Yeni sistem en çok AK Parti’ye yaradı gibi, ama şimdi en fazla AK Parti’yi zorluyor yeni sistem…

31
Reklam

Adı ‘cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi’ konulmuş ve iki yıl önce (2017) yapılan referandumla uygulanmaya başlamış yeni sistem en büyük etkisini seçimin doğasında gösteriyor.

Yeni sistem oyların ‘yüzde 50+1’ni alma zorunluluğu getiriyor da ondan…

[Adı ‘başkanlık sistemi’ olacakken MHP’nin itirazı yüzünden ‘cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi’ oldu yeni sistemin adı. Bunun neden önemli olduğunu aşağıda anlatacağım.]

Geçmişte sandıktan başarılı çıkmak için diğer partilerden biraz ileride oy almak yeterli olmaktaydı. Tayyip Erdoğan İstanbul belediye başkanlığını 1994’te oyların dörtte birini alarak (oy oranı: 25,19) kazanmış, partisi -AK Parti- 2002 seçiminde üçte bir oyla (oy oranı: 34,42) milletvekillerinin üçte ikisini (550 milletvekilinden 365’ini) almıştı.

O günler geride kaldı.

Şimdi artık iktidar olabilmek için cumhurbaşkanlığını elinde tutabilmek, bunu sağlamak için de sandığa giden her iki seçmenden birinin oyunu alabilmek şart.

Partiler bu yüzden kendi başlarına katılmak yerine başka partilerle ittifak gerçekleştirerek seçimlere girmeyi yeğliyorlar.

İttifaklar yasal bir zorunluluk olduğu için kurulmuyor, yeni sistem başarılı olmayı buna bağladığı için partiler çaresizlikten bu yola başvuruyorlar. Daha önce MHP’ye ihtiyacı bulunmayan AK Parti onunla ittifaka girdi; MHP’den türeyen İyi Parti ile farklı bir kulvarın partisi Saadet de kendilerini CHP liderliğindeki başka bir ittifakın içerisinde buldular.

Reklam

Eski dönemin seçimlerinde Meclis’te temsil edilmek için uygun görülmüş yüzde 10 barajı, ittifaka giren partilerin oylarının oranı önemsiz kaldığı için, yeni sistemde işlevini yitirmiş oldu. Şimdi artık bir ittifak içerisinde yer alan partiler, oyları yüzde 10’dan az da olsa, milletvekili çıkartabiliyor, belediye başkanlıkları kazanabiliyor.

Gerçekten de yeni sistem seçimin doğasını bozdu.

Seçimlere biraz yakından bakalım derken

İyi mi oldu?

Bu sorunun cevabı her partiye ve seçimin niteliğine göre değişiyor.

Yeni sistemin yerel seçimlerde ilk uygulaması olan 31 Mart seçimine bu soruya cevap aramak üzere baktığımızda, görünen, muhalefetin yeni sistemden kazançlı çıktığıdır. İktidar ittifakı içerisinde de, küçük ortak (MHP), bu yeni sistemden büyük ortaktan (AK Parti) daha fazla yararlandı.

Genel seçimde (24 Haziran 2018) ise, AK Parti, iktidarını korumayı ve cumhurbaşkanını kendi içerisinden çıkarmayı MHP ile kurduğu ittifak sayesinde başardı.

AK Parti, ittifaksız girseydi, 24 Haziran 2018 seçiminde yeni sistem yüzünden iktidarı kaybederdi. Buna karşılık, yerel seçimde de Ankara ve İstanbul başta olmak üzere pek çok büyükşehir belediyesini muhalefet partilerinin kurduğu ittifakın adaylarına teslim etmek zorunda kaldı AK Parti.

Reklam

Tabii, sadık bir seçmen kitlesine sahip HDP’nin her iki seçimde sonucun belirlenmesinde hayati bir önem kazandığını da kayda geçirmemiz gerekiyor.

Yukarıda sorduğum “Yeni sistem iyi mi oldu?” sorusunun kısa cevabı, AK Parti’nin iktidarını devam ettirmesine ve cumhurbaşkanını kendi içerisinden çıkarmasına rağmen bu sistemden en az yararlanan ve gelecekte bu sistemden en fazla olumsuz etkilenebilecek parti olduğudur.

[Eski sistem devam ediyor olsaydı, halen sahip olduğu ittifaksız oy desteğiyle iktidar ve cumhurbaşkanlığı yine AK Parti’de kalacaktı.]

İstanbul’da tekrarlanan seçim, bir sonraki cumhurbaşkanlığı seçiminde AK Parti’nin işinin zorlaşabileceğine işaret ediyor. Uygun bir aday bulabildiği takdirde, muhalefet, iktidar cephesine en fazla önem verdiği mevziyi kaybettirebilir.

AK Parti’yi değişime zorladı yeni sistem

Dikkatinizi çekmek istediğim bir yan sonucu daha var yeni sistemin: AK Parti o sayede iktidarını sürdürebiliyor, ancak bu dönemde iktidar bildiğimiz AK Parti damgalı bir iktidar değil. İttifak zorunluluğu, AK Parti’yi, atacağı her adım ve alacağı her kararda küçük ortağının tepkisini düşünmek ve tepki geldiğinde ona kulak vermek zorunda bırakıyor.

Koalisyonlardan kurtulmak yeni sistem savunucularının önemli gerekçelerinden biriydi; gerçekten de ittifaklar sayesinde birleşen partilerden oluşan iki cepheden biri büyük ortağını tek başına iktidar yapabiliyor. AK Parti geçen yıldan beri o sayede iktidarda. Ancak ittifak da, iktidarı ortaklar arasında paylaştırmasa da, bir tür koalisyon görüntüsünde.

Vaktiyle başkanlık sistemine özellikle onu isteyen AK Parti lideri olduğu için şiddetle karşı çıkmış olan MHP’nin, durduk yerde yeni sistem savuncusu haline dönüşüp arzusunu erteleme eğilimine girmiş AK Parti’yi peşine takarak ‘cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi’ni mümkün kılması, öyle anlaşılıyor ki, bugünleri öngören bir ince hesaplamanın sonucuymuş.

MHP sistemden en kârlı çıkan parti çünkü. Yalnızca oyu artmıyor, iktidar üzerindeki etkisi de belirleyici ve dönüştürücü oluyor.

AK Parti’nin kimlik derdine düşmesi biraz da zorunlu olarak girdiği ittifak yüzünden…

Son seçimden (31 Mart) İstanbul’u kaybederek çıkan AK Parti, o sonucu da Ankara’da olduğu gibi sineye çekmeye hazırlandığı görüntüsü veriyordu; ortağı ona bunu unutturdu. S-400 alımı konusunda direnmede de MHP’nin rolü büyük.

Ortam biraz da yeni sistemin özellikleri yüzünden yeni gelişmelere çok açık.

Yeni sistemin ürünü yeni gelişmeler AK Parti’yi yeni sıkıntılara sokabilir.

