‘Tek adam’ tartışmasına tarihten bir katkı.. Mustafa Kemal ve Tayyip Erdoğan projeleri..

24
Reklam

Hakkını en başta teslim edeyim: Bu kısır ortamda aklı başında tartışma konularının kapağını aralayan.. yine Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan oldu.

O olmasa, cuma namazı çıkışında konuşmasa, Meclis’te sürdürülmekte olan ‘anayasa değişikliği görüşmeleri’, kırılan burun ile ısırılan bacak ikilisi arasına sıkışıp kalacaktı.

Bakın ne demiş:

“İkide bir, tek adamcılık gibi laflar ediliyor. Bir defa Türkiye’de eğer tek adamcılık konuşulacaksa, tek adamcılığın bugüne kadar uygulamasını yapan siyasi parti Cumhuriyet Halk Partisi’dir. Daha kuruluşundan beri tek adam üzerine gelmiştir zaten.”

Atatürk’ün tek adamlığı…

Mustafa Kemal Atatürk öyleydi. Atatürk’ü anlatan kitaplar arasında en bilinenin adı zaten ‘Tek Adam’; ölümüne kadar ülkenin kaderine tek başına hâkim bir devlet adamı görüntüsü verdiği de muhakkak…

En başlarda.. Meclis başkanı ve aynı zamanda hükümetin de başıydı Mustafa Kemal. Ayrıca başkomutanlığı da uhdesinde barındırıyordu. Başkomutanlıkla ilgili kanunun ikinci maddesi kendisine Meclis’in yetkilerini kullanma –yani kanun yapma– izni veriyordu. Sürekli bir olağanüstü hal uygulaması ve ‘İstiklal mahkemeleri’ gibi muhalifleri sindirmeye yarayan bir de yargı mekanizması bulunuyordu.

1920’lerde böyle bir tablonun olduğu bir gerçek; ancak bir başka gerçek daha var: Yetkilerin tek elde toplanmasını doğru bulmayan, kuvvetler ayrılığı ilkesine sahip çıkan, olağanüstü yetkili mahkemeler fikrine sıcak bakmayan Birinci Meclis gerçeği…

Nitekim.. sıkı bir muhalefet sonucu.. Meclis başkanlığı ile hükümet başkanlığı birbirinden ayrılıyor.. başkomutanlık kanununun ikinci maddesi kaldırılıp kanun yapma yetkisi elinden alınıyor.. İstiklal mahkemeleri lâğvediliyor ve yeniden getirilme ihtimali akılda tutulup.. kanununa Meclis denetimi mekanizması ekleniyor…

Reklam

Daha da önemlisi.. 1923 yılı Şubat ayında, Meclis, herkesin temel hak ve özgürlüklerden yararlanmasını güvence altına alacak bir kanun çıkarmadan kendisini feshetmiyor…

Tek adama karşı, dönemine göre bile ileri bir anlayışla onun yetkilerini budamayı görev bilen bir Meclis’imiz vardı…

[Bu konuda daha geniş bilgi sahibi olmak isteyenler, ‘Birinci Meclis’i yıllardan beri kitaplarında işleyen Prof. Ahmet Demirel’in eserlerine başvurabilir.]

İstiklal Savaşı şartlarında var olan Birinci Meclis’in anlayışı 1923’ten sonra da sürebilseydi.. Türkiye Cumhuriyeti’nin tarihi çok farklı yazılabilirdi.

Sonrasında tek partili bir Meclis var; 287 mebusun –tek istisna ile– hepsi Halk Fırkası (HF) üyesi… Mustafa Kemal de yalnız cumhurbaşkanı değil, aynı zamanda sonradan Cumhuriyet Halk Partisi adını alacak HF’nın da başkanı… Bir eksik sürekli olağanüstü hal; o eksiklik de 1925’te çıkarılan Takrir-i Sükûn Kanunu ile gideriliyor…

Mustafa Kemal ondan sonra her anlamda ‘tek adam’ haline geliyor…

İyi bir şey mi olan?

Bazıları, 1923’ten sonra gerçekleştirilen çeşitli alanlardaki köklü değişikliklere bakarak, bu soruya hiç düşünmeden “Tabii” cevabını verecektir. ‘Devrimler’ diye adlandırılan o değişiklikler, Birinci Meclis ruhu devam etseydi, herhalde hayata geçirilemezdi.

Tartışmanın kapısını aralayan Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın, açıklamasının üslubundan, yukarıdaki soruya olumlu cevap vermediğini mi varsaymalıyız?

