ABD’de alınan o ülkeyle ilgili ekonomik bir karar bir tek bizde heyecanla izlendi

34
Reklam

Dün ilginç olaylar zincirine yeni bir halka daha eklendi.

Hemen bütün haber kanalları, akşam saati yaklaştığında, Amerikan Merkez Bankası’nın (AMB) vereceği bir kararı öğrenmek üzere Washington’a bağlandı. Karar açıklandıktan sonra da, AMB başkanı Jerome Powell’in düzenlediği basın toplantısını canlı olarak yayınladı bizim kanallar. Ardından ilgi alanı ekonomi olan uzmanları ekrana çıkartıp kararın ne anlama geldiğini ve Powell’in ne dediğini de yorumlattılar.

Merak bu ya, bizim kanallarda bu heyecan yaşanırken işi gücü bırakıp CNN International başta olmak üzere uluslararası haber kanallarının yayın akışlarına göz attım. Hiçbiri – Katar’dan yayın yapan El-Cezire bile- AMB ve Powell’in açıklamalarıyla ilgili değildi. Yalnızca Amerikan ekonomi haberleri kanalı CNBC bizimkilerle aynı heyecanı paylaşmaktaydı.

İlginç değil mi?

AMB bizde heyecan uyandıran son açıklamasıyla kendi tarihinin rekorlarından birini kırmış oldu. ABD’de geçerli olacak faizi 75 baz puan -%0.75- artırarak…

En son böyle yüksek oranda faiz artırışını 1994 yılında yapmış AMB…

Powell, basın toplantısında, bir soruya cevap olarak, ülkedeki enflasyon kırılma eğilimine girmezse, gelecek toplantıda yine böyle yüksek faiz artırımına gidebileceklerini açıkladı.

“Ülkedeki enflasyon oranı” dediği de ABD için bir rekor: %8.6… 41 yıl önce bu kadar yüksek enflasyon kaydedilmiş ABD’de…

Reklam

Türkiye ile ABD’nin doğu bölgesi arasında 7 saat fark var; bizim uyku havasına girdiğimiz saatlerde orada henüz borsa açık, günlük işlemler devam ediyor. AMB kararı sonrasında aşağıya doğru eğilim görülen dolar kısa sürede değerini artırmış ABD’de… Altının ONS fiyatı bir parça artmış, petrol fiyatı zaten yüksekti, o yüksekliğini korumuş…

Bizim uzmanların beklentilerinin aksine…

Onlar doların ABD’de aşağı seyre girmesini, altının sarsıntı geçirmesini bekliyorlardı.  

Powell’ın ilan ettiği faiz artırma kararı ile sonrasındaki açıklamalarının bizde dolara yeniden ivme kazandıracağı görüşünde uzmanlar; bakalım TL ile ilgili olumsuz beklentileri tutacak mı?

Uzmanlar da yanılır, kimseyi yanlış beklentileri yüzünden ayıplayamam. Benim ayıpladığım, ABD’yi herkesten fazla ilgilendiren bir konuda, o ülkenin TV kanallarının, diğer gelişmiş ülkeler kanallarıyla birlikte, fazlasıyla aldırmaz göründükleri halde, aynı konunun bizde bu denli heyecan uyandırması…

Hayır, TV kanallarını ayıplamıyorum, bizim ekonomimizin halini ayıplıyorum.

Türkiye’de insanların büyük çoğunluğu tasarruf yapacak bir gelire sahip değil. Nüfusumuza göre bankalardaki tasarruf hesaplarında yatan paralar hayli düşük. Tasarrufların büyük bölümü ise, ya doğrudan ya da dolaylı olarak, yabancı paralarda.

Yabancı paralara -özellikle de dolara- TL’den fazla güveniliyor.

Reklam

Heyecanın ve ona bağlı olarak telaşın sebebi de bu.

Ekonomisi yabancı paralara bağlı hale gelen, ‘dolarize olmuş’ nadir ülkelerdeniz.

Günlük bir gazetede köşem varken çıktığım Uzak Doğu turunda yolum Kamboçya’ya da düşmüştü ve geçmişinde komünist Pol Pot yönetimi çılgınlıkları da bulunan bu küçük ülkenin çarşı-pazarında dolaşırken karşılaştığım bir uygulama dikkatimi çekmişti.

Marketlerde ikili fiyat etiketi bulunuyordu. Birinde malın yerli para birimi Riel, diğerinde ise dolar olarak fiyatı duyurulmaktaydı.

Vitrinlerde ve manavlarda bile.

Rieli olan Riel, cebinde dolar taşıyan dolar olarak ödüyordu aldığı malın bedelini…

Biz henüz o halde değiliz, ancak tasarruf edebilenlerin çoğunun durumu biraz öyle.   

Daha da şaşılacak şey, hükümetin bu durumdan rahatsızlık duyarak TL’leştirme yolunda aldığı her karar, attığı her adımın, hedeflenenin aksine sonuçlar vermesi…

TL’den dolara geçilsin isteniyor, tasarruflarda fazla kımıldama olmuyor.

Enflasyon tarihi rekorlar kırıyor ve düşmesi için kararlar alınıyor, ancak enflasyon dur durak dinlemiyor.

TC Merkez Bankası’nın ilgili birimi her ayın belli gününde bizde de karar alıyor, ancak faize dokunmama yolunda aldığı kararla sabit -hatta sıfıra yakın- olması beklenen faiz çoktandır aldı başını gidiyor. Kur korumalı mevduata bankalar %17 faiz veriyor, kur arttığı için Hazine de o orandan da yüksek bir ‘getiri’ ekliyor. Mevduat faizi TL hesaplarında %30’un üzerinde…

Bankalar ise, %17 ile topladığı mevduattan ihtiyaç sahiplerine kredi verirken %30 ile %50 arasında bir faiz uyguluyor.

Mevduat sahipleri yüksek faiz alıyor görünüyor ve kârda olması gerekiyor, buna karşılık kredi çekenler yüksek faiz ödeyecek ve zararda olması düşünülüyor, değil mi? Hayır öyle değil. Enflasyonun TÜİK’e göre bile %75’e yaklaştığı -%73.5- ülkemizde durum bunun tam tersi.

Faizle mücadele adıyla yürütülen ekonomik politikalar ‘faiz lobisi’ diye kınanan kesime yarıyor.

Çoğunun sahipleri yabancı olan bankalar faizle mücadele sayesinde kârlarını 5’e katladılar…

Devlet sahip olduğu en kârlı kurumların gelirlerine endeksli senet (GES) çıkaracağını açıkladı, daha önce devletin bu yolda aldığı her kararı ‘uygundur’ diye onaylayan fetva otoritesi, hem de birkaç yıl önce benzer bir enstrüman çıkarıldığında onay da vermiş olduğu halde, GES için ‘haram’ hükmüne vardı. Onu da şaşırtan bir durum var ülkemizde.

İşte bu ve buna benzer sebeplerle, ABD’de alınan ekonomik bir karar ve AMB başkanının basın toplantısı, o ülkede hemen hiç ilgi görmezken, bizde haber kanallarının canlı yayınlarıyla ve uzman yorumlarıyla izleniyor.