ΩΩΩΩ

Reklam

31 YORUMLAR

  1. AK Parti kazanabilir
    Ali Fuat Başgil’in bir görüşü vardır, sistem ne kadar kötü olursa olsun eğer herkese eşit şartlar altında uygulanırsa başarılı olur. Erdoğan sonunda hepsinden kararlı çıkabilir.
    Bunun İçin Erdoğan’ın her şeyi bırakıp Kur’an’a teslim olması gerekir. Başlangıçta böyle çıktı. Milli Görüş’le bu amaçlanmaktaydı. Adil Düzen’i daha iyi bir İslam düzeni için bıraktı. Hata ediyordu ama samimi idi.
    Erbakan Akevler’e kulak vermiş Akevler’in söylediği ve kendisine göre doğru olanları da uyguladı. Başarısı oradan gelmiştir. Erdoğan her söze kulak vermeli. Bu arada Akevler’e de kulak vermeli. Sonra kendisi karar vermeli ve onu uygulamalı. Bunu yapmadığı takdirde akıbet bellidir.
    Ne yapmalı?
    1- Önce genel af çıkarıp eski kavgalara son vermeli. Öcalan ve Gülen dahil herkes yeniden doğmuş gibi suçsuz hale gelmeli. Buna kendisi için de gerek vardır. Ceza hukukundaki ‘Aleyhte olmayan hüküm ile muhakeme şamil olmaz’ hükmüne saygılı olmalıyız. Evrende de bu kurala uyulmalı. Bunun yanlış olduğuna karar verilmeli ve evreni muhakeme edip mahkûm edenler cezalandırmalıdır. Bu suç af dışı bırakılabilir.
    2-Ordusuz devlet olmaz. Hele Türkiye’nin varlığı sadece orduya dayanmaktadır. Orduya yapılan ithamları ve anayasa hükümlerini CHP ile anlaşarak hemen kaldırmalıdır. Ordumuz sivil yönetime karışmamalı ama sivil yönetim de orduya karışmamalı. Hulusi Akar’ın durumu yasallaşmalı. Başkan yardımcısı olmalı ve Milli Savunma Bakanlığı’na yalnız askerler gelebilmeli.
    3-Tüm partilerin iştiraki ile Cemal Gürsel’in ve Kenan Evren’in kurduğu anayasa komisyonlarına benzer bir anayasa komisyonu kurulmalıdır. Milletvekillerinden değil alimlerden oluşmalıdır. Her parti gücüne göre katılmalıdır. Milli anayasa hazırlanmalıdır. Madde madde hazırlanıp uygulanmalı, son şekli uygulamalarda görülen başarılarla verilmelidir. Gelecek seçime yeni anayasa ile gidilmelidir.
    4-Merkez bankası yönetimi partilerin seçtiği ilim adamlarından oluşan yüksek kurula verilmelidir. Sekretaryasını Akevler yapmalıdır. Adil Düzen önerilerini bu kurul dinlemelidir. Başka çözümleri de dinler ve Türkiye bir an önce ekonomide en güçlü hale dönüşebilir.
    Sonuç; Türkiye Kur’an düzenini kabul etmekle dünyanın en etkin devleti haline gelir. Başkalarına hükmedemez, kimse de ona hükmedemez. Türkiye’nin kurtulması isteniyorsa Bünyamin Demir, Ekrem İmamoğlu, Kemal Kılıçdaroğlu ve Recep Tayyip Erdoğan anlaşmalılar. Akevler’in oluşturduğu Adil Düzen’i, Kur’an düzenini, barış düzenini, ortaklık düzenini uygulamaya geçmeliler.
    Türkiye İstiklal Savaşı’ndaki birliği gösterirse varlığını koruyabilir.
    O gün Ziya Gökalp akıl veriyordu, şimdi ise bu satırlar. Duamız odur ki İmparatorluğun akıbetine Cumhuriyet düşmez. Bu makalemi asker, sivil herkes birkaç defa okuyup düşünmelidir.

  2. Erdoğan anıları …

    Erdoğan Lozan’ın yıl dönümünde yaptığı açıklamada ‘cesaret ve fedakârlıkla elde ettiği zafer’ ve ‘bu anlaşma, yeni kurulan devletimizin tapusu niteliğindedir’ demişti. Daha sonra İngiliz Dışişleri Bakanı Boris Johnson’ın yaptığı ziyaretten sonra ise şu ifadeleri kullanmıştı: “Birileri de (CHP) Lozan’ı zafer diye yutturmaya çalıştı.” (2016)

    Bu çelişki sistemle ilgili değil kişisel bir sorun. Fakat bu kişinin Cumhurbaşkanı olabilmesi bir sistem sorunu!

    Not : Prof. Dr. İlber Ortaylı o günlerde büyük tartışma konusu olan Lozan Antlaşması zafer mi, hezimet mi sorusuna yıllar önce katıldığı Genç Bakış programında cevap vermiş. “Lozan ne hezimet ne zafer. Lozan bir uzlaşma. Anlaşma masasında zafer filan olmaz bunlar boş laf.”

  3. ne ankaradakiler 3-4 yılda mucizeler yaratabilir, ne de 3-5 belediye kapanlar geleceğin idarecileri olabilirler. kişiler RTE gibi ya isimlerini büyük harfle İMAMOĞLU, KILIÇTAROĞLU, BABACAN, BAHÇELİ, AKŞENER şeklinde olduğu gibi yazdırabilirler ya da gelecek seçimde esameleri okunmaz.
    dünya kaynar kazan gibi.
    kısa paslaşmalar günü kurtarmaya yarar.
    ismini bile duymadığınız yeni cevherler çıkar, günü ve geleceği okuyabilen-gören.
    biraz cesaret,
    biraz dürüstlük,
    biraz verilecek güven insanı nice ulaşılamayacak makamlara çıkarabilr.
    ben şu partiyle yanyana gelmem demek bazan ülkeye de, karşı durulan partilininde yararına olabilir.
    kimsenin uşağı değilim diyebilmek,
    makam koltuk sevdası olmamak,
    rdikal kararlar alabilmek, örneğin ilk iş olarak kendi mmaşına zam yapmak yerine 2020 tl asgari ücretliye 10000 tl üzeri maaşları oranlayıp vergi olarak geri alabilmek.
    ya da zam kısır döngüsünden kurtulmayı hedefleyip herşeyi stabil hale getirmek. ithal gelen pahalı ürünleri ülke içinde aynı fiyattan satıp gelecek her zammı vergi geliri hanesine yazdırabilmek. tüm insanımızın ve devletin yararına olabilir.
    ya da bir ülkeye hoop deyip dğer ülkeyle dost olmak komşusuna faydalar sağlayabilir.
    dünya A yada C partileri etrafında dönmüyor.
    ipek yolunu
    gaz-petrol yolunu
    ulaşım yolunu
    uzay yolunu
    enerjiyi
    cözebilen o koltukta oturabilecek.
    kişiler mevkiler gelip geçici.

  4. AKP=Erdoğan’ın düzelebileceği umuduyla tavsiyelerde bulunanlara hayret ediyorum. Erdoğan bozulmadı ki, gerçekte buydu zaten, sadece uygun fırsatı kolluyordu.

