Yüzbinleri suçlu görmek ve ülkeden söküp atmak yerine… Başka bir yol var…

15
Hitler... Red Scare'i tetikleyen yüzler...
Reklam

 

“Özellikle altını çizmek istiyorum” uyarısından sonra gelen cümleye hemen kulak verdim: “Kim ki teröre destek veriyorsa, hepsi bu ülkeden söküp atılacak…”

Karşısında durmadığım için şaşkınlığımı fark ederek bunu yapmış olamaz, ama konuşmacı, artık ne sebepleyse, ardından küçük bir düzeltme yapmayı uygun gördü: “Hukukun karşısında hesap verecekler…”

AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Erol Kaya sarf etti bu meydan okuyan cümleleri…

Teröre destek verenlerin hepsi ülkeden sökü(lü)p atılacakmış…

Şu sırada ülkede olağanüstü yaygın hale dönüşmüş bir ‘anlayışı’ yansıtıyor bu çıkış…

Halkta da karşılığı bulunan bir anlayışı…

“Ülkeye yararlı işler yapmayan, yanlışa savrulmuş, darbe yapmaya kalkışmış, PKK ile irtibatlı olduğuna inanılan herkesin hesabı görülmeli; hatta buna itiraz edenlerin de…” diye düşünülüyor…

Agoraya çıkıp bağırmalıyım

Görüşün sıradan insanlarla, çoğunun bu anlayışa yakın ifadeler kullandığını göreceksiniz…

Reklam

Siyasilerin halkın anlayışını yansıttığı bile söylenebilir…

Aslına bakılırsa, bu, tam bir ‘birbirini etkileme döngüsü’: Kamuoyunun beslendiği siyaset kaynaklı bilgiler halkın kanaatini belirliyor; kanaat belirlemede etkili ağızlar da halktan etkilenerek, son örneğini AK Parti Genel Başkan Yardımcısı ağzından işittiğimiz türden açıklamalarla kamuoyu karşısına çıkıyorlar…

O açıklamalar kamuoyunun kanaatlerini iyice pekiştiriyor.

Kulak vereceklerini bilmesem de içimden agoraya çıkıp bağırasım geliyor: Bu, sonucu baştan kestirilemeyecek bir büyük yanlışlıktır; bu denli ‘intikamcı’ hislere sahip bir halkı siyasilerin tatmin etmesi mümkün değildir.

Ne tür tedbir alınırsa alınsın, hangi aşırı tedbir uygulanırsa uygulansın, en aşırıyı bekler hale gelmiş olan insanları tatmin etmeyecektir.

İnanmayan 20. yüzyıl siyasi tarihine bu yönüyle göz atabilir…

Daha şimdiden verilen uyarıcı sinyaller var.

Başlangıçta en doğru tepki olacağına inanılarak yapılan siyasi çıkışların yol açtığı bazı aşırı uygulamalar, o tür uygulamaları en başlarda tavsiye eden kalemlerin bile sert dönüşler sergilemesine yol açtı.

Reklam

Uzak çevreden kendilerine ulaşan kötü örneklerin yakın çevreye kadar tırmanmasının sonucu olduğunu düşündüren sert dönüşlere…

Faydası oluyor mudur yanlış uygulama örneklerini sıralamanın? Umarım oluyordur.

Yalnız biz mi? Almanlar… Amerikalılar…

Biz başımıza gelenin ‘biricik’, sadece bize özgü, daha önce kimsenin ve hiçbir ülkenin tatmadığı türden bir uğursuz olay olduğunu düşünüyoruz.

Demokratik yöntemle seçilmiş, halkın yarıdan fazlasının (yüzde 52) oyuna sahip Cumhurbaşkanı’nın hayatına kast etmiş, meşru hükümeti devirmeyle sonuçlanması planlanan, sahneye konulması sırasında 240 kişinin can verdiği bir ‘darbe’ girişimi yaşandı ülkemizde…

Görevi ülke güvenliğini sağlamak olan Türk Silâhlı Kuvvetleri içerisinden sayıca kalabalık bir grup öncülüğündeki girişimin ‘dini’ iddialı bir örgütle irtibatlı olduğu anlaşıldı.

