Türkiye her zaman hikayesi olan bir ülkedir; dün de öyleydi, bugün de öyledir…

28
Bülent Eczacıbaşı..
Reklam

İş dünyamızın önemli isimlerinden Bülent Eczacıbaşı bilgi ve deneyimlerini ‘İşim gücüm budur benim’ adını verdiği bir kitapta toplamış. İlk işim alıp okumak olacak. Hürriyet’ten Çınar Oskay ketumluğuyla tanınan işadamıyla kitabı üzerine konuşmuş. Her zamanki gibi ilginç bir metin çıkmış ortaya. Benim en çok ilgimi çeken ise kitapta da anlatıldığı anlaşılan bir fıkra oldu.
Fıkra ve ardından çıkartılan hisse Bülent Bey’in anlatımıyla şöyle:

‘‘1990’lı yıllarda yapılan bir toplantıda yabancı bir dostumuz bizi biraz kıran bir fıkra anlatmıştı. Londra’da bir deney yapıyorlarmış, aslanla kuzu bir arada yaşatılmaya çalışılıyormuş. Gazeteciler sormuş, nasıl gidiyor diye. Deneyi yürütenler ‘Fena gitmiyor ama ara sıra kuzuyu yenilememiz gerekiyor’ demişler. Dostumuz açıkça ‘Siz İslam’la demokrasiyi bir arada yürüttüğünüzü iddia ediyorsunuz ama sık sık darbelerle demokrasiyi kurban ediyorsunuz’ demek istiyordu.’’

Okuyunca kendi başımdan geçen bir olay zihnime hücum etti.
Aynı yıllar olmalı. 1994 hemen sonrası olduğu kesin. Yurtdışında önemli bir üniversitede hoca olan bir tanıdık aradı ve ABD’nin önemli bir vakfının düzenleyeceği tartışmalı bir toplantıya davet edildiğini, ancak eş-zamanlı başka bir etkinliğe daha önce katılma sözü verdiği için gidemeyeceğini, davet sahiplerine beni tavsiye etmeyi düşündüğünü söyledi. Ön mutabakat almak istiyordu.
Katıldım.

Bellagio Şatosu’daki tartışma

Bellagio Şatosu..

Toplantı İtalya’da, Como Gölü’ne tepeden bakan bir şatoda yapıldı. Bellagio adını taşıyan şatoyu dünyanın her tarafında satılan bir içki firmasının sahibinin eşi vakfa hediye etmiş, vakıf da, onu çok anlamlı etkinliklerde kullanmaktaymış…
Bir yandan, haftanın beş gününü kapsayan, birine benim de katıldığım toplantıları orada yaparken, bir yandan da beyni sulanmışları bile ilhama boğacak bir ortama sahip manzaralı şatoyu, herhangi bir konuda çalışan yazarların kitaplarını kaleme alacakları, ressamların eserlerini yapacakları bir mekana dönüştürmüş…
Katıldığım toplantının konusu ‘İslam ve demokrasi birbiriyle bağdaşır mı?’ idi. Toplantıyı düzenleyenler, İslam Dünyası’ndan bir grup ile ABD’den de aynı sayıda önemli medya mensubunu biraraya getirmişlerdi. Bizim grupta dünya çapında şöhrete sahip araştırmacı-yazar konumunda isimler, karşı tarafta ise Amerikan medyasının önemli isimleri yer alıyordu.
Faslı profesör Fatema Mernissi adını bilen bilir. 2015 yılında 75 yaşında vefat eden Mernissi sosyologtur. O bizim gruptaydı. ‘‘Karşı grupta kim vardı?’’ diye soracakların merakını da gidereyim: New York Times gazetesinin sahibi Arthur Sulzberger ve CNNInternational’in başındaki Eason Jordan en bilinen isimlerdi.
Hepimiz 16 kişiydik zaten…
Bizim toplantıda ‘kurt ile kuzu’ fıkrasını bilen yoktu, ama kurbağaların hafif ateşte nasıl kaynatıldığı hikayesi sıkça gündeme geldi. Toplantı konusunu teşkil eden ‘İslam ile demokrasi’ ilişkisinin olabilirliğine en sert itirazlar benim de içinde bulunduğum gruptan geliyordu.
İslam Dünyası’ndan katılımcılar, ‘‘Bu ikisi zinhar bir arada olabilemez’’ tezini hararetle savunuyorlardı.
Tam tersi tezi beş gün sabah öğleden sonra tartışmalarında nasıl savunmuşsam, düzenleyici kurumun temsilcisi, beni uğurlarken, o konuda söylediklerimi yazılı bir metin haline getirip kendilerine göndermem ricasında bulundu.
O metni pek çok düşünce üreten kuruluşa gönderilen dergilerinde yayınladılar.
Sulzberger Türkiye’ye geldiğinde (1996) beni ve o sırada iktidar olmuş Refah Partisi’nden bir bakanı Boğaz’da bir balık restoranında yemeğe davet edecek, toplantıda konuşulanların o siyasinin ağzından teyidini almaya da çalışacaktı.
Hiç unutmadığım bir devam olayı da, o toplantıya katılıp karşı tezi savunmuşlardan birinin, 2000’li yılların ortalarında, ABD’de katıldığım bir tartışmalı toplantının ardından yanıma gelip ‘‘Sen haklı çıktın’’ anlamına gelen birkaç cümle sarf etmesiydi.
Yine aynı dönemde, bu defa 1980’lerde fikir tartışması yaptığım biri de, Londra’daki bir toplantı sonrasında, beni evine de çağırarak, ‘‘O tartışmalar sırasında hep itiraz ettiğimi hatırlayacaksın, görüşlerinde hatalı olanlar bizlermişiz’’ diyecekti.
Bülent Eczacıbaşı’na ‘fıkra’ tadını vererek ‘kurt ile kuzu’ öyküsü anlatan dostunun da sonradan ayakları suya ermiş. Çınar Oskay mülakatında o bölüm Eczacıbaşı’nın ağzından şöyle veriliyor:
‘‘Ondan sonra parlak yıllarımızda ‘Ben seni çok kırmıştım herkesin içinde. Türkiye artık hepimizin sevgilisi… Yatırım deyince Türkiye, gezmek deyince Türkiye’ dedi.’’
Şimdi ne diyordur aynı kişi acaba?