    Ben böyle olduğunu en baştan beri fark etmiş değilim, fakat en azından 2011’den bu yana farkındayım. Gülen Cemaati hakkındaki yanılgımı da geç fark ettim. Bunlardan çıkarttığım ders şudur : Siyasette işin içine dini duygular girince akıl ve bilgi geri planda kalıyor. Alnı secdeye değmiş insanların diğerlerinden daha dürüst olduğu inancı çökmüştür, böyle bir şey yokmuş. Kısacası, “ Ayinesi iştir kişinin lafa (ibadete) bakılmaz.”

    Bu gerçek şunu da ortaya koyuyor. Siyasetçiler Müslüman hatta dindar olabilir, fakat siyaset seküler alanda yapılır. Dini siyasete alet etmek askerin darbe yapmasından daha ahlaksız ve daha yıkıcı sonuçları olan bir davranıştır. Nitekim Erdoğan’ın dış politikada ve ekonomide yaptığı büyük hatalar sırf ‘dindar’ diye ya doğru davrandığı düşünülmüş yada görmezden gelinmiştir. Bazı ilahiyatçı veya alaylı ulema da ‘küffar CHP’ başa gelmesin diye ‘dindar’ Erdoğan’ı desteklemek için fetvalar vermiştir.

    Şimdi M.K. Atatürk’ü daha iyi anlıyorum, ve cahiller bir yana okumuş bazılarının neden karşı çıktığını da.

  5. Aklıevvel AKP ve yöneticileri ‘ uydur kaydır’ yöntemiyle dünyada eşi benzeri olmayan ucube bir yönetim şeklini icat ettiler ,önünü ardını düşünmeyen saf seçmenler de bunu kabul ettiler !Böylece bize has bir yönetim şeklini bulmuş olduk ! Dışardan bize nasıl güldüklerini doğrusu çok merak ediyorum !

  6. Bir eski AKP li olarak bir yorum da ben yapacağım.Ekonomik krizi saymıyorum.Kaderimizdir diyorum.Yalnız AKP öyle çok yanlış yaptı ki siyasi sistemi değiştirmek hata idi.Önceki sistemin yanlışları da var idi ama AKP yönetiMİ son üç dört yılda çok yanlış yaptı.Arkasına topladığı bir avuç şakşakçı medya,sen ne yaparsan doğru yaparsın diyerek her yaptıgını doğru zannetti.Benım bıldıgım chp nın oyu yüzde 25 ler civarında,uzun yıllar hatırladıgım kadarıyla.Genel seçimde ya biz ya chp dediler chp nın oyunu yüzde 30a çıkardılar.En son seçimlerde halktan zoraki oy almak istediler,tehdit diliyle.Ya biz ya chp diyerek büyük şehirleri kaybettiler.En son istanbul seçiminde milletin kafatasını attırdılar.Tarih boyu yüzde ellibeşe çıkmayan chp yi çıkardılar.Aslında chp li kardeşlerimin tebrik etmesi lazım ak parti yönetimini ve o çok bilmiş köşe yazarlarını.
    TEŞEKKÜRLER.

  7. Fehmi Koru bugünkü yazısını, “Yeni sistemin ürünü yeni gelişmeler AK Parti’yi yeni sıkıntılara sokabilir.” cümlesiyle bitirmiş. Bence bir mahzuru yok ! Zira AKP=Erdoğan Türkiye’yi büyük sıkıntılara soktuğuna göre, kendisinin de eşdeğer sıkıntılar çekmesi adil olur.

  8. Mhp ve Chp hemen hemen aynı tarihlerde Kaset operasyonlarıyla karşılaştı…Başta bu operasyonları iktidar cephesi ve Okyanus ötesi tarafından gerçekleştiğini düşününce Bahçeli iktidara karşı muhalefet dozunu iyice arttırdı…Çünkü kendilerine karşı bir tehdit gördüğü için koruma duygusu ön plandaydı ve Tayyip Erdoğana demediğini bırakmadı o zamanlar… Chp ,muhalif kesim ve buradaki bazı yorumcu arkadaşlar argümanları için Bahçelinin YouTube kanalındaki bu videolarını zaman zaman kullanmakta…
    -Hsyk üyeleri için referandum, Hakan Fidan için Mit operasyonu, Gezi olayları, 17-25 aralık ve Mit tırları operasyonlarına kadar hep muhalif durdu Mhp……İşin farkına vardı ama Mhp içerisinde iktidara karşı muhalif bir kesim oluştu zaten……İşte bu fırsatı gören Mhp deki iktidar mücadelesindeki Meral Akşener, Koray Aydın,Ümit Özdağ,Sinan Olgun…iyi Parti’yi kurdu…..Aslında kaset olayı işe yaradı….iyi parti doğal olarak oy a ihtiyacı olduğundan khk lıların yanında olmaya çalıştı…. (Khk ayrı fetö ayrı)… ister istemez Fetö ye ses çıkarmadılar…..Ergenekon sürecinde sürekli F tipinden söz eden Chp, oradan gelecek oyların kokusunu almıştı zaten… Chp birden Akpartinin düşmesi uğruna Cemaat tarafına yöneldi….

    -Fetö ye uyanan Mhp 7 haziran seçimlerinden sonra saf değiştirdi.. Hendek olayları mhp nin Akparti nin yanında olmasıyla savuşturuldu…1 kasım seçimleriyle Cumhur ittifakı sağlamlaştı…

    -Emniyette ve Bürokraside tasviye olmaya başlayan Fetö unsurları, askeriyeye ve yargıya hakim olduğundan oraya güveniyor ve diş göstermeye devam ediyorlardı…Ama sıranın onlara geleceğini bildiklerinden planlanmalarını erkene aldılar….
    Fetönün Mahrem yapılanma olan asker- emniyet ve yargı özel ihtimamla tam gizlilik ve itaatle çalışmakta iken….Pensilvaya bu süreci tüm cemaate yaymaya karar verdi…
    -Siyasetten uzak tutulan cemaatin eğitim kolları olan dersaneleri ve kolejlerindeki öğretmenler yoğun propagandaya maruz kalarak vefa ve itaat duygularıyla,,, veli ve öğrencileri etkikemeye başlamış oldu ev ziyaretlerini sıklaştırdılar….. Dikkat ederseniz dersane ve kolejdeki öğretmenlerin çoğu şu an dışarda onlara Bylok yükletmediler….sadece sendika ve bank asya ya para yatıttırdılar….. Dersane ve kolejde çalışan ve şu an içerdeki unsurların çoğu askeri ve polislere sohbet yapan mecburen Bylok yüklemek zorunda kalan öğretmenler….yani bir nevi kripto imamlar…Diğer öğretmenlerin bile bunlardan haberi yoktu..
    -Cemaat bu süreçte toplu bir şekilde hareket etmek uğruna kamuda çalışan cemaat sempatizanlarına Bylok yüklettiker ve Aktifsen e üye yaptılar….Yapacakları darbenin başarısız olma ihtimalini göz önünde bulunduruyorlardı….Bu süreçte istihbaratta,yargıda,emniyette,askeriyede üstün oldukları için herşeyden anında haberleri oluyordu…. zaten FUAT AVNi oluşumu bunlardan gelen bilgilerle sosyal medyayı etkilemekteydi….
    – 2014 e kadar sadece askeri ve emniyetteki büyük baş fetöcülerin kullandığı haberleşme ağını bütün cemaat elemanlarına yaydılar.. Kamuda çalışan elemanlar bir nevi YEM edildi…. Onlara bylok yüklettiker ama kendi özel telefonlarında yüklü değildi…. Cemaatin kendilerine temin ettiği telefonları kullanıyorlardı…(millete hapiste bunlar dışarda geziyor)…Bunu fetöcüler biliyordu… özellikle yem edildiler kamudakiler….Bylok, sendika,bank asya ya bulaşan cemaat sempatizanları otomatikman devlet tarafından fişleniyordu… Devlet boş durmuyordu…Aslında Fetö devlete yem atıyordu…Darbeden sonra khk ile atılanlar soruşturma geçirenler bunlardı…(argümanları da hazırdı…Diyorlarya bu bir “Tiyatro” Zaten fişlemişler, darbeden haberdarlardı..bu işi devlet yaptı….)