Reklam

Eğer öyleyse.. o dönemin –hiç değilse bazı– uygulamalarına eleştirel olarak yaklaşıyorsa.. AK Parti grubunun Meclis’ten olduğu gibi çıkması için cansiperane çaba gösterdiği anayasa değişikliği paketini kendisinin de arzu etmesini nasıl yorumlayabiliriz?

Mustafa Kemal’in Türkiye’nin kaderinde önemli roller oynamaya başlamadan çok önce, 1923 sonrasında birbiri ardına gerçekleştirdiği projeyi kafasında taşıdığı.. hakkındaki kitapların hepsinde mutlaka yer alır.

Projesini en yakın arkadaşlarıyla bile paylaşmayıp kendine sakladığı da söylenir…

Tayyip Erdoğan’ın da “Bir gün cumhurbaşkanı olur ve Meclis’te istediğimi hayata geçirecek bir çoğunluğu elde edersem, şunları mutlaka yapmalıyım” dediği bir projesi olabilir.

En yakın arkadaşlarından bile sakladığı…

Herhalde onu öğrenmek için anayasa paketinin referandumdan da onay almasını bekleyeceğiz.

Kai Diekmann ile Ertuğrul Özkök: Trump Tower’da..

Afiyet olsun ama..

Ertuğrul Özkök ‘Trump Amerikası’nı yakından izlemek için New York’ta; bugünkü yazısında, yeni seçilen başkanın Washington öncesi karargâh olarak kullandığı Trump Tower’da yaşadıklarını anlatıyor

Yar-ı vefakârı sayabileceğimiz, yakınlarda görevini bırakmak zorunda kalmış Bild’in eski yayın yönetmeni Kai Diekmann ile birlikteler…

Trump Tower’ın altındaki ‘The Grill’de buluşmuş ve orada ‘burger’ yemişler…

Ben onların yerinde olsam Manhattan’ın o bölgesinde çok daha güzel restoranlar varken, merak saikiyle bile olsa, Grill’e uğramazdım.

Vanity Fair dergisinin yönetmeni Graydon Carter’a benzetirim Ertuğrul Özkök’ü; havasıyla, tavrıyla, zevkleriyle onu andırır.

Carter, dergisinde, bu ay, Tine Nguyen’in yazısı ile, The Grill’i, ‘Amerika’nın muhtemelen en kötü restoranı’ olarak ilân etti de, Trump hemen, hem dergisine hem de Carter’ın kendisine hücum eden Twit’ler attı.

Nguyen’e birisi vaktiyle bir hayvanın gözünü yedirmiş, midesi kalkmış… “O göz The Grill’in burgerinden kat kat iyiydi” diye yazıyor…

ΩΩΩΩ

Reklam

24 YORUMLAR

  1. Erdoğan ve ekibi, siyasî iktidara güçlü bir belediyecilik tecrübecisiyle geldiği için, Türkiye Belediyeciliği adına çok iyi işler yaptı. Duble yollar, hava alanları, hastaneler vs… Ancak devlet tecrübesinden yoksun oldukları için kurumsal devlet anlayışında hep çuvalladırlar… Gülen’le yol arkadaşlığı, “Allah ve millet bizi affetsin” e dönüştü. Ergenekon vb davalar “kumpas” adını aldı. “Kardeşim Esad” zalim bir despot oldu. Çözüm süreci, terör örgütünün kanlı eylemleriyle son buldu. Şimdi kuvvetler ayrılığını ve yargı bağımsızlığını tamamen ortadan kaldıran ve dünyada eşi benzeri görülmeyen bir tek adamlık sistemi getirilmek isteniyor.
    “Evetçilerin” Anayasa’ya açıkça aykırı şekilde ve 1946 seçimlerini hatırlatır biçimde “açık oy” kullanmak zorunda kaldığı Anayasa değişikliği, toplumun kayıtsız Erdoğan sevgisi nedeniyle belki yasalaşır. Ama bu ülkenin, “tek adamlığı” uzun süre kaldırması mümkün değil.
    İnşallah bu büyük hatadan yol yakınken dönülür. Zira son pişmanlıklar fayda vermiyor. Önceki önceki örnekler de olduğu gibi… Sadece günah çıkarmış oluyorsunuz o kadar…

  2. müslümanlığı iyi bilen kişi kitabın nasıl ortadan kaldırılacağını da elbette iyi bilir. Onun için ahkamı şeriyye ve evkaf vekaletinin lağvetmiştir. Tek adamlık halen devam ediyor hemde ölü olarak memlekette ikinci bir adam çıkmadı çıkacak gibi de görünmüyor. Kemalizmi bilen dini bilmiyor dini bilen kemalizmi bilmiyor ve ikisinin birbirinin zıddı olduğunu anlamak istemiyorlar.

