Ayağa batan kıymık türü basit olaylar siyasette de istenmeyen gelişmelere sebep olabiliyordu

41
Reklam

Ayağına kıymık battı diye insan ölür mü?

Ölürmüş. 

Hüseyin Kobyaoğlu’nun ayağına bir ay kadar önce bahçede kıymık batmış. Rahatsızlanıp hastaneye kaldırıldığında kıymığın enfeksiyon yaptığı teşhisi konulmuş. Hastanenin yoğun bakım ünitesine kaldırılan adam önceki akşam vefat etmiş.

Kıymık enfeksiyona, enfeksiyon da ölüme yol açmış…

Ajansların duyurduğu haberi okuyunca gözümün önüne siyasi hayatımız, onun en belirgin unsurları olan siyasi partiler, iktidar ve muhalefet cepheleri, siyaset erbabının icraatları ve onlara verilen tepkiler geldi.

Kıymık-ölüm ilişkisine benzer bir takım gelişmeler siyasi hayatta da yaşanır.

Önce basit sayılan bir olay meydana gelir. Basit sayıldığı için üzerinde fazlaca duran olmaz. Ancak o basit olay çok daha karmaşık bir sorunun başlangıcıdır ve öyle olduğunu kimseler fark etmez ya da edemez. Vücutta kıymık batmasıyla meydana gelen değişime -iltihaplanmaya- benzer bir toplumsal rahatsızlık doğurur o ilk bakışta basit görülen olay.

Basit olaya göz yumulması, üzerine gidilmemesi, sorunun çözümü için çaba gösterilmemesi, bunu yapan/lar/a pahalıya mal olabiliyor.

Reklam

Siyasetçiyse o olayın kahramanı o, bir siyasi partiyse parti, sonrasında gücünü kaybediyor. Siyasette ölüm nasıl bir şeyse onların akıbeti işte öyle oluyor.

Çok partili siyasi hayata geçtiğimiz 1950’den sonrasına ‘kıymık’ metaforu açısından ve yakından baktığımızda, kıymık kadar önemsiz bir olayla başlayan geri gidiş sonucu iktidardaki varlıklarını kaybetmiş siyasi figürleri hemen keşfederiz.

Vaktiyle ülke yönetiminde yer almış partiler, onlar adına önemli görevler üstlenmiş lider konumundaki siyasiler sonradan o konumlarını kaybettiler. İktidardayken partiler, muktedirken onların yönetici kademesi bir çırpıda kişilerin hafızasından silindi, tarihin hafızasına karıştı.

Her bir örnek kurum ve kişiye “Neden?” sorusuna cevap aramak için baktığımızda, sonun başlangıcının çoğunda ‘kıymık’ kadar önemsiz bir veya birkaç olay olduğunu da fark edebiliriz.

Örnek?

Aklıma gelen ilk örnek, 1950’de çok partili siyasi hayata geçilmesiyle birlikte demokrasinin işlevsel hale geldiği ülkemizde, bu olumlu gelişmenin önünün kesilmesi -27 Mayıs 1960 ihtilali- olayıdır.

Ülkemizde demokrasinin önü askerler tarafından ilk o darbeyle kesildi.

Peki ama neden?

Reklam

Geriye dönüp bakıldığında pek çok başka sebepler ileri sürenler de oluyor ama bana en makul gelen Türkiye’nin eksen kaymasının bunda önemli bir rol oynadığıdır.

Başbakan Adnan Menderes iktidarlarının sonuna doğru işlerin ters gittiğini anlar gibi olmuştu. Bugünlerde bile birilerinin kendisinden “Gelmiş geçmiş en Amerikan yanlısı başbakan” diye söz ettiği Menderes Washington tarafından üzerinin çizildiğinden kuşkuluydu.

Emin olmak veya ikna etmek için ABD’ye de gitti Menderes. 1959 yılının Ekim ayında. Beyaz Saray’da çok kötü karşılandığını gezisini sol bir gazete adına izleyen gazeteci Orhan Karaveli’nin ‘Görgü Tanığı’ adıyla yayınlanmış anılarından öğreniyoruz. Eisenhower ile görüşmesi çok kısa -25 dakika- sürmüş, konuğunu küçük bir odada kabul eden ABD başkanı onu kocaman bir fotoğrafını eline vererek uğurlamış…

Türkiye’nin Washington büyükelçisi Suat Hayri Ürgüplü durumu ‘yazılmaması kaydıyla’ Karaveli’ye şöyle özetlemiş:

“Amerikalılar Menderes’i çoktan sildiler. Gözden çıkardılar onu! Değil 500-600 milyon dolarlık yeni bir yardım, 1 dolar bile vermemekte kararlılar. Biz bunu ‘hissettiğimizi’ kendisine ilettik. Belki o da her şeyin farkında, ama şansını deniyor. Ümidini büsbütün kestiği an Türkiye’nin dış politikasını değiştireceğinden hiç kuşkun olmasın.”

