Ferrari’sini satan bilgelerin değil, BMW’sini nehre süren görgüsüzlerin dünyasında yaşıyoruz…

21
Reklam

İlk okuduğumda habere inanamadım. Bizde de bazen uyduruk haberler çıkar ya, önce Hindistan’ın bu tür dandik-çakma haberlere yer veren gazetelerinden birinin bir ürünü sandım. Fakat gazete konuyu destekleyen bir videoyu haberine eklemeyi de ihmal etmemiş. Gerçek bütün çıplaklığıyla videoya da yansıyan haliyle karşımda duruyor: Bir genç, 22. yaş gününde, babasından hediye olarak kendisine Jaguar geleceğini beklerken, hediye o değil de son model bir BMW olunca, yeni aracını en yakın nehre sürüvermiş…

Gazete haberinden, yerel yöneticilerin kendilerine ulaşan bir şikayet üzerine olaydan haberdar olduklarını, önce aracın kazayla nehre düştüğü ve içinde birilerinin olabileceği kuşkusuyla konuya yaklaştıklarını, ancak nehirde içinde tek kişi bulunmayan yepyeni bir BMW ile karşılaşınca durumu araştırıp gerçeğin kendilerine iletilen şekilde olduğunu anladıklarını öğreniyoruz.

Bu haber Hindistan’dan. 

Fakirleri bol bir ülkeden.

Sokaklarda yaşayan insanlar

Habere konu olan 22 yaşına yeni girmiş genç besbelli ülkenin şanslı azınlığından. Her istediği anında yerine getirilen, arzusu emir telakki edilen azınlıktan. Ona BMW hediye eden baba, herhalde ekonomik gücü Jaguar almaya yetmediğinden değil, muhtemelen etrafa görgüsüz görünmek istemediği veya aç gezenleri daha fazla tahrik etmemek niyetiyle bunu yapmış olabilir.

Nehre sürmek yerine garajında tutsaydı, babası belki de, bir sonraki yaş gününde, delikanlıya, esas arzusu olan Jaguar’ı da hediye edebilirdi.

Şaka gibi geldiği için ben de olayı biraz şakaya vurarak değerlendiriyorum.

Reklam

Dünyamız böyle bir dünya. Kimileri sınırsız imkanlara sahip ve bir türlü doygunluk hissi tadamıyor; kimileri de en temel ihtiyaç maddelerinden bile mahrum, bir lokma ekmek bulmakta zorlanıyor. Zengini daha zengin fakiri de daha fakir hale getiren bir ekonomik düzen kıskacında dünyamız.

Hindistan’da yaşanan o olayın benzerleri -aynı şekilde olmasa bile pek de farklı olmayan şartlarda- dünyanın başka yerlerinde de tekrarlanıyor. 

Hindistan’dan..

Adaletin yalnızca yargı alanında eksikliği hissedilmiyor bugünün dünyasında, her şeyden ve her konudan daha fazla ekonomik alanda da adalet yok. Varsıllar ile yoksullar aynı ülkede, aynı toplum içerisinde fakat farklı dünyalarda yaşıyorlar.

Gidenler mutlaka görmüştür, görülmeyecek gibi değil çünkü: Hindistan’ın başkenti Yeni Delhi’de milyonlarca insan hayatını sokaklarda geceleyerek sürdürüyor.

Orada öyle de ABD’de durum çok mu değişik? Dünyanın en zengin ülkesi bilinen ABD’de başını sokabileceği kendine ait bir çatısı olmadığı için sokaklarda veya sığınaklarda geceleyen insanların sayısı yarım milyondan fazla; New York’ta sürekli sokakta geceleyenlerin sayısı 100 bin kadar; Şikago’da bu sayı 80 binin üzerinde. Kışı sert geçen kentlerde her yıl yüzlerce evsiz insan soğuklardan hayatını kaybediyor.

Aynı ülkede ve aynı kentlerde zengin doyumsuzların sayısı ise evsiz barksızlardan daha az değil…

Neden bu konu?

Kurban Bayramı içerisinde bulunduğumuz için bu konu özellikle ilgimi çekiyor.