Şu anda ‘darbe girişimi’ yüzünden gözaltına alınmış, tutuklanmış, işini kaybetmiş, malına-mülküne el konulmuş insanların sayısı 100 bine ulaştı.

Henüz durmuş da değil süreç…

Örgüt kendisiyle irtibatlanan bu kadar insanın canının yanmasına örgüt hiç ses çıkarmıyor.

Belli ki, bunu arzu ediyor…

Ülkelerin karşılaştığı sosyal ve siyasal zorlukların illâ birebir bir birine benzemesi gerekmiyor; yöneticiler üzerinde bıraktığı etki, halkın zihninde meydana getirdiği travma açısından olayları mukayese etmek yeterli.

Bu yönüyle ele aldığımızda, 15 Temmuz’da bizde yaşananları hatırlatan travmatik olayları başka türlü ve daha farklı boyutlarda yaşayan ülkelerin var olduğunu görebiliriz.

Meselâ Adolf Hitler’in Avrupa’da estirdiği uğursuz rüzgârlar pek çok ülke için ‘travmatik’ sonuçlar doğurmuştur.

60 milyon insanın hayatını kaybettiği 2. Dünya Savaşı Hitler’in Avrupa’ya egemen olma planının sonucuydu.

Peki ya ABD siyasi tarihinde ‘red scare’ (‘kızıl tehlike’) diye yerini almış olan dönem (1949-1956) basit bir gerekçeye mi dayanıyordu?

Hayır. 1949’da Sovyetler Birliği atom bombası imal etmiş, Çin’de Mao’nun halk ordusu ülkeye hâkim hale gelmiş, 1950’de ise Kore’nin kuzeyindeki komünistler ülkenin güneyini işgale kalkışınca Kore Savaşı çıkmıştı.

Dışarıdan bakıldığında ABD’nin kendisini tehdit altında hissetmesi için bayağı gerekçe vardı.

Almanya Hitler ile Avrupa’nın başına belâ kesilmiş, Sovyetler Birliği, Çin ve Kuzey Kore ekseni ABD’nin Hür Dünya adını verdiği uzak komşuları ve bizzat kendisi için ‘tehdit’ haline gelmişti.

O belâ ve tehditle savaşarak mücadele edildi.

Naziler Nürnberg'te...
Naziler Nürnberg’te…
Bütün Almanya Nazi olmuş gibiydi, ama az kişi yargılandı

Milyonlarca insanın canına mâl olmuş Naziler ve yandaşları savaş sonrasında yargılandılar.

Kaç kişi bu suç yüzünden yargılandı biliyor musunuz?

Galip ülkeler Nürnberg’te kurdukları ‘Uluslararası Askeri Mahkeme’de 24 Nazi lideri yargıladılar.

Amerikalılar da 12 değişik uğraş alanından 185 Nazi yandaşı kendi mahkemeleri önüne çıkardılar.

Hepsi bu kadar…

60 milyon insanın ölümüne sebep olmuş Nazi aşırılıkları yüzünden 24+185 kişi hesaba çekilmiş oldu.

Nazi dönemi böyle.

Ya ABD’deki ‘red scare’ (kızıl tehlike) dönemi?

