Bu yazımda anlayamadıklarımı paylaşıyorum, belki sizler anlarsınız diye…

30
Reklam

Akşam katıldığım bir TV programının genç sunucusu, sorularını, “Gelen mesajlardan izleyicilerin açıklamanızı beklediği pek çok soru olduğu anlaşılıyor” girizgahıyla bana yöneltti.

İzleyici açıklama bekliyor, ama benim kendimin anlamakta zorlandığım sorular bir yığın… 

Günde 20’den fazla yabancı gazete ile en az 10 haftalık-aylık yabancı dergiyi notlar ala ala okuyorum. Çoğu İngilizce bu gazete dergilerin, aralarında bir kaç da Arapça olan var. 

Yaptığım bir tür arkeoloji çalışması. Çalışmam, yazılı medya üzerinden ülkelerin genel yapıları hakkında bir fikir edinmeme yarıyor.

Amerikan medyası, Avrupa’nın değişik ülkelerinin gazete ve dergileri, çeşitli Arap ülkelerinin yabancılar da okusun diye İngilizce yayınladıkları yayın organları…

Korona günlerine verdikleri tepkiler bile ülkeler hakkında genel bir kanaat edinmek için yararlı oluyor.

Medyasını mercek altına aldığım her ülkeyi anlıyorum; anlamakta zorlandığım tek ülke bizimki…

Türkiye…

Reklam

Bunu da yabancı yayınlara göz gezdirirken fark ettim.

Onlar da Türkiye’yi anlamakta zorlanıyorlar.

Gazetelerde o gazetelerin çıktığı ülke ve yakın bölgeye ait haberler dışında kendisinden en çok söz edilen yabancı ülke bizim ülkemiz.

Türkiye.

Hemen her gazetede neredeyse her gün Türkiye ile ilgili bir veya birden fazla haber ve değerlendirme yazısı çıkıyor.

Bu alanda ABD ile yarışma halindeyiz.

Not alarak okuduğum için, defterim bu tespitime tanıklık ediyor.

Ayrıca okumada tabletimi kullandığım ve çok dikkatimi çeken haber ve yazıların fotoğrafını da çektiğim için, dijital arşivim de hayli zengin olmaya başladı.

Reklam

Sizlere aldığım notları sergilemeyeceğim; bir başka gün bunu da yaparım. Bugün, ülkesini ilgilendiren olayları yakından izleyen biri olarak, kendi zihin arşivimden anlamakta zorlandığım bir-iki notu sizlerle paylaşacağım.

İşte anlamakta zorlandığım konular

İlk notum ekonomiyle ilgili.

Virüs salgını her ülkenin ekonomisini en hafifinden sarstı. Güçlü ekonomiler bile SOS işaretleri vermeye başladı. Dev şirketler zarar bildiriyor, birkaç ay öncesinin geleceği parlak sayılan işletmeleri iflas ilan ediyor. Dünyanın çeşitli yerlerinde şubeleri bulunan restoranlar sözgelimi, toplu halde kapanıyorlar.

Bizde ise durumun her zamankinden daha iyi olduğu yolunda haberleri en yetkili ağızlardan işitiyoruz. Her şey güzel, her şey mükemmel. İyi ve olumlu haberlerin resmi göstergelere de yansıdığı görülüyor.

İşte bunun nasıl olduğunu anlayamıyorum.

Her ülke pandemiden kötü etkilenirken ve bunun etkisi en fazla ekonomide hissedilirken, biz nasıl onlardan farklı olarak iyi durumdayız?

Bir başka merak konum bir şahısla ilgili. Bir asker kişiyle. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın Doğu Akdeniz’de Türkiye’nin haklarının savunulmasına fikri katkıda bulunduğu için kamuoyu önünde bizzat teşekkür ettiği bir amiral ile.

Libya’ya müdahale aklını o amiralin verdiği öğrenilmişti.

Aynı amiral Suriye’deki gözetim istasyonları kurulması projesinin de sahibi imiş…

“Montrö anlaşmasının ülkemiz aleyhine çalıştığı için bunu aşmanın yolu Kanal İstanbul’dur” fikri de aynı amirale aitmiş.

Bu asker kişi geçenlerde emekli ediliverdi.