Reklam

Her yıl olduğu gibi bu yıl da kurban geleneğimiz çeşitli yönleriyle teşrih masasında; ancak en az gündeme getirilen yönü bu yıl da gözden kaçıyor: Kurban Bayramı vesilesiyle varlıklı olanların olmayanları hatırlaması…

Elbette kurban bir ibadet ve bu özelliğiyle o ibadeti yerine getiren sevaba girmeyi umut ediyor; ancak böyle bir ibadetin varlığı çok yönlü bir muhasebeyi de zorunlu kılıyor. O muhasebeye göre, kendisini içinde bulduğu şartlar elverdiği, babası-ailesi sayesinde imkanlara kavuştuğu veya kendi alınteriyle varlık sahibi olduğu bilinen kişiler, kendileri gibi şartlar, imkanlar ve emeği karşılığı aynı şansa sahip olamamış insanları gözetmek zorundalar.

Kesilen kurbanın önemli bir bölümünün yoksullarla paylaşılması bu anlama geliyor.

Varlıklılar yoksulları gözetmekle de yükümlüler.

Yoksa Allah’a ulaşacak olan kesilen kurbanın kanı değildir; kurban ibadeti vesilesiyle bu konu üzerinde düşünmek ve ilk eylem olarak da yıl boyu et girmeyen evleri birkaç günlüğüne de olsa bu mahrumiyetten uzaklaştırmak esastır.

İlk eylem olarak ama… Daha sonra, varlığı olanların yıl boyu da aynı hassasiyeti göstermeleri, iş dünyasının yanlarında çalışanların ekonomik durumlarını iyileştirmek, yönetimde bulunanların da fakirliği ortadan kaldırmak için çalışmaları beklenir.

Jaguar beklerken hediye olarak BMW geldi diye karalar bağlayıp arabayı nehre sürenlerin bulunduğu bir dünya yaşamaya değer bir dünya değildir.

ΩΩΩΩ

Reklam

21 YORUMLAR

  1. Faizli düzen
    Faizli düzen, çalışmadan kazanan bir kitle oluşturur. Faizli düzen zengini daha zengin eder. Çocuklar, nerede harcayacaklarını bilemez. Faizli sistem yoksulları aç bırakır. Onlar da dağlara, PKK’ya katılmak zorunda kalırlar. Tek çözüm faizsiz düzeni kurmak ve aç kimseyi bırakmamaktır. Sermaye’nin halkı sömürmesini önlemektir.
    Yeni parti kuracaklara tavsiyem parti kurmadan önce bir işletme kurun. İşçilik sistemi ile değil ortaklık sistemi ile çalışın. Biz 50 senede kuramadık. Önce onu kuracak sonra iktidara alternatif olmak üzere değil iktidara ortak olarak ülkeyi üçüncü bin yıl uygarlığına geçirecekler.

  2. kisa öz net yazin sayin YAZARLAR. yorumlar fehmi bey,in yazisindan uzun. neyse sizi salladim gittiniz

    konuya gelince, yaziyi bgendim hem de en cok en sonunu… gercekten de degil

  3. Gelişmiş ülkelerdeki sosyal adaletin, tarihin her döneminden daha iyi durumda olduğu kanaatindeyim. Çok zenginler ve orta zenginler yanında çok güçlü bir orta sınıfları var. En alttaki emekçi sınıfları da fena sayılmayacak bir geçim durumuna sahip.

    Gelişmiş ülkelerde toplum 5 gelir grubuna ayrılıyor. 1. gelir grubunun ortalaması ile 5. gelir grubunun ortalaması arasında 8 kat fark olması sosyal adalete uygun kabul ediliyor. Ekonomilerinin neredeyse tamamı kayıtlı olduğu için de bu istatistikler gerçeği ifade ediyor.

    Önemli bir konu da, kişisel servet ile kontrol edilen servet arasındaki farktır. Kişisel servet bir şirket ortağının nakit, bono ve gayri nakdi varlıklarıdır. Kontrol ettiği servet ise ortağı olduğu şirketlerin piyasa değeridir. Bu durum kapitalist sistemin doğal bir sonucudur. Batıdaki dev şirketler halka açıktır ve şirketin yarısından çoğu onbinlerce hissedara (ortağa) aittir.

    Hindistan için verilen yaşanmış örneği gelişmiş Batı ülkelerinde göremeyiz. Hintli zenginler düğünlerini de çok abartır, adeta kırk gün kırk gece süren masallardaki gibi düğünler yaparlar. Bizde de yakın geçmişte T.C. Devleti’ne ait İstanbul’daki bir sarayda masalsı bir düğün yapılmıştı. Belki yağmur yağar diye sarayın bahçesine özel kapalı bir salon hazırlanmıştı. Saraya giden yollar kapatılıp vatandaş mağdur edilmişti. Bence bu düğün ve benzeri olayların yanında, Jaguar beklerken BMW hediye edilen Hintli gencin isyanı! daha masum kalır.

