Yeni bir devlet mi kuruluyor, yoksa mevcut devlet AKP’yi tasfiye mi ediyor?

15
Reklam

Başlığa bakıp “Bu da nereden çıktı” demeden önce lütfen yazımı baştan sona okuyun. Önemli bir konu çünkü bu.

AK Parti açısından hayati önemde bir konu.

“Devrim yaptık.. yeni bir devlet kuruyoruz..”

Ayhan Oğan’ı tanıdığımı sanmıyorum; kendisine sempati beslemek için özel bir sebebim de yoktur. AK Parti MKYK’sında yer aldığını, son zamanlarda sıkça çıktığı televizyon programlarında partisinin tezlerini savunduğunu da dün öğrendim.

Dün. Çünkü çıktığı bir televizyon programında söylediği şu sözler dün herkesin dilindeydi; bugün de gazete köşelerinde:

“Biz 15 Temmuz’da çok büyük bir şey yaptık. Halk bir devrim yaptı. Şimdi biz yeni bir devlet kuruyoruz. Beğenin beğenmeyin bu yeni devletin kurucu lideri Tayyip Erdoğan’dır.”

Bu sözleri yüzünden hakkında söylenmeyen ve yazılmayan kalmadı Ayhan Oğan’ın… Bir CHP milletvekili, savcılığa, anayasayı ihlalden hakkında soruşturma açılması için suç duyurusunda da bulundu.

İleri sözler bunlar; ‘yeni devlet kurmak’ fazla mantıklı da değil…

Herhalde demek istediği, Türkiye Cumhuriyeti’ni günümüz şartlarına ayak uyar hale getirmek, reforma tabi tutmak, ıslah etmek olmalı.

Reklam

Yoksa hiçbir devlet yıkılmadan yeniden kurulmuyor.

Türkiye Cumhuriyeti de, bir bakıma, Osmanlı Devleti’nin güncelleştirilmiş versiyonudur.

Osmanlı Devleti, en şevketli dönemi sayılan 16. yüzyılda bile, sistemindeki hantal yönlerin ıslah edilmesi yolunda tekliflerle karşılaşmıştır. Ayn Ali Efendi’nin toprak sistemiyle ilgili tekliflerini ihtiva eden ‘Kavanin-i Âli Osman’ risalesi ile başlayıp Avni Ömer Efendi, Lütfi Paşa (Âsafname), Nahifi (Nasihat-ül Vüzera), Defterdar Sarı Mehmed Paşa (Nasihat-ül Vüzera ve’l Ümera), Sarı Abdullah Efendi (Nasihat-ül Müluk) ile devam eden arizalar hep aynı amaca yöneliktir: Devletin ıslahına…

[Bu bölümde İslam Ansiklopedisi’nin ‘Islahat’ maddesinden yararlandım.]

Nitekim, 16 Nisan’da halkın beğenisine sunulan ‘anayasa değişikliği paketi’ de, ülkeyi geri bırakan bir sistemin yerine yenisini getirme amacı ileri sürülerek savunulmuştu.

Neden 16 Nisan değil de 15 Temmuz?

Yukarıda aktardığım cümlesinden ilk haberdar olduğumda, bu sebeple, Ayhan Oğan’ın 16 Nisan günü yapılan anayasa referandumuyla halkın yarıdan fazlasının oyunu alan anayasa değişikliğini ve ‘cumhur-başkanlık sistemi’ne geçişimizi kast ettiğini düşünmüştüm.

Öyle değilmiş. Televizyonda üzerine gidildiğinde 16  Nisan’ı ve yeni yönetim sistemini hiç ağzına almamış; varsa yoksa 15 Temmuz…

İyi de 15 Temmuz Türk siyasi tarihinin en kara günlerinden biri değil miydi? 250 şehide mal olan hain bir kalkışma, bir darbe girişimi nasıl oluyor da bir AKP yöneticisinin mantığında ‘devrim’ haline dönüşüyor?

Reklam

Burada bir sorun var.