Yatırımcı yarını satın alır

Geçen gün, konuyu yakından izleyen ve bilebilecek durumdaki birinden, yabancı yatırımcıların Türkiye’ye yoğun ilgisinin dağılmaya yüz tutmasının doların TL karşısındaki değerinin arttığı şu yakınlarda olmadığını, kırılma noktasının 2013 yılı olduğunu dinledim.
’’Elinde avucunda Türkiye’den satın aldığın ne varsa satıyorsun, neden?’’ sorusunu yönelttiği yabancı dostu, kendisine şunu söylemiş:

‘‘Ben yatırımcıyım, Türkiye yukarıya doğru tırmanan bir ülke görüntüsündeyken hem hisse senedi ve tahvillerine, hem de gayrı menkullerine yatırım yaptım; şimdi bakıyorum, aşağıya doğru gitmeye başladı ve Türkiye’den elde ettiğim kârla çıkıyorum. Yatırımcı geleceği satın alır, unuttun mu?’’

Eczacıbaşı kitabında bugünler için ‘‘Türkiye hikayesini kaybetti’’ diyormuş…
Ben soranlara taraf tutmamaya çalışarak şunu söylüyorum: ‘‘Türkiye 2010’dan sonra başka bir hikaye olmaya başladı.’’
Bizde hikaye bitmez.
ΩΩΩΩ

Reklam

28 YORUMLAR

  1. bir de fehmi koru için!
    böyle bir konuyu gündeme getirdiği için fehmi koruyu tebrik ederim. umarım yeniden bu konuya ara sıra döner. çünkü çok önemli bir konu.

  2. İslam ilahi bir dindir. Onun Tebliğcisi ve uygulayıcısı Hz.Peygamberdir. “İslama inandım”, diyen kişi Allah’ın ve Onun Peygamberinin emir ve yasaklarına riayet etmeği (uymayı) kabullenmiş, demektir, uymak zorundadır. Fakat, iSLAMA TAVIR ALAN sizleri kimse, Müslüman olmıya zorlıyamaz, islama göre. İslama AİT kitap okumuşluğunuz az gibi görünüyor. batılı MÜTEFEKKİRLER, İslamı kendi ANA Kaynaklarından okuyarak öğreniyor. Ayrıca, hiçbir iş USTASIZ , alimsiz öğrenilemez, unutmayın. Nitekim, bu kadar öğretmen niçin var ?
    Turkler İslamla Arab kişiler (ashab-Hz.Peygamber’in arkadaşları) vasıtasıyla tanışmış ise de, İslamı kısa sürede kavrıyarak, tez elden kendi alimlerini yetiştirmiş ve İslamı dünya ile tanıştırmıştır. Türkler İslama, herhangi askeri ve siyasi baskı ile de sahip çıkmamıştır, gönüllü olarak seve seve katılmıştır. Zaten, İslamda zor ve baskı ile inanma yoktur, böyle bir inanmanın değeri de yoktur. Oysa Türkiyede, hala, HALK, belli bir AZINLIK’ın vaz (ve tarif ettiği) LAİKLİĞE, C. Gürsel, Kenan Evren H.Şahinkaya gibi vurguncu sahtekarların – sözüm ona – paçavraya dönmüş Anayasasına, demokrasi, Cumhuriyet (palavrası) ile ZORLA ve CEBREN ve HİLE ile inanmıya ve ilelebet uymıya ZORLANMAKTADIR. Bu sözde, demokratik Anayasa’ların ne türlü zorlamalarla – hem de demokrasi adına – kabul ettirildiği, sadece RİZE’deki vatandaşlara sorulsun, söylensin ama, mertlik dürüstlük neredee ?
    İslam İsviçre, İngiltere Demokrasisi ile çoğunlukla bağdaşır. Fakat, Eczacıbşı’nın naklettiği KUZU
    (Müslüman) ları arada bir değiştirmek ZORUNLULUĞU doğurmasalar, HUKUK her DÖNEMDE işlese. Şu sırada
    İngiltere ve İsviçrede işlediği gibi.
    İsmini Esirgiyen H.K’ya da şunu diyorum. Çok gocunmuşa benziyorsunuz. Hukuk ve adalete dair yazdığım yazıda sıraladığım “özellikler” de, çağın hukuk ve DÜRÜSTLÜK, MERTLİK normlarına aykırılık nerede ?
    İslamı, Cafer Tayyar Habeşistan Kralı NECAŞİYE karşı yaptığı savunmada özetlemiştir.
    İlimde nakil ( birikim ) esas olduğu gibi İslamda da NAKİL esastır. İslam, nakle dayanan ilim, hukuk ve akıl dinidir. YALIN AKIL bir işe yarasaydı bu kadar tahsile (eğitim ve öğretme) ihtiyaç duyulmazdı. Sizin gibi çıplak aklı öne çıkaranlar İslamın her döneminde mevcut olmuştur. Bunlara İslam alemi MUTEZİLE deyip, gülüp, geçmiştir ama çoğu açıkça ortaya da çıkmaz. İlme aykırı bir hamakattır.
    İslamın temel DÜSTURU (ilkesi) ” ameller niyetlere göredir “. İslamın bu ilkesi, o günden bugüne, tüm hukuk sitemlerinin temel ilkesi olmuştur. Ortada hakiki islam yok. Sahte islam ve maskara Müslüman var. bunu müsebbibi de, sizler gibi, İslama karşı peşin hükümlü okumuşlar.
    Sömürücüler, halkı aldatanlar, hırsızlar, hazine yağmacıları vb. Hakiki İslama KİN güdüyor. Siz gibi tefekkür sahibleri, doğruyu, gerçeği arıyanlar İslama karşı niyetinizi düzeltmeliiniz, peşin hükümden vazgeçin, yazık oluyor. Bir tanıyabilseniz, seveceksiniz. Yalnız, TAKLİTLERİNDEN SAKININ, pazarlamacılardan, bozuk düzen özüm ona siyasete alet edilen İslamdan da uzak durun.
    İslamdan kimler korkar veya kullanmıya çalışır? Gerçek, Demokrasiye, özgürlüğe karşı olanlar, demokrasi ve laiklik palavrasına sığınarak vurgun vuran, yağma ve rüşvetle, çeşitli ekonomik buhranlar ve siyasi ihtilallerle HALKI SOYANLAR, Atatürkçü geçinip Atatürkün vergisini VERMİYENLER, insana, – hiç olmazsa – insan olması hasebiyle değer vermiyen ABD ve Hindistan gibi nefisperest zorbalar, hırsız sosyete gülleri, halkları fakir ve fukara bırakanlar, günümüzde HAKSIZ YERE insan öldüren, genosit uyguluyanlar, SIRF kendilerinin “dediği dedik” diyen İstisnasız tüm DİKDATÖRLER, SÖMÜRÜNÜN her türlüsüne karşı en ekonomik ve kalkınmanın temeli olan Yatırım Ortaklıklarını, Ataturk’ün KURDURDUĞU KİT leri (Kamu İktisadi TEŞEBBÜSLErini)(karagüllenin Koop.ne benziyor) YAGMA ve TALAN edenler, İslamın haram kıldığı her türlü kazanç yolları ile HALKI YOLANLAR…….