    Gelişmiş ülkelerin tarihinde bir Karl Marx çıkabilmiş ve onu idam etmek bir yana hapse dahi atmamışlar. Doğru söylediği şeyleri dikkate alıp sosyalizm değilse de sosyal demokrasiyi hayata geçirmişler.

    Gelişmiş ülkelerde zenginler toplumun kalkınmasına önemli katkı sağlayan iş adamlarıdır ve bu sayede zenginlikleri meşruiyet kazanır. Gelişmemiş ülkelerde ise zengin olmak için toplumun kalkınmasına önemli bir katkı sağlamak gerekmez. Onlar için laikler “helal olsun, adam işini biliyor” derken, dindar kesimler “Allah yürü ya kulum demiş” derler.

  4. 50 milyon yoksulun olduğu ülkede, 50.000 dolarlık el çantalı CB. eşi, 500 milyon dolarlık uçagı olan CB. Bu uçaktan önceki uçak 200 milyon dolarlık, modifiyesi 50 milyon dolar. Son uçağı uçuracak THY de pilot ve kabin görevlisi de yok.Deposu 1,5 milyon TLye doluyor. Şu anda Avrupa’da bu iki uçaktan biri bile hiç bir ülkenin liderinde yok.
    Şuara suresi 151. ayet: ” Müsriflere itaat etmeyin”

  5. “Ayının kırk türküsü var,kırkı da ahlat üstüne” diyor bir atasözü.Ben bugünkü konuyu da yine “hak”kavramı çağrışımları üzerinden değerlendirmeye çalışacağım.

    Müslümanlığın sürekli tekamül isteyen bir boyutu var.Yakinen şahidiz ki gündelik hayat işleyişinde kontrol elden kaçırılıp biraz boşluk bırakıldığında insana ait zaaflar da hortlamaya başlıyor.

    Nisa Suresi 28. ayette “… İnsan zayıf yaratıldı.”,aynı surenin 128. ayetinde de (bir dünya imtihanı olarak) “Nefisler menfaatlerine düşkün olarak yaratılmıştır!” buyurulur.(Mana irtibatlı ayetlerin rakam tevafuku ilginç;28/128)

    Medeniyetin asıl ölçüsü başkasına faydalı olmaktır.İnsanın zaafları neticede insanlığa zarar olarak dönüyor.Herşeyin hakkına riayet bilinci bu zararların önüne geçecektir. Buradan hareketle sayısını herkesin çoğaltabileceği örneklerden bariz birkaç tanesini kullanarak “hak bilincine”erişme zorunluluğumuzu birkez daha vurgulamaya çalışacağım.

    İnsanın nefsi bireysel veya insanlık aleminin keyfi kapsamında her menfaati kendine hak görüyor. Oysa yaşadığımız alem bizden ibaret değil.Herşeyin bir hakkı var.İçinde yaşadığımız tabiata insan Halife olarak gönderilmiş; ancak İnsan,tabiatı da -bir hak dengesi üzerine kurulduğunu bilerek-hakkını gözeterek kullanma zorundadır.Çünkü hakkı gözetilmediğinde -örneğin hayvanlar,dağlar,ormanlar,sular,madenler vesaire hak aşımlarıyla haklarına girilerek kullanıldığında -tabiatın varolan dengesinde bozulmalar başlıyor,neticesinde zararını insanlarla beraber yine tüm canlılar görüyor.Bir başka deyişle insanın herşeyi sorumsuzca sınırsız kullanma hakkı yoktur ve her insanın çevresindeki canlı cansız herşeyin hakkını gözetme sorumluluğu bulunmaktadır (;ki bu da halifeliğin aynı zamanda gereğidir.).

    Yönetimlerin haliyle bu sorumluluğu daha da büyüktür.Yöneticilerin de sınırsız hakları bulunmamaktadır. Yönetiminden sorumlu olduğu halkının her ferdinin her türlü hakkını hakkaniyete uygun adil bir uygulamayla gözetmekle yükümlü olduğu gibi; sorumluluğu ,halkının yaşadığı tabii çevresinin denge şartlarını muhafaza ederek (tarım,hayvancılık,sanayi dahil )her türlü ekonomi enstrümanlarını koruyup,gözetme, geliştirmeyi de kapsıyor. Tersine uygulamalar hak aşımı ve hakka girme sonucunu doğurmaktadır.

