YSK gerekçeli kararı öncesi süreçle ilgili sorularımı paylaşıyorum…

38
Reklam

Her uzun yolculuk benim için halkın nabzını tutma vesilesidir de. Genellikle daha önce uğradığım yerlere uğrar, her gördüğümde fikir teatisinde bulunduğum aynı kişilerle sohbet eder, onların genel havasını değerlendirme imkanı bulurum.

Bu defa da öyle oldu.

Değerlendirmemin özeti şu: İktidar cephesi İstanbul seçimini yeniletme ısrarıyla siyaseten hayati bir yanlışa imza atmış görünüyor. İnsanlar seçimi iptal etme gerekçelerini anlamamış, yapılanın haksızlık olduğuna inanmış durumda.

Cumhur İttifakı‘nın adayı Binali Yıldırım da bunu kişisel temaslarında bire bir yaşıyor. Eşiyle yaptığı ziyaretler kapsamında karşısına çıkan bir kadının kendisine, “Seçimi yeniden yapmasanız olmaz mıydı? Size yakışmadı. Sizi seviyoruz ama bu son olaylar olmadı” dediğini bütün Türkiye duydu.

Zaten bütün Türkiye pek az istisnasıyla o kadın gibi düşünüyor.

YSK kararı idam cezasından farksız

Ben bazen kaçırabilirim, onun için tereddütle soruyorum: Yüksek Seçim Kurulu (YSK), oy kullanmamızdan 36 gün sonra verdiği seçimin tekrarlanması kararının gerekçelerini, kararını ilan etmesi (6 Mayıs’ta olmuştu bu) üzerinden geçen bunca günden sonra açıkladı mı?

Açıkladığına dair herhangi bir haber okumadım da…

Reklam

En son gelen haber gerekçeli kararın bugün açıklanacağı yönünde.

Oysa, kararlarını duyurdukları ilk açıklamada yer alan özet ifadeler, seçimin tekrarını haklı kılacak vahamette yanlışlıklar içermiyordu ve ardından YSK’nın karar oylamasına katılan yedi asil üyesinden dördünün karara muhalif kaldığını, kararın ancak yedek üyelere oy kullandırılarak alınabildiğini öğrenmiştik.

Ayrıntılı gerekçe, bu konudaki kafa karışıklığını gidermek için zorunlu.

Seçimin tekrarlanması kararı, ceza davalarında verilebilecek en ağır cezanın siyasetteki mukabili sayılabilir. İdam veya ağırlaştırılmış müebbet cezası gibi bir şey bu. Ceza davalarında en ağır ceza verilirken elde ciddi kanıtlar bulunması, hatta suçlunun suç işlerken yakalanmış olması gerekir.

Elinde dumanı tüten silahla…

İstanbul’da 15 milyondan fazla insan yaşıyor, bunlardan 10 milyonu aşan bir nüfus, seçmen. Bu kadar insanın yazın ortasında yeniden sandık başına gitmesine yol açacak bir karar verilirken, sadece söylentilerle veya sonradan uydurulduğu kuşkusuna düşülebilen gerekçelerle karar verilemez.

Fark edilmediği sanılmasın: Seçimin tekrarı kararı CHP’ye ve adayına karşı gibi görünse bile İstanbul seçmenine verilmiş bir cezadır.

Hiç tereddüdünüz olmasın: İstanbul seçmeni bu cezayı hak etmiyor.

Reklam

Ağır ceza mahkemeleri, savcılığın sunduğu iddianame çerçevesi içerisinde muhakeme yapar ve savunmaya da önceden bildirilmiş olan kanıtları cevaplama hakkı tanırlar. Suç ne tür bir cezayı gerektiriyorsa, bunu, iddianamede ileri sürülen iddialar kanıtlandığı takdirde ve ilgili yasa maddesinde var olan miktarda verirler.