  3. Bundan 5 saat önce Seattle Believedeki camiyi yakdılar, zarar ne kadar belli değil fakat bir şüpheli yakalanmış.
    Bizim Trump gümbür gümbür geliyor, hem de yakıp yıkarak. Gerçi bu olayın Türkiye için haber değeri pek yok! Gene de ben Ordaki Trump hayranları sevinsın diye paylaşmak istedim.

  4. Neden milletvekilleri yasayı cigneyip açık oy kullanıyor? Bence çoğu bylock cu ve fetocu. Bu sekilde kendilerini bekleyen tehlikeleri bertaraf ediyorlar.

  5. CUMHURBAŞKANIN ATADIĞI BÜROKRATLAR KENDİNİ KÜÇÜK İMPARATOR GİBİ GÖRMEYE BAŞLARSA NE OLUR?
    Engelli bir öğrencim rektörle görüşmek içim makamına çıkmak istemiş ama güvenlik görevlisi tarafından engellenmiş. Gerekçe: “Koskocaman Cumhurbaşkanı tarafından tayin edilen bir rektörle öyle kolay üstelik randevu almadan hiç görüşemezsin.” Aynı öğrenci birkaç ay sonra Sağlık İl Müdürlüğünün bir personeli olarak takım elbisesiyle rektörlük makamına bir mektup bırakmak üzere gittiğinde el üstünde tutulmuş. Klâsik “Ye Kürküm Ye” gerçeğinin ötesinde burada ayrı bir idarî sorun daha ortaya çıkmaktadır. Korktuğum şu: Cumhurbaşkanı tarafından atanan bürokratlar, kendilerini o kadar güçlü hissedecekler ki denetim mekanizmalarının yetersizliğinden yararlanarak, keyfî uygulamalara tenezzül etmeye başlayacaklardır. Mevcut sistemde dahî rektörler, muhalif bildiği öğretim üyelerini 13/b uygulamalarıyla hiçbir ciddi gerekçe göstermeden istediği yere sürgüne gönderebiliyor, elinden derslerini alabiliyor. Öğretim üyesi, hakkını YÖK’ten aramak istiyor ama YÖK, rektör hakkında hiçbir işlem yapmıyor, tam tersine rektör, hakkını arayan öğretim üyesine eften püften meselelerden dolayı yeni soruşturmalar açıyor. Halbuki demokratik hukuk devletinde en zayıf halkanın üyeleri en fazla korunması gerekirken biz de tam tersine büyük haklar ve yetkiler ile donatılmış idareciler, keyfî uygulamalarına rağmen korunmaktadır. Olan bu sistem içinde hakkını arayamayan vatandaşlara (öğretim üyelerine) oluyor neticede…Nereden mi biliyorum? İhraç edilmiş bir öğretim üyesi olarak üniversitelerimizde nelerin döndüğünü benden daha iyi bilecek kimse yok herhalde?..

  6. ALT SİSTEM TARTIŞMASINDAN ZİYADE HUKUKU ÜSTÜN TUTAN BİR ÜST SİTEMDİR HAYALİM
    Çok partili sistemde yani iktidara (tek adamlık sistemine) muhalefet yapan demokratik partiler olduğu sürece diktatörlük tesis etmek o kadar kolay değildir. Kaldı ki Türkiye, hem NATO, hem OECD, hem de AB’ye katılmak isteyen halen anaysal(ı) bir hukuk devletidir. Madem AK Parti ve MHP ille de yeni bir Cumhurbaşkanlık sistemi istiyor ve Meclisten teklifleri geçirebiliyor. O halde bekleyelim halkımız da yeni sisteme evet derse zamanla ya yeni sistemden memnun olacak, ya da pişman olacak. O zaman muhalif partilere de iktidar olma şansı doğar. Biz Türkler, (alt) sistem tartışmasına çok kafa yoruyoruz. Önemli olan hangi sistem olursa olsun (üst) sistemin içinde temel insan haklarının varlığı ve işlevselliğidir ve herkese fırsat eşitliği kapsamında sosyal refah sağlayabilmesidir. Ben ülkemde sadece özgürce yaşamak istiyorum. Kim başıma gelirse gelsin artık umurumda değil, yeter ki (üst) sistem âdil olsun ve idare eden(ler) kim ise adalet çizgisinden ayrılma cesareti gösteremeyecek kadar denetim ve müeyyide unsurlarına da sahip olsun. Memleketini seven bir vatandaş olarak çok şeyler mi istiyorum?