[Yukarıdaki paragraftan sonra yazımı çarpıcı bir cümleyle tamamladım, fakat yazdığım o cümleyi yazımı yayınlamadan önce sildim. Hayır, yazdığım hüküm cümlesi yanlış değildi, yayınlanırsa başıma iş açılır diye korkmuş da değilim; sildim, çünkü ülkemle bir başka ülke arasında bulduğum ilişki hiç hoşuma gitmedi.]

Umarım, bu durumdan tez zamanda kurtuluruz.

ΩΩΩΩ 

Reklam

34 YORUMLAR

  1. KRAL KİM?
    Bugün Bülent ARINÇ kralın çıplak olduğunu ilan etti.
    Çok yakında “sözlerim çarpıtıldı”, “sehven söylenmiş bir ifade”,”kastımı aşan beyan” gibi tashih-düzeltme beyanları görebiliriz.
    Yada kastettiği kişinin hikayedeki kral olduğunu söyleyebilir.
    Neyse ki, sosyal medyaya sansür düzenlemesi komisyondan jet hızıyla geçmiş olsa da, yasalaşmadı.
    TCK’da resmiyet kazanmış olsaydı yarın şüpheli sıfatıyla ifade verir idi.
    Sayın ARINÇ fırsat bu fırsat, ifade özgürlüğünün kalan kırıntılarını iyi kullanmış.
    Ancak savcıları uyandırmadan naçizane bir uyarıda bulunayım:
    Devlet sırlarını ifşa şu an pozitif hukukumuzda suç olarak bulunuyor.
    (Bu vesile ile Bülent ARINÇ ile tokalaşmayan Kemal KILIÇDAROĞLU’nu şiddetle kınıyorum.Daha iktidar olmadan Hubris sondromu sergiliyor.)
    Sayın ARINÇ’n bahsettiği kral kim?
    Vallahi de, billahi de, tallahi de ben değilim.
    Aklıma hemen “Loderler” geliyor.
    Loderlerle Dolmabahçe camiinden kanal açıldığını beyan eden biri.
    Düşünebiliyor musunuz, ülkenin en büyük şehrinde, şehrin orta yerindeki bir camiide loderlerle yani birden çok loderle kanal açılıyor, bunu bir Allah’ın kulu görmüyor. Ülkeyi yönetme iddiasında olan da yıllar sonra bundan haberdar oluyor. Enişte de haber vermiyor.
    Bugün de şeker ithalatını ikrar eden birisi.
    Şeker ithalatı neden yapılıyormuş biliyor musunuz?
    Gıda üretimi için imiş.
    Hani diploma sahte idi. Hani ekonomist değil idi.
    Ne oldu?
    Morardınız mı şimdi?
    Bu ifade üzerine yani “gıda üretmek için şeker ithal edilmesi” ifadesi üzerine “ekonomist” olduğuna kesin kanaat getirdim. Tüm şüphelerim ortadan kalktı.
    Zira ben şeker ithalatının otomotiv imalatı için olduğunu düşünüyordum.

    • arınç yarın “çok aptalmışım ” diye beyan eder olur biter.
      Özgül ağırlığını sıfırın altına ,ndirmiş bir şahıs .
      Artık kral yerine kendi soyunsa etki çarpanı sıfır

  2. Zor bir yazıydı, resmen çarpıldım…
    Son paragrafa kadar olan biteni aklımca tasnif ettim, anlamaya çalıştım, kendimce bir şeyler de anlamış oldum…
    Yazarın son paragrafa yaptığı “dip not”a ulaştığımda, hele şunu “çünkü ülkemle bir başka ülke arasında bulduğum ilişki hiç hoşuma gitmedi.” yi okuyunca, yazıdan hiç bir şey anlamadığımın hakkını verdim. Yorumlara bakınca kimsenin de bir şey anladığını görmüş oldum.

    Son paragraf “İşte bu ve buna benzer sebeplerle, ABD’de alınan ekonomik bir karar ve AMB başkanının basın toplantısı, o ülkede hemen hiç ilgi görmezken, bizde haber kanallarının canlı yayınlarıyla ve uzman yorumlarıyla izleniyor.” ile o paragrafa yapılan “[Yukarıdaki paragraftan sonra yazımı çarpıcı bir cümleyle tamamladım, fakat yazdığım o cümleyi yazımı yayınlamadan önce sildim. Hayır, yazdığım hüküm cümlesi yanlış değildi, yayınlanırsa başıma iş açılır diye korkmuş da değilim; sildim, çünkü ülkemle bir başka ülke arasında bulduğum ilişki hiç hoşuma gitmedi.]” izahatını tekrar tekrar okudum.

    Acaba dedim: Sn. Yazarımızın bu paragrafın sonuna yazdığı çarpıcı cümle ve o cümledeki adı geçen ülke ile hiç hoşuna gitmeyen ilişki neydi? Bulamadım!

    Bulamadım.. Dolayısıyla bu yazı bende güme gitti.

    Yazar hariç okuyan herkeste de sanırım…

    (Umarım, bu bildiğinden bizi de -okurlarını- mahrum etmez yazarımız ilerleyen zamanlarda)

    • Hasan bey yalnız değilsiniz, bu yazıdan anlamayan daha çok hasanlar var, enseyi karartmayın:)

  3. İTİBARA(TABİİ Kİ, OLMAYAN) GEELLL, İTİBARAAA!
    Uluslararası ilişkilerde son zamanlarda neredeyse hiçbir konuda uzlaşamayan Rusya ve ABD,
    konu Türkiye karşıtlığı olunca derhal uzlaşıyor.
    Bu günün itibar parametresi:
    –Rusya’nın Suriye özel temsilcisi Türkiye, Finlandiya ve İsveç’in NATO’ya girmesine karşı tutumunu devam ettirse dahi, Türkiye’nin Suriye’nin kuzeyine askeri harekatına onay vermeyeceklerini açıklamış.
    –ABD’li yetkili Türkiye’nin Finlandiya ve İsveç’in NATO’ya girmesine onay verse dahi, F-35 programına dahil edilmeyeceğini açıklamış.

    • Amerikalıların başka bir açıklaması daha var: “biz istemiyoruz diye Türkiye Suriye’ye operasyon yapmaktan vazgeçmez” nasıl?

      Siyasette eli güçlü olan ne kadar rahat konuşuyor değil mi? Ben de sondaki cümleyi sildim.

  4. sebilürreşad 15 Haziran 2022 At 10:09 Yoruma cevap: Evi kiraya verenle kiracı mahkemelik olmuşlar.
    Kiracı, evin buna ait olduğunu ispat etmesini isteyince gerçek ortaya çıkmış.
    Mal sahibi aranmış, bulunmuş ve gerçek ortaya çıkmış.
    Onca kavga ve mahkeme günleri boşuna gitmiş.
    Rusya Ukrayna’da, Çin Doğu Türkistan’da ve Tayvan’da, Amerika bütün dünyada benim dediğim olacak kavgası veriyor.
    Can alıyorlar, kan akıtıyorlar.