    – 15 Temmuz darbesinden sonra Devlet can havliyle kendini koruma refleksiyle Khk ları çıkartarak cemaatin inlerine girdiklerini zannediyordu… Bir nevi suç üstü yapmıştı…Cemaatin büyükbaşları ve çoğu kripto fetöcüler yurt dışına kaçmıştı..(içerde kalanlara onlar hicret etti diye sallıyorlardı… zulüm vardı ya)
    – Kendini marmaristen kaçıran helikopterin pilotu bile cemaatin sempatizanı olan, yaveri fetöcü olan, 40 tane yakın korumasının 25 i fetö elemanı çıkan, evinin yatak odası dahi kameralar çıkan,17-25 aralıktan sonra yanluzlaştırılan kendi ekibinin bile şüpheyle yaklaştığı uzaklaştığı biri haline gelen, Abdullah Gül bile benim telefonlarım dinlenmiyorki deyip tayyip erdoğanı zan altına bırakan sözleri,sürekli diktadör imasında bulunulan, sürekli altınlarıyla gemileriyle kaçacağı idda edilen, darbe sırasında Rodos a kaçtığı söylenen,Kafayı yedi deprasyonda akıl hastanesine kapatacaklar yaygarası yapılan bir süreçten bahsediyoruz…17 yıldır…hapisten çıkıp başbakan olan,411 el kaosa çıktı, 2008 de kapatılma süreçleri geçiren, ergenokan süreçlerini geçiren, ameliyata giderken mit baskınını yiyen, Gezi olayları yaşayan,17-25 aralığı gören,Ailesiyle sürekli uğraşılan,15 temmuz darbesini yiyen… bir kişilikten bahsediyoruz….
    – Bu süreçte en büyük hatası veya yanlışı Fetöcülerle… cemaat sempatizanlarını aynı kefeye koyması oldu…Çok mağduriyetler üretildi çok…
    – Anlaşılan Chp gibi İyi parti gibi oy potansiyeli görülen bu mağduriyetleri kullanacak yeni parti…
    – Bu süreçte yanında sadece bir lider vardı…. o da Devlet Bahçeli…. bir parti vardı… o da Mhp…..Şimdilik Cumhur ittifakının devam etmesini iki partide deklare ettiler….
    – Fehmi Bey…..kendi bakış açısıyla yazılarında Mhp nin Akpartiye zarar verdiğini imalarında bulunuyor sürekli….Bundan kurtulması içinde eski sistemi adres gösteriyor…
    – Görülüyor ki Başkanlık sistemi en çok Chp ye yaradı… Bu saaten sonra onlar bile eski sisteme dönmeyi istemezler, akıllarından dahi geçirmezler….Eski sisteme dönmek isteyen sadece Fehmi Beyin de içinde bulunduğu 5 li grup…..
    – Fehmi bey’in ekibinin daha kafası karışık gözüküyor mu ne….Kursunlar artık partilerini….Yapacakları icraatleri bekliyoruz…..Eleştir eleştir nereye kadar…….Bir de Fehmi Bey den Fetöcüler ve khk mağdurlarının ayrışması konusunda yazılar bekliyoruz….

  9. F.Koru lafı döndürüp dolaştırıp S400 meselesini MHP ye dayandırdı ya pes doğrusu.
    Fevzioğlu kadar yerli ve milli ol yeter.
    S400 turnusol kağıdı gibi ABD sözcülerini birer birer ortaya çıkartıyor.
    Şükrü elekdağ,meral akşener,ünal çeviköz,sezayi temelliden sönra Fehmi Koru
    Koroya katıldı.

