You are currently viewing Trump ve Biden’i yazacakken senin haksız hücumuna isyan etmek.. Bunu bana yapmayacaktın Hasan Cemal…

Trump ve Biden’i yazacakken senin haksız hücumuna isyan etmek.. Bunu bana yapmayacaktın Hasan Cemal…

Bu sabah her zamandan erken kalktım; Amerikan seçimlerinde çekişen iki başkan adayının aradaki zaman farkı yüzünden bizde 03.00’te başlayan televizyon münazarasını canlı izleyebilmek için…

ABD’nin ve dolaylı olarak da dünyanın kaderini etkileyecek kararlar almış ve dört yıl daha aynı konumda kalmak için Amerikan seçmeninden oy isteyen Donald Trump’ın ağzından birbiri ardına dökülen gerçek-dışı cümlelerin beni şaşkına döndürmesine müsaade ettim.

Doğal olarak baştan sona dikkat yoğunluğu gerektiren uzun münazaraya yaşları bayağı ileride iki politikacının programda sergiledikleri zihin uyanıklığı da ayrı bir şaşkınlık konusuydu benim için…

Trump’ın rakibi Joe Biden için aylardan beri sürdürdüğü aleyhte propagandanın en etkili unsuru olan“Kafası karışık, zihni bulanık” iddiasının bu münazarada çöktüğüne tanık oldum.

İlk münazarada Trump müthiş saldırgan bir tavır sergilemişti; uyarılmış olmalı ki, bu defa oturumu yöneten gazetecinin belirlediği kurallara uyduğu gibi ağzını bozmaktan da kaçındı.

Sonuçta 11 gün sonra sandıktan başkan çıkacak kişi ABD’ye başkan olacak veya başkan olmayı sürdürecek; ancak ABD başkanının aldığı kararlar bizlerin de hayatını etkiliyor. O bakımdan bugünün yazısını ikilinin bizleri de ilgilendiren görüşlerini irdeleyen bir değerlendirmeye ayırmak niyetindeydim.

Hasan Cemal dikkatimi dağıttı

T24’te Hasan Cemal’in yazısına göz atmasaydım, yapacağım buydu.

“Bu suskunluğunuz ayıptır, utanç vericidir” başlıklı bir yazı.

Girişi şöyle:

“Günler geçiyor.
Hâlâ tek satır yazmadınız.
Bir çift laf etmediniz.
Eliniz, ağzınız sanki mühürlü…
Ayıp değil mi bu suskunluk?
Utanç verici değil mi?
Eyy silkinin! Düşünün.
Yaşanan acıyı hissetmeye çalışın.
Acıya biraz dokunmaya çalışın.”

“Hayrola, ne oldu” demeye kalmadan meramı hemen arkadan gelen cümlelerden belli oldu:

“Paris’te bir öğretmen öldürüldü.
Başı kesilerek öldürüldü.Öğrencilerine bazı
karikatürler üzerinden
ifade özgürlüğü’nü anlattığı için öldürüldü.
Bir insan…
Başı bıçakla kesilerek hayata veda etti.
Neden susmaktasınız?
Yazacak, söyleyecek hiç mi sözünüz yok?”

Geçtiğimiz cuma günü Paris’te bir öğretmen, İslam Peygamberi’nin Charlie Hebdo dergisinde yayımlanmış karikatürlerini sınıfında öğrencilerine göstermesine tepki duyan biri tarafından boğazı kesilerek öldürüldü.

İğrenç bir cinayet. Terör eylemi.

Charlie Hebdo karikatürler de yayımlayan bir mizah dergisi. Beş yıl önce o karikatürleri yayımlamasıyla gündem olmuş, ardından 12 kişinin ölümüne, 11 kişinin de yaralanmasına sebep olan bir terör olayı yaşanmıştı.

Kendilerini ‘el-Kaide üyesi’ olarak tanıtan iki kardeşti beş yıl önceki o terör eylemini gerçekleştirenler…

Dünya ayağa kalktı o eylem üzerine, Paris’te düzenlenen protesto gösterilerine -Türkiye’den başbakan dahil- İslam Dünyası’nın liderleri de ön safta katıldılar.

