You are currently viewing Adil Öksüz konusu önemli; ancak ortalığı sirke döndürmemek şartıyla…
Adil Öksüz, Kışla Jandarma Karakolu'nda..

Adil Öksüz konusu önemli; ancak ortalığı sirke döndürmemek şartıyla…

 

Adil Öksüz konusuna daha ilk günden merakla eğilen benim. Görünenin arkasında bambaşka bir tablo olduğundan ilk kuşkulanan ve bunu kayda geçiren de… Herkes arkasını bıraksa sonuna kadar takipçisiyim de konunun…

Yine de okur tatmin olmuyor. Dün bir dostum, “Her türlü ihtimali akla getiriyorsunuz, sen ve diğerleri, iyi de, sana göre durum ne?” diye sorma ihtiyacı duydu.

‘Her türlü’ demese itiraz etmeyecektim; ama ettim. Benim aklıma gelmeyen ihtimalleri dillendirenler de var. Dün bir gazete (Cumhuriyet), CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun “Elimde belge olmadığı için söyleyemem” demesini, Öksüz’ün daha ilk günden devletin elinde bulunduğu teziyle açıkladı.

Kemal Bey’e göre ‘Pensilvanya’nın 2 numarası’ diye bilinen kişi, şimdilerde devletin konuğuymuş…

Bu ihtimal aklıma gelmemişti doğrusu…

Dostum temel tespitinde haklı: İhtimalleri birbiri ardına sıralasam da kendi tezimi şimdiye kadar açık etmedim. Hayır elimde belge olmadığı için değil; sonuçta adam ortaya çıkana kadar bu konuda söylenen ve yazılan her şey ‘spekülasyon’ sınırları içerisinde kalır.

‘Spekülasyon’ ise belge gerektirmez.

Benim endişem daha profesyonel: İki gün sonra yanlış çıkmayı göze alamıyorum…

Saddam saklanıyordu, hatırlıyor musunuz?

Irak’ın ABD tarafından işgali sonrasında yaşanan en büyük muammalardan biri Saddam Hüseyin’in durumuydu. Unuttunuz mu yoksa: ABD ülkeyi işgal etti etmesine, ama Saddam Hüseyin’i ele geçiremedi. Ortadan toz olmuştu Saddam. Öyle günler, haftalar değil, neredeyse bir yıla yakın bir süre onunla ilgili ‘spekülasyonlar’ okuduk gazetelerde, TV ekranlarından uzmanların görüşlerini dinledik…

Neler, neler demediler…

Sonuçta, adam, bir kuyuda saçı sakalı birbirine karışmış bir vaziyette, tek başına, günlerini geçirirken ve tesadüfen bulundu.

Saddam böyle bulunmuştu
Saddam böyle bulunmuştu

O kadar zaman boyunca hep o kuyuda mıydı? Aslında bir yerlerde tutuluyordu da, tam o sırada bulunması uygun görüldüğü için mi, kuyuya konulup yakalanması sağlanmıştı?

Ardından bu yönde ‘spekülasyonlar’ okuyup dinledik…

Ben o tür zihin karıştırıcı senaryoları başkalarına bırakıyorum.

Suçlanan Jandarma hassasiyet gösterdi

CHP lideri Kılıçdaroğlu’nun “Öksüz’ün hâkime sunulan dosyasının içini kimler boşalttı?” sorusuna ilk cevap dün Cumhuriyet’ten gelmişti; bugün de Hürriyet konuya girdi.

İki versiyon arasında farklar var ama.

“Dosyayı boşaltan Jandarma” diyordu manşet haberinde Cumhuriyet‘Kazan Akıncılar Jandarma Karakolu görevlileri’ imiş dosyayı boşaltarak hâkime sunanlar…

‘Ankara Batı (Sincan) Cumhuriyet Başsavcılığı kaynakları’ söylemiş bunu Cumhuriyet’e: “Jandarma ne bu kişinin geçmişini araştırmış, ne ifadesini almış, ne de üst arama ve yakalama tutanağı düzenlemiş… Deliller savcıdan ve hâkimden gizlenmiş…” demişler…

Jandarma’nın dili yok mu? Oradan alınan haber de ‘Öksüz tutanağı: Muammalar’ başlığıyla bugün Hürriyet’in manşetindeydi. Bir değil, tam üç tutanak tutmuş Jandarma.