    Yine seçim vaadi olarak kullanıp vesilesiyle iktidara geldiği sorumluluklarına uymamanın,bu vaatlerin tam tersine uygulamalar/ilişkiler içine girmenin de sorumluluk doğuran hak/yetki aşımı olduğunun ve aynı zamanda yönetiminden sorumlu olduğu halkının hakkına girme sonucunu doğuran haksızlıklardan olduğunun da idrak edilmesi gerekmektedir.

    Yine “yönetim sadece bize mahsustur “anlayışı yönetici nefsinin iyice zayıfladığını göstermekte,başka hak sahiplerinin yönetim hakkını türlü ayak oyunlarıyla bertaraf etme gayret ve söylemleri de hak ihlali kabilinden uygulamalar olarak,uygulayıcısına nefsinin ve onu dürten şeytanın karşısına artık dikilme vaktinin çoktan geçmeye başladığını hatırlatmaktadır.

    “Din güzel ahlaktır.”,”Ben güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim.”hatırlatmalarını örnek alarak dindarlık iddiasındaki her kişi zaaflarını kontrol altına almaya çalışmak ve nefsiyle mücadele ederek etki alanındaki herşeyin hakkını vermeye çalışmak zorundadır.Aksi halde dindarlığımız “sözde”olmaktan öte birşey olmaz;bu hepimiz için geçerli.Hayatımız boyunca “güzel ahlak” tekamülünü gerçekleştirmek zorundayız.

    Elmalılı Tefsiri 29. ayet açıklamasında şu cümleler geçiyor:”İslâm’ın en büyük ve kendine mahsus özelliği bulunan hakperestlik esasına dayanan, hukukun hükümlerini ve amacını, aynı zamanda dinin de en büyük amacı olarak tanıtan, Allah’ın hakkını, bütün hakların temeli ve başlangıcı sayan, umumun menfaatlarını hesaba katan, her şeyin ve herkesin kendine mahsus bir hakkı, bir hukuku bulunduğunu beyan ederek hakkın hakimiyetini ve hakların kutsallığını ilan ederek, hak ve hukukun gereklerine göre ödev ve görevlerin verilmesini ve seçim usullerini emredip bildiren hükümlerinin önemine özellikle tenbih yapılmıştır…”

    • Yine aynı ayet tefsirinde şu açıklamalarda var:
      ” Hasılı, bir dinin hak olabilmesi ve hak sıfatı ile anılmaya hak kazanabilmesi, Hak Teâlâ’ya izafet-i kâmile ile ait olmasına bağlıdır. Bu da kaynağı ve amacı ile yüzünü ve özünü hakka dönüp, herşeyden önce Hak Teâlâ’yı ve hukukunu tanıması ve ona özünü bağlamasıyla mümkün olur. “Biz gökleri ve yeri ve aralarındaki her şeyi hak ile ve belli bir ecele göre yarattık.” (Ahkâf, 46/3) uyarınca her mahluka bir ecel-i müsemma ile beraber verilmiş olan bir hak bulunduğunu, o varlığın hakkına saygılı olmak Allah’ın hakkına saygılı olmak demek olduğunu bilerek Allah’ın kullarının hakkını ve hatta herşeyin hakkını, hakkın emirleri çerçevesinde vermeye hizmet etmek, din-i hak ile dindar olmak demektir.

      Her hakikatın sınırı, hukukunun sınırıyla ayakta durduğu gibi, dinin hakikatı da hakkın hakkı olmasında, hakkı da hakka tahsis edilmiş bulunmasındadır. Onun için hak dini olmayan, yani hak ile ilişkisi bulunmayan, hak meselesini gözardı eden ve hakkın emri olmayan bir din, hak din olamaz. Hakkı gözetmeyen ve onun gereklerini yerine getirmeyen bir dindarlık da hak dindarlık olamaz…”

    • Son paragrafta geçen 29. ayet Tevbe suresine ilişkindir.Yazmayı ihmal etmişim.Düzeltir,özür dilerim.