    • İsmin öneminden ziyade fikir önemli bunu daha önce de kaç defa belirttim. Bu takıntı niye? Sonra, argümanınızı H.K. efendiye itirazvari şekilde geliştirmeniz de tuhaf! Okuyun diye not düşmüşsünüz. Okuduğumuzu bir yorumla belirttik. Gocunma ne kelime? hiç alakası yok. o yorumda klasik teşhisleri sıralamışsınız. Ezbere bir müslümana doğru ameller için caminin yerini göstermek artık pek yetmiyor. Tarih olmuş kişilere ağır laflarla fırça çekmek te bir büyüklük değil. Eleştiriden amaç aynı zamanda yeni bakış açıları sunmak olmalı, bana göre. Dünkü o yorumunuzda yeni bir şey göremedim. Bazı şeyleri farklı olarak anlatmayı da denemeliyiz.

    • Yahu, tabii ki “İslam, nakle dayanan ilim, hukuk ve akıl dinidir”, bunun aksini hangi ifademdem çıkardınız be mübarek? “Sizin gibi çıplak aklı öne çıkaranlar” tabirini kullanmakla okuduklarınızı anlamıyorsunuz hükmüne varmak ta mümkün. En basitinden bir “Sentez” den bahsedilince “çıplak akıl” işi nasıl mümkün olur? İman tarafınızı bilen şüphesiz Allah, aklınıza selamet versin. Sentezin ne anlama geldiği malum değil mi? “…aykırılık nerede…” diye sormadan önce “aykırılık” tabiri kullanılmış mı, zahmet edip önce bir baksaydınız! Anlayış mekanizması zorlanan reaksiyoner bi kafayla içinizi döküyorsunuz, iyi de muhataplarına beni niye katıyor numarası yapıyorsunuz? Yani daha okumadan veya okuduğuna anlamadan, “ezber”ine ver veriştir dur.., yeni bir şey yok!
      Bu arada haksız kazancı, rüşveti savunan kişi mi olduk? Yahu kafiyesine denk getirip tekrar tekrar bizzat eleştirmedik mi? Mevlana’yı okumuşluğum henüz yok, ama aşağıdakileri internetten buldum; hem anlamlı ve hem de kafiyeli:
      ……
      Dünle beraber gitti cancağzım,
      Ne kadar söz varsa düne ait
      Şimdi yeni şeyler söylemek lazım…
      Yani, A.S. bey! aynı türden klasik reaksiyonları nakil ile buraya taşımayı bırakıp, akıl-iman senteziyle yeni bir şeyler ortaya koysanız fena mı olur? Misal, reksiyonunuza reaksiyon olarak ben şöyle diyorum:
      Çağ internet çağı, devir müsait!
      Siz epey klasik kaldınız cancağzım,
      Yine mi taş, toprak pirinçe ait?
      Hep temcit pilavı sunmak mı lazım?….

  3. Uluslararası bir parmak aramak gerekirse, komplo teorisi lazımsa :
    1980’den sonra Türk halkınin standardi, ictimai ve iktisadi alanda yavas yavaş yukseldi. Bir noktadan sonra, bir ortadogu uzantısı, kullanışlı bir batı ucbeyligi konumundaki bir topluma fazla gelecek kadar yükseldi. Yani Türkçesi : Türk halkı fazla simartildi.
    Bu kadar demokrasi, bu kadar varlık…
    Kullanisliligini kayb etti Türkiye.
    Şimdi Türk halkını, uluslarasi rolüne uygun standarda indiriyorlar.

  4. İnsanlık alemi için çok çok büyük bir meseleymiş gibi ortaya atılan karşılaştırma konusu «İslam Demokrasiyle bağdaşır mı» sorusu tuhaf olduğu kadar abes bir sorudur. İslam ile demokrasiyi birbirine meydan okutmak için karşı karşıya getirmek isteyenler bunu bazen kasten yaparlar. Bağdaşır veya bağdaşamaz diye tutturanlar «İslam»dan ve «Demokrasi»den ne anlıyorlar öncelikle onu tanımlamalılar. Tanımlama da bilgiye dayanmalı, zanna değil.
    İnsanlık tarihi şüphesiz eski Yunan’dan çok çok daha eskiye gider. Batı demokrasiyi nefsi tatmin değeri olarak benimsemiş baş tacı etmiştir (mal bulmuş mağribî gibi!). Kötü bir ölçüttür demek istemiyorum. Demokrasi, yaşamda aklın kullanımı ve insanın (aklını kullanmayanların) acı tecrübelerinden edindiği çıkarımlarla ulaştığı, hayatı paylaşmaya ve bunda ortak söz sahibi olmaya dayalı bir merhaledir. Sembolik olarak, zamanın eşlik ettiği halkalardan oluşan bütün yaşam zincirinde belli alaşım komposizyonundaki halkalar zinciridir denebilir. İslam ise bu halkalarin en evveliyatı eşyanın tabiatına uygun bir maneviyata da dikkat çeker ve bu halkaların insanı öbür tarafa taşıyan nitelikte sağlam olmasını vurgular.
    Müslüman, insanlığın mevcudiyet serüveninde bu nitelikleri inkar edilen bir kaç halka ile kendini diğerleri gibi sınırlayamaz. Islam demokrasinin verdiği bir hak değildir (bu eşyanın tabiatına uymaz!). Demokrasi insana nimet olarak verilmiş aklın önemli bir türevidir. Bir değeri varsa, aklın Allah’ın verdiği bir nimet olduğu idrakiyle bir değeri vardır. İslamı demokrasi ile (bağdaşır mı bağdaşmaz mı şeklinde sorgulayarak) karşı karşıya getirmek istiyenler İslamın öncelikle ne demek olduğunu öğrenmeğe kafa yorsunlar. Bunu layıkıyla idrak ettiklerinde bu karşılaştırmadan tamamen vazgeçeceklerdir (Akıl-İman sentezi!).

