelirse siyaset ve basın kurallarının ne kadar anlamı kalır?…

  30. Halk öyle istiyor
    Yazardan çok okuyucu ve dinleyici önemlidir. Halk doğru haber yapana değil, tuttuğu tarafın lehine ve tutmadığı tarafın aleyhine kim inandırıcı yalan söyleyebiliyor ona bakıyor. O yazarı seviyor ve onu okuyor. Sermaye suçlarını fatura ettiği kimselere kim daha çok saldırıyorsa onu ödüllendiriyor. Herkes siyaseti ve yazarlığı Sermaye’nin gözüne nasıl girerim diye ayarlıyor. Halk da onun peşinden gidiyor.
    Halk doğru söyleyene önem vermiyor. Kimmiş doğru söyleyen ortaya çıksın. Bunun böyle olacağı doğaldır. Dindar olmak namaz kılmakla olmaz. Maun Suresi’nde “Bunlara (namaz kılanlara) veyl vardır.” diyor. Namazın gösterdiği yoldan ayrılanlardır bunlar.
    Yeniden ilahi düzen gelmedikçe halkımızın bu yaptıklarına da yanlış demek mümkün değildir. Biz bundan dolayıdır ki yarım asırdır bir semt kurmakla meşgulüz. Makroda düzelme olmaz.

  31. “Yav 80 lira elektrik yakmışım, 133 lira fatura ödüyorum. Yok dağıtım bedeliymiş, yok bilmem ne vergisymiş! Allah’tan reva mıdır bu ya!”

    Al sana bi paket bedava keyif çayı!

    “Kuzum gitti 4 yıl okudu, dirsek çürüttü üniversite okuyacağım diye. 17 aydır evde oturuyor öyle. Yok, olmuyor işte. Yoksa bir hısmın arkadaşın belediyede, bilmem nerde, iş de yok güç de yok. N’olcak bu gençlerin hali?”

    Al sana bi paket bedava keyif çayı!

    “Ben de EYT’liyim. Biz dilenmiyoruz kardeşim. Ayrıcalık, kıyak değil istediğimiz. Hakkımızı istiyoruz. Hangi ülkede görülmüş yeni bir kanunun geriye doğru işletildiği? Devletle sözleşme yapmışız, devlet, şu kadar gün çalış, şu kadar pirim yatır, emekli ol demiş. Sonra, yok ben vaz geçtim diyor. Var mı böyle bir dünya? Var mı böyle bir devlet?”

    Al sana bi paket bedava keyif çayı!

    Yani, değerli okur:

    2001 yılı Ağustos ayında Vesayet Türkiyesi Otogarı’ndan hareket etmiş olup Yeni Türkiye yönünde bir müddet yol aldıktan sonra kıç geri yapıp tersine giden AK Parti şirketimizin sayın yolcuları. Otobüsümüz birazdan İttifakın Bekası dinlenme tesislerine girecektir. Mola süremizin 1453 saniye olduğunu hatırlatır, şirketimizin bir ikramı olan çaylarınızı yudumlarken iş aş üretim eğitim gibi kıytrık mevzuları değil, ülkemizin beka meselesini konuşmanızı önemle rica ederiz. Beleşten içeceğiniz çaylar afiyet bal şeker olur, oy olaraktan bize geri döner inşallah!

    (Müzik)

    Haydi el ele,
    83 milyon tek adım Eski Türkiye’ye!

    Haydi el ele,
    Önde lider Erdoğan
    Hepimiz tek adım Eski Türkiye’ye!