        • Geçenlerde kulağından çektiğim Mehmet,yukarıdaki Femi,arada farklı isimlerle aynı tepkiyi veren de sensin değil mi?Bilgin olmayınca,verecek cevabın bulunmayınca laikçi trole dönüşerek mi karın ağrını dindireceğini sanıyorsun!Bu kafayla,bu idrakle,bu karınla işin çok zor senin…

  6. Sayın Koru ,
    Bayramınız mübarek olsun .

    وَيَسْـَٔلُونَكَ مَاذَا يُنفِقُونَ قُلِ ٱلْعَفْوَ ۗ كَذَٰلِكَ يُبَيِّنُ ٱللَّهُ لَكُمُ ٱلْءَايَٰتِ لَعَلَّكُمْ تَتَفَكَّرُونَ

    “Sana, neyi infak edeceklerini soruyorlar. De ki: Artanı!. Allah, ayetlerini size böyle açıklar ki düşünesiniz.” (Bakara, 2/219
    Tabi bu izahat üzerinde iyi düşünmek lazım. İhtiyaç konusu kişiden kişiye değişir. Hz. Osman in kaftanı 80 fakirin yıllık iaşe bedeline denk iken giyinmekten imtina etmemiş ya da yasaklanmamıştır. Hz. Ebu Zer ile olan tartışmalarında emrolunmadığım sofi bir yaşantıyı kimseye dikte edemem demistir.
    Diğer taraftan dünya hayatı verilen nimetler sebebiyle bu alemdeki artı puanlarınızı kullanarak diğer âlemde oluşan eksi puanlarınızı silme çabası olmalıdır. Bu âlemde eksi puanları olanlarında eksilerini artıya çevirirken diğer alemdeki artılarını kaybetmemeleri çabası içinde olmaları gerekir. Bu işin inceliğine kafa yormadan hayatın sorgulamasını yapmadan yaşayanlar olduğu gibi bu işi aşırı ciddiye alanlar da her zaman mevcut. Kul , Rabbinden daha merhametli olamaz ! Haddini bilecek. Kendini parçalaması da ondan beklenmez. Sizlerin ortalama evsatuha diye tabir edilen bir ümmet olmanızı isterim buyurdu Resulu Kibriya .
    İnsanlar evsiz olarak dünyaya gelmiyor, hayatının bir döneminden sonra öyle olmayı tercih ediyor. Onların çekildiği iş piyasasını da kaçak göçmenler dolduruyor. Çalışanlarının hepsine kurban kesebilecek ücret ödeyebilen bunun karşılığında evladına lüks araba almaktan imtina eden babaya ne mutlu . Bu ameli karşılığı şu müjdeye muhatap olur.

    İmanlarına iman katmaları için mü’minlerin kalplerine güven [1] indiren O’dur. Göklerin ve yerin askerleri Allah’ındır. Allah bilendir, hikmet sahibidir.*
    Fetih süresi 4. Ayet

    • Hz.Osman ile alakalı verdiğiniz rivayetin kaynağını ve doğruluk derecesini bilemiyorum.Doğruysa da Hz.Osman döneminin devletin sınırlarının fevkalade genişlediği,devletin kaynaklarının ve zenginliğin çoğaldığı bir dönem olduğu bilinmektedir.Yine Hz.Osman’ın Peygamber Efendimiz döneminde dahi en zengin birkaç kişiden olduğu bilinmektedir ;şu halde giydiyse kendi malından giyinmiştir.Yani devletin hazinesinden giyindiği gibi bir sonuç çıkarılamaz bu rivayetten.Yoksa fakirlik zamanında ihtiyaç sahipleri varken anlatıldığı gibi davranacak birisi değildir O.Kısacası bu durumun uygulanabilir bir kıyas hükmü kabiliyetinde olmadığını söylemek istiyorum.