  5. Eskiden türkiyenin hikayesi var mıydı bilmiyorum.
    – Fakat şimdi türkiyenin sadece hikayeleri olduğunu biliyorum.

  6. 2013 yılı ülkemizin İMF ye borcunun bittiği yıl ama dış güçler borçlu olan ayaklarının üzerine duramayan kısaca namerde muhtaç olan Turkiye yi seviyorlar bu nedenle 2013 yili nisanda borcumuz bitmişti imf ye faizler yıllık % 4 lere inmisti o tarihten itibaren ulkemizin başına gelmeyen belausibet kalmadi kalmadi

  7. Türkiye toplumu depresif özellikler gösteriyor.
    Bu nedenle toplumsal kişilik kadar bireysel kişilikler de oturmuş değil.
    Bu nedenle İslam’ın takıntıları fazla önemseniyor.
    Bir yazarın dediği gibi miadı çoktan dolmuş takıntılar var hayatımızda.
    Kökü dışarda, Arap Yarımadasından ithal bir akide olarak İslam’ın (Arabın) takıntılarına bağlılık biz ithalcilerde olağandışı bir dünya anlayışına yol açıyor.
    İthalci İslam memleketlerinde İslami zihniyetin (Arap kültürünün) devşirmeyle yapay olarak ideolojik bir kişilik özelliği (müslümanlık) haline getirilmesi sorunu var.
    Burada ithalci Türkiye’den Endonezya’ya kadar yerel toplumların yüzyıllara dayanan öz kültürlerinden yeni bir inanç uğruna, kimi zaman da zor kullanılarak Arap kültürüne emperyal bir aktarım ile devşirilmelerinden söz ediyoruz.
    Bendeniz de dâhil, daha küçücük bir çocukken bu devşirme usulünden geçen herkes dinsel dogma yüzünden edilgen bir İslami kaderi tevekkül ile içselleştiriyor.
    Bu uymacı yaklaşım, düşünce ile eylem arasındaki zorunlu bağlantıyı ve aslında tamamen dünyevi (seküler) bir çabayı konformist bir rahatlığa aktarıyor.
    Bu biçimlenme ile yaşamak demokratik esnekliği mecburen zorlaştırıyor.
    Mutlak ve değişmez doğrulara inandırılma yoluyla, üretilen dünyevi bilgi görmezden gelinerek küçümseniyor.
    Mutlaklıkla işleyen bir dogmaya iman sonuçta insan ruhunda kölece bir tutkuya neden oluyor.
    İnsan ruhunun (bilincinin) mutlak olana tabiyetine uygun olarak beden ve eylemi de buna göre şekilleniyor.
    Böylece kutsallık savıyla donatılan bin bir türlü çıkar ve korkutmayla doldurulan dinsel dogma hem ruhu (bilinci) hem de bedeni ele geçiriyor.
    Bu yolla insanın ruhunu ve bedenini kendi dışında şekillenen tarihsel bir dış odağa teslim etmesi -mevta- olması anlamına geliyor.
    Bu çıkarım ötekiyle karşılaştığında, kendini ve zihniyetini korumak / kurtarmak, biraz da mecburiyetten şöyle diyor: Kişilerin ‘günah işleme özgürlüğü’ vardır.
    Bu ilke Müslüman için tahammülü normalleştirirken dogmanın akideleri dışında kalan her şeyi günah olarak değerlendirerek kendi dışındaki olup biteni olumsuzluyor.
    Bu dinsel kibir İslam ile dünyevilik ve diğer dinler arasında altlık üstlük mücadelesine neden oluyor.
    Ancak biz iyinin ve kötünün ne olduğunu varlığımızdan biliyoruz.
    Yaradılışımız gereği yarar, fayda, çıkar ve menfaat veya zarar, azap ve kötülüğün ne olduğunu hücrelerimizde ve dimağımızda fark ediyoruz.
    Bu muazzam insani ve dünyevi birikimi bir dinin yüzeyselliğine sığdırmaya çalışmak daha baştan sorun oluşturuyor.
    Bu kapalı devre ilişki, İslam toplumlarını gönüllü bir körlüğe mecbur bırakıyor.
    Böylece akılcı bir dünyeviliği gereksizleştiriyor.
    Dinin aslında totaliter bir iktidar mücadelesinin ideolojik aygıtı olduğu gerçeğini görünmez kılıyor.
    O iktidar ki senden ruhunu ve bedenini, dahası kul olmanı istiyor.
    Üstelik bunu Tanrıya / Allah’a atfen kurarak, Tanrı’nın mudarasızlığını ihlal ettiğini bilerek yapıyor.
    Bu durum dinsel akideden çok, dünyayı bizzat yetenekli, basiretli ve iyi insanların eyleminin kurtaracağı gerçeğini perdeliyor.
    Ancak neyse ki dünya dönüyor ve değişiyor.
    İnsanlar ve toplumlar teknoloji sayesinde birbirlerine eklemlenip birbirlerini etkiliyorlar.
    Demokrasi de bu gerçeğe göre yeniden biçimleniyor.
    Zira birbirimizin üzerine basarak hiçbir mesele çözüm bulmuyor.
    Bu nedenle miadı dolmuş takıntılardan kurtulmanın yolunu bulmak gerekiyor.
    Seküler tecrübe şunu gösteriyor; esnekler değişip dönüşerek yaşar, katılar ise çözülür ve ölür.
    Ancak şunu da teslim etmek gerek; İslam’da demokratik motifler yok değil.
    Ümmete yapılan İslami vurgu bunlardan en önemlisi.
    İslam ümmet anlayışı ile dünya egemenliği hedefliyorsa da, bu mantık aynı zamanda halkı egemenliğin kurucu iradesi olarak önceliyor.
    Yunan tarzına benzer şekilde hür insanlar arasında eşitlik ilişkileri kuruyor.
    Ancak buradan ayrımsız herkese dağılan bir özgürlük ve güvenlik anlayışı kurulabilir mi üzerine düşünmek gerek.
    Hikâye bol anlayacağınız…

  8. TÜRKİYE’DE FAİZ YOKTUR ???
    Çünkü faizle insanlar para kazanır. Vadeli yatırılan paralar (son on gün) enflasyonun altındadır. Yani vadeli yatan para sahipleri yılda (enflasyona karşı) %5 zarar ediyor. Yani faizle parayı alan merkez bankası milyar liralara varan kâr etmektedir. Bankalar 30-40 milyar kar etmektedir. Yani vaandaşın zrarı cok büyüktür…. Bir de faizin haramlığını istismar eden, bunu yazılarında yorumlarında bağıranlar, aslında milleetin soyulduğunu göremiyor. Resmen devlet eliyle vatandaş fakirleşiyor. Yani 100 bin lirası olan vatandaşın parası 95 bin liraya iniyor. Böyle sömürü olmaz. Tabi ki faiz haramdır. Alacaklı borçlu olanı sömürürse haramdır. Ama burada borçlu alacaklıyı sömürüyor. Enflasyon sıfır olsun faiz haram olur. Çünkü sömürü kalmaz.