Sorun olduğu için de, tespitin sahibi, iki gündür yoğun ateş altında.

Bir başka tez: Devlet AKP’yi tasfiye ediyor

‘Kim ne yazmış?’ merakıyla bugünkü gazetelere göz gezdirirken, konuya ilişkin yazılar arasında en dikkatimi çeken Arslan Bulut’un Yeniçağ gazetesindeki ’15  Temmuz, yeni bir devlet kurmak için miydi?’ başlıklı makalesi oldu.

O da Ayhan Oğan’ın sözlerini sorunlu buluyor, ‘mevcut devleti yıkma’ niyeti olarak görüyor.

Zaten hayli zamandır “Bunların niyeti devleti yıkmak” tezinin de sahibiymiş Arslan Bulut; AK Partili Oğan’ın sözlerini tezinin doğrulanması olarak görüyor.

Ancak bundan sonra farklı bir tezi seslendiriyor Yeniçağ yazarı; şimdi yapılanların ‘AKP eliyle devlet tarafından AKP’nin tasfiyesi’ olduğu tezini…

İsterseniz okuyalım:

“Ben Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin bu kadar basit bir sisteme dayandığını düşünmüyorum.

Türkiye Cumhuriyeti Devleti, FETÖ gerçeğini gördü ve 2004 yılında MGK kararı ile bu örgütü tasfiye kararı aldı. AKP, kararı rafa kaldırınca, FETÖ, 17-25 Aralık operasyonu ile harekete geçti. Artık işin çok uzadığını gören devlet, 15 Temmuz’dan itibaren tasfiye operasyonunu bağırta bağırta AKP’ye yaptırmaya başladı! (..) FETÖ’nün tasfiyesini AKP’ye yaptırıyorlar; AKP’ye de kendi kendini tasfiye ettiriyorlar, farkında bile değiller.”

AK Partili Oğan kendisinin de içerisinde yer aldığı ülkemizdeki siyasi gelişmelere bakarak, mevcut devletin yerine yeni bir devletin kurulmasının söz konusu olduğunu söylerken, Yeniçağ yazarı Bulut, aynı gelişmeleri mevcut devletin farklı bir refleksiyle açıklıyor ve yönetimde bulunan siyasi kadronun tasfiye edileceği sonucunu çıkarıyor.

Hem de tasfiye edileceklere hissettirmeden yapılıyormuş bu…

Daha önce bu teze yakın bazı beklentiler kulağıma çalınmıştı, ama ilk kez yazılı halde karşıma çıkınca, ne yalan söyleyeyim, bayağı şaşırdım.

Umarım, Arslan Bulut, bu tezini biraz daha açar da AK Parti kadrosu böyle bir ihtimalinin konuşulduğunu bilir ve üzerinde düşünmeye başlar.

ΩΩΩΩ

Reklam

15 YORUMLAR

  1. Artık Ak Parti misyonunu bitirdi , kendini de bitirdi . Bundan sonra muhtemelen iyi bir lider etrafında kenetlenecek Merkezde ve SOL olmayan bir yapı bayrağı taşıyacak . Artık Sn. C.başkanı da parti içinde kendi cebini doldurmaktan başka gayesi olmayanları farketmiş olacak ki şimdi bir kadro değişimine gidiyor. Ancak tabi insanların aklına bu kadroların Ak Partiye gökten indirilmediği de geliyor . Bu kadro probleminde fatura eski ve metal yorgunluğundan muzdarip Ak Partililere kesilmesi sonrası millet kime ne fatura kesecek ? Hep birlikte göreceğiz. 2019 veya 2018 de göreceğiz bunu . Üstad Fehmi abiye çok selamlar.