Çok kişi bu duruma şaşırdı, şaşıranlardan biri de benim.

Verdiği akıllar yerindeyse neden oldu bu iş? Değilse, projelerine neden devam ediliyor?

Zihninizi çok fazla meşgul etmemek için anlamadıklarım listesine bir nokta daha ekleyip çekileceğim.

Çinli stratejist Sun Tzu’dan beri, neredeyse üç bin yıldır, devletler ‘düşmanlarını azaltmak dostlarını çoğalmak’ prensibiyle hareket ederler. En büyük zaferin ‘savaşmadan kazanılan zafer’ olduğuna inanılır.

Bir süredir biz bunun tam tersini yapıyoruz. Sadece tarafı haline dönüştüğümüz -sözgelimi Ayasofya gibi- uluslararası yönü bulunan ihtilafları kast etmiyorum, içeride de birbiri ardına atılan adımlar Sun Tzu’nun bilge tavsiyelerine ters düşüyor.

TV kanalları karartılıyor; gazetecilere kızılıyor, haklarında davalar açılıyor ve denetimli serbestlik yolu yerine cezaevinde tutulmaları uygun görülüyor. Şimdi de bir-iki kişi kötüye kullandı diye sosyal medya ve İnternet gazeteleri zapt-ü rapt altına alınacak…

Durduk yerde bir de ‘çoklu baro’ projesi ortaya atıldı ve avukatlar sokaklarda. Hem de, başka ülkelerde polis tarafından öldürülen siyahi biri için gösteriler yapılırken bizde dünyaya tersinden görüntüler veriliyor.

Anlamıyorum ve kendi kendime sürekli “Neden, neden, neden?” diye soruyorum.

Sakın anlamadıklarımı bu üç konudan ibaret saymayın; bir çırpıda sayabileceğim onlarca başka konu daha var.

Bugün bu kadarlık yeter.

ΩΩΩΩ

Reklam

30 YORUMLAR

  1. Daha önceki yazılarınızda da belirttiğiniz gibi pek çok şeyi önce ülkemizde deniyorlar, sonra sonucuna bakarak kendilerinde uyguluyorlar.Acaba bir matrixin içinde miyiz. Sahi biz oy kullanmıyor muyuz.Yöneticilerimizi kendimiz seçmiyor muyuz. Neyse kafam karıştı.

  2. Bir partinin genel başkanı yakın geçmişte “İstanbul’a ihanet ettik” itirafında bulunmuştu.

    Acaba “Türkiye’ye ihanet ettik” itirafında ne zaman bulunacak?

    • Bodrumunki etmiş bile sayın fkt, adam yabancı basına turistleri sabunlamak lazım demiş! İtiraf etmesini gerektirmeyecek kadar açık sözlü bi belediye reisi anlaşılan…

  3. AKP 2002’den bugüne hiçbir seçimde %50+1 oy alamadığı halde hep iktidar oldu. Bazen muhalefet bir şey önerdiğinde “siz işinize bakın, size mi soracağız” bazen de “İsteseniz de istemeseniz de bunu yapacağız” dedi. Şimdi kalkmış AKP yanlısı Avukatlar hiç seçim kazanamıyor diye “Barolarda temsili demokrasi eksikliği var, çoklu Baro kanunu çıkaracağız” diyorlar.

    Hani bir laf vardır, ölür müsün öldürür müsün diye. Aman ölüm olmasın da akıl olsun diyeceğim fakat ruhları kararmış insanlara ne söylesen boş. Ben de şunu diyorum.

    “Çoklu Diyanet olsun. 200 bin imza bulunursa ayrı bir Diyanet kurulsun”. Tabi ki bunlar kurmaz ama bunu yapacağız Allah’ın izniyle. İtiraf edeyim ki bu güzel fikir çoklu Baro teklifinden sonra aklıma geldi. Bazen şerden hayır çıkıyor malum.