    • Mösyö bernar; bakıyorum neşeli günlerdeki mariya gibi bayır bayır sekiyorsunuz:) muhalefet kumpanyasının sirk çadırında kaplumbağa terbiyeciliği yapmak güzel bişey olsa gerek? Yalnız sanki bugün didem hanımın da işaret ettiği gibi; alttan alta muhalefetin üstüne doğru gelmekte olan “dipdalganın” telaşı sizi de sarıp sarmalamış gibi göründünüz biraz bana:) bakalım enkaz kaldırma çalışmalarından sonra muhalefet diye elimizde ne kalacak: gülen bebek demezsin umarım…

      • Benim sırtımda muhalefet küfesi yok, Derinceli H. Hayret arkadaşım! 🙂 Ortada bir dipdalga olsa da, dalganın kimin üzerine doğru seyrettiğini tartışsak ağız tadıyla. Birileri Halk TV, sizler A Haber izleyip dalgalanıp durmayın bence. Dalga malga yok. Ankara gitti, Beka İttifakı’nın oyları yüzde 46’lara kadar geriledi. İstanbul düşmeyecek, ama, adaylığı ilan edildiğinde CHP seçmeninin yüzde 79’unun “İlk kez duydum ismini” dediği E. İmamoğlu’nun B. Yıldırım karşısında 4 ya da 5 puanla kaybetmiş olmasını nasıl “başarı” olarak yutturacaksınız, inanın ben de kestiremiyorum.

        Hamdolsun, kimselerin paralı ya da gönüllü çığırtkanı değilim. Oyumu, yegane dava partisi olan, yegane idealist partiye, Türkçe’yi bütün diğerlerinden daha iyi ve doğru kullanan liderin partisine basacağım tereddütsüz. Hak, hukuk, adalet rehberim, vicdanım rahat. Yeni parti kurulursa bakacağım ne diyor, ne vaad ediyor. Aklıma yatarsa, Saadet’ı bırakır oraya yönelirim.

        Bu yerel seçimlerin benim nazarımda pek bir kıymeti harbiyesinin olmadığını, AK Parti’nin dağılma ve silinip gitme sürecinin 2019’da başlayıp en geç 2021’deki erken seçimlerle tamamlanacağını söyleyeli aylar oluyor.

        Ben yalnızca çay sepet tanıtım mitinglerine bakıp gülüyorum. O kadar da olsun artık! 🙂

  32. Özellikle bu seçim döneminde yandaş medyanın yalan ibresi zirve yaptı ve kendi kitlesinde bile takipçileri arasında YOK DAHA NELER şeklinde düşündürmeye başladı.Diğer bir ifadeyle itibarını kaybetmeye başladı.Bunun en büyük örneği olarak ekonomi konusunda toz pembe tablo çizen kanallara karşılık halkın sokağa çarşıya indiği zaman karşılaştığı fiyatlar ile duvara toslamasını göstere biliriz…

  33. Siyasi hayat ve medya dünyası tespitinize hukuk dünyasını ilave ediyorum.Hatta birinci sıraya yerleştiriyorum.Çünkü Hukukun düzgün işlediği yerde herşey düzgün işler.

    • Hukuk dediğimiz kavramın en düzgün işlediği memleketlere ve kurumlara bakarsan bu iddianın ne kadar da boş ve hoş olduğunu kendin bile kabul edeceksin uğur bey! Tek kelime itiraz istemiyorum..:)

  34. William Faulkner’ in ses ve öfke isimli romanı ile otuz yıl önce karşılaşmış kitabın uslübü nedeniyle sıkılarak okumaktan vazgeçmiştim. Bu günlerde yeniden okumaya başladım. Hakkaten zor kitap, Kafkanın uslübünü da sevemedim bir türlü,çok istememe rağmen şato’ya başlayıp yarım bıraktım. Gerçi Oğuz Atayın Bir bilim Adamının Romanı’nı bitirip Foulkner’e başladığım için uçurumdan düşmüş gibi oldum. (bu arada oğuzun niçin tutunamadığını anladım, güzel tarihi anekdotlar ama kötü roman:) ) Ses ve Öfke de birisi 33 yaşında ama 3 yaşında çocuğun zekasına sahip bir oğul ve kardeşlerinin dilinden ayrı ayrı olayların anlatılmasından oluşuyor. Bu kardeşlerin birbirleri ile ilişkileri ele alınıyor, Aile adım adım dağılmaya gidiyor. Türkiye’de ki seçim ve partileri bu kardeşlere benzettim nedense.