YSK’ya AK Parti’nin üç bavul dolusu ‘kanıt’ ile yaptığı başvuru, o noktaya kadar AK Parti ve MHP sözcülerinin dillerine doladıkları türden şaibelerle, hileler ve oy kaydırmalarıyla ilgili kanıtlar içermiyor; bunu biliyoruz. AK Parti, sandık kurullarının oluşum biçimi ve kurullarda görev verilen kişilerin seçiminde usulsüzlük yapıldığı iddiasını YSK’ya ‘kanıtlar’ ile taşıdı.

Verilen karar da bu çerçeve içerisinde kalmak zorunda. İlk açıklama da o yönde zaten.

Şimdi sorular

Peki de, daha önceki referandumlar ile genel, yerel ve cumhurbaşkanlığı seçimlerinde de sandık başlarında görev yapmış olan kişilerin varlığı, nasıl oluyor da, bu defa seçimin tekrar edilmesini gerektirecek çapta bir suç teşkil edebiliyor?

Aynı sandık görevlilerinin nezaretinde yapılmış diğer üç (ilçe belediye başkanlığı, belediye meclisi ve muhtarlık) seçimleri için kullanılmış oylar geçerli sayılıyor da, yalnızca büyükşehir belediye başkanlığı için verilmiş oylar sakıncalı ve tekrarlanmaya değer bulunuyor?

Sandık görevlilerini belirleyen il seçim kurulları olduğuna göre, yapılan yanlışlık bir cezayı hak ediyorsa, cezanın seçilmiş belediye başkanına veya seçmene değil de il seçim kuruluna verilmesi gerekmez mi?

Bunlar seçmenlerin zihninde dolaşıp duran sorular.

Karar toplantısında asil üyelerin hepsi yer almışken yedek üyelere oy kullandırılarak seçimin tekrarlatılması da bir başka sorun. Daha önce aynı durumun söz konusu olması, İstanbul gibi kalabalık seçmeni bulunan bir kentle ilgili seçimi tekrarlama kararında da aynı yasal yanlışlığın yapılması için yeterli gerekçe midir?

İşte size bir soru daha.

Cevaplarını ancak YSK gerekçeli kararını açıkladığında öğrenebileceğiz bu soruların.

YSK kararını galiba bugün açıklayacak. [“Galiba” dememin sebebi, daha önce de gün belirlenmiş, ama açıklama gelmemişti; ondan.] Ben de bu yazıyı, yapılacak açıklamada yer almasını beklediğim hususların neler olduğunu bilesiniz ve yazımda sıraladığım soruları kararın gerekçeleriyle mukayese edesiniz diye yazdım.

Esas kararı 23 Haziran’da halk verecek.

ΩΩΩΩ

Reklam

38 YORUMLAR

  1. Muhafazakar kesimde “CHP geçmişte parti devleti kurmuştu” suçlaması oldukça yaygındır. Şimdi ise laik kesim “AKP parti devleti kurdu” diye suçluyor. Her iki suçlama da doğrudur. Fakat neredeyse 100 yıl önceki parti devleti ile bugünkü parti devleti aynı şey değildir, bire bir kıyaslanamaz. AKP=Erdoğan ateşle oynamaktadır.

  2. YSK gerekçeli kararı 200 sayfa imiş. Agatha Christie’nin Şark Ekspresinde Cinayet romanı gibi katilin kim olduğu son sayfaya kadar anlaşılamıyormuş. Son sayfada katilin sandık başkanı olduğu ortaya çıkıyormuş.

  3. Binali Yıldırım’ın dün söylediklerini aktaracağım ilkin. (Aktardıklarımın yalan olduğunu ileri sürebilecek olanlara karşı da, Yıldırım’ın videosunun linkini vereceğim en altta.) Ardından, mantıksal açıdan kaçınılmaz bir soru soracağım.

    Şöyle söylüyor Binali Bey seçimde olan bitenle ilgili olarak. Sözcük sözcük aktarıyorum:

    “Seçim günü olan en büyük şey, hile veya yolsuzuluk, şu: Üç pusuladan ikisini veriyor, birini vermiyor. Bakıyor seçmene, diyelim ki AK Parti’nin adayına verecek gibi anladığı seçmene büyükşehir pusulasını vermiyor. İki tane veriyor.”