  4. Amiral Battı» diye bir oyun vardı galiba (ayrı bir konu!). Yalnız, o amiral gibi askerlere ihtiyaç var. Kimsenin düşünmediğini düşünebilmiş, dışlanmış haklarımıza karşı orjinal teklif getirebilmiş. Ciddi boyutta emeği geçmiş birinin emekli edilerek/istifa etmeğe itilerek hakkı yenmişse çok yazık. Liyakatı olan birinin cezalandırılması şeklinde algılanabilecek bir durum. Ancak, bizimki gibi kutuplaşmış bir ülkede anlaşılmayacak bir tutarsızlık değil. Rusların Akdenizde işi ne? 1m kıyısı bile yok. Bu işler rumların arsızlıklarından komşu hakkı tanımadıklarından kaynaklanıyor. İki ülke/toplum biraraya gelip makul şartlarda anlaşabilirlerdi ve durum uluslararası boyuta taşınmazdı. Yüzyıllardır komşu olarak içlerine sindiremediler bir türlü…

    Ayasofya konusunda da Rumlar Unesco’ya şikayet etmişler. Neymiş, Dünya kültür mirasıymış müze olarak kalmalıymış! Daha önce teklif etmiştim tekrar ediyorum. Yaşadığımız dönemde ekonomi çok önemli. Ayasofya’nın tek Müze veya tek Cami olarak kullanılması yanlış ve ekonomik değil. İçine estetik 5-6 m yüksekliğinde (estetik optimum neyse) l bir cami yapılır. Üstü teras olur. Ve bu yapı müzeyle sinerji oluşturur; terasa çıkan turistler orada ufak tefek alışveriş dahi yapar ve Ayasofyanın yüksek duvarlarını tavanını daha iyi izler. Yanlız, “estetik” zarif bi mimaride yapılmalı ve Ayasofyanın yapısal bütünlüğüne ters bir şey olmamalı ve mekanik sağlamlığından taviz verilmeden yapılmalı. Bunun için de kimseden izin almak zorunda değiliz. Güzel bir şey yaparsın da ben yaptım oldu dersin. “Aaa iyi olmuş, aferim Türklere” derler. Hatta, dış görünüşü itibariyle Ayasofya’ya da benzetilebilir. Teras kısmı kubbe çevresi genişletilerek de olabilir. Kubbeye çıkan estetik bir merdiven yaparsın tepede yavru ikinci bi teras olur. Mümin kardeşlerimizin isteği de yerine gelmiş olur. Ayasofya’da namaz kılarlar. Oradaki eski şarap mahzeninde sıkış-tepiş Cuma namazı kılınıyormuş galiba! Bizim dindarlarımız ikinci sınıf dindar mı? Türistlerin şarapla arası iyidir. Orası restore edilirse ufak bi kilise yaparsın arzu eden ibadetini orada yapar. Bu da bir hizmettir. Bu proje önerdiğim gibi yapılırsa gelen turist sayısı 10-15 kat artar. Türkler ne yapmış diye merak uyandırır…

    Baro konusuna gelince, Hukuk geniş bir alan; işin 6-7 ana bölümü var. Mühendislik de geniş bir meslek ve her bölümü için ayrı bir baro/oda var. Bu açıdan düşünülürse, Hukuk için de birden fazla baro niye olmasın ki? Ceza Hukuku Barosu, İdare Hukuku Barosu vs.

    • Çoklu Baro ile kastedilen bu değil, yine tek tip olacaklar. Fakat kanun çıkarsa pratikte CHP Barosu, AKP Barosu, HDP Barosu v.b. olacak.

      • Sn mim, Ben genel olarak öyle düşündüm. Siyasi canbazlıkları okumadığım için bilemem (o işi de teklif geitererk sen düzelt!). Ayasofya teklifi, nasıl ama?! ona bir itirazın olmayışına sevinebilir miyim?

        • Berbat bi teklif olmuş sayın h.k., allahtan mimar değil şair olmuşsun haa, yoksa işimiz varmış yani? Yapılan mega projelere burun kıvır, ondan sonra da ıvır zıvır…

          • Sn H.Gayret sonunda Sn mim’in avukatlığına da soyundun gitti bre! Bu uluslararası bir H.K. “BARIŞ” projesidir! “Celaleddin Rumi” bir barış insanıydı (Dünya öyle biliyor). Onun için, alternatif bir ismi “RUMİ-İLAHİ BARIŞ”! Rus dostlarımız buna “HAGİA SOPHİA MİR” diyecek, Rum dostlarımız ise HAGİA SOPHİA EİRİNİ” diyecek. Kabul olur da onaylanırsa bir şiir, sözüm söz! Hem Türkçe ve hem de İngilizce (sen de Rumca’ya ve Rusça’ya çevir(t)irsin, olur biter). Hayır olmaz dersen, not vereceğine bir teklifte de sen bulunsan diyeceğim, şöyle özgün bir şey olsun…