Okuyalım:

Dosyadaki belgelere göre, Ankara Organize Şube Müdürlüğü’nde görevli Emniyet Amiri H.K, aralarında Öksüz’ün de bulunduğu şüphelileri teslim almak için Jandarma Karakolu’na gitti. Burada iki tane ‘Teslim Tesellüm Belgesi’ hazırlandı. 16 Temmuz saat 14.30’da hazırlanan ve Adil Öksüz, 3 Jandarma personeli ile Emniyet Amiri H.K’nın imzasının bulunduğu ‘Teslim Tesellüm’ belgelerinin birinde, Öksüz’ün üzerinde çıkan para ve telefonlar yazıldı. Aynı gün ve aynı saatte tutulan Adil Öksüz ile Emniyet Amiri H.K ve 3 Jandarma görevlisinin imzasının yer aldığı ikinci tutanakta ise ilk tutanaktaki ifadeler yazıldıktan sonra ‘Markası ZTE 4G LTE olan GPS yer koordinat belirleme cihazı’ ifadesi yer aldı. Her iki tutanakta da Emniyet Amiri H.K’nın ‘teslim alan’ bölümünün karşısında imzası yer aldı.”

Üçüncü bir tutanak daha varmış dosyada; orada ise GPS cihazının bulunamadığı bilgisi yer alıyormuş…

[Cihaz bulunamadıysa nasıl oluyor da markası biliniyor?]

İsmi gizlenen Emniyet Âmiri H.K. da zaten imza atmamış üçüncü tutanağa ve Öksüz’ü karakoldan almadan “Başka bir işim var” deyip oradan sıvışmış…

MİT mi, Jandarma mı, yerli mi, yabancı mı?

Kusura bakılmasın, ama ‘gereksiz bilgiler’ değil ihtiyacımız olan; gerekli bilgilerin peşine düşülmeli…

Böyle bir ortamda, hele yerli veya yabancı bir devletle irtibat ihtimali söz konusu ise, Adil Öksüz ile ilgili spekülasyonlar yapmak akıl kârı mı?

“Hiç bulunamayacak” dersiniz, “Bir yabancı ülkeyle irtibatlıydı, kaçırmışlardır” veya “MİT ajanıydı” ya da “İki taraflıydı” gibi şeyler yazar veya söylersiniz, hele bazılarının yaptığı gibi “Bu tür adamları hemen ortadan kaldırırlar” diye bilgiç bilgiç konuşursunuz… Bir de bakarsınız, ertesi gün bir yerlerde ortaya çıkıverir adam…

Yeniden ortadan kaybolmak üzere…

Fakat o arada bu tür spekülasyonları yapanları, yüzü mosmor bırakarak, ilelebet mahçubiyete sürüklemeyi ihmal etmeden…

Neme lâzım…

Kim Philby 1955 basın toplantısında inkâr etmişti, 8 yıl sonra Rusya'ya kaçtı
Kim Philby 1955 basın toplantısında ilişkisini inkâr etmişti, 8 yıl sonra Rusya’ya kaçtı
İngiltere’de hâlâ çözülemeyen muammalar var

Bu tür olaylardan bazısı ilelebet üstü kapalı kalmaya da mahkûmdur…

Geçen gün, İngiliz Daily Mail gazetesinde fazla büyütülmemeye çalışılmış ilginç bir haberle karşılaştım…

Soğuk Savaş’ın en soğuk günlerini, İngiltere, ‘Cambridge Spy Network’ diye anılan bir casus şebekesi şokuyla yaşamıştı. Hepsi önemli ailelerin çocukları olan bir grup genç, Cambridge Üniversitesi’nde okurken ‘komünizme’ ilgi duymuş, onların bu ilgisi Sovyetler Birliği hesabına casusluğa dönüşmüştü.

MI6 istihbarat örgütüne girdi o gençlerin üçü, biri (Kim Philby) neredeyse teşkilâtın başına geliyordu.

Sonradan casusların 3 kişiyle sınırlı olmadığı ortaya çıktı. Kaç kişiydiler? En son bildiğimiz 6 kişiydiler…

Habere göre, 7. biri daha varmış…

Konuyu ele alan mahkeme devlette arşivinde bulunan bir mektuptan hareketle o kişinin de ‘casus’ olduğunu tespit etmiş, ama isminin açıklanmamasına karar vermiş…

Adam hâlâ sağ imiş çünkü ve ‘kişisel ilişkileri zarar görebilirmiş’, ayrıca Soğuk Savaş’ın şartlarında gerçekleşmiş bir olaya karışmış birini bugün afişe etmenin bir yararı da yokmuş…

Dünyanın en aptalca mahkeme kararı…

Öyle, ama kendi içerisinde tutarlı.

Casusluk, ajanlık gibi karanlık alanda ifa edilen görevleri yerine getiren kişilerin sadakatlerinin hangi tarafa olduğunu bilemezsiniz…

Kimin elinin kimin cebinde olduğu belli olmayan bir alandır o alan…

‘MİT’ dersiniz, adam ‘Jandarma ile irtibatlı’ çıkar; kendi ülkenize çalıştığını sandığınız bir kişi yabancı bir devletin menfaatlerini kolluyor olabilir…

En iyisi, sağlıklı olduğuna inandığınız bilgileri –sağlıksızlarını ayıklayarak– okurlarınızla paylaşmakla yetinmektir.

Benim burada yapmaya çalıştığım gibi…

ΩΩΩΩ