İhtilali yapan askerler böyle bir işe kim/ler/in iteklemesiyle girdiklerinin farkında bile değillerdi. Bunu da darbecilerden Sami Küçük’ün uzun yıllar sonra yayınladığı ‘Rumeli’den 27 Mayıs’a’ adlı anılarında okuyoruz.

Okuyalım: 

“Ben İngiliz Harp Akademisi’ni bitirmiş, üç yıl Tokyo’da tüm personelinin Amerikalılar olduğu BM Komutanlığı’nda çalışmış, Türkiye’de Genelkurmay ve Milli Savunma bakanlığı protokol şubesinde görev yapmam nedeniyle yabancılarla ve öncelikle Amerikalılarla en sık görüşen MBK üyesiydim. Ben ve İngilizce bilen diğer MBK üyeleriyle yaptığım görüşmelerde, Amerikalıların bizi ihtilale teşvik eden söz ve imalarla karşılaşıp karşılaşmadıklarını sorduğumda hep hayır cevabı aldım…”

Ne diyor, ne diyor? İhtilali yapmışlar, etrafta “İhtilali Amerikalılar yaptırdı” söylentisi başladığında, Milli Birlik Komitesi (MBK) üyesi askerler birbirlerine “Seni Amerikalılar mı teşvik etti?” diye sorup durmuşlar.

Sorulanlar “Hayır” cevabını vermişler.

Oysa 38 üyeli MBK’nin üyelerinden hatırı sayılır bir bölümü, ABD’nin dünyaya darbeci diktatörler yetiştirmek üzere kurduğu ‘US Army School of the Americas’da (SOA) bir dönem eğitim görmüşlerdi.

[Eski bir yazımdan şu bilgiyi de aktarayım: “Mezunlarının darbeci eğilimleri ve insan hakları ihlâlseverlikleri ile şöhretli SOA için, Temsilciler Meclisi üyesi Joseph Kennedy, ‘Dünya tarihinde SOA kadar diktatör yetiştirmiş bir başka okul yok’ demişti. Manuel Noriega’dan (Panama) Roberta Viola ve Leopoldo Galtieri’ye (Arjantin) kadar tam 11 diktatör SOA’da eğitim gördü.”]

Bereket artık siyasi hayata dışarıdan -ve içeriden de- müdahale dönemlerini geride bıraktık. Daha dün, bir araya gelerek ortak bir bildiriye imza atan 10 ülkenin büyükelçisine en yetkili ağızlardan çok ağır cevaplar verildi, herbiri Dışişleri Bakanlığı’na çağrılıp azarlandı da.  

Askeri vesayet de çok şükür sona erdi.

Gündemden kalkmış olsa bile, yakın siyasi tarihte olup bitenlerden habersiz kitlelere o kötü ve uğursuz günleri hatırlatmakta yarar var.

Şimdilerde siyasi hayatta ‘kıymık batması’ anlamına gelecek basitlikteki olayları başka yerlerde aramak lazım.

ΩΩΩΩ 

Reklam

41 YORUMLAR

  1. “…Ben ve İngilizce bilen diğer MBK üyeleriyle yaptığım görüşmelerde, Amerikalıların bizi ihtilale teşvik eden söz ve imalarla karşılaşıp karşılaşmadıklarını sorduğumda hep hayır cevabı aldım…”
    :))))))))))))
    Ne mümkün, estağfirullah, olur mu öyle şey?!
    Olsa olsa, durumdan vazife çıkarmışsınızdır.

