YSK’dan bir dizi yanlışlık… Yoksa 23 Haziran seçimi de mi o yanlışlıklar yüzünden… Umarım öyle olmaz…

47
From the play 'Comedy of Errors' by Shakespeare..
Reklam

Türkiye’de bir zamanlar herkese güven veren kurumlar vardı ve onlara hayat boyu işi düşmeyecek kişiler bile o kurumların varlıklarıyla övünürlerdi.

Yüksek Seçim Kurulu (YSK) bunlardan biriydi.

Her seçimde, sandık başına giderken, kullandığımız oyun YSK tarafından devletin en kıymetli belgesi muamelesi göreceğini, bir tanesinin bile heder olmasına müsaade edilmeyeceğini bilir, aksini aklımızdan geçirmezdik.

Kendi hesabıma ben, seçimler öncesi veya sonrasında görüşme ihtiyacı duyan yabancı meslektaşların “Acaba?” ile başlayan sorularını, hiç tereddüt etmeksizin, “Burası Türkiye, bizde seçimlerde hile yapılmaz, böyle bir şeye asla izin verilmez” cevabıyla karşılamışımdır.

İşte zaten bu yüzden, AK Parti’nin seçimin iptali talebiyle başvurusuna şaşırmış, o başvuruda kullanılmak istenen gerekçelerin geçerli olamayacağını, YSK’nın üzerinde bile durmadan talebi reddedeceğini düşünmüştüm.

Sadece düşünmekle de kalmadım, YSK’nın haftalar sonra verdiği karara kadar, burada, “Devlet görevinde en son basamağa erişmiş kıdemli hukukçulardan oluşan YSK seçimin yenilenmesi kararı vermez” görüşümü siz okurlarla paylaştım da.

YSK ve kararları

YSK üyeleri, Yargıtay ve Danıştay gibi yüksek yargı organları tarafından kendi üyeleri arasından seçilen, hepsi de mesleklerinde dirsek çürütmüş yargıçlardır.

Reklam

Maalesef anayasada ve yasalarda kendileri için çizilmiş sınırların dışına çıkabildi YSK üyeleri, üstelik temyizi de bulunmayan kararları kendilerinin daha önce verdikleri kararlarla da çelişti.

En son, seçimi iptal kararını dayandırdıkları sandık kurullarında devlet memuru olmayan kişilerin görevlendirilmesi gerekçesini unuttuklarını düşündüren “31 Mart seçiminde görev yapan il ve ilçe seçim kurullarının 23 Haziran’da da göreve devam etmesi” kararıyla kamuoyu karşısına çıktı YSK.

PKK ve FETÖ ile ilintilendirilmiş, haklarında ‘çete’ sıfatı bile kullanılmış insanlar değil miydi bunlar?

Yoksa 23 Haziran’da yapılacak seçimin iptaline gerekçe mi hazırlanıyordu?

Son karar üzerine bunlar yazıldı çizildi.

Güvendiğimiz kurumların en üzerine titreneninin geldiği algı noktasına bakar mısınız?

Dahası da var.

Karar bu yolda alındığı halde, ardından sökün eden eleştiriler üzerine, YSK başkanı, bayramın ikinci günü, durumu düzeltme amaçlı bir geceyarısı açıklaması yaptı. Hayır, eski kurul başkanlarıyla devam edilmeyecekmiş, hatta güvenceleri altındaki sandıklarda hatalı işlem yapıldığı belirlenen il ve ilçe seçim kurulu başkanlarıyla ilgili Cumhuriyet Başsavcılıklarına haklarında soruşturma açılması için başvuruda da bulunacaklarmış…

Reklam

İl ve ilçe seçim kurulları başkanları bulundukları yerlerdeki en kıdemli hakimler. Hakimler ve savcılarla ilgili soruşturmalar için tek merci ise savcılıklar değil, Hakimler ve Savcılar Kurulu (HSK)…

Ülkemizin en kıdemli hukuk insanlarından oluşan YSK zevahiri kurtarmak için giriştiği disiplin soruşturmasının nereye yapılması gerektiğini bilmiyormuş meğerse…

Öğrenince, başvuru dilekçesinin adresini HSK olarak değiştirmiş YSK…

Diyelim HSK başvuruyu kabul etti ve gereğini yerine getirerek haklarında soruşturma açılması istenen il ve ilçe seçim kurulu başkanlarını görevden aldı ve yerlerine yeni hakimler atadı. Seçime günler kaldığına göre, bu yeni il ve ilçe seçim kurulu başkanları, itiraz edilemeyecek yeni sandık görevlileri bulabilecekler mi?

Bulamazlarsa ne olacak?

Şekispiryen yanlışlıklar

Vahim olan, bütün bu işlemleri kendisinin katılmadığı seçimi iptal kararına işlevsellik kazandırmak için yapmakta olan YSK başkanının, şimdi yaptıkları ile aynı süreç içerisinde daha önce verdiği kararların da çelişmesi… YSK başkanı, ‘suistimal şaibesi’ iddiasına muhatap bir ilçe seçim kurulu başkanı ile bir seçim müdürünün “O halde bizi görevde tutmayın” başvurusuna, “Görev değişikliği konusunda bu aşamada yapılacak bir işlem bulunmamaktadır” cevabını vermişti.

Şimdi ise işlem yapan yine o, YSK başkanı…

YSK başkanı, seçimin yenilenmesi kararına karşı çıkmış ve kaleme aldığı karşı-oy yazısında, “Sandık kurullarının usulsüz oluşması tam kanunsuzluk oluşturmaz ve bu durum seçimin iptali için tek başına itiraz sebebi olamaz” da demişti.

Çelişkilere bakın hele.

[İngiliz yazar William Shakespeare’nin (1564-1616) ‘Yanlışlıklar Komedisi’ adlı bir oyunu vardır. Bir dizi çelişki üzerine oturan yanlışlıklar oyunda şimdi Türkiye sınırları içerisinde bulunan Efes’te geçer. Neden o oyunun Efes’te geçtiğini düşünmüştüm vaktiyle; şimdi artık bunu düşünmem gerekmiyor. YSK’nın çelişkileri konusuna gayet kapsamlı değinen bir yazı Muharrem Sarıkaya imzasıyla bugün Habertürk sitesinde yer alıyor.]

Eskiler, böyle durumlarda, “Gömleğin ilk düğmesi yanlış iliklenirse diğerleri de yanlış olur” derlerdi. Şimdi ortaya çıkan durum da o…

YSK bir zamanlar ülkemizin en güvenilen devlet kurumlarının ilk sıralarında yer alır, bizler seçimlerde hile yapılmadığına YSK sayesinde güvenir ve bununla da övünürdük.