  10. REFERANDUM DA ‘EVET’OYU VERMEMİN YEGANE SEBEBİ KOALİSYON OLMADAN HÜKÜMETİN SEÇİLMESİYDİ.DEVLETE VE MİLLETE ZAMAN KAYBETTİREN ESKİ SİSTEMDEN KURTULMAK MİLLET KİMİ SEÇERSE O TEK BAŞINA ÜLKEYİ BİR DAHA Kİ SEÇİME KADAR EKİBİYLE YÖNETECEKTİ.BÖYLE DÜŞÜNDÜK EVET DEDİK.ANCAK C.H.SİSTEMİ KURULDUKTAN BUGÜNE KADARKİ SÜREDE YANLIŞ UYGULANDI,UYGULANIYOR.BİRİNCİSİ BİR KİŞİDE BU KADAR YETKİ OLMAZ,BİR KİŞİ K.KARARNAMELERLE MECLİSİN GÖREVİNİ YAPIP MECLİSİ SIRADAN BİRER MEMUR HALİNE SOKMAMALIDIR.O ZAMAN MİLLET VEKİLLERİNE TONLA MAAŞI NEDEN VERELİM,BİZLER 30 YIL ÇALIŞIP HALA YAŞI BEKLEYİP 1000/1500 TL MAAŞLA EMEKLİ OLACAĞIZ DİYE GÖBEĞİMİZ ÇATLARKEN NEDEN MİLLETVEKİLLERİNİ SÜPER EMEKLİ YAPALIM..C.H.SİSTEMİN DE SEÇİLEN KİŞİNİN HESAP VERİR OLMASI GEREKMEZ Mİ?HESAP VERECEK KİŞİ YARGI MENSUPLARINI SEÇERSE O YARGIÇLAR/HAKİMLER HESAP SORABİLİRLER Mİ?YOK. BU ŞEKİL DE BU İŞ YÜRÜMEZ.BAKIN ASIL TEHLİKE Yİ SÖYLEYELİM!BLD.BAŞKANININ YETKİLERİNİ HADİ BAKANLIK KARARNAMELERİYLE KISITLARSINIZ(BENCE BU DA DOĞRU DEĞİL.A PARTİSİ İKTİDARDA KENDİ PARTİSİNDEN BAŞKAN SEÇİLİNCE BİRŞEY YOK BAŞKA PARTİDEN SEÇİLİNCE YETKİLERİNİ KISITLA İŞ YAPTIRMA VS.HİÇ DOĞRU DEĞİL.)İŞ YAPTIRMAZ,PASİFLEŞTİRİRSİNİZ YA C.BAŞKANININ YETKİLERİNİ NASIL KISITLAYACAKSINIZ.MİLLET SANIYORMUSUNUZ Kİ İL GENEL MECLİSİNLERİNDE % 52 OY VERDİ,C.BAŞKANLIĞIN DADA MİLLET VEKİLLİKLERİNİ SİZE FAZLA FAZLA VERİR % 50 DEN FAZLA OY VERİR DİYE.YOK HAYIR VERMEZ.HELEDE SEÇİLENİN YETKİLERİNİ KISITLARSANIZ HİÇ VERMEZ.PARLEMENTO ÇOĞUNLUĞU DA ELİNİZDEN GİDER İSTENMEYEN BİR ADAY BAŞKAN OLUR SA ŞU ANKİ YASALARLA VAY MİLLETİN,DEVLETİN,ÜLKEMİN HALİNE..AMA ‘AMAN BANA NE BEN GİTTİKTEN SONRA NE OLURSA OLSUN HAVASIN DAYSANIZ BİŞEY DİYEMEM.O ZAMAN DA SİZE OY VEREN EN BAŞTA KENDİ ABLAM OLMAK ÜZERE HERKESE SORARIM İŞTE DERTLERİ KOLTUKMUŞ,RANTMIŞ,PARAYMIŞ BÜTÜN DAVALARI BUYMUŞ DİYE’SORARIM.AMA DERDİNİZ MİLLETSE DEVLETSE VATANSA,BAYRAKSA DİN İMAN İSE KİŞİLERE GÖRE DEĞİŞMEYECEK ŞEKİLDE HERKESLE UZLAŞARAK KANUNLARI ÇIKARINIZ.HEM YÖNETİMSEL HEM YARGISAL KANUNLARI BİR AN ÖNCE ÇIKARMALIYIZ.YOKSA ÇOK BÜYÜK TAKOZLARIZ,KAYAYA ÇARPARIZ,TIKANIRIZ.HÜKÜMET SİSTEMİNİ BİR ŞEKİLDE DEĞİŞTİRDİK,KOALİSYONLARDAN KURTULDUK AMA BUNUN İŞLERLİĞİNİ,ŞEFFAFLIĞINI,SÜRDÜREBİLİRLİĞİNİ SAĞLAMALIYIZ.BUNUN İÇİN GEREKLİ KANUNLAR YASALAR ÇIKMALIDIR ACİLEN…YARINA YAŞA MAYA ÜMİDİMİZ VARMI?KİMSENİN YOK,BİR KİŞİ BU KADAR ÖNEMLİ OLMAMALI FANİLER İÇİNDE.AMA R.T.ERDOĞAN BU KANUNLARIN ÇIKMASI İÇİN ŞUAN ÖNEMLİ BİR KİŞİDİR.ALLAH MUHAFAZA RABBİM GECİNDEN VERSİN R.T.ERDOĞAN VEFAT ETSE BU KANUNLARI BİR ARAYA GELİP BU MECLİS ÇIKARAMAZ,BU KANUNLARLA GİRİLEN İLK SEÇİMDEN SONRA DA O RÜZGARLA KİM SEÇİLİRSE ELİNDEKİ O YETKİLERİ VERMEZ EĞER DERDİ VATAN,MİLLET,DEVLET DİN İMAN DEĞİLSE…DEMEM O Kİ BU İŞ ÇOK MÜHİM ÇOK ÖNEMLİDİR.KİŞİLER VE PARTİLER ÜSTÜDÜR.DEVLET MESELESİDİR,ÖTELENEMEZ VE DE ERTELENEMEZ…TÜM YETKİLİLERİ BEN SİZİN ARACILIĞINIZLA GÖREVE ÇAĞIRIYORUM.EN BAŞTA D.BAHÇELİ Yİ M.ŞENTOPU,K.KILIÇTAROĞLUNU,M.AKŞENERİ VE DİĞER YETKİLİLERİ.C.BAŞKANI DANIŞMANLAR ORDUSUNU BU KONUYU EN ACİL ŞEKİLDE GÜNDEME ALIP R.T.ERDOĞANI DA VE BALDE BIRAKMADAN ORTAKLAŞA YASALARI ÇIKARTTIRMAK GEREK.İŞİN SİYASET KISMINI DA ŞÖYLE BAĞLAYALIM;C.H.SİSTEMİ KURULDUĞUN DA AKP ÇOK MUTLU İDİ ŞİMDİ HİÇ MUTLU DEĞİLLER.ÇÜNKÜ ONLARI BİR ARADA TUTAN SADECE R.T.E.DAVA ESKİDEN VARDI ŞİMDİ İŞİN İÇİNE PARA,RANT GİRDİ. DAVA BİTTİ VEYA PARAYA DÖNÜŞTÜ ÇOĞU AKP LİLER İÇİN.PARLEMENTER SİSTEMDE AKP %35 İLE TEK BAŞINA İKTİDARDI AMA ŞİMDİ MUHTAÇLAR.BU BUGÜN MHP YARIN KİM OLUR BİLMEM.ÇÜNKÜ D.BAHÇELİ BİR KONUŞMASINDA R.T.ERDOĞAN İÇİN ‘ŞUAN KANKAM’DEMİŞTİ.İLERDE NE OLUR BİLMEM DEMYE GETİRMİŞTİ.BEN HEP İDDİA EDİYORUM BU SİSTEM İKİSİNDEN BİRİNİ GÖTÜRECEK YA MHP YA AKP BİRİ YOK OLACAK…YOK OLUKEN MİLLETE VE DEVLETE ZARAR VERMESELER BARİ….

  11. “Yeni sistemin ürünü yeni gelişmeler AK Parti’yi yeni sıkıntılara sokabilir.” ‘Cümlesini yeni sistemin ürünü yeni gelişmeler sebebiyle AK partiyi büyük sıkıntılar bekliyor’ şeklinde anlıyorum.
    Sn. Adelina sfishta önceki yazısında AK Partiye çıkış yolu sunuyordu, ben herhangi bir çıkış yolu bulamıyorum( belki de kıt akıllı olduğumdandır) orasını AK Parti düşünüyordur da ülkemizin önündeki acil problemleri çözüp yoluna devam edebilmesi için, alabildiğine geniş katılımlı, vitrininde de yeni yüzlerin çoğunlukta olduğu yeni bir siyasal harekete acil olarak ihtiyaç var. Bana göre tek çıkış yol bu.

  12. Ben ağırlıklı olarak sözcü gazetesi yazarları takip ederim. Onların eleştirileri bazen haddini aşar niteliktedir. Ekonomi yazıları ise gerçekten okumaya değer. Bu günden itibaren gelen her zam haberi Ak partiyi biraz daha bitirecek cinsten olacaktır. İstanbul seçiminden sonra çay, şeker ve yakittan sonra şimdi de elektriğe zam geldi. Halk olarak omuzumuzdaki yük taşınmaz hale geldi. Ak partinin yapacağı ilk icraat: kabine revizyonudur. Damat Albayrak iyi güzel konuşuyor ama sadece konuşmakla sunum yapmakla ekonomi düzelmiyor.