  2. sayın yazar artık darbeler bitti demiş.
    yani dalga mı geçmiş yoksa bizle kafa mı bulmuş.
    Herhalde daha 5 yl önceki ordunun yarısının darbe başında yakanlandığını unutmuş.
    Bşden in açıkca dostkarımızı destekleyerek işi halledeceğiz dediğini de
    Ya büyükelçilerin toplu cüreti de herhalde anayasının fikir belirtme özgürlüğü.
    Bırakın Kızıl soros ajanımınız demişler.
    Bşz höt deyince tehkşkenin geçtiğini varsaymış.
    Yani şimdilik gelde gör gününü dedik.
    ama elbetteki biz dedik diye onlar vazgeçmeyecek yani tehlike orada duruyor

    Ha eskiden ABD ha deyince el pençe duran bir başkan yok o ayrı mesle

  3. ‘Askeri vesayet de çok şükür sona erdi ‘ diyor Fehmi Bey ;
    ‘ Ne efsunkar imişsin ey didarı hürriyet ,
    Esiri aşkın olduk gerçi kurtulduk esaretten ‘ Namık Kemal .
    Evet, askeri vesayetten kurtulduk derken başka vesayetlere savrulduk !
    Biz herhalde bu vesayetten kurtulamayacağız vesselam !

    • Ne gibi vesayetlere savruldunuz mucib bey? Milli iradeye ram olmak mı vesayettir?

  4. Bir süre önce “siyasetçiler için tövbe-i nasûh lazım” diyen Cemil Çiçek,yakın zamanda yine benzer bir çağrı yaptı ve yargı sistemi ile yargıçları eleştiren beyanlarda da bulundu. İşte oluşan yaraların,enfeksiyonların,kangrenlerin çaresi de burada yatıyor.

    Pişmanlık kanunlarda birçok suç için indirim hatta cezasızlık sebebi bile olabiliyor.

    Tövbe yapılan yanlışlardan dönme ve o yanlışları telafi etme yoluna girmek oluyor.

    Tövbeye niyet ve o niyetin tezahürü olan gösterisi,suçlunun,günahkarın iç huzuruna ulaşmasının da sebeplerindendir.

    Umumi suçlarda umumiyet arzeden pişmanlık anlamına gelen tövbe umumi bir af vesilesi bile olabilir. Devletler bile zaman zaman genel af ilan ederler.

    Toplumun ayarlarını bozacak şekilde siyaseten yanlış yapanların ve siyasi konjonktüre hasbelkader uyarak bürokraside yanlış yapanların da tövbeye yönelmeleri ve bunun gösterisi olan samimi pişmanlıklarını ortaya dökmeleri kendilerinin de,toplumun da huzurunu sağlayacak,toplumsal tıkanıklıkları açacak nitelikte önemli bir sebeptir.

    Gerekirse bedelini de ödemeyi kabullenerek tövbeye yönelmek lazım…Korkmamak lazım,dünya geçip gidiyor…Hem gerçekler bir şekilde ortaya çıkacaksa,onların korkusunu sürekli yaşamaktansa kendi yüzleşmesini -başkasının zoruyla karşılaşmadan- kendisi yapan elbette bu işten kazançlı çıkacaktır. Sözü çok uzatmaya gerek yok;özetle bitireyim.Cemil Çiçek’in dediği gibi yani ” tövbe etmek lazım”.

    • “Cemil Çiçek’in dediği gibi yani ” tövbe etmek lazım”.
      Yik üyesi(maaş18bin tl) olan ben değilim, tövbe için önden buyursun!!!!

  5. Abi ne kıymığı… Bugünlerde kazık batıyor kazık. Heryerimiz delik deşik oldu.

  6. Sayın yazar
    Bu vatanın tabanı nasırlıdır. Kıymıkdır dikendir batmaz. Batsada söküp atılır. Kıymık mıymık işlerle uğraşmayın.
    Kıymıklara bel bağlamayın.

  7. Sayın Koru ,
    Kaos teorisi ya da kelebek etkisi kavramlarını çağrıştırdı yazınız. Eminim , Akparti içinde birileri de bu tip kıymık batmalarını takip ediyordur. Lakin Takdir-i ilahi her daim yerine gelir. Onun için hiç şaşırmam ne olursa bir açıklama ardından gelir. Ecel vaki olunca akan sular dururmuş ya . İşte o sebeple mevta basit bir kıymık batması sebebiyle haber oldu yoksa binlercesi de habere konu olmadan iyileşiyor.
    Önemli olan bu durmadan değişen imtihan dünyasında her daim , her söz ve yazı ile hesaba çekebileceğinin farkında olması .
    Anadolu da ahmak uğraşır iş olacağına varır derler bu tip durumlar için.
    Arkasından da Allah hakkımızda hayırlısını versin denir de hayırlıyı istemek için hayra adım atmak gerektiği unutulur çoğu zaman.