  9. Faiz nedir?
    Eğer yeter Doların varsa, o Dolar da o ülkede geçer bir para ise Dolara Dolar kazandırmak son derece basittir. Piyasa doymadan piyasa fiyatı ile Dolar alır veya satarsınız. İste alın ister satın, oyun değişmez. Şimdi sattığınızı farz edin, Tük Lirası piyasadan çekilecek, Dolar piyasaya girecektir. Arz talep kanunları gereği Doların değeri düşecek, ucuzlayacaktır. Bu ucuzlama piyasalarda değişik zamanlarda olur. Çok kısa zamanda belki bir gün belki bir hafta. Şimdi piyasadan yavaş yavaş Dolar satın almaya başlarsın. Piyasadaki Dolar bir ay içinde eski değerine gelmiş olur. Ortalama fiyat alış satış arasındaki farkın yarısıdır. İşte Dolara sadece oynamakla kazandırdınız.
    Bu arada oyunu dosta ahbaba bildirirseniz onlar da sizin yaptığınızı yapar. Soros bu oyunları oynuyordu. Kriz yaratılır, Soros alır, sonra normal duruma geçilir. Satar, vurgunu vurur. Bu çok basit oyunu biz 50 sene evvel keşfetmiş bulunuyorduk. Paraya para kazandırmak faizdir. Paraya mal kazandırmak kardır. Faiz haram, kar helaldir. Katılım bankaları bunun için faiz bankalarıdır. Çünkü onlar da paraya para kazandırıyorlar. Akevler dışındaki kooperatifler de kooperatif değil Sermaye şirketleridir. Çünkü onlar da paraya para kazandırıyor.
    Bir mümin paraya mala kazandırır. Onu da bir yatırımda depolar. Tarlası, dükkânı, evi olur. Ne bankada ne de sandıkta altını, Doları veya TL’si olur. AK Parti bataklıkta bunun için debelenmektedir. Kazanma şansı yoktur.

  10. İslam ve Demokrasi Bağdaşamaz. Ne geçmişte bağdaştı, ne güzümüzde ne de gelecekte böyle bir şey olamaz. İslam ve ona inananlar anayasaları Kuran’ı anladıkları dilde okumayıp başkalarını dinleyerek öğrenip uyguladıkları sürece ki bu anlayış hiç bir zaman değişmeyecek (islamı araplaşmak sanma) islamla demokrasi asla bir arada olamaz. Yeryüzünde örneği yoktur. En olabildiği veya olabileceği umudu olan dönem Türkiye’nin 1923-2000 yıllarıdır ki o dönem bile çok sorunludur. Sorun islam karşıtlığından değil yine kendini müslüman sayan dini referans alanların yalanlarıyla bezenmiş olmasındandır. Çocukluğumda camiye gidenlere dini bütün adam diye saygı duyulan dönemden bu günlere geldiysek bunun suçu laiklerin (Din insanla Allah arasında başka işlere girişme) değil tek sözcükle dinciliği ön plana çıkarıp her şeyi dinle halledeceğini sananlarındır. Çok öteye gitmeye gerek yok; dindar nesil yetiştirmek için sinsice işler yapan şimdilerde tukaka edilen aşağılık FETÖ ‘yü anlamak yeter. Çalınmış sorularla (başkalarının hakları yenilerek) eğitime, yargıya, orduya sızmayı mübah gören her din anlayışı (hangi din olursa olsun) aşağılıktır, insanlık dışıdır. Din insana yarar vermeyecekse, onun hırsızlığa, düzenbazlığa, sahtekarlığa meyletmesini engellemeyecekse insanı Tanrı’ya nasıl yaklaştıracaktır? KRAL ÇIPLAK! İnaçlara saygılıyız kocaman bir palavradır. İneklere tapanlara neden saygı duymam gerektiğini müslüman arkadaşlar lütfen açıklasınlar.

    • muhtemelen islamın en saf uygulandığı en uyumlu olduğu yönetim sistemi tayyip cumhuriyeti, suud hanedanlığı, molla cumhuriyeti ve osmanlı imparatorluğu (özellikle son dönemi. hani şu vergisini bile yabancılara toplatan osmanlı, koskoca imparatorluğu borçlandıran ve yüklü faiz ödeyen osmanlı imparatorluğu) olsa gerek.

  11. Müslümanlık nerde! Bizden geçmiş insanlık bile…
    Adem aldatmaksa maksad, aldanan yok, nafile!
    Kaç hakiki müslüman gördümse, hep makberdedir;
    Müslümanlık, bilmem amma, galiba göklerdedir;
    İstemem, dursun o payansız mefahir bir yana…
    Gösterin ecdada az çok benziyen kan bana!
    İsterim sizlerde görmek ırkınızdan yadigar,
    Çok değil, ancak Necip evlada layık tek şiar.
    Varsa şayet, söyleyin, bir parçacık insafınız:
    Böyle kansız mıydı -haşa- kahraman ecdadınız?
    Böyle düşmüş müydü herkes ayrılık sevdasına?
    Benzeyip şirazesiz bir mushafın eczasına,
    Hiç görülmüş müydü olsun kayd-i vahdet tarumar?
    Böyle olmuş muydu millet canevinden rahnedar?
    Böyle açlıktan boğazlar mıydı kardeş kardeşi?
    Böyle adet miydi bi-perva, yemek insan leşi?
    Irzımızdır çiğnenen, evladımızdır doğranan…
    Hey sıkılmaz, ağlamazsan, bari gülmekten utan! …
    “His” denen devletliden olsaydı halkın behresi:
    Payitahtından bugün taşmazdı sarhoş naresi!
    Kurd uzaklardan bakar, dalgın görürmüş merkebi.
    Saldırırmış ansızın yaydan boşanmış ok gibi.
    Lakin, aşk olsun ki, aldırmaz otlarmış eşek,
    Sanki tavşanmış gelen, yahut kılıksız köstebek!
    Kâr sayarmış bir tutam ot fazla olsun yutmayı…
    Hasmı, derken, çullanırmış yutmadan son lokmayı! …
    Bu hakikattir bu, şaşmaz, bildiğin usluba sok:
    Halimiz merkeple kurdun aynı, asla farkı yok.
    Burnumuzdan tuttu düşman; biz boğaz kaydındayız;
    Bir bakın: hala mı hala ihtiras ardındayız!
    Saygısızlık elverir… Bir parça olsun arlanın:
    Vakti çoktan geldi, hem geçmektedir arlanmanın!
    Davranın haykırmadan nakus-u izmihaliniz…
    Öyle bir buhrana sapmıştır ki, zira, halimiz:
    Zevke dalmak söyle dursun, vaktiniz yok mateme!
    Davranın zira gülünç olduk bütün bir aleme,
    Bekleşirken gökte yüz binlerce ervah, intikam;
    Yerde kalmış, naşa benzer kavm için durmak haram! …
    Kahraman ecdadınızdan sizde bir kan yok mudur?
    Yoksa, istikbalinizden korkulur, pek korkulur. (KOCA ŞAİR SENİ ÇOK SEVİYORUM.)
    PAKİSTA’IN MİLLİ ŞAİRİ MUHAMMED İKBAL DE ” ÖMRÜM MÜSLÜMANLARDAN ,İSLAMA KAÇMAKLA GEÇTİ DİYOR” NEDİYELİM. DOĞRU SÖZE NE DENİLİRKİ ,SAYGILARIMLA