    Adam, “Bakın böyle şeyler de var. . .” demiyor. Söylediği bu akla ziyan şeyin, “seçim günü olan en büyük hile veya yolsuzluk şeyi”olduğunu ileri sürüyor!

    Şimdi şu soru kaçınılmaz: Zaten kendi seçmeninin zihni karışık görünür, “çaldılar!” dışında güçlü bir argüman geliştirememişken, böyle akla zarar bir açıklama girişimi ile Binali Bey kendi partisinin argümanına gölge düşürmüş, kendi kalesine gol atmış olmuyor mu?

    Yöneticillerden zeki olmaları, doğru anda doğru kararlar alma becerisi göstermeleri umulur.

    İstanbul seçimi, AK Parti ve Erdoğan açısından yaşamsal önemde.

    Binali Bey’e mutlaka anlatılmıştır bu -herhalde o da anlamıştır anlatılmış olanı.

    Peki ama bu ne?

    İstanbul Belediyesi, bir ‘kenar mahalle muhtarlığı’ mı?

    Zeka ve kritik zamanlarda doğru kararlar alma becerisini gerektirmiyor mu?

  4. İlginç doğrusu: Yandaş Türkiye Gazetesi yazarı Süleyman Özışık da yazarımız F. Koru gibi düşünüyor. Fehmi Bey’in bugünkü yazsında sözünü ettiği, iki gün içinde onbinlerce insan tarafından paylaşılan kadının sözlerini aktaran Özışık, “toplumun çok ciddi bir kesimi”nin Yıldırım’ın yolunu kesen “yaşlı kadın gibi düşündüğünü” not etmiş.

    AK Parti, lideriyle, belediye başkanı adayıyla, yazarı-çieri ile zorda görünüyor. Dün, “Erdoğan her şeyin . . . nu çıkardı” diyen teyzemiz de AK Parti seçemeni, Binali Bey’e, “Size yakışmadı bu yaptıklarınız” diyerek sitem eden teyzemiz de öyle.

    Benim görüp sezebildiğim kadarıyla, AK Parti seçmnelerinin hatırı sayılır bir bölümünün canını sıkan, YSK’nın aldığı karardan çok daha fazla, Erdoğan ve partisinin, halk ciddi bir geçim sıkıntısı yaşarken ve esnaf işlerinin çok zorlaştığını düşünürken, milleti ilgilendiren bütün meselelere boş vermiş, önce seçimin tekrarı, ardından seçimi kazanma amacıyla düşüp kalkar bir görüntü çizmesi. Tekrarlanan seçimin maddi maliyeti de hem muhaliflerin hem parti seçmenlerinin dikkati çektikleri bir diğer nokta.

    Bu görüntü, AK Parti seçmeninin sandığa gitme hevesini kırabilir.

    “Karar gerçekten de adil bir karar oldu mu?” tereddütü, sözünü ettiğim görüntüyle ve yeniden seçimin ekonomik maliyetiyle bir arada düşünüldüğünde, AK Parti seçmenlerinden bazılarını sandıktan uzak tutabilir.

    Erdoğan, önceki seçimde İmamoğlu’na oy vermiş olup bu kez Binali Bey’e oy verecek seçmenlerin sayısının “yok”a yakın bir düzeyde olduğunu görüyor, bütün stratejisini, 31 Mart’ta sandığa götüremediği AK Parti seçmeni üzrine kuruyor olmalı.

    Peki ama nasıl ikna edecek o insanları?

    Ekonomi de, maddi açıdan durumu iyi olmayan insanların, esnafların, emeklilerin durumu ortada. Damat Berat’ın daha önce her defasında iddia ve vaad ettiklerinin tam tersini yaşıyor insanlar.

    Seçimin neden iptal edildiği konusundaki açıklamaları güçlü ve ikna edici değil AK Parti’nin.

    “Biz geçim derdindeyiz, şunların dert ettiği şeye bak!” diye düşünüp söylenir mi partinin seçmenleri?

    Ya, “Erdoğan her işin . . . nu çıkardı” gözlem ve hissiyatı o eski AK Parti seçmeni teyzemizle sınırlı değilse ve oradan buradan ufak ufak partili seçmen kitlesine siyaret eden bir hissiyat ise?