  8. Merkez bankası faizleri 2 puan düşürdü. Artık dövizi kimse tutamaz. Dolar 10tl’yi geçer.

  9. bahçede ayağa batan kıymık.
    ülkenin arka bahçe olduğu bir zamanda.
    hatta bildiğin dingonun şarküterisi olduğu bir zamanda.
    kasım 2020 de berat albayrak sosyal medya hesabından, “Allah sonumuzu hayıreylesin” diyerek ve herkesi şok ederek istifa etti ardından görevinden af edildi.
    sonumuz hayır elbette ama gidişat değil tabi,
    berat albayrağın gidişine sevinen piyasalar, lütfü elvanın gelişine de olumlu sinyal verdiler. sayın elvan da gerekli olan tüm işlemleri yaparak döviz yangınını kontrol altına aldı, direnç te kırılmak üzereydi.
    geri dönülmez nokta, telafisi imkansız sürükleniş burası oldu.
    ani, beklenmedik bir kararla gecenin bir yarısı merkez bankasına yine ve yeniden müdahale edildi ve yerinde yıllarca kalması beklenen ama daha çok gereken merkez bankası başkanı açıklamasız, nedensiz görevden alındı.
    döviz yine ve yeniden yükseldi, yükseltildi.
    milyon, milyon dolarları olanlar kazandı,
    diğerleri kaybetti.
    üretim maliyetlerini artıran temel parametre dövizdir, dövizin yükselmesidir.
    dış borcun artması,
    milli gelirin düşmesi,
    enflasyonun yükselmesi,
    ve en önemlisi belirsizlik görüntüsünün netleşmesi.
    sayın erdoğan ne zaman merkez bankası ile ilgili açıklama yapsa döviz yükseliyor,
    dış borç artıyor,
    milli gelir düşüyor,
    enflasyon yükseliyor.
    bugün dolar 10 tl ye yürüyor.
    en önemli sebep artık ülkenin belirsiz, dengesiz, istikrarsız, riskli bir ülke olarak görüntü vermesidir.
    güzel ülkemizin ifşalar, skandallar, hukuksuzluk, yolsuzluk, arsızlık, aymazlık, ahlaksızlık, fakirlik gündemleriyle çalkalanıyor olmasıdır.
    ülke arka bahçeye döndü,
    bildiğin dingonun bakkalına.

    • beşi bir yerde müteahhitler ballı-börekli ihalelerle aldıkları dövize endeksli-yolcu, hasta, geçiş garantili 20-25 yıl süreli anlaşmalarının karşılığını tıkır tıkır aladursunlar, aldıkları parayı vergi cennetlerine akıtadursunlar,
      kamuda israf katlanadursun,

      Türkiye’den Avrupa’ya giden öğrencilerin Erasmus hibelerine ekonomi ayarı gelmiş, dönemlik değil en fazla 2,5 aylık hibe ödenecekmiş,

      Avrupa Birliği tarafından üniversite öğrencilerine eğitimlerini Avrupa’daki diğer uyumlu üniversitelerde yarım ya da bir dönem olarak sürdürme imkanı sağlayan Erasmus programının hibe uygulamasında değişikliğe gidildi. Türkiye’de birçok üniversitenin Erasmus ofisi, öğrencilere yarım – bir dönem olarak yatırdığı hibeyi en fazla 2,5 ay olarak yatırabileceğini duyurdu. Üniversiteler, yaptıkları açıklamalarla üniversite yönetimlerinin yeni uygulama ile ilgili sorumlu olmadıklarını vurguladı.
      Twitter’da bazı öğrenciler, “Türkiye Ulusal Ajans’ı binlerce Türk öğrenciyi gittikleri ülkelerde sözleşmelerini, taahhütlerini çoktan imzalamışken elde etmeyi hak ettikleri hibenin yarısını bile veremeyeceğini bir cuma günü atılan maille bildirerek Avrupa’nın ortasında fakirliğe mahkum etti” diyerek mağduriyetlerinin altını çizdi.

      Erasmus+ programıyla sınır ötesinde eğitim gören öğrencilere hibe desteği veren Avrupa Birliği (AB), aslında hibeler ayırdığı mali kaynağı artırmayı planladığını açıklamıştı. AB’nin 2014-2020 yılları arasında Erasmus+ programı için tüm ülkelere 14 milyar euro ayırırken 2021’de bunu yaklaşık iki katına, 26,2 milyar euroya çıkarmıştı. Ancak buna karşın Türkiye Ulusal Ajansı’nın Erasmus+ programı için yükseköğretim kurumlarına iki yıl önce yaptığı 40 milyon euroluk ödeme, bu yıl 32 milyon euroya düştü.

      daha adil bir dünya mümkün!!!