Bu kadar çelişkinin yine de bir sebebi olmalı, acaba ne?

ΩΩΩΩ

Reklam

47 YORUMLAR

  1. bernar korunuyor veya site yöneticisi mi , yoksa?fetoculugu,darbe ve feto hırsızlığını savunarak,suc işleyenlerin(darbe,soru hirsizligi, savaş ajanligi v.b suclularin) kacanlar,nehirde ne yazik bogulanlar,kacamayanlar hapiste olanlar fakat bernar suc işlediği halde hapiste olanlari alenen savunuyor olayi carpitiyor cemaat diyor nasil bir cemaatsa kriminal olaylar icinde ajanlik yaoan şantaj yapan vb….nasil bu kadar oldugu halde yayinliyor ve yorumcular bir şey demiyor ilginc yoksa .?…..

    • Pek bir meraklısın. Bu meraklı halinden umut devşirerek soruyorum -belki sen suskunlukla geçiştirmez ya da ortalıktan sıvışmazsın:

      Kaça sattınız 250 şehidi?

      Hani soru bana ait olsa, çak cuk edip geçiştirmek kolay.

      Ama, soru bana ait değil: Nihal Olçok soruyor.

      Senin ‘dava parti’nin İzmir İl Örgütü Başkan Yardımcısı, 69 sanıklı “FETÖ pazarı” davasında yargılananlar arasındaydı. Ne oldu? Ganimeti paylaşamayınca birbirlerine düştüler. Senin ‘dava’ adamın da bir başka ‘dava’ adamı tarafından evinde, ve üstelik çocuğunun gözleri önünde öldürüldü.

      Halka “FETÖ” ve “15 Temmuz” tüccarlığı yapıyorsunuz. Sonra rantından yoksun kalmayı göze alamadığınız İBB Başkan Adayı’nız Binali Abi’niz, ‘FETÖCÜ’ diye görevden aldığınız Kadir Topbaş’ı ziyaret ederek başlatıyor İstanbul seçim kampanyasını!

      “Çadır tiyatrosu” mu, “sirk” mi, artık ona sen karar ver.

      Bence hala daha çadır tiyatrosu.

      Yakında AK Parti Şirketi’niz iktidardan düşecek. Sirk o zaman başlayacak.

      Bak bakalım o zaman “Sen bizim köpeğimizsin. Görevin bizim istediğimiz gibi havlamak”, “Ulen sen de tetikçisin. Fetöcüsün!” diyerek birbirlerine dalan Ahmet Hakan ile Cem Küçük biladerlerin yakında okuyup işiteceklerimiz yanında deveda kulak kalıyor mu kalmıyor mu.

      Derler ya, elini nereye atsan kepazelik, vıcık vıcık bir kokuşmuşluk.

      Hal, o hal.

      Zaten öyle olduğu için 23 Haziran akşamı tusunami geliyor : )

      • hocaniz hep sizi böyle avuttu.yok ruyada şunu gördüm,yok bahar yok…benim derdim akp filan degil bu topraklarin beyinlerini,degerlerini islam dışı itikadi olarak sapkinliklari olan bir dinin peşinde bu kadar olaylardan sonra gitmeniz….

        • Bir şeyle derdi olmak sana hak başkalarına günah mı? Bırak birileri de onun bunun hocasına Reis’ine değil de kimi değerlere kulak kabartsın. “Kul hakkı yemek günahların en büyüğüdür” mesela. . . Ya da, “Zalim karşısında susan dilsiz şeytandır”.

          Duydun mu böyle şeyler?

          • tabiki duydum zaten bende tamda bunu söylüyorum,kul hakki yemek(soru hırsızlığı ve bircok hırsızlık,onun bunun gizli hallerini yaymak,kayit altına almak onun yerine haksızca girmek filan) ve sapkin,zalim Kur’an’a sünnete uymayan hocalar in seyhin,reislerin yanlışlıkların i haykirmaktan öte islama donmekten bahsediyorum.islamda en büyük gunah(affedilmeyen çeşidi olarak) şirk ve küfür olduğunu hatirlatayim.kul hakki bundan sonra gelir bir hadiste bir sehid kul hakki oldugundan amelleri den sevaplarindan kul hakki olana vermedikce bekletildigi rivayeti herşeyi anlatır.fakat kul hakki ebedi cehenneme sokmaz tek başına.bu cok carpitilior birilerince(laikler,solcular filan)

        • sen ve senin gibiler şu soru sorun bu yapılan ,ileri gelenlerce söylenen (gizli, açık) Kur’an’a,sahih sunnete ve 15 asırlık sahih islama uyuyor mu? Benim derdim içinizde cok yakindan tanidiklarimiz oldu.dini ve milli duygularla orda olanlar vardı.mesala şu soruyu Resulullah sav ‘e sahabenin r.anhm “ya Resulullah bu söylediğin,emrettiklerini Allah mı istedi yoksa kendi görüşünüz mu ? sorusuna ya evet vahiyle ,hayir kendi görüşüm diye buyurdugunda ashab mesela bedirde karargahin kurulacağı yeri bedir kuyularina aldiran ve orayi avucu gibi bilen sahabeye uydu, Habibullah… işte tabiki yalnız size degil butun herkese herbirisi birer yıldız,rehber olan ashabın din anlayışını örnek alınmasını söylüyorum, ilkönce nefsime tabiki ..ehlisunnet itikadi mutavatir olan 73 firka hadisinde 72 fırkanın ebedi cehennemde(aksi nass yok çünkü,itikadi sapkinligin karşılığı ebedi cehennem,ameli bid’atten farki bu) olacağını kurtulanlarin peygamber ve ashabinin yolu, itikadı,inanci din anlayışı içinde olanlar olduğunu buyurmuştur, Resulullah sav..veda hutbesinde de size Kur’an ve sunnetimi(Kur’an ve islam anlayışım ve yasayişim,usulum vb) bırakıyorum sımsıkı sarilirsaniz sapitmazsiniz “diye,buyurmustur.ehli kitap yahudiler,hristiyanlar kitaplarına ve peygamberlerine uymadiklari icin dinlerine birçok sapkinliklar doldurduklarini biliyordu Resulullah ummetinin de böyle olmamasinin yolunu kiyamete kadar haykirmisti.sonraki alimler bu Kur’an ve sunnetin sahih anlayışı nin disipline etmek ummetin parcalanmasini engellemek icin icmai ummeti ve kiyasi fukahayi(dikkat edin tek bir alim,fakih degil cogul fukaha) da eklemisler.Din anlayışımız,yasantimiz,itikadimiz,inancimizi bunlara göre yaptikca sapitmayiz, kardeşliğimizi kimse bozamaz…mesala guncel bir konu olarak takiyye yani inancinin hilafina tehlike anında kandirmak,inancini ortaya dokmemek diye bilen bu takiyyenin şartları ali imran 28 ile nahl 106 ayet,nisa 97-98-99 da ölüm tehlikesi olan durumlarda geçici olarak yoksa bunu şia gibi bir dini hayat olarak degil….