    Sanki o topraklar üzerinde olmayan bir tek şeyi yoktan var ettiler de onun kavgasını yapıyorlar. Sahtekâr kiraya veren gibiler, bu sahtekâr kâfirler.
    Rabbimiz, hepimize ilan ediyor:

    “De ki: “Ey mülkün sahibi Allah’ım, sen mülkü dilediğine verirsin, dilediğinden de mülkü çekip alırsın. Dilediğini aziz edersin, dilediğini zelil edersin. Hayır senin elindedir. Sen her şeye kadirsin.
    Sen geceyi gündüze katarsın, gündüzü geceye katarsın. Ölüden diriyi çıkarırsın, diriden ölüyü çıkarırsın. Dilediğine hesapsız rızk verirsin.” (Al-i İmran Sûresi, ayet 3/26-27)
    Mülkün, yani yerin, göğün, insanların, şeytanların, hayvanların, yıldızların, denizlerin… sahibi benim diyor.
    Peygamberleri gönderen, Firavun’u, Nemrut’u yaratan benim diyor.
    Hazreti Adem’den bu tarafa gelip geçen ve şu anda yaşayanlardan bu dünyaya ilave ettiği bir şey bulun ve söyleyin.

    Yer, gök ve denizlerden bir şey almadan bir şey yaratan bir bilim adamı gösterin.
    O mülkün sahibi, yarattıklarını başıboş bırakıvermemiş. Milyarlarca karıncanın, filin, hamsinin, balinanın günlük rızkını vermeye devam ediyor.

    İnsanların rızkını da taksim etmiş ama insanlar, başkalarının hakkını da çalarak, gasp ederek, sömürerek, el koyarak, hortumlayarak depolamaya çalışıyor.
    Onun için mülkün sahibi, helal yollardan kazanan bir Müslüman’a bile:
    “Onların malında dilenenin ve mahrumun hakkı vardır. (Zariyat Sûresi, ayet 51/19, Mearic 70/24-25, En’am 141) buyuruyor.
    Yaratılan her şey O’nundur.
    O’nun mülkünde tabiat kanunlarının geçerli olduğunu bütün insanlık kabul ettiği gibi, bu kanunlardan da memnundur.

    Hatta mal toplama hırsı nedeniyle tabiat kanunlarına aykırı hareket ederek yiyecek ve içeceklerin tabiatını bozanların yaydığı hastalıklar nedeniyle her şeyin tabii olması gerektiğini sekiz milyar insan ittifakla kabul etmektedirler.

    İnsanda mal toplama hırsı olduğu gibi, hükmetme hırsı, şehvet hırsı da vardır.
    Hükmetme hırsıdır, dünyayı kana bulayan.
    Şehvet hırsıdır, dünyada ahlaksızlık borsası kuranların yaptığı rezillik.

    Mekke’de Sevgili Peygamberimize ekonomik ambargo uygulayan, sosyal boykot ilan eden kâfirler bu baskılarında başarılı olamayınca “İstersen devlet başkanı yapalım, en zenginimiz sen ol ve en güzel kızlarla evlendirelim” dediklerinde cevap olarak:
    “Amca, vallahi, eğer Güneş’i sağ elime, Ay’ı sol elime koysalar ben bu İslâm da’vetini Allah onu izhar (açıklayıp üstün getirinceye) edinceye kadar veya ben bu yolda yok oluncaya kadar terk etmem” (Beyhaki, Delail-un-Nübüvve 2/187, İbni Hişam, Sire 1/266) buyurmuş.
    Sayın hocam, o üç gücü servet, saltanat ve şehvet gücünü eline alsa da, onlarla yürüse daha kısa zamanda başarılı olmaz mıydı?

    Aklını sana Allah verdi. Allah’a akıl vermeye kalkma. Başarılı olmayacağı, hayatımızdan belli, mücahit gittiğimiz, müteahhit olduğumuz ve zamanın seline kapıldığımız görüldü.
    Rabbimizin kitabına sarılan Sevgili Peygamberimizin getirdiği din, çok kısa zamanda doğuda Sasani İmparatorluğu’nun zulmüne, Şam, Mısır ve Kudüs’te Roma İmparatorluğu’nun zulmüne son vermişler.
    Allah’ın mülkünde Allah’ın tabiat kanunlarının uygulanışından her canlı ve cansızlar memnun olduğu gibi, Allah’ın gönderdiği İslam’a göre hareket ederlerse bütün dünyadan zulüm kalkar.
    Nasıl olacak?

    Sen ve ben düzeleceğiz o kadar.
    Düzelme de kendi eksik akıl terazimize göre olmayacak.
    Rabbimizin kitabı, Sevgili Peygamberimizin önderliğinde olacak.
    Şu hadisi dikkatle okuyunuz:

    Abdullah bin Cabir, Allah Rasülü ile Necd etrafına gazaya giderler, dikenli ağaçların olduğu yerde konakladığını, kılıcını ağaca astığını, bir ağacın altında uyuduğunu, ashabın da gölgeliklere dağıldığını, peygamber bizi çağırdı. Yanına vardığımızda bir bedevinin olduğunu, o bedevinin peygamberin kılıcını alıp çektiğini, uyandığında elinde yalın kılıçla durduğunu ve “Şimdi seni benden kim koruyacak” dediğini ve bunu üç kere tekrarladığını, peygamber, üç kere Allah, Allah, Allah” dediğini ve adamın elinden kılıcın düştüğünü, o adamı cezalandırmadığını haber verir. (Buhari, Sahih, K. Cihad, bab 85, Müslüm Sahih, K. Fezail, bab 4)

    İbni Hıbban ve diğer rivayetlerde adamın adının Dü’sur olduğu, Gures kabile reisi olduğu ve Müslümanlığı kabul ederek kabilesine dönüp onların da Müslüman olmasına sebep olduğu nakledilir.
    Mülkün sahibine iman ederek O’nun koyduğu kuralları peygamberi Muhammed aleyhissalatü ve’s-selamın anladığı ve uyguladığı şekilde hareket edildiği takdirde Rabbim onları galip getirecektir.

    Nasıl?..
    Hiç hesap etmediği yerden yardımını gönderecektir.
    O zaman peygamberi öldürmeye gelen Ömer’i Allah, “adil Ömer” yapar, güvercin de, örümcek de, Hamza da, Bilal de, Ebu Cehil’in oğlu İkrime de, (Allah hepsinden razı olsun) mülkün sahibinin kurallarının geçerli olması için dine yardımcı olurlar.

    • Sebil abi “Hazreti Adem’den bu tarafa gelip geçen ve şu anda yaşayanlardan bu dünyaya ilave ettiği bir şey bulun ve söyleyin.” diye sormuşsunuz da;
      daha düne kadar buralarda interneti gavurlar icadetti, onlara tapınsanıza akçomarlar diye teneke çalıp duruyordunuz, şimdi de işi adem aleyhisselama kadar düşürmüşsünüz bakıyorum, ha gayret!
      Millet ewa/havva anamıza küfretmeyin, şarkılarınızla hakaret etmeyin dedikçe siz burdan ifada özgürlüğü var noolmuş diye başak geçiyordunuz, şimdi nooldu ki?

