Türkiye’nin altı yıl aradan sonra İsrail’le yeniden yakınlaşması bizde karışık hislerle karşılandı. AK Parti’ye her zaman karşı çıkanlar, bu gelişmeyi, hükümetin ve Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın yeni bir yenilgisi olarak yansıtırken, AK Parti’yi her durumda destekleyenlerin anlaşmaya destekleri çok zayıf kaldı.
Bunu da doğal karşılamamız gerekiyor. Aradan geçen altı yıl boyunca yazılıp söylenenlerin keskinliği bugünün asla yaşanmayacağını düşündürmüştü çünkü.
“Dış politikada hislere yer yoktur; her ülke kendi çıkarı istikametinde tavır alır” diyenler bir kez daha doğru çıktı.
Aynı durum İsrail için de –hatta orada bizden de fazla– söz konusu.
İsrail basını, İbranicesi de İngilizcesi de, iki ülke arasında bu defa anlaşılmaya varılacağı iyice belirgin hale geldiğinden beri, kendi hükümetlerinin ve Başbakan Netanyahu’nun yanlış yaptığını yazıp duruyorlar. Benim erişebildiğim İsrail gazetelerinde, pek çok yazar, anlaşmanın ‘Tayyip Erdoğan’ın zaferi’ olduğunu yazmakta.
Sebep yine aynı: İsrail kamuoyu, altı yıl boyunca, Netanyahu’nun ağzından Türkiye ile asla yeniden yakınlaşılmayacağını düşündüren sözler duydular; hükümete yakın kalemlerden Türkiye’yi ve AK Parti ile Tayyip Erdoğan’ı en aşırı biçimde suçlayıcı yazılar okudular.
Okuyunuz: “Türkiye ISIS (DAEŞ) ile ticaret yapıyor., bütün uluslararası anlaşmaları çiğneyerek Irak’ı işgal ediyor ve şimdi de Rusya ile ters düştü. Türkiye ile yakınlaşmak Mısır’la ilişkilerimizi de etkileyecektir.”
Bu görüş, İsrail’de yeniden hükümete girip Savunma Bakanlığı koltuğuna oturan Avigdor Lieberman’ın; göreve başladığı gün, bir ay önce (21 Mayıs günü) söyledi bunu Lieberman…
Netanyahu artık onu nasıl ikna ettiyse… Çünkü anlaşmayı hükümetinin bütün üyeleriyle birlikte Lieberman’ın da onaylaması gerekiyor.
Ne yapalım, dünya böyle bir dünya işte.
İkna faaliyeti ihmal edildi
Netanyahu ve hükümeti anlaşmayı kendi halkına daha kolay satacaktır. Nitekim, bugün, Başbakan Binali Yıldırım aynı dakikalarda Ankara’da basına açıklama yaparken, Netanyahu da, eş-zamanlı olarak Roma’da düzenlediği basın toplantısında “Bunu üzerinde uzun uzadıya düşündükten sonra söylüyorum: Anlaşmanın İsrail ekonomisi üzerinde muazzam etkileri olacak” dedi.
İsrail’de bu söylem etkili olabilir diye düşünüyor olmalı.
Gerçekten de anlaşmayla birlikte başlayacak yakınlaşmanın ekonomik ve ticari boyutları, bir süredir kötü sinyaller veren İsrail ekonomisi için cansuyu etkisi yapabilecek. Savunma sanayiine ek olarak, yeni bulunan ve bir türlü yurtdışına taşınamadığı için işlevsiz kalan doğalgazı, İsrail, Türkiye’ye ve boru hatları sayesinde başka alıcılara satabilecek.
Türkiye’de ise, AK Parti tabanına hitap eden medyadan gelen ilk tepkilere bakılırsa, anlaşmanın kamuoyuna kabul ettirilmesinde sorunlar yaşanacağı anlaşılıyor. Anlaşmanın şartlarında kendilerini ilzam eden hususlar konusunda, Filistin/Hamas tarafını ikna faaliyeti yürütüldü; onlar ikna olmuşa benziyor.
Aynı faaliyet çerçevesinde, Türkiye’deki hassas çevrelerle anlaşma imzalanmadan önce görüşülmediği, görüşülse bile görüşülenlerin tam anlamıyla ikna edilemediği belli.
Oysa, anlaşmanın tamamlanması için, iki tarafın anayasal onay sürecini çalıştırması gerekiyor; bizde uluslararası anlaşmaların onay mercii TBMM… Eğer konuya şimdi fark edilen soğuk yaklaşım devam ederse, anlaşmanın onayı Meclis’te kazaya bile uğrayabilir.
Keşke başka sorunlu ülkelerle birlikte yapılsaydı
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yakın çevresinden başlayarak kamuoyunu ikna edecek biçimde konuyu izah etmesi şart.
Aradaki buzları eritme faaliyeti yalnızca İsrail ile sınırlı kaldığı için sorunu anlatmak hayli güç; altı yılın medyaya yansıyan tortuları ortada. Kendilerinden anlaşmayı benimsemeleri ve okurlarına da benimsetmek üzere yazılar kaleme almaları, yorumlar yapmaları beklenen medya isimlerinin aleyhte yazılarının mürekkepleri henüz taze; TV’lerdeki İsrail karşıtı yorumları da hafızalardan henüz silinmedi.
Dış politikanın soğuk gerçekliğini hatırlatarak ilişkileri köklü biçimde kopartmanın yanlışlığını söyleyen ve yazanlara, gazetelerinde ve ekranlarında saldıran ‘medya kişilikleri’nin, birdenbire tam tersi bir söylemle okur karşısına çıkmaları herhalde zor olmalı.
O insanları da zor durumda bırakan bir oldu-bitti bu.
Keşke soğuk ilişkilerin iyileştirileceği olumlu gelişmeler aynı zaman diliminde Rusya ile de yaşansa ve sonuca eriştirilseydi.
Hatta aramızda sorunlar bulunan başka ülkelerle de…
Dış politikada vites değiştirildiği izlenimi verecek bir çerçeve içerisinde, İsrail ile yakınlaşma, daha kolay sineye çekilebilir, her durumda hükümet politikalarını savunmak durumunda olanların işi daha kolay olabilirdi.
Yazdım, bir daha yazayım: Son gelişmeye ‘birdenbirelik’ özelliği katan ve daha kolay alınabilecek bir virajı sert hale dönüştüren sebep iki kişinin konumlarının değişecek olmasıdır.
İlki, bu yıl sonunda görevi sona erecek olan ABD Başkanı Barack Obama; diğeri de Ankara’daki görevlerinden önce İsrail’de büyükelçilik yapmış olan ve şu yakınlarda bir yurtdışı göreve atanan Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Feridun Sinirlioğlu……
Onlar görevlerinden ayrılacağı için iş biraz aceleye geldi.
Ne yapalım, böyle oldu.
Meraklısına sonradan not: Rusya ile yakınlaşma haberi öncesi yayımladığım bu yazıdan sonra bir okur ”Rusya ile yakınlaşma sonrasında bir üçüncü yazı daha bekliyoruz” mesajı gönderdi. Sırf hemen ardından aramız açık olan başka ülkelerle de derhal yakınlaşma başlarsa çok yanlış anlaşılır diye düşünüp bu notla yetiniyorum. (FK)
ΩΩΩΩ