  10. Anlayanlar beri gelin; yazdıklarından, yeni bir “kötü ve uğursuz” günlerin gelebileceğinden haber mi veriyor yazarımız? Başını ABD’nin çektiğine hiç kuşkumuz olmayan “10’nu bir arada Bildirgeciler” bir bildiriyle ayar vermeye kalktılar da, aldıkları sert cevaplar onları geri püskürtmüş olmadı mı?

    Merhum Menderes’in kötü akıbetine sebep olan eksen kayması, şimdiki iktidar için yeni bir şey değil ki, Türkiye’nin son zaman tartışılan Batı Blokundan ayrışan eksen kaymasını, belki de 28 Şubat 1997’ye kadar geriye sarmak lazım gelir…

    Her ne kadar yükselen Siyasal İslam sebep gösterilmiş olsa bile her iki durumda da
    -ekonomik nedenlerle Rusya’ya yanaşan DP hükümetinin tavırlarıyla, merhum Erbakan’ın şahsında iktidarı paylaşan ve geleceğe tek başına iktidar olma sürecindeki “milli uyanış/yükseliş” politikaları Batı blokundan ayrışmanın emareleri/nedenleri olarak görüldü Batılı müttefiklerimizce ve müdahaleleri gerçekleşmiş oldu.

    1960 ihtilali dahil demokrasimize asker eliyle yapılan bütün müdahaleler, Türkiye’nin hem milli kalkınmasını gerçekleştiremediği hem de uluslararası arenada hangi kutupta yer alacağıyla ilgili ikircikli tutumundan kaynaklıdır. (Askerin, sürekli Batı yanlısı kararları sorgulamadan, adeta emir telakkisiyle yerine getirmiş olması da ayrı bir tartışmanın konusudur.)

    2000’den bu tarafa -belki bir kaç yıl öncesinden başlayarak- askerin -bir kısmının ya da bir kliğin-, “Amerikan Yüzyılının” sona yaklaştığı ile alakalı mıdır nedir, Batı Blokundan sıyrılıp Çin, Hindistan, Rusya blokuna yamanma arayışları alenileşti ve bağlı olarak ülkede bu kanata karşı bir takım yargısal operasyonlar gerçekleştirildi. Hükümetin başı, bu yargılamalarda “savcı” rolüne bile soyundu…

    Bu Shangay yanlısı askeri kanat, operasyonlara rağmen faaliyetlerini aksatmamış olsa gerek ki, kendilerine karşı yapılan “15 Temmuz hain darbesini” lehine çevirerek Bahçeli ile Perinçek’in de rol almasıyla AK Parti ve -davalarında savcı rolünü üstlenen- liderini de kendi hanelerine alarak hükümlerinin ilamına hakim kıldılar galiba. Burada, 15 Temmuz hain darbesini bir gün önceden AK Parti üst yetkililerine bildiren Aleksandr Dugin vasıtasıyla Rusya’nın üzerimizde -Shangay taraftarı askeri kanatta- ne kadar etkin olduğunu da görmüş oluyoruz.

    15 Temmuz’dan bu tarafa ABD özelinde Batı ile olan ilişkilerimiz inişe geçti ve sorunlar artarak devam ediyor. Uçağını düşürmemize rağmen ilişkilerimiz gelişme trendinde Rusya ile ve Putin’le aramızdan su sızmıyor. Ne acıdır ki, devletler arası ilişkilerde bile, Biden ile Putin arasında mekik dokur duruma düşen devlet başkanımız, devlet bürokrasisinden kimse olmadan görüşmelere katılır duruma düştü.

    Buna, devletler arası görüşmelere bir “devlet” gibi katılamamanın sebebi nedir.. Askerin/ordunun siyasallaşması ve bölünmüşlük hali değil midir?

    Düşünebiliyor musunuz; en hayati milli meselelerimizde asker ayrışıyor, siyasallaşıyor ve yek diğerine galebe çalmak için dış desteğe ram oluyor. Asıl beka meselesi bu değil de nedir?

    Yeniden kutuplu düzene evrilen dünyamızda, bölgesinde jeostratejik ve sosyo-kültürel, siyasi konumuyla yadsınamaz bir yer tutan ülkemiz tek başına politika oluşturamaz, uluslararası sistemlerden bağımsız davranamaz. Bu bir uluslararası realitedir. Hem, oluşan uluslararası kutuplar da ülkemizi es geçemezler. Haliyle her iki kutbun lider güçleri bu mücadele içerisindedirler ve bu mücadelenin ülkemize yansımaları olumsuz gerçekleşmektedir.