    • ecdad derken hangisini ecdad kabul ediyor şair bilemem. mesela lale devri var. mesela yeniçeri isyanları var. mesela osmanlının son döneminde kendi harcamalırını osmanlı tebasına ödeten padişahlar var. koskoca osmanlı imparatorluğunu bitirip, yabancı güçlerin hükümdarlığını kabul eden osmanlı padişahları var. mesela osmanlının son döneminde askere giden insanların bile asker kaçağı olarak gösterilerek malına ve ailesine el konulması olayı var. muhtemelen şairin bildiği ecdad osmanlının son dönemindeki ecdaddır. o da benim bildiğim kadarıyla pek matrak bir ecdad değil. en azından savaşa giden insanları asker kaçağı gösterip malını mülkünü ve hatta ailesini alan bölümü. kuşkusuz her dönemde iyi insanlar vardır. fakat toplum o kadar bozulmadı da, toplum çok iyiydi de koskoca osmanlı niye yıkıldı diye sormak gerekmez mi?
      – mesela ahi örgütlenmelerinin osmanlının son döneminde iyice yozlaştığını biliyor musunuz?
      – bir de ecdada tapınmak da ayrı bir sorun.
      şairin büyüklüğünü bilemem. ama şairlerin dünyayı yorumlamada ciddi sıkıntıları olduğunu hep düşünmüşümdür.

    • Bazı yorumları taa neden sonra okuyabiliyorum. Bazen de yazdığım yorumlar aceleye geliyor. Hep vakit darlığından….
      Bu değerli şairimiz, Mehmet Akif Ersoy! Onu iyi anlıyor ve ızdırabına katılıyorum. Eleştiri yollu mısralarıyla tarif etmeğe çalıştığı “ezbere Müslümanlar” o halde olacağına onu anlayacak kapasitede/nitelikte olsaydı, Osmanlı kesinlikle çökmezdi, bir şekilde toparlanırdı. Osman beyin oğluna tavsiyeleri iyi niteliklerle dolu. Osmanlıyı güçlü kılan Allah rızasına uygun idealleriydi ve bu doğrultuda aklı kullanan çalışkan halleriydi. Bu ideallerle olan bağları sonradan zayıflamış ve kopmuş demek ki. Tarihimizde Akıl-İman Sentezini başaran Müslüman örneği aranıyorsa Mehmet Akif’in hakiki Müslüman diye değindikleri buna en yakın örneklerdir. Daha da geçmişe gidilirse bence İbn-i Sina, Farabi, El Biruni, Mehmet el Khwarizmi gibi Orta Asyalılar bunlara dahildir. Düşünebiliyor musunuz, İbn-i Sina henüz 10-12 yaşındayken Kuran’ı ezberinden okuyacak kadar bilgi sahibi. Kuran’dan ve tabiata dair içeriklerinden o kadar etkilenmiş ki ezber dairesinin ötesine geçip daha sonra da eşyanın tabiatına derin bir merak salıyor ve uzmanlaşıyor (matematik, tıp astronomi gibi bilim konuları), ve yaşadığı dönemin dünyada en önemli alimleri arasına giriyor. Başarılarını bizlerden çok Batılılar biliyor (Fransa’da heykeli varmış-Bernar bey bir yorumunda bahsetmişti). Bugün dahi biz sahip çıkmadığımız için İranlılara kalmış bu tarihi değerli müslüman örnekleri…..
      Mehmet Akif’in işaret ettiği Osmanlı marka hakiki Müslüman örnekleri vakti gelip mezara girdikçe cahil cühelaya kalmış meydan! Akif te ümidini kesmiş hakiki Müslüman örneklerini göklerde arar hale gelmiş. Göklerde olduğundan pek emin değil ama, olabilir der gibi…. 70-80 yıl sonraki dünya halini ve bizim halimizi görseydi yine kötümser olur, hakiki müslümanların göklerde olacağına daha bir kanaat getirirdi. Şahsen ben de öyle düşünüyorum! Milyarlarca galaksi (gökada), her birinde güneş gibi milyarlarca yıldız sistemi, ve her birinde de 6-7 tane dünya gibi gezegen sistemi olacak ta bunlarda insan olmayacak ve o insanlar arasında ileri medeniyetler kurabilmiş hakiki müslümanlar olmayacak… Eşref-i mahlukatların çoğu göklerde… Merhum Akif’e katılıyorum. Bunun mümkün olmadığına benim de aklım kesmiyor. O bunu adeta taa o zamanlar hissetmiş….. Allah rahmet eylesin.