  7. tek adamçilik’tan bahsedi̇ldi̇ği̇nde chp aka geli̇veri̇yor ama chp bunu terkedeli̇ 70-80 sene olmuş ve bi̇r asir sonra ülkeyi̇ yüz sene geri̇ye götüren akp i̇kaz edi̇li̇yor ama akp li̇ler i̇lle de 1930 ve 1940 li yillardaki̇ chp si̇ neden olmak i̇sti̇yor acaba? demokrasi̇ açisindan sorun çikarmasaydi ve tek adamcilik i̇yi̇ bi̇r şey olsaydi chp savunmaya devam ederdi̇! aym’ne göre lai̇kli̇ği̇ çi̇ğnemekten sabikali akp i̇rti̇caci bi̇r parti̇ olmamali! akp ve mhp ni̇n geti̇rdi̇ği̇ 18 maddeli̇k anayasa deği̇şi̇kli̇ği̇ paketi̇ türk mi̇lleti̇ne bati standartlarinda ni̇teli̇kli̇ bi̇r demokrasi̇ vaad edi̇yor mu? buna bakmak gerekmez mi̇? ülkeyi̇ yüz sene i̇leri̇ye götüreceği̇ne akp kurmaylari bi̇r asir geri̇ye götürmüyorlar mi bu sir proje i̇le….. hem tek adam ve mi̇lli̇ şef’i̇ tenki̇d ederek toplum gözünde chp yi̇ mahkum ederek si̇yasi̇ rant devşi̇receksi̇n, arkasinda büyük bi̇r ri̇catla türki̇ye’ni̇n kuruluş yillarina dönerek 2002 yilinda i̇kti̇dara geli̇rken vaad etti̇ği̇n türki̇ye tezi̇ i̇le kendi̇nle çeli̇şme uğruna si̇yasi̇ termi̇natörlükten çeki̇nmeyeceksi̇n bu demokrasi̇ olamaz ki̇?

  8. Anayasa,kanunlar,yönetmelikler… ihdas edilirken yetki sorumluluk mesuliyet ve muhataplık en zayıf ve en art niyetli kişilerin elinde toplanmamasına dikkat edilmelidir.Anayasa ve yasalar toplumsal mutabakatın sağlanması sonucunda oluşmalıdır.Bu mutabakat dışında kalacak kesimlerin, dışlanmışlık psikolojisinin toplumda yapacağı tahribatı kendi coğrafyamızda çok yakından görmekteyiz.Sonuç maalesef bu ve iyi bir sonuç değil.

  9. Tarihten önce,günümüze şahitlik edelim.Adalet Bakanı,”Atatürk Anayasası”na gönderme yaparak,halihazır çalışmanın o yönde olduğunu söylüyor.C.Başkanı Recep Tayyip Erdoğan ise, onun,”tek adam”dönemi anayasası olduğunu söylüyor.Bu durumda, yapılan anayasa değişikliklerinin,”tek adam”lık olduğu iddiaları doğruluk kazan mıyor mu? Çok partili hayata geçiş öncesini ayrı tutarsak ,1960 ve sonrası Anayasaların hiçbirisi, Şimdi gece-gündüz demeden,herşey bir yana bırakılarak bitirilmesine son hız çalışılan “Anayasa değişikliği” ile öngörülen tek kişilik yönetime yaklaşma değil,uzağından bile geçemez.(Darbe anayasası da olsa!..)
    Herşey bir yana bırakılarak,cümlesini açayım.Önceki gün,sayın Başbakana,”Kıbrıs zirvesi görüşmelerine gidecekmesiniz?” sorusuyönetilince,sayın Yıldırım,anayasa değişikliği sürat koşusunu kasdederek,”hiçbir şey bu işten önemli olamaz” dedi.Sade bir vatandaş olarak ben ne diyebilirim ki?
    Değil mi ki,”biz ne bülek,ağa bülür”!..

  10. Anayasa değişikliği ile cumhurbaşkanlarına verilmek istenen yetkiler için geçmişe bakmaya ne gerek var. Parti genel başkanları örnek olarak gözümüzün önünde duruyor. Yetkileri sayesinde hepsi partilerinde tek adam. Partiler içi demokrasi diye bir şey kalmadı. Aynı deneyimi şimdi ülkemiz için tekrarlamanın ne anlamı var?