Her ülkede olduğu gibi, ABD’de de, ‘sol’ aydınların sesi yüksek çıktığı için, o dönemi geriye dönük yargılayan kitaplar, filmler, diziler hayli fazladır. Bugünün ‘muhafazakâr’ aydınları bile ‘red scare dönemi’nin kapağının açılmasından hoşlanmaz…

‘Komünist’ damgası yemiş aydınların işini kaybettiği, toplumdan dışlandığı, bazılarının Kongre’de kurulan ‘Amerikan-karşıtı faaliyetleri inceleme komisyonu’ önüne çıkarılıp inançlarını inkâra zorlandığı, onları ihbar etmiş ‘sayın muhbir vatandaş’ diye bilinenlerin takdir gördüğü bir ülkeye dönüşmüştü ABD… Amerikan Komünist Partisi üyesi olanlara ‘5. Kol’ gözüyle bakılıyordu.

‘Cadı avı’ kavramı o dönemde geniş kullanıma girmiştir ABD’de…

Bizde bile, 1960, 1971, 1980 darbeleri sonrasında, yargı önüne az sayıda insan çıkartılmadı mı?

Doğru olan ve olmayan

Ancak şundan emin olabilirsiniz: Etkileri öncesi ve sonrasında 10 yıl kadar sürmüş o dönem boyunca, yapılan –sonradan ‘yanlış’ diye yaftalanmış– uygulamalardan etkilenmiş olanların sayısı 100’lerle bile ifade edilmez.

Toplumu bütünüyle etkisi altına almış, hemen herkesi “Komünistlerin başı ezilmeli” noktasına getirmiş olan travmatik havaya rağmen, o havanın oluşmasını verdikleri tepkilerle sağlamış olan devleti yönetenler, akılcı bir davranışla, yaygın bir ava dönüştürmedi aldıkları tedbirleri…

Doğru bir davranışta bulundukları, bugün, başta Almanya olmak üzere Avrupa ülkelerine ve ABD’ye bakınca görülebiliyor.

Geniş kapsamlı, çok sayıda insanı işin içine çeken tedbirler, sadece tek tek insanların ve onların ailelerinin rahatsızlıklarına yol açmaz, en ağır cezayı talep etmeye şartlanmış toplumun bütününü de bir süre sonra rahatsız eder.

15 Temmuz darbe girişiminin başımıza gelen en büyük belâ olduğuna inandık, PKK’nın dünyanın gördüğü en eli kanlı örgüt olduğuna da…

Bu noktadan sonra yapılması gereken, çizgiyi nereden çekeceğini bilmek ve ‘etkileme döngüsünü’ bu defa halkı doğruda birleştirmek için kullanmaktır.

‘İstikrar’ siyasete lâzım, ‘istikrar’ için gerekli olan da bu…

ΩΩΩΩ

Reklam

15 YORUMLAR

  1. ilker başbuğ kendisini 2 sene hapis yatıran kesime taraf olmuş diyor ki darbe başarılı olsaydı anayasanın zerresi kalmazdı diyor. Hangi bilgiyle belgeyle konuşuyor. Kanaat önderi gibi hangi kesimin kurmay zekanın sözcülüğünü yapıyor. Mevcut cumhurbaşkanın temsil ettiği siyasi iradenin anayasaya çok saygı duyan bir anlayışı mı var. C.başkanı at izi it izine karışdı diyor.Bu anlamda haklı sayılır. Akp hükümeti ulusalcı yargı emniyet asker bürokrasiyle kol kola girmiş. CHP cumhuriyetci hdp cemaat çizgiyle saflaşmış. Cumhuriyetçilerle kemalistler ulusalcılar karşı karşıya gelmiş ayrışıyorlar. Bu siyasi kaosdan her kesim bir şeyler bekliyor. Her kesim tetikde birbirini kolluyor kaleye giren goller geriye püskürtülüyor. El ense çekmeler restler savrulmalar. Nihayetinde su akar yatağını bulur. Bu dünya Sultan Süleymana kalmadı.