  5. 18.083.000.000 TL
    Merhum Erbakan’ın deyimiyle tren gibi.
    Başlıktaki rakam yine yeniden bir peşkeş.
    İstanbul yeni havalimanında devlete ödenmesi gereken kira bedeli olan 1 milyar 295 bin Euronn ödeme süresi “20” yıl ötelenmiş.
    Devlete ödenecekler 20 yıl öteleniyor.
    Devletin ödeyeceği 20 saniye ötelenmiyor.
    Zaten devletin ödeyeceği şişiriliyor, devlete ödenecek kuşa çevriliyor.
    Bari mahsup etseydiniz.
    Bu soyguna Dünyanın hiçbir ekonomisi dayanamaz.

    • Ya tamamı silinip bu inflationda kira almeyoz, bu da bizden deyip tamamını silselerdi nolcek ti yk?
      Borcun borç inkar ediyon mu?
      Hayır etmeyom!

  6. Hazine ve Maliye Bakanlığı’nın basın açıklamasına göre GES’in mahiyeti şudur:

    “Bakanlığımızca, vatandaşlarımızın tasarruflarını Türk Lirası cinsi varlıklarda değerlendirebilmelerinin teşvik edilmesi ve yatırımcı tabanının genişletilmesi amacıyla, gelire endeksli devlet iç borçlanma senedi (GES) talep toplama işlemleri 15 Haziran 2022 tarihinden itibaren gerçekleştirilecektir.

    Sadece gerçek kişilere sunulacak olan GES’ler, ülkemiz genelinde gerçekleştirilecek duyuru ve talep toplama işlemleri yoluyla ihraç edilecektir.

    Senede ilişkin talep toplama işlemleri ile senedin ihracı, kupon ve anapara ödemeleri Bakanlığımız sitesinde yayınlanacak duyuruda belirtilecek bankalar aracılığı ile gerçekleştirilecektir.

    İhraç edilecek senetler üç ayda bir yatırımcısına kupon getirisi sağlayacak olup kupon ödemelerinde asgari getiri garantisi olacaktır.

    Senedin kupon ödemesine esas teşkil edecek getiri oranı ve vade yapısı ihraç duyurusunda ilan edilecektir. Senedin yatırımcıya sağlayacağı nihai getiri oranı, ihraç aşamasında Bakanlığımız tarafından belirlenen getiri oranının, hasılat gerçekleşmeleri çerçevesinde hesaplanacak endeks değeri ile çarpılması yoluyla belirlenecektir.”

    Başka açıklamalarda gelirin, Devlet Hava Meydanları ve Kıyı Emniyeti gelirlerine endeksleneceği açıklanmıştır.

    Laik devletin faizci bankaları da var, faizi yasaklamak mümkün görünmüyor, ama faizin haram olduğuna inanan Müslümanlar ondan uzak durabilirler; kimse onları, faiz alıp vermeye mecbur etmiyor.

    GES’ler de mevcut şekli ve yapısıyla “Devletin faizle borçlanmasından ibarettir”; çünkü açıklamada altını çizdiğim iki nitelik işlemi faizle borç şekline sokmaktadır:

    1. “Devlet iç borçlanma senedi”,

    2. “Kupon ödemelerinde asgari getiri garantisi”.

    Bu senetlerin alım satımının ve kârını almanın helâl olabilmesi için senetlerin “hisse senedi”, “ortaklık senedi” olması gerekir; yani gelir hangi kaynaktan geliyorsa senet sahibi o kaynağa ortak olacaktır ki, onun gelirini alabilsin. Devletin böyle bir gelir kalemine ihtiyacı varsa ve halka da tasarrufu teşvik etmek istiyorsa şu formülü uygulayabilir:

    Gelir getiren devlet malının mülkiyetini senetlere bölerek belli bir süre için halka açar, bu senetleri satın alanlar o mala ortak olurlar, devlet de ihtiyaç duyduğu parayı elde eder, malı yine devletin ilgili bir birimi veya kuruluşu yönetir, hâsıl olan kâr, sözleşmedeki orana göre senet sahiplerine dağıtılır. Süre dolunca devlet, senetlerin bedelini ödeyerek malı geri alır. Kâr garanti edilemez.

  7. TROL

    “Onlar doların ABD’de aşağı seyre girmesini,” bekliyorlar demiş yazar. Ekonomiden anlayan biri varsa açıklasın, abd faiz artırınca dolar abd de hemde nasıl aşağı seyre girer. İşte bu muhalif yorumları kapatıp orta amerika kaynaklı yorumlara sayfayı açmanın sonucu..

  8. Sayın yazar
    Sizin gibi duayen objektif, bir okadar da müthiş bir bakış açısına sahip kalem az bulunur. Sizin değerinizi bunlar anlamaz. Onlar anlar. Onların himayesinde alt yapı mütahitliğine devam edin. Fakat onlarada fazla güvenmeyin isterseniz, gerçi siz işinizi bilirsiniz. Hakikaten bu işi yapıyorsunuz.

  9. STOKHOLM SENDROMU DEDİKLERİ BU MU OLA?
    “İsveç resmi haber ajansı TT’nin haberine göre, yeni yasa 1 Temmuz 2022’de yürürlüğe girecek.

    Yasaya göre, bir ülkeye yönelik terör amacıyla zarar verme ve kasıtlı suç işlemeye yönelik girişimler, terör suçu sayılabilecek.

    Aktif terör örgütü üyeliği esnasında eylem yaptığı kanıtlanan kişinin azami hapis cezası 6 yıldan 7 yıla çıkarıldı.” aa

    ENDERCİM İNGİLİZCENİN DURULUĞUNDAN MIDIR, TÜRKÇEMİZİN KITLIĞINDAN MI NEDİR ŞU METNİ BİR DE SEN OKUSANA,
    NE DİYOR ALLAAŞKINA BU?

    BİR DE TÜRKİYE BİR İSVEÇ DEĞİL DİYE DÖVÜNENLER OLUYOR;
    YAHU BİZDE SEÇİM YARDIMI ADI ALTINDA MİLLETİN PARASIYLA DOĞRUDAN TERÖR ÖRGÜTÜ FİNANSMANI YAPILIYOR, KİMSENİN GIKI ÇIKMIYOR?
    DEMEK Kİ YUKARDAKİ GİBİ NEZİH VE ANLAŞILIR BİR DİLLE DE VERİLEN DESTEĞİN ANLATILMASI LAZIMMIŞ!
    GÖZÜNÜ SEVDİMİN KELTÇESİ,
    NE KADAR DA AÇIK SEÇİK BİR YASA METNİ DEĞİL Mİ?

  10. Sahi bizdeki muhalefet neden bu kadar vurdum duymaz! salla başını al maaşını.Bunlar Tûrkiyeyi batırdı. Muhalfet demek hesap soran demek. Nasıl olsa yan gelip yatarak aylįklarını aliyorlar.

