Cehaletim için peşinen özür dilerim.
Ülkemizi dışarıda tanıtma faaliyeti için canla başla çalışmış, dillerini bilmediği halde ABD’nin önemli bir düşünce üreten kuruluşu yönetimine girmiş, o kuruluşun herbiri kendi alanlarında temayüz etmiş Amerikalı ve Avrupalı üyeleriyle birlikte devlet başkanlarıyla krallarla görüşmüş ve bu arada hırsızların Amerikan hazinesini dolandırarak çaldığı yüz milyonlarca doları ülkemize yönlendirmiş, o paralarla fabrikalar, oteller satın almış, otelinde nice önemli ismi ağırlamış Sezgin Baran Korkmaz’ı (SBK), bırakın şahsen tanımayı, bu bilgiler ortaya dökülene kadar böyle birinin varlığından bile haberdar değildim.
Hele Korkmaz Karaca gibi bir değeri tanımamış olmak gerçekten büyük bir ayıp.
Adam yıllarca CHP’de liderin hemen yanı başında bulunan, bütün mahremine vakıf biri iken, onun sağlık sorunları yüzünden siyasi hayatta etkin olamaz hale gelmesi sonrası aynı hizmetleri sunmak üzere AK Parti’ye ve lider kadrosuna yakınlaşmış…
Ben de 40 yılı aşkın süre ülkede olan bitenleri ring kenarından izlemiş, AK Parti yönetim kadrosundan insanlar kadar Deniz Baykal’ı da yakından tanımış bir siyasi gözlemci olduğum halde Korkmaz Karaca’dan habersiz kalmışım.
Olacak şey değil.
Sedat Peker’in yurtdışında bulunmanın rahatlığı içerisinde önce videolarla sonraları Twitter mesajlarıyla isimlerini icraatlarıyla birlikte kamuoyuyla paylaştığı kişilerin bazılarını ise tanıdığımı sanırdım; meğer onların pek çoğunun dikkatimden kaçmış nice özelliği daha varmış…
Tarih ve yer adı verilmese kolay kolay hazmedilmeyecek pek çok iddiayı son iki ay içerisinde ilk kez duydum.
Hala hazmettiğimi söyleyemeyeceğim.
Neyse.
Ülkemizin uyuşturucu ticaretinin geçiş istasyonu olduğu iddiası herhalde artık geçerli değildir. Mersin ve İzmir limanları bu amaçla kullanılamaz hale geldi; son bir ayda bu iki limanımızda binlerce kilo kokain yakalandı.
Bir siyasetçinin bir suç örgütü lideri tarafından on bin dolar maaşa bağlandığı iddiası bu vesileyle bir bakan tarafından ileri sürüldü; muhatabı olan devletin ‘suç örgütü lideri’ saydığı kişi ‘‘Ne on bin doları, aracına çanta dolusu para bıraktım’’ sözüyle iddiayı yeni bir seviyeye taşıdı. İddianın ortaya dökülmesi sonrasında bu tür alış-verişlerin kesildiğini sanırım; hiç değilse şimdilik…
Amerika’dan gelen çalınmış parayla alınan şirket hisseleri konusu ilgimi çekti. Şirketler ve otellerin üzerine üç otuz parayla ‘çökmesi’ ile şöhret bulan SBK o hisseleri 80 küsur milyon dolara satın almış; günün sonunda hisseler bir başkasının eline geçti. SBK’nın o alandaki şöhretini sıfırlayan bir biçimde oldu bu. Şirket adına yapılan açıklamada hisselerin ‘hukuk yoluyla’ ve sadece 6 milyon dolara kendilerine geçtiği açıklandı.
En başta cahilliğimi ilan ettiğim için şu soruyu sormam garipsenmeyecektir: Sahtekarı (bu SBK demek oluyor) tokatlayan için de bir sıfat bulmak gerekmez mi?
Belediyelerde ne işler çevrilmiş, onları da bütün çıplaklığıyla öğrendim. Kendiliğinden ve sağlık sorunları sebebiyle istifa diye bildiğimiz olay, belediye başkanının ayağını kaydıran bir kumpasmış aslında. Yerine gelen bir çok başka akçalı işle birlikte gazeteci vurdurmayı da becermiş.