    • Mr.Pickwick in serüvenlerini okursanız daha faydalı ve keyifli de olur sayın hd… Aynı paragrafta bu kadar sıkıcı yazar ve kitap adı sabah sabah biraz keyfimi kaçırdı:(

  35. “Peki öyleyse neden dindarlar ile dindar olmasa bile iyi insan olarak bilinenlerin içerisinde yer aldığı siyaset dünyasında bol miktarda yanlışlar yapılabiliyor?”

    Cevap veriyorum “Vicdan”

  36. Bu memleket geçmişte; 12 eylül döneminde askerin önünde giderek ‘işte burada gizli kur’an okutuyorlar’ diyen diyanet mensuplarını ve 28 şubat döneminde ‘askere brifing veren yargı mensuplarını gördü. Şimdiki görülenlerin de Kenan Evren’in ‘askeri müdahale için biraz daha şartların olgunlaşmasını bekledik’ fikriyatı ile aynı olan valilere çukurları görmeyin, başınızı çevirin diyenlerle aynı zihniyette olduklarını anlamak için daha ne olması gerekiyor. Sayın Koru, “Siyasilerin konumlarını korumak veya başkalarının elinde olan konumları elde etmek gibi bir dertleri olabilir, peki gazetelerde yazanların siyasi alana hakim hale gelen saygısızlık korosuna katılmalarını hangi güdüyle açıklayabiliriz?” GÖRÜŞÜNÜZE KATILMIYORUM. Kendi meslektaşınıza veya başka kesimlere mubah görmediğiniz ahlaksızlığı/kanun-Allah korkusuzluğunu siyasilere helal kılıyorsunuz. Benim hakkımda karar alan, kanun yapan, bütçe yapan kişiler/kurumlar daha ahlaklı/kanun-Allah korkusu sahibi olmalı değil mi. Benim anladığım mezkur yazarların kanuna ve Allah’a karşı hesaplarını yazıları ile hizmet ettiklerine fatura edeceklerini düşünüyor olmaları. Hiç akıl etmiyorlar mı…(Enbiya suresi)

  37. Bütün sorunlar Gazetecilik ve siyaset de…
    Ama terli atlet yalayan paşalar..
    Marangozun sözünden çıkmayan komutanlar.
    Pensilvanyaya dizi senaryosu gönderen gazeteciler.
    Güneydeki komşuyu rahatsız etmek istemeyen din adamları.
    daha dün darbe yapılmış ve on yılda darbe yapılan bir ülke
    ABD müttefiği bir terör örgütü.
    Şehirleri hendeklere boğan bir yapı.
    Açıktan “ekonomizi mahvederim” denilmiş bir ABD hedefi.
    Rusya dan silah almaya çalışan bir Nato müttefiği.
    Bunların hiçbiri yok.Hayal.uydurma.

    Aslında biz var mıyız?.Belki bizde yokuz.

    Taktik yapın,Tedbir yapın,takiyye yapın.
    Gizleyin.gizlenin saklanın.
    Dindar olun,Demokrat olun,Atatürkçü olun.
    ..Mış gibi yapın,şüphe oluşturun.
    Sapla samanı karıştırın.Herşeyi sulandırın.
    Yormayın kardeşim boşuna kendinizi.
    Ayrı bekaların insanlarıyız.

    • Sayın Serdar Turhan.

      Bunların hepsine amenna diyelim ve atalım altına imzayı.

      Dün Mansur Yavaş hakkında bomba bir haber çıktı. Hemen hızla göz gezdirdim haberlere. Adamın bilgisayarında çocuk pornosu varmış. En hafif şekliyle çıkan haber bu. Oluşturulmaya çalışılan algı ise adamın çocuklara tecavüz eden bir sapık olduğuydu.

      Haberlerin detayına girince ise zerre alakası olmayan başka bir hikaye çıkıyor. Özetle adama iftira atıyor muhterem medya.