    • ‘Parti içi demokrasi’. Tam yerinde bir hatırlama-hatırlatma. Tek adam tartışmalarının ayyuka çıktığı bu hengamda ‘ tencere dibin kara, seninki benimkinden kara misali’.. Mevcut partilerden hiç olmasa bir ikisinde parti içi demokrasi işleseydi, bu gün ‘tek adam’ lık neymiş daha iyi anlaşılırdı.

  11. Su Anayasa degiskligini yerine getirilmesi gereken taslagi hic okumadim ve icerigini bizzat arastirmadim… bu benim ayibim… Ama emin olun cogumuz boyleyiz… 2010 referandumundada ayniydik… Sevmedigimiz grup ne derse tersini yapalim yeter…. mi???

  12. Evren’e İstiklal Savaşı’nı yapan generalleri sayarken Karabekir, Mareşal, İnönü ve Mustafa Kemal’i saymıştım.
    “Mustafa Kemal iyi komutan olmadan çok iyi devlet adamı idi. Siz de beşincisiniz.” demiştim. “Mustafa Kemal birincidir. Bana gelince bunları şartlar ortaya koydu. Bugün o şartlar yoktur.” dedi. Bugün birinci adam iddiasında kimse yoktur. Birinci adam olma şartları da yoktur.
    Mustafa Kemalin kafasında yeni devlet modeli vardı. Öncelikle Mustafa Kemal İslamiyet’i de çok iyi bilen bir kurmaydı. Dünyanın geleceğini iyi keşfetmişti. Bir taraftan Müslüman halkımızı, diğer taraftan batının sermayesi ve batının siyasilerini dengede tutmak sonra da iyi bir devleti kurmak istemesi olağan üstü bir başarı idi.
    Erdoğan’ın düşüncelerinde de Türkiye’yi götürmek istediği bir yer vardır. Ne var ki bu ancak ilimle olur. Güçle olur. Askerlerle iyi geçinmesi ona güç veriyor ama ilme gelince üzülerek söylüyorum, asla dayanağı yoktur. Sivillerden Burhan Kuzu ve Mustafa Kamalak anayasa profesörleridir. Başkanlık oyununa son verecek etkileri olabilir. Ses çıkarmıyorlar.
    Başbuğ Harp Akademisindeki konuşmada “Askerler artık askerlik dışındaki konular üzerinde de durmalıdır.” demişti. Muhterem Cumhurbaşkanımız Erdoğan’ın başarılı olması ancak askerlerin hazırlayacağı bir uygarlaşma projesini ciddiye alması ile mümkündür. Buna çokça ihtiyaç vardır.
    Mecliste bir oyun oynuyorlardı. Partilerin kapatılmasını meclis ekseriyetine bırakıyorlardı. Bunun yanlış olduğunu söyledim. Yanlıştı çünkü mutlak ekseriyeti anlamayan partiye karşı diğer partiler birleşir ve iktidardan indirirler. “Yıkmakta anlaşırlar ama yapmakta anlaşmazlar. Memleket için kötü olur.” dedim. Bunu değerlendirdi ve o madde o günlerde geçmedi. 7 Haziran seçimlerinde benzer durum oldu ve hükümeti kurmadılar ama AK Partiyi yüce divana gönderemediler. 1 Kasım ortaya çıktı.
    Şimdi Erdoğan’a oyun oynuyorlar. Partiler birleşerek cumhurbaşkanını meclisin ekseriyeti ile yüce divana gönderebilecek. Böylece muhalif partiler yıkmakta anlaşacak, yıkacaklar ama yapamayacaklar. Bu konunun işlenmesi gerekir. Sermaye tuzakları böyle kurar, çok güzel tesisleri döşer ama öyle sigorta koyar ki sonunda o tesis kısa devre yapıp çöker. Bu kanun sigortası da bu maddedir. Oyun bu madde ile oynanmaktadır.
    Devlet başkanı kurumlar arası dengeyi sağlar. Cumhurbaşkanı tam yetkilere sahip olmalıdır. Hükümet uygulama yapmalıdır. Yapılacak iş bazı kurumları doğrudan devlete bağlamaktır. Tekrar edelim.
    1- Genelkurmay Başkanlığı
    2- Merkez Bankası
    3- Devlet Planlama Teşkilatı
    4- YÖK
    5- Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu, Yüce Divan, Anayasa Mahkemesi
    Devlette birlik sağlanmalıdır. Kuvvetler ayrılığı değil, kuvvetler dengesi olmalıdır. Bu dengeyi Cumhurbaşkanı sağlamalıdır. Cumhurbaşkanı ekseriyet oyla değil, sıralama usulü ile ittifakla seçilmelidir.