  2. Karaca ve Ahmet Melik bey kanayan yaraya yerinde bir işaret ve hatırlatmada bulunmuuş.
    İstatistikcilerin söylediğine göre, Türkiyenin % 40 nüfusu sürekli yer değiştiriyor. İstanbul mütemadiyen göç alıyor. Devlet eliyle (politikalarıyla) zenginler fakir, fakirler kendi çapında çok zengin, zenginler daha da zengin oluyor. Türkiye malen ve sosyal olarak savruluyor. Bu savrulmada en altta kalanlar, masum dürüst, açıkgöz ! olmıyan mü”min, kimsesiz insanlar oluyor. Kimse komşusunu, mahallelisini, hatta meslektaşını tanımız hale düştü.Böyle bir anaforda, ne ahlak, ne dürüstlük, ne namus, ne ar, ne de vatanseverlik kalır. Din ve aile de hükmünü icra edemez hale gelir. Huzur, mutluluk ve birlik-beraberlik nutuklarda ve resmi hutbelerde kalır.
    Aklı, vicdanı, medeniyetten nasibi olanlar, :Şevket Eygi’nin ikazlarına da kulak kabartmalı.
    C.Başkanı iktidara geldiğinde, plaka ve nüfus tahdidinden bahsediyordu. Hatırlamaz hale geldi. İstanbul nüfusu ne kadar arttı. Bu hengamede, ANADOLUNUN İNSANI gene, kerpiçten yapma iki odalı evde mütevazi ve mümin, fakat, huzurlu hayatını aynı şekilde sürdürürken, ” dağdan gelenler” lüx apartmanlara KONDUlar, kıyamet yaklaşsın diye zahir. Bu vebal hükumetlere yeter. Adaletn budur Dünya’ (da).

  3. AKP ‘nin hiç bir eylemi İslamcı geleneğe , İslam’ın vaat ettiği sosyal adalet anlayışında olan ve halkının hakkını Hak’kın hakkı bilen anlayıştan uzaklaştığını çıkar ,menfaat ilişkisine döndüğünü, liderlerinin aktif siyasetten ayrıldığında dağılıp gideceğini fark etmemek imkansız.
    http://www.sozcu.com.tr/2017/gundem/abdurrahman-dilipakdan-sok-sozler-camilerde-rusvet-pazarliklari-yapiliyor-1961804/
    http://www.gazeteduvar.com.tr/yazarlar/2017/08/05/prof-cihangir-islam-ak-partide-islamci-yok/
    Yani aslında bize gereken cevabı yüz yıllar önceden kadim ecdadımız veriyor aslında…
    Kanuni Sultan Süleyman, en yüksek duruma getirmiş olduğu devletin akıbetini hayâl eder, günün birinde “Osmanoğulları da inişe geçer çökmeye yüz tutar mı?” diye derin derin düşünmeye başlar… Bu gibi soruları çoğu zaman süt kardeşi meşhur âlim Yahyâ Efendi’ye sorduğundan bunu da sormaya niyet eder. Güzel bir hatla yazdığı mektubu keşfine inandığı Yahyâ Efendi’ye gönderir… “Sen ilahî sırlara vâkıfsın. Kerem eyle de bizi aydınlat. Bir devlet hangi halde çöker? Osmanoğulları’nın âkıbeti nasıl olur? Bir gün olur da izmihlâle uğrar mı?” şeklinde mektubunu gönderir.
    Güzel bir hatla yazılmış mektubu okuyan Yahyâ Efendi’nin cevabı bir bakıma çok kısa, bir bakıma içinden çıkılmaz bir hâl alır:
    “Neme lâzım be Sultânım!”
    Topkapı Sarayı’nda bu cevabı hayretle okuyan Sultân, bir mânâ veremez. Yahyâ Efendi gibi bir zâtın böylesine basit bir cevapla işi geçiştireceğini pek düşünmez. Söylenmeye başlar: “Acaba bilmediğimiz bir mânâ mı vardır bu cevapta?” Nihayet kalkar, Yahyâ Efendi’nin Beşiktaş’taki dergâhına gelir. Sitem dolu sorusunu tekrar sorar:
    “Ağabey ne olur mektubuma cevap ver. Bizi geçiştirme, soruyu ciddiye al!”
    “Sultânım sizin sorunuzu ciddiye almamak kâbil mi? Ben sorunuzun üzerine iyice düşündüm ve kanaatimi de açıkça arz ettim.”
    “İyi ama bu cevaptan bir şey anlamadım. Sadece “neme lâzım be Sultânım!” demişsiniz. Sanki “Beni böyle işlere karıştırma” der gibi bir anlam çıkarıyorum.”
    “Sultânım! Bir devlette zulüm yayılsa, haksızlık şâyi olsa, işitenler de “neme lâzım” deyip uzaklaşsalar, sonra koyunları kurtlar değil de çobanlar yese, bilenler bunu söylemeyip sussa. Fakirlerin, muhtaçların, yoksulların, kimsesizlerin, feryâdı göklere çıksa da bunu da taşlardan başkası işitmese, işte o zaman devletin sonu görünür. Böyle durumlardan sonra devletin hazinesi boşalır, halkın itimâd ve hürmeti sarsılır. Asayişe itaat hissi gider, halkta hürmet duygusu yok olur. Çöküş ve izmihlâl de böylece mukadder hâle gelir…”
    Yani Fehmi Bey kim kimi tasfiye ediyor ? derseniz… ” NEME LAZIM…. FEHMİ BEY…”