      Vaktiyle bunu dindar kesime çokça yaparlardı. Bilhassa 28 Şubat sürecinde.

      Keser döner sap döner misali şimdi dindar(!) kesim yapıyor bunu.

      Ben ısrarla diyorum: “Ak Parti’yi CHP zihniyeti ele geçirmiş” diye. Reis’e de narkozu vermişler, görmüyor bunu.

      Hoş, 28 Şubat medyasının yazarlarının en az %50’si aynen yerli yerinde duruyor. Hem de Ak Parti sözcülüğü yapıyorlar.

      Bu sizce de garip değil mi?

      • Yanlış sayacaksan tonla yanlış vardır sayın Bernar dünde vardı.
        Bir siayasetçiyi konuşacaksanız karşısına bir siyasetçi koyup kouşacaksınız.
        “Tarafsız tarafgirlik” yok.

        Ben siyaset üstü,daha dün darbe püskürtülünce ABD darbse yapmaktan vaz mı geçti.
        Hayır bu deavm ediyor.
        Bu deavm ederken ben meleklerşn cinsisyetini tartışmam.
        Yıllardır siyasette olan pislikleri bugun oluşmuş gibi sunmak asıl sorunları örtbas etmenin yoludur.
        Kimki ABD,HDPKK,FETÖ karşısında ise ben onun yanındayım.MHP de dahil.
        Kim çıkar ona laf söylerse onun yanındayım.
        Dikkat edersen HDP ile ittifağı bile güzelce gözden kaçırıyorlar.
        Yok arkadaş ABD saldırıken meleklerin cinsiyeti beni ilgilendirmiyor.

        • Sn Serdar Turhan: “Kimki ABD, HDPKK, FETÖ karşısında ise ben onun yanındayım diyorsun” İyi güzel de sapla samanı ayıracak kafa var mı sende? Buş(t) hanzosu da aynı şeyi söylüyordu “Saddam sivri sineği”ni bahane ederek Irak’ın tahribatına gerekçe hazırlarken TVlere beyanat veriyordu, aynen şöyle “Bu konuda ya bizim gibi düşüneceksiniz-bize katılacaksınız, ya da bizi karşınızda bulacaksınız”. Senin bir farkın var mı bu yaklaşımdan. Teklifimden yan çizdin (http://u0i.626.myftpupload.com/dostum-secim-tahminini-kendine-sakla-diyor-sebebini-anliyor-ve-sizlerle-de-paylasiyorum/ H.K. 18 Mart 2019 at 09:26. İkinci bir teklif olarak hakkımda yaptığın en azından 3 konudaki riyakarlığından dolayı senden özür bekliyorum. Namertliği kabul etmen karakterine daha mı uygun?

      • Belden aşağı vurmak doğru değildir; kime olsa da! M.yavaş sadece iş bilmezin tekidir, hepsi bu…

  38. Dünya yönetim sistemi “Kral çıplak” modu doğru ilerliyor. Evet gerçekten kral çıplak ama kimse cesaret edip kral çıplak demiyor. Kral ne söylese onu doğru olarak kabul ediyorlar.
    Dindarlar yalan söylememeli ve kul hakkı yememelidir. Cumhurbaşkanı her geçen gün halkı ayrışma dozunu artırıyor. Eski defterleri açıyor. Ve nihayetinde eski defterlerde gerek hdp olsun gerekse Feto olsun en çok bu iktidarla yatıp kalktılar.
    Genel seçim olsaydı beka sorunu konuşabilirdik yerel seçimde beka sorunu olmaz. Eğer bir şüphe varsa o zaman İktidar olarak zaafların var demektir. Belediyecilik halkın ihtiyacına göre şerbet vermek demektir. Nerde bir eksiklik varsa onu yapar.
    Gazetecilik tek dil olmuş. Medya geneli iktidarın korkusundan başını kaldiramiyorlar. Haksızlık dizboyu…
    SAYGILAR SEVGİLER

  39. Henüz 39 yaşina girmemiş Yeni Zellanda başbakanı! Dün şunu söyledi, “Ben o TERÖRIST, IRKÇI, KATILIN, ismini söylemem.”