          • takiyye konusu ayetlerde ve bu ayetlerin nüzul sebebi olarak sunnette ve bu konunun icma edilen tarafi ve ictihad tarafi ni da fakihler,muctehidlerin cumhuruna,ittifakina bakmamız gerekir.her konuya boylece muaz b cebel gibi yani ilk once Kur’an’a sonra sunnete sonra onun gibi muctehid alim resulullahin ashabi suffasindan ogrencisi olduğu için re’yine içtihadına bakilirda.bizim gibi alim olmayanlar nasslarin icmaisina ve butun muslumanlarin kabul ettigi dort mezhep imami gibi olanlarin cumhuruna, ittifakına bakmaliyiz .mezhep ise tek alimden beslenmektir.fikih konularında.. sıhhatli olan dinin temeli ve cok önemli konularinda helal haram konularinda cumhura,ittifaka bakılmalıdır,der alimler..

          • yazımda cumhura,ittifaka uymalı sözünü inş başka yerlere,siyasete çekmez.islam dini konularinda icma ya yoksa cumhura,ittifak eden âlimlere bakılmalıdır.

  2. Seçim Müdürü adaylarına sorulan sorular ve seçim güvenliği …

    Yüksek Seçim Kurulu Başkanlığı, 31 Mart yerel seçimlerinden hemen önce, 175 seçim müdürü almak için sınav yaptı. Seçimlerde görev alacak olan seçim müdürlerine sorulan sorular, seçimlerin neden tartışmalı hale geldiğinin de göstergesi oldu.

    26 Temmuz 2018 de başvurular alındı. 175 seçim müdürlüğü için yaklaşık 10 bin kişi başvurdu. 2 Eylül 2018 tarihinde yapılan sınavdan 70 puan ve üzerinde alan 875 aday mülakata alındı.

    Aralık 2018 tarihinde yapılan mülakata katılanlara, seçim hukukuyla ilgili sorular sorulması ve bu sorulara doğru yanıt verenlerin sınavı kazanması bekleniyordu. Ama öyle olmadı.

    Yazılı sınavda başarılı olup mülakata katılan adaylara öyle sorular soruldu ki, “Bunun seçim müdürlüğüyle ne alakası var?” dedirtti. İşte, Seçim Müdürlüğü için yapılan mülakatta sorulan sorular:

    – Ankara şehir planını kim çizdi?

    – Kendi ekseni etrafında en hızlı dönen gezegen hangisidir?

    – TCDD’nin ilk genel müdürü kimdir?

    – Boğaziçi Üniversitesini kuran 2 yabancının tam isimleri nelerdir?

    – Saat yönünün tersine dönen gezegen hangisidir?

    – İlk tren hattı nerede kuruldu?

    Sınava girenler arasında mülakatı geçenlerden sadece biri (1) hukuk fakültesi mezunu. Mülakatta başarılı olup seçim müdürü olanların 174’ü iktisat fakültelerinden mezun olanlar oldu.

    Sınav için yapılan duyuruda, sözlü sınavda sorulan soruların yüzde 50’sinin meslek bilgisi gerektireceği duyurulduğu halde, mülakata katılan öğrencilere sadece bir (1) meslek sorusu soruldu.

    Mülakata, iki Yüksek Seçim Kurulu üyesi, Adalet Bakanlığı Personel Genel Müdürü ve iki bakanlık bürokratı daha katıldı.

    Mülakatta başarılı olmadıkları açıklanan bazı adaylar, dava açmayı düşündüklerini; ancak ileride yapılacak olan başka sınavlarda bu durumun kendilerini olumsuz etkilemesinden endişe duyduklarını ve bu nedenle de dava açmaktan vazgeçtiklerini söylediler. (Basında yer alan bir haber. Sözcü v.b. bir gazete değil !)

  3. Seçimler, ekonomi, KANAL Projesine Alternatif Öncelikli Konular….

    Türkiye devasa miktarda güneş alan bir ülke. O kadar bol ki güneşten bunalan insanları serinletip rahatlatmak için gereken enerjiyi de bedava ve tertemiz olan bu enerjiden üretmek mümkün. Bunu yapmak aynı zamanda teknolojiye de yatırım. İstanbul’un yeni havaalanı dahil Avrupa sınırına kadar bölgesi Güneş enerjsinin yanısıra rüzgar enerjisinin de verimli olduğu bölgeler. Buralarda ve daha başka birçok yörede “Biyokütle enerji türü/Biyokaynaklı sentetik yakıt üretimleri” tekno-ekonomiye büyük katkılar sağlar. Türkiyenin öncelikli ihtiyacı budur, İstanbul KANAL Projesi bu tür gelişmelerin yanında “soğan cücüğü” bir proje kalır. Ülkenin öncelikleri yanında vazgeçilmeli. Bu coğrafyada alabildiğine “enerji çiftlikleri” kurulmalı. İstanbul Kanal projesi İstanbul bölgesine yeni makyaj ve gerdanlık takmak lüks bir ada yaratmak birçok bakımdan sakıncalı ve getirisi az/götürüsü muhtemelen daha fazla bir projedir. Bir taraftan “İstanbul’u tanker trafiğinden kurtaracağız” deniyor, diğer yandan yapılacak KANAL etrafına riskli şartlarda adeta yeni bir İstanbul kurma projesi düşünülüyor. Tam bir çelişk!i: “Ne bu perhiz, ne bu lahana turşusu” marka bir çelişki! Söylentiye göre, KANAL projesi etrafı ve çevresi partizan olsun olmasın fırsatçılarca paylaşılmış durumda. Civar köylerdeki arsa/tarla fiyatları fırlamış…

    İstanbul boğazını tanker trafiğinin oluşturduğu riskten kurtarmak için başka fikirler de olabilir. İşin aslında, ufah tefek menfaat işlerinden AK P’nin belki pek haberi yok ama, dünya petrol enerjisinden vazgeçmeğe odaklanmış durumda. Zaten petrolün nereden baksan topu topu 50 yıllık bir ömrü var. Avrupa büyük bir hızla alternatif enerji türlerine yönelmiş durumda. 25-30 yıl içinde petrole dayalı enerji türlerinden %80 oranında dönülmüş olacak. Dünyanın iklim değişikiliği frenleme trendlerine uyarak, Türkiye 15-20 yıl sonra dünya sahnesine sesini yükseltse ve dese ki “Çevre riski ve ilkim değişimine katkı açısından, bundan böyle Boğazdan petrol tankerleri geçişlerine izin verilmeyecektir”. İstanbul bu riskten kurtulurken bütün dünyaca alkışlanabilir bir hareket olur. “Akıl*İman Sentezine” göre, dünya Allah’ın en büyük nimeti; bütün canlılarıyla, uzayın çetin şartlarından hepimizi koruyan muazzam bir mekan. Kıymetini bilip korumak Allah’a kulluk sorumluluklarımız arasında.