            Mega proje olarak öncelikli olanlardan hangisiyle başlayalım? Havaalanını henüz göremedim. 1) Rüzgar fazlasından mustarip yanlış bir yer seçilmiş, 2) İsraf dendiğini duydum. Vergisini ödeyen vatandaşa maliyeti nedir, kendini kaç yılda amorti edecek? (Torunlarının bu işe ömrü yetecek mi?)…

    • Medyada çıkan haber ve yorumları takip erersem olayların aslını kavrarım zannediyordum. Sonra anladım ki medyada herşey konuşuluyor ama gerçekte hiç bir şey konuşulmuyor. Zaten sınırlı sayıda medya organı takip edebiliyoruz .Mesela amiral konusu… en doğru konuşanlar aslında sadece bir hatırlatmada bulunup geçiyorlar, meselenin aslına kimse inemiyor, inenler de genel ifadelerle ya da gerçeğin çok azıyla yetinmek zorunda kalıyorlar. Bu durumda gerçek olanın bütün derinliğiyle olayların birinci derece şahitlerinin bilgisinde tutsak kalıyor. Şahitlerden birileri gene kendisi gibi şahit olanları dinleyip kitaplaştırırsa ne ala ki böyle yapanlar da var. Yani demek istiyorum ki amirali bir de emri altında çalışan askere sor. Sonuç olarak, esasen olaylara ve kişilere bakışımız istisnalar hariç hepimizin aynı. Ezbere akıl yürütme. Neydi sloganımız, “ezbere müslümanlık”. On binlerce medya mensubunun olduğu ve her yıl binlerce medya mensubu yetiştirip mezun eden bir ülkede bir konuda bile tam bilgiye ulaşamamak… Bir yerlerde çok yanlışlık var.
      Selam ve saygımı sunarım sn.H.K.

      • Yanlışlık işine bişey diyemem baran ama bi komutanı tanımak için başvuracağın en son kişi emrinde çalışanlar olsun, dişe dokunur hiçbişey bilemezler, bilseler zaten emir eri olmazlar…

    • Sayın h.k. ayasofyanın içine hiç girmemiş olduğun anlaşılıyor ama çok istiyorsan dünyanın en büyük ahşap binası olan büyükada rum yetimhanesini şimdiki harap halinden kurtarıp senin de istediğin gibi bir projede kullanabilirdik, hem de ne para kırardık bi bi bilsen:(((

  5. Fehmi Koru o soruların cevabını bilir de tartışılmasını sağlamak istiyor. O halde bu tartışmaya ben de naçizane bir katkıda bulunayım.

    1. Ekonomik durum kötü ve halk şikayetçi. Fakat sorun şu : Halk MHP ve arkasındaki bazı devlet güçlerinin ‘beka’ dediği konularda muhalefetin çözümlerini net olarak duymak istiyor.

    2. Mavi vatan ve daha birçok projenin akıl hocası bir Amiral neden küstürüldü? Çünkü Libya ile yapılan MEB (Münhasır Ekonomik Bölge) anlaşmasının bir benzerinin Mısır ile de yapılmasını istedi. İyi de Türkiye’nin milli menfaatine uygun bu talebe neden kızıp değerli bir adamı kızağa çektiler? Bunun açıklaması 3. cevapta var.

    3. Avrasyacı derin devletçiler bazı milli sorunları yeterince çözemeyeceklerini biliyorlar. Fakat bu milli sorunları kullanarak halkı arkalarına alarak NATO’dan çıkmak ve Rusya-Çin eksenine geçmek ve oralardaki gibi seçimleri hep kendilerinin kazanabileceği bir Cumhuriyet rejim! kurmak istiyorlar. (Bunu 1971’de denemişler ve kaybetmişlerdi).