    Troller’ın maaşları ABD doları ile ödendıği için dün Bütün kanalar onlar için çalısmıs.
    Şu anda TC trolleri reisi tekrar C Başkani seçtirmek için dünyanın tört bir tarafında harıl harıl çalışiyorlar.
    Bence hiç çalışmalarına gerek yok. 6 senedir her gün 100 lerce insanı tutukliyorlar bir türlü bitmeyen 15 Temmuz darbesini kimler için yaptıklarını bizdeki muhalefet ortaya çıkarması gerekirken onlarda Tamamen Erdoģanın ağzi ile konuşiyorlar. Türkiyeyi batıran muhalefetin ta kendisi. Yeni Kapı RUHU HORTLIYALI 6 sene olacak muhalefet halen daha troller ile birlikte o cucu lafını konuşmiya devam ediyorlar.600 + onların çevreleri ile birlikte milletin parası ile Erdoğanın sakizini çiyniyorlar akıllarınca ihtidari bitirecekler. Bir günde bir muhalefet yetkilisi çkıpda 6 senedir neden bitiremedin diye hesap sormiyor.

    ELHEM DULILAH sosyal medyada 200,000 trolleri varmış gece gündüz çaliyormuşlar.
    .
    Bu linke birdaha izloyelm

    https://twitter.com/MuratBkr77/status/1487862448187183104?s=20&t=i5siSzo5TCrD9ce_YDkmAQ

    • Nihayet belli oldu… ‘Altılı masa’ belirsizliklerin merkeziymiş gibi hareket ederken sonunda ekonomi ile ilgili muhteşem yorumlarını ortaya koydu. Öyle bir açılım getirdiler ki; okul yıllarımıza döndük… Yurttaşlık Bilgisi kitabını hasretle andık… O derece yani…

      Özetle; “Eğitim şart… Evrensel İnsan Hakları önemli… Küresel iklim değişikliğiyle mücadele etmek lazım” türünden genelgeçer, çişini tutmasını öğrenmiş çocukların bir-iki okul kitabı okuduktan sonra terennüm edebilecekleri saptamaları görünce hiç şaşırmadım… Açıklamayı yapan komisyonun adı da bu tanımımıza dâhil: “Kurumsal Reformlar Komisyonu”…

      Tabii şaşırmaz insan… Çünkü şaşırmak, ancak beklentinin altında ya da üstünde bir tavırla karşılaştığımız zaman tezahür eder…

      Oysa hem ekonomi hem de dış politika konusunda söyledikleri kendilerinden beklenenlerinin neredeyse ‘tıpkısının aynısı’…

      Özetle şöyle diyorlar: Kamu özel iş birliği, yani Yap-İşlet-Devret modeli kaldırılacak. Merkez Bankası rezervlerinin satılması engellenecek. TÜİK’e çekidüzen verilecek. İktidara gelince ilk iş Cumhurbaşkanı’na bağlı yetkin kişilerden bir Hasar Tespit Komisyonu oluşturulacak. Merkez Bankası’nın bağımsızlığı sağlanacak. Yasalara uyulacak, uymayanlar hakkında işlem yapılacak. Ekonomik krizin nedeni olan Cumhurbaşkanlığı Hükûmet Sistemi kaldırılacak… O arada da pek tabii “erken seçim” o da olmazsa “baskın seçim” bıkmadan usanmadan tekrarlanacak…

      Bu kadar mı? Eh, aşağı yukarı bu kadar… Bir de Kemal Kılıçdaroğlu’nun Maltepe Mitingi’nde ekonomi konusunda ettiği şu bilgece(!) laf bunların üzerine tüy dikiyor tabii: “Piyasa kendi dengesini bulur söylemine karşıyım… Bu yüzden insanların geçim kaynaklarını korumak ve yeni fırsatlar yaratmak için devletin müdahil olması gerektiğine inanıyorum.”

      Kemal Bey ‘karma ekonomi’nin hâkim olduğu, devletin tüm üretim süreçlerine burnunu soktuğu ‘tek parti’ döneminin özlemini çekiyor…

      Dış politikaya gelince… Bu konudaki tavrını da yaklaşık bir yıl önce Gaziantep’te düzenlenen Belediye Başkanları Çalıştayı’nda ettiği laftan gayet iyi biliyoruz zaten: “180 derece değişecek dış politika.”

      Yani, sınır ötesi operasyonlardan derhal vazgeçip, silahlı kuvvetleri geri çağırıp o bölgede terör devleti kurulmasına izin verecek; Azerbaycan’la görüşmeleri askıya alıp Ermenistan’la ilişkileri kuvvetlendirecek; Kıbrıs’ta, Rum Kesimi ile Yunanistan’ın tezlerini savunacak; Libya’yla anlaşmayı durdurup Doğu Akdeniz’de ‘evrensel ve küresel’(!) barışı sağlayacak; ABD ve AB ne derse onu yapacak; İsveç ve Finlandiya’nın PKK’yı ve FETÖ’yü desteklemelerine göz yumup NATO’ya girmelerine onay verecek; Rusya’ya yaptırım uygulayıp Ukrayna’ya silah ve mühimmat yardımı yapacak.

      Bu mudur? Budur…

      Kendi seçmenlerine bile yedirmeleri zor ya… Haydi hayırlısı…

      • Bunların yapıldığı zaman kişi başı gelir 13 bin dolara çıkmıştı. Şimdi dolar bazında yarısına indi kişi başı gelir. 6-7 bin dolar. Demek ki o yapılan işler doğruymuş. Bu yapılan işler yanlış. Sebep sonuç ortada. Millet aptal değil herhalde.

  11. GEÇEN GÜNDEN KALMIŞ DİL MESELESİ:

    “Ender
    14 Haziran 2022 At 10:20
    Halkımızın genel ortalaması doğru düzgün okur yazar olmadığı için, diplomalı değiller demiyorum, yazdıkları anayasa babayasa da böyle anlaşılmaz, dikiş tutmaz, karmaşık çorba bir şey oluyor. Daha geçen gün yapılmış maddeler bile muğlak. Başkan olur mu olmaz mı? Olamaz kardeşim. İşin esası, bir kişi uzun süre iktidar olamaz. Burası sultanlık değil, padişah seçmiyoruz. Siz etrafından dolaşmak istiyorsanız her zaman yaptığınız gibi devam edin. Bütün cibilliyetinizi biliyoruz. Her türlü şark kurnazlığında ustasınız nasılsa.

    Bu okur yazarlık konusu gerçekten önemli. Okuduğunu yazdığını anlamayan diplomalı cahiller ülkesinde yaşıyoruz. Herşeyi eğip büküyorlar. Mahkeme kayıtları özellikle ibretlik. Türkçe de maalesef zaman içinde yamulmuş bir dil. Anlaşmamak üzerine kullanılıyor. Bence İngilizceye geçelim artık 🙂 Resmî dil olsun. Daha net olsun herşey. Cambazlıklar da bitsin.