    Avrupa ve ABD gazetecileri,hem o haber vidiyosunu gösteriyorlar hemde başbakanın konuşmasi esnasinda kendi kendilerine “Yeni Zellanda başbakanı bize insanliğimizi ve masleğimizi hatirlatip işimizi öğretti.” diyerek kadını taktir ediyorlar.

    Zellanda başbakani dindar birisine benzemiyor, fakat tam bir insan.
    Kendisi Mormon bir ailenin kızı, ama çocuğunun babası ile nikahsız yaşiyor.
    Mormorlarda, evlilik dışı yaşamak ,
    içki, sigara, ve (kahve,çay gibi)kafeyinli ıçecekler içmek yasak.

    Kadin tek başina dünyaya insanlık dersi verdı. Bütün dünya ondan ve
    Avusturalyali 17 yaşındaki egg boydan, öğrendikleri insanliği uygularken, bizim kiler “Eyyy Haçlilar gelinde sizi kanininzda boğalim” diye esip kükriyorlar.

    Egg boy ne yapti? kendisi için toplanan 51,000 doları de şahitlerin ailelerine bağısladı.
    6 miliyon nufusu Zellandada 3 gün içinde ölenlerin yakinlari için 8 miliyon Zellanda dolrı topladı.

    Haçlılar Trump gibilerini, laik olduğu yere göndermesini iyi beceriyorlar bizimkilerde trump gibilerinin eteklerini öpiyorlar.

    Türkiyeye dişardan baktığınızda, sanki dünyadaki bütün devletler toplari tüfekleri ile Türkiyeye saldiriyorlarda Devlet başkanı de bunlarla savşiyor, savaşi 31 Mart 2019 da kazanarak zafer ilan edecek.

    Peki devleti yönetenlerle birlikte kendilerine biat etmeyenlere, iftira atmalarina ne demelı?

    Erdoğani eleştirenlerin terörist oldğundan o kadar eminlerki! Tam 1400 küsür sene öncenin cahiliye döneminin insanlari gibiler.
    Yalan ve iftira olan yer yikilip yok olmaya mahkümdür.

    Her ne kadar CENNETIN ANAHTARINI
    VÂD EDEN AKP ye oyda verseler onlardan bir değil bin cennet anahtaride alsalar, ben hakkımı helal etmedikten sonlar cennete giremezler.

    700+ bebeği dahi suçlu gibi hapiste çürütenler ne kadar bağirsalarda seslerini ancak onlara biat edelere duyururlar.

    Siz kendi vatandaşlariniza iftira atarak veya emirle hayatlarini karartip, daha sonrada kalkip din kardeşliğinden bahs edeceksiniz.
    Kımselere yutturamassiniz.

    • Nurdan abla; otoriteye saygılı olunsun ama! Güneydeki sevdiğimiz ülkeninki otorite de bizimki bostan korkuluğu mu? Ayrıca bangladeşin kadın başbakanı da bilmem kaçıncı kez seçildi ve daha 70ini yeni devirmiş:) darısı yenizellandanın başına diyelim:)

  40. Sayin koru ne yazikki siyasi kültürümüz böyle hoş olmayan örneklerle dolu inseallah bu dürumdan kurtulunur gonul istiyor ki bunlar olmasin