  2. Anayasa Mahkemesinin 21 Haziran 1991 tarih ve K.1991/17 sayılı Kararı
    Hukuk devleti tanımı :
    Anayasanın 2. maddesinde belirtilen hukuk devleti, insan haklarına dayanan bu hak ve özgürlükleri koruyup güçlendiren, eylem ve işlemleri hukuka uygun olan, her alanda adaletli bir hukuk düzeni kurup bunu geliştirerek sürdüren, Anayasaya aykırı durum ve davranışlardan kaçınan, hukuku tüm devlet organlarına egemen kılan, Anayasa ve yasalarla kendini bağlı sayan, yargı denetimine açık olan devlettir;
    ****

  3. 30 yıldır pkk ile uğraş, 93 yıldır darbelerle mücadele et, laiklik safsatasiyla dinini bile yaşayama… olacağı buydu işte! Bu millet artık hain, vatana millete düşman kişileri görmek istemiyor. Hala daha cemaati savunanlara da son sözüm, cemaat siyaset yapmaz arkadaşlar, gazeteciye biz insan yetiştiriyoruz demiyorsa o cemaat değil orguttur kırmızı çizgide budur

  4. Almanya da taş taş üstünde kalmadı diye biliyorduk Sovyet esir kamplarından kaç lman askeri gwri dönebildi veya Fransada ki esir kamplarında bilinçli bir şekilde 1,5 milyon Alman esirinin kötü şartlar yüzünden öldüğü kayıtlı iken nasıl cezalandırmamışlar denebilirki ha evet yargılamamışlar ülkemize bir savaş açılmıştı kaybettiler Ama onlar bizim öğretmenimiz değil sende değilsin bizim devletimiz adil olmak zorunda Fetöcüler sizce adilmiydi

  5. Mübarek bayramın tadını kaçıran ve bayram ziyaretlerinde ana gündem olan mahut darbe girişimi sonrası akamete uğratılan darbe nin bir başka türlü ve asimetrisi olan ve”at izini -it izine “karıştıran kaotik süreç, hukuken suçsuz olması gereken onbinleri darbeledi.Resmi ve özel örgütler kanunu ihlal edip,suç işleyince yargı kararıyle kapatılabilir ve çekirdek kadro olan yönetim ve suça iştirak ettiği sabit olan mahdut sayıda kişi yargının önünde” sanık ayağa kalk” hitabına muhatap olur, kurumla etkisiz eleman olarak hasbelkader ilişkisi olan binlerce(şimdi onbinlerce)kişi,yargısız peşin hükümle infaz edilmezdi. Bu hesapsız çıkışın zararının en yakınından dönülmezse sosyal travma korkarım ülkeye ve millete çok zarar verir.
    NOT. Buhayati konuda yazdığı bu mükemmel yazı için muhterem Koru”ya minnet ve şükranlarla duacıyız.

  6. Eğer TSK’nin büyük bir kısmı ‘15 Temmuz darbe girişimine’ katılsaydı sonuç ‘15 Temmuz darbesi’ olurdu ve hemen herkes şimdi konuşup yazdıklarının tam tersini yapar durumda olacaktı. Dolayısıyla Ak Parti sözcüleri ve yandaş kalemleri, onlar kazansaydı onların yapacağını şimdi biz yapıyoruz, ne var bunda demek istemektedirler. Bazı akil insanlar da tamam siz kazandınız ama çok ileri giderseniz şöyle şöyle sorunlar olur diye haklı olarak uyarmaktadır.
    İlle de darbe olması şart değil, mevcut iktidar seçim yoluyla iktidarı kaybettiğinde de benzer manzaralar oluşacaktır. Muhtemelen bu kadar acımasız ve hoyrat olmayacaktır ancak olacaktır. O zaman da bazı akil insanlar haklı olarak benzer uyarıları yapacaktır.