  4. Ben dünden,(ABD saatı) bu tarafa sayin Korunun üsteki iki resmin manasini veya anlamını çözmeye çakışıyorum fakat bir türlü başarili olamadim.
    Sonra aniden hatirladim…)ADALET VE. KALKINMA PARTISI YÜKSE. SEÇIM KURULU. AKPYSK. Bu çit sarili yumurtayi hatırladim…
    Kararimi verdi. Ve Birisi AKP diğeride YSK olabileceğinden kuskum kalmadı. Çünkü Arka pılatforma baktiğimizda solmuş sararmiş ölü bir mekan ön tarafta kafa kafaya vermiş adate,nasılda mahfettik diye sevinen perde arkasinda Karağöz, ve Hacivat kuklalarini birbrlerine kiyasiya dövdövüştüren kirdiran hokkabazlarin istanbul seçimlerini garantilediklerinın sevincini yaşiyorlar…

    Baksaniz ya Binal Yildirimin bu aralar il ill dolaşarak, mujdeli haberler verip komediyenlik yapmasi bile o ikiliden aldiğı güven olmalı…

    Diyarbakırda???halka KüRDISTAN halki diye hitap ederken. Başka bir ilde halki eğlendirmeyide ihmal etmiyor,,,. Sen binali ben binali ikimiz bir binali???

    Reisciler! Sizlerde bir zahmet Kürdistan bagrağıni nin renvi nasil olacak? Yoksa hali hazirda kullanilan PKK barağimi kullanilacak?.

  5. Seçimler, Tövbe Edilesi/Vazgeçilesi Yönetimsel Günahlar, KANAL Projesinden öncelikli konular….

    Sn Numan Kurtuluş seçimlerden sonra AK P’nin hataları/günahları konusunda tövbeye/özeleştiriye gideceğine dair bir şeyler söylemişti. Hatalardan vazgeçilecekse tövbe işe yarayabilir. İstanbul seçimlerinin imamoğlu tarafından kazanılması daha büyük bir ihtimal. Böylesine bie seçim kaybından sonra da tövbe sözü geçerli mi? Yoksa bu sözün Başkan’ın ağzından çıkmadığı için zaten bir bir hükmü yok mu?

    Seçimin kaybedilmesinden sonra ilk tövbe şu kanal İstanbul projesini durdurma konusunda olmalı. Bu “ben yaptım oldu” cinsinden bir proje olmamalı. Bir çok sebepleri var. En önemli sebep ekonomik durgunluk. Bu proje ekonomiye canlılık getirecek bir proje değil. Borçlanmayı arttıracak kısır bir proje ve son derece luzumsuz bir mali yük. Bu projeye gidecek milyarlarca para önceliklere ayrılmalı. En büyük öncelik üretime yönelik öncelikler olmalı. En temel öncelik te enerji üretimidir. Dış yatırımcı Türkiye’de enerji birim fiyatları yüksek olduğu için üretime yönelik ciddi bir yatırım yapmaz. Üretim tesisleri cari açığı kapatıp işsizliğe de çare olacaği için en öncelikli ekonomik önlemdir. Bunun için yenilenebilir tür enerji üretimi iktidarlar için en acil milli bir görevdir. Kim iktidar olursa olsun, “Akıl*İman Sentezi” bakış açısından bu böyle. (Nokta 1).

  6. Düşüncelerinize katılmıyorum, sayın Uğur. Bunu, size ve yorumlarınıza yönelik bir saygısızlık iması olarak hissetmeyeceğinizi düşünüyor, böyle olacağını umuyorum. Gerçekten iyi niyetle burada fikir beyan eden insanların birbirlerine yönelik bir izlenime sahip olduklarına inanıyorum.

    İlkin verdiğiniz örnekten yola çıkarak bir iki şey söylemek isterim. “Mesela” diye örneğinize başlıyor ve şöyle sürdürüyorsunuz: “bir baba tüm kazancını dost tuttuğu bir kadına yedirerek ailesini perişan duruma duruma sokabilir. Hatasının farkına varıp pişmanlıkla ailesine verdiği zararları telafi ederse. . .”

    İki itirazım var buna: Sözünü ettiğiniz ahlaksızlığın TELAFİSİ olamaz. Hiç bir yetişkin, başka insanların (özellikle de çocukların) yaşamını derinden sarsacak ahlaksızlıklara düşme serbestisine sahip değil. İkinci itirazım şu olur: Böyle bir durumda, “tövbe” ederek yaptığı ahlaksızlığa son veren bir şahsın o tövbesinin kıymeti harbiyesinin ne olduğuna karar vermeye yetkili YEGANE otorite, yaşamı o ahlaksızlıktan doğrudan etkilenen insanlardır, dışarıdakiler değil.

    “Abdullah Gül,Babacan,Davutoğlu gibi siyasilere – bu köşede de- ‘zamanında sesini çıkarmayandan şimdi de birşey olmaz’ eleştirisi olmuyor mu?” diye soruyor, bunu doğru bir veri olarak aldıktan sonra, onların böyle bir yanlıştan vaz geçmeleri, egolarının “kırılmaz prangasını parçalayan kişiler” haline gelmeleri durumunda, “dünyanın en büyük Kahramanları arasına girecekleri”ni söylüyorsunuz.

    Yine itirazlarım var.

    Birincisi, A. Gül ve A. Babacan, Davutoğlu’ndan ÇOK FARKLI bir yerdeler. Davutoğlu’nun ne kişiliğine güven duyarım, ne de bir siyasi figür olarak bugünkü haline herhangi bir değer atfederim. Kuracağı söylenen partinin bu halkta hiçbir karşılık bulmayıp bir tabela partisi olarak kalacağını da şimdiden güçlü bir biçimde öngörebilirim.