    Burada siyasi ve askeri bürokrasinin/elitin, geleceği görerek önce kendi içinde bütünlüğü, fikir birliğini sağlayarak Türkiye Cumhuriyeti devletine yakışır, onurlu uluslararası bir dış politika örneği ortaya koyması gereklidir.

    “Uzun vadede ülkemizin selameti, dünyamızın da faydasına olabilecek bir oluşuma katkı sunmak adına Batı Blokunda mı, Shangay Blokunda mı yer almalı devletimiz?” diye soruya cevap bulmalı ve karar vermelidir devlet yetkililerimiz.

    • Ekranlarda konuşan ve kim olduğunu şimdi hatırlayamadığım eski bir MİT yöneticisi: “aşırı sivri konuşmalarıyla marjinal tavırlar sergileyen insanlar istihbarat örgütlerinin radarına mutlaka takılırlar” demişti.

      Karar yarı Yıldıray Oğur bir yazısında öğretim görevlisiyken yazdığı Türkiye’yi hedef alan bir kitabın yazarı olarak Aleksandır Dugin’i konu edinmişti.

      Uzmanlar Dugin’in Türkiye’yi hedef alan uçuk kaçık fikirlerini açıkça dillendirmesi sonucu MİT’in radarına takılmış olabileceğini söylüyorlar.

      Moskova’da yaşayan Rusya uzmanı Kerim Has, onun için “Kremlin Saray’ında kimse onu kaale almaz, Kremlin’den randevu bile alamamış biri Dugin” demiş ve “15 temmuz hakkında söyledikleri muhtemelen içerden söyletilen şeylerdir” diye de ilave etmişti.

      Kerim Has şimdi tutuklu eski MİT’çi Enver Altaylı’nın mahkemede son savunmasında anlattığı Rusya’nın Erdoğan’ı otoriter bir yönetime teşvik etme planına dair istihbarat raporu için de; “bu rapor gerçekten Kremlin’den edinilmiş bilgilere dayanıyorsa bu olağanüstü bir başarıdır ki Enver beyi cezalandırmak değil ödüllendirmek gerekir. Ancak ben o kanaatte değilim” demişti.

        • Gene eski bir MİT yöneticisinin sözü: “Bir istihbarat örgütü eğer birini kullanıyorsa, muhtemelen onu başka istihbarat örgütleri de kullanıyordur.

        • Fransa, Yunanistan, Mısır dışişleri bakanlarının katıldığı bir toplantıya Cem Gürdeniz’i de davet etmişler, yurt dışına çıkış yasağı olduğu için katılamamış. sitem ediyor tivitırda. Cihat Yaycı da Yunanistan bize saldıracak hemen S-400’leri aktif duruma getirmeliyiz demiş. espriler havada uçuşuyor, “yunanistan bize saldırmadan biz suriyeye saldıralım” şeklinde.

      • Baran bey tekrar söylüyorum, referans kaynakların çürük çarık, beş para etmez, geç bunları…
        Türk çağının önünde herkes diz çökecektir, birer birer…

    • Hasan “Türkiye Cumhuriyeti devletine yakışır, onurlu uluslararası bir dış politika örneği ortaya koymak…” derken;
      imf yi ülkemizden kovmuş olmak da buna dahildir heralde, öyle değil mi?

  11. HER ŞEY YALAN GERÇEK SENSİN

    Sayın yazar abd nin diktatör yetiştiren SAO isimli okulundan bahsediyor. Türkiye’den de birçok kişi abd eğitiminden geçmiş falan. Atlanılan konu şu. Abd de kendini güncelledi artık 2000 li yıllardayız. Askeriden çok sivil ajanlar yetiştiriyor abde. Cemaat lideleri, vaizler, parti başkanları vs. Baksanıza neredeyse bütün muhalif basını fonluyor abd li kuruluşlar. İngilizlerin arap kabilelere para saçması gibi fondaş medyaya dolar yağıyor. Bir de çemkirmezler mi biz bağımsızız diye. Ülkemiz paydaşı olduğu imf den borç aldı diye bağımsızlığımıza halel geldi diyoruz, imf hayır diye pankartlarla sokağa çıkan solcu yazarlar karşılıksız milyonlarca dolar alıyor bağımsızlığına halel gelmiyor. Ben ce askeriden çok sivil ajanlara dikkat edilmeli günümüzde.
    Bayram değil seyran değil gelinim sen anla mealindeki bu yazı neyin nesi şimdi. Zaten abd 15 temmuzda şansını denemedi mi. Cevabını almadı mı. Yalnız bu işe kalkışacaklar bir kere daha düşünsün. Bu sefer sadece ellerinde patlamaz.