    • Hz.Osman (RA) olan muhabbetimiz ve mazlumane şehadetine teessürümüz had safhadadır. Ancak hulefayı raşidin arasında devri Osman ahir zaman fitnelerinin pek çoğunun baş gösterdiği ve ashabı kibriyanın hadiselerin gidişatından dolayı başta EbaZer (RA) musırrane Resul Zişan (ASM) söylediği şu hadisi ders vermeye çalışmışlardı. ”Allah’a yemin ederim ki, sizler için fakirlikten korkmuyorum. Fakat ben, sizden öncekilerin önüne serildiği gibi dünyanın sizin önünüze serilmesinden, onların dünya için yarıştıkları gibi sizin de yarışa girmenizden, dünyanın onları helak ettiği gibi sizi de helak etmesinden korkuyorum ” Buhari- Rikak. Ne olmuştur ? EbaZer (RA) gözden uzaklaştırılmış beğenilmeyen eleştirileri ve verdiği ısrarlı telkinler, nasihatlar sebebi ile yalnız yaşamış, yalnız olarak kendisine tebşir edildiği şekilde çölde vefat etmiştir. İbni Mesud (RA) gibi meşhur sahabe tarafından yola bırakılmış cenazesi mucizane bir şekilde tevafuk edilmiş ve küçük bir topluluk cenaze namazını kılarak defnolunmuştur. Haliyle doğru söyleyen EbaZer (RA) nefyedildiği onuncu köyde doğrucu davutluğunun dünyada güya ceremesini çekmiştir. İnsanlar ve özelimizde islamlar mala,mülke ve markaya düşkünlüklerini, cartier, vuitton aksesuarlara meyillerini meşrulaştırmak için ”Allah nimetini kulunun üzerinde görmek ister” hadisine fazlasıyla iştah ile sarılmaktadırlar ki yanlış adet ve alışkanlıklarına oradan gerekçe ve dayanak üretebilsinler. Bu yol çıkmaz yoldur.

      • Ahmet Melik bey

        Aşağıda Nurdan hanıma cevap verdiğiniz kısımda atıfta bulunduğunuz İslam Ansiklopedisi’nin Hz.Osman’a ilişkin anlatımını okudum.Ancak bizim kafamıza takılan ve özel vurgu yaptığımız yazınızdaki “80 fakirin bir yıllık iaşe bedeli kaftan “meselesini göremedim.Hz.Ebu Zer’in Hz.Osman’a yönelik eleştirilerinin olduğu biliniyor. fakat bizim için mesele ,hususi sorduğumuz “kaftan” meselesi olayı aralarında geçmiş midir?Bu konu Ansiklopedik bilgide yer almıyor.Sayın Sebilürreşad’ın alıntıladığı (bizim de önceden bildiğimiz Hz.Ebu Zer) hadisinin de özel olarak sorduğumuz “kaftan”meselesiyle ilişkisi bulunmuyor.Buna mukabil aynı Ansiklopedi yazısından alıntıladığım aşağıdaki bölüm Hz.Osman’ın Zühd ve takvasına temas ediyor.Bana bu “kaftan”meselesi fitneci İbn-İ Sebe grubunca uydurulmuş bir olay gibi geldi.80 fakirin bir yıllık iaşe bedeli kaftan nasıl bir şeydir hala aklım almıyor.Bu konuya özel olarak güvenilir bir kaynak verirseniz özür dileyeceğim.Aksi halde Hz.Osman gibi cennetle müjdelenmiş,Hz.Peygamberin iki kez damatlığıyla şereflenmiş en büyük sahabelerden birine karşı zihinlerin bulanmaması adına yaptığımız itiraz makuldür.Ansiklopedi alıntısı aşağıda ve kendi adıma kaftan meselesine itirazım bakidir;uydurulmuş rivayet olduğu kanaatindeyim.Aksini ispatlarsanız özrümü de dilerim.

        “Geceleri ibadetle, gündüzleri oruçla geçiren Hz. Osman nazik ve mahcup bir tabiata sahip olmanın yanı sıra son derece cömertti. Medine’ye hicretten sonra içme suyu sıkıntısı yaşandığı bir sırada 35.000 dirheme satın aldığı Rûme Kuyusu’nu vakfetmesi, Tebük Seferi hazırlıklarında en büyük yardımı yapması, Hz. Ebû Bekir zamanındaki bir kıtlık sırasında 1000 deve yükü buğday, kuru üzüm ve zeytinyağı ile dönen kervan malının tamamını muhtaç durumdaki müslümanlara dağıtması, Talha b. Ubeydullah’ta olan 50.000 dirhem alacağını bağışlaması onun cömertlik ve hayır duygusunu açıkça göstermektedir. Civardaki yerleri satın alıp Mescid-i Harâm’ı genişleten ve Harem’in sınır taşlarını yenileten Hz. Osman, Mescid-i Nebevî’yi yeniden inşa ettirirken kendi malından 10.000 dirhem harcamıştı. Akrabalarına da kendi malından büyük miktarlarda yardım yaptığı bilinmektedir. “

        • Ansiklopedideki şu açıklama da kaftan meselesinin İbni Sebe grubunun işi olabileceği kuşkumu güçlendiriyor:

          “Seyf b. Ömer rivayetine göre İbn Sebe tarafından yönlendirilen Mısır, Kûfe ve Basra’daki gruplar, Hz. Osman’ı ve valilerini açıktan eleştirmeye başladılar. Bazı hatalarını abartmanın yanı sıra onlara haksız isnatlarda bulunmaktan çekinmediler. Ayrıca Hz. Ali, Zübeyr, Talha ve Hz. Âişe başta olmak üzere ashabın büyüklerinin ağzından mektuplar yazarak onları da bu işin içinde göstermeye çalıştılar…”

          Hz.Ebu Zer hak anlayışını eleştirileriyle ortaya koymuş büyük bir sahabedir.Fakat Hz.Peygamberden zamanında yöneticilik istediğinde “Seni zayıf görüyorum…iki kişiye bile olsa Başkan olma.Yetim malını da yönetmeye kalkma “denilerek yöneticilik verilmediğini de ilave bilgi olarak hatırlatalım.

  7. Sayın F.Koru yaramı deşeledin. Hicranımı sana akıtmak zorunda bıraktın.

    O bizim “insan hakları savunucaları” nı. özgürlükçüleri, Medeni(!)leri ….. hatırıma getirdin.

    Dünya’da ne kadar İnsan Hakkı, Özgürlük savunucusu …. varsa, ne gariptir ki, ekseriyeti, O son Model BMW’yi beğenmiyerek nehre dökenler arasından çıkıyor. Diğerleri daha azınlık bir konumda.

    Demek istediğim şu ; o kadar alçak, vicdan ve merhametten, iyilik ve yardımseverlik duygularından nasipsiz, bencil ve hep kendini, düşünen karşıdakini insan konumunda bile görmiyen
    – ALLAH’ın beyanı ile – aslında “esfele safilin” e, kendisini hayvani ve behimi duygularla, hayvandan
    da aşağı bir mevkie düşüren ZAVALLILAR Dünyada huküm sürüyor.

    Bunların ve ötekilerin bu durumundan en fazla, Dinini araştırıp, okuyup, sorup, bellemiyen
    ve dahi YAŞAMIYAN biz MÜSLÜMANLAR çok çok sorumluyuz ve bu ihmal ve ihlalin Hesabı elbette bir
    gün SORULACAKTIR ki, o an, ne kadar müşkil durumda kalacağız, kim bilir ? Dinimiz – dini canlı tutmak ve yaşanmak için – İYİLİĞİ EMRET MEĞİ, KÖTÜLÜĞE ENGEL olmayı her Müslümana asli görev olarak vermiştir.

    Fakirliği, sömürüyü ortadan kaldırmanın yolu Muh.Karagülle’nin bahsettiği “ortaklık esası”
    na geçmek, zayıf, fakir, güçsüz kimseleri bu hallerinden yararlanarak kandırmak ve istismar ETMEKTEN
    kaçınmakta yatıyor. BUnu Garanti eden tek DİN – biz inanıyoruz ki – HAKİKİ İSLAMDIR.
    Bu itibarla, İslam nazarında ALLAH’a ulaşacak olan KURBAN’ın kanı da değildir, ETİ de.
    Bu vesile ile “KUL” luğunu hatırlamak ve O’nun gereği Allah’ın tüm Mahlukuna iyilik ve sevgi ile yaklaşmaktır. Kurban bu yolun sembolik bir kapısıdır, KULLUK için bir göstergedir.
    Evet, İSLAM’ın şartı beş(5)tir. Fakat bu 5 şartın her birinin ALT BAŞLIKLARI vardır. Bunlar
    Kur’anda muhtelif SURElerinde açıklanmıştır. Müslümanlık bir tekliftir. (senden irade beyanı bekliyor).
    Kabul ettiğin takdirde, Onun her EMRİ bir ZORUNLULUK kazanır. Bu itibarla, KUR’AN, pekçok Suresinde,
    “Allah’a ve RESULÜ’ne İTAAT EDİN” buyuruyor.