  13. Eskilerin ‘ahval ve şerait’ dedikleri durum ne olacak peki. Atatürk dönemi Türkiye’si ile şimdinin Türkiye’si aynı mı? ‘Beka sorunu’ falan var diyorlar o yüzden hadi aynı diyelim. Peki halk aynı halk mı!
    Şehirde yaşayan ve eğitimini tamamlamış insanların mukayesesi nedir?
    20 Yy dünyası ile 21 Yy dünyası arasındaki fark ne olacak. Bir de Atatürk’ün 2 defa çok partili hayata geçme çabasını da hatırlatmak isterim. (:

  14. Daha önce de yazdım,sanılanın aksine, oluşturulmak istenen algının aksine, Tayyip Erdoğan bütün icraatlarını ortak akılla yapmıştır. Esasen bu da çok doğal bir şeydir. Çünkü bir insanın her şeyden anlaması mümkün değildir. Her konu uzmanıyla konuşulur,ondan sonra bir karar verilir.

    Tayyip Erdoğan, ortak akılla hareket etmesinden dolayı 15 yıldır bu başarıyı gösterebilmiştir. Cumhurbaşkanlığı sisteminde de aynı şekilde hareket etmemesi için hiç bir neden yok.

    Başkan yardımcısı, bakanlar, danışmanlar, kurullar, uzman bürokratlar… Hepsi devrede olacak. Başkan bir orkestra şefi gibi olacak, o kadar. Gerisi laf ü güzaftır, algı çalışmasıdır.
    Yürüyen devlet gemisinde ilk göze çarpanın başkan olması ise işin doğasının gereğidir. Bu görüntü tek adam rejiminin göstergesi değildir.

    Kendisinin de bir fani olduğunun her müslüman gibi Tayyip Erdoğan da farkındadır. Bunun farkında olmadığını düşünmek bir yanılgıdır.Sık sık hocalarının, yakınlarının, dostlarının cenazesine omuz
    veren bir insanın bunu bilmemesi asla düşünülemez.

    • Bekir bey başkanlık sistemi bu ülkenin faydasına olur zararına olur bu tartışılabilir. kaldı ki bende başkanlık sistemini 17 yıldır istiyorum, hayalim. Fakat bu hali ile değil. Sizde bilirsiniz ki demokrasilerde yasama yürütme yargı birbirinden ayrılır. Parlamenter sistemde yumuşak ayrılır, başkanlık sisteminde sert ayrılır. Biz kendimize özgü başkanlık sistemi yapalım dedik altından erkler birliği çıktı. Yani yasama yürütme yargı bir olursa demokrasi nasıl işlicek.

      Bunu sadece Cumhurbaşkanımız üzerinden tartışmak fevkalade yanlış. o söz verir sözünde durur sorun olmaz.

      Sonradan gelen Trumpa benzer birisi bu birliği kullanıp istediği kişileri yeni adı ile HSK (12 üyenin 7’sini Cumhurbaşkanı direk seçiyor, 5’ini meclis seçiyor eğer cumhurbaşkanı mecliste çoğunluğa hakimse dolaylı olarak o seçmiş olacak), Anayasa Mahkemesine ( seçim şeklinde bi değişiklik yok galiba. 17 üyenin 14’ünü Cumhurbaşkanı 3’ünü meclis seçiyor. Tabi meclis çoğunluğu cumhur başkanında olursa dolaylı olarak Cumhurbaşkanı seçmiş olur) seçse. Yasamayı (düşünsenize salı günleri partisinin başkanı olarak grup toplantısında muhalefeti eleştircek vekillerine seslenip grup kararı aldırcak meclisden çıkınca tarafsız olacak sizce imkanı varmı) istediği gibi yönetse. Yürütmede istediğini uygulasa halimiz nice olur.

      En basitinden baş örtüsü meselesinde anayasada hiç bir engel olmamasına rağmen zamanın yürütmesinin emri ile baş örtüsü yasağı ilan edildi (Hatırlarsanız Başbakan olduğu dönemde sayın Erdoğan bir kanun yada yasa çıkarmadan serbsttir dedi insanların önü açıldı) herkes sıkıntı yaşadı. Gelen bir Cumhurbaşkanı bunu hukuka aykırı olarak kanunlaştırsa kim sesini çıkartıcak. Sesini çıkartanı yürütmenin gücüyle rahatlıkla bastırabilecek.