    İmamoğlu, 23 Haziran’a giden süreçte, eldeki oyların üstüne koymak için çaba gösterecek.

    Erdoğan ise, bir yandan elde olanı tutmaya çalışırken, geçen seçimde sandığa gitmemiş olanları sandığa götürmeyi başarmak zorunda.

    Seçim, her iki taraf için de çantada keklik değil.

    Ama, İmamoğlu daha avantajlı görünüyor.

    Yandaş medyada, İmamoğlu’na yönelik bir itibarsızlaştırma kampanyasına girişilirse Mansur Yavaş’a yapılmış olduğu gibi, böyle bir kampanya Erdoğan’a yaramaz. Bu, adalet ve ahlak duygusu yeterince örselenmiş AK Partililer açısından, sandığa gitme motivasyonunu kıran bir başka hissiyatı daha filizlendirebilir.

    Sokak röportajları videolarının, onları yapanların keyfine göre kesip biçildikten sonra paylaşıldığı ileri sürülebilir. Böyle yapılıyor olması pekala muhtemel de.

    Ama, o röportajlarda konuşan insanların hepsi gerçek. İster muhalif, ister AK Partili olsun, gerçekten sokağın hissiyatını ve düşüncelerini dillendiriyorlar. Bu açıdan yararlı buluyorum onları.

    Arada bir bunlara göz atmanızı öneririm. . .

  5. Adalet durumumuzun özetini
    khk ile ihraç edilenlerin gerekçelerine bakarak okuyabilirsiniz.
    Neyine bu kadar şaşırıyorsunuz.
    Şaşıyorum.

  6. Sayın Yazar seni tebrik ederim, “AK Parti, sandık kurullarının oluşum biçimi ve kurullarda görev verilen kişilerin seçiminde usulsüzlük yapıldığı iddiasını YSK’ya ‘kanıtlar’ ile taşıdı.” lafı ile demek ki sadece sandık kurullarının oluşumu için 3 bavul dolusu delil vermiş, kusura bakma bizim aklımız yerinde.

  7. Son seçim kanununda (2018), sandık kurulu başkanlarının seçimi için şöyle yazıyor.

    Sandık kurulu başkanının belirlenmesi : İlçede görev yapan tüm kamu görevlilerinin listesi, mülki amir tarafından yerleşim yeri adresleri esas alınmak suretiyle ilgili ilçe seçim kurulu başkanlıklarına gönderilecek. İlçe seçim kurulu başkanı, bu kamu görevlileri arasından ihtiyaç duyulan sandık kurulu başkanı sayısının iki katı kamu görevlisini ad çekmeyle tespit edecek ve bu kişiler arasından mani hali bulunmayanları sandık kurulu başkanı olarak belirleyecek.

    Açıkça görüldüğü gibi sandık kurulu başkanları isim listesinin kaynağı “mülki amir” dir. Mülki amir İçişleri Bakanlığına (Süleyman Soylu) bağlıdır, konu seçim olduğundan Adalet Bakanlığı (Abdülhamit Gül) devrededir. İlçe seçim kurullarının patronu da YSK’dır.

    Buna göre Hükümet Partisinin seçim tuzağı hazırlamasının yolu matematiksel olarak mümkündür :
    – Bazı sandık başkanlarını devlet memuru olmayanlar arasından atarsın.
    – Seçimi kazanırsan mesele yok.
    – Seçimi kaybedersen usulsüzlük var deyip itiraz edersin. YSK da bu itirazı kabul eder.
    – Muhalefet aynı gerekçeyle itiraz ederse “yapılan usulsüzlük seçim sonucunu etkilememektedir. Usulsüzlük yapanlar hakkında gerekli soruşturmaları yapmak Adalet ve İçişleri Bakanlıklarının görevidir” denilecektir.

    Kısacası seçim sisteminin matematiksel modeli yukarıda açıklanan yolsuzluğa imkan tanımaktadır.