İsimleri sıkça anılan geçmişte devlet yönetiminde önemli koltuklarda oturmuş, şimdilerde daha az önemli sayılmayacak görevleri bulunan kişiler hala itibarlarını koruyabildiklerine göre, haklarında tanıklar da gösterilen iddialar önemsemesi gerekeceklerce önemsenmemiş olmalı.
Öyleyse o isimleri ve içinde yer aldıkları siyasi kurumu bugüne kadar tasvip ettikleri bilinenler de dahil olmak üzere hassas kamuoyu, onlara yönelik iddia ve ithamları neden ciddiye alıyor?
Her durumda o siyasi çizgiyi desteklemekle mükellef medya ve yorumcular görmezden geldiği, iddiaların birinde bile haber değeri bulmadığı halde hem de?
Son iddia bile o kesimin dikkatini çekmedi.
Yine isim, yer ve tanık belirtilerek dile getirilmiş kayıtsız silahların devlet görevlisi olmayan ellere tevdi edildiği iddiası…
İddiaya göre, 15 Temmuz (2016) ve sonrasında, Kalaşnikof olduğu ve devlette kaydı bulunmadığı belirlilen çok sayıda silah AK Parti gençlik kollarında görevli birileri tarafından tanıdıkları kişilere dağıtılmış…
Bu olaydan rahatsız olması beklenebilecek devlet görevlisinin bilgisi dahilinde olmuş bu silah sevkiyatı…
Gaye ne, nerede kullanıldı bu silahlar, şimdi neredeler ve hangi amaç için saklanıyorlar?
Başlangıç tarihi olarak 15 Temmuz hain darbe girişimi verildiği ve o meşum olayda 251 kişi hayatını kaybettiği için zihinler ister istemez karıştı.
Ekranlardan, sosyal medya aracılığıyla ve köşelerden yapılmış silahlı kalkışma veya kalkışma olursa bastırma amaçlı tehditler de akıllara gelmedi değil.
Devlet dışı güçlerin silahlandırılması, zulalardan çıkartılmış silahlarla donatılmış kitleler gibi konular ne zaman gündeme gelse, NATO’ya üyeliğimiz sonrası diğer üye ülkelerle birlikte bizde de Amerikan CIA ve İngiliz MI6 örgütleri tarafından oluşturulmuş, kurumsal adı ‘stay behind’ olan ve genel olarak İtalya’daki adıyla ‘Gladio’ diye yaygın kullanıma girmiş gizli örgüt aklıma gelir ve ürkerim.
O örgüt siyasi tarihimizin köşe taşlarını teşkil eden bütün uğursuz olaylarda varlığını hissettirmiştir de ondan…
Gayrı milli kurulmuş örgütün bir dönem devlet eliyle millileştirildiğini ve ASALA gibi devlet karşıtı güçlere karşı kullanıldığını, sonrasında da özel ellere geçip kişisel zenginleşmeye yaradığını bilirim.
Kıbrıs’ta meydana gelen gazeteci Kutlu Adalı suikastı o tür eylemlerden birini andırıyor.
Bizde Muammer Aksoy’la başlayıp Bahriye Üçok, Uğur Mumcu, Ahmet Taner Kışlalı ile devam eden ve Hrant Dink’e kadar uzanan siyasi suikastlarda da parmağı olduğundan kuşku duyulan örgüttü o.
Susurluk vakası sonrası MİT’in ve Başbakanlık adına konuyu soruşturmuş Kutlu Savaş’ın raporlarıyla resmen deşifre edilmişti o örgüt.
Varlığı hâlâ devam mı ediyor yoksa?
Yazının en başında cahilliğimin mazur görülmesini istirham etmiştim.
Bazısı devlet adına bazısı devlet adı kullanılarak ülkemizde sahnelenmiş pek çok olay ile o olayların faili pek çok kişi radarıma girememiş.
Yine de bildiğim bir şey var, onu not edip yazıyı noktalayayım: Görmezden geliniyor, olana olmamış muamelesi yapılıyor ama bu böyle gitmez, gitmesi mümkün değil.
ΩΩΩΩ