O terör eyleminin görüldüğü yargılama geçen ay başladı.

Dergi beş yıl önceki iğrenç eyleme sebep olan karikatürleri mahkeme vesilesiyle bir kez daha yayımladı.

Sınıfında karikatürleri öğrencilerine gösteren öğretmen Samuel Paty’i 18 yaşındaki Moskova doğumlu bir Çeçen genç öldürdü.

Fransız polisi de teröristi oracıkta infaz etti.

Hasan Cemal kimi suçluyor?

Hasan Cemal olaydan bir hafta sonra birilerine bu son olay üzerine“Utanmıyor musunuz?” dokundurmasını yapıyor.

Yazısını kaleme alırken aklından kimler geçiyordu acaba?

İğrenç bir olay ve herkes tarafından kınanması gerekiyor.

Nitekim, yukarıda fotoğrafını gördüğünüz çeşitli örgütlerin temsilcisi olan Fransız Müslümanlar etkisi henüz sıcakken en şiddetli biçimde olayı kınadılar.

Fotoğrafını yanda gördüğünüz Hassen Chalghoumi katledilen öğretmenin ‘şehit’ sayılacağını açıkça ifadeden de kaçınmadı, diğer imam arkadaşlarının da önünde…

Emmanuel Macron, Fransa cumhurbaşkanı, iğrenç eylemi bahane edip ülkesinde yaşayan Müslümanları tedirgin edecek bir tavır benimsemese, çok önceden bir yerlerde pişirildiği belli olan ‘İslamofobi’ kokan bir ‘İslam projesi’ni devreye sokmaya kalkışmasaydı daha sert ve şiddetli kınamalar da gelebilirdi.

O kınamayı hepimiz adına yaptığını varsaymamız gereken Hasan Cemal kendisini neden daha farklı bir yerde tutuyor, anlamakta zorlanıyorum. 

Kimden bekliyor kınamayı?

“Neden yazmadınız, neden susuyorsunuz?” sorularını sorduğuna göre muhatabı eli kalem tutanlar, ses çıkarmaları anlam taşıyacak kişiler…

İyi de, eli kalem tutan, sözleri ağırlık taşıyan kişiler arasında Paris’teki terör eylem/lerini tasvip edebilecek birileri olduğunu mu düşünüyor?

Farklı düşünenin kafasını kesebilecek, kesilmesini tasvip edebilecek birileri?

Eskiler böyle bir ithamla karşılaştıklarında “El insaf” derlerdi.

Gerçekten el insaf vaziyeti…

Bir kişinin yaptığından ötürü çok geniş kitleleri suçlamak büyük haksızlık.

Yeni Zelanda’da 51 kişinin hayatına kast eden Hıristiyan fanatik yüzünden İslam Dünyası bütün Hıristiyanları suçlama ucuzluğuna düşmemiş, olayın meydana geldiği ülkede yaşayan Müslümanlar bundan özellikle kaçınmışlardı.

Moskova doğumlu, eğitimini Paris’te almış 18 yaşındaki bir gencin terör eyleminin sorumluluğu neden doğduğu ya da yetiştiği toplumda aranmıyor da, ‘Müslüman’ ismi ve eylemi sırasında attığı varsayılan sloganlar yüzünden ilgisiz birileri suçlanabiliyor?

Kusura bakılmasın ama esas ayıp bu. 

Birilerinin her iğrenç eyleminin sorumluluğu milyonlarca masumdan mı sorulacak? İğrenç eylem yüzünden özgürlükleri kısıtlanmak istenen masumlardan?

Hasan Cemal gölgeleri suçlayacağına, olayı farklı yönlere çekip derhal kendine özgü bir İslam inancını ülkesi Müslümanları üzerine deli gömleği gibi geçirmeye kalkışan Macron’a ve onun bu tasarrufunu destekleyen Fransız aydınlarına dönüp “Demokrasi nerede kaldı, laiklik bu mu?” diye hesap sormalıydı…

Her delinin yaptığından sorumlu tutulmaktan bıktım usandım.

Beni ABD’deki seçim daha fazla ilgilendiriyor.

ΩΩΩΩ