    Fakat Genel Başkanı R.T.Erdoğan olan AKP hükümet partisinin ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın son derece dürüst oldukları dikkate alındığında, mümkün olsa da böylesi ahlaksız bir yola başvurmadıkları açıktır.

  8. Cumhuriyet’ten Alican Uludağ’ın haberine göre Düzce’de Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü’nde 2011’de çalışmaya başlayan mimar Şahin, 6 Ocak 2017 tarihinde yayımlanan KHK ile görevinden ihraç edildi. İhracın nedeninin Şahin’in Düzce’de denetleyip ceza kestiği bir ‘FETÖ’ itirafçısı beton şirketinin patronunun verdiği ifade olduğu ortaya çıktı. Mimar Şahin, bu tarihten itibaren her hafta Düzce’de “İşimi, ekmeğimi geri istiyorum” talebiyle kent merkezinde oturma eylemi başlattı. Pazartesi, salı, çarşamba, perşembe günleri Düzce’de eylem yapan Şahin; cuma, cumartesi, pazar ise Yüksel Caddesi’ndeki direnişe destek veriyor. Yaklaşık 125 bin memurun ihraç edildiği bir süreçte Alev Şahin, direnişini sürdüren 10 kişiden biri.Yalnızca işini geri isteyen Şahin, bu süreçte Düzce ve Ankara’da polis tarafından 235 kez gözaltına alındı, hakkında 4 tane dava açıldı. Şahin’e, işini geri istediği için Kabahatlar Yasası’na muhalefet gerekçesiyle 100’e yakın idari para cezası kesildi. Para cezalarının toplamı 67 bin lira oldu. İktidar, işten attığı Alev Şahin’den şimdi 67 bin lira istiyor.

  9. Seçimde hırsızlık şabie vs olmadığını Akp’nin üst düzey yönetcileri-liderleri vs de arada ağzından kaçırıyor zaten.Binali beyin geçen konuşmasında “desteğiniz ecük eksik kaldı “lafı bile bunun en büyük ispatı.
    Hırsızlık algısını kendi tabanında bile kabullendiremeyen Akp’li yöneticiler şimdide, Akp’li olduğu tipinden belli olan seçmene İBB pusulası seçimde verilmemiş diye daha komedi bir gerekçe kurgulamaya başladılar.

    Sandık kurulları muhabettide ayrı bir komedi.Seçimlerde sandık kurulu başkanlarının devlet memuru olması gerekliliğini getiren bu devlet, bu memurları atayan bu devlet, bu işi daha önceki seçimlerde yapan gene bu devlet, fakat seçimi kaybedince getirdiği sistemde eksiklik-hata olduğuna itiraz eden gene bu devletin başı. Akp’yi 17 yıldır hiç bu kadar savrulmuş görmemiştim.

  10. Tek Aday
    23 Haziran Seçimi AK Parti’ye karşı kurulan bir tuzaktır. Binali Yıldırım kazanırsa AK Parti’nin seçime müdahale ederek seçilmeyeni orada oturttuğu anlamını taşıyacaktır. Sermaye dünyada hep bunu yapmaktadır. Seçilmişleri seçimde hile yapıldı diye halkın baskısı ile indirir. Sonra baskı yaparak kendi istediği kimseyi oturtur. Türkiye’de bunu halkın hareketi ile yapamıyor o yüzden yargı ile yapmak istiyor. Yıldırım gerçekten kazansa bile Sermaye’nin fısıltı gazetesi bunu böyle sunacak. Halkımız da inanacak. 15 Temmuz’u Gülen’in yaptığına hala inanmaktadırlar.
    Yok İmamoğlu seçilirse AK Parti’nin baskı yapmak istediği, hile yaptığı ancak gücünün yetmediği anlamı çıkar ki bu da AK Parti iktidarı üzerinde endişe doğurmaktadır. Tek çıkar yol ortak adayla çıkmaktır.

  11. ”…Bu görüşümü aktararak tezini benimsemediğimi belli ettiğim dostum, “İyi ama, seçim sonrasında paylaştığın pek çok yazında İstanbul’un önemini ön plana çıkartan sen değil misin?” tepkisini verdi.”