  12. Öncelikle İslam, zuhur ettikten sonra, zamanındaki ve kendinden sonraki sistemler ile ne kadar bağdaşır veya uyumlu olabilir sorusuna, karşı bir soru olarak bu soru sorulmuş mudur: İslam peygamberi Hz. Muhammed (s.a.v) günümüzde ve yine elinde İslam dini ile yeniden gelseydi, diğer sistemler ile bir ilişki kurmayı veya İslam’ı diğer sistemler beraber ilişkilendirmeyi, kurgulamayı, düşürmüydü? Yoksa, tamamen İslam’a uygun, devr-i saadetinde yaşandığı gibi bir İslam’ı yaşanır kılmaya mı çalışırdı? Bu soruya herkes kendince cevap arayabilir.
    Ülkemize gelince, evet; yatırımcıya (yerli/yabancı olsun) ne kadar çok kazandırırsa o kadar demokratik ve o kadar hukukun işler olduğu bir ülkedir, değmeyin gitsin..iliklerine kadar emilmiş (sömürülmüş) bir ülkenin verecek bir şeyi kalmayıncada “vurun” abalıya!.. Halimiz budur.
    Demokrasi ve hukukun oturmuş bir haliyle işletildiği yerlerde, belki insanlar müreffeh bir yaşam sürebilirler ama İslam ile tanışmayan veya ona iman etmemiş olanlar onun (İslam’ın) vaaz ettiği ahiret hayatını ıskalamış olurlar.
    Günümüzde; özelde Müslümanlar genelde bütün dünya, İslam’ın bu yönünü ciddiye almadığından farklı arayışlara teşne olmaktadırlar.
    Peygamber bir daha gelmeyecektir ama Kur’an ve Sünnet ilelebet var olacaktır.
    Bunu, (İslam’ı) yaşanır ve belrgin kılmakta zamanının Müslüman toplumlarına aittir ve bundan sorumludurlar.
    Demokrasi serüvenimizde yaptığımız şeyse, onun uğruna kendi kuguladığımız bir İslam anlayışını sürekli kurda kuzu olarak kaptırmak oldu.
    Ne demokrasi gördük ne de İslam..adamlar kuzularımızı çıtır çıtır yiyorlar.

    • ‘İslam ve demokrasi birbiriyle bağdaşır mı?” sorusunun cevabının BAĞDAŞAMAZ olduğunu başta sayın Koru olmak üzere makalede söz edilen ve sonradan özür dileyenlere bir kez daha hatırlattığınız için teşekkürler. Dinleri gereksiz bulan ben bile bu kadar güzel anlatamazdım.

      • Siz şu kelimeyi galiba siz iyi anlamişsınız!!!!!! Ben anliyamamisim…
        (Tam tersi tezi)
        “İslam Dünyası’ndan katılımcılar, ‘‘Bu ikisi zinhar bir arada olabilemez’’ tezini hararetle savunuyorlardı.
        “Tam tersi tezi beş gün sabah öğleden sonra tartışmalarında nasıl savunmuşsam, düzenleyici kurumun temsilcisi, beni uğurlarken, o konuda söylediklerimi yazılı bir metin haline getirip kendilerine göndermem ricasında bulundu.”

      • Bir farkla sn. Özal.
        Ben sizden farklı olarak tahrif olmuş dinlerin aslına inanmakla beraber son ilahi din olan İslam’a inanıyorum ve insanlık için gerekli görüyorum. Aslında gerekli görmek benim iradem harici olan ve fakat din sahibinin bunu insanların dünyevi ve uhrevi (bu terimler sizin için bir anlam ifade etmeyebilir) saadeti için gerekli görmesindendir.
        Siz beşeri sistemleri çıpa (değerleme aracı) olarak kabul edip ilahi olana inanmadığınızdan -onu hükmen yok saydığınızdan- ilahi olanı, beşeri sistemlerin/demokrasinin terazisinde tartmaya kalkışıyorsunuz.
        ”BAĞDAŞMAZLIĞI” ben, dinin (ilahi olanının) aslında başlı başına bir yaşam nizamı/sistemi olduğunu onun (ilahi olması hasebiyle) diğerleriyle karşılaştırılmayacak kadar mükemmel olarak tanımlıyor olmamdandır..yoksa diğerleriyle zinhar ilişki kur(a)maz olarak değil…
        Günümüzde, tahrif olmuş dinlerin müntesipleri, ehli kitap, Yahudi ve Hristiyanlar, dinlerinden kalan ahlaki kriterlerin kırıntılarıyla bile muamele yapacak olsalar günümüzde yaşanan insani dramlar belkide en asgari düzeyde olurdu.
        Müslümanlar ise, imanlarını (dinlerini) kendi hayatlarında yaşamadıkları için (günümüzde) türlü badirelere maruz kalmaktalar ve İslam’ın güzel çehresini bir değer olarak diğer dünyaya sunamamaktadırlar.
        Demokrasi; farklı çeşitlerinin uygulandığı ve sosyo-ekonomik olarak insanların müreffeh olarak yaşadığı coğrafyanın dışında kalan ülkelere/toplumlara, uygulayıcıları tarafından savaş ve malzemelerini ihraç etmekten öteye bir yarar sağlamamıştır.
        Geriye, (sanırım) mensubiyet duyduğunuz ateizm veya deizm ”sistemsizlikleri” ile diğer ”…izm”ler, insanlığa nasıl bir gelecek vaad ediyor; insanoğluna onu teklif etmekte siz/ler/e düşüyor.
        İnsanlık, türlü sistemler geliştirerek kemalata/olgunluğa eremedi..elinden tutacak bir güce ihtiyacı yok mu..ne dersiniz?

        • “İnsanlık, türlü sistemler geliştirerek kemalata/olgunluğa eremedi..elinden tutacak bir güce ihtiyacı yok mu..ne dersiniz?” Hasan Günay…
          Hasan bey merhaba, İnsan(lık) bu konuda epey yol kat etti aslında. Hatta buna benzer bir ayet te var Kuran’da, hatırladığım kadarıyla (aransa bulunabilir). Elinden tutacak ve kemalata ermesine yardımcı olacak olan (jeton düşmesi olayı- paradigma kayması da denebilir) Akıl-İman Sentezi becerisindeki Müslümanlardır.
          İstisnalar olsa da bizimkiler mutluluğu şimdilik “ezberine Müslüman” olmakta bulmuşlar. Bu dönem aşıldığında insanlıkta diğerlerinin elinden tutacak olanlar arasındaki yerlerini alabilirler….

      • Türetilmiş dinler gereksizdir, amenna! Ancak DİN gereklidir. Kainatın ve dünyanın meydana gelmesi bu DiN kapsamında olmuştur. Dinler gereksizdir derken, bunlara DiN’imizi dahil ediyorsan en basitinden sen de gereksizsin. Çünkü, bu DiN olmasaydı ne Kainat olacaktı ne dünya, ne Türkiye ve ne de sen!
        Ya Yahya! Bakın Kuran’da Allah’ü Teala ne diyor:
        “Göklerin ve Yerin yaratılması, insanların yaratılmasından daha büyük bir şeydir. Fakat insanların çoğu bilmezler” (Kuran- Diyanet Tercümesi: Mümin Suresi, 57. Ayet)
        “Biz gökleri, Yeri ve ikisinin arasında bulunanları oyun olsun diye yaratmadık”
        (Kuran-Diyanet Tercümesi: Enbiya Suresi, 16. Ayet = Duhan’da tekrar edilen bir ayet)
        “dinlerin” hangisinin içeriğinde de böyle net ifadeler var? Ezberci Müslümanlara bakarak DiN’e not vermesen kendine büyük iyilik edersin….