  13. Vah Japonya Vah, Vah Japon İmparatoru Vah
    Japon Milleti bildiğim kadarıyla bize yakındır, Japonya da müttefiktir. Geçmişte Japon ürünleri günlük hayatımızda daha fazla idi; reklama gireceği için ürün adı vermek istemiyorum, yaşı 35-40’ın üzerinde olanlar iyi bilir, her yerde onlar vardı. Sonra hakimiyeti Çin ve Kore başta olmak üzere başka yerlere kaptırdılar, yine de hayatımızın içinde bolca varlar. Bu arada biz jakoben laiklik zulmü altında inim inim inlerken ard arda tsunamiler yaşıyorduk; 1980, 1989, 1993, 1998, 2001, balyoz, ergenekon, fetö, 2014, 15 temmuz, 2017, 2018 ve en son İBB.
    Bunları yaşarken ve Japon ürünleri günlük hayatımızdan azalırken meğerse atlamışız veya ben atlamışım; Japonya gerilemiş, fakirleşmiş, mobilya bile kalmamış! Demek ki o büyük deprem darbeleriyle iyi yıkılmışlar, tevekkelli değil yardım edin diye yalvarıyorlardı: Görmüşsünüzdür o fotoğrafı herhalde, görmediyseniz medyayı şöyle bir tarayın Osaka G20 zirvesinde Japon İmparatorunun C.B. Erdoğanı ağırlama fotoğrafını (bizim medya da hiçbir dış ziyareti yakından takip etmez veya edemez ama böyle fotoğrafları da çıkartır hemen, bizim medyamızdan doğrudürüst bu haberleri takip edemeyiz ama böyle hınzırlıklar oldu mu hiç kaçırmazlar!); O ne fakirlik öyle, o ne zavallılık öyle, kocaaaa İmparatorluk yerle yeksan olmuş, kıytırık birkaç oturak, bir gecekondu ve hasırdan yer, ne bir vazo, ne bir sürahi, bir su bardağı dahi yok, vah vah vah!!!
    Meğer biz ne kadar gafil kalmışız, bilememişiz o kadar geliştiğimizi, zenginleştiğimizi, refahımızın arttığını. Çok nankör milletiniz, bir de kalktık isyan ettik İBB’yi CHP’ye verdik! Yazıklar olsun bize; o muhteşem saraylar, onlarca uçaklar, yüzlerce lüks arabalar, malikaneler, yazlıklar, adalar … hiç mi hiç görememişiz, anlamamamışız geliştiğimizi, zenginleştiğimizi, Japonya’ya bile fark attığımızı, nankörüz nankör vesselam! Devletimizi bu derecede yükselten CBnımızı boynu bükük ve mağzun oralara yolladık, tabii o da diyemedi ki “Ben koca bir devletin başıyım, böyle yerlerde ağırlanmam bana yakışmaz, tiz elden İstanbul’daki saraylarımdan birini buraya taşıyın, donatın, döşeyin, bizim hediyemiz olsun, görsünler zenginlik, şan ve şeref nasıl olur, haydi breh, verin mehteri!!!

  14. Fevkalade doyurucu bir yorum..istifade ettim ya da fikrime tercüman olan bir bakış açısı yakaladım.

    Genel bir durum…
    Özellikle her dem demokratik yönetimler için hep dillendirdiğimiz ”erkler ayrılığı” ve sadedinde olduğumuz ”erkler birliği” arasındaki nüans farkını düşüncemize zerk eden bir farkındalık yaşattı Misafir adlı yorumcunun bu güzide yorumu. Sanırım ”Misafir” iyi bir hukuk eğitimi almış veya içerisinde olan zevattan biri. Kendi adıma tebrik ediyorum.

    ”Erk”ler kendi işlevini ve alanını korumak adına elbette birbirinden bağımsız olmalı ve ”erkeler ayrılığı” bu minvalde düşünülmeli ve fakat ”Millet” denen olgu adına onun meşru temsilcilerinden oluşan ”meclis” vasıtasıyla ya da onun ülküsü doğrultusunda milli menfaatler adına ”erkeler birliği” gerçekleşmeli ki; sanırım adil ve hukuki bir düzen bu sayede ivme kazanır. ”Milli birlik’te cabası..bu ”Misafirin”de değindiği gibi”uluslararası güç odaklarının etkisinden” kurtulmanın en biricik bir yoludur sanırım.. Naçizane…

    • hasan bey merhaba! sayın misafirin cafcaflı kelimelerini atın, geriye kalanda tutarlı bir düşünce varsa bana da bildirirseniz sevinirim.

      • Valla hamza bey, ben Misafiri ”fikri hür, vicdanı hür, ilmi hür bir ”birey” gibi bilerek okudum..sizin kıstaslarınıza uyuyor mu, bilmiyorum?

        Misafirin cafcaflı kelimeleri nedir onu da yorumunu tekrar okumama rağmen bulamadım/anlayamadım..bildiğinize göre bunu ayrıştırıp yorumuna bir analiz yaparsanız misafirin; bizi de sevindirseniz!? Ahlak(sızlık) boyutunu da eklemeyi unutmayınız.

        • Öncelikle misafire, topluluğun anlamını sorup, sonra da hangi toplulukta “Nomos” olduğunu sormakla işe .başlayabiliriz diye düşünüyorum. Öncelikle fikri olsun da, fikri cezaevinde tutsak mı yoksa özgür mü bölümünü sonra değerlendiririz diye düşünüyorum.
          Toplumsal sözleşme kavramının geniş anlamda kullanımını bir tarafa bırakarak, “erkler ayrılığı”ndan ne kastettiğini sorabiliriz. bir toplulukta, erkler ayrılığının nasıl olabileceği üzerine bilgi verirse, o da ballı kaymak olur.
          Milleti, tek bir erk gibi algılamasındaki yüksek düşünce gücü de hakikaten büyük bir övgüyü hakediyor. Mesela köylü mehmet aslında osmanlı padişahı olmuş oluyor bu duruma göre. müthiş bir düşünce sistematiği. insan bu düşünceye şapka çıkarır. ben de şu an, bu nedenle, şapkasız oturup çayımı içiyorum.
          Osmanlı imparatorluğunun diğer türk boyları ile savaşını nereye otutturacağımı bilemedim. Osmanlı, devşirme askerlerle beydilli aşiretini kılıçtan geçirdiğinde, toplumsal sözleşmenin gereksizliğinden yola çıkmış olabilir. Çünkü, hem osmanlı, hem de beydilli aşireti aynı millettir.

        • Bir de sır vereyim. magna carta ve sonraki gelişmeler, “Nomos’un, somut siyasal bir odak lehine güç temerküzü olduğu hernekadar belli mekanızmalarla gizlen”mesi için değil, gücün kısıtlanması ve dağıtımı yönündeki önemli gelişmelerdir.

    • Hasan bey! zannediyorum, sizin sayın misafir (ya da ev sahibi bilemiyorum), kuvvetler ayrılığı ile erkler ayrılığı kavramlarını karıştırmış olabilir. Bu ikisi farklı kavramlardır. hatırlatayım istedim.