    Yorumu Cevapla
    Cevap Enderİptal
    “H. Gayret
    14 Haziran 2022 At 17:12
    Ecevitin lise diploması vardı sadece:)

    Yorumu Cevapla
    Osman
    15 Haziran 2022 At 13:58
    Ecevit hiç CB olmadı.. Başbakanlık için Üniversite diploması gerekmiyor.

    Yorumu Cevapla”

    GÖRÜLDÜĞÜ GİBİ ÇOĞUNDA DİL PAPUÇ KADAR, ÖYLE DEĞİL Mİ?

    • Türkiye Cumhûriyeti’nde

      Lâiklik Kavramının Târihi
      Cumhûriyet Halk Partisi’nin 15 Ekim
      1927 târihinde topladığı 2. Kurultay’ında Mustafa Kemal Paşa’nın teklifi üzerine

      Cumhûriyetçilik, Halkçılık, Milliyetçilik ve Lâiklik partinin dört temel ilkesi

      olarak kabûl edilmişti. 10 Mayıs 1931 târihli 3. Kurultay’da ise bunlara

      Devletçilik ve İnkılabçılık da eklenerek bu altı ilke partinin Altı Ok’u olarak

      bayraklaşacaktı.

      Atatürk’ün “lâiklik”

      konusunda temel düşüncelerini yansıtan

      aşağıdaki beyânları, Türkiye’de bugünkü zihniyet ve uygulamalarla

      karşılaştırıldığında, uygulamalarda nasıl çarpıtılmış olduklarını teşhis ve

      tesbit etmek bakımından fevkalâde ilgi çekicidir. Atatürk diyor ki:

      Din bir vicdân meselesidir. Herkes vicdânının emrine uymakta
      serbesttir. Biz dine saygı gösteririz. Düşünüşe ve düşünceye karşı

      değiliz. Biz sâdece din işlerini, millet ve devlet işleriyle karıştırmamaya

      çalışıyor, kasıt ve fiile dayanan mutaassıb hareketlerden sakınıyoruz.

      (1926)

      Din ve mezheb
      herkesin vicdânına kalmış bir iştir. Hiçbir kimse hiçbir kimseyi, ne bir din, ne

      de bir mezhebi kabûl etmeye zorlayabilir. Din ve mezheb

      hiçbir zaman politika âleti olarak kullanılamaz. (1930).

      Elbette her fert
      dinini, diyâneti öğrenecek bir yere muhtaçtır. Orası da medrese değil

      mekteptir.

      Bizde ruhbanlık
      yoktur. Hepimiz müsâvîyiz ve dinimizin ahkâmını eşit şartlarda öğrenmeye

      mecbûruz. Her fert dinini, diyânetini, îmânını öğrenmek için bir yere muhtaçtır;

      orası da mekteptir.

      Türkiye
      Cumhûriyeti’nde her yetişkin dinini seçmekte hür olduğu gibi, belirli bir dinin

      merâsimi de serbesttir. Yâni, ibâdet hürriyeti vardır. Tabîatıyle ibâdetler,

      güvenlik ve genel âdâba aykırı olamaz; siyâsî gösteri şeklinde de yapılamaz.

      Geçmişte çok görülmüş olan bu gibi durumlara artık Türkiye Cumhûriyeti aslā

      katlanamaz.

      Din simsarlığına
      izin verilmemelidir. Dinden maddî menfaat temin edenler iğrenç kimselerdir. İşte

      bu duruma karşıyız ve buna müsaade etmiyoruz.

      (1930 ).

      Lâiklik, yalnız din ve dünya işlerinin
      ayrılması demek değildir; bütün yurttaşların vicdân, ibâdet ve din

      hürriyeti demektir. (1930).

      Lâiklik, aslā dinsizlik olmadığı gibi, sahte
      dindarlık ve büyücülükle mücâdele kapısını açtığı için, gerçek dindarlığın gelişmesi imkânını temin

      etmiştir. (1930)

      Bütün

      bu güzel beyânlara rağmen 1932 Ramazan’ından i’tibâren Devlet, Lâiklik İlkesi’nin aksine, dine ve

      uygulanmasına doğrudan doğruya müdâhale ederek ezanın Türkçe okunmasını

      mecbûr kılmış, hattâ câmilerde Kur’ân’ın bile Türkçe okunması uygulamasını

      başlatmıştır. Bir müddet sonra bizzât Atatürk’ün müdâhalesiyle Kur’ân’ın Türkçe

      kıraatinden vaz geçilmiş ama ezanın Türkçe okunması 14

      Mayıs 1950 seçimleriyle Demokrat Parti’nin iktidâr olmasına kadar sürmüştür.

      Atatürk’ün

      vefâtından sonra Demokrat Parti iktidârına kadar, Atatürk’ün yukarıda

      zikredilmiş beyânlarında mâkûl bir tanımını bulan, “Lâiklik İlkesi”nden tamâmen

      inhirâf edilerek din ve dindarlar üzerine tedhîşe varan sindirici baskılar

      uygulanmış, polis ve jandarma mârifetiyle evlere yapılan baskınlarda Kur’ân

      okumakta olanlar, elinde tesbih hafî zikir yapanlar, Kur’ân dâhil eski yazı

      harflerle basılmış kitap bulunduranlar, çocuklara dinlerini tanıtan ders vermekte

      olanlar, Elifbâ cüzü ve Kur’ân-ı Kerîm cüzleri satanlar,

      evde topluca namaz kılanlar tutuklanmış, kitaplar da müsâdere edilmiştir.

      Bu

      sindirmeler Demokrat Parti iktidârı sırasında da diğer iktidârlar süresince de,

      her zaman bizzât söz konusu iktidârlar tarafından olmasa bile, Atatürk’ün

      vefâtından sonra çabucak organize olan ve adına “Derin Devlet”(!) denilen ve bir

      örgüt olmakdan çok müsâmahasız, baskıcı, temel hak ve hürriyetlerin

      kısıtlanmasından yana, din-karşıtı bir zihniyeti temsil edenler tarafından da

      bir irticâparanoyası pompalanarak: 1) lâiklik adına, 2)

      “Kemalizm dini”

      adına, 3) çağdaşlık adına akıl ve mantık dışı

      bir slogan edebiyatı yapılarak sürdürülegelmiştir.

      Türkiye’deki lâiklik uygulamaları Devlet’in

      zaman zaman, fakat “Derin Devlet”in ise sürekli olarak lâikliği: 1)

      hayatın her safhasında, 2) siyâsette, 3) ekonomide, 4) ahlâkda, 5) dinde, 6)

      vatandaşın belirli bir şekilde kalıplanıp tek-biçim hâline getirilmesinde ve

      daha pekçok konuda “Türkiye’de norm vaz etme hakkının yalnızca ve yalnızca

      kendisine ait olduğu” şeklinde yorumlamakta olduğunu ortaya

      koymaktadır.