    Benim diyeceğim o ki Türk olmak zor zanaat ve ben Türk olmaktan yoruldum. Geçen 30 Ağustos’ta ilk defa Türk bayrağı asmadığımı 3-4 gün sonra fark edebildim ve zamanı geçtiği için de asmadım. Bu gidiş iyi bir gidiş değil, bence mevcut siyasi aktörler (muhalefet dahil) çok yoruldu ve yıprandı. Artık bir değişikliğin zamanı gelmiştir, neredeyseniz çıkın artık ey Türkiye’nin yeni yöneticileri …

  7. Sayın Koru, sizin değerlendirmeleriniz sağduyunun sesi. Makul olan, hukuki olan, insani olan; fakat benim itirazım Türk toplumundaki derin sosyolojik, ideolojik ve psikolojik fay kırıklıkları yıllar boyu ekonomi, statü vb eksikliklerle de birleşerek derin öfkeler oluşturmuş durumda. Bu hastalıklı halden, korkarım ki, ciddi iç çalkantılar veya büyük bir dış savaş olmadan kurtulamayacağız. Görüyorsunuz, en küçük bir kıvılcım büyük ateşlerin yanmasına sebep oluyor. Farklı kesimlerden insanları okudukça, toplumsal ortak değerleri değil; farklı olanın kendisine öteki olarak gördüğüne dair öfkelerini yakalıyorum. İnsani olanın sesi çok zayıf ve bu ülkeyi bütün olarak birada tutacak güçlü, ortak değerimiz yok. Umarım bir yerlerde birileri kendi grupları adına değil 80 milyon için birşeyler yapıyordur??

  8. ‘Örgüt kendisiyle irtibatlanan bu kadar insanın canının yanmasına hiç ses çıkarmıyor. Belli ki, bunu arzu ediyor…’ Bu saptamanın üzerine bir komplo teorisi.. Aslında ülkesini çok seven örgüt lideri örgütünün yabancı istihbarat örgütlerinin eline geçtiğini ve ülkesine zarar verir duruma getirildiğini görerek bu duruma son vermek için ülkesi çıkarına kendisini ve daha önemlisi örgütünü feda ederek çok riskli bir operasyonla örgütünün ülkesinde tasfiye sürecini başlattı.

  9. Yavaş yavaş 15 temmuz gecesi öncesi ve sonrası neler yaşandı diye yazan köşe yazarları var. Ülkemde köşe yazarlığı önemli bir basın eylemi,bu “ne oldu” diye srsnlar fazlalaşırsa; buna cevap arayanlar çoğalır. Muhakkak ki sizler bu işin içinde o anda olmayıpta ;zamanında çanak tutmuş siyasilerin olabileceğini tahmin ediyorsunuzdur. İşlerinden edilen onlarca insan ve aileleri ,”ak”lansalar ,dahi! Uzun seneler bunun kötü izini taşıyacaklardır.
    Ben senelerdir ,hemen hemen her gazeteyi alıp okuyan ,özellikle, köşe yazarları için alıp okuyan bir kişiyim. Bu yazınızda yazdığınız temayı ,çok iyi açıklayacak kişi sizsiniz. Egemenin ,korku, salıp ….. uzun seneler iktidarını devam ettirmek peşinde olduğunu anlamış olmanız lazım. Köşeye çekildiniz ,amma! hala yazıyorsunuz. O halde gerçeklerle mücadele etmek lazım.