    Peki sonuçta ne olur ? MHP (Avrasyacı Ergenekoncular) aracı ve arkasında bağlı kendinden büyük AKP karavanı yokuş aşağı bir yolda gidiyorlar. Aracın frenleri ha patladı ha patlayacak. Kaza olur mu? ABD’ye taviz verdikleri sürece olmayabilir.

  6. Sn.koru yazınıza bir çok arkadaş uzun uzun yorum yapmış
    bayağı emek vermişler.
    Anlaşılmayacak bir durum yok.Aslında sadece bir kısa cümleciklik yorum yetip de artardı.
    Yorum:
    Kaht-ı rical zamanlarında akıl tutulması yaşanır.

  7. Anlaşılmayacak ne var bunda; kamu maliyesinde “açıklık ve denetim” olmadığı halde mikro manada -halkın geçim derdine çare olacak- ekonomik enstrümanları(!) kullanıp; piyasaya sıcak para akıtacak kayıt dışı bir likidite rezervi var veya ihtiyaç duyduğunda para basmak..bu halkta “ekonomik durum iyidir” algısını oluşturuyor. Tek taraflı medya mehteri verince de…

    Geriye kalan diğer anlaşılmayan konular için de “biz yaptık oluyor” olgusu hakim. ‘Ne verirsen yer’ misali.

    Pandemiden bu tarafa ilk yurt dışı gezisi Katar’a yapıldığına göre, ekonomiyi rahatlatacak veya Libya harcamalarını finanse edecek bir kaynağa ulaşıldı demektir. Yoksa Katar ile uluslararası stratejik, jeopolitik nasıl bir çıkarımız olabilir ki?

    Aslında ben yapılagelen bütün bu icraatların tek başına, salt AK Parti hükümeti veya liderinin kotarmasıyla olduğuna çok ihtimal vermiyorum. İş ortakları var!
    Bir “parti devleti” görünümü verse de ülkemiz, aslında içişleri ile beraber dış işleri/ilişkileri kurgulayan bir “devlet aklı”mız iş başında ve icra devam ediyor.

    Bunu da, tüm dünyada olduğu gibi bizde de gitgide, otoriterleşen dünya devletlerinin demokrasi ve demokratik kurumların canına okumasına bağlıyorum. Pek iyi de; devletler buna neden gerek duyuyor? sorusu akla gelebilir.

    Naçizane; demokrasinin esamesi okunmazken dünyada başka yönetim sistemleri işler vaziyetteydi. İnsanlık tekamül ettikçe ve eskiler yetersiz kaldığı için yeni yönetim sistemleri/araçları gelişti ve (çeşitli) demokrasi uygulamalarına şahitlik etti dünyamız.

    Artan nüfusu (8 Milyara yakın) ile beraber hayatımıza giren çok çeşitli iletişim, ulaşım, bilişim, beslenme, barınma ve ruhsal ihtiyaçlara v.b. küreselleşen dünyamızda, -sanırım- demokratik yönetim şekilleri de cevap vermede yetersiz kalıyor. Bu durumu aşamayan birçok devlet otoriter enstrümanlara başvururken aynı zamanda -yine sanırım- ‘yeni yönetim sistemlerine’ bir geçiş süreci yaşıyoruz: Demokrasiyi de aşan ve adaletin tesis edildiği, dünya hasılasını/gelir dağılımını eşitleyecek bir yeni sistem arayışı/ihtiyacıdır açlığı çekilen.

    Olmayacaksa eğer; savaşlar artarak devam edeceğe, dünyamızın huzuru biraz daha fazla kaçacağa, ekolojik denge daha da bozulacağa, tabii afetler bu günde olandan daha fazla artarak devam edeceğe benziyor. Belki de kıyamet…

    Ne bileyim, belki de bu yazdıklarıma H. Gayret “felaket tellallığı” yapıyorsun diyecek.

    • Hasan bey istediğiniz tellallığı yapın ama “Yoksa Katar ile uluslararası stratejik, jeopolitik nasıl bir çıkarımız olabilir ki?” derken neden yakınıyorsunuz ki? Dostlarımızı arttırmak niye kötü oluyor ki?