      Bu,

      kendisini layuhtî (aslā hatâ yapmaz) ve layüs’el (tartışılmaz, sual

      sorulmaz) Rabb gibi görmek marazına tutulmuş olanlara has bir Rubûbiyyet Kompleksi’dir. Bu

      dayatmacı lâiklik ideolojisi’ni hareket noktası alan post-modern

      28 Şubat Süreci’nin amacı ise, bunun icbâr etmek istediği insan

      kalıbından inhirâf edenlerin “Evrensel ve Doğal İnsan Hakları’nı yok

      sayan” yeni bir düzenin ihdâsı şeklinde anlaşılmıştır.

      Türkiye’de
      “lâiklik”, halkın bilinçli bir mücâdelesi sonucu elde edilmiş bir hakkı

      olarak ortaya çıkmamış, tepeden inme bir ilke olarak icbâr edilmiştir. Bir denge

      unsuru aslā olmadığı gibi, Atatürk döneminde bizzât kendisi tarafından

      açıklanmış olan amacından da saptırılarak, Derin Devlet’in halkı

      kamplara bölücü bir sindirme ve tedhîş unsuru olarak tecellî etmiştir.

      “Devlet”

      de “Derin Devlet” de zaman zaman lâikliğin uygulanması konusunda örtüşerek

      kendilerine has, sui generis (nev’i şahsına mahsûs) ama

      aslā tanımlamak istemedikleri bir lâikliğe âşık ve de sâdık bir şekilde hareket

      etmişler, ammâ velâkin aslā Atatürk’ün anladığı ve beyân ettiği

      şekilde lâikleşemeden lâik olduklarını ilân edegelmekte de beis

      görmemişlerdir.

  12. Amarika’nın Faiz artırması ne demek dünyada tasarrufların Amarikaya akması demek.

    Dünyada azalan parada Artık Çok yüksek faizlerde versen Türkiyenin para bulamaması demek.

    Şu anki ekonomik durumda Doların hemen yükselmesi demek, Ekonomistler neden yanılıyorlar Çünkü dövizi düşük göstermek için hergün piyasaya Döviz satıyorlar.

    Düşünün Değerinin altında satılması Hazineye ayrı bir yük.

    Hey Halkım uyanın
    Hey halkım uyanın
    Hey halkım uyanın.

    Bir farkına varsan iş bitecek ama gündemi sürekli değiştirdiklerinden yani gizli bir hipnoz yaptıklarından farkına varamıyorsun.

    O hazinenin parası SENİN, O BÜTÇE SENİN, senin paranı heder ediyorlar. Farkına vardığında “Yandı Gülüm keten Helva” Diyeceksin.

  13. FK nın bu sitesinin ne kadar gerekli ve önemli olduğunu!
    Yabancı dil öğrenmenin ne kadar faydalı olup,
    niçin kahrolsun bağzı kişilerin öğrenmemizi, dolayısıyla herşeyi bilmememizi istediğinin kanıtı değilde nedir?
    İkinci bir husus,
    Çarşıda aktarın çuvala diktiği çubuktaki 2 €, 1$, 17₺ etiketi ile oyalanmamızın vakti zamanı geçmiş demekki🙂
    Vakit,
    Paranı yatırıyon dalıra endeksli faiz alıyon
    Kağıt alıyon…
    Altın alıyon…
    Köprü yaptırıyon..
    Yol yaptırıyon..
    Gelecekte şu da olur mu acaba: bunlara endeksli senet çıkarıp tamamen kur üzerinden…
    Neden olmasın!?

    • Bir ülke parasının değerini korumaktan acizse, halk da gider hangi para değerini koruyorsa onunla işini görür. Bugün ve hep olan budur Türkiye’de. Enflasyonla yani paranın değer kaybetmesi ile ile ilgili yapılacak şeyler belliyken tam tersini yapan bir iktidar aslında çok açık bir şekilde enflasyon ile halktan çalıyor demektir. Para sonuçta bizden değer olarak gidiyor birilerinin cebine giriyor. Parayı izleyince katili de bulursunuz. Bugün paramız, dolar üzerinden zenginleşmiş çetelere gidiyor. İktidarın hamiliğinde yürüyen çetelere. O yüzden İngilizce önerimden sonra para konusunda da dolara geçmeyi öneriyorum 🙂 bu kez ciddi. Bakın o zaman enflasyon falan kalmayacak. Domates uzun yıllar kilosu 1 dolar olarak kalacak. Maaşınız da hep 1000 dolar. Çünkü enflasyon üzerinden paranızı çalma imkanı kalmayacak iktidarın.

  14. TÜSIAD başkanı ağırlıklı olarak ekonomik durum hakkında son derece doğru ve gerçekçi bir eleştiride bulundu .Bu arada NATO daki üyelik kriziyle ilgili olarak da diplomasiyi tavsiye eden ve son derece nazik bir ifadeyle haklı bir tavsiyede bulundu .
    Bu derece kibar , gerçekçi ve haklı bir eleştiri daha doğrusu bir tavsiye CB nı çileden çıkarmaya yetti de arttı bile !
    Allah aşkına bu ne tahammülsüzlük, bu ne hiddet bu celal , bu ne saldırganlık, bu ne kin , husumet !
    Yemin ediyorum , hayretler içinde kaldım!
    Olmaz böyle şey, bu kavgayla, bu nizayla , bu çatışmalarla ülke gerildikce geriliyor !
    Ondan sonra da insanlarımızın neden birbirlerini , eşlerini , çocuklarını katlettiklerini , akla hayale gelmeyen olayların, kötülüklerin neden
    yaşandığını merak ediyoruz.
    Rüzgar ekilen yerde fırtınadan başka ne beklenir , güller mi açacak!
    Allah herkese akıl fikir versin !