  10. Fetö terör örgütünün darbe girişimiyle mücadele “kumpas” davalarının akibetine doğru dolu dizgin yol almaktadır. Birkaç yıl sonra suçlayanların ‘özensilik’ nedeniyle suçlu duruma düşebileceği tecrübeyle sabit. Yukarıdaki yazıda belirtilen terör ve darbeyle mücadele için çekilmesi gereken çizgi konusu iki aydır netlik kazanamamış ki hala ‘at izi-it izi’, 30 bini aşan “mağdur’un CHP den yardım talebi gibi hususlar gündem oluşturuyor. 100 ün üzerinde üniversitenin ‘bilim’ insanları, binlerce gazeteci/yazar ve siyasetçilerimizin zorlandığı anlaşılan bu belirsizliğe acizane bir tanım ve açıklık ‘denmesi’ yapmak istiyorum. Darbe ve suçun tanımının hukuki ölçülerle yapılması ve bu tanıma giren:
    1. Darbe ve/veya teröre iştiraki somut delillerle tesbit edilen,
    2. Suçun işlenmesi esnasında sorumluluk mevkiinde olup, suç işleyenleri yöneten, onlara emir veren konumu somut delillerle ispatlanan,
    3. 15 temmuz 2016 dan sonra her türlü ilişkişini terör örgütüyle sonlandırmayan kişilerin bu eylemlerinin ispat edilmesi halinde suçlu olarak mahkeme önüne çıkarılması. Bu çerçevenin dışındaki kişilerin serbest bırakılmaması “muhalif” cepheye kendi kalesine gol atması için pas vermektir. Darbeye karşı çıkarken canını veren, yaralanan, günlerce demokrasi nöbeti yapan milletin verdiği canın, döktüğü kanın, verdiğ emeğin boşa gitmesine sebep olacak hatalardan arınmış bir şekilde görevlerini yerine getirmeleri milletimizin, sorumluluğu omuzlarında olan kişilerden yegane beklentisidir. Acımasız değil adil olmak, her ne sebeple olursa olsun 79 milyon insanın sorumluluğunu taşıyan kişilerin bilerek hata yapmasına göz yummak kabul edilemez. Bu yazı 15 temmuz gecesi Boğaz köprüsünde ölümün eşiğinden dönen ve darbeyle mücadelede olumsuz gidişatı gören bir gurbetçinin çığlığıdır.

  11. Gercekler en erken 5-10 sene icinde ancak anlasilcak! Ama olanda bu guzelim yurduma olcak… Ne yapalim belkide kaderimiz.. Ama hep hayal kurmuusmdur Dunya 1 inci lige ne Zaman cikcagiz diye? Cevap, hep kendine dusman yaratmakla mesgul olan ulkemiz! 1inci lige cikmak icin Daha cok bekliycegiz gibi geliyor bana…

  12. Yureginize kaleminize saglik ulkesinin geleceğini dusunen ve haksizliklara her ortamda karsi cikan yazilariniz muhtesem

  13. “Reeducation” diye bir kavram var, onu uyguladılar Amerikalılar tüm Almanya’da. Kestanepazarı Şarlatanı’nın müritlerini ıslah etmek mümkün mü? Onu yazmanız lazım aslında…

  14. Bahsettiğiniz oluşumlar riyakârlık yaparak devleti ele geçirmeye çalışan sinsi örgtler değildi. Programları, teşkilatları söylemleri kamuoyu tarafından bilinen örgütlerdi. Mesela hiçkimse nazizmin yabancı istihbarat örgütlerine hizmet ediyor olabileceğinden şüphelenmedi. Örgütün söylemleri ile faaliyetleri arasında FETÖ deki gibi bir kopukluk yoktu. Dolayısıyla bir görüşü bir programı veya bir partiyi itibarsızlaştırmak sorunı çözüyordu. Bunu yapmak içinde belli sayıda kişiyi yargılayıp itibarsızlaştırmak yetmişti. Fakat Feto yapılanmasının ne amacı ne yönetimi ve teşkilatı hiçbir şey belli değil. İşin garibi teşkilatın içindeki hiç kimsede örgütün amacı budur yaptığı faaliyetin sebebi şudur diyemiyor. Bizim tek amacımız çocukları eğitmekti bu darbe nereden çıktı diyenler çoğunlukta. Darbenin bu teşkilatın Emir komutası altında gerçekleştirildiği çok açık olmasına rağmen bu örgütteki herkes darbeyi biz yapmış olamayız diyor. Dolayısıyla Devlet bir hayaletle savaşıyor ve hayalet ile savaşan birinin de savurduğu darbelerin çok disiplinli olmasını bekleyemezsin.

Yoruma kapalı.