  15. Tabi ki İmamoğlu’da ülkemize hizmet edecekse bu benim devam edecek olan ‘ülkemiz için hayırlı olsun’ temennim içerisinde yer alır. Ben bugünkü yazıya istinaden geleceğe dair kendimce bir ” siyasi okuma” yapmaya çalıştım, o kadar.

    Hem Gül ile beraber Erdoğan’ın da içerisinde olduğu kadro ve Ak Parti ülkemiz için bir dönem pek de hayırlı hizmetlerde bulundular ülkemize. Lakin sonrası iyi gelmedi ve tepe taklak olan bir sürecin içerisinde şu an Ak Parti… Aynı akıbeti bir çok siyasi oluşum/parti yaşadığı gibi henüz ”doğmamış bebeğe don biçmek” gibi İmamoğlu için ben; CHP’nin dümen suyuna kapılırsa tez vakit aynı akıbeti yaşar diye düşünüyorum; siz de; geleceğin Cumhurbaşkanı olarak görüyorsunuz onu..dedim ya ”doğmamış bebeğe don biçmek” gibi bir şey ikimizinde yaptığı

  16. İzlediğim kadarıyla bu platform sağ muhafazakarların fikir alışverişinde bulunduğu en seviyeli ortama dönüştü.Bizlere bu imkanı sunan Sn Koru ve değerli katkılarını esirgemeyen tüm okur kitlesine ne kadar teşekkür etsek azdır.

    Sn Günay’ın işaret ettiği üzere, ‘Türkiye’de devlet aklını temsil eden bürokratik’ saçayaklarına bir siyasal parti görünümünde olan MHP’yi de eklememiz gerekir.

    MHP’nin insiyatifiyle hayata geçirilen Cumhurbaşkanlığı Sisteminin birincil hedefi Türkiye’nin omurgasını oluşturan % 70’lik Milliyetçi-Muhafazakar kitlenin iktidarı belirleyiciliğinin sürekli kılınması, Türkiye’nin bütünlüğünü tehdit eden HDP türü partilerin sürekli iktidardan uzak tutulması amacına dönük stratejik bir siyaset mühendisliği idi.

    Ancak bu süreçte Erdoğan’ın kötü yönetiminden kaynaklanan nedenlerle muhafazakar seçmenin % 10’luk kritik bir dilimi haklı olarak Ak Ğarti’nin yönetişim hatalarına tepki vererek kulvardan ayrıldı.

    Sağ muhafazakar omurgayı bünyesinde barındıran Ak Parti’nin düşüşü, Ak Parti’nin himayesinde gelişimini sürdüren FETÖ’nün 2011 yılından itibaren Ak Parti’ye cephe alması ile başladı, ve nihayetinde 15 Temmuz darbesi ile hız kazandı

    Ak Parti ve FETÖ savaşının faturası büyük oranda dindarlara kesildi.Bu ikili birlikte dine büyük zarar verdiler.Ancak hayırlı sonucu da; dine dayalı siyasetin ne menem bir maraz olduğunu ayan beyan göstermesi oldu.

    Şimdi ülkenin önünde 4 yıllık; temel sorunlarına odaklanabileceği seçimsiz, kesintisiz bir fırsat dönemi var.Çevremizde oluşan ateş çemberi de hem sağ hem sol cenahta bölünmeleri değil birliği sürdürmeyi zorunlu kılıyor.

    İktidar bu 4 yılda ülkeyi ayağa kaldıracak reformları ve restorasyonu gerçekleştirebilir.Bu fırsatın kaçırılmaması elzem; bu reform ve restorasyon süreci zorunlu olarak uygulanması gereken tüm acı reçetelerin toplumun tüm kesimlerince paylaşılmasını gerektirdiğinden, milli birliğin teminini zorunlu kılıyor.Kanaatimce önümüzdeki 4 yılda asıl sorun Tayyip Bey’in tutumundan kaynaklanacak.Sonun başladığını gördüğü için, hatalarının teşhiri endişesiyle, şahsi ve ailevi çıkar kaygusuyla çözüme yönelik köktenci karar ve tedbirlere direnecek.Çünki yapılması gerekenler tüm toplum kesimlerinin ortaklaşa içmesi gereken acı reçeteler.Bu acı reçeteler sonucu orta ve alt gelir grupları daha da fakirleşeceği için zaten bu sürecin sonunda Ak Parti diye bir parti kalmayacak.Ancak bu sürecin sonunda ülke toparlanacağı için, Tayyip Bey bir şekilde gönüllü çekilme erdem ve basiretini gösterir ve yerini genç ve ehil bir ekibe devredebilirse( Ak Parti hem kurumsallaşır, hem de iktidar ortaklığını sürdürebilir.

    Maalesef bu iş Tayyip Bey’e kalırsa gerçekleşmeyecek.Umudumuz Sn Bahçeli vb. ‘devlet aklını’ temsil eden odakların Tayyip Bey’i ülke ve milet çıkarlarını öncelemeye zorlaması.

    Ak Parti’den kopacak hiç bir ekibin Tayyip Erdoğan’ın muhafazakar taban nezdindeki karizmasına karşı hiç bir şansı yok, hele hele topluma anlatabilecekleri yeni bir hikaye hiç yok.

    Bu yüzden Üstad Fehmi Koru da beklentilerini yüksek tutmasıın, 2023 seçimlerinden önce Ak Parti’nin bölünmesi ülke ve millet menfaatlerine hizmet etmez.

  17. Nomos’un (müesses yapı, statüko, yasa, kurulu düzen…) somut siyasal bir odak lehine güç temerküzü olduğu hernekadar belli mekanızmalarla gizlensede bilinmektedir… Bu mekanızmaların günümüz itibariyle en ileri aşaması “toplumsal sözleşme”, “erkler ayrılığı” gibi enstrümanlardır… Bir topluluk (güruh, sebepsiz bir arada olan insicamsız bir yapı…) sözleşme yapabilir bu onu topluluk olmaktan çıkarmaz ama bir “şirket” yapabilir, çıkar peşinde bir topluluk… İşte bu topluluk için “toplumsal sözleşme” (anayasa), “erkler ayrılığı” devreye girer ve gerçek patronun menfaatlerini korur… Oysa bir “millet” aile gibidir, toplum (güruh) olmadığı için “toplumsal sözleşmeye” (anayasa) ihtiyaç duymaz. Millet varlığına mündemiç (içkin) bir meşruiyete sahiptir ve bünyevi meselelerini bu içkin meşruiyet üzerinden çözer… bir aile gibi… Milletin “toplumsal sözleşmeye ihtiyacı” olmadığı için “anayasa” yapılmaz, milletin teşkilatı için (devlet) teşkilatın işleyişini düzenleyen “Teşkilatı Esasi” yapılır… Milletin teşkilatı olan devlet ise “meclis” eliyle yönetilir… Bunu yaparken “millet” bir bütün yapı olduğu için “erkler birliği” geçerli olup yasama, yürütme, yargı Meclis’in yetkisindedir… Bu sisteme “Meclis hükümeti” sistemi denilir ki Türkiye’nin kuruluşunda cari sistem budur… Aksi halde teşkilat (devlet) millet harici odakların etkisine maruz kalır… Türkiye “Meclis Hükümeti” sistemine dönmedikçe millet varlığı çözülecek, uluslararası güç odaklarının etkisinden kurtulamayacaktır… Yargı millet adına karar verecekse, Yasama ve Yürütme millet adına yapılacaksa kısaca somut siyasal odak millet olacaksa “Meclis hükümeti” sistemine dönmeliyiz… Milli Savunma veya Milli Eğitim millet adına yapılırsa milli (millete ilişkin) olur ki bunun mümkün olması içinde “Meclis Hükümeti” sistemi gerekir… Her karar meclisçe verilmelidir…