      Bu meseleyi partilerin üstünde şahısların üstünde düşünerek değerlendirilmesi gerektiği kanaatindeyim. Malesef CHP nin tek adam diretmesi yüzünden olay sadece Erdoğan karşıtlığına kayıyor. Gerektiği gibi tartışılmıyor.

  15. Birinci tek adam döneminden (1923-1946) sonra ikinci tek adam dönemi (2017-…) başlıyor. Bunu meşrulaştırmak için de çokça eleştirdikleri tek parti dönemini kullanacaklar.

  16. gerçek olan bir şey varsa bu sistemin tek adam sistemi olup olmadığı tartışılıyorken ki cumhurbaşkanı başta akparti mh p ve dinlediğimiz pek çok gazeteci siyasetçi akademisyen hukukçu öyle olmadığını savunuyorlar öyle olduğunu savunan hdp chp ve bu eksendeki gazeteci siyasetçi akademisyen hukukçulara karşı ancak parlementer sistemimizin ne kadar işlevsiz olduğuna dair bir tartışma yok. herkes parlementonun revizyon edilmesi konusunda hemfikir.
    cumhurbaşkanının gizli ajandası olabilir derken… ne olabilir mesela..şu an zaten istediği yasaları çıkaramıyor mu ne değişecek onun açısından. bu sistem iki başlılığı kaldıracak en önemlisi. öküz altında buzağı aramaya ne gerek var mesele sıkıntımız varmış gibi…

    • didem hanım size Prof. Ersan Şen’in yorumlarını tavsiye ederim(Sizin filminize kaşılık bilimsel :). önerdiğiniz filmi en kısa zamanda izlicem). Müsait olursanız dinleyin.

      Sorun başkanlık sistemi yada tek adamlık değil. Seçim siteminde, Parlamentoda yani milletvekillerinin seçilim şeklinde hiç bir düzenleme yapılmadan başkanlık sisteminin geliyor olmasında. Yeni adı ile HSK nın doğrudan 7 dolaylı olarakda 5 üyesini seçiyor olmasında.

      Tarafsızlık yemini ederken partisinin grup toplantısında muhalefeti eleştirmesi ne kadar doğru olacak. Tarafsızlığına halel getirmicekmi.

      Ayrıca bugünkü parlamento ve iktidarın başkanlık sisteminde düşünsek %52 ile iktidar seçildi, Parlamentoda %97 temsil var. %52’nin %97’yi fes etmesi ne kadar doğru ( Kendinide fes ediyor dahi olsa).

      Evet sizinde dediğiniz gibi Ülkemizin çift başlılık sorunu var. Ama bunun çözümü iki partiden 2 hukukçunun yanyana gelip yazdığı taslak üzerinden olması yanlış. CHP görüşmelere katılmayarak kendi ayağına sıkmış oldu zaten. Ama 3 parti ilede olacak iş değil. Çünkü Anayasa bu ülkenin ortak kanaati olmalı.

      82 anayasasıda bir kaç kişinin hazırlayıp halk tarafından %90 küsür bir oyla kabul edilmişti şimdi onun sorunları buraya getirmedimi bizi. O yüzden anayasa hazırlığı sürecinde olduğu gibi üniversiteler ve sivil kurumlarında görüşleri alınmalıydı. Farkındaysanız bir çok Akpartili vekilde itiraz ediyor maddelere. Başbakan MHP ile ortak yaptık her noktasını sormak zorundayız demedimi.

      Velhasıl kelam bazı bellirsizlikler giderilirken daha büyük belirsizliklerle yüzleşmek zorunda kalacağız.

      • yorumcu arkadaşım hem ersan hocanın hemde diğer hayır diyen fikir sahiplerinin yorumlarını takip etmeye çalışıyorum zaten. olumlu bakan diğerleri ile beraber. sonuçta hepimiz hem kendimizin hem çocuklarımızın geleceğinde etkili olacak kararları verirken bilinçli olmak zorundayız…evet ve hayır diyen herkesin de bazı uyarıları oluyor bu da son derece normal hepsi de değerli ve dikkate alınması gerekir. sonuçta sistemleri kotarmak bir süreç iktiza eder…
        anayasa hazırlığı sürecinde olduğu gibi üniversiteler ve sivil kurumlarında görüşleri alınmalıydı diyorsunuz ama sonuçta anayasa yapılmıyor sadece sistem değişikliği çalışmaları gündemde…
        tarafsızlık olabilir bir şey mi zaten. kim tarafsız oldu ki..sezer oldu mu demirel ya da özal evren mi tarafsızdı yada İnönü mü… asgari müşterek te adil olunmasını ummak daha reel bence.