  4. Ak Parti Genel Başkanı, başbakanı açıklamasına göre, söz konusu sözün sahibi bir dönem MKYK’da bulunmuş, şu an resmi bir bağı parti ile yok. Bu açıklamaya göre değerlendirilirse söz kişiyi bağlar. Ak Parti ‘nin tasfiyesi ise sevindirici bir durum olmalı. Hep bunlardan şikayetçi değil miydik? Yok şikayetimiz Ak Parti değil de C. Başkanı ise o zaman durum vahim. Çünkü tasfiye edilen Ak Parti…

  5. OHAL ve Anayasa oylaması için yazdığım makalede “Bunlar bilinçli yapılıyorsa ihanet, bilinçsiz yapılıyorsa intihar ediyor.” demiştim. AK Parti için şimdi bunlar dillendiriliyor. Yalnız AK Parti’ye karşı ihanet veya intihar değil, devlet intihar ediyor veya devlet ihanet içinde. Selçuklular Moğollar’a yenildiler ama devletleri yaşamaya devam ediyor. Osmanlılar Timur’a yenildiler ama devletleri devam ediyor. Osmanlılar Birinci Cihan Savaşında yenildiler ama devlet varlığını koruyor. AK Parti sonunda kendisini ve devletimizi yıkabilir ama Türkiye daha güçlü bir devlet kurar.
    Kehf Suresinde bugün yorumladığım ayette “De ki; belki de Rabbim bununla bana daha uygun olanı gösterecektir.” diyor. Belki de daha iyisinin gelmesi için AK Parti intihar ediyor. Bizim AK Parti’yi sevmemiz AK Parti’nin kaderini değiştirmez AK Parti’nin kaderini ancak Allah’a tevbe etmesi değiştirir.

  6. Bütün bu olanları, sonunda yapılanları ve işin gittiği istikameti sakin kafayla analiz edecek olursak Aslan Bulut’a hak vermemek elde değil. Bin bir emekle yetiştirdiğimiz kıymetli evlatlarımız bir şekilde yaşayan ölü haline getiriliyor.

  7. Yeniçağ gazetesi yazarı Arslan Bulut’un “Ben Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin bu kadar basit bir sisteme dayandığını düşünmüyorum” demesine ben de katılıyorum. Yoksa kuruluşundan bu yana bir çok salvoya maruz kalan devlet, bu kadar zinde olur muydu? Biraz da maruz kaldığı salvoları kendi eliyle üretiyor değil mi sizce de devlet? Zinde kalmasının şartlarından biri de bu olsa gerek.