      • Katar eğitim sistemini geliştirmek için Rand Corporation ile 30 yıllık sözleşme yapmış bir ülkedir. Paraları nerelerde harcıyorlar o da belli. Buna rağmen ilişki kuralım tabi fakat millete masal anlatılmasına aracı olmak ihanetine girmeyin.

  8. “Çinli stratejist Sun Tzu’dan beri, neredeyse üç bin yıldır, devletler ‘düşmanlarını azaltmak dostlarını çoğalmak’ prensibiyle hareket ederler. En büyük zaferin ‘savaşmadan kazanılan zafer’ olduğuna inanılır.”
    İlim çinde de olsa alınız denmiş, keşke oraya kadar gitmişken bizim göktürk anıtlarımıza da bi gözatsaymışsınız! Vezir tonyukuktan bilgelik neymiş onu da öğreniverirdiniz hem: “düşmanlar çok biz azlıkız diye niye korkalım ki?”
    Dünyada yenilmemiş ve berabere kalmamış tek komutan tonyukuk un taşlara yazdırdığı ibret dolu orhun anıtları dururken çinli bilmem kimin aklına mı kaldık?
    Bi aralar askeriyede herkese bu saçmalıkları okutuyorlardı…
    Evet, bugün herkes türkün kurmay dehasından bahsediyor ve o minicik akıllarıyla kavramaya çalışıyorlar…
    Müminin ferasetinden korkun!

  9. “Bu asker kişi geçenlerde emekli ediliverdi.

    Çok kişi bu duruma şaşırdı, şaşıranlardan biri de benim.

    Verdiği akıllar yerindeyse neden oldu bu iş? Değilse, projelerine neden devam ediliyor?”
    Her emekli olanın muvazzafken yaptığı işleri de çöpe atacak olursak ne anladık biz bu işten?
    Görevini yapmış ve maaşını almış bir memuru, bundan dolayı bir de saman ve alçıyla doldurup kafasını duvara mı asalım? Biri gider öbürü gelir, hangi iş ve personel sonsuza kadar sürmüş ki?
    Burda anlaşılamayan durum nedir?
    Emekli ikramiyesinden fazla mı kesinti yapılmış, nedir?

  10. Evvelki gün yorumumda şu ifadeyi kullanmıştım:

    “Ben takip ettiğim yazarlar arasında bu popülist liderler ve popülizm konusunu ilk kez Fehmi Koru’da gördüm (belki başkaları da vardır,ancak ben ilk kez Fehmi Koru’da gördüm.”

    Bugün internet üzerinde biraz gezindim.Benim cezaevinde olduğum dönemde yazılan yazılar da olmuş.Şu yazı https://www.birikimdergisi.com/guncel/8523/populizme-karsi-i-adaletin-kacinilmazligi ve devamı ve benzeri yazıların hakkını da yemiş olmak istemiyorum.Beyanımı düzeltmek istiyorum.Şüphesiz Fehmi bey’in bu konuyu işlemesini de önemli buluyorum.

  11. “Her ülke pandemiden kötü etkilenirken ve bunun etkisi en fazla ekonomide hissedilirken, biz nasıl onlardan farklı olarak iyi durumdayız?”
    Sayın yazar anlayamıyorum demiş ama pandemiden önce de durum böyleydi zaten, en baştan demedij mi “hiçbir virüs türkiyenin aldığı tedbirlerden güçlü değildir!” diye?
    Kimi virüs kimi bilmem ne bela, topunuz birlikte gelin demedik mi?
    Siz gelmezseniz bir gece ansızın biz geliriz, inlerinizi tarumar ederiz demedik mi?
    Tanrıdağlarından alayınızı gözleyen göktürk var demedik mi?
    Neyini anlamadınız bunun?