  13. Turkiyenin geçmişdeki hikayelerinin hiç birisi son 6 yilda üretime geçn hikayeler kadar İslam dinine ve Turkiyeye zarar vermemiştır.
    Şu an Türkiyede H.K.beyin dediği gibi DİNİ aileden miras olarak öğrenenen gençler Dinden uzaklaşiyorlar.
    Maalesef, buna yardimci olanlar din,vatan ve demokirasi adina çıkardiklari gömleklerinin yerine giydikleri ceketler o kadar bereketlendiki eş coluk cocuk, ve sülaleleri birden zangin olarak denizlerde gemicikler göklerde sarayciklar yerlerdede yazlik,kişlik, ve baharlik Saraylari ile her tarafi kuşattilar.
    Buralarin köşe başlarinada arkadaş, komşu ve ahbaplarıni yerleştırdilerki kimseler onların kurduklari
    Saltanatliklarina ses çikarmasin.
    Burdan ihtibarende Rahibin kizinin söylediklerini okuyup ve dinliyelim.
    https://m.youtube.com/watch?v=UtLYlLFInUY
    Rahip Brunson’un kızı anlattı: Bize farklı bir prosedür uyguladılar
    Casusluk ve terör suçlamalarıyla hakkında dava açılan ve ev hapsinde tutulan rahip Andrew Brunson’ın kızı Jacqueline Furnari, babasının tutukluluk sürecini anlattı.
    Amerika Birleşik Devletleri’nde katıldığı bir panelde konuşan Furnari, 1993’ten beri Türkiye’de küçük bir Protestan kilisesinin rahipliğini yapan babasının polis karakoluna çağrılarak tutuklandığını, iki ay boyunca avukatıyla görüşemediğini ve 8 kişilik koğuşta 22 kişiyle beraber kaldığını dinleyicilere anlattı.
    Euronews’in haberine göre Türk vatandaşı olmayanların bu tarz davalarda normalde sınır dışı edildiğini belirten Furnari, babasının durumunda farklı bir prosedür izlendiğini söyledi.
    “En acı veren şey bu sürenin kendisinde çalınmış olması”
    Furnari, “İki yıldır devam eden dava, suçlamaların asılsız olduğunu kanıtlamıştır. Uydurma olan bu davada babamı pazarlık kozu olarak kullananlar ona İsa Mesih adına acı çektiriyor.” dedi.
    Babasının bu süreçte kendi mezuniyetini ve düğününü kaçırdığını belirten Furnari, dedesinin de vefat ettiğini ama cenaze törenine babasının katılamadığını ifade etti.
    “Kendisi en çok acı veren şey de bu oldu, bu kadar sürenin kendisinden çalınmış olması.” şeklinde konuşan genç kadın, “Bu noktada yapabileceğimiz tek şey onun için dua etmek. Hepinizden babamın serbest bırakılması için ve inançlarından dolayı eziyet görenler adına dua edin.

  14. Ben bizzat duymadım ama “kırılma 2013 te başladı” demiş Berat Albayrak.
    Memduh Bayraktaroğlu da sen bu lafı nasıl söylersin diye eleştiriyordu. Bundan; “cemaatle beraberken herşey iyiydi” anlamı çıktığını ve ” iyi dönem- cemaat” vurgusu yaparsan adama sormazlarmi fetö nereden çıktı diye söyleniyordu.
    Bu yazıda da 2010 tarihine vurgu yapılıyor.
    MGK kararlarının ve kırmızı kitabın sokaktaki insanın konuşma diline girdiği dönem.

    • En Türkçesi : akp iktidarının kadro iktidarı olmaktan çıkıp, şahsi diktasina evrilmeye başladığı dönemdir. Adama gazi verdiler, yalnız bıraktılar. Aldığı gazla ortalıkta holta atıyor, ama gazı verenler de kıs kıs gülüyor. Yıldız döndü, idbar göründü.

      • aslında bozulma, bence 2007 yılından itibaren başladı. çünkü 2007 yılından itibaren artık yeni bir ekonomik proğrama ihtiyaç varken, aynı ekonomik proğram ile devam edildi.2007 yılında ekonomistler artık yeni bir proğram gerektiği konusunda yazılar yazıyorlardı.
        – 2008 yılı türkiyedeki bozulma yeni bir aşamaya gitti, yeni bir hız kazandı. var olan ekonomik proğramla devam edilmesine, amerikanın bastığı ucuz ve bol dolar eklenince, türkiye ekonomisinin batma süreci yeni bir hıza ulaştı.
        – abdullah gülün tasfiyesi yeni bir aşama oluşturdu. çünkü artık kadro partisinden bir şahsın hakimiyetine doğru evrilmesinin başlangıç noktası olarak kabul edilebilir gülün cumhurbaşkanlığından inişi.
        – davudoğlunun istifası ise, tek kişinin hakimiyetinin tescili olması nedeniyle çöküşün bir başka evresine geçişi oluşturur. davutoğlunun gitmesi ile erdoğanın hakimiyeti tamamlanmış ve ülkenin çöküşü hızlanmıştır.
        – son cumhurbaşkanlığı seçimleri ise artık bunun yasallık kazandığı dönemdir ve ülkenin çöküşü yeni bir aşamaya, kontrol edilemez noktaya gelmiştir. bundan sonra akpnin ülkeyi düze çıkarma ihtimali yoktur. çünkü, (biraz iddialı olacak ama) akpnin iyi, doğru birşeyler yapması, eşyanın tabiatına aykırı bir durumdur. akp, artık, sadece yıkım, düşmanlık, israf, hırsızlık, soygun üreten hastalıklı bir bünyedir.
        – bu nedenle ülkenin düze çıkmasının önkoşulu akpnin iktidardan gitmesidir. ülkenin akpden kurtulmasıdır.

        • Hamza bey akp 16 yılda okuduğunu tersinden anlayan bir nesil yetistirmiş.
          Sağ olsun bu nesilide Fehmi bey vasitasi ile öğrenyoruz ve öğrendikçede insan kendini ruyada hisediyor ve diyiyorki bir an önce uyansamda bu kâbus bitse.
          Galiba bu kâbus bitmeyecek zaten bittiği zamanda tükryede elle tutulur bir varlik kalmaz.
          Saraylar için Ormanlari katl ederek oksijenimizi kesti, hirsizlari korumak için beyin ve can damarlarimizı yok etti.
          Diktatörlüğün ilani için Eğitimi bitirdi.
          Sağlikli ve mutlu kalin.

Yoruma kapalı.