    En azından, lise çağımda iken şahit olduğum 12 Eylül öncesi, silahlı, satırlı öğrenci kavgaları ve her gün toprağa düşen onlarca cana karşılık ”darbenin şartlarının olgunlaşmasını bekliyorduk” diyen biri, ülkenin en tepe noktasını işgal edebiliyor..hiç eksik olmayan irtica söylemlerine karşılık ise, Müslüm Gündüz ve Fadime Şahin figürleri, neredeyse Çevik Bir’i Cumhurbaşkanlığına taşımış olacağını sonradan idrak edip, aktörlerin sistem tarafından nasıl da ödüllendirilmiş olduğunun bilincine eriyorum.

    Şimdi ise Maçka Parkı ve Kıyafetime Dokunma Mitingleri ile Suruç’ta Atatürk heykeline saldırı olayı, Hayrettin Karaman’ın -ne anlam doğurup ne tepki toplayacağını bilmeyecek kadar cahil olamaz dedirten- ”sigara içen türbanlı kadın” temalı son yazısı, müftülere nikah kıyma yetkisi verilmesi v.b çıkışlar Ak Parti için çokta hayra alamet şeyler değil. 28 Şubat sathi-ı mailine gidilirken ki olaylara benzeyişi ve hala o günkü materyallerin kullanılıyor olması, halkın bu tür toplum mühendisliklerine ne kadar açık olduğunu gösteriyor..bunca yaşanandan sonra. (çok acı)

    Yaşadığımız sürecin ip uçlarını 2004 MGK karalarına bakarak bulabiliriz. Taraf Gazetesinde ”Ak Partiyi ve Gülen’i bitirme Planı” şeklinde manşet olunca öğrendik bu kararlarını MGK’nın. Kimse, Cemaat tasfiye edilmedi, bitirilmedi diyemez. Evet, Cemaat tasfiye edildi, bitirildi de.

    Peki ya Ak Parti?
    O, bitirilmedi, bitirilmeyecek; dönüştü, dönüştürülüyor…

    Haziran 2015 seçimleri sonrası Ak Partiye yamanan bir MHP ve 15 Temmuz sonrası ise kuruluşundan beri Ak Partiye ”can simidi” olan Bahçeli, Cumhur-başkanlık Sistemine gidilen yolu açtı. 2019 sonrası ”Başkan Yardımcısı” olacak Bahçeli, sistemin Ak Parti içerisindeki sigortası olarak görev yapacak.

    ”Devlet şerik kabul etmez” diyen Erdoğan iktidarına hiç şerik kabul eder mi?

    2001 de erken seçim kararı alan, o günden bu güne Bahçeli’nin pozisyonuna bakarak,
    Ak Parti yada Erdoğan bu dönüşüme razı oldu diyebilirim kendi adıma. İktidar olarak kalmaya devam etmesi karşılığında ”muktedir olmayı” sisteme bırakarak… Hoş bu Erdoğan’ın rızası ile değil, sistemin onu buna iteklemesi, iktidarda kalmasının ise en azından Erdoğan gibi karizma bir liderin sistemin işine yarayacağından bu böyle..

    Yani 27 Mayısın, 12 Eylül’ün cevaz verdiği 28 Şubat, 27 Nisan ve 15 Temmuz gibi yapı taşlarını da döşeyerek devam edeceğe benziyor..bin yıl olmasa da on yıllarca…

    Ertuğrul Özkök’ün ise keyfine diyecek yok..bugünkü yazından anladığım.

    Oysa ben, demokratik, kuvvetler ayrılığı ilkesi hukuk içerisinde işleyen, hukuku işleten ve güvenliği sağlayan bir devletim olsun istiyorum..olduğunda da kimsenin keyfine diyecek olmaz.