    • Açıklayıcı, bilgilendirici, öğretici bu değerli yorumunuz için teşekkürler. Tümüyle katılıyorum, ancak meclisin varlığı ve niteliği değil niceliği önemli; 1. tbmmyi 2.tbmmyi 3. tbmm yle karşılaştıralım. çok yönlü, çok boyutlu, toplumun her tabakadasını ihtiva ederken alim, fazıl ve erdemli kesimin hakim olduğu bir meclis olmazsa o meclis hakim güruhun tiyatrosu olmaktan başka rol üstlenmez. k.kore, çin, mısır, israil, suriye, rusya … hepsinin bir meclisi var.

  18. Kulislerden sızan bilgilere (dedikodulara) göre son Erdoğan Gül telefon görüşmesi bayağı bir sıcak geçmiş.

    En son, Gül ‘ün 23 Haziran sonucu üzerine “daha 4 buçuk yıl bir zaman var; umarım ülkemiz için güzel kararlar alınır, güzel şeyler yaşanır” dediği basına yansıdı.

    HDP parlamenter sistemde Demirtaş baskanlığında yüzde 20’leri zorlardı. Bu açıdan bakıldığında Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi, HDP’ yle beraber diğer hatırı sayılır partilerin iktidar ortağı olma yolunu kapatsın gibi de düşünülmüş olabilir.

    Ne varki yeni sistem, hem Türkiye ‘yi taşıma hem de sistemin sahibi Ak Partiyi iktidarda tutma kapasitesini/becerisini sergileyemiyor.

    Erdoğan siyasi kişilik olarak ta fiziki yapı itibariyle de bayağı güç kaybına uğradı son seçimlerle..Yani o da, ne partisini ne de Türkiye ‘yi artık taşıyabilir!
    Ancak hükümet etme süresinin bitimine de uzunca zaman sayılabilecek daha bir 4 yıl var.

    Gül’ün “aktif siyaseti düşünmüyorum” gibi bir açıklaması da var dı vakti zamanında. Hem siyasi konjonktürün en ideal olduğu şimdiki zamanda Gül’den yeni partiye dair hamleler de görmüyoruz. Aksine Erdoğan ile sıkı bir temas halinde olduğu da gelen duyumlar arasında.

    Babacan’ nın son Erdoğan görüşmesinde de kaydadeğer bir atılım gerçekleşmedi.

    Koru ‘nun bugünkü yazısı bana bu konu üzerinde şunu çağrıştırıyor:
    Acaba diyorum; Erdoğan’ın cumhurbaşkanı, Babacan’nın başbakan olarak düşünüldüğü parlamenter sisteme geri dönüşün hazırlıkları mı yapılıyor.

    Bir fikir babası olarak da Gül, aktif olmasa da pasif siyaset ile ülkesine hizmet etmenin haklı gururunu yaşayıp yeniden ülke siyasi tarihine adını yazdırmayı düşünüyor olabilir.

    Erdoğan ile Gül gibi iki ayrı üst siyasi kimliğin iki ayrı kulvarda yarışması ne ikisine ne de muhafazakar-merkez sağ yapıya kazanç sağlamayacağına göre; zahir bu hesap içerisindedirler diye aklıma geldi.

    Ülkemiz için hayırlısı olsun temennim hep devam edecek.

    • Bu bahsettiğiniz ülkemiz ve milletimiz için hayırlı değil maalesef. Gül ya da Babacan zamanında adım atmayarak kredilerini ciddi manada yitirdiler. Erdoğan’ın Gül ile anlaşıp siyasi ömrünü uzatması imkansız gibi. Artık yeni bi isim var: Ekrem İmamoğlu. Erdoğan erken bi seçimde hem Cumhurbaşkanlığını kaybedecek hem partisi dağılıp gidecek. Kim ne hesap yaparsa yapsın millet de hesap yapıyor.

      • Tabi ki İmamoğlu’da ülkemize hizmet edecekse bu benim devam edecek olan ‘ülkemiz için hayırlı olsun’ temennim içerisinde yer alır. Ben bugünkü yazıya istinaden geleceğe dair kendimce bir ” siyasi okuma” yapmaya çalıştım, o kadar.

        Hem Gül ile beraber Erdoğan’ın da içerisinde olduğu kadro ve Ak Parti ülkemiz için bir dönem pek de hayırlı hizmetlerde bulundular ülkemize. Lakin sonrası iyi gelmedi ve tepe taklak olan bir sürecin içerisinde şu an Ak Parti… Aynı akıbeti bir çok siyasi oluşum/parti yaşadığı gibi henüz ”doğmamış bebeğe don biçmek” gibi İmamoğlu için ben; CHP’nin dümen suyuna kapılırsa tez vakit aynı akıbeti yaşar diye düşünüyorum; siz de; geleceğin Cumhurbaşkanı olarak görüyorsunuz onu..dedim ya ”doğmamış bebeğe don biçmek” gibi bir şey ikimizinde yaptığı

    • A.Gül’ün kişisel web sayfası http://www.abdullahgul.gen.tr . Burada iletişim bölümüne girildiğinde sadece 2 bilgi görülüyor: E-Posta : cb11@tccb.gov.tr Tel: 0 212 285 40 44 . eposta için cumhurbaşkanlığı adresi kullanılıyor, yani buraya gönderilen bütün mailler cumhurbaşkanlığının sunucuları üzerinden geçiyor. Telefon ettiğinizde karşınıza bazı bayanlar çıkıyor, başka kimseyle görüştürtmüyorlar. Böyle bir iletişimi olan kişinin bir siyasi önder olarak çıkacağını düşünmek mümkün mü?

      • Gül’e avukatlık yapacak değilim lakin Gül, siyasi bir önder olarak 17 yıllık ve halen devam eden Ak Parti iktidarına yol açan ”Yenilikçiler” adlı bir oluşumun lokomotif gücüydü (lideriydi) ve lider (merhum Erbakan) sultası altında bulunan bir partiye nazikane bir başkaldırıyla becerdi bunu. Sonrasında Ak Partinin kuruluşu bir proje olarak adandırıldıysa da yeni bir oluşum (İmamoğlu) içinde aynı düşünceler sızmaya başladı.
        Netice de siyasi projeler için de bir lider kültünden bahsedilebilir.
        Öyle telefon, fax, e mail gibi iletişim kanalarının işlerliğiyle liderlik ölçülür mü bilmem.
        Kalın sağlıcakla.

Yoruma kapalı.