        • 1. “anayasa hazırlığı sürecinde olduğu gibi üniversiteler ve sivil kurumlarında görüşleri alınmalıydı diyorsunuz ama sonuçta anayasa yapılmıyor sadece sistem değişikliği çalışmaları gündemde…” demişsiniz. Sistem değişikliği anayasa değişikliğiyle yapılıyor bir kanunla yapılmıyorki. 3 yıl sonra bu sistem mahsurluymuş yeniden anayasa değişikliği yapalımmı diyeceksiniz.

          2.”tarafsızlık olabilir bir şey mi zaten. kim tarafsız oldu ki..sezer oldu mu demirel ya da özal evren mi tarafsızdı yada İnönü mü… asgari müşterek te adil olunmasını ummak daha reel bence.”

          demişsiniz. şu bir gerçek insan gönül olarak tarafsız olamaz ama uygulamalarında tarafsız ve adaletli olabilir. Dediğiniz gibi asgaride adil olmasını beklemek yeterli sayın Erdoğan adil davranır. Yarın adil olmayan biri geldiğinde ne olacak peki. Bu sistemi istediği gibi kullandığında kimse bi şeyde diyemeyecek. herşey kanuni olacak. hep trump diyoruz belkide Kim Jong-Un gibi birisi gelecek. Sistem kişilerin istediği gibi kullanabileceği tarzda olmamalı. Kişileri kendine uydurmalı, sistemde yanlışlık varsada ortak kanaat ile en doğrusu bulunarak yapılmalı.

  17. Türkiye Cumhuriyeti kurulalı 94 yıl oldu, biz anayasa ne demek olduğunu bir türlü öğrenemediğimiz gibi yapmasınıda beceremedik.Bunun sebebi ne olabilir veya neden kaynaklanmış olabılır? Bence tek adamlılık sendorumundan kaynaklanmiş olabilir.
    Amerika bağımsızlığını ilan edeli 241 sene olmuş sadece bir kez anayasa yapmişlar ve zaman zaman bu anayasaya ihtiyaç hisetikleri kanunlari eklemişler.
    Beyaz Sarayın yapımı 1800 de bitmiş 6 katlı 332 odalı ve 35 banyosu var.Bu sarayın temizliği bakımı öyle başkan eşlerini zevki için orasi yikilip burasi değiştirilir olayida yok gelen özel eşyalarını getirir giderkende götürür.Orasi devlete ait olduğu için her gelenin zevkine hitap edecek diye bir kompileks yok. Bizim Çankaya köşkü ne zaman yapıldı? İkinci Aksaraya neden ihtiyaç duyuldu?Bu gibi sorular o kadar fazlaki yazarsam buraya sığmaz.
    Ya politikacilar? Bu başkan bizim partimizden diye hatalarını kapatip görmemezlikden gelelim demezler hepisi ülke çıkarları için birbirlerine danışarak iş yaparlar.Ya bizde? Orasi TBM Meclis değilde korku filimlerinin sahnesi gibi ve bununda kalıp hazır.”Bizim vatanımımzda gözleri var,”
    Bizim gazeteciler burada okuyucularına yapacak heber bulamadıklarından yedikleri sandeviçlerı ve o mekanda çektirdikleri resimı haber yapmişlar, nede olsa bizde Trump hayranı çok ya onun gökdelenin resmi hediye yerine geçer.

  18. “Gözünün yağını yiyim” tabirini Anadolu’nun hemen her şehrinde duydum. Göz sakat-et olarak adlandırılan grupta hemen daima ekürisi olan dil, yanak ve beyinle karşıma çıkmıştır ve gözün anatomik yapısı beyin uzantısı olması nedeniyle yağlı ve bir o kadar lezzetlidir. O sebeple Trump muhalifi derginin editörünü İstanbul arka sokaklarında ki kellecilere veya yolu düşerse bizim emektar kelleci Mahmut dayıya uğramasını salık veririm. Madem referansımız tarih! o zaman yeni Osmanlılar içinde gerçek Osmanlı zamanında yemek ve gastronomi kaynaklarının Matbahı Humayun denilen saray mutfağına düzenli olarak kelle, paça ve işkembe alındığını kayıtlı altına alınmış kiler defterlerinden tespit ettiklerini yazmak istedim. Bu yazıyı kelle söğüşünün en lezzetli yeri olan gözün namusunu kurtarmak için yazdım. Zaten parlamenter sistemin namusu I. Meclisi Mücahidine emanet.

Yoruma kapalı.