    • güzel yorum. ama bu “sistem”, herkese en nihayetinde haddini bildiren arkadaşın gerçek ismi mi yoksa takma isim mi? Bir de bu sistem denilen arkadaşın mevki, makamı nedir? hep böyle biryerlerde duruyor, (bu kozmik oda bile değil, daha farklı, süper kozmik bir oda olabilir) sonra birgün ortaya çıkıp diğerlerine dersini bildiriyor. belki tanışır yakınlık kurarsak, akp yandaşlarından bile daha rahat ederiz. bilmekte fayda var. Bir de yeniçağ yazarı “devlet”ten bahsetmiş. “sistem” ile “devlet” aynı kişi olabilir mi yoksa bunlar farklı kişiler mi? farklı kişilerse esas oğlan kim. devlet mi yoksa sistem mi? bu akplilere, erdoğana, adalarda gözaltına alınan aktivistlere, “casuslar” dedirten. ya da 100 bini aşan insanın fetöcü gerekçesi ile hapse atılmasını, işinden atılmasını isteyen, sağlayan, onay veren “devlet” mi, “sistem” mi yoksa erdoğan mı? şimdi kafam karıştı.

  8. Ben uzun zamandır böyle düşünüyorum.Önce fetö deyip sonra onları siz büyüttünüze geldiler ve bunu ispatlamak zor değil.Yazılı ve görsel o kadar kanıt var ki.Olay bunu başlatacak bir iki savcı ve hakime bakıyor. Ben buna ayıyla yatağa girmek diyorum.

  9. Aslan Bulut’un ne dediği, demiğe çalıştığı, sürdüregeldiği çizgisi ile belli, yazdığı Gazetenin istikameti de belli. Fakat, Ayhan Ogan’ın Gruptan veya Reisten duyduğu bir bildiği varsa, baklayı ağzından çıkarıp, ne demek istediğini açıklamalıdır. Zira, daha yakınlarda da benzer lafları olmuştu, yanılmıyorsam ? Gurubunun da bunu sorması gerekmez mi ? Yoksa, ulu orta konuşmamak lazım gelir.

  10. 15 Temmuz 2107’de Washington Post’ta çıkan Fetullah Gülen röportajını da derin devlet mi yayınlattı.
    Düşündüklerinizi daha açık yazarsanız daha iyi olacak.
    Yine de tüm yazdıklarınız için teşekkürler.

  11. Sayın Koru ,
    içinde yaşadığı toplumdaki dinamik gelişimden haberi olamayanların kastı aşan ifadeleri bunlar. 1950 den sonra başlayan köyden kente göç dalgası ile büyük kentlerin varoşlarına gecekondular inşa edip alt kademe işler ile hayatını kazananlar , 1990 larda çıkan gecekondu affı ile zenginleşince bunların çocukları da okuyup sınıf atlayınca bunların bıraktığı boşluğu doğudan göç edenler doldurdu. Büyük Ada daki faytoncular, garsonlar iş yeri sahipleri hep bu kitleden oluşuyor. Semt pazarlarına tezgah kuranlar hatta hallerde ki komisyoncular. istanbul da bir-çok imalat yapan işyeri sahibi yerli elemandan çok yabancı eleman çalıştırıyor. 400 bin yeni öğretmen , 400 bin yeni sağlık çalışanı 40 bin yeni diyanet görevlisi iş başı yapar yapmaz araba ediniyor. Ibni Haldun un mukaddimesi okullarda ders olarak okutulmalı. Şehirler canlı bir organizma gibi sürekli bir değişim halinde. Neydi kentsel dönüşüm ? 40-50 gecekondu yıkılacak 2 blok apartman yapılacak yeni yaşam alanları oluşacaktı. Ama rant ekonomisi buna izin vermiyor. Yıkılan her gecekondunun yerine yüksek katlı bir bina yapılıyor ve maalesef buna Ak partili belediyeler müsaade ediyor. İnsanlar hep daha fazlasını istiyor. Kendi elimizle kendi geleceğimizi inşa ederken çürük temeller üzerine inşa ettiğimizin farkında değiliz. Devlet dediginiz yapı bizim elimizle meydana getirdiğimiz bir kurum değil mi ? En eski ve en usta belediyeci olarak Reis de bunun farkında ama toplum söz dinlemiyor.

Yoruma kapalı.