  41. Bu sorun yazarın kendi alanında bizim ise çarşı pazarda sık karşılaştığımız belvayı umumidir. Toplum, temsil özelliği olan görünür şahsiyetlerin maksada giden yolda yumruk saymadan yaptıkları eleştirileri, twitter üzerinden kelime şeklinde yolladıkları zehirli okları görenlerin hayata dair gündelik aksi yevmiye karşılaştığımız insanın insana, ebeveynin çocuğa, esnafın müşteriye, şoförün şoföre olan hürmetsizliği, tahammülsüzlüğü fırsat bulunca gizli, aşikar tahkir ve tezyif sui neticelerini vermiştir. Bu etki topluma taravet, vahdet ve istikamet verecek sloganlar silsilesine kapılan kara halkın manevi muvaffakıyetini netice vermeyecektir. Kalplerin mülevves, vicdanların muazzep ve zihinlerin müşevveş olduğu toplumlar hiç bir alanda ”“Nasrun minallah ve fethun karib” nidası ile beşarete mazhar olamaz. İsterseniz saflarınızda devrin kutbu, mehdiyi azam, müceddidi sani bulunsun insan nisyandan ve hatadan vareste olmadığı için dava, dava diyerek kalpleri ittihad ettirmek ancak ahlakı hamide ile mücehhez bir toplum teşkil ederek olur aksi durumda ancak şu ayetin içinde yer alan ilahi teşbihe masadak olursunuz.
    ”Onlar ancak, ağzına gelsin diye iki avucunu suya doğru açıp yalvaran kimse gibidir. Halbuki bu yoldan su asla onun ağzına gelecek değildir. Kafirlerin duası hep boşa gider” Rad-14

  42. Tekin zamanlardan geçmiyoruz ve ben Binali Yıldırım Bey için giderek daha çok kaygılanıyorum. Geçen hafta, beka konusunda söyledikleri liderinin sözleriyle örtüşmüyor, iğreti duruyordu. Dün, akla zarar bir iş daha yapmış, gitmiş tüm partilerin seçim standlarına çiçek bırakmış, “Yani biz savaşa filan girmiş değiliz, seçime gidiyoruz. Seçim sürecinde de nihayetinde kendimizi anlatacağız, onlar da adaylarını anlatıyorlar.” demiş.

    Birisi Binali Bey’in kulağına eğilip, “Bunlar tehlikeli işler, Başkanım” diye fısıldasın bence. Malum, subliminal mesaj durumları. İnşallah diğer partililere verdiği çiçekler kırmızı karanfil değildir. Onyılların sağcı emniyet müdürü Hanefi Avcı’yı gizli radikal sol örgüt üyeliğinden içeri atan hukuk, alenen kırmızı karanfil dağıtan adama neler yapmaz, bir düşünsün Binali Bey -ve bence yanlış sulara yelken açmayıp beka korosuna katılsın tez elden.

  43. Hakikat-ötesi dediğimiz deneyim, daha önce de değinmiştim, hep birlikte salaklaşmayı kabullendiğimiz, hatta arzuladığımız için mümkün oluyor. Ellerden düşmeyen akıllı telefonlar, sabahın kör saati de dahil olmak üzere, günün her anı aklı ve ruhu iğdiş edip onu teslim alan düzinelerce TV knalı. . . Harry Potter türü, yazın becerisi değil, salt düş gücü gerektiren metinlerin, edebiyat dediğimiz alanı ikame etmesi.

    Kapitalizm, eskiden, salt gayrı-insani eşitsizlikler, sömürü, çevrsel yıkım yaratan berbat bir sistemdi. Bir avuç seçkini beyler paşalar gibi yaşatan, toplumun geri kalanını yoksullağa mahkum eden bir düzendi. Artık öyle değil: Kapitalizm, kendi içinden, dindarından sekülerine istisnasız herkesi teslim alan bir KÜLTÜR yarattı. Şimdi, Kastamonu’nun herhangi bir kasabasına bağlı herhangi bir köyünde yaşayan herhangi bir köylü de parmaklarını bir telefonun ekranı üzerinde dolaştırma lüksüne sahip. İyi kötü herkes bir araba sahibi oldu; uçak dediğimiz çelik kuşun gövdesine tutunup oradan oraya uçmak artık zenginlere özgü bir ayrıcalık değil. İnsanlara tüketimin hazzını yaşattı kapitalizm, karşılığında, bizden hep birlikte salaklaşmamızı talep etti. İslamcısından sosyalistine, sekülerinden dindar muhafazakarına, hep birlikte ve heyecanla TAMAM dedik. Önce ruhumuzu, sonra aklımızı teslim ettik. Adı “kredi kartı” olan küçücük bir plastik parçasıyla başarıldı bu iş!