    • Türkiye, İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyeliği konusunda bir politika izliyor.
      Tüm dünyaya diyor ki:
      *
      “Bu iki ülke, teröre destek veriyor. Bizim canlarımız gidiyor, onların hiç umurlarında değil. Bu iki ülke, teröre verdiği desteği hemen kessin. Biz de onların NATO’ya girmesine evet diyelim.”
      *
      Türkiye’nin izlediği politika bu.
      Net. Basit. Şeffaf. Anlaşılır.
      Ve sonsuz haklı.
      *
      Bu politikaya…
      NATO Genel Sekreteri, hak verir gibi duruyor.
      Bırakın NATO Genel Sekreteri’ni…
      İsveç ve Finlandiya bile “Çok haksızsın Türkiye” demiyor, diyemiyor.
      Hatta İsveç, terör yasalarını değiştirmeye başladı bile.
      *
      Muhalefetimiz bu konuda gür bir seda ile destek vermese de en azından konuyu sessizce geçiştirmekle meşgul.
      Sen insanı çileden çıkarırsın be TÜSİAD
      *
      İşte böyle bir ortamda…
      Bir tek ama bir tek TÜSİAD’dan aykırı bir ses çıktı.
      TÜSİAD, Türkiye’nin İsveç ve Finlandiya politikasını hiç beğenmediğini açıkça ortaya koydu.
      *
      Peki nasıl ortaya koydu?
      Şöyle dedi TÜSİAD Başkanı Orhan Turan:
      *
      “Terörden çok çekmiş, acılar yaşamış bir toplumun hassasiyetlerine dost ve müttefik ülkelerin daha fazla dikkat etmesini istemek elbette Türkiye’nin hakkıdır. Ancak en haklı olduğumuz konularda bile çıkarlarımızı korurken tercih edeceğimiz yöntem amaca varmamızı kolaylaştıracak şekilde formüle edilmelidir.”
      *
      Aman da aman!
      Tavsiyeye gelin.
      *
      TÜSİAD’ın tavsiyesine göre…
      İsveç ve Finlandiya’nın teröre destek vermesi karşısında…
      Bu iki ülkeye dönüp şöyle denilecekmiş:
      *
      “Çok sevgili dost İsveç. Pek kıymetli müttefik Finlandiya. Biz terörden çok çektik. Lütfen bu konuda biraz daha dikkat edin. Lütfen ama.”
      *
      TÜSİAD’a göre…
      Böyle dersek…
      Çok şık olurmuş, acayip etki yaratırmışız, süper sonuç alırmışız.
      Ama “veto meto” falan diyerek sert dalarsak…
      Amaca varmamız mümkün olamazmış.
      *
      Yahu TÜSİAD!
      Tam bin iki yüz elli yedi sene…
      “Lütfen bu konuda biraz daha dikkat” desen…
      İsveç ve Finlandiya’nın yüzündeki tek tüyü bile oynatman mümkün olmaz.
      Bunu nasıl görmezsin?
      Bunu nasıl fark etmezsin?
      Yoksa gördüğün ve fark ettiğin halde mi böyle tavsiyelerde bulunuyorsun?
      *
      Bak, nasıl sinirlendim şimdi.
      Demek ki insan böyle çileden çıkıyor.

      • Muzaffer Sever kardeşim, burada bahse konu olan o açıklamaya verilen son derece ağır, sert ve aşağılayıcı cevaptır .
        Siz fanatik ama oldukça inançlı bir insansınız; Allah aşkına elinizi vicdanınıza koyun ve cevap verin: Buna gerek var mıydı! Daha uygun , daha yumusak bir cevap verilemez miydi !
        Hatta bunları davet edip ‘Bunları daha ayrıntılı olarak ve sizin bilmediklerinizi de anlatarak yüzyüze görüşelim ‘ denseydi daha güzel olmaz mıydı , hiç bir şey kaybedilmez ama çok şey kazanılırdi ! Öyle olsa bile ‘ Kötülüğe iyilik er kişinin kârıdir’ değil mi ?
        İyi geceler

  15. Kesinlikle yazım hatası.
    Ancak, ülkeyi yönetenler hiç sektirmeden ve mütemadiyen söylediklerinin “tam tersini” yaptıkları için, bu yönüyle çok yerinde bir ifade.
    Ben yine de yazım hatası olduğunu, cümle içinde TL ve doların yer değiştirmesi gerektiğini düşünüyorum.
    Sayın h gayret!
    Sabah erken olursa okuduklarınızı anlayabiliyorsunuz.
    Ümitvar bir gelişme.
    Yakında(benzin-mazot 50 TL olduğunda) ülkemizde hayat pahalılığı var derseniz şaşırmayacağız.
    Bu arada CDS’i öğrendiniz mi?
    Kahvaltıdan önce mi ? Sonra mı ?
    Diye sormadınız da.

  16. İktidarın Suriye’ye girdim gireceğim derken, neden birden bire çark edip Ege’ye çıkarma yapıp Yunanistan’a posta koymaya gittiği anlaşıldı. Rusya posta koymuş meğersem. İşler karışık yine. Beceriksiz iktidar dış politikada da her zamanki gibi yalpalıyor. Yakında kuzu kuzu NATO genişlemesini de kabul etmek zorunda kalacak, karşılığında da alacak fazla bir şeyi yok. Başkanlık sistemi Türkiye’yi içinden çıkılmaz zorluklara sokuyor. Her alanda kayıp, toptan iflasa gidiyor ülke.

    Yakında yeni açılımlar da göreceğiz gibi yine. Öcalana da selam çakacaklar. Dön baba dön. Çalan çırpan malı götürüyor. Ülke ise bir milim ilerleme göstermiyor, üstüne geri geri gidiyor.

    https://serbestiyet.com/featured/ya-sinavda-sorular-calismadiginiz-yerden-cikarsa-94624/

  17. “Umarım, bu durumdan tez zamanda kurtuluruz.” Kurturlmak şöy dursun daha beter olmamak için dua edelım.
    Ben hiç haberleri kaçırmam. Burada Faiz haberi en sonunda verdiler bir dakika dahı sürmedi. Yainız Pazartesinden bu tarafa Trump’ın başkanlığı döneminde yaptığı hırsızlık ve Yolsuzlukları konuşuluyor.
    2 soruşturmasında”da beraber çalışdıkları ekip iTuranpin bütün incilerini döktüler.
    Sadec en önemsız o lanı yazayım.
    Oğlunun Kız arkadaşı Turampın 2.döneminde
    kazanmadan erken kazndığını ilan ettiği zaferinde 2 buçuk dakika konuştuğu yalanlar için Beyaz Saraydan 60 bi dolar almış,
    Bu gibi yalanlara dahı US devletinden para
    Almışlar

    • “NR
      16 Haziran 2022 At 08:32
      “Umarım, bu durumdan tez zamanda kurtuluruz.” Kurturlmak şöy dursun daha beter olmamak için dua edelım.”
      AĞZINIZDAN YEL ALSIN NURDAN ABLA, KURTULMAYALIM, CAHİLLİĞİME VERİN, NEYE AMIN DİYECEĞİMİ ŞAŞIRDIM DA…:)))

  18. “TL’den dolara geçilsin isteniyor, tasarruflarda fazla kımıldama olmuyor.”
    BU CÜMLEDE BİR YAZIM HATASI YOKSA BİR MANTIK HATASI MI VAR DİYORUM AMA YİNE DE BEN BİLMEM, EKONOMİ DEHASI NANEMOLLA MUHALİF MARABALAR BİLİR…
    HAKSIZ MIYIM MUCİB BEY?

    • Herşeyi dolara bağladıkları yanlış değil. TL mevduatlarının faizini bile dolara endekslediler. Faizleri bir taraftan düşük göstererek faiz rant ve dolar lobisine kaynak aktarıyorlar ve cebimizden göz göre göre çalıyorlar. Aşağı yukarı tüm tasarruflar dövizde yada dövize endeksli. İçerdeki laz müteahhitler bile dolarla çalıyorlar. Köprü yol havaalanı hepsi dolarla para basıyor bunlara. Hatta Türk mahkemelerini de saymıyorlar. Söke söke alırız demişti ya iktidar.

    • Yok yok , haksız değilsin H.Gayret kardeşim!
      Resmen olmasa da el altından dolara geçtiğimizi zaten herkes biliyor !
      O nedenle yapacak bir şey yok , rahat ol!
      Iyi günler

Yoruma kapalı.