    Siyaset, bir ego tatmin alanı olmadığı gibi, egosundan vazgeçenlerin de öyle sizin gibi yüce gönüllülükle karşılanmalarını gerektiren bir alan değil.

    Yaptıklarınız ve yapmadıklarınızla, milyonlarca insanın yaşamını etkiliyorsunuz yöneteci konumlara geldiğinizde. Örneğin, gencecik annler yitip gidiyor el kadar çocuklarıyla.

    En az bunun kadar çirkin ve katlanılmaz olan bir başka şey de şu ki, birilerinin devasa propaganda aygıtı, bu ülkenin insanlarından, bu insanlığımızdan utanmamazı gerektirecek tablo karşısında memnuniyet duyan, H. Gayret gibi “Su testisi su yolunda kırılır” gibi dükünlükler sergileyen yüzbinlerce şaşkın yaratabiliyor kendi siyasi bekaları uğruna.

    Kimse, “Siyasete gir” diyerek kimsenin başına tabanca dayamıyor. Önce ahlak ve insan sevgisine gerçekten sahip çıkacak bir kişiliğe sahip olacak insan, ego şişkinliği gibi hastalıklardan ari olacak, ondan sonra girecek siysete eğer istiyorsa. Hele siyasete girerken kimi dini söylemlerle dindarların temsilciliğine soyunuyorsa, bence bin kere düşünecek adım atmadan önce.

    Ahlaki zaafları yüzeye çıkıyor, egosuna yenik düşüyorsa, istediği kadar pişmanlık imasında bulunsun (ki Davutoğlu örneğinde izine bile rastlayamıyoruz bunun!), gideceği ve hak ettiği yer siyaset çöplüğüdür. Zalimler de zalim olarak hatırlanacaklardır. Tıpkı, yolsuzluktan nemalananların birer utanmaz hırsız olarak hatırlanacakları gibi.

    Sayın A. Gül ve A. Babacan ise, bana, yola çıktıklarından bugüne gelinceye kadar, bir eleştirimi hak edecek bir şey yapmış değiller. Hem ahlaki açıdan, hem sahip oldukları ego açısından yeterince sınanmış, sınavı başarıyla geçmiş değerli insanlar. Tam da bu nedenle halkta karşılığı olacaktır atacakları adımların.

    Bırakalım, sayın Uğur, işlenen suç ve günahların bir bedeli olup olmaması gerektiğine, tövbenin kıymeti harbiyesinin ne olacağına, bunların işledikleri suçlarla ve günahlarla yaşamaya yazgılı kişiler mi, yoksa “egolarının kırılmaz prangasını parçalayan dünyanın büyük kahramanaları” mı olduklarına, ilkin o suçların ve günahların doğrudan hayatlarını vurduğu insanlar ve Yaratan versin. . .

    Selamlar.

    • “egosunun kırılmaz prangasını parçalayan”dan kastım Gül,Babacan veya Davutoğlu değildi.Zaten bütün bunlardan ayrık tutarak girişiyle Onları bu kategorinin dışında tutmuştum.Ben bazan özel tercihle hususen isim yazmayı tercih etmiyorum…Diğer yazdıklarınız konusunda da düşüncelerimizin uyuşması en azından şimdilik mümkün görünmüyor;olabilir,her konuda anlaşacağız diye bir durum da yok zaten,değil mi?Boşuna niye kendimizi tüketelim; bırakalım orası da dağınık kalsın…

      Yalnız Son paragraf virajına gereksizce çok sert girmiş olduğunuzu belirtmeden geçemeyeceğim; ortada sinirlenecek bir durumun olmadığını belirtmeliyim.Ben yanlış ve ters birşey söylemedim, kimsenin tövbesini benim belirleme hakkım elbette ki yok,böyle bir iddiada da bulunmuş değilim.Kişi,üzerindeki kul haklarını ödedikten sonra,Yaratıcısıyla arasına kim girebilir ki?

      Birbirimizin genel olarak olaylara bakışını az çok biliyoruz.O halde farklı görünen Sözlerimizi birbirimiz üzerindeki bütüncül kanaatlerimiz kapsamındaki bir yere oturtup,değerlendirirsek yanlış anlamalarımız azalır diye düşünüyorum.Birbirimize olan saygımızı yitirmeyelim,bu yeter Bernar bey…Selamlar…

  7. Başkan olamadan VIP‘ye koşan, ulaşamayınca da devletin valisine “it” diyecek kadar kontrolden çıkan “sevgi ve hoşgörü abideleri….

    Soylu, İmamoğlu’nu karşılamaya gelenlerin arasından geçerek havalimanını terk ederken…

    İmamoğlu taraftarlarından biri, Soylu’nun yüzüne karşı şöyle diyor:

    “Akıllı ol Süleyman Soylu…..

    Bu laftan sonra gelecek cümle bellidir…… Allahtan basiretli devlet adamlarımız var…
    Gerçi diktatörlükle yönetiliyoruz… bunların hepsi yalan haber.. havuz medyası uydurmuş…

  8. Haftalarla ölçülen kısa bir zaman dilimi içinde, “Kürdistan yoktur. Kürdistan isteyen Irak’a gitsin!”OUT oldu birdenbire. Dün, Binali Abi’nin “Hadi baklım belki tutar. . .” beklentisiyle gittiği Diyarbakır’da yaptığı “Kürdistan” ve “Dersim” ‘sözcük açılımı’ IN oldu.

    Zillet İttifakı ve Beka da OUT olanlar arasında. Şimdi, yeni IN’lerimiz var, “Saadetli kardeşlerimiz” gibi.

    AK Parti, 31 Mart için sözleşme imzaladığı profesyonel şirketle yolunu ayırdı. Parti içindeki bir ekip yönetiyor yeni seçim kampanyasını. (İlginçtir, muhafazakar değil, seküler tiplerin iş başında oldukları bir şirketti bu. Tüm büyük şehirlerde gemi karaya oturdu bunların önerdikleri ve Erdoğan’ın da iş görür sanarak kabul ettiği seçim stratejisi. O şirketin ‘FETÖ’cü olup olmadığına bir baksınlar bence.)

    Erdoğan’ın bizzat kendisi ve Bahçeli de OUT, Binali Abi IN.

    Yani, M. Akşener, bir kaç hafta önce seçim propagandası için bütün kurmaylarıyla birlikte İstanbul’a mitili atacağını söylemiş olan Bahçeli’ye, “Mitil noldu, hani nerde mitil?” diye sormakta haklı.