    Artık kasaba yok pek çok dünya ülkesinde. Hemen her yerde büyük metropollerde, şehirlerde yaşıyor insanlar. Daha çok tüketebilmek, daha ‘kıyak’ bir akıllı telefon, daha geniş TV ekranı için köpekler gibi çalışmaya itiraz eden yok -yeter ki bir iş verin. Ne üç satır gazete okumaya, ne iki dakika beynini kullanmaya zamanı (ve enerjisi) var.

    Kendi sözcükleri, kendisine ait cümleleri bile yok insanların. A Haber ya da Fox TV’den, Halk TV’den işittiğinin aklında kalanını tekrar ederek -sözüm ona- tartışıyor siyaseti mesai arkadaşıyla. Takımı gol attığında gösterdiği sevinç sergileme biçimi bile aynı: Ayağa kalkıyor, salakça bir gülücük, kendi resmini çekiyor takımı gol attığında. Şaşkınlık ve hayranlık ünlemi de aynı (WOOWW!), telefon görüşmesini sonlandıran sözcük de aynı. Ben bunlara “salaklaşmanın standartlaşması” diyorum. Yani, salaklaşma biçimlerimiz bile aynı artık.

    Salaklaştırılmış yığınların peşlerinden sürüklendikleri liderlerin kaliteli insanlar olmaları gerekmiyor hiç -Trump bunun en kusursuz örneği. Beyin ve fikir sahibi olmaları da gerekmiyor -zaten böyle şeyler talep edilmiyor kendilerinden. Tutarlı olmaları hiç mi hiç gerekmiyor. Dün küfürleşenlarin şimdi ittifak kurmuş olamsı, dün birbirlerinin başını gözünü yarmış ülkücülerle solcuların liderlerinin mitinglerde elele tutuşup kürsüye çıkması, her şeyi tek başına anlatıyor zaten.

    Sokak ropörtajlarında arada bir “Hiç birine oy vermeyeceğim. Alayı aynı bunların. Hiçbiri oyumu hak etmiyor” diyen tek tük insanlar görüyorum. Üç kuruşluk saygınlığımızı, bu tür salaklaştırılamamış insanlarımıza borçluyuz galiba.

    • Bernar arkadaş

      Şu yaptığınız tespitlerin her bir cümlesine içtenlikle katılıyorum.Hepten farklı bir dilden konuşmuyoruz yani.Saygılar.

    • Sn.bernar harry potter ve yazarına haksızlık etmişsin!(hayır rowlingten özür dilemeni istemiceem:) yalnız fırsat bulursan tüm ciltlerini oku(seyret demiyorum!sevebilirsin; altyapınla yani krestomatinle örtüşebilir de… Kitap tavsiye etmekten ve edilmesinden de nefret ederim bu arada:(

  44. Dindar İnsanlar Hangi işi yaparsa , Yapsın Dürüst ve ilkeli olmalı .Yoksa beğenmediği, kötü gördüğü ,eleştirdiği ne varsa onu yapar. O zamanda diğer insanlar yahu bu kişi dindarım diyor , ama bu yaptıkları ne diye sorup ,dinede,soğuk bakar bunda dindarım diyenin de payı olmuş olur. Zaten dindar geçineni saymıyoruz Ona her yol mübah ,bu konuyla ilgil şu hadis başka söze ihtiyaç bırakmaz derdimizin dermanıdır:” Müslüman; Diğer İnsanların , Dilinden ve Elinden güvende olduğu kimsedir.” Her zaman Her yerde Herkese karşı , Peygamberimiz bu sözünü söyleyerek değil uygulayarak örnek olmuştur vesselam…..Güven Duygusu , Güvenilir İnsanların Çokluğu ,Toplumun huzuru İçin Şart

  45. “Popülist’ sıfatıyla anılan politikacılar, iktidara göz koydukları her ülkede, kendilerine aslında var olmayan bir veya birkaç ‘düşman’ belleyip yalanın arkasına gizlenerek ve düşman belledikleri için her türlü olumsuz sıfatı kullanarak seçmen karşısına çıkabiliyorlar.”

