Ban ki-Moon da ‘Gazeteci serbest bırakılsın’ demeye başlamışsa…

  • Post author:
  • Post category:Genel

Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Ban Ki-Moon’un “Gazeteci Erol Önderoğlu serbest bırakılsın” açıklaması kulaklarına eriştiğinde hükümet üyeleri ne düşünmüştür acaba?

Ama önce bir başka sorum olacak:

Üçü doğrudan biri de ‘post-modern’ başından tam 4 ‘darbe’ geçmiş bir ülkede, ‘bir daha darbe olmasın’ amacına hizmet etmesi beklenen yargı süreci neden fos çıktı?

Gazetelerde ses kayıtları ve ‘ihtilâl güncesi’ sayılabilecek bazı belgeler yayımlandığı ilk günlerde duyulan heyecan ne zaman ve niçin söndü?

Yargılananlar sonradan ‘beraat’ ettikleri gibi, bugün ‘kumpas’ kurulduğu iddiasıyla kendileri yargıda hak arıyorlar…

Ararlar tabii…

Girişteki soruların bende cevabı şu: Prof. Türkân Saylan ve özellikle iki gazeteci (Nedim Şener ile Ahmet Şık’ı) de ‘darbeciler çuvalı’ içine sokulduğu zaman… Kamuoyu “Ne oluyoruz?” sorusunu sormaya başladığı için…

Darbe sözcüğü ile birarada anılması mümkün olmayan komutanlar da işin içine sokulunca, önceleri gelişmeye Türkiye’nin bağırsak temizleme ameliyesi olarak bakan dünyadan da “Bu kadar olmaz” seslerinin yükseldiği duyuldu.

BM genel sekreteri düzeyinde olmasa bile…

O günlerde, bu yanlışlıkları süreci akamete uğratmayı kafaya koymuş birilerinin saptırma girişimi olarak görmüş ve yazmıştım. Süreci yayınlarıyla ölümüne destekleyen çevrenin gazetelerinden gelebilecek alay edilme ve saldırılma riskini de göze alarak…

Ban ki-Moon’a gelirsek…

‘Sınır Tanımayan Gazeteciler’ diye saygın bir örgüt var dünyada, Erol Önderoğlu onun Türkiye temsilcisi… Siz istediğiniz kadar “Bizde hapiste gazeteci yok” deyin bundan sonra, hatta hapiste bulunan ‘gazeteci’ kimlikli kişilerin aslında farklı suçlamalar yüzünden yargılanmakta olduklarını listeler halinde açıklayın, bakalım kimse dediklerinize inanacak mı?

BM genel sekreteri “Gazeteci serbest bırakısın” dedikten sonra…

Erol Önderoğlu ‘PKK-eğilimli’ suçlamalarına muhatap ‘Özgür Gündem’in bazı mensuplarının tutuklanması üzerine, gazeteyle dayanışmak amacıyla, iki arkadaşıyla birlikte, bir günlüğüne yazı işleri sorumluluğunu üstlenmişti. O üç kişi, Önderoğlu, Şebnem Korur Fincancı ve Ahmet Nesin,  ‘Özgür Gündem’de bir günlük sorumlulukları altında yapılan bir yayın üzerine tutuklandılar.

Yargılayanlar ‘terör örgütü propagandası’ yaptıkları gerekçesine sığınsa da, dıştan bakanlar açısından gazetecilik faaliyeti yüzünden…

Üstelik Ahmet Nesin yazar Aziz Nesin’in oğlu; Şebnem Korur ise Türkiye İnsan Hakları Vakfı başkanı…

Kısacası, ‘konuk yazı işleri müdürü’ oldukları için tutuklananların üçünün de Türkiye sınırlarını aşan ünleri var.

Biliyorum, devleti yönetenlerde, “Kim ne derse desin” görüşü hâkimdir; o görüşün hâkim olduğu dönemler geçmişte de yaşandı. O görüşe hak veren veya hak vermemizi isteyenlerin bile verilen ‘görüntü’ konusunda dikkatli olmaları gerekir.

Gerçekten haklı oldukları tasarruflarda bulunabilmeleri için ‘haksız’ görüntüsü veren tasarruflardan uzak durarak…

Ölçü şu: Demokrasi bir denge sistemidir. Bir ülkenin ‘demokratik’ sayılabilmesi için pek çok unsura sahip olması gerekir de, en başta gelen unsur, düşünce ve düşünceyi yayma özgürlüğünü sağlayan basın ile devlet arasında kısıtlayıcı olmayan bir ilişkinin varlığıdır.

İnsanların görüşlerini özgürce açıkladıkları için zarara uğramış tek bir ülke gösterilemez; görüş açıklamada kısıtlamalar koyan ülkelerin halini görmek için sınırlarımızın hemen ötesine bakmamız yeterli.

Birkaç yıl önce, herkes “Aman ne güzel, bağırsaklarımız temizleniyor” diye sevinirken yapılan yanlışlar yüzünden süreç nasıl yoldan çıkarıldıysa, birilerinin “Acaba bugün de birileri bizi yanlışa mı sürüklüyor?” sorusunu sormaya başlaması şart.

Galiba yanlışa sürükleniliyor çünkü.
ΩΩΩΩ