  12. “Durduk yerde bir de ‘çoklu baro’ projesi ortaya atıldı ve avukatlar sokaklarda. Hem de, başka ülkelerde polis tarafından öldürülen siyahi biri için gösteriler yapılırken bizde dünyaya tersinden görüntüler veriliyor.”
    diyor ya sayın yazar, eğriye eğri bakan eğriyi doğru görürmüş, durumu tam da böyle!
    Abd polisi habire zenci öldürürken biz niye kelli felli avukat barolarıyla uğraşıyoruz ki diye yakınmak nasıl bir açmazdır bilemiyorum ama olup biten kimi olayların önünü ardını kavrayamamaktan çok daha vahim bir sorun var sanki ortada…

    • Su gayreti anlamakta zorlaniyorum ustune ustluk her soryada ironi yapiyor ya pess dogrusu verdigi cevaplarda kendisini bile tatmin etmiyor ekonomi iyiyse almanyaya turis gønderin diye koskoca bir heyet gønderip rica niye avukatlar meselesine gelince olay su onlari dinci solcu pkk feto cu bølup bir birine dusurmek Erdogan kapanan bir suru is yerine ragmen buyuyor nasilsa?bunuda izah etsin gayret

      • Baki bey, hiç avukatlık oldunuz mu bilmem ama baroların birbirlerine düşmesinde ne mahsur var ki? Almanyadan turist çekmeye çalışmayalım da yan gelip yatalım mı yani?

  13. Birisi çıkıp 2×2=5 diyor, alkışlıyor.
    Bunun üzerine 25 diyor, daha çok alkışlıyorlar.
    Biraz da şaşkınlıkla 25 milyon diyor, deli gibi ellerini patlatırcasına alkışlıyorlar.
    Bu insan tipi gerçekten nefret eder. Gerçekleri dile getirenler onun düşmanıdır. Gerçeğin zerresine dahi tahammül edemez. Alerjik reaksiyon gösterir. Gerçekten fersah fersah uzak durmaya özen gösterir.
    Bu insan tipi yalana ve yalancıya tapar. Yalan nerede ise o oradadır.
    Yalan olan her şeyi kutsayan bu insan tipine hiç kimse hiçbir “gerçeği” anlatamaz.
    Zira bu insan tipine peygamberler dahi anlatamamış.
    Allah anlatmış.
    Ne ile? Maalesef bela ve musibet ile.

  14. Fehmi bey! Yalanların nesini anlıyacaksınız; milleti uyutmak için söylenen tonlarca yalanın YALAN OLDUĞUNU bilen birisi
    Bunca yalanı tabiiki anlamaz.

    1981 duğmlu kizinin notunu Ekran karşısında milyonlarca vatandaş izlerken paylaştığı notunda ne demişti?”1980 öncesi benim büyük kiz yatak odasının kapisina Babacığım bize de vakit ayır diye not yazmıştı.”
    Buna benzer yalanlari anlamak, taabiki mümkün değil.
    ABD de 1 Trump var! Bizde MaşAllah yüzlerce Trump var.

  15. Üstadım,senin anlamadığını bizim anlamamız mümkün değil.Bir de senin soruna soruyla cevap vereceğiz.Konular değişiyor ama insanlar nasıl değişiyor onu anlayamadım.Bizim ülkemizde bakıyorsun adam bir konuya şiddetli şekilde karşı ama bir gün geliyor aynı konuyu kendisi bizzat yapıyor.Örnek mi? 2000 yılından önce bizim sayın cumhurbaşkanı istanbul a gelenler için”Kısıtlama koyalım ve vize çıkartılsın ”demişti.Ama bugün cumhurbaşkanı bütün Türkiye’nin birikimini İstanbul a yatırım olarak yapıyor ve İstanbul a insanları çekiyor…2002 yılından önce AKP ve çevresindeki medya kısıtlanan özgürlüklerden çok şikayet etmiş ve çok çekmişti.Bugün aynı şeyleri ve şikayet ettiği şeyleri kendileri uyguluyor.O zaman orada olan insanların bir kısmı değişmiş olsa da bir kısmı aynı.Bunu anlamak gerçekten zor,açıklayacak hiçbir keliime bulamıyorum,Bize de bu çağda yaşamak düşmüş.

    • Bahribey siz en iyisi bu konuları saadet zincirinin şeriat dedesine sorun, kendisi de eski belediyereisi olarak hızlı tren hattının sivasa kadar uzatılmasına karşı çıktıydı geçen seçimlerde; çünkü hızlı tren olursa sivas çok daha fazla göç verirmiş istanbula!
      Yakında açılıyor o hat, isterseniz yanınıza bizim karayolcu fkt arkadaşı da alıp şöyle bir şark seferine çıkın, belki açılırsınız…

Yoruma kapalı.