  12. HANÇER
    Ne kıymığı?
    Hançer. Hem de tam kalbine.
    Maddi-manevi herşeyi sıfırladılar.
    En büyük zararı da manevi değerlere verdiler.
    Siyasal İslam ülkelerin bağrına saplanmış bir hançerdir.
    Onların bu zararı vermesi,kimseye kural ve sistem dışı daha büyük bir zarar verme yetkisi vermez

  13. Ne vücuda saplanan kıymığı Fehmi Bey. Adamların yedikleri şeylerin misali vücuda saplanmış ok gibi,kılıç parçası,pala parçası,mızrak gibi..ve bu hâlleriyle hâlen ayakta durmaları mucize gibi. Eskiden sadece ekonominin şu durumu bile bir iktidarı çoktan alıp götürmeye yeterdi,sadece şu TLye dolar karşısında kırdırdıkları Husain Bold’un hız rekoru bile başlı başına istifalarını gerektirirdi. Ama onlar iğnedenliğe dönmüş savaşçı gibi hâlen ayakta duruyorlar,üstelik de sırıtabiliyorlar:

    • “…ve bu hâlleriyle hâlen ayakta durmaları mucize gibi. Eskiden sadece ekonominin şu durumu bile bir iktidarı çoktan alıp götürmeye yeterdi,”
      Türk tipi başkanlık sisteminde öyle ikide bir hükümet dağılmıyor taşkın bey, iktidarları 5 yıllığına seçiyoruz, haydi başka kapıya!
      Almanya, ırak, afganistan, lübnan seçin birini:))))

      • Aslında reisin ümmeti reise değil de Hz.Peygamber’e ümmet olsaydı Türkiye’nin bir Almanya olması işten bile değildi. Ama maalesef bu gün Afganistan, Irak, Lübnan olma durumuyla karşı karşıyayız.

        • Baran bey almanyada önümüzdeki yıllarda yeni bir hükümet kurulabileceğine inanıyor musun?

      • Ne iki de biri arkadaşım,;üç buçuk yıl oldu,atmadık civata kalmadı. Türk tipi başkanlık sistemi beş yıla mahkum dibin dibini göstermek mi oluyor?

  14. Küçücük KKTC’yi Türkiye’nin uyuşturucu, kumar, mafya, ve her türlü pisliğinin merkezi haline getiren Türkiye’deki siyaset erbabı da istifa etmeli. KKTC başbakanı istifa etse ne olur. Sebep Türkiye, sonuç KKTC’deki durum. Türkiye adına tüm Kıbrıslı kardeşlerden (Rum ve Türk) özür diliyorum. Kendi başımıza da sizin başınıza da aynı pisliği ördük.

    • Kıbrıs’ta Rumlar’ın bir zararı var mı bilmiyorum ama süreç Rumlar’ın lehine işliyor Kıbrıs’ta.

  15. Önümüzdeki günlerin gündemi yavaş yavaş beliriyor.
    Muhalefetin Cumhurbaşkanını belirleme süreci çok sancılı, hatta kavgalı olacak.
    Geçen ay Yavaş ve İmamoğluna “aday olmayacağız bizim işimiz belediyecilik” gibi genel merkez zoruyla açıklama yapmışlardı. Müdafi soyisimli imamoğlu başkaldırıyı başlatarak doğuya Cumhurbaşkanlığı için gezi başlattmıştı.
    Kim kimin façasını alacak? Kılıçdaroğlu İmamoğlu’nun mu, İmamoğlu Kılıçdaroğlu’nun mu?
    Daha aday konusunda birbirlerine güvenmeyen bu siyasî kadrolara millet neden güvensin?

  16. Kucucuk bir kıymık nasıl insanı oldurebildiyse.Gecmiste omzu kalabalıkların önünde esas duruşa geçenler hukuku katletmislerdir .Bu yaşanan hukuksuzlarin temelinde de bu yatmaktadır.

    • Omzu kalabalık kimse kalmadı, ama birilerinin önünde secde etme işi bitmedi. Artık hukuk da kalmadı. O işi bir geç.