    Binali Abi’yi parlatmak için, artık arabalara bindirip arkasında bir düzine koruma aracıyla o salon toplantısından bu salon toplantısına dolaştırıp durmuyorlar artık. İmamoğlu Ekrem gibi yapsın diye salıyorlar sokaklara bir başına. Velhasılı, salon toplantıları da, koruma ordusuyla oradan oraya gitmek de OUT.

    “Oylarımızı çaldılar” da OUT. Kendi seçmen tabanlarında bile ters tepti bu. Buradaki trollerin de işaret ettiği üzere, şimdi IN olan, “kimi seçim kurullarında dümen çevrildiği” argümanı. Daha önce A*Haber’den arakladıklarını akıllarında kaldığı kadarıyla burada anlatıp “oyların nası çalındığını”(!) sözüm ona ‘izzah’ edenler, şimdi seçim kurullarında dönen dolap türküsüne geçtiler.

    AK Parti ve lideri Erdoğan, aklını sınadığı ve akılsızlığına karar verdiği İstanbullu AK Parti seçmenleriyle de yüzleşecek 23 Haziran günü.

    Ve şaşıracak. . .

    • Benim bildiğim, coğrafik olarak Kürdistan İran sınırları dahilinde var (hatta bu tarihi ve coğrafi bağlantı dolayısıyla, orada Kürdistan Üniversitesi var). Bir de son zamanlarda Irak’taki yeni oluşum. AK P zihniyeti o hale geldi ki satmayacakları pek bir şey kalmadı. Şereflerini bile Kürdistan’a satarlar, yeter ki oy gelsin. Yeter ki beyefendiler koltuklarından olmasınlar…

  9. Bir süreliğine ülkeyi yönetmek için gelmiş insanlar, filmin sonunda kendilerini iktidar olmaya mahkum etmiş. Nekadar acınası bir durum.
    Frodo da sonunda yüzüğün cazibesine mahkum olmuştu. “Gollum gollum gollum efendimiz kıymetlimiz’’

  10. Dunyada onca onemli gelismeler olurken, sanki tek gundemimiz belediye secimiymis gibi bir hava var. Yuzde kac insanimiz dunyadaki mazlum insanlarin sorunlariyla ilgileniyoruz? Bir sahis, parti, grup veya topluluk tam seytan veya tam melek olamayacagina gore; insanlarin yaptiklari iyi seyler de kotu uygulamalar da olabilir. Siyah veya beyaz yoktur, grinin tonlari vardir. Maalesef on yillardir ayrismamiz yuzunden elestiri uslubumuzda kin, nefret, dusmanca bir uslup hakim. Dogruya dogru yanlisa yanlis diyebilmeliyiz. Iktidarlar degisse de, belediye yonetimleri degisse de, bizim kavgamiz boyle surecek mi?

    One cikan, parlak insanlarimizi silindir gibi eziyoruz. Dunya bilim arenasinda onlarca bilim adamimiz varken, neden kendi ulkemizden boylesine basarili insanlari yeterince ortaya cikaramiyoruz. Gunluk islerle gunlerimizi gecirip gidiyoruz, kendimiz mutlak anlamda dogru insanmisiz gibi surekli bizden olmadigini dusundugumuz birilerini elestirip duruyoruz. Elimizi tasin altina koymadan fedakarligi once kendimiz yapmadan bir seylerin degismesini bekleme hayalinden kurtulmaliyiz.

    Insanlara, etrafimizdakilere, cocuklarimiza bir seyleri dikte etmeyelim, cocuklarin hayalleri olur, bu hayal guclerini sondurmeyelim, istedikleri alanlarda gelissinler, ilerlesinler. Neden inovatif urunler hep batida ortaya cikar, ozellikle de amerikada, google, apple, facebook, nasa, bmw, mercedes, tesla …

    En onemli sorunlarimizdan goruyorum; farkli olan bir seyleri yapmayi denemeyi, uretmeyi, risk almayi, is birligi icinde bir seyler yapabilmeyi.

    Iyi temennilerle, selamlar

    • Değerli arkadaşım
      Futbolda bir terim var ya;zemin ve hava şartları top oynamaya müsait değil diye.İşte aynen sizin de “Öne cikan, parlak insanlarimizi silindir gibi eziyoruz. “sözüyle ifade ettiğiniz,başka bir ifadeyle ‘onları dünyanın mazlum insanları kategorisine sokma ‘zeminini düzeltmedikçe,bahsettiğiniz inovatif ürün vs.değerleri üretmemiz mümkün görünmüyor…Şu an Türkiye’de bir belediye seçimi düzleminde yaşanan aslında o zeminin hukukunun normalleştirilmesi mücadalesidir.Yazınızı iyiniyetle yazdığınızdan kuşkum yok ama yorumunuzda sanki oyunun saha şartlarını gözardı ediyor gibisiniz.

      Yazınızda bütünüyle bağlantı kuramadığım ayrık gibi duran cümleleriniz de var.Mesela “Elimizi tasin altina koymadan fedakarligi once kendimiz yapmadan bir seylerin degismesini bekleme hayalinden kurtulmaliyiz.”sözünüzün bize bakan yönünün,örneğin forum sahibi Fehmi beye bakan yönünün ne olduğunu açıklayabilirseniz belki anlayışım netleşebilir.Selamlar.

  11. Fehmi bey neredeyse hergün siyaset sahnesinde ki bu çarpıklık ve yanlışları yazdıkça beni bir karamsarlık ve sinirlilik alıyor.Neyse ki daha sonra girdiğim haber sitesinde Binali beyin yapmış olduğu espriyi izledimde keyfim yerine geldi 🙂

    ”AK Parti’nin İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan adayı Binali Yıldırım, Sivas’ta karşılaştığı bir adaşına “Sen Binali, ben Binali; etti iki bin Ali” diyerek espri yaptı.Binali bey bu esprileri kesinleşen tv tartışmasında da devam ettirirse İmamoğlu nun işi zor bence.Çerezleri hazırlayalım şimdiden 🙂

    • Yaşar okuyana da denk geldiniz mi? TV ekranında ağlıyordu “ülke elden gidiyor” diyerek.

  12. feto ve adamları da bilenler bilir çok kibirliydi,halen kibrini koruyanlar var, hatayı başka yerlere kanalize edenler var.