    Yukarıdaki cümle, bir dostunun ona verdiği cevaba dair 16 Mayıs tarihli yazısından alıntı ve bu cümleyi aklınızda tutarak bugünkü yazısını okumalısınız Sn. Koru’nun.

    Niye derseniz, işin sırrı, dostunun ona “İyi ama, seçim sonrasında paylaştığın pek çok yazında İstanbul’un önemini ön plana çıkartan sen değil misin? içindeki saklı ”İstanbul’un önemi” vurgusu her şeyi anlatıyor aslında.

    Yani İstanbul’u kaybetmek, kaybedenin iktidarsa sona yaklaştığını; kaybedenin muhalefet olması halinde ise iktidar olabilme hayallerini bir başka bahara ötelemesi…

    İyi de seçimin kazananı CHP (aslında İmamoğlu) değil miydi zaten?.

    Herhalde İmamoğlu gibi hem sosyal demokrat, hem de muhafazakar değerlere saygılı (gözüken) yeni bir siyasi figür/değerin (görünürde) ortaya çıkmış olması, gelecek on yıllar için iktidar hesabı kuran kesimin uykusunu kaçırdı da; elindeki tüm devlet gücünü dahi (24 Haziranda Gül’ün bahçesine misafir ettirilen Genelkurmay ile MİT başkanlarının kurumların kullanıldığı gibi şimdi de İBBB için YSK’yı) kullanmaktan geri durulmadı.

    Şimdi bugünkü yazısında, sadece İstanbul seçmeninin değil bütün yurt genelinde ve belki de yurt dışında herkesin sorduğu ve cevap aradığı, Koru’nun da sorduğu sorulara, YSK’nın galiba bugün açıklayacağı gerekçeli kararında toplumun vicdanını teskin edecek cevaplar bulabilecek miyiz?

    Ben sanmıyorum…

    Artık bu merhaleyi aştık ve cevabı beklenen soru seçmenin kararını hangi yönde vereceği olacak?

    Sn Koru ”Esas kararı 23 Haziran’da halk verecek.” diyor..verecek vermesine de bakalım halkın kararına kim/ler saygı duyacak?

    • Sizin saygı duymaya pek niyetiniz yok anlaşılan hasan bey..:) alışırsınız, alışırsınız…

  12. benim tuhafima giden madem chp adayi hakkiyla kazandi ikinci secimde de secmen gene oyunu verir ve chp adayini tekrar kazandirir… kendini parcalarcasina ysk ya saldirmanin tek bir amaci olabilir , o da halkin aklina bu sorularla comak sokmak, kisacasi kamuoyu olusturmak ve pek tabiki rayting artirmak !!! daha onceki gun dunya da olup bitenlerle yeteri kadar ilgilenilmediginden sikayet ediyordu yazar ama ayni konuyu isitip isitip gundeme de gene kendi tasiyor ,celiski degil de ne ? ysk karar aciklayna kadar ove ove bitiremiyordu ysk uyelerini ayni yazar..

    • Tekrar seçime girmenin maliyeti çok büyük.Ülke gündemi sürekli geriliyor,millet seçimle yatıp seçimle kalkar hale geldi.Ortada kazanılmış bir seçimi birilerinin keyfi sebepleri ile tekrarlatmak ülkede güveni sarsıyor.Öyle İstanbul’da tekrar seçime gidilsin demek bahsettiğiniz gibi kolay değil.

      • Seçimden kaçan zaten kaybetmiştir..! Milli iradenin tecellisi için para harcamiicaksak ne için harciicaaz abdul..?

        • Seçimin hangi nedenlerle yapıldığna bağlı.Ülke ekonomisi birilerinin uydurma gerekçeleri ile tekrar yaptırılan seçim gündemine teslim edilemez HI gaeyret…

    • Senin gibilerin olması insana ümit veriyor, hırsızlığın bu kadar muteber olup saklanmak isteneceğini insan rüyasında görse inanmaz, delillerin bu kadar net ve açık olmasına rağmen üstünün örtülmeye kalkılması utanç verici.

  13. Her seçimde aynı sandık kurullarının görev yaptığını söylemenin, bir gazeteci / aydın kimliğindeki karşılığını bulamıyorum.