  17. Şimdilerde siyasi hayatta ‘kıymık batması’ anlamına gelecek basitlikteki olayları başka yerlerde aramak lazım. Diyor sayın yazar, bence çok haklı Halkın ayağına bu günlerde sık sık küçük kıymık batmaya başladı. En son, henüz sıcaklığını ve acısını hissetmediğimiz 22 kr luk ufacık bir kıymık.
    Artık ayaklarımız öyle bir uyuştu ki kıymık değil çuvaldız batsa hissetmiyoruz. Nasıl hisseder baltaya basmış bir ayak…
    Ayaklara batan bu kıymıkların acısı henüz hissedilmiyor, hissedildiği zaman öyle bir sıçrama olur ki……

  18. AYM yeni bir Gezi kararı açıklamış: 1. Terör örgütüne üye olmamakla birlikte terör örgütü adına suç işleme suçundan cezalandırılma dolayısıyla toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna, 2. Toplantı ve yürüyüşe silahla katılma, kanuna aykırı toplantıda ihtara rağmen dağılmamakta ısrar etme ve görevi yaptırmamak için direnme suçlarından cezalandırılma dolayısıyla toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna’.

    Anayasa 34. madde birinci fıkra, “Herkes, önceden izin almadan, silahsız ve saldırısız toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahiptir.”

    Buyurun, Türkçesi zayıf, hukuk bilgisi sıfır, anlama ve anlatma özürlü yargı sistemimizin yamuk kararlarından birine daha maruz kaldık. Kanuna aykırı toplantı nedir ya, anayasa izinsiz herkes gösteri düzenleyebilir diyor.

    Anlama ve anlatma özürlülerle konuşmak da anlaşmak da mümkün değil görüldüğü gibi.

  19. Otogaza önce ağustosun başında 17 kuruş zam geldi. Daha sonra 30 Eylül’de 71 kuruşluk büyük bir zam daha geldi. En son olarak da bugün 22 kuruşluk bir zam daha geldi. Böylelikle Ekim 2018’de 3,80 TL olan Otogaz fiyatı 21 Ekim itibariyle 6,25 TL’yi bulmuş durumda. İki ayda gelen toplam zam ise 110 kuruş. Yani fiyat iki ayda yüzde 21,35 artmış durumda.

    Benzin ile Otogaz arasındaki oranda da bozulma oldu. Otogazın fiyatı benzinin fiyatının yüzde 78’ine ulaşmış durumda. Halbuki Ekim 2018 itibariyle bu oran (7.00 TL/3,80) yüzde 54 idi.

    Ekmek fiyatı nasıl dar gelirli için önemli ise Otogaz da aynı şekilde. Ak Partinin en büyük zararı buradan göreceğinden emin olabilirsiniz. Yani kıymıklardan biri Otogaz fiyatları.

    • kıymık zamlar olamaz bence.
      Kanallar ırmaklar barajlarda değil.

      Kıymık, “rahmetli Özal’ın zam kazığı vardı) onun gibi gözün görmemesi imkansız, ama
      gören gözlerin kör olmuşcasına göremiyom dediği!,
      Midasın kulakları gibi kulakları olup, duyamıyom dediği,
      körolası bir illet olsa gerek?
      Bü günlerde bir sözleşme hastalığı başlamış, senet sepet OUT!
      Hemde yabancı para cinsinden! İşte gir içine o İN!

  20. Ülkemiz şimdi de bir eksen kayması yaşıyor. Taliban’a doğru. Sadece o değil, ne kadar totaliter ülke varsa onlara doğru kaydı. Buna kendimiz dur demek zorundayız. Kendi iyiliğimiz için bunu yapmak zorundayız. Şu anda yaşadığımız ekonomik yıkım, yolsuzluklar, antidemokratik uygulamalar, hukuksuzluk, adaletsizlik, insan hakları ihlalleri ve her türlü olumsuzluk bu eksen kaymasının sonucu. Ülkemiz demokratik liberal bir düzenden, otokrat tek adam düzenine geçti ve herşey başaşağı gitmeye başladı. Bunu seçmen de, iktidarın kendisi de görüyor. Bu çıkmazda iktidar yerini korumak için daha fazla eksenden kayıyor. Sonu iyi değil bu gidişin, bunu seçmen de artık gördü ve bir an önce ülkenin eksen kaymasını düzeltecektir.

    • 90 lı yıllarda erbakan güçlendiğinde o zamanki vesayetçiler Türkiye de eksen kayması olduğunu söylüyordu. Hatta bazı Shp liler Türkiye Arabistan oluyor diyorlardı. Erbakan gelince Türkiye İranlaşıyor dediler. Erdoğan geldiğinde şeriat geliyor dediler.Ender akşamları ne yiyorsun ve içiyorsun. Bir eksen kayması olduğu kesin.

Yoruma kapalı.