  13. Dun haberlerde Imamoğlunun Orduda VIP salonuna alınmadığı haberleri verildi.
    protokol listesini inceledim ve Belediye başkan adaylarının adı geçmiyor listede.
    O halde kuralı uygulayan vali mi suçlu yoksa kuralları zorbalıkla değiştirmeye çalışan mı.
    Sn imamoğlu İstanbul u yönetmeye aday bir belediye başkanı ve Valiye ….. diyor. Daha
    açık yazmak içimden gelmedi kendime yakıştıramadım.Ama o şahış bunu dedi ve kendi partisi
    dahil hiç kimseden tepki almadı. İşte sıkıntımız bu İktidar yapınca suç muhalefet yapınca görmezden
    gel . Maalesef bir arpa boy yol alamamızın sebepleri bunlar.Yarın bu şahıs belediye başkanı olsa ne yapmaz.????????.
    Yazık çok yazık

    • İmamoğlu o ifadeyi kullanmışsa, açıkça terbiyesizlik yapmış. Ama, sizin,”protokol listesini inceleyecek kadar” duyarlı olduğunuz bu meseleden yola çıkarak “Yarın bu şahıs belediye başkanı olsa ne yapmaz????” diyerek bana abartılı görünen bir sonuca ulaşmanızı haklı kılacak bir itirazınıza, devletin en tepesindeki şahıs, Saadet Partisi dahil olmak üzere, kendi ittifak bloku dışındaki tüm siyasal partileri onlarca kez şer güçler olarak televizyonlardan itham ederken, o partilerin genel başkanlarını ve tüm parti teşkilatlarını PKK ve FTÖ uşağı ilan eder, seçmenlerini de PKK VE FFRTÖ’nün değirmenine su taşıyan insanlar olarak gösterirken rast gelmedik Ahmet Bey.

      Tepkinizi inandırcı bulabilmemiz için, devletin en tepesindeki şahsın o ifadelerinden de “açık yazmak içimden gelmedi kendime yakıştıramadım” türü sözlerle bahsettiğiniz tek bir yorum metninizi gösterin bana ve beni mahçup duruma düşürün.

      Korkarım bunu yapamayacaksınız, “Ben zamanında cumhurbaşaknının sarfettiği sözleri de yanlış bulmıuştum” türü “çevir kazı yanmasın” muhabbetiyle işi geçiştireceksiniz.

      “Maalesef bir arpa boy yol alamamızın sebepleri bunlar.” diye yazmışsınız. Ben de sizi o sebeplerin bizatihi göbeğinde yer almakla itham ediyorum açık açık.

      Hadi gelin bana yakınırmış gibi göründüğünüz o çifte standardtan uzak birisi olduğunuzu gösterin. Yapabilecek misiniz bunu?

      Bana öyle geliyor ki, vatan hainliği, dış güçlerin piyonu ithamı muhaliflere yöneltildiğinde sizde pek bir rahatsızlık oluşmuyor : )

      Evet, doğru: YAZIK, ÇOK YAZIK. . .

      • Sn Bernar toplum olarak bizim sıkıntımız futbol takımı tutar gibi parti veya lider tutuyoruz.Yanlışa hiç bir zaman yanlış diyemiyoruz.Bugüne kadar burada yorum yapmasam da her dost sohbetinde iktidarın yanlışlarını hatalarını yüksek sesle dile getirmisimdir.AKP nin devleti ne hale getirdiği ortada ulkenin DNA sini bozdugu aşikar bu bağlamda oy veren bizlerin de suçu var elbette .
        Önemli olan doğruları da yanlışları da dile getirerek çıkış yolu bulmaktır.
        Umarım bu yüce millete layık idarecilerin yönetime gelmesi veya mevcutları doğru yolu bulmasidır.

      • ViP’ten geçilince n’oluyor? Adam mı olduk sanılıyor? Ah şu adam yerine konulmanın, ah şu kendini adam yerine koydurtmanın dayanılmaz egosu!…. “Nefs”in oyuncağı olunmuş halller bunlar. Eh n’apalım, “Akıl*İman Sentezi” zafiyetinde ancak bu kadar olabiliyor! Meydan bu tür ezbere müslümanlara kalmış durumda. CHP’lisi de o, AKP’lisi de o….

  14. Cumhurbaşkanı kibirlendik demişti. Bu basit bir gerekçe değil. Kibir en kötü günahların başında geliyor. İblis kibiri yüzünden huzurdan kovuldu, kaybedenlerden oldu. Kibirli, insanları küçük görür, büyüklenir. Kendini bir şey sanır. Aslında Allah’a karşı büyüklük taslamış olur. Çaresi Tevbe etmek insansanları ayrım yapmadan kucaklamak. Bir ve beraber olmak için tevazu göstermek.

  15. SORUNLARIN DOĞMASINA SEBEP OLANLAR, SEBEP OLDUKLARI SORUNLARI ÇÖZDÜĞÜ GÖRÜLMEMİŞTİR.

    • Tövbe edenler çözebilir.En azından kendini feda eder,arkadan gelenlere çözümün yolunu gösterir…

    • Aynen öyle, sayın Avam. Sayıları yüzbinlerle ölçülen insanların yuvaları dağılırken, olmadık zulümlere maruz bırakılırlarken, millet “Geçinemiyoruz!” diye feryat ederken milletin parasını saray üstüne saray inşa etmek için harcayanlardan, zulüm karşısında tereddüte düşmek şöyle dursun, bundan iktidarını sürdürebilmek için rant devşirenlerden tövbe edip sorun çözmesini bekleyecek değiliz. . .

      • Şöyle izah edeyim;sayın Avam ( ki düşüncesine saygı duyuyorum) bir genelleme yapmış.Siz algıda seçicilikle O’nun genel hükmünün kapsadığı özel bir durum üzerinden genel hükmün mutlak doğru olduğu sonucuna varmışsınız.Oysa sosyal hayatta bu genel hükmün kapsadığı alana giren yüzlerce başkaca özel durum da olabilir.Mesela bir baba tüm kazancını dost tuttuğu bir kadına yedirerek ailesini perişan duruma duruma sokabilir.Hatasının farkına varıp pişmanlıkla ailesine verdiği zararları telafi ederse sayın Avam’ın genel hükmüne ayrık bir durum ortaya çıkarır.Sosyal hayatta böyle çok ayrık durumlar çıkabileceği gibi pekala siyasal hayatta da çıkabilir.Hatırlayın Abdullah Gül,Babacan,Davutoğlu gibi siyasilere – bu köşede de- ‘zamanında sesini çıkarmayandan şimdi de birşey olmaz’eleştirisi olmuyor mu?İşte Onların farklı çıkışı sayın Avam’ın genellemesini bozabilir.Bütün bu yazdıklarımdan ayrık tutarak söylüyorum; trilyonda bir pişmanlık ihtimali olana -hani bizler hiçbir şekilde ihtimal vermeyiz de-,varsayalım ki bizim ihtimal vermediğimiz durum gerçekleşti…İşte ,egosunun kırılmaz prangasını parçalayan kişi de dünyanın en büyük Kahramanları arasına girer … Bize de hatırlatmak düşer…Vesselam…

    • Bunun doğruluk payı var şüphesiz. Mesela, diktatörce yapıda, tükürdüğünü yalamamak adına. Hatasını anlayacak akıl kapasitesi sahip olmayanlar, özeleştiri vicdanı olmayanlar bu katgoriye girebilir. Ancak, istisnaları olabilir. Mesela, “Ne istediniz de vermedik” başlı başına bir sorundu. Ondan sonra da “Yanıldık, tövbe! Rabbim bizi affetsin” de bir çözümdü (en azından kendi partizan açılarından)….