    • Sayın H. Gayret,
      İki turlu seçim, azınlık haklarının neredeyse tamamen hiçe sayılacağı çoğunlukçu ama çoğulcu olmayan bir sistem teklifidir. Bu nedenle, bir anlam taşımasa da, benim itirazım var.

    • Velev ki iki turlu yaptık seçimi, ne değişecek? İlk iki parti yeniden seçime girer ve öncesinde ittifaklar oluşur. Bütçeye ek külfet getirmekten başka neye yarar? İroni yaptığınız kanısındayım.

      • İki turlu seçim İstanbul’u kaybedince mi aklınıza geldi.Daha önceki seçimlerde bu parlak fikriniz neredeydi ? Akp kaybedince kuralı değiştirmekte hepten moda olmaya başladı 🙂

        • Kıdemli yorumcularımız hatırlar, aylar öncesinden bu konuda(iki turlu seçimi) 3-4 kez vurgulayarak teklifte bulunmuştum ama onlar da sizin gibi görmezden, duymazdan gelmişlerdi..:) bitek yazarımız kaale alıp geçen günlerde iki cümlecikle olsun konuya değinmişti… Sen de buralarda ayak altında dolaşıyordun ama hiçbişey yokmuş ona buna, bana bilmiş bilmiş laf yetiştirmekle meşguldün sadece..:) kendinden haberin yok konuşuyorsun, ya da…

      • Hayır, ilk turda %50yi aşanlar olduğu için ikinci tura daha az aday kalıyor ve her halükarda masrafı daha düşük oluyor tek turluya göre..!

  14. Sorduğunuz soruların nerdeyse tamamının cevapları verildi ve halihazırda mevcut Sayın Koru. Eğer vicdanınızı muhakkik yapsanız bir çoğunu kabul edersiniz. Her seçimde aynı sandık kurulları mı görev yapıyor? Seçimin tekrarı halka verilmiş yeniden söz söyleme hakkıdır, nasıl bir ceza algınız var anlamak güç gerçekten. İtiraza konu olan sadece İBB seçimleri olduğu için iptal edilen İBB seçimleridir, bu hukuki bir mevzu ve malumatınız olmama ihitimalni hiç düşünemiyorum dolayısıyla kelime oyunları ile seçim tekrarının CHP ye yapılmış bir haksızlık olduğu izlenimini oluşturmak üzere kaleme almışınız bugünki yazınızı. Hangi partiyi desteklersek destekleyelim ama hakkaniyet duygumuzu kaybetmeyelim. Bu seçime şaibe karışmadığını iddia edebilecek kimse varmıdır, sadece 1200 kusur sayılı sandıkta olanın diğer sandıklarda da olabilme ihtimali bile seçimi şaibeli kılar.

    • İtiraza gerek yok, eğer ortada seçimi iptal edecek kadar büyük bir skandal varsa usulsüzlük veya hukuksuzluk varsa hakim şikayete bakmadan konuyu inceler ve hükmünü verir.mesela hırsız üç araba çalmış son arabayı çalarken yakalanmış,ve araştırmalarda üç araba daha çaldıgı anlaşılmış ,hakim şikayet yok onlara bi şey yapamam mı diyecek? BÖYLE BİR ŞEY MÜMKÜN MÜ? saygılar…

    • Bu durumda ilk yapılacak iş o sandıkların sayılması idi. Geçersizleri saydık, 6 ilçeyi komple saydık ne olurdu o dediğiniz sandıkları da sayardık seçim sonuçlarına etki ettiğini tesbit edersek seçimi tekrar ederdik. İşi buralara kadar getirmezdik ama ben asıl bu işin organize edildiğini YSK gerekçeli kararında ispat edemezse söylenen bu bu kadar iddianın yalan olduğunun ortaya çıkması ile birilerinin yüzünün kızarıp kızarmayacağını merak ediyorum. TABİ EN ÖNEMLİSİ YSK’nın başkan dahil 4 asil üyesinin neden hayır oyu verdikleri ve buna ilişkin muhalefet şerhleri.