    Dünyada bu SOSYAL-ekonomik ve adli dengesizliği peyda edenler, KUL’luk görevlerini kötüye kullanan her türlü HIRSIZLIĞI, Haksızlığı, sömürüyü, aldatmacayı……. yapan, Demokratım, Atatürkçüyüm,
    insan Hakları savunucayum veya Müslümanım deyip de her turlü alavere ve dalavereyi çeviren HELALden
    – dürüst yollardan – hilesiz ve hud’asız ve de rüşvetsiz yollardan kazanmayıp, üstelik de VERGİSİNİ ve
    ZEKATINI vermiyen MÜTEKEBBİR geçinen alçak bile denemiyecek SEVİYESİZ insan taslaklarıdır. Medeni geçinen Tek dişi CANAVARLARDIR (vahşi kapitalistlerdir). Çünkü, bu mahlukat KAZANIRKEN de insanlığı hiçe sayıyor, HARCARKEN de hiçe sayıyor. “esfeli safiline” doğru yol alıyor.
    Allah ise, Kur’anı Keriminde, kazandığın gelirlerde, (sana göre, aciz, zayıf, beceriksiz …..) kişilerin de hakkı vardır buyuruyor. Peygamber efendimiz (s.a.v) de, “zayıf, aciz, beceriksiz kişileri HOR görmeyin, onlarla dalga geçmeyin,onların malını ucuza kapatmayın… bilakis onlara yardımcı olun, himaye edin ve sizi daha nitelikli kıldığı için dönüp, Allah’a şükredin ve onlara kanatlarınızı gerin”. buyuruyor. İşte,
    insanlık böylesi insanlarla yücelir.
    Cemiyeti ve Dünyayı bu ÇILGIN, ŞIMARIK, vurguncu KANSER MİKROPLARINDAN temizlemek gerekiyor. Bunun birinci yolu “Ortaklık Esası” nı hakim kılmak, mahlukatın sinesine de VİCDAN ve MERHAMETİ yerleştirmektir. Hakiki, DİN olmadan da bu mümkün değildir.

    KORU’ya iyi örnekler için tarihin – yakın tarihin bile – derinliklerine inmesini yeğlerim.

  8. Konu insanlık ve islam açısından elbette onemli ama ben khk”liyim. Bu yönü ile düşündüm. Allah büyüktür, ona havale ettim…

  9. Bu dünya iyilerin ve kötülerin mücadele ettiği bir sahne olarak belirlenmiş.Bu sahne son günlerde kötülerin üstün geldiği bir sahne oluyor.Sorsan herkes hak ve adalet arıyor ama bir avuç azınlık tarafından magazinleştiriliyor.Fazla uzağa gitmeye gerek yok.Bizim ülkemizde şu dört günlük kurban bayramının haberlerine ve insanlarımızın hareketlerine bakalım.Kurban kesmeyi magazin haberi olarak sunanlar,kurban kesmeyi gelenek olarak sayan çocuklar hiç bir zaman nedeni değil sonucu tartıştığımız bir dünyada yaşıyoruz.Onun için buna benzer ve bundan daha beter vakalar hep olacak.HERKESE HAYIRLI BAYRAMLAR.

    • “Hz. Osman in kaftanı 80 fakirin yıllık iaşe bedeline denk iken giyinmekten imtina etmemiş ya da yasaklanmamıştır.
      emrolunmadığım sofi bir yaşantıyı kimseye dikte edemem demistir.”

      Erkeklerın “altın” takması, “ipek” giymesi, yasak olan bir dinde, 80 kişinin bir yıllık iaşe sine bedel kaftanı olan “HALIFE” tarafindan uygulanıp, heleki ıslamin ilk yıllarında, yaşanmiş ise bizlerın şimdiye kadar duymamamızı, doğrusu çok “Garipsedım.”
      DIN konsunda hasas ve KURAN’I Kerimde bazi ayetler ile İSRAF ve GÖSTERİŞİN yasaklandıği açık açık yazarken
      Bir halife ile ilgili idiaları yazarken! Kim yazarsa yazsın o şahs muhakka bir kaç kaynakta vermek zorunda.
      Çünkü bu yaşam tarzı hem o zaman Müslümanlarınin hemde islamin ruhuna aykrı oluyor.

      • Nurdan hanım,

        Gönlunuzdeki islam ile yaşanan islamın arasındaki farkı anlamak için https://islamansiklopedisi.org.tr/osman sayfasını okumanızı ve daha sonra kaynakça olarak verilen kitapları okumanızı tavsiye ederim.
        Islamın zenginliğe karşı olmadığını ticarette kazanç oranı belirlenmediğini 100 de on bin kar oranıyla dahi malınıza fiyat istemenize mani bir hal olmadığını bunun hikmetlerinin olduğunu ancak ilgili kaynaklar okuyarak anlatabilirsiniz !

Yoruma kapalı.