  16. Yetmez. . . Erdoğan da yer almalı böyle bir programda. O da, oğlu ya da kızı öğrenci olan ve İstanbul’da asgari ücretle geçinen tek çocuklu bir aile babasıyla çıksın. O anlatsın İstanbul’a (ve Türkiye’ye) nasıl ihanet ettiklerini, baba da o ihanetten nasıl etkilendiğini. Nasıl, uyar mı?

    • hayır bence islamci,muhafazakar yazarlar,cemaat başkanları ve kanaat önderler de katılsın ne dersin

      • İBB’den nemalanlar takımından değillerse, onlar da katılabilirler elbette. Reis’inin zindana tıktığı Alparslan Kuytul, Karar Gazetesi yazarları, İhsan Eliaçık, Nihal Olçok gibi isimlerden sadece bir tanesi olsun, isterseniz bunların karşısına bir düzine şaklaban dizin. İnan bana, öyle sayısal bir eşitsizliğe bile hiç itirazım olmaz : )

        • birde şarlatan fetoculer de olsa kaçtıkları yerden gelseler de temiz olduklarını soru hırsızı filan olmadıklarını halka anlatsalar,burda kalanlarda şiiler gibi takiyye yapmasalar

          • Nihal Olçok’u bile tiksindirdiniz bu ‘FETÖCÜLER’ tüccarlığınızla. Bence sen bu zırvalıklarla kararsız AK Parti seçmeni okurların kararlarını netleştirmesine yardımcı olursun ancak.

            Git iki laf kap A Haber’den seçimlerle ilgili. Farkında mısın, sana söylediler mi bilmiyorum: 23 Haziran’da yerel seçimler yenileniyor. Bak Binali Abin bile işin farkında, “Kürdistan”, “Dersim” demeye başladı.

            “FETÖ” muhabbeti, liderinin yol verdiği seçim kampanyası şirketinin stratejisiydi. Strateji değişti tepeden tırnağa, senin haberin yok.

            Kala kala iki hafta kaldı. Uyan da bırak bu FETÖ muhabbetini, tez elden “Kürdistan” muhabbetine geçiş yap : )

          • bernar zannedresem bana diyor da ben baş belası, Türkiye’yi ve değerlerini,beyinlerini ABD ve batıya satanlardan bahsediyorum.sinsice başka yerlere çekeceğine şia nin takiyyesinden sıyrılıp feto hakkında konussan…40 yıllık bir plan feto …secim neki..bahsettiginiz bayan bildiğim kadar feto borsasiyla devlete, şahıslara ne veriyorlarsa yirtanlardan muzdarip,bakiyorum fa tam feto taktiğiyle kendi menfaatine cekmissin gibime geliyor,bernar

          • bernar şu fetonu soru hırsızlığı vb yolsuzluklarindan da birkac laf işitsek takiyyesiz ne drsin.gecenlerde fetocunun biri kendi liderine yalandan kufretti,yine inandırıcı gelmedi.. çünkü aynı kibir ayni sinsilikler devam

        • Soru çalanların suçunun hesabını soru çalandan sorulur. Darbeye kalkışanların suçu darbeye kalkışanlardan sorulur. Kendi iktidarının bekası uğruna her tür zalimliğe olur verenlerin hesabı, kendi kişisel iktidarı uğruna zalimlerle ittifak kurup zalimleşenlerden sorulur.

          Halkın vergilerini iç etmek üzere İBB’nin başına çöreklenmiş haramilerin suçu da o haramilerden sorulur.

          Sonuna kadar Meriç Nehri sularında çoçuklarıyla birikte yiten insanlarımızın yanındayım. O ahlaksız utanca ortak olmamı gerektiren bir insansızlaşma halinden de, birilerinin borazancılığına soyunup üç beş kuruş nemalanmaktan da uzağım hamdolsun.

          Bir dini cemaate gönül vermek hiçbir şekilde suç teşkil etmez. 15 Temmuz’dan siyasi rant devşirenlerin karşısında, zindanlara atılan masum cemaat sempatizanlarının yanındayım. Böyle yapmak için ne takiyeye ihtiyaç var, ne cemaate yakınlık duymaya.

          Senin kafan basmaz, ama, insan olup insan kalmakta ısrar etmek, zalime “Zalimsin!” diyebilmek tek başına yeter -ister dindar ol, ister Hristiyan ol, ister inançsız ol.

          Ahlakını ve vicdanını yitirdikten sonra, güce tapınan bir şaşkın olup çıktıktan sonra, bunlardan birincisi olsan ne olur, sonuncusu olsan ne olur. . .

          • bakiyorum berbar dile gelmiş olduğu gibi görünmüş.darbeyi,soru hırsızlığı vb haramiligi meşru lastiriyor.zaten hem site sahipleri hemde yorumcular bu kadar acikca fetoyu savunan ve saklanan bernara tahammuk ediyorlarsa lafim yok.

  17. Yine İstanbul seçimlerinin kilit partisi saadet partisi tabanı olacaktır.
    Dünya kuralı böyledir: para kimdeyse güç ondadır. Ak parti 17 yıldır iktidar süresince çok iyi işler yaptı bu inkar edilemez. Ama unuttukları bir şey var : seçimle gelen seçimle gider cümlesi.
    23 haziranda eğer Ak parti kaybederse hiçbir itirazda bulunmaksizin demokrasiye saygı duymalidir.
    YSK’ya gelince gerçekten bu kadar düşeceğini tahmin etmezdim. Kendi kendini bitirdi desek yanlış olmaz..
    Selam ve dua ile…

  18. Anlaşılan İstanbul adayları canlı yayında karşılaşacaklar…Bence partilerin İstanbul il başkanları Bayram Şenocak ve Canan Kaftancıoğlu çıkmalı hep beraber istanbula yapacakları hizmetleri İstanbullulara anlatmalılar….

Yoruma kapalı.