    • sizin gibilerin yazılarını okudukça sayın yazar acaba içinden ben ne yapıyorum diyor mu?

  15. Bir zamanlar üç çeyrek bir medyamız vardı oda 2013 de hastalandı, 2014 te komaya girdi 2015 te bu dünyadan göç eyledi.
    Bir toplumun medyasi yok edilmiş ise ondan hayir gelmek şöyle dursun şer gelir.
    24 saat bir tarafa iftira öbur tarafa öğme.
    Maalesef ülkemiz bu noktaya Din tacirleri tarafindan getirildi.
    Önce toplumu böldü onda az geldi bu seferde aileleri böldü.
    Şirf bu dunyani saltanati için.

    • Nuran abla allahını seversen besleme medyanın yasını tutmak da sana mı kaldı? Yahu bunlardan memleket ne hayır görmüş de şimdi mahrum kalmışız? Beter olsunlar inşallah..! Yani e.özkökle garsonu eskiden çok iyiydi de şimdi mi kötüler, ya da tam tersi? Medyası varmış ya da yokmuş; bu kemik yalayıcıları her devirde bi tasma bulurlar kendilerine! Bize ne ki bu medyadan…

  16. ASIL SORUN, ATANANLARIN ATAYANLAR HAKKINDA KARAR VERME YETKİSİNDE SAKLIDIR.
    Her dönem de yapılan haksızlıkların asıl kaynağını burada aramak lazımdır.
    Bir yetkili kendisini atayan hakkında karar vermek durumunda kaldığında nasıl davranmasını beklersiniz.
    Pratikte ataması yapılanlar hangi kriterlere göre tercih ediliyor acaba?
    Sonuç ta suyu yukarı doğru akıtmaya başlarsanız sel olur.
    Bu selden de suyu tersine akıtmaya çalışanlar önce sel altında kalır.
    Zorlama ile alınmış 367 kararı bizi nerelere getirdiğini görmekteyiz.
    Bundan hiç ders alınmamış galiba.
    Bugün C.Başkanının halk tarafından seçilmesi,sonra halkın seçtiği C.Başkanı nın Yürütmenin başı olmaya heveslenmesi ve nihayet geldiğimiz son nokta.
    Yeni sistem, bütün yetkiler bir elde toplamış durumda.
    Durumumuz ortada.
    Bugün ve gelecekte başkanlık için seçimler (olmak yada olmamak) şeklinde geçecek.
    Her konuda fay hatları üzerinde olan ülkemiz bu yüksek gerilimi kaldırır mı?
    Bir de bu sınırsız yetkiler rakip adaya geçme ihtimali belirdiğinde olacakları tahmin etmek istemem doğrusu.
    Kurumlar istenildiği gibi eğilip bükülmektedir.
    Ne denge var,nede balans kalmış durumda.
    İstanbul da yeniden seçim uğruna ülke ekonomisi bıçak sırtında iken felakete doğru sürükleniyor adeta.
    Kimsenin içine sinmeyen bir kararla üstelik.
    Değer mı idi; bu kadar zarar görmeye ülkemiz.
    Kim kazanırsa kazansın kesinlikle ülkemiz kaybetmiştir.
    Başta bu işte sorumlu olanlar bu ülkeye en büyük kötülüğü yapmaktan çekinmemiştir.
    Bedeli sorumlu olmayan vatandaşına ödeten sorumluları desteklemeye devam edecek mı halkımız?
    Sorumluları iyi yaptınız arkanızdayım mesajı verildiği sürece bu işler daha çok olur.
    Halk ne ekerse onu biçer .
    Kazananı olmayan İstanbul seçim tekrarı, belki önümüze yeni bir çıkış yolu açabilir.
    ŞERDEN HAYIR DOĞAR BELKİ.
    Bazen(çoğu zaman) bir musibet bin nasihatten iyidir.

    • Tüm yetkileri halkın seçtiği devlet başkanına değil de kainat imamına mı verelim yoksa avam efendi? Bu üleşi lordlar kamarasındakiler bile yapmaz be..!

Yoruma kapalı.