    Ne acı, değil mi? Kendine aslında var olmayan bir düşman belleyip, yalan arkasına gizlenip, olumsuz sıfatlar kullanmak…

    Sn. Koru bu tesbitini sadece bizim ülkemizde olanı için değil, dünyanın çoğu yeri için yapıyor olsa da ben; ülkemiz için olanı, hele, dindar olan siyasilerimizin bu denli popülist davranmalarına anlam veremiyorum.

    Genel midir yerel midir pek ayırt edemediğimiz önümüzdeki seçimler için, siyasilerin, konuşma ve eylemlerine bakınca (dindar olanlarının oranı nedir, bilmiyorum), çoğunun eylemi/yaklaşımı popülistçe..al birini vur ötekine.

    Şecaat arzederken, merd-i kıpti sirkatin söyler misali, eylemleriyle, söylemleriyle siyasiler, aslında kendilerini hep ele veriyorlar.

    Peki seçmen bunu görmüyor, bilmiyor mu? Görüyor da biliyor da..buna rağmen ateşli bir taraftar bile olabiliyor.

    Elindeki bir “oy” ile seçmen de popülist davranabiliyor.

    Sözün özü, siyasetçilere yakıştığı gibi bir o kadar da seçmene de yakışıyor bu popülist kavramı.

    Popülist seçmeler!..

    • Milli iradeye popülist diyeni de gördük çok şükür:) derdiniz ne kaypak siyasetçi ne de şarlatan gasteciler; millet popülist öyle mi? “Hay aklınızla bin yaşayın hasan bey!” deyimi tırnak içine aldım ki olur da sayın yazara da akıl sağlığı falan dileyecek olursanız bu kalıbı kullanın diye:) Ne günlere kaldık bilader…

  46. İnsanların genelinde edeb konusunda bir zaafiyet var. Bu durum doğal olarak her kesime sirayet ediyor. İnsanlar görünüşte siyasi fikirleri için , temelde menfaatleri için yetenekli oldukları konularda fütursuzca, herşey mubah anlayışını fiiliyata geçiriyorlar. Bir yazar, ülkemizdeki evliliklerin azalıp, boşanmaların artışını hükümetin verdiği sosyal yardımlara bağlamış, öyleki insanlar o yardımı almaya gerekli şartları sağlamak için etik değerleri ,yasaları by pass edip ömür boyu bekar, dul ya da resmiyette bekar fiiliyatta evli olarak yaşamlarını sürdürüyorlarmış. Bunların sayısı da AKP döneminde 1/8 olan boşanma oranını 1/5 e taşımış.. Hayat realitede yaşanıyor.. Ekonomistler yorum yapıyor, değerlendirirken siyasi görüşünü öğrenmeye çalışıyor ve göz önünde bulunduruyorum. O kadar karaktersiz insan var ki piyasada kendi siyasi görüşünü enjekte etmek için her enstrumanı çarpıtarak kullanmaktan imtina etmiyor.İktidar yanlıları düşecek muhalifler büyük kriz gelicek diyor. Gerçekten objektif yorum yapan nerdeyse yok, sadece ekonomistler değil, köşe yazarları da.. T24 de geleli bir kaç ay olup her olaydan Erdoğan yergisi çıkarma yeteneğine haiz yazardan nasıl midem kalkıyorsa ülke TV de İmamoğluna Demirtaşı kınatmaya çalışan sunucudan da bir o kadar tiksiniyorum. Bir sunucu hangi konumda olduğunu düşünüyor acaba? Temennimiz Ülkemizdeki her kesimdeki hakkaniyetli, özü sözü bir, dürüst ve edebli kişilerin sayısının artması.

Yoruma kapalı.